LEVENT GÜLTEKİN : 'MUHAFAZAKAR-DİNDARLAR NASIL BU KADAR VİCDANSIZ OLDULAR?'
03/03/2019 acikcenk@gmail.com @acikcenk
Yazının başlığında kullandığım soru cümlesi bana ati bir cümle değil.
Muhafazakar-dindar medyada neredeyse her gün bir yazar bu soru başlığı altında bir yazı kaleme alıyor.
'Mahallenin ne kadar bozulduğunu' 'Ahlakın ve vicdanın kaybolduğunu' söyleyip dindar muhafazakar insanları suçluyorlar.
Bu yazarlara göre mahallede derin bir ahlaki kriz yaşanıyor.
Meselenin tuhaf tarafı bu tür serzenişte bulunan yazarların neredeyse tamamı AK Parti iktidarını yıllardır sorgusuz sualsiz destekleyen isimler olması.
"Ne oldu bize?" "Dindarlar nasıl bu kadar yozlaştı?" gibi sorular sorarak mahalleyi suçlayan yazarlara bir çift sözüm var:
Bozulan mahalle değil sizsiniz.
Daha doğrusu dindarlarda bir yozlaşma bir vicdansızlık bir ahlaki çöküş varsa bunun sorumlusu sizsiniz.
Neden mi?
Anlatayım.
Toplumlar bir meseleye dair kanaat edinmek buna bağlı olarak bir tutum belirlemek için itibar ettikleri yazarlara aydınlara kanaat önderlerine bakarlar.
Çünkü yazarlar aydınlar kanaat önderleri toplumların pusulasıdır.
Bu nedenle sizin yazdıklarınız söyledikleriniz aldığınız tavır o insanların da bir tutum belirlemesini sağladı.
Mahallede bir bozulma varsa o bozulma sizin "İktidarı korumak için her şey mubah" anlayışına teslim olmanızla başladı.
Yani "Aman iktidarı kaybetmeyelim" endişesiyle iktidarın yaptığı haksızlıkları hukuksuzlukları yolsuzlukları kabalıkları görmezden gelmenizle dahası önemsiz göstermenizle başladı.
Ekran ekran dolaşıp sabah akşam bu insanlara "Böyle küçük sorunlar önemli değil esas olan iktidarı korumaktır" vaazı verdiniz.
Her gün köşe yazılarınızda insanlara '"küçük sorunlarla uğraşmamayı büyük resme bakmayı' öğütlediniz.
Mesela Ergenekon- Balyoz davalarında yapılan haksızlıkları kurulan kumpasları bildiğiniz halde "Vesayetle mücadele ediyoruz olur böyle şeyler" diyerek insanların haksızlığı mesele etmemesini sağladınız.
Mesela 17/25 Aralık'ta ortaya dökülen korkunç yolsuzluk iddiaları üzerine tek bir söz söylemeyip meselenin darbe kısmını dilinize doladınız.
Bu da yetmedi "Yolsuzluk hırsızlık değildir" fetvası vererek o insanlara esas olan iktidarda kalmaktır yolsuzluklar teferruattır anlayışını benimsettiniz.
Bir başbakanın seçim meydanlarında evladını kaybetmiş acılı bir anneyi yuhalatması gibi korkunç bir davranışı iktidar mücadelesi olarak gösterdiniz ve toplumun da buna inanmasını sağladınız.
Bu ülkenin evladı gençlerin Gezi ile başlayan haklı isyanını iktidara karşı dış kaynaklı bir başkaldırı olarak gösterdiniz.
O çocukları din düşmanı göstermek için uydurulan Kabataş yalanını gerçeği bildiğiniz halde hiçbir mahcubiyet duymadan inatla sürdürdünüz.
Ensar Vakfı'nda çocuklara tecavüz gibi korkunç bir rezalet patladığında bile mahallenin çıkarını iktidarını korumak adına vahim durumu görmezden gelmek gerektiğini söylediniz.
Dahası muhaliflerinizi kast ederek "Onlar daha mı temiz olur böyle bireysel vakalar" diyerek meseleyi sıradan normal bir olaymış gibi gösterdiniz.
Demokrasi katledildi sustunuz. Hukuk ayaklar altına alındı "Olur böyle şeyler" dediniz kurumlar değerler birer birer yok edilip 'tek adam' rejimi kurulurken bunu topluma büyük bir devrim olarak sundunuz.
Yani demek istediğim ekran ekran dolaşıp esas olanın iktidarı korumak mahallenin yararını gözetmek olduğunu anlatarak insanları bu sakat anlayışa çektiniz.
İktidarı koruma adına yolsuzlukları hukuksuzlukları haksızlıkları görmezden gelmeyi o kadar çok vurguladınız 'üst akıl' saçmalığını o kadar çok tekrarladınız ki insanlar size inanıp iktidarı kaybetme endişesiyle akıl almaz haksızlıklara bile duyarsız hale geldi.
Yani dindar-muhafazakar dediğiniz insanlar size güvendi ve sizin dediklerinizi yaptı.
Kişisel çıkarlarınız için bu güveni istismar ettiniz.
Mahalle çıkarını ülke yararından daha önemli gördünüz ve bu anlayışınızı topluma da yerleştirdiniz.
Ülkemiz daha iyi olsun diye umutla bu iktidara destek olan tertemiz Anadolu insanını kandırdınız yanlışa sürüklediniz.
Daha vahim olanı ise bütün bunları mahalle yararını gözetiyoruz algısı yayarak küçük çıkarlarınızı korumak için yaptınız.
Yani bilerek çarpıttınız bilerek yanılttınız.
Peki neye dayanarak böyle ağır bir suçlamada bulunuyorum?
Anlatayım.
Hepimiz birbirimizi tanıyoruz.
Oturduk konuştuk dertleştik arkadaşlık yaptık.
Hanginizin hangi konuda hangi saikle tavır belirlediğini hepimiz biliyoruz.
Mesela bugünlerde "Dindar mahalle nasıl bu kadar bozuldu" diye yazılar yazan içinizden birine birkaç yıl önce "Bütün bu yolsuzlukları haksızlıkları nasıl göremezsin iktidarı savunan yazıları nasıl yazarsın?" dediğimde "Evimin taksiti var şu anda işsiz kalmayı göze alamam" demişti.
Bugünlerde "Mahallede çok büyük sancılar var büyük çürüme var" diye sızlanan bir başka yazara 3 yıl önce "Bu yolsuzlukları nasıl görmezden geliyorsun nasıl içine sindiriyorsun?" diye sorduğumda "Ne yapalım şu anda bunları yazacak durumda değiliz" deyip ertesi gün yazısında bana 'Erdoğan düşmanı' yaftası yapıştırmıştı.
İkili sohbette bana "Erdoğan ülkeyi de mahalleyi de mahvetti" diyen biri iki gün sonra "Erdoğan'a kalkar eller karşısında bizi bulur" şeklinde açıklama yapmıştı.
Zihnimde geçmişe dayalı böyle onlarca örnek var.
Bugünlerde bütün suçu dindar muhafazakar mahalleye atıp demokrasi hukuk özgürlük havarisi kesilen yazarlarla ilgili hatıralar bunlar.
Bütün bunları bildiğim için "Mahalleyi kandırdınız bile bile yanılttınız" diyebiliyorum.
Amacım sizi suçlamak mahkum etmek değil.
Neden olduğunuz yıkımın sorumluluğunu kendinizde görmenizi sağlamaya çalışıyorum.
Mahallede bir çürümüşlük bir vicdansızlık bir ahlaki zafiyet varsa bunun kaynağının sizin söz ve davranışlarınız olduğunu görmeniz gerekiyor.
Mahalleyi suçlayarak bir yere varmazsınız.
Kendinizle köklü derin bir hesaplaşmaya ihtiyacınız var.
Mahalle çıkarını ülke yararı üstünde gören anlayışınıza dindarlığı ahlak zanneden yaklaşımınıza demokrasi hukuk eşitlik özgürlük gibi değerlere yeterince kıymet vermemenize ve buna neyin kaynaklık ettiğine zihninizdeki 'biz ve onlar' ayrımına ahlaki zafiyetin nereden kaynaklandığına hangi saikle ülkeyi yıkıma götüren sürecin bir parçası olduğunuza dönük derin bir hesaplaşmaya ihtiyacınız var.
Böyle bir hesaplaşma içine girmeden bütün suçu cennet vaat edip cehenneme sürüklediğiniz "Büyük Türkiye oluyoruz" "medeniyet kuruyoruz" diye umutlandırıp tanzim satış mağazaları önünde kuyruğa mahkum ettiğiniz tavsiyelerinizle önerilerinizle ülkesini koruduğunu sanarak büyük bir yıkımın ortağı yaptığınız o insanların üstüne atarak işin içinden çıkamazsınız.
Onların bir suçu varsa size inanmak size güvenmek oldu.
http://www.diken.com.tr/muhafazakar-dindarlar-nasil-bu-kadar-vicdansiz-oldular/?fbclid= IwAR2jaAxDDaCua4MlctYv5fMI5OW-Wv4GlfSXQaEKJnwAY4baiWSifqyP0uI
- - - - - - - - -
Sanatsiz kalan bir milletin hayat damarlarindan biri kopmus demektir.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
83. INSANLARIN BUTUN YASAMI VE DUNYADA OLUP BITEN HER SEY, INSAN OZGURLUGU VE VUCUDU OLDUGU ONE SURULEN BIR ALLAH'IN IYILIGI VE ADALETI ALEYHINDE KANITTIR
Insanlari yasama davet ederek, Allah, onlari cok zalim ve tehlikeli bir oyun oynamak zorunda birakmiyor mu? Kendi rizalari olmaksizin, koruyamadiklari ve tasarruf edemedikleri bir mizac ile, tehlikeli, yaratilislarina bagli ihtiras ve arzularla hareket eden, dusmekten kurtulamayacaklari tuzaklara maruz, cikmasina ihtimal vermedikleri ve onunu almaya kadir olmadiklari olaylarin surukledigi mutsuz, olumlu "insan"lar, siddeti ve suresi bakimindan muthis iskence ve cezalara sevk edebilen bir yola dusmeye zorunlu bulunurlar.
Gezginler, Asya'nin bir ulkesinde fantazilerle dolu ve pek tuhaf, isteklerinde pek zorba bir sultanin egemen oldugunu anlatir. Bu hukumdar, zamanini uzerine uc zar ve bir zar kutusu konmus bir masa onunde gecirir. Masanin bir ucunda sultani kusatan mabeyincilerin ve ahalinin acgozlulugunu ceken altin yiginlari vardir. Sultan, uyrugunun zayifliklarini bildiginden onlara soyle sozler eder:
"Esirler, koleler! Size iyilik yapmak istiyorum. Lutuf ve keremim sizi zengin etmek ve tumunuzu mutlu kilmak istiyor. Bu hazineleri, bu altinlari goruyor musunuz? Haydi bakalim, iste bunlar sizin icindir, bunu kazanmaya calisiniz. Her biriniz sirayla bu zarlari ve kutuyu eline alsin. Zarlari alti kez cift getirmek mutluluguna erisen, hazineye sahip olacaktir. Ancak sizi haberdar edeyim ki, istenen sayiyi elde edemeyen, omur boyu karanlik bir zindana atilacak. Ve adaletim, onun yavas yanan bir ates uzerinde yakilmasini istiyor. "
Hukumdarin bu konusmasi uzerine, orada bulunanlar hayret ve saskinlik icinde birbirinin yuzune bakar. Hicbiri bu kadar tehlikeli bir sansi denemek istemez. O zaman ofkelenen sultan soyle der:
"Acayip! Oynamak, zar atmak icin kimse gelmiyor mu? Bu benim hesabima gelmez. Benim sanim ve buyuklugum ister ki, oynansin. Dolayisiyla oynayacaksiniz!
Emrediyorum. Cevap vermeksizin itaat ediniz!"
Su nokta dikkate alinmalidir: Zorbanin zarlari oyle yapilmisti ki, yuz bin kez atilsa ancak bir kez cift gelebilir. Bu nedenle, alicenap hukumdar, zindaninin doldugunu ve servetinin elinde kaldigini gormekten zevk alir.
Ey olumluler! Bu sultan, sizin Allah'inizdir; hazinesi cennettir; zindani cehennemdir; zarlar da sizdedir; sizler de bu zarlarla oynamak zorunda birakilanlarsiniz!
- - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder