9 Temmuz 2017 Pazar

Dr.Noyan UMRUK : ACIMASIZCA SÖNDÜRDÜLEN BİR MEŞ’ALENİN ÖYKÜSÜ… KURULUŞUNUN 77NCİ YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ…*



Dr.Noyan UMRUK : ACIMASIZCA SÖNDÜRDÜLEN BİR MEŞ'ALENİN ÖYKÜSÜKURULUŞUNUN 77NCİ YILINDA KÖY ENSTİTÜLERİ…*



17 Nisan Köy Enstitülerinin kuruluş yıldönümü...

Köy Enstitülerinin temelleri 1935'lerde atılmış, 17 Nisan 1940 tarihinde kabul edilen Köy Enstitüleri Kanunu ile yasal temele oturtulmuştu.

1935 Cumhuriyet Halk Partisi Büyük Kurultayı, o zaman nüfusun çok büyük çoğunluğunu oluşturan kırsal kesimi eğitip, aydınlatacak bir eğitim sistemi arayışına yönelmişti. Bunun için Atatürk'ün yakın mesai arkadaşlarından Saffet Arıkan Milli Eğitim Bakanlığı'na (o zaman Kültür Bakanlığı) getirilerek olağanüstü yetkilerle donatıldı.

Arıkan, uyumlu çalışabileceği bir kadro oluşturmakla işe başladı; o zaman Gazi Eğitim Enstitüsü Müdürü olan İsmail Hakkı Tonguç'u, köy eğitimi seferberliğini yönlendirmek üzere İlköğretim Genel Müdürlüğü'ne atadı. O tarihten sonra Tonguç ve Köy Enstitüsü sözcükleri ortak bir simge oldu.

Sonuçta Hasan Ali Yücel'in 1940 taki TBMM Konuşmasında

" Bu bizimdir, kimseden almadık; Bizden alsınlar!" dediği tamamen özgün bir eğitim sistemi ortaya çıkmıştı.

Üzerine yapılan tartışmalar bugün de süren Köy Enstitüleri olgusu, en çok siyasal platformda ele alınmış, yıkılışından sonra da eğitim sistemi ve ilkeleri açısından pek fazla incelenmemiş, Kanadalı Fay Kirby'nin tezi dışında önemli bir akademik çalışma da yapılmamıştır. (F. Kirby, Türkiye'de Köy Enstitüleri, 1962).

Köy Enstitülerinin İlkeleri ve Değerleri

Köy Enstitülerini çağdaş, demokratik eğitim kurumları yapan, sadece siyasal bir iktidarın desteğini sağlamış olmaları değil onun aydınlanma, çağdaşlaşma, modernleşme özlemine hitap eden nitelikleridir.

En Yüce Değer İnsandır

Tonguç'a göre, köy insanı yüzyıllardan beri ezilmiş ve geri bırakılmıştır. Cumhuriyet rejimini gerçek bir halk egemenliğine dayandırabilmek için halkı siyasal bilince kavuşturmak gerekir. Köyü kalkındırmak yetmez. Onun rejime sahip çıkması, daha ileri demokratik özlemlere sahip olması onu "canlandırmak"la mümkün olur. Tonguç şöyle diyordu:

"Köy meselesi bazılarının zannettikleri gibi, mihaniki bir surette 'köy kalkınması' değil manalı ve şuurlu bir şekilde köyün içten canlandırılmasıdır. Köyü öylesine canlandırmalı ve şuurlandırmalı ki, hiçbir kuvvet, yalnız kendi hesabına ve insafsızca istismar edemesin. Ona esir ve uşak muamelesi yapamasın (Canlandırılacak Köy, 1939, s. 88)."

Köy Enstitüsü sistemi, her insanı, cins, din, dil, ırk ayrımı gözetmeksizin bir değer kabul eder. Eleyici değildir. Sistem tam anlamıyla bir kişilik eğitiminden yanadır. Her insanın, bilimsel bilgi öğrenme yanında, müzik, spor, sözel sanatlar, resim etkinlikleri gibi etkinliklerden geçerek, çok yönlü gelişmesine önem verilir. Bu tür etkinlikleri, klasik okulda olduğu gibi sadece özel yetenek sahiplerine özgü saymaz.

Kuram/Uygulama İlişkisi

Köy Enstitüsü sisteminde gerçek rehber bilimdir. Bilimsel bilgiler, deneme ve gözlem olanaklarından yararlanılarak kazandırılmıştır. Merak eden, araştıran, neden sonuç ilişkisi üzerinde ısrarla duran bir anlayış temel alınmıştır.

Bir fizik kuralı sadece anlatılarak geçiştirilmemiştir. Örneğin, bileşik kaplar kuralı öğrencilerin kendi açtıkları su kanalları üzerinde, ısının etkisi demir işleri atölyesinde ya da kiremit ocağında, doğum, çimlenme, büyüme tarlada ya da hayvan ahırlarında gösterilerek, sağlam ve bilimsel bilgi öğretimine önem verilmiş, kuram-uygulama ilişkisi hiçbir zaman gözden kaçırılmamıştır.

Demokratik Eğitim

Tek Parti yönetiminin tüm devlet kuruluşlarına hakim olduğu bir dönemde demokratik eğitim olabilir mi? Olabilmiştir. Demokrasi özlemi Köy Enstitülerinde eşitlik ilkesiyle ortaya konulmuştur. Öğrenciler yapı işlerinde, tarlada Enstitü yöneticileri birlikte çalışmışlar, Öğretmenlerle öğrenciler aynı karavanadan yemek yemişler, birlikte iş başarma anlayışı yerleştirilmiş, öğrencilerin öneri ve eleştirileri sistemde saygı görmüştür.

Üretime Katılma

Bu okulun Almanya'daki en ünlü temsilcisi G. Kershesteiner, Amerika'daki temsilcisi ise John Dewey. Dewey'in üretken, uyumlu bireyler, Kershesteiner'in de üretken, ulusal benliği gelişmiş Alman yurttaşları yetiştirmeyi amaçladığı açıktır. Tonguç'un eğitim anlayışı, bilimsel bilgi ve tavır kazanmış, siyasal bilinci olan, üretken, ürettiğinin hesabını sorabilen yurttaşlar yetiştirmeyi amaçlar. Enstitü öğrencileri sadece tüketen, tükettiğinin hesabını bilmeyen insanlar olmayacaktı.

İleri Teknoloji Kullanımı

Köy Enstitüsü sistemi, hem üretimde hem eğitimde ileri teknolojinin kullanımına büyük önem vermiştir. Kuşkusuz bu eldeki olanaklara bağlı kalacaktı. Ancak, bu olanağı yaratmak için her türlü çaba gösterilmiştir. Çok kısa zamanda bozkırda elektrik ışığı parlamış, iletişim araçları sağlanmış, motorize güçten yararlanılmıştır.

Bu konuda bir tebliğde şöyle deniliyor: "Köy okullarında ve Enstitülerinde basit telefon ve elektrik cihazlarından başlanarak talebeye radyo, bisiklet veya motosiklet kullanmayı öğretmemiz lazımdır. Pahalı ve yalnız derste kullanılacak tesislerin kullanılmasını beklemeyip, köyce kullanılacak su ve değirmen motörlerinde çalışmak gibi ameli istifade yollarını aramalıyız." (1943 tarihli Tebliğler Dergisi, s. 11).

Ulusal Kültürden Evrensel Kültüre

Konu bir İzahname'de ise şöyle yer alıyor: . (İ. S. Güner, Köy Enstitüsü Hatıraları, 1963,).

"Çocukların köy aleminden öğrenerek getirdikleri dilin malzemesi arasında mevcut birçok kelimeler, tabirler, darbı meseller, teşbihler onların içinde doğup büyüdükleri alemi hakiki renkleri ve tam manasıyla anlatma bakımından çok kıymetlidirler. Bu itibarla talebeye öğretilen yazı dilimizi bu kıymetlerle hem zenginleştirmemiz hem de süslememiz lazımdır… Enstitüdeki yaşayışlarından başlayarak, temasa geldikleri türlü konuları manzum veya mensur parçalar halinde yazmalarına önem verilmelidir. Böylece onları düşündüğünü, duyduğunu, güzel, açık, doğru bir şekilde yazabilen insanlar haline getirmelidir. (s 112).

Kuşkusuz, köy kaynaklı bilgi ve zevk birikimi yeterli olmayacaktı. Oradan getirilen malzemenin, çağdaş ölçülere göre değerlendirilmesi, işlenmesi gerekecektir. Bunun için de "Köy Enstitüsü öğretmenlerinin, usta öğreticilerinin, kendi meslek ve işleriyle ilgili kaynaklarla birlikte senede en az, memleket ve dünya muharrirlerinden 24 eser okumuş olmaları ve aynı okuma zevk ve itiyadını talebelerine de sindirmeleri en başta gelen vazife şartlarından biridir." (İzahname, s. 98).

Özellikle, Hasanoğlan'da açılan "Yüksek Köy Enstitüsü", bir yandan kuramsal çalışmalara, öte yandan da derleme, inceleme ve araştırmalara ortam hazırlamıştır. Burada çıkarılan Köy Enstitüleri Dergisi ve çeşitli Enstitülerin çıkardığı dergi ve gazeteler, gençlerin, ulusal ve yerel kültürden evrensel kültüre doğru etkilendiklerini göstermiştir. Böylece Enstitülüler "Köy Enstitülü Yazarlar ve Sanatçılar Kuşağını" oluşturdular.

Emperyalizme Karşıtlık

Bir büyük yanılsama Köy Enstitülerinin sadece toprak ağalığına karşı olduğunu düşüncesidir. Köy Enstitüleri salt toprak ağalığına değil aynı zamanda emperyalizme de karşı olmak zorundaydı.

Devrim, muhaliflerini Osmanlı'nın takipçisi olarak görüyor, Osmanlı feodalizmini yeniden canlandıracağını düşünüyor ve tehdidin kaynağını orada arıyordu. Tarihin tecellisinin buna izin vermeyeceği gibi muhalefetin de böyle bir gücü yoktu. Bunu iyi gören karşıdevrimciler yaslanabilecekleri tek güce yaslandılar. Emperyalizme! Bu nedenle Köy Enstitüleri emperyalizme karşı mücadele etmeden feodalizmi tasfiye edemezdi.

Hesaplaşma/Değerlendirme

Köy Enstitüsü sisteminin eğitim hayatımıza getirdiği en önemli katkılardan birisi "hesaplaşmadır". Eski eğitim kurumlarımızda ve dünyanın birçok yerlerindeki eğitim kurumlarında asttan 'hesap sorma' olurken, Enstitülerde 'hesaplaşma' vardır. Ötekilerde yönetici ya da öğretmen öğrenciye ya da astlarına hesap sorarken Köy Enstitülerindeki hafta sonu toplantılarında, ya da bir iş ünitesinin bitiminde herkes birbirine hesap soruyordu.

Sonuç:

Cumhuriyetin ilk on yıllarında gerçekten "büyük işler" başarılmıştır… Bilmek gerekir…

Aydınlanma devriminin kuş yuvası Köy Enstitülerinin ne yazık ki ömrü kısa sürmüş, ama 8-10 yıllık kısa ömrüne günümüze çocukları ve torunlarıyla ulaşan cumhuriyetçi, demokrat kuşakların uçmasını sağlamıştır.

Mütegallibe-Toprak ağaları ile emperyalizm işbirliğinin şimşeklerini "Komünist Yuvası" olarak üzerine çeken Köy Enstitüleri 1946-47'li yılların Marshall yardımları eşanlı olarak acımasızca söndürülmüş, karşı devrim tarafından devrime ilk ağır darbe vurulmuş, Aydınlanma Devrimine ilk ciddi çelme atılmış, arkası çorap söküğü gibi hızlanarak günümüze kadar gelmiş, kaybımız çok büyük olmuştur…

O gün sarı öküzü ele geçirenler, 70 yıllık sinsi karşı devrim sürecinin vardığı noktada, bu gün sürünün alayını arsızca istemektedirler…

Sözün kısası 16 Nisanda artık bu hayasız karşı devrime dur! demek gerekiyor…

*Sn. Niyazi ALTUNYA'nın 12 Mart 2012 tarihli "Köy Enstitüsü Sistemine Toplu Bir Bakış" başlıklı makalesinden yararlanılmıştır

ABC GAZETESİ; 11.04.2017

 
a45UyF587661-170709195911 Oraj Poyraz oraj.poyraz@openmail.cc
2017/07/10  04:21 2  65  alelma@yahoogroups.com


 

Guc fiziki kapasiteden degil, byun egmeyen iradeden gelir.

Mahatma Gandhi

Tum kara kopekleri oldurunuz.
Cunku onlar seytandir.

Hanbel 4/85; 5/54

Kuran daki Celiskiler ve Nedenler (3)

Bazi Ayetlerin Muhkem (Kesin) Anlamli, Bazilarinin Da Mutesabih (Supheli) Oldugu Ve Celismeli Gorunumun Bundan Dogdugu Iddialarindaki Gecersizlikler

Seriatcilar, Kur an ayetlerinin cesitli anlamlara gelebilecek sekilde indirildigini ve boyle oldugu icindir ki, hem muglak (guc anlasilir) hem de celismeli ymis gibi gorunduklerini ileri surerler:

Kur an in bazi ayetleri herkes tarafindan anlasilabilecek nitelikte seylerdir; bunlara muhkem ayetler adi verilir. Bazi ayetleri ise herkesin anlayamayacagi sekilde gonderilmistir ki, bunlara da mutesabih , yani supheli ayetler deniri Tanri kesin ayetler yaninda suphe uyandiracak nitelikte ayetler yollamistir; cunku, gonderdigi ayetlerin tumunun herkes tarafindan anlasilmasini istememistir. Bazi ayetleri herkesin anlayamayacagi sekilde indirmis olmasinin nedeni, bir yandan fikir ozgurlugunu gelistirmek ve diger yandan cahil Arabin inanc bocalamasina kapilmasini onlemek icindir. Cunku, eger her sey anlasilir sekilde aciklanmis olsaydi, cahil Araplara o anda akillarinin alamayacagi bir sey soylenmis olur, bu da onlari tereddude dusurebilir, urkutebilirdi. (1)

Ve iste guya bundan dolayidir ki, Kur an daki ayetler celiskiliymis gibi gorunmektedir. Dikkat edilecegi gibi, seriatcilarin iddialarina gore Tanri, esas itibariyle fikir ozgurlugunu olusturmak amaciyla ayetleri farkli anlamlarda indirmistir. Guya bazi ayetleri anlasilmaz nitelikte kilmakla, bunlarin yorumlanmasina ve boylece cesitli durumlara ve ihtiyaclara uydurulmasina ve ayni zamanda Arabin inanc bocalamasinda kalmamasina olanak yaratmak istemistir! Bununla da Islamiyette dinin temellerinin guclenmesini saglamistir.(2)

Yukaridaki iddialara sarilanlar, genellikle Kur an in Al-i Imran Su-resi ndeki su ayeti ornek verirler:

...Oyle bir Tanri ki, sana kitap indirdi. Onun bir kismi apacik ayetlerdir ve bunlar kitabin temelidir. Diger kismiysa cesitli anlamlara benzerlik gosterir ayetlerdir. Yureklerinde egrilik olanlar fitne cikarmak ve onlari tevil etmek icin anlamlari acik olmayan ayetlere uyarlar. Halbuki, onlarin tevilini ancak Allah bilir. Bilgide supheleri olmayacak kadar kuvvetli olanlarsa derler ki biz inandik ona, hepsi de Rabbimizdendir . Bunu akli tam olanlardan baskalari dusunemez (Al-i Imran Suresi, ayet 7).

Hemen belirtelim ki, ne bu ayet (ve benzerleri) ne de seriatcinin yukaridaki aciklamasi, Kur an daki celismelerin gercek nedenlerini ortaya cikaracak yeterlilikte degildir. Ayetlerden bazilarinin mutesabih (supheli, kapali) nitelikte olmasi, ne fikir ozgurlugunu saglamak icindir ne de cahil Arabin tereddude dusmesini ya da urkmesini onlemek icindir. Eger Muhammed in Tanrisi fikir ozgurlugunu yaratmak isteseydi, ayetleri anlasilmaz ya da celismeli sekilde gonderecek yerde, anlasilir sekilde kilar ve kisilere, ozgur akil rehberligiyle, bunlari uygulamak ya da degistirme yeterliligini saglardi. Kalkip da, Bazi ayetlerin tevilini ancak Allah bilir deyip, anlamini sadece kendisine sakladigi ayetleri kisilere gozu kapali sekilde kabul ettirmez ve onlardan, anlamini bilmedikleri bir sey icin Biz inandik ona, hepsi de Rabbimizdendir demelerini beklemezdi. Cunku, bunu yapmakla, fikir ozgurlugunu temelinden yikmis olacagini bilirdi. Mutesabih (supheli) ve celismeli hukumler yoluyla fikir ozgurlugunu yaratmanin mumkun olamayacagini ELBETTEKI dusunurdu. Zira, fikir ozgurlugu, herhangi bir hukmu, sirf Tanri dan gelmistir diye kabul etmekle ya da yorumlamakla degil, fakat onu akilci yoldan degistirebilmekle, yerine yepyenisini getirebilmekle, cerh edebilmekle olusabilir. Oysa ki, Kur an a gore aklin rehberligi diye bir sey soz konusu degildir; vahiylerin akil suzgecinden gecirilerek yok edilmesi mumkun degildir. Aksine, Kur an da Tanri ve peygamber emirlerinin mutlakligi, degismezligi, ongorulmustur. Kisinin tum yasantilarini en ince noktasina kadar duzenleyen ve insan aklina bunlari ogrenmekten baska bir olanak vermeyen bu emirleri insan iradesiyle degistirmek, ilga etmek mumkun degildir; cunku yasaklanmistir: Bakara Suresi ndeki Ayetlerimi degistirmeyin (Bakara Suresi, ayet 41) seklindeki hukumden tutunuz da, Kitabi batil kilacak hicbir sey olmadigina (Fussilet Suresi, ayet 41-42) ya da kitabi ciddiye almayip reddedenlerin cehennemlik sayilacaklarina (Bakara Suresi, ayet 113-115) varincaya kadar, Kuranda yer alan buyruklar, fikir ozgurlugunu kokunden kurutacak nitelikte seylerdir.

Araplari tereddude dusurmemek ya da urkutmemek icin bazi ayetlerin mutesabih nitelikte gonderildigi iddiasina gelince... Boyle bir iddia, Tanri yi aciz durumdaymis gibi tanimlamaktan baska bir ise yaramaz. Cunku, eger Tanri, kendi yarattigi kullarini tereddude dusurmekten ya da urkutmekten cekiniyor ise, bu takdirde, gucsuzlugunu, aczini itiraf etmis oluyor demektir. Eger onlari urkutebilecek emir vermekten cekiniyor da, bu emri bazilarinin anlayamayacagi bir dilde veriyor ise, bu takdirde kullarindan korkuyor demektir! Ote yandan kullarina diledigi gibi anlayis gucu sagladigini ya da onlari dogru yola sokmak,gonullerini acmak olanagina sahip oldugunu soyleyen bir Tanri nin (ornegin, Enam Suresi, ayet 125), bazi ayetleri mutesabih nitelikte gondermeye neden ihtiyac duymus olabilecegi de ayrica anlasilmasi guc bir sorundur!

Butun bunlar bir yana, Muhammed in ilk anlarda yerlestirdigi ayetlerden anlasilan odur ki, Tanri, kendi emirlerinin herkes tarafindan anlasilmasini istemis bu nedenle de, buyruklarini apacik olmak uzere gonderdigini bildirmistir. Daha once diger ummetlere -sirf anlasinlar diye-, kendi dillerinde kitap gonderdigi gibi, Araplara da Kur an i, apacik bir dille, Arapca olarak, yani Araplarin kendi anlayacaklari dilde hem de yedi farkli okunusta gondermistir.

Yani anlasilmasini istedigi icindir ki, Kur an i apacik olmak uzere, en acik ve en anlasilacak tarzda, hem de cesitli Arap kavimlerinin kullandiklari yedi lehcede olmak uzere indirdigini soylemistir. Kur an in apacik olmak uzere gonderildigine dair Kur an da sayisiz denecek kadar cok ayet vardir. Butun bunlar ortadayken, bazi ayetleri muhkem (kesin, anlasilabilir) ve bazilarini mutesabih (supheli, anlasilamaz) sekilde gondermesinin ELBETTEKI anlami olamaz ve aksini iddia etmek ELBETTEKI yersizdir.

Dipnotlar ;

1)Sahih-i..., c.ll,s.62 vd.

2)Cerrahoglu, age, s. 17 vd
https://kuranelestirisi.wordpress.com/2011/11/24/kurandaki-celiskiler-ve-nedenler-3/


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder