================================
Rıfat Serdaroğlu: HER SEÇİM BİR DARBEDİR/AKP KAYBEDERSE!
Siyasal İslamcı İhvancı AKP beni çok güldürüyor!
Bunların ne içtiğini çok merak ediyorum. Rakı-votka-viski-şarap içmezler.
Yani yaşı sevmezler! Allah günah yazmasın ama bunların kurudan hoşlandıklarını düşünür oldum.
Çünkü öyle şeyler söylüyorlar ki ayık kafayla akıl başta iken edilecek laflar değil!
Sayın Cumhurbaşkanı TV canlı yayınında;
"Şimdi 10 milyon seçmenin olduğu İstanbul'da kalkıp da 13-14 bin farkla bir seçimi kazandım havasına girmeye de hakkı yoktur. "
İyi de Sayın Cumhurbaşkanı;
İmamoğlu'nun oy oranı %48 80!
Sen İstanbul'a başkan olduğunda oy oranın %25 idi! %75'i sana karşı idi!
1994'te seninle ikinci olan Dalan arasındaki oy farkı; 11 bin 413 idi!
Sen bir milyon elli bin yedi yüz altmış yedi oyla seçildin İmamoğlu ise 4 milyon yüz yetmiş bin dokuz yüz on altı oy aldı!
İmamoğlu ile Binali arasındaki fark 15 bin üç yüz dört! Senden yine fazla!
Sayın Cumhurbaşkanı;
İstanbul seçimleri için "tamamına yakını organize usulsüzlüklerle dolu" dediniz!
Bunu nasıl söylersiniz?
Seçim güvenliği sizin hükümetinizin sorumluluğunda değil mi?
İçişleri ve Adalet Bakanları sizin elemanınız değil mi?
Seçim propagandası için devletimizin tüm olanakları ayaklarınızın altına serilmedi mi? Gak dediniz uçak ve helikopter guk dediniz otobüsler-paralar-Valiler-Kaymakamlar size çalışmadı mı?
Bakın Sayın Cumhurbaşkanı;
Sizin yaptıklarınızı zamanında sizi yetiştirenler de yapmaya kalktı. Biz engelledik ve onları demokratik rejim içinde tuttuk. Onlar milli iradeye saygılı olmayı öğrendiler ama size öğretmemişler.
Siz nasılsa Bahçeli bana mecbur Bay Kemal ve Bayan Meral beni yıkamazlar diyorsunuz. Doğrudur onlar seni ancak tökezlettiler.
Çoban Ateşi Hareketi adıyla öyle büyük bir dip dalgası geliyor ki tecrübe ile gençliğin genç erkek ve kadınların vatanseverliği özgürlük ve bilim ile harmanlayıp Türkiye'yi 22'nci asra taşıyacak öyle bir kadro ile geliyor ki inan aklınız şaşacak. Tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesi Reddi İlhak Cemiyetleri gibi örgütleniyorlar. Yavaş ve derinden!
Eski tarz siyaseti de milletine yalan söyleyen yolsuzluk yapan eskimiş köhneleşmiş kadroları da çöpe atacak Atatürk'ün gönüllü askerleri Türkiye'nin kaderine el koymaya karar verdiler.
Bunlar iyi günleriniz. Ne yaparsanız yapın isterseniz koltuğa yapışkan sürün oradan ineceksiniz.
Size bir hikaye anlatıp yazıya son verelim. Çünkü daha Bursa'ya gideceğim.
Orada beni vatansever demokrat gençler bekliyor!
Adamın namı dünyayı tutmuş. Attığını vurur diye!
Kasımpaşalı bir kabadayı; "Getirin şu avcıyı deneyelim" demiş.
Avcı geldiğinde bin beş yüz metre uzaklıktaki bir geyiği göstererek "Hadi vur da görelim" demiş.
Avcı nişan almış ve ateş etmiş. Paaat! Geyik koşarak kaçmış!
Kabadayı; Ne oldu? Hani sen attığını vururdun deyince Avcı; Ben onu vurdum ama o bilmiyor elli metre sonra düşer. Gönder adamlarını alsınlar demiş…
İstanbul'da seçim kaybetmek aynen böyledir. Dünya alem senin kaybettiğini duyar. Yaşadığını zannedersin ama ecel kapıya gelmiştir artık!
Sakın ola ki YSK Yüksek Yargıçlarını zorlama yoluna gitmeyin. Önünüzdeki dört seneyi dört aya indirirsiniz.
Demedi demeyin!
Not;
ÖSYM eski Başkanı Kıvırcık Ali Demir FETÖ'culuktan gözaltına alınmış!
Kim tayin etmişti ve korumuştu bu FETÖ'cuyu? Püskevitçi mi? Zerzevatçı mı? Tayin edenin hiç sorumluluğu yok mu?
================================
TOKMAK/RAHMİ TURAN: Kaç oyla kazanılır?
Hayretler içindeyim… Şaşırmamak elde değil!
Meğerse biz demokrasiyi yanlış biliyormuşuz!
13-14 bin oy farkla seçim kazanılmazmış!
Bunu Türkiye'nin en yetkili kişisi söyleyince daha da şaşırtıcı oluyor.
Böylece demokrasinin değişik bir çeşidi ortaya çıkıyor! Tüm dünya daha bu sistemi bilmiyor! Onlar seçimin bir oy farkla bile kazanılacağını zannediyorlar!
AKP Genel Başkanı (Cumhurbaşkanı) Erdoğan ciddi ciddi:
"Kimse 13-14 bin farkla kazandım havasına girmesin!" dedi iyi mi?
Affedersiniz ama kazanmak için kaç oy fark olması lâzım? Erdoğan beğeneceği rakamı da söylemedi!
Amerika'da Kanada'da İngiltere ve Almanya'da aklınıza gelen tüm demokratik ülkelerde 1 oy fazla almak kazanmak için yeterlidir ama bizde 13-14 bin oy farkı yetmiyormuş!
Erdoğan 1994'te İstanbul Belediye Başkanlığı seçimini sadece oyların dörtte biri ile (yüzde 25 oyla) kazanmıştı. Şimdi İmamoğlu "yüzde 49 oyla" seçimi kazanmış olmuyor öyle mi?
Torpile son!
"1 Nisan milattır. Bu tarihten sonra Bodrum'da kaçak tek bir çivi çakılmasına izin vermeyeceğim. Kimse benden müsamaha beklemesin. Anında yıkarım!"
Bu sözler Bodrum'un CHP'li yeni Başkanı Ahmet Aras'a ait.
Aras'ın Heredot Kültür Merkezi'nde halka açık yaptığı toplantıyı izleyen gazeteci arkadaşım Can Pulak bana yolladığı mailde "Partili-partisiz değişik görüş sahibi pek çok Bodrumlu ilk defa kentine sahip çıktı ve yapılacak doğru işlerin müjdesini alkışladı" diyor.
Ahmet Aras'ın büyük kararlılıkla sürdürdüğü sözlerinin devamı şöyle:
"Kimse benden torpil iltimas beklemesin. Kimse gereksiz iş takibine kalkışmasın. Artık belediye koridorlarında insanlar değil evraklar dolaşacak ve müracaat sahiplerinin işleri anında görülerek kendilerine bilgi verilecektir. Tüm belediye görevlileri halkın emrinde olacak ve işlemler yasaların emrettiği biçimde sonuçlandırılacaktır. "
★★★
Bunlar güzel sözler… Keşke tüm Türkiye'deki belediye başkanları bu kararlılıkta olabilse…
Aslında yasalar böyle emrediyor ama geçmiş yıllarda yasalara uyan pek olmadı ve bütün Türkiye gibi Bodrum da her geçen gün biraz daha bozuldu.
Bodrum İstanbul'un sayfiyesi gibi… Yaz aylarında nüfus yoğunluğu yerli ve yabancı turistlerle 2 milyonu buluyor. Yönetimi çok zor bir bölge.
Yeni Başkan Ahmet Aras Bodrum'da şeffaf bir yönetim politikası vaadediyor.
Aras halka verdiği sözleri yerine getirebilecek mi? Hangi oranda gerçekleştirebilecek? Biz bunun takipçisi olacağız!
TEBESSÜM
Bir işadamının gözü ile İstanbul seçimleri!
Cenk Tuncay Amerika'da yaşayan bir Türk işadamı… İyi para kazanmış gelip Bodrum'da nefis manzaralı iki villa satın alıp bunları birleştirmiş. Şimdi bazen Bodrum'da bazen Miami'de yaşıyor ama Bodrum'u daha çok seviyor. Keyfine diyecek yok.
Oy vermek için Bodrum'a gelen Cenk Tuncay İstanbul seçimlerine şaşırmış kalmış.
Amerika'da asla böyle bir şeyin olamayacağını bir oy farkla koskoca Başkan'ın bile değişebileceğini belirten Cenk Tuncay:
"Ben İstanbul seçimlerini Temel'in şu fıkrasına benzetiyorum" diyor ve anlatıyor:
"Temel Taksim'de bir hayat kadınına fiyatını soruyor.
Genç kadın şuh bir tebessümle:
"Bir gece için 300 dolar alırım" diyor.
Temel kadının tebessümüne tatlı bir tebessümle karşılık vererek:
"Ben sana 300 değil 3000 dolar veririm" diyor ve ekliyor:
"Fakat seni uyarıyorum. Ben dayak atmayı severim ve sonrasında döverim. Ne dersin?"
Kadın düşünüp taşınıyor 3 bin dolar cazip geliyor parayı peşin almak şartıyla kabul ediyor.
Temel cüzdanını çıkartıp gıcır gıcır dolarları kadına veriyor.
Yolda giderlerken- merak eden kadın biraz tedirgin bir şekilde soruyor:
"Tamam döversin de… Ne kadar döversin?"
Temel:
"Valla" diyor "Verdiğim parayı geri alıncaya kadar döverim!"
İstanbul seçimleri de Temel'in bu fıkrasına benzedi!
GÜNÜN SÖZÜ
Demokraside seçim onurlu haysiyetli adil olursa güzeldir!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/kac-oyla-kazanilir-4361853/
================================
Ahmet TAKAN: Abdullah Gül yine "Bekleyin" dedi!. .
Bomba haberi yazının sonuna bırakacağım...
Sıcak gündemden gidelim;
İtirazlar... İtirazlar... İtirazlar... Bir daha say... Olmadı yeni baştan say... Haydi son bir kez daha sayalım... Hazmedemediler!. . Kolay değil saltanatın en büyük ayaklarından biri düştü. Çok net görüyorlar. Domino etkisi devam edecek. Sıranın nereye geleceği çok belli!. .
"Organize usulsüzlük" diyorlar... Tehdit şantaj yıldırma sindirme operasyonları alabildiğine devam ediyor. Sormak lazım; bu nasıl bir "organize usulsüzlük" ki İstanbul'da kaybettiğiniz seçimlerde vatandaş belediye meclisinin yaklaşık 3 de 2'sini size verdi?... İçerde mi dışarıda mı her neredeyse bu "organize usulsüzlüğü" tezgahlayanlar madem o kadar mahirdiler neden belediye meclisi için de ince bir ayar çekip Ekrem İmamoğlu'nun azınlığa düşmesinin önüne geçmediler?. . Bu seçimlerde R. Erdoğan'ın kurmaylarından olan ve genel merkez seçim karargahında görevli olan bir AKP milletvekili ile konuştum İstanbul'u sordum "gevşek davrandık. Nasıl olsa İstanbul'u kesin kazandık gözüyle baktık. Pahallıya mal oldu" itirafında bulundu. Sonuç bu kadar basit işte... Karanlık dehlizlerde bir şeyler aramaya gerek yok!. . AKP'den bıkan millet son uyarıyı sandıkta yaptı "Sana son bir şans. Kendine çeki düzen verdin verdin... Veremedin gidicisin" dedi.
Sandıktan çıkan demokratik uyarıyı kabul edemiyorlar. Tapınak şövalyeleri ile çarpışıyormuşçasına bir hava veriyorlar. "Olağan üstü itiraz" hakkını kullanarak "tam kanunsuzluk" gerekçesiyle İstanbul seçiminin yenilenmesini istiyorlar. Tam saha pres... Sözcüleri medya yolu ile diğer psikolojik savaş elemanları kapalı kapılar arkasında bastırıyor. YSK üyeleri canından bezmiş olmalı!. . AKP genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz dün gün boyu inmediği canlı yayın ekranlarından seçimin tekrar edilmesi talebini yinelerken AKP'nin renkli simaları kulislere "Kesinleşti. İstanbul seçimleri 2 Haziran Pazar günü tekrar yapılacak" şeklinde "bilgi" pompalıyordu...
Büyük bir baskı altında olan YSK'nın ne karar vereceğini bugünden kestirmek çok zor!. . Pekii AKP İstanbul seçimin tekrar edilmesinde gerçekten samimi mi?. . Kuşkuluyum!. Sandıklara itiraz ettikleri süreçte saray İstanbul genelinde çok özel bir anket çalışması yaptırdı "Bugün seçim olsa oyunuzu kime verirsiniz..." diye... Ekrem İmamoğlu'nun farkı 4 buçuk 5 puan açtığı görüldü. Yarın İstanbul'da seçim tekrarlansa bu esasında herkesin üzerinde hemfikir olduğu bir sonuç... AKP göz göre göre neden şimdiden malum olan sonuca gitsin?... Daha farklı planlar olabilir. Büyük bir ekonomik kriz yaşıyoruz. Ama İstanbul ile yatıp İstanbul ile kalkıyoruz. Tanzim satışlar kapatıldı "varlık kuyruklarını" bile unuttuk!. . Bugün açıklanacak olan yeni ekonomik paketin içeriğinin cacık olacağı konusunda piyasalarda geniş bir ön uzlaşı var. Arkasından parayı bulmak için ABD'ye gidilecek. Düzenlenecek konsey toplantısının katılımcılar listesine bakan uzmanlar pek umutlu konuşmuyorlar. Bugüne kadar kaos stratejileriyle sürekli yeni düşmanlar yaratarak ayakta kalan AKP iktidarı malzemeyi tüketti. Yenisini bulmakta oldukça zorlanıyor. 31 Mart mahalli seçimleri milletin bu zihniyete "artık dur" dediği önemli bir kırılma noktası oldu. Bu ekonomik kriz nasıl çözülecek?. . Soruyu farklılaştıralım; Çözülemeyen ekonomik krizin üstünün örtülmesi için başka bir yol var mı?. . Yeni bir siyasi krize doğru mu gidiyoruz?. . AKP çıkartacağı yeni bir siyasi kriz ile ekonomik krizin faturasını muhalefete yüklemenin yollarını mı arıyor?. . Sonrası ne olacak?. . Çok tehlikeli ve riskli bir kumar oynuyorlar küçük ortakları ile birlikte. İnşallah aklı selim galip gelir...
***
Gelelim bomba habere;
Seçim sonrasında kaleme aldığımız bir yazıda sonuçların yeni parti kurma çalışmaları içinde olan malum çevrelerde moral bozukluğuna sebep olduğunu dile getirmiştim. Mansur Yavaş'ın Ankara'yı Ekrem İmamoğlu'nun İstanbul'u kazanması millettin AKP dışında parlak dürüst ve güven veren yeni isimlere teveccüh etmesi canlarını pek sıkmış görünüyor. Bu seçim sonuçları aynı zamanda milletin AKP içinden çıkacak yeni bir yapıya sıcak bakmadığını kurtarıcı olarak göremediğinin de mesajı oldu. İstanbul'da sayım kavgası devam ederken Abdullah Gül'ün etrafında yeni parti kurma çalışmalarını yürüten isimler uzun değerlendirme toplantıları yaptı. Abdullah Gül'e yakın kaynaklardan aldığım bilgiye göre yeni bir partide Ali Babacan'ın liderliği konusunda ağırlıklı çalışma kararı alındı. "Ahmet Davutoğlu ne olacak" sorusuna gelince.... Verilen cevap "Ya Babacan'ın liderliğini kabul edecek ya da gidip kendi partisini kuracak". Gülcülerin partisi ne zaman kurulacak?. . 31 Mart seçimlerinin hemen sonrası için hazırlık yapıyorlardı. Kaynağımdan aldığım bilgiye göre Gül "Bir süre daha bekleyin" dedi. Hemen aklınıza şu soru gelebilir "Gülcüler parti kurmaktan vaz mı geçiyor"?. . Hayır... Parti kurmakta kararlı görünüyorlar. Ancak bir erteleme söz konusu. Gelişmeleri yakından takip edecekler!. . Seyre göre bir deklarasyonla kamuoyunun karşısına çıkacaklar AKP'ye tespit ettikleri sorunları sıralayıp çözmesi için zaman tanıyacaklar. Ve sonra da sonbahar ayları içinde yeni partiyi ilan edecekler. Tabii bu onların planı!. . Ufukta bir erken seçim bekleyip beklemediklerini sordum Kaynağım "Yeni seçilen milletvekilleri özlük haklarını kazanmadan olmaz. En erken 2020 sonundan önce olmaz" yanıtını verdi. Abdullah Gül'ün yeni oluşumunda rolünü sorduğumda ise "Cumhurbaşkanı adayımız olacak" dedi.
Dur bakalım neler olacak!. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abdullah-gul-yine-bekleyin-dedi-51486yy.htm
================================
CAN ATAKLI: YSK'nın bu seçimdeki hediyesi hayali seçmen
Artık çok net biçimde ortaya çıktı ki AKP uzun süredir sandık oyunları ile iktidarını koruyor ve kazanıyor.
Üstelik sandık oyunları çok eskilerdeki gibi olmuyor görevi bizzat YSK üsleniyor ve uygulamaları ile seçimlerin kaderini değiştiriyor.
Tek adamlık rejimine geçilen Anayasa Referandumu'nu unutmadık henüz.
YSK o seçimlerde son dakika golü olarak "mühürsüz oy pusulalarının geçerli olduğunu" açıklamıştı.
Oysa bu açık bir kanunsuzluktu.
YSK yasalarda olan bir maddeyi yetkisinde olmamasına rağmen değiştirmiş ve referandumun kaderini değiştirmişti.
Şimdi anlıyoruz ki o operasyon "kazara hayır çıkmasına karşı bir önlem" olarak yapılmış.
Ama marifetli eller erken saatlerde iktidarın "'Evet' zaferini ilan edince" AKP'de kutlama gösterileri başlamış Erdoğan da "Atı alan Üsküdar'ı geçti" cümlesiyle sonucu ilan etmişti.
Aynı şekilde YSK Başkanı da büyük bir memnuniyetle kameraların önüne geçerek "Evet kazanmıştır" açıklaması yapmıştı.
Eğer marifetli eller oyların 'hayır' olmasına rağmen 'Evet' çıkarmayı başaramamış olsa bu kez AKP teşkilatları YSK'nın üzerine yürüyerek "Tam kanunsuzluk yapılmıştır. Son anda kural değiştirilmiştir referandum geçersizdir" yaygarası koparacaktı.
YSK da "AKP haklı" diyerek referandumu iptal edecek 'Hayır' oyları ortadan kalkacaktı.
Bugün benzer bir durum yaşanıyor.
YSK'nın bu seçimdeki hediyesi hayali seçmenler.
Dikkat ederseniz AKP ilk iki gün CHP'nin hırsızlık ve yolsuzluk yaptığı iddialarını gündeme getirdi.
Oysa şimdi başka türlü konuşuyorlar.
Suçlu YSK oldu bir anda.
Meğer bazı ilçelerde "yükleme yapılmış" ve AKP durumu şimdi fark etmiş.
Yandaş tetikçi kanallar adreslere gidip "Bakın burada 300 kişi yaşıyormuş hepsi de seçmenmiş" türü haberler yapıyorlar.
Polis Büyükçekmece'de hayali seçmenlerin adresine baskınlar yapıyor.
Bazı ilçelerde de sandık görevlileri her nasılsa değiştirilmiş taaa Hakkari'den bileadam getirtilmiş.
İktidar adına operasyon yapan YSK verdiği sözleri referandumda ve 24 Haziran'da yerine getirince işin içinden sıyrılmıştı.
Bu kez başaramadı ve şimdi kendini de ateşe atarak durumu kurtarmak için çaba harcayacak.
Cumhurbaşkanı her sandıkta hile yapıldığını söylüyor.
Yetmiyor; organize işler çevrildiğini de ileri sürüyor.
Bunun sorumlusu olarak da CHP'yi değil YSK'yı hedef gösteriyor.
Açık söyleyeyim Türkiye YSK marifetiyle büyük bir açmaza sokuldu artık.
Çünkü iktidar seçime "görünmeyen bir elin karıştığını" iddia ediyor.
Bizzat kendi polisiyle buna kanıt da icat ederse işler daha da karışacak.
Bu durumda YSK Başkanı ya gözünü iyice karartıp seçimi yenileme yoluna gitmeyekalkışacaktır ya da "Bunun hesabı benden sorulur" diyerek çıkıp her şeyi anlatacaktır.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Anadolu Ajansı "müşteri" değilse geçen seçimlerde nasıl aynı anda sonuç açıkladılar?
YSK Başkanı herhalde uyku uyumuyordur.
Çünkü etrafındaki çember daralıyor.
Senaryo gereği AKP okları YSK'ya çevirdi artık.
Yani ondan da kurtuluşu yok.
Bunlar bana göre iyi günleri.
Çok kısa bir süre sonra hepsi birbirine girecek ve kim bilir neler öğreneceğiz.
Ama bir tanesi var ki gözümüzün önünde yaşandı oy sayma telaşı içinde şimdilik biraz kaynadı gibi görünüyor.
YSK'nın Başkanı Anadolu Ajansı'nın sonuçları nasıl çok erken verdiği sorusu üzerine; "Bilemem nereden aldıklarını bilmiyorum Anadolu Ajansı benim müşterim değil" dedi.
Sonra da ekledi; "Onlar yüzde 70'leri geçtiklerinde biz sonuçları henüz girmeye başlamıştık çünkü biz tamamen resmileşen sonuçları sisteme gireriz. "
O halde sormak isterim; "Referandumda ve 24 Haziran Seçimleri'nde de sonuçlar çok erken açıklanmıştı. YSK Başkanı da çıkıp güleç suratla AKP'nin kazandığını ilan etmişti. Eğer YSK sadece resmi sonuçları ilan ediyorsa daha önceki iki seçimde nasıl oldu da müşterisi olmayan AA ile aynı anda ve aynı sonuçları duyurabildi?"
Basit gibi görünüyor soru değil mi?
Hayır öyle değil.
Çünkü bu durum daha önce nasıl bir operasyon yapıldığını gösteriyor bize.
Bu seçimde verdikleri sözü yerine getiremeyince duvara tosladılar ve YSK kurtuluşu "AA bizi ilgilendirmez" açıklamasında buldu.
Ya da öyle zannediyor.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Anadolu Ajansı kıvranıyor ama açıklama yapamıyor
Anadolu Ajansı YSK tarafından satışa getirildi.
Çünkü operasyon duvara tosladı YSK da suçluyu buldu.
Ama olmuyor işte mızrak çuvala sığmıyor.
YSK'nın başındaki kişinin "Anadolu Ajansı bizim müşterimiz değil sonuçları kimden aldı bilmiyorum" demesi durumu kurtarmıyor.
Çünkü eğer Anadolu Ajansı sonuçları YSK'dan alarak yayınlamıyorsa kimden aldığını açıklamak zorunda.
Bu yanı zamanda bir meslek kuralı.
Ama ajansın başındaki kişi günlerdir suskun.
"Her sandıktan bir kişiye küçük bir ücret vererek bize muhabirlik yapmasını sağladık" diyebilirlerdi örneğin.
Ama bunu da söyleyemiyorlar.
Neden?
Biri çıkıp da sandıklarda görevlilere sorar ve "Böyle bir şey yok cevabını" alırsa skandal daha da büyük hale gelir.
Ajans sayım sonuçlarını nereden aldığını açıklayamıyorsa hâlâ demek ki; yasa dışı bir iş yapılmıştır.
Açıklanması halinde hem AA yönetimi hem de bu hizmeti sunanlar sorumluolacaklardır.
Şu anda bu pis işi çevirenler heyecanla İstanbul seçiminin sonucunu bekliyor.
Zannettikleri gibi saray burada galebe çalarsa sorun çıkmayacaktır ve kimse AA'yabir daha soru sormayacaktır.
Tersi olursa da "pişmanlık yasasından yararlanmak isteyen" bir sürü karaktersizin ortaya çıktığını göreceğiz hiç merak etmeyin.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
Deyin ki ille de seçim tekrarlanacak diye tutturdular…
AKP Genel Başkanı "Bu işte hile var ayrıca ne o öyle 15 bin farkla kazandım demeler" falan diye esip gürleyince AKP'nin ve YSK'nın etekleri tutuştu.
Şimdi Erdoğan'ın arzusuna göre bir çözüm üretmeye çabalıyorlar.
Bu çözümlerden birinin seçimleri yenilemek olduğu söyleniyor biliyorsunuz.
Gelinen noktada hukuken çok zor olmasına rağmen deyin ki her şeyi göze alıp yeniden seçim kararı aldılar.
Yaşananların toplumda yarattığı olumsuzluğu bir kenara bırakalım ve CHP ile AKP adayları dışındaki isimlere kullanılan oylara bir bakalım.
oy almış. Toplamı 191 bin 391 ediyor.
300 binin üzerinde "geçersiz" oy var. Bunların üçte biri "tepki" oyları.
Yeniden seçim olursa bu partiler tekrar aday gösterir mi aday göstermeyen partilerin oyları nereye gider?
AKP'nin bunu da hesaplaması gerek.
Sonuçta iyice madara olmak da var.
================================
Arslan BULUT: Seçimlerin ekran yüzü ve yıldızları!
AKP Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz seçimlerden sonra ünlü oldu! Hatta "AKP'nin ekran yüzü" de diyebilirsiniz. Her açıklaması canlı yayınlanıyor. Öyle ki bütün kanalların ekran yüzlerinden daha fazla görünür oldu.
Yavuz bıkmadan usanmadan her gün yeni bir iddiayla ortaya çıkıyor. Fakat son açıklamalarından birinde baltayı taşa vurdu ve "Bizce bu meselenin arkasında çok daha farklı şeyler çıkacak. Mesela böyle biraz daha tartışmaya sebep olacak bir şey atayım ortaya. Bu sandık başkanlarından FETÖ kapsamında ihraç edilenler var mı diye ben merak ediyorum mesela. Buna ilişkin de emarelerimiz var bilgilerimiz var ama araştırmaya devam ediyoruz. Muhtemelen şu oldu bir stratejik akıl belli kesimleri ve güçleri birleştirdi ve böyle bir organizeli usulsüzlüğün ortaya çıkmasına sebebiyet verdi. " dedi.
***
Sandık başkanlarının hepsi devlet memuru ve çoğu da öğretmen. Yavuz bir avukat olarak FETÖ kapsamında memuriyetten ihraç edilenlerin sandık başkanı olarak görev yapmasının mümkün olmadığını bilebilecek durumda ama o kadar çok konuşuyor ki hata üstüne hata yapıyor.
FETÖ suçlaması yapıyor ama Sakarya'da düzenlenen FETÖ'nün Türkçe olimpiyatlarında sahnede çekilmiş fotoğrafı çıkıyor. Rusya'nın kapattığı FETÖ okullarından birini ziyaret ettiğine dair kendi mesajı hâlâ silinmemiş...
Veya Büyükçekmece'de Nüfus Müdürlüğü'nde görevli bir kişinin belediyeden kaydırıldığını söylüyor. Adam Tayyip Bey'in akrabası çıkıyor!
Sonra da "Bizim yaptığımız demokrasinin üzerine gölge düşmesin sorumlular tespit edilsin ve gerçek net bir şekilde ortaya çıksın. Şaibeler kalksın derdindeyiz. Amacımız organize usulsüzlüğü yapanları yaptıranları ve tüm bağlantılarını belirlemek ve seçim hukuku kapsamında gerekli itiraz yollarını denemek ve kullanmak ama bir yandan da ceza hukuku açısından sorumlularla ilgili suç duyurusunda bulunmak ve sorumluların hak ettiği cezayı almasını sağlamaktır. " diyor.
İyi de her gün ortaya desteksiz dayanaksız bir iddia atmak demokrasinin üzerine gölge düşürmek değil midir? Seçime şaibe bulaştırmak değil midir?
Bir hukukçu "muhtemelen şu oldu bu oldu" diye örgütlü bir suç işlendiğinden bahsedebilir mi? Bir il başkanı bir sandıkta 25 bin sahte oy kullanıldığını söylerse bu iddiaların bir ciddiyeti kalır mı? Bir sandıkta ortalama 350 oy kullanıldığını bilmiyor mu? Biliyordur elbette ama Allah şaşırtıyor!
Sosyal medyada Ali İhsan Bey Saddam'ın enformasyon bakanı ve savaş sırasındaki sözcüsü Muhammed Es Sahaf'a benzetiliyor. Es Sahaf çatışma sesleri ekrana yansırken savaşların anasını kazanacaklarını söylüyordu.
Seçimlerin anası da İstanbul ya...
***
Kendilerine söylenecek söz şudur: İstanbul seçimlerini kazanmak için her türlü tedbiri aldınız milyonlarca hediye paketi dağıttınız ama halkın iradesine yenildiniz.
Aslında İstanbul bütün olumsuz şartlara ve sahte seçmen kayıtlarına rağmen belki de en temiz seçimlerden birini yaşadı. Çünkü bu defa sandıklara muhalefet sonuna kadar sahip çıktı. "Seçimler sandık başında kazanılır" diyen Tayyip Erdoğan değil miydi? Muhalefet de her sandığın başında en az bir kişiyi görevlendirdi. Bu da yetmedi 11 gün boyunca CHP'nin seçim görevlileri ki aralarında CHP listelerinden seçime giren İYİ Partililer de var; ilçe seçim kurullarında oy torbalarının üstünde yattılar ki kimse içine sahte oy karıştırmasın!
Ekrem İmamoğlu 4 milyon 170 bin 511 oy aldı ama bu oylar binlerce genç insanın ve gönüllü avukatların 11 gün boyunca uykusuz kalması hatta sıcak bir çorba bile içememesi sayesinde korunabildi.
İmamoğlu'ndan sonra seçimlerin yıldızları çoğu genç olan o kararlı görevlilerdir!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/secimlerin-ekran-yuzu-ve-yildizlari-51487yy.htm
================================
BEKİR COŞKUN: Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…
Eminim sabaha kadar oyları sayıyordur:
"1… 3… 7… &… ?… %… !. . X… =… 14.000… L +24 000 000…J… *-)…^o)… L……"
★
Son rakamlara göre yaklaşık 14 bin oy fazladan İmamoğlu'na…
"Belediye başkanı olamaz" diyen kaç?. .
Bir…
★
Gerçekten de bu arkadaşların demokrasiden anladıkları böyle bir şeydir işte; seçimin sandıkların oyların bir anlamı yok…
O bir tek kişi ne diyorsa o'dur…
★
Her seçimde 27 maddelik seçim kanununa kafasına göre bir madde ekliyor:
Seçim Kanunu Madde 28:
"Atı alan Üsküdar'ı geçer…"
Seçim Kanunu Madde 29:
"Cumhurbaşkanı bir oy fazla alsın seçilmiştir…"
Seçim Kanunu Madde 30:
"13-14 bin oyla seçimi kazandım havasına girmeye kimsenin hakkı yoktur…"
Seçim Kanunu Madde 31:
"Oylar böyle çıkarsa demek ki sandıkta hırsızlık var…"
Seçim Kanunu Madde 32:
"Örgütlü hırsızlık olunca ne oluyor savcı devreye giriyor…"
Seçim Kanunu Madde 33:
"Yargı bakacak hemen öyle seçildim yok…"
★
Oylar sayıldı İmamoğlu 14 bin kadar önde…
Şimdi kazandı mı?. .
Hayır…
Yüksek Seçim Kurulu'na baskı yaparak İstanbul'da seçimin tümden yenilenmesini istiyorlar…
★
Alınacak sonucu dikkatle izleyin…
İstanbul'da seçim tekrarlanırsa bu Türkiye'de demokrasinin ve hukukun çoktan bittiğinin kanıtı olacak…
"Seçimle geldi ama seçimle gitmez" diyenler belki haklı çıkacaklar…
★
Ama içiniz rahat olsun sevgili dostlar…
Bu kadar baskıya bu kadar devlet gücüne bu kadar harcamaya bu kadar seçim rüşvetine bu kadar tehdide bu kadar yırtınmaya rağmen AKP tüm büyük illeri ve ülkenin yüzde yetmişini kaybetmişse bu milleti kaybettiğini gösterir…
Sonudur…
Bir kanun maddesi daha vardır çünkü tüm maddelerden önde:
"Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir…"
================================
YILMAZ ÖZDİL: Al sana Endülüs!
Tek adam rejimi'ne geçmeye niyet eden asrın liderimiz aniden muhtarları keşfetmişti.
Habire sarayda ağırlıyordu.
★
"Benim için muhtar bile olamaz diyorlardı ben şimdi Türkiye'nin tamamını kontrol eden başmuhtarım" diyordu.
"Benim her muhtarım bir dünya lideri seviyesinde bilgiye sahiptir" diyordu.
"Benim muhtarımın Birleşmiş Milletler genel kuruluna katılanlardan farkı yoktur" diyordu.
"Muhtar kardeşlerim kaymakamlar valiler emrinizdedir" diyordu.
"Benim muhtarım mahallesinin lideridir" diyordu.
★
Muhtarlarımız coşkuyla şakşaklıyor yandaş medya saatlerce naklen yayınlıyordu bu ağırlamalar için milyonlarca lira harcanıyordu.
★
Yetmedi…
Muhtarlar kafileler halinde İspanya'ya gönderildi Endülüs'ü gezdiler.
Anadolu Ajansı bol bol fotoğraflarını çekti yalaka gazeteler bol bol yayınladı.
Muhtarlar avantadan umreye gönderildi.
Kudüs'e gönderildi.
★
O günlerde CHP bangır bangır uyarıyordu… Akp'nin az farkla kazandığı veya az farkla kaybettiği küçük yerleşim birimlerine seçmen kaydırıldığını bu işin yandaş muhtarlar eliyle yapıldığını haykırıyordu. CHP milletvekilleri Tbmm'de basın toplantısı düzenliyor "seçmen göçü"ne dikkat çekiyordu.
★
O günlerde Akp kıs kıs gülüyordu… Akp milletvekilleri "seçmen göçü diye bir şey yok Chp daha şimdiden mağlubiyetine kılıf hazırlıyor" diyordu. Yandaş medya "seçmen göçü diye bir şey yok muhtarlarımıza iftira atılıyor" diye haber yapıyordu.
★
(Demokrasinin nazlı bir nehir olduğunu kendi halinde akıp gitmesi gerektiğini unutmuşlardı… Nehir yatağını değiştirmenin ne kadar tehlikeli olabileceğini düşünemiyorlardı. )
★
Yetmedi…
Asrın liderimiz muhtarlarımıza müjde üstüne müjde verdi.
Muhtar maaşı iki bin liraya yükseltildi.
Eskiden sigorta primlerini kendileri ödüyordu sigorta primlerini sayın devletimiz ödemeye başladı.
Normalde emekli olarak çalışanların maaşı kesilirken muhtarlarımıza torpil yapıldı emekli olsalar bile maaşlarını tam olarak almaya başladılar.
Ömür boyu silah taşıma ruhsatı verildi silah ruhsatı için harç ödemekten muaf tutuldular.
Mahalle mahalle muhtarlık büroları açtılar bu büroların masrafları Akp'li belediyeler tarafından karşılandı.
★
Bu maddi imkanlar beleş turistik seyahatler ve sarayda gördükleri izzet ikram sayesinde muhtarlık kıymete bindi cazip hale geldi.
★
Bu yüzden 31 Mart seçimlerinde muhtar adayı patlaması yaşandı.
Tarihte görülmemiş sayıda muhtar adayı çıktı.
Afyon'da 15 seçmenli köyde mesela dört muhtar adayı vardı!
Samsun'da yaz aylarında 30 kış aylarında sadece dört kişinin yaşadığı köyde dört muhtar adayı çıktı.
Gaziantep'te 437 mahalle var beş binden fazla muhtar adayı yarıştı.
Almanya'dan gelip muhtar adayı olanlar çıktı.
Karı koca baba oğul anne kız muhtar adayı olanlar çıktı.
17 yaşında olup tam 31 Mart'ta 18'ine basacak muhtar adayları vardı.
★
Netice?
★
Anadolu'daki muhtar adayları muhtar olabilmek için kıyasıya rekabete girdi kesenin ağzını açtılar otobüs biletlerini bile kendi ceplerinden ödeyerek başka şehirlerde yaşayan akrabalarını arkadaşlarını kendi köylerine kendi mahallelerine taşıdılar.
350 bin kişi civarında "seçmen göçü" yaşandı.
Hassas terazideki dengeler alt üst edildi.
★
Taşıma suyuyla değirmeni döndüren muhtar adayları kazandı ama…
Akp lehine olacağı zannedilen seçmen göçü Akp aleyhine dönüştü.
★
Kılpayı kaybettiği küçük yerleri kazanayım derken devasa yerleri kaybetti.
★
Kaderin cilvesi mi desem ne desem bilemiyorum…
Muhtar bile olamaz denilen asrın liderimizi sarayın muhtarları yıktı iyi mi!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/al-sana-endulus-4363064/
================================
Bedri Baykam : DEMOKRASİYİ YIPRATMA VE ASKIYA ALMA ÇABALARI
11.04.2019
Siyasi tarihimize "koyu gri ara dönem" olarak girecek günler maalesef sürüyor. Çantada keklik diye gördükleri maçı 5-4 kaybeden takımın önce VAR'a koşması ardından hakemi kuşatması sonra da maçı yeniden oynatması için Federasyon'a ve Spor Bakanlığı'na baskı yapması kadar absürt bir durumla karşı karşıyayız. Şu farkla ki siyasete bu durumu uyguladığımızda maçı kaybetmiş veryansın eden takımın başkanı aynı zamanda Merkez Hakem Komitesi Başkanı Futbol Federasyonu Başkanı ve Gençlik ve Spor Bakanı ve... Cumhurbaşkanı! Abartmadığımı biliyorsunuz değil mi?
Seçimi kaybeden taraf geçmişte bu konuda söylediği her şeyi yok sayarak ve inkar ederek seçimleri baştan yaptırtmak için bütün yollara başvuruyor! Tüm ülkede oyların tekrar sayılmasını isteselerdi yine de tatmin olmazlardı! "Kazanana kadar seçim" tabii biraz "yenilen pehlivan güreşe doymazmış" atasözüne dönüyor! Biz Haziran 2015 sekmesi dışında her seçimde yenildik de ne oldu? Göz göre göre trafolara kedi girdi ışıklar gitti bilgisayarlar aksırdı bir şekilde kaybettik. Yolumuza devam ettik! Özal'ın nasihati lazım bunlara "alışırsınız alışırsınız!".
"OLAĞANUSTÜ İTİRAZ" KARTINI NERELERDEN ÇIKARDINIZ?
Alışmayı denemeye bile hazır değiller! "Gönül Belediyeciliği kazandı" (!) başlıklı komedi filminin afişleri İstanbul'un dört bir yanında asılı! Sormak lazım Binali Bey'e kazandıysanız tebrikleri kabul ediyorsanız nedir bu çırpınışlar bilmediğimiz başka konular mı var? "Atı alamayanın Üsküdar'ı oldu bittiye getirme çabaları"nın son algı operasyonları!
Çırpınışlar derken AKP'nin seçim felaketi sonrası acilen tedavüle soktuğu yeni yüzü Ali İhsan Yavuz Büyükçekmece için "olağanüstü itiraz dilekçesi"ni devreye soktuklarını bildirdi! Böylece iktidarın kendine sakladığı bir son dakika silahı ile tanışmış olduk! "Olağanüstü itiraz"..."Muhteşem Süleyman" gibi bir şey herhalde... CHP seçimlere yıllardır tepki verirken neden bu son dakika formülünü cepten çıkarmalarını onlara fısıldamadınız? Kaç yıldır komşusunuz Parlamento'da! Hepimiz yeni duyduk bu zihni sinir procenizi... Hiç merak ediyor musunuz şayet bu "olağanüstü itiraz" cinliğini yapan CHP olsaydı AKP yönetimi alay etmek için ne yaratıcı formüller bulurdu düşünebiliyor musunuz? Ben yandaş medya kalemşöründen en tepeye kadar neler söylenirdi duyar gibi oluyorum!
Durumu kurtarmak için icatlar bitmiyor: "Efendim dağları taşları arazileri seçmen yazdırmışlar tespit ettik. " Güler misiniz ağlar mısınız? Yahu tereciye tere mi satıyorsunuz bunlar bizim argümanlarımız üstelik bizim itirazlarımız hep gerçekti! Hani hayali ve sahte seçmen yoktu dünyanın en güvenli seçmen kütüğü bizdeydi? Ben size yardım edeyim daha yazmaya devam edebilirsiniz: "Aynı daireye 84 kişi sığdırmışlar; ölülere oy kullandırmışlar; 130 yaşında seçmenler varmış" Bakın bizim argümanlarda daha çoook malzeme var!
BU YENİ KANUN NEREDE YAZILI?
Evvelsi gün Sayın Cumhurbaşkanı "10 milyonu aşkın bir seçmenin olduğu bir İstanbul'da 13-14 bin oy farkla seçimi kazandım havasına girmeye hakkı yoktur" diyerek ağzındaki baklayı çıkarıverdi! Yani seçim sonuçlarını iptal etmek için yaratıcı bir ara buluş! Ben de bir tweet attım bunun üzerine: "Sayın Cumhurbaşkanı'na sormak lazım: 'İllerin nüfus yoğunluğuna göre seçimlerde atılması gereken fark' çetelesi var da bizim mi haberimiz yok? Mesela kendi yazdığınız anayasada buna değinen bir kavram mı var?"Henüz ne kendisinden ne sözcülerinden ne de yandaş medyadan bir yanıt alamadım. Gelirse söz sizlerle paylaşırım!
Dün sabah Meral Akşener ve Kemal Kılıçdaroğlu beraber basın toplantısı yaptılar canlı. Bunu ne CNN Türk ne Habertürk ne de NTV yayınlıyor. Şark demokrasisi mi dersiniz penguen medya mı dersiniz halka saygısızlık mı dersiniz başını kuma gömmüş çıkarcılar mı dersiniz bilmiyorum! Neyse orada Meral Hanım basit ve güzel bir soru sordu iktidara: "Siz aynı zarftan çıkan Belediye Genel Meclis Seçimi ve İlçe Belediye Başkanı seçimlerini kabul ediyorsunuz da İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı İle ilgili oy pusulası da nasıl itiraz ediyorsunuz?" Bu soruda aynen benim beklediğim yanıtsız soru gibi iktidarın ileti kutusunda yerini aldı. Eminim AKP'nin heyecanlı genel başkan yardımcısı kendisine bir yanıt verirse Meral Hanım da hepimizi bilgilendirir.
Açık konuşalım: Hatırlarsınız seçimden önceki son makalemi küskünleri sandığa çekmek için yazdım. Muhalefette maalesef ciddi oy kayıpları her şeye rağmen oldu. Onlar bu seçimin gizli kaybedenleri. Bir de önemli bir kazananı var: CHP örgütü ve muhalefet dayanışması! Onlar bu seçimlerde tam sınav verdiler ve vermeye devam ediyorlar.
ÇİFTE STANDART ŞAMPİYONLARI KİM?
Çifte standart konusunda AKP Türkiye'de ve dünyada "1" numara. Bundan hiç şüphemiz yok. Seçim itirazları muhalefet tarafından dile getirilirse "geçti Bor'un pazarı derdinizi Marko Paşa'ya anlatın". Olağan veya olağanüstü itirazları kendileri yaptığı zaman "bunlar demokrasinin vazgeçilmez hakları". Şu farkla ki burada iktidarı elinde tutanlar seçimin her aşamasını zaten bizzat kontrol edenler! Bu konuda internette gezen ve durumu tescil eden bir paylaşım var:
"Maç gününü sen seçtin sahayı sen seçtin orta hakemi sen seçtin yan hakemleri sen seçtin kaleyi sen seçtin topu sen seçtin hakemin düdüğü bile senin... Kaybettin! Kötü oynadığın için kaybettin. VAR'a da gitsen boş artık! Adam kazandı...Ver adamın golünü. "
YSK'nın kararı Türkiye'nin yalnız demokrasi notunu değil tüm kaderini belirleyecek... Umarım beynini tüm baskılardan koruyabilmiş insanların kararını yaşayacak Türkiye...
================================
MURAT MURATOĞLU: Hepsi senin mi?
Hani bir kız görürsün ne olduğunu bile anlamazsın. Hop bir bakmışsın aşıksın… Evliliğe ikna etmek için türlü türlü sözler verirsin. "Seni saraylarda yaşatacağım"falan dersin…
Bugünlerde hiç değilse birimizin sözünü tutması en büyük tesellim… Elinden geleni yapıyor her daim çalışıyor. Onu saraylarda yaşatıyor. Köşkler sayfiyeler külliyeleryetmiyor liman bile yaptırıyor.
★★★
Dolar yükseliyor faizler artıyor enflasyon durmuyor. Kriz var borçlar ödenemiyor şirketler iflas ediyor insanlar işsiz kalıyor. Vatandaş soğan kuyruğunda ay sonunu getiremiyor.
Tam da böylesi zorlu zamanlarda seçim sonrası 12'inci günün şafağında ihtiyacımız olan müjde doğudan geldi. Halkı sevince boğan gelişme Bitlis Ahlat'ta Van Gölü kıyısında Cumhurbaşkanlığı köşkünün inşaatına başlandığı haberiydi.
★★★
Haberle eş zamanlı olarak yeni ekonomi reform paketi açıklanıyordu. Hazine ve Maliye Bakanı tüm paydaşların katılımı ile etkin bir tasarruf sistemioluşturacaklarını planladıkları tasarruf adımlarını tasarrufları artırarak dış finansmana bağımlılığın azaltılacağını anlatıyordu.
Hani inşaat sektörü durmuştu? Bakın Ahlat Köşkü için 400 işçi cayır cayır çalışıyordu. Artık yılın 3-5 gününü rahatça Van Gölü manzarası eşliğinde geçirebilecekti. Bizimkisi bir aşk hikayesiydi!
★★★
Belli ki Ankara'daki 1100 odalı saray Beylerbeyi Sarayı Dolmabahçe Sarayı Yıldız Sarayı yetmiyor. Vahdettin Köşkü Huber Köşkü Beykoz Kasrı kesmiyor. Sahi Marmaris'teki 300 odalı yazlık saray ne zaman bitiyor?
İtiraz edenlere soruyorum; Suriyelilerle birlikte halk plajında mı denize atlayacak? Ördek suya daldı zil çaldı mı oynayacak?
Hem kendine mi yapıyor? Cumhurbaşkanlığına yapılıyor. Kim cumhurbaşkanı olursa o kalacak! Tapulu malı falan da değil hani… Millete hizmet için yapılıyor!
★★★
İnşaat bittikten sonra bahçıvanı koruması hizmetçisi ahçısı sürekli orada kalacak 365 gün maaş alacak. Sorsan milletin köşkü olacak. Sanki vatandaş devre mülkolarak kullanacak!
Fikir babası Devlet Bahçeli… Dahiyane… Adeta bir şifre… Hani 1071'de Malazgirt'te… O zaman yapılacak köşk de olsun 1071 metrekare… Beş dönüm kesmez on dönüm arazi içerisine… Kısmet av köşkü ve bağ evine…
★★★
Kesinlikle yapılan köşke karşı değilim… Hatta 81 ilin tamamına yapılmasını isterim. Böylece konaklama sorununun huzur içinde çözülmesini dilerim.
Trump sözde süper güç Amerika'nın Başkanı… Lakin öyle istediği yere saray istediği yere köşk yaptırırlar mı? Verelim bizim köşkün anahtarını… Alsın yanına İngiliz Çin Fransız ve Alman'ı… Gariplerim görsün itibarda tasarruf olmayacağını!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/hepsi-senin-mi-4406156/
================================
Rıfat Serdaroğlu: DOĞRU TEKTİR AKLIN YOLU GİBİ
Yüksek Seçim Kurulunun Sayın Yüksek Yargıç Üyeleri;
Bu yazı yalnızca sizler için yazıldı. Lütfen bir an için kendinizi YSK üyesi olarak değil de gençliğinizde olduğu gibi ülkemizin herhangi bir yerindeki bir mahkemenin Yargıcı olarak düşünün!
Polis karşınıza bir adam getirmiş. Adamın iki elinde iki tavuk koltuk altlarında da birer tavuk cepleri de yumurta dolu!
Polis; "Hakim Bey bu adamı komşusunun kümesini soyarken yakaladık!"
Soruyorsunuz? " Söyle bakalım ne diyorsun?
Hırsız; Avukat istiyorum Hakim Bey!
Siz; Avukatı ne yapacaksın? Baksana her şey ortada bal gibi hırsızlık yapmışsın!
Hırsız; Valla Hakim Bey Avukat ne diyecek diye ben de çok merak ediyorum…
Sayın Yüksek Yargıçlar;
Mesleğinizin tepe noktasına gelmişsiniz. Bulunduğunuz yerden daha üstü yok.
Göreviniz bitince mahallenizde başınız dik olarak dolaşacak insanların size saygıyla verdiği selamları alacak çocuklarınızın ve torunlarınızın yüzlerine gülerek bakacak kıymetli değerlerimizsiniz.
Sizlere "İstanbul Seçimlerinde büsbütün usulsüzlük var hile var" diye itirazda bulunanlar var ya onların ne olduklarını gerçek yüzlerini bir daha hatırlatmak isterim!
Oslo'da Türk Devletini PKK ile aynı masaya oturtanlar bunlar.
Habur'da Türk Askerini-Polisini öldürenleri davul-zurna ile karşılayan bunlar.
FETÖ denen CIA taşeronunu Türk Devletine sokanlar bunlar.
33 Mehmetçiğin katilini "Gizli Tanık" yapanlar bunlar.
Türk Ordusunun Komutanını zindana atanlar bunlar.
Sırlarımızı CIA'ya verip 813 vatan evladının ölümüne sebep olanlar bunlar.
ABD projesine eşbaşkan olup İslam ülkelerinin işgaline yol açanlar bunlar.
Ülke ekonomisini batırıp bizleri boğazımıza kadar borca sokanlar bunlar.
Dolandırıcı-sahtekâr Reza'yı vatansever ilan eden bunlar.
Malta'yı-Virgin Adalarını-Cennet Adalarını mekan tutanlar bunlar.
Sıfırlama uzmanı bunlar.
Hırsızlığın babadan oğula geçmesini normal bulan bunlar.
Vakıflar kurup devlete milyarlarca lira vergi kaybına neden olanlar bunlar.
Tek ayak üstünde kırk yalan söyleyenler bunlar.
Seccade üstündeki şeytan olup insanları Allah ile kandıranlar bunlar.
Sayın Yüksek Yargıçlar;
Şimdi bu ekip size müracaat edip "Seçimde hile var düzeltin" diyorlar!
Hile varsa elbette düzeltin ama önce iddia sahiplerine lütfen iyi bakın.
Bu olay sadece 31 Mart 2019 seçimlerinde İstanbul'un kaybedilmesi-kazanılması olayı değildir.
Bu olay Türk Devletine hırsızlığı-yolsuzluğu-rüşveti bulaştıran bir çetenin
Türk Yargısına sahip olup olmadığının tüm dünyaya ilan edilmesi olayıdır.
Sizlerin bağımsızlığınızın ve tarafsızlığınızın olup olmadığının belirlenmesidir.
Sayın Yüksek Yargıçlar;
Seçimin öncesiyle-seçim günüyle- sonrasıyla bir bütün olduğunu biliyorsunuz.
Kurulduğunuz 1950 yılından beri yapılan yüzlerce seçimlik birikiminiz var.
Sizler Türk Devletinin çok değerli memurlarısınız.
Lütfen karar verirken iyi düşünün;
Türk Demokrasisini yaşatmak veya zaten sakatlanmış demokrasimizin bacaklarını bir daha kırmak sizin ellerinizde…
Önce şu noktaları iyi anlamak gerek;
Sandık Seçmen listelerini oluşturan-kontrol edenler AKP İktidarıdır.
Muhalefet Partilerinin seçim öncesi itirazlarını dikkate almayan AKP İktidarıdır.
Seçim boyunca Devlet olanaklarını-TV'leri-Gazeteleri arsızca kullanan AKP'dir.
"Organize suç şebekesi" gibi çalışan AKP'dir.
Seçim öncesi "Bir tane bile mükerrer ve yığma seçmen yoktur" diyen YSK Başkanıdır.
Yukarıdaki benzetme gibi ben de AKP'nin itirazına ne yanıt vereceğinizi çok merak ediyorum.
Sayın Yüksek Yargıçlar!
Doğrusunu yapın sadece doğrusunu!
Vereceğiniz kararın sizi ömrünüz boyunca takip edeceğinizi lütfen unutmayın.
Doğru tektir tıpkı aklın yolu gibi…
================================
YILMAZ ÖZDİL: Soyadı
Akp'nin Büyükçekmece adayı Mevlüt Uysal soyadlarıyla partiler arasında bağlantı kurdu "kaydı silinen seçmenleri soyadlarına göre taradığımızda Ak Parti'ye oy verenler olduğunu görüyoruz" dedi.
★
Güldük tabii.
★
Ama komik değil aslında.
★
Soyadı'nın mucidi Çinlilerdi. Beş bin yıldır soyadı kullanıyorlar.
Akraba evliliğini engellemek için icat etmişlerdi tee o zamanlardan "kalıtım" kavramının farkındaydılar soyadı aynı olanların evlenmesine izin vermiyorlardı.
Bugün neredeyse 1.5 milyar nüfusa sahip olan Çin'de toplam sadece üç bin civarında soyadı var üstelik bir milyar kadar kişi sadece 300 civarında soyadını kullanıyor.
★
Soyadı kültürü Batı'ya anca beş bin yıl sonra gelebildi.
17'nci yüzyılda Britanya'da kullanılmaya başlandı. İngiltere'de kurumsallaştı önce İskandinav ülkelerine sonra Avrupa'ya yayıldı.
★
Biz Türkler adımızın yanında lakaplarımızla makamlarımızla memleketlerimizle anılıyorduk.
Nüfusumuz habire artıyordu aynı adı taşıyan insanlarımızı özellikle miras ve tapu gibi resmi işlemlerde ayırt edemez hale geliyorduk. Buna rağmen kimse soyadı almıyordu.
1934 yılında soyadı kanunu çıkarılmasının temel sebebi buydu.
Feodal ve dini unvanlar hariç herkes ne istiyorsa o soyadını aldı.
★
Soyadı meselesini tarihte ilk kez Hitler kötüye kullandı.
1938 yılında kanun çıkardı Yahudilerin Alman kökenli ad-soyad kullanmasını yasakladı Yahudi kökenli ad-soyad kullanmalarını mecbur etti.
Hatta Yahudi ad-soyadlarına bile sınırlama getirilmişti toplam 250 ad-soyad listesi belirlenmişti sadece o listeden seçilebiliyordu. Mesela Tevrat'ta geçen ama Yahudi olmayanların da kullandığı ad-soyadlarının kullanılması yasaktı.
Adını soyadını söylediğinde Yahudi olduğun şak diye belli olacaktı bunu istiyordu.
★
Tarih boyunca soyadından insan damgalayan başka bir yönetim olmadı görülmedi.
★
Mevlüt Uysal'ı tenzih ederim elbette bunu kastetmemiştir ama…
★
İnsanları soyadına göre kategorize etmek seçmen listelerini soyadına göre tasnif etmek dedesi şu partiye oy veriyorsa torunları da mutlaka o partiye oy veriyordur gelinleri de aynı görüştedir diye fişlemek soyadından siyasi çıkarım yapmak Nazi uygulamasıdır.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/soyadi-4406394/
================================
YILMAZ ÖZDİL: Karadelik
Dünya… Tarihte ilk kez "karadelik" fotoğrafı gördü.
★
Eşzamanlı sekiz teleskop tarafından görüntülenen karadelik dünyadan üç milyon kat büyük dünyadan 55 milyon ışık yılı uzaklıkta M87 adı verilen bir galakside yeralıyor.
★
Karadelik denilen aslında güneşten daha büyük kütleye sahip eski bir yıldız…
İçindeki enerjisiyle dışındaki kütle çekimi arasındaki denge bozulunca yani iç enerjisi azalıp dış çekimi baskın gelmeye başlayınca çöküş sürecine giriyor.
Kendi etrafındaki dönüş hızı artıyor hızlanıyor hızlanıyor hızlanıyor oluşturduğu korkunç çekim kuvvetiyle kendi içine doğru çöküyor karadelik haline geliyor.
Bitmiyor… Doymak bilmeyen çekim gücü nedeniyle etrafındaki her şeyi içine çekmeye başlıyor. Hiçbir şey ona karşı koyamıyor direnemiyor. Karadelik tarafından yutulan her şey gezegenler bile atomaltı parçacıktan daha küçük bir hacme kadar sıkışıyor eziliyor.
Neticede karadelik'e dönüşen eski yıldız sadece kendini yok etmekle kalmıyor etrafını da yok ediyor.
★
NASA'nın karadelik fotoğrafını çekmeyi başaran 20 kişilik ekibinin içinde bir Türk kadını var. Profesör Feryal Özel… İstanbul'da doğdu Üsküdar Amerikan Lisesi'nden mezun oldu üniversiteyi Columbia'da okudu yüksek lisansını Danimarka'da doktorasını Harvard'ta tamamladı şu anda Arizona Üniversitesi'nde astrofizik profesörü…
2003 yılında aralarında Albert Einstein ve John Nash gibi efsanelerin de bulunduğu sadece 20 kişilik "büyük fikirler" listesinde yeraldı.
2002'den beri NASA'nın İleri Araştırmalar Merkezi'nde çalışıyor NASA tarafından Hubble kadrosuna dahil edilen ilk Türk oldu.
★
NASA'nın Einstein gibi Nash gibi ileri düzeyde zekaya sahip olan Türk biliminsanını keşfettiği yıl 2002'de…
Böylesine kıymetli Türk biliminsanlarından filan haberi olmayan sayın ahalimiz asrın liderimizi keşfetti.
★
En parlak yıldızdı.
En büyük yıldızdı.
Etrafına ışık saçıyordu.
Göz kamaştırıyordu.
Ona bakarken büyüleniyorlardı.
Hayran hayran seyrediyorlardı.
Yönlerini ona göre tayin ediyorlardı.
Gökyüzünde ondan başka yıldız yokmuş gibi davranıyorlardı.
★
Etkisi öyle güçlüydü ki…
Fazla güçten başı döndü.
★
Devasa çekim gücüyle yutmaya başladı belediyeleri yuttu Tbmm'yi yuttu başbakanlığı cumhurbaşkanlığını yuttu koca koca makamlar koca koca insanlar atomaltı parçacıktan daha küçük hale geldiler ezildiler büzüldüler. Yuta yuta hızlandı ne medya karşı koyabildi ne iş dünyası yargıyı yuttu silahlı kuvvetleri yuttu diplomasiyi yuttu futbolu bile yuttu. Doymak bilmeyen çekim gücüyle kendi içine doğru çökmeye başladı… Kendisinin seçtirdiği başbakanı görevden alarak yuttu İstanbul'da Ankara'da kendisinin seçtirdiği belediye başkanlarını görevden alarak yuttu… Kendi içine doğru çökerken kendi etrafını yutan karadelik'e dönüştü.
★
31 Mart seçimleri…
Pırıltılı eski yıldızın karadelik'e dönüşmesinin fotoğrafıdır.
★
Geriye dönüşü yoktur.
★
Teleskopla 55 milyon ışık yılı uzaktaki galaksilere bakan NASA'yı rencide etmek istemem ama… Karadelik'in feriştahını görmek için ıslak imzalı sandık tutanaklarına bakmak yeterlidir!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/karadelik-4393808/
================================
YILMAZ ÖZDİL: Büyükçekmece
1994 seçimi…
Hasan Akgün kazandı.
1999 seçimi…
Hasan Akgün kazandı.
2004 seçimi…
Hasan Akgün kazandı.
2009 seçimi…
Hasan Akgün kazandı.
2014 seçimi…
Hasan Akgün kazandı.
2019 seçimi…
Hasan Akgün kazandı.
★
Büyükçekmece belediye başkanı Hasan Akgün bir değil iki değil altı seçimdir kazanıyor Büyükçekmece'de 25 senedir kazanıyor.
★
Şimdi utanmadan diyorlar ki nasıl olur da bu defa kazanır?
★
Herkes elini vicdanına koysun… Hasan Akgün'ün seçimlerde herhangi bir katakullisi olsaydı 25 senede 25 bin defa açığa çıkmaz mıydı?
★
Hasan Akgün bu seçimleri İsmet İnönü iktidarında kazanmadı dört tanesini Akp'nin tek parti iktidarında kazandı… Herhangi bir şaibesi olsaydı Akp iktidarı 17 senedir 17 bin defa görevden almaz mıydı?
★
Akp mesela Bağcılar'da Sultanbeyli'de Esenler'de kaybetse Chp'nin nasıl kazandığı merak edilebilir… Akp'nin 17 senedir hiç kazanamadığı Büyükçekmece'de gene kaybetmesinin neresi tuhaf?
★
(Büyükçekmece kentsel dönüşümün en kapsamlı şekilde yaşandığı ilçelerin başında geliyor. İki binden fazla yıkılıp yeniden yapılan apartman var. Evi kentsel dönüşüme giren vatandaş aynı semtte kiraya çıkıyor veya annesinin babasının yanına taşınıyor ikametgah işiyle uğraşmıyor apartmanı tamamlanınca yeniden evine dönüyor. Şimdi yandaş medya o kentsel dönüşümle yıkılmış binaların molozlarını gösteriyor "işte burada seçmen kaydı var" diyor. )
★
Büyükçekmece'ye dışardan seçmen taşındığını iddia ediyorsanız illa kapı kapı dolaşıp "başka yerden taşınmış seçmen" arıyorsanız…
Buyrun ihbar ediyorum.
★
Akp'nin Büyükçekmece adayı Mevlüt Uysal oyunu nerede kullandı?
Kumburgaz'da.
Peki aynı Mevlüt Uysal bir önceki seçimde sadece bir yıl önce oyunu nerede kullandı?
Başakşehir'de!
★
Akp'nin İstanbul adayı Binali Yıldırım oyunu nerede kullandı?
Tuzla'da.
Peki aynı Binali Yıldırım bir önceki seçimde sadece bir yıl önce oyunu nerede kullandı?
İzmir Karabağlar'da!
2015 seçiminde nerede kullandı?
İzmir Urla'da!
2011 seçiminde nerede kullandı?
İzmir Bornova'da!
2009 seçiminde nerede kullandı?
Erzincan'da!
★
İhbar ediyorum…
Seçim için taşınmış seçmen arıyorsanız gidin Mevlüt Uysal'la Binali Yıldırım'ın kapısını çalın kardeşim!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/buyukcekmece-4378387/
================================
ÇİĞDEM TOKER: Bitmeyen hukuksuzluk
Yüksek Seçim Kurulu (YSK) KHK'yle ihraç edilmiş ve 31 Mart'ta belediye başkanı seçilenlere mazbata verilmemesini kararlaştırdı.
İktidar ve ondan nemalananlar dışındaki herkesin büyük güç sarf ederek yaşatmaya çalıştığı adalet ve eşitlik duygusunu yerle bir eden bu karara göre mazbatalar ikinci sıradaki adaylara verilecek.
İkinci sırada hangi partinin mi adayı var? Tabii ki AKP. Peki YSK 31 Mart öncesinde seçim sürecinde "KHK'yle ihraç edilenler aday olamazlar" diye bir genelge yayımlamış mı? Hayır.
Belediye başkanı seçilen kişiler aday oldukları zaman adaylıklarında yasal bir sakınca bulunup itiraz edilmiş mi? Hayır.
Peki halkın iradesini göz göre çiğneyen bu karar neden şimdi alınıyor? Cevap yok. Adaylık sürecinde aday olabilme yeterliliğine ehliyetine engel oluşturmayan KHK ihracı seçildikten sonra nasıl mazbata iptaline yol açıyor? Cevap yok.
YSK'nin bu akıl almaz kararından etkilenen Bağlar Tuşba Edremit Çaldıran Dağpınar Tekman ilçelerinde seçim sonuçlarına baktım. Bağlar'da arada neredeyse 50 puan fark var. Evet yanlış okumadınız. HDP adayının oyların yüzde 70.34'ünü aldığı Bağlar'da oyların yüzde 25.46'sını alan AKP adayı mazbata alacak.
OHAL rejiminin "hukuku" olan KHK'yle ihraç edilenler hakkında yargı kararı bulunmuyor.
Daha doğrusu şöyle ifade edelim: Partili Cumhurbaşkanlığı sistemine geçilmeden önceki Bakanlar Kurulu kararıyla yapılan bu ihraçlar mahkeme kararına dayanmıyordu. YSK'nin bunu bilmeme ihtimali olmayacağına göre bu kararın hukuksuz olduğunu bile bile karar verdiğini anlıyoruz.
İnsanın varlık sebebi seçim güvenliği olan bir Anayasal kurumun inanç ve güveni yerle bir eden karar alabilmesine diyecek bir söz bulmak gerçekten zor.
Eynesil'de derinleşen adaletsizlik
"Toplum 11 yaşında neşeli bir kız çocuğunun intihar ettiğine inanmıyor" diyor Gülsüm Kav. Eynesil'de bir yıl önce kuşkulu bir olayda yaşamını yitiren Rabia Naz'dan bahsediyor. Gülsüm Kav Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi. Yerden göğe haklı. Yargıya yaptığı şu çağrı hepimizin sesi:
"Toplum sizden artık gerçeği ortaya çıkarmanızı failleri yakalamanızı ve adalet bekliyor. Ki çocuklar ve yetişkinler tüm Türkiye toplumu nefes alsın" diyor.
Kızının ölümünü insanüstü bir çabayla sorgulayan baba Şaban Vatan'a reva görülenler suçluyu bulmak yerine bunu talep eden babaya yönelik eziyetin sistemsel bir hal alması hepimizin boğazına yumruk oturtmuş durumda.
31 Mart'ta Eynesil Belediyesi'nde yönetimin yıllar sonra el değiştirmesi bu soruşturmanın adalet beklentisine uygun ilerleyeceği yolunda bir umuda yol açmıştı. Bu beklentinin naifliği baba Şaban Vatan'ın Samsun Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi'ne yatırılması kararının kesinleşmesiyle bir kez daha anlaşıldı.
Giresun Savcılığı dün açıklama yapacaktı. Hamile eşini yalnız bırakarak her an 3 hafta yatırılacağı hastaneye götürülmeyi bekleyen baba Şaban Vatan aradı. Başsavcı talimatıyla adliye binasından içeriye alınmadığını bildirdi.
O adliye binası bizlerin işi görülsün diye bizlerin vergileriyle yapıldı. Oysa Savcılık açıklamasında Şaban Vatan'ın ağabeyinin başvurusuyla akıl hastanesine sevk edildiği bilgisi vardı. Şaban Vatan'ın şu haklı sorusu hâlâ cevap bekliyor:
"Peki o zaman neden hem savcılıkta hem de mahkemede Canikli ve Somuncuoğlu paylaşımları soruldu?"
Bu soruşturma sürecindeki adaletsizliğin bir istisna değil ülkeyi kanser gibi saran hukuksuzluğun hastalıklı hücrelerinden biri olduğunu 31 Mart gecesinden bu yana her dakika görüyoruz.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/cigdem-toker/bitmeyen-hukuksuzluk-4393577/
================================
BEKİR COŞKUN: AKP'den bir şey çalmak…
Doğrusunu isterseniz bize tuhaf geliyor…
AKP diyor ki:
"Oylarımızı çaldılar…"
★
Bir gün AKP'nin "CHP oyumu çaldı" diyeceği CHP'nin de "Çalmadık" diye itiraz edeceği kimsenin aklına gelmezdi…
AKP'den bir şey çalmak…
Eğer doğruysa…
Bu bir devrim…
★
Polisler Büçükçekmece'de kapı kapı dolanıp hırsızı bulmaya çalışıyorlar…
"Oy hırsızı burada mı oturuyor…"
"Yok…"
"Çok güzel…"
Normalde polisin aradığını bulması iyi olmaz mı?. . Bu kez hırsızın orada bulunamaması çok iyi bir şey…
Görevleri zaten; bulamamak…
★
İçişleri Bakanlığı Adalet Bakanlığı istihbarat zabıta Saray binlerce polis savcılar esrarengiz sivil görevliler… Büçükçekmece'yi kuşattılar tek tek kapıları çalıp insanların ifadelerini alıyorlar…
Neyin peşindeler?. .
İstanbul seçimlerini tekrarlamak için "Organize" diye -ne olduğunu kendilerinin bile açıklayamadığı- bir suç ilan ettiler…
Kanıt yoktu…
Şimdi ilan ettikleri suça kanıt arıyorlar…
★
Düşünün bir an:
Genel başkanları seçmen kağıdını almayı becerememiş ve bu yüzden oy kullanamamış bir CHP'de on binlerce oyu çalmakla suçlanıyor…
Yüzlerce bilgisayar uzmanı tarafından incelenen AB'nin gözlemci gönderdiği bilim adamlarının kafa yorduğu… Ama o seçimlerde nasıl hile yaptıkları bir türlü anlaşılamayan AKP ise "Oyumuzu çaldılar" diyor…
★
Burada iktidarı deli eden ne?…
Seçmenin iradesi mi?. .
Adil seçim mi?. .
Seçimin sağlıklı olup olmadığı mı?. .
Hiçbiri…
Burada dert; ellerindeki "hazinenin" gitmesi…
Hazine; İstanbul'dur…
★
Batı medyasında her Allah'ın günü Türkiye alay konusu…
Gülüp eğleniyorlar.
Yeter bence…
Türkiye'yi yeterince rezil ettiniz…
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/akpden-bir-sey-calmak-4377645/
================================
CAN ATAKLI: Sarayı çıldırtan İmamoğlu'nun sakinliği
Bir kere daha yazmak istiyorum.
Eğer Ekrem İmamoğlu seçim gecesinden itibaren son derece sakin soğukkanlı ve kararlı olmasaydı Binali Yıldırım çoktan mazbatasını almıştı.
Aslına bakarsanız seçim gecesi saat 22.15'e kadar her şey planlandığı gibi gidiyordu.
YSK; hiç kimseye seçim sonucu vermediği halde Anadolu Ajansı'nın bir iki saat içinde neredeyse seçimi bitirmesine hiç aldırmıyor sonucu bildiği için sessizce bekliyordu.
Anadolu Ajansı tarafından verilen bilgilere göre; Binali Yıldırım seçimi kazanmıştıbile.
Ne olduysa 22.15'te oldu.
Ekrem İmamoğlu beklenmedik şekilde ekrana çıktı.
Dedi ki "Elimizde İstanbul'daki tüm sandıkların ıslak imzalı tutanakları var. Buna göre seçimi kesinlikle kazandık. Anadolu Ajansı yine algı operasyonu yapıyor. "
Sonra son derece uygar biçimde AKP'li adaya "Bunu kabul edin gelin kutlayın"çağrısı yaptı.
İmamoğlu'nun sözleri hem YSK'da hem AKP'de şok etkisi yarattı.
İmamoğlu için "Blöf yapıyor" demeleri de mümkün değildi çünkü gerçek sonuçlarkendilerinde de vardı.
Hesaplayamadıkları bu kez CHP'nin gerçekten bütün sandıklara hakim olmasıydı. Bunu yapamayacağına inanıyorlardı besbelli.
Buna rağmen İstanbul adayı Binali Yıldırım'a "Derhal ekrana çık ve zaferini ilan et halkı kutlamaya çağır" talimatı gitti.
Hiçbir şeyin farkında olmayan Yıldırım ekrandan kutlama çağrısı yaptı.
Beklenen; AKP'lilerin sokağa dökülmesi konvoylar oluşturulması silahların patlaması muhalefetin korkup evine çekilmesiydi.
Ama bu plan da tutmadı.
Birincisi AKP Ankara başta olmak üzere önemli büyükşehirleri kesin kaybetmişti.
İkincisi İmamoğlu'nun üst üste iki kez ekrana çıkıp çok sakin biçimde "Kazandık" demesi de hem kafaları karıştırmış hem de moralleri bozmuştu.
Nitekim beklenen konvoylar oluşmadı.
SADAT militanları birkaç yerde havaya ateş açtılar ama kimse aldırmadı bile.
Ama Erdoğan'ın evine ancak 300 AKP İl Merkezi'nin önüne de 200 kişi gitti coşku yoktu.
Ertesi sabah ikinci perde başladı.
AKP "görülmemiş hile yapıldığı" iddiası ile itirazlara başladı.
CHP sessizce sonucu beklediği halde "Kaos yaratmaya çalışıyorlar. Halkı sokağa dökecekler yeni Gezi ile hükümeti yıkmak istiyorlar" tezviratı yapmaya çalıştı yandaş tetikçi medya.
CHP yine sakin kaldı. Bırakın sokağa dökülmeyi "sert açıklama" bile yapmama kararı alındı.
Sonuç olarak; başta Erdoğan olmak üzere AKP yetkilileri tam 10 gündür CHP'yi tahrik etmeye ve "İşte görüyorsunuz bunlar teröristlerle işbirliği yapıyor bunlar hırsız bunlar sahtekar" diyebilecekleri bir ortam hazırlamak için çılgınca çaba harcıyor.
CHP ise gerçekten çok şaşırtıcı biçimde bir milim bile kıpırdamadı ilk günden beri gösterdiği soğukkanlılığından ve sakinliğinden.
İşte sarayı deliye çeviren bu.
Muhtemelen "Bunlar çoktan çökmüş olmalıydı sizi gidi beceriksizler" diyerek tekme tokat girişiyordur sorumlu tuttuğu bazı yöneticilerine.
Bİ SORALIM BAKALIM
Şu yerli otomobil işi ne oldu?
Geçen akşam bir toplantıda bazı konuşmalara kulak misafiri oldum.
Çünkü oturduğumuz masada Erdoğan'ın yerli otomobil yapacakları için "Beş babayiğit" diye tanıttığı şirketlerden birinin yöneticilerinden biri de vardı.
Doğal olarak masadakiler otomobil konusunu sordular.
Kulak misafiri olmam bu nedenle.
Duyduklarıma göre "yerli otomobilin yapılması tam bir hayal. "
Hele Erdoğan'ın açıkladığı tarihe araba yetişmesi mucize bile değil.
Belki bir maket yapılabilir.
Neden peki?
Bir kere bu şirketlere verilen sözlerin hiçbiri tutulmamış.
Daha fabrika için arsa yeri bile saptanmamış.
Vaat edilen teşviklerden de bir kuruş bile gelmemiş.
5 şirket şu ana kadar 5'er milyon dolar harcamışlar ilk hazırlıklar için ama hiçbir şey yürümediğinden o paralar da uçmuş gitmiş.
Erdoğan ise çok öfkeliymiş.
Seçimden önce "babayiğitlere" fena halde gözdağı vermiş.
Ama masadaki yöneticinin söylediğine göre "Ne kadar kızarsa kızsın yapacak bir şey yok çünkü hiçbir şey Erdoğan'ın söz verdiği gibi gitmiyor. "
Masadaki yönetici "Çünkü" diyor "Erdoğan'ın kafasındaki ile bürokrasinin çalışması birbirini tutmuyor. Erdoğan galiba bunun farkında değil ve emirle her şeyin hallolacağını sanıyor.
Sonuç; yerli-milli diye yutturulmak istenen araba konusu da fiyasko ile bitecek haberiniz olsun.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
Bostan korkuluğu gibi durmuşlar
İktidar yandaşları ve tetikçileri "Seçimlere gölge düştü üzerinde şaibe var" saçmalıklarına güya kanıt üretmek için nasıl çırpınıyor görüyorsunuz değil mi?
Neymiş; seçim günü otobüslerle seçmenler taşınmış.
Bunlar o mahallelerde oturanlar tarafından hiç tanınmıyorlarmış.
Oylarını kullanmışlar ve geldikleri otobüslere bindikleri gibi geri gitmişler.
Halk bu duruma çok tepkiliymiş.
Neresinden tutacaksınız ki bu haberleri?
Bir kere o nasıl bir halktır ki otobüslerle gelen tanımadıkları seçmenleri ihbar etmemişler?
Partililerin aklına da bir şey yapmak gelmemiş.
Bunun ötesinde başta YSK olmak üzere İçişleri Bakanlığı AKP teşkilatları sandıklarda AKP'li temsilciler ve devlet tarafından gönderilen sandık başkanları bostan korkuluğu gibi durup seyretmişler olanı biteni.
Aslına bakarsanız AKP'li yetkililerin ve tetikçilerinin güya "şaibe" ortaya çıkarma çabaları görev ihmallerini ortaya koyuyor.
Yani eğer bir konuda kanıt aranıyorsa seçime giderken doğru dürüst önlem almayan devlet görevlilerinin suç işlediği görülüyor.
Şimdi işlenen bu suçun arkasına sığınıp "şaibe var" yaygarası koparılıyor.
Hayır insanın kafasını bozan bir de bunu beynimize beynimize adeta çekiçle çakmaya ve hepimizi inandırmaya çalışmaları.
Herkesi salak sanıyorlar besbelli.
MERAK ETTİĞİM ŞEYLER
Partilerin oy oranları hangi kritere göre belirlendi?
Seçimin üzerinden 10 gün geçmesine rağmen yandaş-tetikçi medya oy oranlarını yayınlamaya hepimizi artık sıkan tabloları göstermeye devam ediyor.
Örneğin; açıyorsunuz bu tetikçilerden birinin internet sayfasını en tepede şu tablo var;
AKP: 44.33
CHP: 30.12
İYİ Parti: 7.45
MHP: 7.31
HDP: 4.24
Saadet: 2.71
DSP: 0.98
Bağımsız: 0.97
Diğer partiler ise yüzde 0.7 ve altında oy almış görünüyor.
Tablonun tepesinde "Türkiye geneli" yazıyor.
Bu tablonun ısrarla ekranlarda tutulmasının anlamı bence şu;
Dikkat ediyorsanız bu tabloya göre barajı iki parti aşıyor. Bu beyinlere kazınmak isteniyor.
İkincisi "Kim nereyi kazanırsa kazansın AKP'nin oyu yüzde 44" deniyor. Buna MHP'nin eklenmesiyle oranın yüzde 51'i bulacağı da beyinlere kazınmak isteniyor.
Beyne kazınmak istenen üçüncü algı ise HDP de dahil bütün muhalefet bir araya gelse bile çoğunluk olamıyor.
Bu durumda Erdoğan önümüzdeki 4 yıl boyunca adeta dikensiz gül bahçesindeymiş gibi ülkeyi tek başına yönetecek havası veriliyor.
Tabii bu oyların bölgelere göre değerlendirilmesi halinde ortaya çıkan nitelik konusunun iktidarı koruyup koruyamayacağı ise açıkta bırakılıyor.
Burada benim bir merakım da bu oranların hangi kritere göre belirlendiği.
Hangi oylar "Türkiye geneli" olarak sayılıyor?
Ama bu tablonun gizlenen en ilginç yanı bu oranlarla AKP'nin tek başına iktidarolmasının yine mümkün olmayacağıdır.
Ve MHP'nin "kızdırılması" halinde Erdoğan'ın yeniden seçilmesinin de hayal olacağı görülüyor.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/sarayi-cildirtan-imamoglunun-sakinligi-4378380/
================================
SONER YALÇIN: "Soyadı" meselesi
'Allah' dedikleri için müsamaha gösterdik. 'Ortak bir yanımız var' dedik. Ama inanın bana aynı menzile giden farklı yollardan biri gördüğümüz bu yapının sinsi emellerin örtüsü olduğunu uzun süre göremedik…"
Erdoğan 3 Ağustos 2016 günü yani darbe girişiminden sonra yaptı bu konuşmayı.
FETÖ'ye yaptığı yardımlardan dolayı "Rabbim de milletim de bizi affetsin" dedi.
Allah ile Erdoğan arasına kimse giremez kuşkusuz.
Ama şunu sormak lazım:
Peki ya millet?
Yanıt seçim sonuçlarında yatmıyor mu?
Ders aldılar mı? Sanmam…
Bir sakız var ağızlarında "milat 17-25 Aralık'tır" diye!
Yani; AKP'yi FETÖ ile ilişkisine dair eleştireceksek bu tarihten sonrasına bakmak lazımmış! Bu sebeple…
İstanbul'u kaybeden Binali Yıldırım 2014 yerel seçiminde nereden adaydı; İzmir.
O seçimler için tüm çalışmalarını nerede yaptı; Bayraklı'daki AKP İl Binası'nın üst katındaki ofiste.
Hem AKP İzmir İl Başkanlığı'nın ve hem üst kattaki Binali Yıldırım'ın seçim ofisinin sahibi kimdi; Ahmet Küçükbay.
Yani…
Samanyolu Televizyonu ve Zaman Gazetesi'nin finansörlerinden olup FETÖ üyeliğinden ceza alan işadamı!
Fethullah Gülen sayesinde işlerini büyüten ve onun üniversitesini kuran sermaye sahibi.
Dün İzmir seçiminde FETÖ yoktu.
Bugün İstanbul seçiminde FETÖ var öyle mi?
Siz kendinize karşı dürüst müsünüz?
Metastaz kitabı
Haftalardır zirvede bir kitap var: "Metastaz. "
Odatv Genel Yayın Yönetmeni Barış Pehlivan ve Haber Müdürü Barış Terkoğlu yazdı.
Metastaz…
– FETÖ'nün devletin en kritik noktalarında halen yerini nasıl koruduğunu;
– Kimi AKP'lilerin FETÖ ile halen nasıl iş tuttuğunu;
– Erdoğan'ı tehdit edenlere bile alkış tutanların halen Erdoğan'ın en yakınında nasıl olduğunu delilli ispatlı yazıyor…
Örneğin…
İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden istifa ettirilen Kadir Topbaş'ın damadı Ömer Faruk Kavurmacı FETÖ'den hapiste.
Peki Mehmet Gür? Erdoğan'ın tehdit edildiği TUSKON toplantısında en önde oturan damat Kavurmacı'nın hemen yanındaki isimdi. Hiç sorgulanmadı! Erdoğan Ailesi'nin ortağı olmasının bununla ilgisi var mı?
Demek İstanbul'u AKP'ye FETÖ kaybettirdi öyle mi?
Peki ya…
Siz 15 Temmuz'dan önce Adil Öksüz'le aynı uçakla ABD'ye gidip aynı uçakla ABD'den dönseniz başınıza ne gelir? Bunu yapan Erdoğanların ortağı Atasay'ın sahibi Atasay Kamer ise hiç! Bir soran bile olmadı. Üstü kapatıldı.
FETÖ'nün içinizde olduğunu bugün mü anladınız?
Ucu size dokunmazsa FETÖ ile mücadele ettiğiniz filan yok; zevahiri kurtarmak yaptığınız!
"Renklendirme" yöntemi
Bugün siz…
Bank Asya'nın ve Zaman Gazetesi'nin sahiplerinden biriyle 93 kez görüşseniz başınıza ne gelirdi? Ya da… FETÖ'nün yargı imamıyla 63 kez görüşseniz nerede olurdunuz?
Siz değil ama konuşan İsmail Rüştü Cirit olursa Yargıtay Başkanı olur!
Ya FETÖ toplantılarından çıkmayan Dinlerarası Diyalog'un öncülüğünü yapan Prof. Ali Erbaş'ın Diyanet İşleri Başkanı olmasına ne diyeceğiz?
Bazılarına "koruma zırhını" kim veriyor? Yüzlerce isim var…
Bugün bizlere dönüp "31 Mart'ta FETÖ var" diyorlar!
Hadi oradan…
Açın "Metastaz" kitabına bakın!
Devlet raporları bile yazdı.
17 yaşındaki oğlunu ve eşini kurban vermiş Nihal Olçok'un bu derece kızgınlığının sebebini anlamıyor musunuz?
"Nerde bu FETÖ'nin siyasi ayağı" diye bağıranları duymadınız mı?
FETÖ "renklendirme" denilen yöntemle yakalanmamak için bugün "makbul" görünen başka tarikatların içine sızdıklarını; ve AKP ile medyada"en Reisçi" görünmeye çalışan kriptoları kaç kez yazdık.
Bugün dillerdeki "soyadına bakarak AKP'li arama" meselesinin mucidi kimdi: FETÖ! AKP hâlâ işin farkında değil; Mevlüt Uysal "en güvendikleri isim"miş! Araştırsanıza son üç yılda kaç bin kişi soyadını değiştirdi? Kurnaz Uysal'ın aklına bu "soyadı" meselesi nereden düştü?
Uzatmayayım görünen şu:
AKP her seferinde "özeleştiri" yapmış görünüyor.
Maalesef hiç akıllanmıyor.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/soner-yalcin/soyadi-meselesi-4393640/
================================
CAN ATAKLI: Bütün amaç kamuoyunun zihninde "hile olmuş ama" algısı yaratmak
Artık sona geldik.
Gün kalmadı.
Yüksek Seçim Kurulu bir karar vermek zorunda.
Tabii soru şu; "Bu kararı YSK mı verecek yoksa kendisine verilen talimatı kitabına uydurarak yerine mi getirecek?"
Çünkü çok açık bir gerçek şudur; "Erdoğan İstanbul'u feda edemez. Demokrasiymiş hukukmuş hiçbiri umurunda bile olmaz. "
Kitabına uydurmak için de ortaya bazı belgelerin konması gerek.
İşte iktidar ve yandaş-tetikçileri 10 gündür bunu halletmeye çalışıyor.
Milletin kafasına "Ama bir hile yapılmış" algısının yerleştirilmesi gerek ki; YSK da AKP'ye kazandıracak formülü devreye sokabilsin.
Bu nedenle süreç bilerek isteyerek uzatılıyor.
Bir taraftan CHP ve diğer muhalefet partilerinin sinir sistemi harap edilirken diğer taraftan sıradan halkın "hile yapıldığına inanması" sağlanmaya çalışılıyor.
Ekranlarda konuşanlara dikkat ediyor musunuz?
Son derece "mürai" biçimde "Ama" diyorlar "Ne var bunda herkesin gönlünün rahat olması hakkaniyete uyulduğunun görülmesi sizi niye rahatsız ediyor?"
Oysa aynı isimler üstelik bu seçimin yapıldığı 31 Mart akşamı ekranlara çıkarak "Ben kazandım" diyen Yıldırım'a destek vermişler ve "İtirazlar olabilir YSK kararlarını da beklemek gerek" dememişlerdi.
Aynı isimler referandumda "tam kanunsuzluk" olmasını görmezden geldikleri gibi "demokrasiye uygun olanın da bu olduğunu" anlatmak için akıl almaz yöntemlere başvurmuşlardı.
Aslına bakarsanız defalarca dile getirdiğim gibi iktidar İstanbul'u alacağından çok emindi.
Her şey buna göre hazırlanmıştı ama o gece oyun bozuldu.
Ondan sonra başladı bu itirazlar.
Bana göre; esas plan İstanbul halledildikten sonra Ankara Adana Antalya'daseçimlere itiraz etmek ve 10 gündür İstanbul'da yapılanları buralarda yapmaktı.
Ama İstanbul'da öyle bir faciaya uğradılar ki diğer kentleri şimdilik unuttular.
İstanbul'da son anda yapılacak bir "olağanüstü itirazla" yeniden seçim kararı alınabilir.
Burada bir pürüz var.
O da şu; "Olağanüstü itiraz için önce seçimi kazanan kişiye mazbatasının verilmesi gerek. Yani İmamoğlu mazbatasını alacak ve belediyeye başkan olarak girecek. İşte AKP kurmayları bunu göze almaya korktukları için İmamoğlu'nu belediyeye hiç sokmayacak formülü buldurmaya çalışıyor. "
Halkın kafasında "bir hile olmuş" algısını iyice yerleştikten sonra seçim tekrarlatmayoluna gidecek olan AKP buradan zaferle çıkacağını hesaplıyor göründüğü kadarıyla.
Çünkü yerel seçimler öncesi tüm Türkiye'de gösterdikleri devlet gücünü bu kez sadece İstanbul'a yığacaklar.
Espri gibi kabul edin tabii ama gökten altın bile yağdırabilirler.
Milyarlarca lira harcayabilirler.
Ama şunu söyleyeyim;
Tarihin her döneminde baskıcı halkı kandıran yıldıran ve eziyet eden iktidarlar gelmişlerdir.
Hiç gitmeyecekleri düşünülmüştür çoğu kez.
Ama her seferinde akıl bilim ve insanlık kazanmıştır.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
"Sen kendine bak" demek söyleneni doğrulamaktır
Nisan ayı Türkiye'nin "dert" ayıdır.
Çünkü bütün mesaimizi çeşitli dünya ülkelerinin 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımını Anma Günü" olarak kutlamasını önlemeye veririz.
"Aman" deriz "Amerikan Kongresi'nden böyle bir karar çıkmasın Amerikan Başkanı soykırım kelimesini telaffuz etmesin. "
Başkan soykırım değil de trajedi kelimesini kullanırsa seviniriz.
Ancak son yıllarda durumu artık pek kontrol edemiyoruz.
Çok sayıda ülke 24 Nisan'ı "Ermeni Soykırımını Anma Günü" kabul etti bile.
Son olarak Fransa da bu kararı alınca yine öfkelendik.
Saray danışmanı "Had-siz Fransa" demiş. Dışişleri Bakanı da "Fransa kendi geçmişine baksın unutmadık" diye açıklama yapmış.
Bunların elbette dünya önünde hiçbir değeri yok.
Ayrıca "Sen kendine bak" sözü de hem saçmalığın dik alası hem de farkında olmayarak bir suçu kabullenmek.
Çünkü "kendine bak" demek "Sen de aynısını yaptın" demektir.
Dışişleri Bakanı Fransa'ya güya haddini bildirirken aslında; "Evet biz soykırım yaptık ama sen de yaptığın için bize bunu senin söylemeye hakkın yok" demektedir.
Devlet çadır devleti gibi yönetilince böyle oluyor ne yazık ki.
ÖNERİ
Karşılama uğurlama protokolü de artık değişmeli
Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Mansur Yavaş'ın ilk resmi görevi ne oldu biliyor musunuz?
Rusya'dan dönen Erdoğan'ı karşılamak.
Artık bu protokolden vazgeçilmeli.
Cumhurbaşkanının bir kente gidiş gelişinde karşılanması kuralı "tarafsız cumhurbaşkanı" döneminde kaldı.
Cumhurbaşkanının Meclis tarafından seçildiği devletin başı olma özelliğinin yanı sıra sembolik görevlerinin olduğu dönemde "devlete saygı" için bu protokolün uygulanması belki doğru kabul edilebilirdi.
Ancak şu anda artık "icranın başı" olan partili bir cumhurbaşkanı var.
Belediye başkanlarının her seferinde karşılama veya uğurlama için havaalanlarına gitmelerine gerek yok.
Gerçi Yavaş'ın Erdoğan'ı karşılama protokolünde yer alması yandaş medya tarafından "takdirle" karşılandı ama sırf "Bakın bizde kompleks falan yok Cumhurbaşkanı ile uyum içinde oluruz" mesajı vermek için bu tuhaf protokole uymak gerekmiyor.
ÜZÜLDÜM
Can Bartu ile adaş olduğum için Fenerbahçeli olmuştum
Nasıl canım sıkıldı nasıl üzüldüm anlatamam.
Rahatsız olduğunu duymuştum "Bir arayıp gideyim" diye de düşündüm ama ha bugün ha yarın derken bir de baktım ki Can Bartu'yu kaybetmişiz.
Bugünkü gençler için belki adı çok şey ifade etmez ama Can Bartu spor dünyamızın asla unutulamayacak çok önemli bir değeridir…
Fenerbahçe forması ile İnönü Stadı'nda maça çıktıktan ve iki gol attıktan sonra duş bile almadan terli terli yokuş çıkıp Spor ve Sergi Sarayı'nda bu kez takımının basketbol maçında harikalar yaratan bir isimdi.
Türkiye'de yabancı futbolcu kavramı hiç yokken yurt dışında keşfedilip İtalya'ya transfer olan ilk Türk futbolcuydu.
O yıllarda henüz 4 yaşındaydım.
Babam Galatasaraylıydı.
Ama adım Can olduğu için büyükler "Fenerli Can Bartu" derlerdi bana.
Ben öyle Fenerbahçeli oldum babama rağmen.
Belki genç değil ama erken bir yaşta 83 yaşında ayrıldı aramızdan.
Nurlar içinde yatsın.
ŞAŞIRDIM
Erdoğan haklı bu dünya gerçekten çok tuhaf
Sudan'ın "dünya çapında aranan" Devlet Başkanı Ömer el Beşir halkın büyük protesto gösterilerine başlaması üzerine askerin müdahil olması sonucu devrildi ve tutuklandı.
Aslında Sudan'da olan halk destekli bir askeri darbedir.
Darbenin başındaki kişi Ahmet bin Avf ülkenin iki yıl askeri konsey tarafından yönetileceğini ve demokratik düzene geçileceğini açıkladı.
Bunda 30 yıl önce Ömer el Beşir de iktidara böyle bir darbe ile gelmişti.
Yandaş tetikçi medya bu çok önemli ayrıntıyı hiç vermeden "Sudan'ın 30 yıllık seçilmiş Cumhurbaşkanı el Beşir'e askeri darbe" başlıklarıyla duyurdu haberi.
Herhalde bizim dışımızdaki dünyanın bütün ülkeleri tarafından "insanlık düşmanı"olarak tanımlanan ve görüldüğü yerde tutuklanması istenen el Beşir'in Tayyip Erdoğan'ın çok yakın dostu olması yandaş medyayı dikkatli olmaya itti.
Erdoğan belli ki çok üzüntülü Beşir'in devrilmesinden.
"Bu dünya tuhaf" dedi örneğin "Darbeye karşı olanların sonra darbecilerle nasıl iş tuttuklarını görüyoruz" diye de devam etti.
İyi de bu tanıma en çok uyan kişinin kendisi olduğunun farkında değil mi acaba?
Çünkü şu anda dünyanın nefret ettiği diktatör Ömer el Beşir tıpkı bugün kendisine yapıldığı gibi bir askeri darbe ile başa geçmişti.
Daha sonra sadece kendisinin seçilmesini sağlayan seçimler yapmış olması darbeci vasfını ortadan kaldırmıyor.
Sonuçta Erdoğan sözlerinde çok haklı ama farkında olmadan kendini zor duruma düşürüyor işte.
================================
Arslan BULUT: İstanbul ile birlikte kontrolü kaybettiler!
AKP'nin İstanbul'u Büyükşehir Belediye Başkanlığı'nı kazanan Ekrem İmamoğlu'na teslim etmemek için akıl mantık ve daha önemlisi hukuk dışı yollara başvurması Büyükçekmece'de olduğu gibi doğrudan seçmenin evine polis göndermesi diğer ilçelerde ise sandıklarda görev yapanlar üzerinde soruşturma baskısı kurması neyin işaretidir?
Bu konuda bana gönderilen veya medyada çıkan önemli mesajlar yorumlar ve yazılar var.
Ergün Tuneyli diyor ki "İstanbul'un rantını elden kaçırmanın telâşı şaşkınlığı içinde artık ne yaptıklarını ne konuştuklarını bilmiyorlar; kontrolü iyice kaybettiler. Denge denetim fren sistemi olmadan sadece bir kişinin alacağı keyfi kararlar yurt dışında da tereddütle karşılanıp güvensizliğe sebep oluşturur ve dış yatırımcı gelmez döviz açığı oluşur ve Türkiye üretemez kendini besleyemez ayakta kalamaz duruma düşer.
82 milyon nüfuslu çok zor bir coğrafyada bulunan Türkiye'nin bir kişinin akıl beyin beden ruh sağlığına kapasitesine keyfine teslim edilmiş olması çok büyük risk ve tehlike oluşturuyor. "
Sosyal medyadaki mesajları ile tanınan ve AKP'ye verdiği destekle bilinen ancak Türklük konusunda da hassas olan Ömer Turan "Muhafazakâr liberallik yani İslâmcılık bitmiştir. Sadece Türkiye'de değil tüm İslâm dünyasında bitmiştir. Yeni devir muhafazakâr milliyetçilik yani mukaddesatçılık üzerinden yükselecek. Artık Türk devleti Türk milleti Türk ordusu ile barışık yerli bir muhafazakârlık öne çıkacak. " diye bir mesaj yayınladı.
***
Mustafa Temizer ise bana gönderdiği makalesinde "31 Mart'ta kim neyi kaybetti?" sorusunu cevaplandırıyor:
"AKP'yi kendi hikâyesi yendi AKP kendi hikâyesinin altında kaldı. Çünkü AKP'nin anlatılan hikâyesi 'Mekkeli bir yetimin' hikâyesinden ilham alıyordu. AKP Mekkeli o yetimi unuttu. AKP'yi Hz. Ömer'in hususî hayatında kullanmadığı devletin mumunun alevleri yaktı. AKP o mumun alevleri altında kaldı…
Haksızlığa mâruz kaldığında haykıran AKP başkalarına yapılan haksızlıklar karşısında hep sustu. 'Haksızlık karşısında suskun kalan şeytandır' sözünün hikmetini unuttu. AKP aslında neleri kaybettiğinin farkında değil… AKP ölçüsünü kaybetti. AKP adalet duygusunu kaybetti. AKP millete anlattığı hikâyesini kaybetti. AKP oturup kaybettiği belediyelere değil asıl bu kaybettiklerine ağlamalı. AKP kaybetti... Kaybetmekle kalmadı savunduğu tüm değerleri de yıprattı. "
***
Odatv'de yazan Kerem Çalışkan da "Erdoğan kaybetti" diyor:
"YSK'nın karar vermek için son 2 günü ve 2 seçeneği var.
1- Ya Mazbatayı İstanbul'u 13 bin farkla kazanan Ekrem İmamoğlu'na verecek.
2- Ya da İstanbul seçiminin 2 Haziran'da yenilenmesine karar verecek.
YSK hangi kararı verirse versin Erdoğan kaybedecek.
YSK mazbatayı İmamoğlu'na verirse…
Erdoğan 25 yıldır elinde tuttuğu İstanbul'u kaybedecek.
AKP'de derin bir hayal kırıklığı ve çözülme yaşanacak…
YSK İstanbul'da seçim yenileme kararı verirse
Erdoğan fena halde imaj ve prestij kaybedecek.
Dünyada 'otokrat' 'diktatör' 'baskıcı lider' imajı pekişecek. Gayrimeşru ve anti-demokratik bir platforma sürüklenecek. Emperyalizm Erdoğan'ı şu anda bu sathı maile doğru itiyor.
Seçim yapılırsa ve Erdoğan beklendiği gibi daha ağır bir tokat yerse Türkiye'yi yönetemez 'topal ördek' durumuna düşecek.
Seçimi AKP kazansa bile 'İptal edip zorla kazandılar!' imajıyla ülkeyi yönetmekte zorlanacak. "
***
Yine de Deniz Baykal'ın söylediği gibi Türkiye'nin ufku açıldı artık:
"Çok güzel bir gelecek gözüküyor. Ufkunu açtı Türkiye… Bir bakarsın millet devreye giriyor ülkenin üzerindeki bulutlar dağılıyor..."
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/istanbul-ile-birlikte-kontrolu-kaybettiler-51512yy.htm
================================
Sabahattin Önkibar: İstifa ediyorum çünkü!
Tam 10 yıl önceydi. Ulusal Kanal Genel Müdürü Turan Özlü aramıştı: "Sabahattin Bey Ulusal Kanal'da program ve yorum yapmanızı istiyoruz. "
Dönem Ergenekon tezgahı ile vatanseverlerin avlandığı yıllardı ve öncelikli hedef Ulusal Kanal'dı. Buna rağmen programımın içeriğine müdahale edilmemesi kaydıyla yapılan teklifi kabul ettim.
Bir süre sonra günlük yayına geçen Aydınlık gazetesi için Ferit İlsever'den davet aldım.
Ferit Bey'in yaptığı bu çağrıyı "Ben bazı konularda sizden farklı düşünüyorum. Size uymam" gerekçesiyle bir yıl beklettim ve sonrasında Aydınlık'da yazmaya başladım ki 7 yılı bitirdik.
NİYE Mİ AYRILIYORUM?
Ve bugün ayrılık zamanı.
Niye ayrılık diye sorarsanız cevabım şudur:
Ben Aydınlık gazetesi ile Ulusal Kanal'a emperyal bir proje olan siyasal İslamcı AKP iktidarı ve onun türevleri olan dinci cemaatlerle mücadele etmek için gelmiştim.
Yıllarca bunu çok iyi yaptık lakin bir süredir Aydınlık gazetesi ve Ulusal Kanal'da iktidarı desteğe yorumlanacak yayınlar gözlemliyorum.
Keza beka ticareti yapan iktidara dolaylı destekler söz konusu.
Dahası 2014 seçimlerinde Aydınlık gazetesi tarafından "Aslanlı Yolun Adayı" olarak desteklenen Mansur Yavaş'ın 31 Mart seçimlerinde manşetlerle infaz edilmesine şaşkınlığım var.
Aynı şekilde yine 31 Mart seçiminin arefesinde AKP İstanbul Adayı Binali Yıldırım'ın Doğu Perinçek tarafından ziyaret edilmesini hiç anlamlandıramadım.
TAYYİP Mİ İMAMOĞLU MU?
Evet ne oldu da Doğu Perinçek'in Ergenekon savunmasında Gladyo'nun iki numarası dediği Tayyip Erdoğan'a bugün örtülü destekler veriliyor?
Dün devleti FETÖ'ye teslim edip PKK'ya operasyonu yasaklayanlar bugün milli ve kurtarıcı ama milletin milyonlarca oy alarak lider olarak tescil gören Ekrem İmamoğlu gayrı milli öyle mi?
Doğu Perinçek'in "Amerikancı" deyip hücum ettiği Ekrem İmamoğlu Doğu Perinçek'in vekili olarak Şule Perinçek'i ABD'ye götüren Türk-Amerikan Dernekleri (ATAA) tarafından bile selamlanmadı. Söyleyin bu Ekrem İmamoğlu nasıl Amerikancı?
Dün de yazdım ben Ekrem İmamoğlu'nun fedaisi ve avukatı değilim. Sadece ülkem için çıkış yolu arayan yurtsever bir gazeteciyim.
Kişiliğine ve mücadelesine büyük saygım olan Sayın Perinçek cevaplamalıdır Tayyip'le Türkiye kurtulabilir mi?
YURTSEVERLİKTE BERABERİZ
Bu mümkün değilse milletin hür idaresi ile önerdiği Ekrem İmamoğlu gibi isimleri peşin hükümlerle yaftalamak Türkiye'yi lider olarak seçeneksiz bırakmak ve dolaylı olarak Tayyip'e hizmet etmek olmuyor mu?
Hülasa bu ve benzeri bazı konularda ayrılığımız derinleştiği için Aydınlık'da yazı yazmam ve Ulusal Kanal'a program yapmam artık mümkün görülmüyor.
Ancak şunu ısrarla belirtmek isterim.
Son tahlilde yani büyük resimde Sayın Doğu Perinçek ile arkadaşları büyük ve gerçek vatanseverlerdir ki bunun kanıtı her dönem hapse girmeleri ve her şartta ısrarla Türkiye demeleridir.
Ermeni iddialarına karşı büyük mücadeleden FETÖ ihaneti ile boğuşmasına kadar bu ülkeye tarihe geçecek önemli katkılar sunmuşlardır.
Bizim Doğu Bey ve arkadaşları ile ayrılığımız siyasi metot farklılığıdır. Yurtseverlikte bir ve beraberiz.
Aydınlık'ın güzel ve yiğit okurlarına selam olsun!
https://www.aydinlik.com.tr/istifa-ediyorum-cunku-sabahattin-onkibar-kose-yazilari-nisan-2019
================================
Servet AVCI: Seçim güvenliği kime emanetti?
"Tabii bunlar işe usulsüzlük noktasında şaibe getiriyor. Aslında samimi bir davranış olsa bu iptale götürür… Neredeyse bütünü usulsüz… Örgütlü bazı eylemler yapıldığını tespit ettik…"
Söyleyen kişi Recep Tayyip Erdoğan… 17 yıldır iktidarda olan partinin Genel Başkanı…
***
"İl seçim kurulunda da bir oy yolsuzluğu var su istimal var usulsüzlük var… Seçimin sonucunu etkileyecek çok net olaylar var… Seçimin yenilenmesini isteyeceğiz… "
Söyleyen kişi Ali İhsan Yavuz… 17 yıldır iktidarda olan partinin Genel Başkan Yardımcısı…
***
"Şunu açık yüreklilikle söylüyorum: İstanbul seçimlerinde hile ve usulsüzlükler var... Adil seçim ortamı ifsat edildi… "
Söyleyen kişi Bayram Şenocak... 17 yıldır iktidarda olan partinin İstanbul İl Başkanı…
***
"Burada bir hile yolsuzluk ve suistimal var… Bu seçim hangi şekilde biterse bitsin bu seçimin tartışması sürekli devam edecektir… Bu seçimin bu tartışmadan yoksun bırakılabilmesi için tekrarlanması bu tartışmaların seçilecek kişileri gölgede bırakmasını ortadan kaldıracaktır…"
Söyleyen kişi Süleyman Soylu… 17 yıldır iktidarda olan partinin İçişleri Bakanı…
***
"Sandıklar FETÖ'ye teslim edilmiş… Hata yok sistematik hırsızlık var… İstanbul'da hangi sandıklarda hile yapıldı?"…
Soran gazete 17 yıldır iktidarda olan partinin yarı resmi gazetesi…
***
"Nasıl ki cumhurbaşkanının arkasındaki yaveri çözememişsek içimizdeki hainleri de görmedik. Onlar sandıkların birçok yerinde görevlerini yapmadılar ya da bilerek manipülasyon yaptılar. Güvenlik görevlileri içerisinde hâkim savcıların içerisinde hâlâ temizleyemediğimiz kriptolar vardır. Bunlar seçimleri dizayn ettiler hile karıştırdılar…"
Söyleyen kişi Savcı Sayan… Sonradan hidayete ermiş olsa da 17 yıldır iktidarda olan partinin Ağrı Belediye Başkanı…
***
"İstanbul Belediye Başkanlık seçimlerinde hırsız ve metotları o kadar çeşitli ki insan hafsalası duruyor. Suçu insani bir hata olarak kabul etmek insan zekâsına hakarettir. Suç müteselsil suçtur ve örgütlüdür. Ya bütün sandıklar sayılmalı ya da seçim yenilenmelidir…"
Söyleyen kişi İ. Melih Gökçek… Sonradan 'metal yorgunu' ilân edilerek kapının önüne konsa da 17 yıldır iktidarda olan partinin Büyükşehir Belediye Başkanı… Tabii ki eski!. .
***
"İstanbul'da seçimler yeniden yapılmalı… Çünkü 31 Mart'ta Türkiye'ye seçimler üzerinden açık bir darbe yapıldı… Bu seçim hilesi ve yolsuzluk değil çok uluslu bir müdahaledir… Operasyon FETÖ ve kripto PKK'lılar üzerinden yürütüldü… Ama arkasındaki akıl 15 Temmuz aklıdır…"
Söyleyen kişi bir Genel Yayın Yönetmeni… Üstelik 17 yıldır iktidarda olan partiyi kesintisiz destekleyen bir gazetenin yöneticisi…
***
Bu yazıda yukarıdaki sözlerin hiçbirinin doğruluğunu veya yanlışlığını tartışmıyorum…
Hatta var sayalım ki hepsi doğru… Esas felâket burada… Esas beka sorunu burada… Esas ürkütücü olan yer burası…
17 yıldır ülkeyi yönetenler 'hırsızlık'tan şikâyetçi!. . 'Can güvenliği' gibi bir çok güvenliğimizi emanet ettiğimiz iktidar aslında 'seçim güvenliğimiz'in olmadığını itiraf ediyor!. .
Peki biz seçmenler bunu hesabını kimden sormalıyız? İttihat ve Terakki'den mi?
Adliye size bağlı… Emniyet size bağlı… İstihbarat size bağlı… Zabıta size bağlı… Medya size bağlı hem de nasıl bağlı… Devlet demek artık siz demek siz demek devlet demek…
O halde iddialarınız doğruysa bu skandalın hesabını kimin vermesi gerekiyor? 'Seçim güvenliği'nden sorumlu olan kurum Mozambik İçişleri Bakanlığı mıydı? Yoksa Lahey mi?
'Seçim güvenliği'ni sağlayamadığını itiraf eden hatta bunun bir itiraf olduğunu bile fark edemeyen anlayışın inandırıcılığı ne kadar olabilir?
***
Bundan böyle bir 'beka sorunu'ndan söz edeceksek galiba söze 'seçim güvenliği'yle ilgili itiraflardan başlamamız gerekiyor!. . O zaman sorunun kaynağı daha iyi anlaşılabilir!. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/secim-guvenligi-kime-emanetti-51507yy.htm
================================
Murat AĞIREL: Mevlüt Uysal'ın o açıklamayı niye yaptığı belli oldu
İstanbul seçim sonuçlarının yankıları devam ederken Cumhurbaşkanı Erdoğan Rusya dönüşünde İstanbul Seçim sonuçlarına dair bir açıklama yaptı.
"Şimdi benim şu anda Büyükçekmece'de malum adayımız İBB başkanımız Mevlüt Bey. Mevlüt Bey hukukçu. Mevlüt Bey bana öyle şeyler söylüyor ki ben şaşırdım. Ben Mevlüt'e kendime inandığım kadar inanırım. "
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendi kadar inandığı Mevlüt Uysal 4 Şubat 2019 tarihinde A Haber programında "730 adet sahte seçmen var. YSK listesinden düşürüldü. Adliye'ye intikal ettiği için üzerinde durmuyoruz" demişti.
Sonra…
10 Nisan 2019 tarihinde "Büyükçemece'de 3500 kişi seçmen listesinden düşürülmüş bu kişilerin soyadlarına baktığımızda AKP'ye oy verilebileceği belli" gibi garip bir açıklama yaptı.
Cumhurbaşkanı'nın Mevlüt Uysal'a güveni ve Uysal'ın yanıltıcı bilgiler ile açıklama yapma çabaları kafama takıldı ve her zaman olduğu gibi araştırmaya başladım.
Ne göreyim?
Karşıma Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın oğlu Bilal Erdoğan'ın ve kızı Esra Albayrak'ın mütevelli heyetinde olduğu Türkiye Gençlik ve Eğitim Vakfı (TÜRGEV) çıktı.
Nasıl mı?
Anlatayım.
TÜRGEV Başakşehir'deki 779 dönüm arazi için hazineden "eğitim öğretim ve öğrenci yurdu" amacıyla kullanması için irtifak hakkı talep etti. Arazinin bedel tespit raporunda değerinin 606 milyon lira olduğu anlaşıldı.
Tabii fiyat inanılmaz yüksek. Devreye hemen Çevre ve Şehircilik Bakanlığı girdi. Bakanlık arazi ile ilgili bir master plan çalışması yaptı ve alanın tamamında üniversite alanı gibi büyük ölçekli bir yapının yer almasını ön gördü.
Ardından arazinin bir kısmının Mekanize Piyade Tugay Komutanlığı Kışlası'nda olması nedeniyle Milli Savunma Bakanlığı'ndan da görüş istendi. Bakanlık 130 hektar yüzölçümlü arazinin bedelinin Maliye Bakanlığı tarafından TOKİ'ye ödenmesi koşuluyla Milli Savunma Bakanlığı'na ait olan tahsisin kaldırılmasının uygun olduğunu bildirdi.
Milli Emlak Genel Müdürlüğü'nün Maliye Bakanlığı'na yazdığı 2 Şubat 2015 tarihli TÜRGEV konulu talep yazısı aynı gün Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından "olur" verilerek imzalandı. Böylece 606 Milyon TL'lik arazi 3 Milyon TL'ye TÜRGEV'e verildi.
…
Hayır hayır.
Yanlış yazmadım 3 milyon TL!
Kamunun uğradığı zarar 603 Milyon TL.
Başakşehir Başak Mahallesi'nde 577 bin metrekare büyüklüğündeki 2 bin 125 numaralı parselin 477 bin metrekaresi hazine mülkiyetinden alınarak üniversitenin yani TÜRGEV'in mülkiyetine verildi.
Şimdi sıra üzerine TÜRGEV tarafından İbn Haldun Üniversitesi'ni kurmaya geldi.
Eeee doğal olarak belediyeden imar izni alınması gerekti.
Burada da Erdoğan'ın "kendime inandığım kadar inandığım" dediği Mevlüt Uysal devreye girdi.
Mevlüt Uysal'ın Belediye Başkanı olduğu Başakşehir Belediyesi Meclisi yıldırım hızı ile İmar planı değişikliği yaptı. Hazine mülkiyeti üniversite alanına aynı parsel üzerindeki 100 bin metrekarelik alan da hazine mülkiyetinden çıkarılıp park alanı yapıldı.
Bu konuda CHP Milletveklili Özgür Karabat'ın açıklamalarını okuyalım:
"Başak Mahallesi'nde 2016'da yapılan bir diğer imar planı değişikliğiyle 3 bin 637 numaralı parselin hazineye ait 149 bin metrekarelik kısmı da 'özel eğitim alanına' dönüştürüldü. Her iki değişiklikle toplam 726 bin metrekare hazine mülkiyetinden üniversite alanına ve özel eğitim alanına çevrilmiş oldu.
Toplam 726 bin metrekare yani 101 futbol sahası büyüklüğündeki araziler üniversite kurulmak üzere tahsis edildi.
Bahsettiğimiz alanlar Başakşehir Fatih Terim Stadı ve Kuzey Marmara Otoyolu Projesine yakın araziler. Bu bölgelerde arsaların bir metrekaresi bin dolardan başlıyor. Dolayısıyla yapılan tahsislerin ekonomik değeri en az 600 milyon dolar yani bugünkü hesapla 2 milyar 100 milyon lira. Arsalar protokolle TÜRGEV'e verildi. Tapu kayıtlarında TÜRGEV'de gözüküyor. "
İBB Başkan Mevlüt Uysal TÜRGEV'in kurucularından ve yönetim kurulu üyesi. Vakfın internet sitesinde 'Yönetim Kurulu Üyeleri' listesinde adı duruyor. Uysal'ın adı ilçe sınırları içindeki bir cami alanının TÜRGEV'e verilmesiyle de gündeme gelmişti. CHP değeri 1 milyar 100 milyon lira olan arazilerin TÜRGEV'e verilmesinin Uysal'a İBB Başkanlığı yolunu açtığını belirtiyor.
Bu araziye yapılması planlanan üniversite inşaatı 23 Ekim 2018 tarihinde Mütevelli Heyeti Başkan Vekili Bilal Erdoğan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal Türkiye Gençlik ve Eğitime Hizmet Vakfı (TÜRGEV) Başkanı Dr. Fatmanur Altun Başakşehir Belediye Başkanı Yasin Kartoğlu'nun katılımı ile başlatıldı. Ekim 2019'da da bitirilmesi planlanıyor.
Mevlüt Uysal'ın ve Sayın Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın karşılıklı güvenlerinin eseri midir bilmiyorum.
Bildiğim şey şu AKP'li Belediyelerin tamamı Erdoğan ailesine sevgisini fazlası ile gösteriyor!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mevlut-uysalin-o-aciklamayi-niye-yaptigi-belli-oldu-51530yy.htm
================================
Orhan UĞUROĞLU: Tek adam ve parti devleti
Parti devleti haline geldiğimiz YSK kararları ile İçişleri Bakanı'nın sözleri ve polise yaptırdığı uygulamalar ile ve Mevlüt Uysal'ın sözleri ile ispatlandı.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin partileri vardır. Tamam.
Seçime katılan ve kazanan parti devleti yönetir. Tamam.
Ama iktidar partisi Türkiye Cumhuriyeti'ni "Parti devleti" haline getiremez getirmemeli getirirse Anayasa çiğnenir demokrasi yok olur.
Cumhurbaşkanlığı hükümet sisteminin uygulanmaya başlanması sonucunda Türkiye'de görünen en önemli tablo şudur:
"Tek Adam" kararları AKP'yi de Demokrasiyi de eritiyor
AKP'de tüm kararları "Tek Adam" alıyor.
Genel merkez yönetimini ve il ilçe teşkilatlarını "Tek Adam" seçiyor.
Meclis'te AKP ve MHP çoğunluğunu "Tek Adam" yönetiyor.
Bakanları "Tek Adam" atıyor.
Tüm devlet bürokrasisini "Tek Adam" atıyor.
Hâkimler Savcılar Kurulu'nu "Tek Adam" seçiyor.
Yüksek Seçim Kurulu üyelerini "Tek Adam" seçtiriyor görev sürelerini uzatıyor.
Anayasa Mahkemesi üyelerini "Tek Adam" seçiyor.
Futbolda şampiyonluğu kurduğu takımın kazanması için her türlü maddi desteği sağlatan da "Tek Adam"
16 Nisan referandumunda "Mühürsüz geçersiz" oyları "geçerli" kabul ederek Türkiye'de Demokratik Parlamenter Rejimi sonlandıran ve "Tek Adam" rejimi olan Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemini anayasal hale getiren de aynı YSK üyeleridir.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen Ekrem İmamoğlu'na tüm içtihat kararlarına aykırı şekilde mazbatasını zamanında vermeyen de "Tek Adam" tarafından görev süreleri 1 yıl uzatılan YSK üyeleridir.
Uysal'ın itirafı nedir?
Büyükçekmece Belediye Başkan adayı Mevlut Uysal şöyle konuştu:
"Soyadlarına bakıldığında AK Parti'ye oy verdikleri kolayca tespit edilebilen 3092 seçmenin kaydı düşürülmüş"
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu sözleri şöyle değerlendirdi:
"Şimdi benim şu anda Büyükçekmece'de malum adayımız İBB başkanımız Mevlüt Bey. Mevlüt Bey hukukçu. Mevlüt Bey bana öyle şeyler söylüyor ki ben şaşırdım. Ben Mevlüt'e kendime inandığım kadar inanırım.
Diyor ki mesela boş arazide apartman var orada seçmen başka yerden taşıma sistemiyle getirilmiş adres orası gösteriliyor.
İşte bunlar seçime ciddi manada bir şaibenin karıştığının ispatları. Ve bunu da tevsik ediyorlar. "
Mevlüt Uysal'ın Erdoğan tarafından da desteklenen "Soyadlarına bakıldığında AK Parti'ye oy verdikleri kolayca tespit edilebilen 3092 seçmen" itirafı bize ne anlatıyor sizlere açık seçik anlatayım.
- AKP'li Büyükşehir ve İlçe Belediyeleri'nin yaptığı Sosyal Yardımları alanlar
- Büyükşehir ve bazı cemaat vakıflarının yurtlarına yerleştirilen öğrenciler ve aileleri
- Belediyelerden ve AKP yandaşı vakıflardan burs alan öğrenciler ve aileleri
- İşe girebilmek için AKP'ye üye olanlar
- AKP desteği ile ihale kazananlar
- Sokak sokak gezen AKP Kadın ve Gençlik Kolları'nın kayıtları
Bütün bunlar gösteriyor ki AKP Türk Milletini siyasi eğilimine göre fişlemiş.
Evet sizlerin de benim gibi "şok" olduğunuzu tahmin ediyorum.
Cumhurbaşkanı'nın da söylediği iddialar
Değerli okurlarım Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Büyükçekmece ile ilgili sözlerini de değerlendireyim:
1. İçişleri Bakanı Süleyman Soylu bu iddiaya göre tek suçludur. Çünkü Nüfus İşleri Genel Müdürlüğü Soylu'ya bağlıdır.
2. Yüksek Seçim Kurulu suçludur. Çünkü bu kontrolleri demek ki tam yapmamıştır.
3. AKP İstanbul İl Başkanı İBB Başkanı Mevlüt Uysal AKP Büyükçekmece ilçe başkanı ve belediye başkan adayı suçludur. Çünkü yasal süre içerisinde itirazlarını yapmamışlardır.
Bunların hesaplarını sorması gereken AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır
19 Mayıs 1919'un 100. Yılında 1919 okulda kurulan sandıklardan Türkiye'nin ve CHP'nin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'ün partisinin birinci çıkması ve Ekrem İmamoğlu'nun Başkan seçilmesi de müthiş bir sonuçtur.
"Tek Adam" sonuç olarak yerel seçimin kaybedenidir.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/tek-adam-ve-parti-devleti-51519yy.htm
================================
Batuhan ÇOLAK: Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın uçağı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya dönüşü uçağında bazı açıklamalar yaptı.
Fotoğrafları görmüşsünüzdür bildiğiniz isimler.
İstanbul'da seçimlerin tekrarlanmasını isteyen Ankara'nın seçilmiş belediye başkanına hakaret eden geçmiş dönemde Türk bayrağının değiştirilmesini teklif edecek kadar ileriye gidenler…
İsimleri tek tek burada zikrederek sütunları işgal etmeye gerek yok.
Bu fotoğrafın aslında iki hikayesi var.
Birinci hikâye zihniyet… İkinci hikâye ise Erdoğan'ın fotoğraftaki şahıslara hangi açıklamaları yaptığı.
Önce birincisini zihniyeti değerlendirelim.
AK Parti'nin İstanbul Ankara ve birçok büyükşehri kaybetmesine neden olan ağız son derece acımasızdı. Kural tanımayan bir saldırganlık parti dışında herkesi düşman gören bir anlayış vardı.
Sonucunu gördük.
Oy kullanmayı bile düşünmeyen insanlar bu çirkin sözler karşısında sandığa koşup iradelerini ortaya koydular.
Bu irade de şu gerçeği ortaya çıkardı. Tek taraflı ve dili çirkin medya kaybetti onları besleyen kaynaklar kaybetti yaftalayan zihniyet kaybetti!
Şimdi fotoğrafa tekrar dönelim.
Kaybeden kimler varsa hepsi uçakta. Erdoğan'ı yanlış yönlendiren AK Parti antipatisini besleyen herkes orada. Hepsi de özel olarak davet edilmiş.
Bu durum bize şu sonucu veriyor; AK Parti yönetiminde hatalardan ders çıkarma yeni bir söylem geliştirme yumuşama yok! Aksine kutuplaştırmayı körükleyen kendilerini yanlış yönlendiren ne kadar isim varsa uçağa davet edilmiş.
En fanatik en saldırgan isimler.
Demek ki seçmene hakaret edenler seçimleri yeniletmek isteyenler seçilmiş başkana iftira atanlar onaylanmaya devam ediyor.
Demek ki seçim meydanlarını saran iftira dili aynen devam ediyor.
Demek ki birileri hala kendisini dev aynasında görmekte ısrarcı.
Cumhurbaşkanlığı uçağının Ankara'ya inmesi sonrasında ortaya çıkan görüntü aslında bu zihniyetin nasıl kaybettiğini en yalın şekilde anlatıyordu.
Seçildikten sonra bile hakaretlere maruz kalan Mansur Yavaş Cumhurbaşkanı'nı karşılamak için 'Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı' sıfatıyla havalimanına gelmişti. Acaba ona hakaret eden uçaktaki isimler o an ne hissettiler?
Yaptıkları hakaretlerden utandılar mı? Hiç sanmıyorum.
Gözlerini kaçırdılar mı? Muhtemelen evet…
Ama şuna eminim ki hiç olmadığı kadar hırslandılar hiç olmadığı kadar gerildiler.
Fotoğrafın birinci hikayesi ve mesajı özetle; AK Parti yönetimi seçim sürecindeki agresif tutumundan bir adım geri atmayacak. Hatta ilerleyen günlerde gerginlik bir üst noktaya taşınabilir.
Erdoğan'ı yanlış yönlendiren kadro da aynen kollanmaya devam ediyor demek ki seçim kaybettiren zihniyetten memnunlar!
***
Gelelim fotoğrafın ikinci hikayesine; Erdoğan'ın uçakta söylediklerine.
Erdoğan İstanbul seçimleriyle ilgili konuştu ve şunları söyledi:
"Ne yapalım biz bunun peşini mi bırakalım? İtirazlar devam edecek. Nihai karar mercii YSK. YSK verir kararı isterse 1 oy olsun. Orası bu kararı verdiği zaman 'eyvallah o zaman başım gözüm üstüne' dersin. Ama nihai merci neresi orası. "
Bu açıklamayı birçok muhalif haber sitesi ve gazeteci "Erdoğan İmamoğlu'nun kazandığını kabul edecek" şeklinde okudu ve yorumladı.
Bunun doğru bir yaklaşım olmadığını düşünüyorum. Değerlendirmeyi yapabilmek için açıklamanın 24 saat öncesine havalimanındakilere de bakmak gerekiyor. Orada Erdoğan usulsüzlüklerin olduğunu belirterek seçimlerin yenilenebileceğini ifade ediyordu.
Uçaktaki açıklaması gösteriyor ki YSK yeniden seçim veya bazı ilçelerde seçimin yenilenmesi kararı alırsa kamuoyunun tepkisi bu şekilde bastırılacak.
"Kararı biz değil YSK verdi. YSK'ya karşı yasalara karşı hukuka karşı boynumuz kıldan ince" denilecek.
Kısacası bir ön alma çalışması yapılıyor.
Dolayısıyla süreci ayakları yere basan bir şekilde okumamız gerekiyor.
Ve işte o yüzden uçaktaki fotoğrafın mesajları çok önemli;
1. Seçimlerdeki saldırgan dil onaylanıyor ve hala kollanıyor
2. İstanbul'da seçimleri yeniletmek için kamuoyu oluşturuluyor.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhurbaskani-erdoganin-ucagi-51501yy.htm
================================
Rıfat Serdaroğlu: KARA DELİK / SANDIK
Bilim insanlarının "Canavar" olarak tanımladığı görüntülenen kara deliğin dünyadan 500 milyon trilyon kilometre (54 milyon ışık yılı-1 ışık yılı=9 5 trilyon kilometre) uzakta olduğu ve Güneş Sistemi'nin tamamından daha büyük olduğu kanıtlandı. Bu fotoğraflarla birlikte kara deliklerin varlığı ilk kez görüntülü bir şekilde kanıtlanmış oldu.
Bilim adamları fotoğrafın ilk kez Albert Einstein'ın yirminci yüzyılın başında İzafiyet teorisi bağlamında var olduğunu öne sürdüğü kara delikler konusunda yapılan ilk doğrudan gözlem olduğunu belirttiler…
Adamlar milyonlarca ışık yılı uzaklıktaki kara deliği açtılar çapını- büyüklüğünü hesaplayıp buldular ve dünyaya ilan ettiler.
Bizde ise Yüksek Seçim Kurulu denen Yüksek Yargıçlardan oluşan kurul İstanbul'da seçimi kazanan Ekrem İmamoğlu'na mazbatasını bir türlü veremedi!
31 bin 241 sandıkta kaç oy bulunduğu kaçının geçerli kaçının geçersiz olduğunu bir türlü sayamadı!
Yıllardır "AKP Demokrat değildir demokratik-özgürlükçü rejimi bunların damarına enjekte etsek yine de demokrat olamazlar. AKP biat kültürüne inanmış Federe İslam Devletini hedef seçmiş bir proje partisidir" der dururum. AKP'lilerin ne olduklarını hedeflerini yolsuzluklarını yüzlerine karşı söylememi "hakaret" olan görüp bizi mahkûm eden Sayın Yargıçlar gerçeği
görmüşler midir ki?
Ağızlarından "Milli İrade" "Sandık" sözlerini düşürmeyen AKP'lilerin seçimi kaybedince ne hale geldiklerini tüm Türk Milleti de görmüş müdür?
Hür dünya yeni keşiflerle uğraşırken AKP Hükümeti "Kelli kellim la yenfa" diyerek saçma işlerle uğraşıyor ve Türk Milleti ile alay ediyor!
Türk Tarımını bitiren AKP Sudan'da 7 milyon 805 bin dekar tarım arazisi kiralamıştı. 300 bin Müslümanın öldürülmesinden sorumlu Sudan Lideri El Beşir AKP'nin dostuydu. Arazi işinde de o yardımcı olmuştu.
Dün Sudan'da ABD destekli bir ordu darbesi yapıldı.
Her diktatör gibi emperyalist devletler tarafından kullanım süresi dolunca o da terk edildi. El-Beşir kaçamadan tutuklandı!
AKP'nin devlet kaynaklarından ödediği paralar şimdi ne olacak?
Erdoğan'ın Sudan'da satın aldığı söylenen ada ne olacak?
El Beşir Türkiye tarafından Sudanlı darbecilerden istenildi mi?
Bir saray da El Beşir'e yapacak mıyız?
Değerli Okurlar;
AKP gerçekleri Türk Milletinden kaçırıyor!
Damat sayısını unuttuğumuz ekonomik paketlerinden birini daha açıp hayal satmaya devam etti. O hayal satmaya devam etsin ben sizlere kimsenin ret edemeyeceği iki ekonomik gerçeği yazayım;
Elektrik tüketim miktarı sanayi de ve tarımdaki durumumuzu gösterir.
Ekonomik durgunluk elektrik kullanımını da vurdu. EPDK (Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu) verilerine göre 2019 Ocak ayında sanayide kullanılan elektrikte %11 7 düştü.
Bu durgunluk işsizlik fakirlik ve kriz demektir.
Diyanet İşleri Başkanlığının açıkladığına göre Türkiye'de insanlarımızın
28 milyonu fitreye muhtaç duruma geldi!
İşte AKP budur!
Kendileri zenginleştikçe Türk Milletini fakirleştirirler.
Dünün lokantalarda veresiye yemek yiyen bir AKP'li üst yöneticisi şimdi milyarlık motor koleksiyoncusu olmuş bizlere demokrasi dersi vermeye kalkıyor!
Hepsinin sonu gelmek üzere! Her zalim iktidar gibi…
================================
Rıfat Serdaroğlu: İMAM HATİP RUHU AYAKTA!
Türkiye Cumhuriyeti Devletinin en üst yargı makamlarından olan Yüksek Seçim Kurulu'nun Uzatmalı Başkanı Sadi Güven geçen yıl 29 Temmuz'da
"Balıkesir Anadolu İmam Hatip Lisesi Geleneksel Mezunlar Günü" töreninde şunları söylüyordu;
"Ben burasının ilk öğrencilerinden biriyim. Yıllarca sıkıntı çektik hamdolsun bugünlere gelindi. Gençlerin de İmam Hatip ruhuyla buraya gelmelerini özellikle diliyorum istiyorum. Sıkıntı sadece başörtüsünde değildi hepimizeydi.
Hep horlandık. Stadyumlara gittiğimizde bizimle alay ettiler. Bizi biraz da motive eden buydu. Ezan sesi geldiğinde camiye giden yönetici istemediler. Bu nedenle İmam Hatip ruhu ayakta. İmam Hatipli olmaktan mutluluk duyuyorum. "
Siyasal İslamcılar kadar kendi ideolojileri uğruna insanlara yalan söyleyen söyledikleri yalandan pişman olmayan Allah'tan korkmayan insanlardan utanmayan bir grup görülmemiştir.
İmam Hatipli oldukları için horlanmışlar ha!
Demokratik lâik sosyal hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti'nde horlandığınız için mi YSK Başkanı oldunuz? Seçtiğiniz mesleğin en tepe noktasına horlandığınız için mi gelebildiniz?
Sizinle stadyumlarda alay ettiklerini söylediğiniz kişilere niçin gereken müdahaleyi yapmadınız? Siz ezik misiniz? Korunmaya ihtiyacınız mı var?
İmam Hatiplerde okuyup da kişiliğini oluşturmuş mesleğinde başarılı olmuş yüzlerce arkadaşım var. Bu söyledikleriniz en başta onlara hakarettir.
Siz yürürlükte olan Anayasa üzerine yemin etmiş bir hukuk adamısınız!
Hangi hakla böyle konuşabilirsiniz? Toplumun bir kesimini diğer kesimlerine karşı kışkırtmaya ne hakkınız var?
T. C Cumhurbaşkanı İmam Hatip kökenli değil mi?
Anayasa Mahkemesi Üyelerinden Yargıtay- Danıştay üyelerinden- Bakanlardan- Milletvekillerinden-Bürokratlardan İmam Hatip kökenli olanlar yok mu?
Bunlar İmam Hatip mezunu oldukları için engellendiler ve hor görüldüler
diye mi bu makamlara geldiler?
Türkiye'yi yöneten AKP İktidarının çoğunluğu İmam Hatipli değil mi?
Demokratik Rejimin herkese sunduğu fırsat eşitliği geçmiş iktidarlar tarafından size de sunulduğu layık görüldüğünüz için bu makamlardasınız!
Kendisine "Ben İstanbul İmamıyım" diyen Erdoğan'a bakalım;
Mevcut demokratik sistemde kendisine sunulan haklardan yararlanarak Belediye Başkanı-AKP Genel Başkanı-Milletvekili-Başbakan-Cumhurbaşkanı olmadı mı? Türk Milletinin elinde başka bir makam yok ki onu da versin!
AKP'liler olarak her mevkii gördünüz 17 yıl boyunca Türkiye'yi tek parti olarak yönettiniz. Beceriksizliğiniz cehaletiniz yüzünden ülkeyi her konuda krize soktunuz.
Şimdi de Türk Milletinin seçimde verdiği kararı yok saymaya çalışıyorsunuz!
Türk Milletine hakaret ediyorsunuz! Nasıl insanlarsınız nasıl Müslümanlarsınız?
Değerli Okurlar;
İmam Hatip Okulları da Cumhuriyetin okullarıdır. Bu okulların açılış sebebi çocuklarımız hem bilimi hem tekniği hem de dinimizi daha iyi öğrenip iyi yetişmiş aydın Müslümanlar olmalarını sağlamaktır.
Zamanla bu okullar maalesef bazı Siyasi İslamcı partiler tarafından "Arka Bahçe" olarak kullanıldılar. Bundan en büyük zararı da İmam Hatipliler gördüler!
Şimdi sizlere çok basit bir soru sormak isterim;
Son 17 senede Türkiye hiçbir zaman görmediği kadar YOLSUZLUK-HIRSIZLIK-RÜŞVET olayları yaşadı. Biz bunların üzerine sizler adına gittik gitmeye devam edeceğiz.
İçinizden biri bugün devletin tepe noktalarında olup ta bu hırsızlıklara karşı çıkan "Hırsızlık yapmayın" diyen bir tane olsun İmam Hatipli bürokrat-milletvekili-bakan gördü mü?
Hırsızlık- Yolsuzluk-Rüşvet gibi yüz kızartıcı suçlara karşı çıkmayan gördüğü bildiği halde sessiz kalan bir üst düzey hukuk adamı İmam Hatip mezunu olsa ne olur olmasa ne olur. Müslüman olsa ne olur olmasa ne olur?
Önce insan olacaksınız hakkı teslim edeceksiniz kimsenin hakkının çalınmasına aracı olmayacaksınız doğrunun yanında olacaksınız adaletli olacaksınız adam gibi adam olacaksınız!
Sizi takip etmeye devam edeceğiz…
================================
Mehmet FARAÇ: İmamoğlu ve İstanbul'da büyük direniş…
Siyaset tarihinde görülmemiş bir keşmekeş yaşanıyor İstanbul'da...
Kenti 25 yıldır yöneten zihniyetin akıl almaz sandık oyunlarıyla bir çırpınışı var ama karşı cephede yaşananlar hiç de yabana atılır gibi değil... Özlenen ve beklenen bir tablo yansıyor işte o cepheden...
Demokrasiyi ayakta tutan asıl direniş siyasi rant merkezine çevrilen belediyeleri kaybetmemek için gösterilen çırpınışlara karşı duruyor...
Hakkın yerine gelmesi için oy çuvallarının üzerinde uyuyan ve ilçelerde adım adım gezen CHP'li vekillerin mücadelesi ile ortaya çıkıyor asıl direniş...
AKP'nin seçimleri iptal etmek için uğraştığı seçmenin kapısına polis yığdığı ve 31 Mart'ta kaos çıkarmak için karargâh yaptığı Büyükçekmece sokaklarından ve evlerinden yansıyan "iki fotoğraf" demokrasi mücadelesinin gösterilmesi açısından birer çarpıcı not olarak kayıtlara geçti...
AKP'lilerin ablukaya aldığı Büyükçekmece sokaklarında demokrasi nöbeti için dolaşan ve seçmenleri evlerinde ziyaret CHP'li vekillerin yurttaşa cesaret ve umut verdiğini gösteren "iki fotoğraf" çok dikkat çekicidir...
İşte Büyükçekmece'de; halka baskı yapılmasın diye dolaşan 70 vekilden Mehmet Göker Tacettin Bayır Rafet Zeybek Çetin Osman Budak Kazım Arslan ile evleri dolaşan vekillerden Adanalı Orhan Sümer'in "Büyükçekmece halkı yalnız değildir" derken çekilen görüntüleri İstanbul'daki demokrasi mücadelesini göstermesi açısından hafızalara kazındı... Bravo hepsine...
Adana'dan Tire'ye ince mesajlar...
AKP'li bir kadın vekil cumhuriyete taarruzun yoğunlaştığı bir dönemde "reklam arası" diyerek pervasızca bir laf etmiş ve büyük tepki çekmişti...
İşte o çıkış ve benzeri açıklamalar 31 Mart'ta AKP'nin büyük kentlerde aldığı yenilgiyle yanıt bulurken göreve henüz başlayan -çoğu CHP'li- belediye başkanlarının uygulamaları tüm Türkiye'de alkış aldı...
- Artvin de seçimi kazanan CHP'li Demirhan Elçin Ensar Vakfı'na tahsis edilen belediye ait bir yurdu geri alırken belediye binasının üzerinde "T. C" ibaresini yerleştirdi...
- AKP'lilerce kaldırılan T. C. ibaresini yerleştirenlerden biri de Bilecik'te seçimi kazanan CHP'li Semih Şahin oldu...
- Ankara'da Ulus Meydanı'nda adeta kaderine terk edilen Atatürk heykelini temizleterek kentin ortasında ışıl ışıl parlamasını sağladı Mansur Yavaş...
- Antalya'da makam odasına AKP belediye başkanınca konulan Erdoğan fotoğrafını kaldıran CHP'li Muhittin Böcek Atatürk posterinin iki yanına Türk Bayrağı yerleştirdi...
- Adana Büyükşehir Belediye Başkanı seçilen CHP'li Zeydan Karalar belediye binasının üzerine "Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir" yazılı dev bir pano yerleştirerek demokrasiye dikkat çekti...
- Mersin'de CHP'li Vahap Seçer belediye binasının girişine Atatürk'ün "Vatanını en çok seven görevini en iyi yapandır" sözünü asarak çalışanlarına ve topluma "Mersin emin ellerde" mesajını verdi...
- İzmir- Tire'de İYİ Parti'den seçilen Atakan Duran belediye tarafından inşa edilen stadın adını Gazi Mustafa Kemal Atatürk Stadı olarak değiştirdi...
- Kütahya'yı atlamamak lazım; MHP'den seçilen Alim Işık AKP'lilerin depoya attığı Atatürk'ün Kütahya halkına gönderdiği mektubun yazıldığı anıtı tekrar belediye binasının önüne koydu...
- Çankırı'nın MHP'li Başkanı İsmail Hakkı Esen de belediye binasına T. C ibaresini koydurdu…
Evet; kimse bu görüntüleri küçümsemesin... Cumhuriyete "reklam arası" verdirmeye kalkışan zihniyetin halk desteği ile tarumar edildiğinin fotoğraflarıdır bunlar...
Ve tabii ki cumhuriyetin yeniden ayağa kalkışını anlatıyor alkışlanacak bu eylemler...
Cumhuriyetten yana olan tüm başkanlara aydınlanma demokrasi ve insan hakları mücadelesinde de başarılar diliyoruz...
Yarınlar için başarı yaşamsal...
Demokrasi nöbeti ve cumhuriyetin sembolleriyle ilgili gelişmelere dikkat çeken yukarıdaki iki yazının çok önemli mesajları var...
1984 seçimlerinden bu yana İstanbul ve Ankara üzerinden cumhuriyetin kuşatılması ve karanlığın yayılması uğruna yürütülen gerici siyasete karşı şamarlardır bunlar...
Seçimin üzerinden henüz 12 gün geçmişken yurdun birçok bölgesinde yeni belediye başkanlarının verdiği mesajlar toplumun son dönemde özlediği siyasal ortam açısından da umut vericidir...
Diğer yandan seçmene ve hizmet bekleyen kentlere nefes aldırılması açısından da etkili mesajlardır bunlar...
Önümüzdeki dönemlerde; büyük kentlerde AKP'li belediyeleri devralan CHP'liler ihale -yandaşlık- rant çarkının ortasında şehirlere ve devlete büyük zararlar veren uygulamalarla ilgili önlemler de aldığında Türkiye'nin uygarlığı savunan yerel yönetimlere ne kadar gereksinimi olduğu daha iyi anlaşılacak...
İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'nun propaganda döneminde yaydığı enerjinin Türkiye genelinde ittifak adayları için de neredeyse bir lokomotif görevi üstlenmesi ve topluma umut aşılanması da göz önüne alındığında sözün özü şudur;
Türkiye; yerel yönetimlerle rejim üzerine çekilen karanlık örtüyü yine yerel yönetimlerle bir kenara atmaya başlamıştır...
Asıl başarı ve umut CHP İYİ Parti ve cumhuriyete bağlı diğer başkanların bundan sonra vereceği mücadele ile ortaya çıkacaktır...
Ülkenin bürokrasinin devlet kurumlarının ve topyekün cumhuriyetin tamamen aydınlanmaya teslim edileceği günler görevi devralan başkanların bundan sonraki başarısına bağlıdır... Velhasıl yarınlar için başarı yaşamsaldır...
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/imamoglu-ve-istanbulda-buyuk-direnis-51529yy.htm
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Milletimiz davranislarinda ve gayretlerinde sarsilmaz bir butunluk gosterdigi icin basarili olmustur.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
101. OZELLIKLE RAHIPLERIN CIKARI ICIN ICAT EDILMIS OLAN SIRLARIN SACMALIGI VE YARARSIZLIGI
Bir sir nedir? Bunu yakindan incelersem hemen kesfederim ki, bir sir, ilahiyatcilarin insanlarin gozlerini kapatmasini istedigi bir celiskiden, acik bir sacmaliktan, hayalden baska bir sey degildir. Sozun kisasi, bu sir, ruhani rehberlerimizin bize asla aciklayamadiklari seylerin butunudur.
Din ileri gelenleri icin, egitimini gordukleri seylerden halkin hicbir sey anlamamasinda cikar vardir. Hicbir sey anlasilmayan bir konuyu incelemek, insan icin mumkun degildir. Insan gormedigi zaman, elinden tutulup goturulmeye razi olmak zorundadir. Eger din acik olsaydi, rahiplerin bu kadar cok isi olmazdi!
Gizli seyleri olmayan hicbir din yoktur. Gizli seyler, dinin asli, esas ozudur. Sirlardan soyutlanmis, tek basina kalmis bir din olamaz. Dinin dogasi, teizme ya da deizme esas teskil eden Allah'in dogrudan dogruya kendisi de onunla ilgilenmek isteyen zeka icin, bir sirdir.
Yuryuzunde gorulen semavi dinlerin tumu, gizli inanislarla, inanilmaz mucizelerle, akli karistirmak icin icat edilmis gorunen, hayret uyandiran masallarla doludur. Her din, icyuzu gizli olan bir Allah'i haber verir; bundan dolayi ona atfedilen yaratilisin da onun (yani bizzat Allah'in) gercek icyuzu kadar anlasilmasi guctur. Kuremizin cesitli ulkelerinde kurdugu cesitli dinlerde, ilahiyat, sozlerini ancak muamma dolu ve esrarli bir tarzda dile getirmistir. Tanrisallik, yalniz sirlari bildirmek, yani celiskilere, olmayacak seylere, hakkinda hicbir kesin bir fikir edinilemeyecek seylere inanmalarini emir ve iddia ettigini insanlara bildirmek icin ve ancak bunun icin ortaya cikmistir.
Bir din, ne kadar cok sir kapsarsa, akla o kadar cok inanilmaz sey arz eder ve bunun icin insanlarin ondan surekli olarak beslendigi hayalgucune, begeniye o oranda hak kazanmis olur. Bir din, ne kadar cok karanlik olursa, o oranda tanrisal olur, yani hakkinda hicbir fikre sahip bulunulmayan gizli icerigine o oranda uygun olur.
Bilinmeyen, gizli, hayali, efsanevi, mucizevi, inanilmaz ve hatta korkunc olan seyi acik, basit ve saglikli olana tercih etmek, cehaletin ozelligindendir. "Gercek", hayalgucu uzerinde hicbir zaman, herkesin kendisine gore duzenlemekte ozgur oldugu batil hayaller kadar siddetli sarsintilar yapmaz. Siradan insan masal dinlemeyi, gercege tercih eder. Rahipler ve seriatcilar, bu masallardan dinler icat eder ve sirlar uretirler. Bunlari siradan insanlarin yaratilisina ve huyuna gore kullanmislardir.
Siradan insanlarin bu egilimi yuzunden, rahipler, seriat ve kanun koyuculari, kendinden gecmis coskunlari, kadinlari, cahilleri kendilerine baglamislardir. Bu icerikteki kimseler, incelemeye yetenekli olmadiklari fikirleri kolayca kabul ederler. Saflik ve gercek aski, ancak, hayalgucunu arastirma ve dusunmeyle duzenleyen belirli kimselerde bulunur. Bir koyun sakinleri, rahiplerinden, dini konusmalarina cok Latince karistirdigi zaman memnun olduklari kadar hicbir zaman memnun olmazlar. * Kendilerine anlamadiklari seylerden soz eden kimseyi, cahiller, cok bilgili bir adam sanirlar. Kavimlerin safdilliginin ve onlara rehberlik iddiasinda bulunanlarin nufuz ve egemenliginin esas ilkesi iste budur.
Insanlardan, kendilerine sirlar anlatmasini istemek; vermek ve verileni korumaktir; asla isitilmemek uzere soylemek demektir. Muammalarla konusan kimse, ya neden oldugu apismayla eglenmek ister, ya da cikarini, arzusunu fazla acik ifade etmemekte gorur. Sirlarin gizliligi, guvensizlik, acz ve korku gosterir. Dusmanlarinin bunlari ogrenerek islerini bozmalarindan cekindikleri icin, hukumdarlar ve nazirlari, projelerini, dusunce ve niyetlerini saklarlar. Bir iyi Allah, yaratiklarinin gucluge dusmesiyle ve sir karsisinda sasirip kalmasiyla eglenebilir mi? Dunyada hicbir seyin dayanamayacagi guce sahip bir Allah, amacinin bilinmesinden sakinabilir mi? Bu durumda, bize muammalar ve sirlar bulastirmakla, sokusturmakla ne yarar saglar?
Bize diyorlar ki; "Yaratilisinin zayifligi sonucu olarak insan, kendisi icin bir sirlar dokusundan baska bir sey olmayan tanrisalligin yonetiminden bir sey anlamaya yetenekli degildir. Tanri, insanin anlayis gucunun ister istemez ustunde olan sirlari aciga vuramaz". Bu durumda, yine karsilik olarak diyecegim ki; tanrisalligin yonetimiyle ilgilenmek, insanin isi degildir. Bu yonetim, insani hicbir sekilde ilgilendirmez. Anlayamayacagi sirlara insanin asla ihtiyaci yoktur. Bunun icin derin anlamli bir soylev, bir koyun surusu icin ne kadar bos, yararsiz ve yersiz ise, esrarengiz bir din de insan icin o kadar yararsiz ve yersizdir.
* Bati'nin din lisaninda Latince ne ise, bizim Dogu'nun din lisaninda da Arapca odur.
Insan anladigi seyden, yanliz bir sey anlar. Anlamadigi seyden ise bin sey ve her sey anlayabilir. (A. C. )
- - - - - - - - - - - - -
Bilincleninceye kadar asla baskaldiramayacaklar, ama baskaldirmadikca da bilinclenemezler.
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Her tur dogma, kendini aklin yerine koyar ve cekismeye, aciya daha fazla neden olur; ayrica, insan iliskileri icinde en cok merhamet bekler.
DOYLE,SIR ARTHUR CONAN (1859-1930) Ingiliz yazar ve fizikci.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder