6 Ağustos 2019 Salı

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar... 2019/08/06

  1. RIFAT SERDAROĞLU: HAİNİ BOL VERİMLİ TOPRAKLAR
  2. ORHAN UĞUROĞLU: BAHÇELİ'NİN ÇAĞRISINA İYİ PARTİLİLERDEN YANIT
  3. ARSLAN BULUT: VATANA ORTAK MI ARANIYOR?
  4. MEHMET FARAÇ: CEMAAT- OPERASYON- FİRAR!!!
  5. ÇİĞDEM TOKER: SALDA İHALESİNİ NİYE SAKLIYORSUNUZ?
  6. ÜMİT ZİLELİ: "İLERİ DÜZEY" LÜPLEME!. .
  7. MURAT MURATOĞLU: OTOYOLA PAVYON TARİFESİ!
  8. YILMAZ ÖZDİL: MİLLET VEKİLİ
  9. SİNAN MEYDAN: ATATÜRK'ÜN SON DEVRİMİNİ DE YOK ETTİLER! TÜRK ORMAN DEVRİMİ
  10. EMİN ÇÖLAŞAN: ACIMASIZ MADENCİLİK!

================================

RIFAT SERDAROĞLU: HAİNİ BOL VERİMLİ TOPRAKLAR

Üzerinde yaşadığımız coğrafya dünyanın en bereketli topraklarını bünyesinde barındırır.

İnsanlık tarihi boyunca bu topraklar her türlü doğal afetlere büyük savaşlara insan eliyle yapılan tüm yıkımlara rağmen canlıları beslemeye devam etti.

Bizim coğrafyamızın bir yönü de bu topraklarda barınmanın yaşamanın hele devlet olmanın çok zor olduğu gerçeğidir.

Allah bile bu coğrafyadaki insanları ıslah etmek için kitap sahibi dört peygamberini buraya göndermedi mi?

Sizce Tevrat-Zeburncil-Kur'an-ı Kerim'den hiç olmazsa biri neden başka bölgeye indirilmedi?

En fazla ıslaha muhtaç insanların bu bölgede bulunmasından olabilir mi?

Konuyu genelden özele yani Türkiye'ye indirgersek bizim topraklarımız hain yetiştirmek bakımından çok mümbittir.

Neden böyle olmuştur? Neden bazıları bu ülkenin ekmeğini yer suyunu içer havasını solur da eline geçen ilk fırsatta ihanete kalkışır?

Ben çok sayıdaki sebepler arasından ikisini çok önemsiyorum!

Birincisi;

Barış ve akıl dini olan İslam'ın dini kendi çıkarları için kullanan yobaz ve seccade şeytanları tarafından insanların arasına nifak sokmaları sonucu amacından saptırılması ve insanların kafasına hanet edilebilirmiş" kavramının yerleştirilmesidir!

Hz. Peygamberin "Veda Hutbesini" yüz yirmi bin kişiden fazla Müslüman'ın dinlemesi fakat hutbeden iki ay sonra hakkın rahmetine kavuşan

Hz. Peygamberin cenazesine sadece 17 kişinin katılması dönemin yöneticilerine duyulan güvensizliğin sonucu değil midir?

Peygamberin naaşı daha toprağa verilmeden hilafet kavgasının başlatılması

İslam'ın dört Halifesinden üçünün katledilmesi ihanet kavramının kafalara yerleşmiş olmasının sonucu olamaz mı?

İkincisi;

Osmanlı Oğuzların Bozok Kolunun Kayı Boyundan öz be öz Türk olmasına rağmen sonradan Türkleri hep dışladı.

Onları devlet işlerine karıştırmadı sadece savaşlarda kullandı.

Tarihimize "Devşirmeler" gerçeği olarak geçen gerçeği Osmanlı yarattı.

14-18 yaşında zorla Müslüman yapılan devşirmeler Osmanlı tarafından köksüzleştirildiler ve devlet yönetimine alındılar.

Özellikle Fatih'in Kanunnamesinden sonra devşirmeler devletin her yanını sardı.

Fatih Kanunnamesinden sonraki 70 yıl içindeki 43 Sadrazamın 11'i Slav 11'i Arnavut 7'si Rum 4'ü Çerkez 3'ü Gürcü 1'i İtalyan 6'sı Türk kökenli devşirmeler idi!

Bunlar dönemlerindeki Türk Milleti karşıtı her olay ve düşüncede devletteki ekipleri ile hemen bir araya gelirdi. Bir araya gelişin toplumsal ve ekonomik dayanakları da vardı. Yasa dışı yollarla devletin soyularak edinilen servetlerin korunması yenilerinin kazanılması dış güçlerle sürekli işbirliği içinde olmak ikili antlaşmalarıyla devleti açmaza düşürmek normal işlerdendi!

Buna bir de yabancı kökenli Padişah analarını ve devlete müdahalelerini eklerseniz tablo daha da netleşir.

Sonuçta devşirmeler ne Müslüman oldular ne de Hıristiyan olarak kalabildiler. Osmanlıya yaptıkları en büyük kötülük kendileri Osmanlı tarafından köksüz hale getirilirken onlar da Osmanlıyı köksüzleştirdiler…

Bugünün Türkiye'sindeki en büyük problem T. C Devletinin Siyasal İslam savunucuları tarafından İslam Devletine dönüştürülme gayretidir.

Siyasal İslamcıların da İhvancıların da Muaviye özentilerinin de kökü İslam'ı tahrif edenlere kadar dayanır. Yüzyıllar boyu cahil halka işlenen kafalarına sokulan bu ilkelliği kırmak çok zor olacaktır.

Türk Milliyetçiliğini ayakları altına aldığını söyleyenlerin Arap Milliyetçiliğini teşvik etmelerinin de Türk Milletinin 40 Milyar dolar kaynağının Suriyeli kaçkınlara dağıtılmasının da gerçek sebebi budur.

Gerek Osmanlı döneminde gerekse Cumhuriyet döneminde ülkemiz aleyhine işlerin silahlı kalkışmaların yapıldığı dönemdeki yönetimde olanların kökenini incelerseniz çoğunlukla devşirmelerin soyundan gelenler tarafından yapıldığını görürsünüz.

Atatürk'e karşı İngiliz ajanlarıyla birlikte suikast düzenleyenlerle Kürt Teali ve İslam Teali Cemiyetlerinin kurucularının bugün PKK'ya destek veren ailelerle aynı kişilerin torunları oldukları gerçeği sizi şaşırtır mı?

Bunların tamamının ilacı teşhirdir gerçekleri doğruları Türk Milleti ile paylaşmaktır. Türk Milleti aklın ve bilimin yolundan ayrılmadığı devşirme torunlarını ve Siyasal İslamcıları gerçek yüzleriyle tanıdığı zaman bunlara asla görev vermeyecektir…

Ne Mutlu Türküm Diyene…

================================

ORHAN UĞUROĞLU: BAHÇELİ'NİN ÇAĞRISINA İYİ PARTİLİLERDEN YANIT

Meral Akşener bugüne kadar hiçbir genel başkanın yapmadığını yaptı ve 4. Olağanüstü İYİ Parti kurultayında partinin Genel İdare Kurulu üyelerinin seçiminde "tek bir adayım dahi yok" diyerek aday göstermedi.

Parti içi demokrasinin muhteşem bir örneğini verdi.

AKP'ye ve Recep Tayyip Erdoğan'a

CHP'ye ve Kemal Kılıçdaroğlu'na

MHP'ye ve Devlet Bahçeli'ye

Saadet ve Temel Karamollaoğlu'na

İYİ Parti lideri Akşener diğer tüm partilere çok ama çok İYİ bir ders verdi…

İYİ Parti 4. Olağanüstü Kongresi'ne 841 delegenin katıldığı yeni tüzüğe göre 50 kişiden oluşan Genel İdare Kurulunda (GİK) yer almak için 239 delege aday oldu.

İYİ Parti milletvekilleri genel merkez yönetimi ve tüm teşkilatlarından hiç kimseyi genel başkan Meral Akşener aday göstermedi.

Kurultay öncesi Akşener'in özel kalem müdiresi Esma Bekar'a sordum.

- Meral Akşener ya da onun adına siz veya başka bir görevli kurultay delegelerine GİK için isim öneriyor mu?

Net yanıt verdi: "Kesinlikle önerilmiyor. Sayın genel başkanımız kararı delegelerimize bıraktı. Demokratik bir yarış olsun istedi…"

Kurultayda yeni tüzük gereği yüzde 25 kadın kotası bulunduğu için 13 GİK üyesi kadın geri kalan 37 GİK üyesi ise erkek olarak seçildi.

Bahçeli'nin çağrısına yanıt

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli "İP" demeden partinin resmi adını vurgulayarak şu açıklamayı Twitter hesabından yaptı:

"İYİ Parti'nin 4. Olağanüstü Kurultayı yapılacaktır. Çağrım şudur: Fiziken orada fikren aramızda bulunan dava arkadaşlarımın müştereken karar alıp Milliyetçi Hareket Partisi'ne dönüşün tarihi sorumluluğunu yerine getirmeleri halisane ve samimi beklentimdir. Buluşma yerimiz zillet değil millettir. Kucaklaşma zamanı gelmiştir. "

Meral Hanım kahkahalarla gülerek dalga geçen videosundan sonra kurultayda Bahçeli'ye ve MHP'lilere çok sert sözlerle şöyle yanıt verdi:

"Sizin nereniz milliyetçi?

Bir kişiye beş kişi saldıran haydutlardan ne milliyetçi olur ne de adam olur.

Siyasetçi yetiştireceğine haydut yetiştiren zihniyetten ne milliyetçi olur ne de adam olur.

Çözüm sunacağına nefret saçanlardan sokakta terör estirenlerden ne milliyetçi olur ne de adam olur.

Siz asansörle inerken biz merdivenden çıkıyoruz…

Korkuları öyle büyük ki… Çünkü hakikatin güçlü sesiyiz. Bugün korkularına yenilerini eklemek üzere bir aradayız.

Biz kendi delegesinin iradesinden köşe bucak kaçanlardan değiliz.

Biz delegenin imzasını yok saymak için iktidara yanaşanlardan değiliz.

Biz koltuğumuzu korumak uğruna kırk takla atanlardan da değiliz.

Biz Türkiye için vadettiği demokrasiyi kendi partisinden esirgeyecek kadar şuursuz hiç değiliz.

Bizde böyle; böyle olmaya devam edecek. Tanıştırayım; bunun adı demokrasi…"

Meral Hanım demokrasi hayalini "… Önce İYİ Parti'de pek yakında tüm Türkiye'de… " diye seslendirdi.

Hayal kurma Meral Hanım onlar partilerinin diktatörleridir. Siyasi Partiler Yasasının verdiği güçle koltuklarında oturuyorlar.

İşte Erdoğan… Genel Başkanlık koltuğunu Ahmet Davutoğlu'na verdi geri aldı Binali Yıldırım'a verdi geri aldı... Elinden koltuğu da partisi de gider korkusu ile "taraflı-tarafsız" cumhurbaşkanı oldu

İşte Bahçeli… Akşener'in aday olduğu ve seçilmesi kesin olan o dönemde AKP'nin icra müdürünün desteği ile MHP delegelerinin kurultay iradesinden kaçıp rakiplerini partiden ihraç ederek koltuğunu korudu ya…

Genel Başkanlık koltuğunda oturmasını sağlayan AKP'ye ve Erdoğan'a teşekkür için "tek adam rejimini" hediye ederek biat etti ya…

Ülkücü camianın saygın ismi Şevket Bülent Yahnici Bahçeli'nin çağrısı için bana şu mesajı gönderdi:

"Meral Hanım şu şartları öne sürmeli:

1 - Tek adam rejiminden vazgeçilecek

2 - Tüm tabelalara TC yeniden yazılacak.

3 - Andımız için yasa çıkarılacak tüm okullarda eskisi gibi okunacak

4 - Tamamı yeni anayasa ile yapılacak

5 - Güçlendirilmiş parlamenter demokratik rejime dönüş sağlanacak

6 - FETÖ uzantısı olan her siyasetçi ister bakan ister bakan yardımcısı ister milletvekili ister bürokrat ister belediye başkanı yenisi ve eskisi fark etmez dosyaları açılıp yargılanacak

7 - Devlet Bahçeli MHP ile AKP'nin tüm bağlarını koparacak

İşte tüm bunlar olursa Sayın Akşener de İYİ Partilileri serbest bırakacağını açıklar…"

Değerli okurlarım

Erdoğan'ın vatan toprağına galoşlu basmasının fotoğrafını yayınladım ki CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu da mitinginde vatandaşlara yaptırdığı poster ile Erdoğan'ın o halini gösterdi.

Bugün de Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün vatan toprağına yastık kilim halı olmadan bağdaş kurup oturduğu bu fotoğrafı "YORUMSUZ" yayınlıyorum…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bahcelinin-cagrisina-iyi-partililerden-yanit-52827yy.htm

================================

ARSLAN BULUT: VATANA ORTAK MI ARANIYOR?

Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan Yeşilköy'de Süryani kilisesinin temelini atarken "Farklı söylemlerle ortaya çıkmış olsalar da tüm terör örgütlerinin ve onları birer maşa olarak kullanan güçlerin asıl hedefi ortak vatanımızdır. Bu saldırıları boşa çıkarmanın yolu farklılıklarımızı en önemli zenginliğimiz görerek 82 milyon olarak tek yürek tek bilek halinde hareket etmemizden geçiyor" dedi.

***

Konuşma metnini yazan her kimse "ortak vatan" tabirinin Erdoğan'ın bahsettiği terör örgütlerinden birinin başı olan Abdullah Öcalan tarafından bir talebin ifadesi olarak kullanıldığını bilir değil mi?

Öcalan Anayasa'ya "Türkiye Türklerin ve Kürtlerin ortak vatanıdır" diye bir ifadeyi yazdırmak için taleplerde bulunmuştur. Öcalan'ın yazdığı AKP'li ve HDP'li yetkililerin imzaladığı Dolmabahçe mutabakat metninde de "ortak vatan" istenmiştir.

Anayasa'da ise "ortak vatan" diye bir tabir yoktur! Çünkü vatan bir şirket ortaklığı değildir.

Erdoğan'ın da bütün milletvekillerinin de sadakatle bağlı kalacaklarına yemin ettikleri Türkiye Cumhuriyeti Anayasası "Türk Vatanı ve Milletinin ebedi varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa " diye başlamaktadır.

Yine "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu..." denilmektedir.

Anayasa'nın başlangıç ilkelerinde "ortak" kelimesi de geçiyor ama bakınız ne şekilde:

"Topluca Türk vatandaşlarının millî gurur ve iftiharlarda millî sevinç ve kederlerde millî varlığa karşı hak ve ödevlerde nimet ve külfetlerde ve millet hayatının her türlü tecellisinde ortak olduğu birbirinin hak ve hürriyetlerine kesin saygı karşılıklı içten sevgi ve kardeşlik duygularıyla ve 'Yurtta sulh cihanda sulh' arzu ve inancı içinde huzurlu bir hayat talebine hakları bulunduğu. . "

Gerçi Erdoğan da "82 milyon olarak tek yürek tek bilek halinde hareket etmek"ten söz ediyor ama kendisi "kindar nesil" yetiştirerek Anayasa'yı ihlâl ederse bu nasıl olacak?

***

Erdoğan "Türkiye güçlendikçe ortaya çıkan imkânlardan bilaistisna tüm vatandaşlarımız yararlanmıştır yararlanacaktır. " diyor ama uygulama böyle değil!

İktidarın tasarrufunda olan bütün imkânlardan "bilaistisna" AKP'den referansı olanlar yararlanıyor! Bir de şu anda güzel vatanın bütün imkânlarından "misafir"ler yararlanıyor! Ev sahipleri ise "ensar-muhacir" söylemi ile uyutuluyor!

Metin Aydoğan kuramsal aktarımda yazdı; "Suriyeli sığınmacılara Türkiye Cumhuriyeti yurttaşlarından daha ileri haklar verildi ve ayrıcalıklı bir kitle haline getirildi. Yalnızca onların yararlandığı sağlık birimleri oluşturuldu hastahanelere ücretsiz kabul edildi ve ücretsiz ilaç almaları sağlandı.

Türk öğrencilere geri ödeme koşuluyla aylık 450 lira kredi verilirken Suriyeli öğrencilere geri ödemesiz aylık 1200 lira burs verilmektedir.

Beş milyondan çok Arap Anadolu'nun değişik bölgelerine gruplar halinde yerleştirilerek kimliklerini korumaları sağlanmıştır. Türkler Suriyelilerin yerleştikleri yerleri terk etmektedir. Suriyelilere verilen ayrıcalıklar yurttaş olduklarında da sürecek koloniler halinde ülkenin değişik yörelerinde yaşayacaklardır. Türkiye'de yeni bir azınlık kitlesi yaratılmaktadır.

Bu büyük kitle örgütlenmeye başlayacak ve anadilde eğitim adıyla Arapça eğitim isteyecektir. Bu istek müfredata Arapça dersi koyarak Türk milli eğitimini Araplaştırmaya çalışan AKP tarafından yerine getirilecektir. "

***

Bir de Ürdün'de yaşayan bir Türk'ün mesajı var; "Türkiye Arapların arka bahçesi oldu. Ürdün'den de her gün 100- 200 Filistinli aile Türkiye'ye göçüyor. Bu gidişle Türkiye'yi Arabistan yapacaklar…" diyor.

Teoriyi "Türk-Arap-Kürt Federasyonu" diye seslendiren Öcalan idi. Şu anda bu projeye alt yapı hazırlanıyor!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/vatana-ortak-mi-araniyor-52822yy.htm

================================

MEHMET FARAÇ: CEMAAT- OPERASYON- FİRAR!!!

Türkiye'nin neredeyse her köşesinde örgütün "uyuyan hücre"leri kriptoları ya da ankesörlü telefonlar üzerinden yeniden hareketlenen gruplarına yönelik durmayan operasyonlar devleti de ürkütüyor... Soru nettir; "nasıl bu kadar örgütlenebildiler daha ne kadar varlar?. . "

Operasyonlarda; müritten militan - tarikattan terör örgütü yaratan hatta Anadolu'nun en ücra köşesindeki kamu kurumundan devletin tepesine yani cumhurbaşkanlığı yaverliği kadrolarına kadar sızan bir örgütün insanı dehşete düşüren haritası deşifre ediliyor...

Eski polisler görevdeki güvenlik görevlileri MİT mensupları muvazzaf askerler emekli subaylar bürokratlar memurlar esnaf vs. birçok kesim kuşatmada...

Velhasıl cumhuriyet tarihinin en büyük terör operasyonu ne PKK'ya ne El-Kaide'ye ne de IŞİD'e karşı yapıldı... Çünkü tüm bunların toplamından çok daha fazla militan FETÖ içinde deşifre edildi!. .

Devletle kol kola yürüyen - siyasetle haşır neşir olan bir cemaatin terör örgütüne dönüştürülmesi "nasıl fark edilmedi" sorusu hep yanıt arayacak ama başka sıkıntılar da var...

İçişleri Bakanlığı'nın zaman zaman açıkladığı rakamları yan yana getirdiğinizde 250 bini aşkın müridin gözaltına alındığı ve büyük bölümünün tutuklandığına dikkat çekiliyor... Diğer yandan en az 40 bin FETÖ'cü de aranıyor...

Cemaatle ilgili operasyonlarda güvenlik güçlerinin taviz vermediği öne sürülse de bazı AKP milletvekillerinin "FETÖ borsası kuruldu"ğu şeklindeki yakınmalarını haklı çıkartan olaylar da yaşandı!. .

Örneğin Bank Asya'ya kooperatif aidatı yatıran devlet memurları ihraç edilirken Türkiye'nin en büyük otel zincirlerinden birinin sahibi Fettah Tamince cemaatle ilgili yargılandığı davada ne tuhaf ki beraat etti!!!

Diğer yandan Anadolu'da çok sayıda iş adamı da örgüte destek verdikleri bilinmesine rağmen salıverildi "FETÖ'nün siyası ayağı" ise örtbas edildi!!!

Son günlerde ise insanı dehşete düşüren bir ölüm videosu tartışılırken diğer yandan devletin güvenlik birimlerindeki sızıntıyı da deşifre eden çok vahim bir "firar" açıklaması yapıldı!. .

Önce FETÖ sızıntısına dikkat çeken o şaşırtıcı açıklamaya odaklanalım...

Edirne "yolgeçen hanı" mı?. .

Rasim Ozan Kütahyalı adlı devlet korumasındaki AKP yandaşının heykelinin dikilmesini bile önerdiği FETÖ'cü savcı Zekeriya Öz'ün Doğu'daki bir sınır kapısından başında şapkasıyla - elini kolunu sallayarak nasıl kaçtığı kamera görüntüleriyle deşifre olmuştu...

Hem cemaatin hem iktidarın televizyonlarında ve gazete köşelerinde Atatürkçülere - cumhuriyetçilere hakaretler eden taarruzlar gerçekleştiren cemaat kucağında büyümüş yüzlerce kalemşörün yurtdışına nasıl kaçtığı da soru işaretleri barındırıyor...

En önemlisi de 15 Temmuz 2016'daki darbe sırasında gözaltına alınan ancak esrarengiz biçimde serbest bırakılan FETÖ'nün Genelkurmay imamı Adil Öksüz'ün ortadan kaybolması çok derin kuşkular içeriyor!!!

Evet; cemaat içerisinde tepe noktalara gelmiş isimler paşalar gazeteciler akademisyenler ve tetikçiler devletin gözü önünde firar edip Amerika ve Avrupa ülkelerine yerleştiler de Edirne üzerinden en az 8 bin FETÖ'cünün yurt dışına kaçabilmesine ne demeli?. .

Bu rakam bize ait değil İçişleri Bakanı Süleyman Soylu geçen hafta yaptığı basın toplantısında açıkladı bu sayıyı...

İçişleri Bakanı bu kaçışlara dikkat çekerken bölgenin göçmen kaçakçılığının merkezlerinden biri olmasına vurgu yapmış!!!

Ancak cemaatle en küçük bağlantısı olan hatta cemaatin gazetesine abone oldukları Fethullah'ın kitaplarını okudukları ya da örgütün bankasına para yatırdıkları için bir sürü şüpheli tutuklanırken 8 bin militanın Edirne'den kolaylıkla kaçıvermesi vahim kuşkuları da gündeme getiriyor!!!

Sahi ne zaman-nasıl kaçtı bunlar sıvışırken kimlerle bağlantı kurdular kapıları bunlara kimler açtı tel örgüleri kimler araladı?. . Kime ne verdiler neyin karşılığında sınırdan sızıp yurtdışına kaçabildi bu kadar mürit?. .

Mesela 8 bin kişinin kolayca kaçışı ile ilgili Edirne Valiliği emniyet nüdürlüğü ya da sınırları koruyan askeri yetkililerle-kurumlarla ilgili derinlemesine bir soruşturma yapıldı mı?. .

Evet; konu "kaçmak" ise başka bir soru daha var!. . Peki ya kaçamayanlar?. . İşte asıl mesele...

Gözaltında ölüm videosu!!!

FETÖ operasyonlarına uğrayacaklarını bilenler ya da habersiz olanların başına neler geliyor acaba?. .

Bunların büyük bölümünün gerçekten hak ettiği için cezaevinde olduğu biliniyor bir bölümünün ise "haksız yere mağdur" edildiği tartışılıyor...

Peki gözaltında yaşamını yitiren insanlara ne demeli?. . İşte sosyal medya böylesi bir vahametin kurbanını ve ölümü sonrasında yaşananları tartışıyor...

Çünkü 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında 6 metrekarelik hücrede 5 sanıkla birlikte 13 gün gözaltında kalan ve "kalp krizi" geçirerek yaşamını yitiren Gökhan Açıkkollu'nun son anlarını gösteren video 3 yıl sonra ortaya çıktı...

2016'da "hainler mezarlığı"na gömülmek istenen ve Diyanet'in cenaze namazını kıldırmadığı öğretmenin çırpına çırpına öldüğünü gösteren video infial yarattı...

Ölümünün ardından Milli Eğitim Bakanlığı'nın 1.5 yıl sonra görevine iade (!) ettiği genç öğretmen neyin-kimin kurbanı oldu acaba?. .

"ByLock kullandığı" iddiaları da medyaya yansıyan Gökhan Açıkkollu'nun gerçekten cemaatçi olup olmadığını ilişkilerini suçlamaları bilemiyoruz... Öldü ve dosyası da bu yüzden kapatıldı...

Ancak ölümünün ardından "göreve iade" (!!!) edilmiş olması ailesinin çığlıklarıyla birleştiğinde kamu vicdanının yanıt aradığı sorular da ortaya çıkıyor...

Ve belli ki cemaate yönelik operasyonlar devam ederken o sorular hiçbir zaman yanıt bulamayacak!. . Tıpkı FETÖ tertibi "Ergenekon" kurbanlarının "kuşkulu" ölümleriyle ilgili soruların yanıt bulamaması gibi!!!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cemaat-operasyon-firar-52826yy.htm

================================

ÇİĞDEM TOKER: SALDA İHALESİNİ NİYE SAKLIYORSUNUZ?

Biri size uraya tek çivi çakılmayacak" dediğinde o alanın korunmasını anlarsınız değil mi?

Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum'un koruma anlayışı biraz farklı. O dünya harikası benzersiz Salda Gölü'nü Millet Bahçesi yaparak koruyacaklarını söylüyor.

Donatılar ahşap olacakmış kıyıdan uzak olacakmış.

Asil önemlisi vatandaşın tuvalet duş mescit ihtiyaçlarını giderecekmiş.

Kuşkusuz duş tuvalet ve mescit yıllardır Salda'nın en önemli ihtiyaçları arasında yer alıyordu…

31 Temmuz'da halktan saklı bir de ihale yaptılar. Habercileri kapıdan çevirdiler. Hayır şu meşhur 21/b maddesine göre kimselere ilan etme mecburiyetinin olmadığı yöntemi seçseler yine bir derece. AA'ya bakarsanız Salda Millet Bahçesi ihalesi Kamu İhale Kanunu'nun açık ihale usulüne göre yapıldı.

Açık usul bir ihaleyi (üstelik adında Millet olan) millete niye kapattınız?

Sayın Bakan bilinmesini istemediğiniz şeyler mi var?

CHP Denizli Milletvekili Gülizar Biçer Karaca Salda Gölü'nün neden yangından mal kaçırırcasına apar topar ihale edildiği sorusuna yanıt alamadı.

Karaca Bakan Kurum'un 300 metre içeride yapılacağını söylemesine karşın Salda Millet Bahçesi'nin kıyaya çok yakın bir çizgide yapılacağını vurguluyor.

24 milyona Salda'ya kim kıyacak?

Salda Millet Bahçesi ihalesi tuhaf bir telaşla yapıldı. Geçen çarşamba TOKİ'nin İstanbul şubesindeki 7 isteklinin katıldığını sonra AA açıkladı. Yaklaşık maliyet ile ihaleye verilen teklif ve indirim oranlarına ulaştık.

Kesin olmayan sonuçlara göre firmaların bir kısmı Ankara merkezli firmalar. Melih Gökçek dönemi belediye ihalelerinin katılımcıları. Listedeki Enam İnşaat

TOKİ'nin birkaç ay önce Trabzon'daki eski Avni Aker Stadı yerine yapılacak Ortahisar Millet Bahçesi ihalesini de Aslanlar İnşaat ile birlikte kazanmıştı. 21 milyon 956 bin TL teklifin iki ihalede de aynı olması enteresan. (Eğer isim benzerliği yoksa Enam'ın sahibi MKE Ankaragücü'nün yakın zamana kadar yöneticiliğini yapan Osman Kandaş. )

Alamos Gold'un sözleşmeli madenciliği

Kazdağları'na yakın Kirazlı'da onbinlerce ağacı devlet himayesinde kesen Alamos Gold "sözleşmeli madencilik" yapıyor. Bu ifadeyi bizzat şirket CEO'su John McCluskey kullanmıştı. Önceki yazıda değindiğimiz Türklerin hafriyatta çok iyi olduğunu söylediği yayında.

Sektörü yakından bilen bir okurum "Sözleşmeli madencilik" ne demek anlatıyor: "Bu tür açık çukur madencilikle en büyük harcama hafriyata gider. Hem can güvenliği bakımından risklidir. Hem de çok pahalı makina ve teçhizata ihtiyaç vardır. Her biri milyon dolara ulaşan kamyonlar kepçeler kazıcılar. Makina teçhizat ve işgücünü taşeronlar sağlıyor. Alamos Gold'a bu hizmetleri satıyorlar. Şirket bu işe para harcamadığını gibi maden kazaları ile işçi haklarından da sorumlu değil. "

TEŞVİK TAŞERONLAR İÇİN ?

Sektör uzmanı okurum hal böyleyken projeye verilen büyük teşvikin nedeninin sorgulanmasını istiyor. Bu teşvikten Alamos Gold'dan ziyade yerli taşeronların yararlanacağını vurguluyor. Taşeronların kimler olduğu araştırmaya değer.

Öte yandan bugün yapılacak nöbette STK'lar ve alanında üretkenliğiyle öne çıkmış isimlerin sanatçı politikacıların varlığı önemli. Yöre halkının bu meseleye sahip çıkması ise çok daha önemli.

AÇIK AÇIK YAZMIŞLAR

Alamos Gold kendi internet sitesinde Kirazlı altın madeninin neden cazip olduğunu gayet açık yazmış. "Yüzde 39 olan vergi sonrası iç karlılık oranıyla birlikte düşük maliyet düşük sermaye düşük teknik risk. "

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/cigdem-toker/salda-ihalesini-niye-sakliyorsunuz-5265592/

================================

ÜMİT ZİLELİ: "İLERİ DÜZEY" LÜPLEME!. .

İki soruyla başlayalım…

Dünyada hastane sahibi kaç sağlık bakanı vardır?. .

-Dünyada kendi hastanesini leri düzey" ilan eden kaç sağlık bakanı vardır?. .

Okuyucularımdan rica ediyorum; böyle bir sağlık bakanının varlığından haberdar iseler benimle paylaşsınlar onu da yazayım!. .

Türkiye Cumhuriyeti'nin sağlık bakanı mesela yukarıdaki iki özelliği de sonuna kadar sahip bir muhterem!. . Son zamanlarda adı "ballı börekli tahsislerle" bedeli açıklanmayan uzun süreli kiralamalarla gündeme gelen Medipol Hastaneleri'nin sahibi!. .

Birazdan onlardan da kısaca söz edeceğim… Ancak okuduğumda "yok artık!" Dediğim gerçek olduğunu öğrendiğimde ise kısa süre önce yazdığım "Han-ı Yağma" şiirini anımsayıp "helal olsun sana Tevfik Fikret" dediğim konuyu paylaşayım…

Sağlık Bakanı fahrettin Koca'nın Medipol Hastanesi bir genelgeyle leri düzey hastane" ilan edildi!. .

Önce leri Düzey Hastane" ne demek oma bakalım; Sağlık Hizmetleri Genel Müdürlüğü'nün özel hastanelere ilişkin sağlık hizmetleri sunucularının basamaklandırılması hakkındaki genelgesi 31 Mayıs'ta Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe girdi. Genelgede ileri düzey özel hastane şöyle tanımlanıyordu:

En az 60 bin metrekare kapalı alana sahip olması en az 240 doktor ve bu sayının iki katı yani 480 hemşire çalıştırması gerekir. En az 600 yataklı hastaneler de ileri düzey vasfını alabilir…

Var mıydı peki cennet ülkemizde böyle bir hastane? Elbette vardı; bu şartlara uyan bir tek hastane Fahrettin Bey'in Bağcılar Medipol Mega Üniversite Hastanesi için yapılan 25 katlı binasıydı!. .

Uymak ne demek cuk oturuyordu!. .

Bal tutan parmak!. .

Şu Tanrı'nın işine bakın ilahi tesadüf diye buna denirdi işte!. .

Haa ileri düzey hastane şartı olan 600 yatak sayısına henüz ulaşılamamıştı yatak sayısı henüz 514'tü ancak o kadar kusur kadı kızında da bulunurdu; Medipol'ün ek binası tamamlanınca o sayıya da ulaşılacaktı!. .

Ancak hiç hesapta olmayan bir gelişme yaşandı; Bakan Bey'in Genel Başkan Yardımcısı olduğu Özel Hastaneler ve Sağlık Kuruluşları Derneği bu "kişiye özel" genelgeye itiraz etti iyi mi!. . Dernek 17 Haziran'da yaptığı toplantıda bu genelgeye karşı eylem planı hazırlamaya başladığını duyurdu!. .

Türk Tabipler Birliği(TTB) genelgenin etik olmadığını açıkladı… CHP Ankara Milletvekili Servet Ünsal "Kişiye özgü" genelge çıkarılmasının "son kusurlu bir işlem" olduğunu belirterek sakıncaları şöyle sıraladı:

Bu kategoriye Medipol'ün sokulması rekabeti önleyecek ve sağlıkta tekelleşmeye neden olacak. SGK'dan en fazla payı Bakan alacak ileri düzey hastane tanımını bunu bilerek getirdi!. .

Nasıl şahane bir atak değil mi?. . eleştiriler yağmur gibi geliyor mensubu olduğu dernek bu "ahlaki olmayan" genelgeye karşı eylem planı yapıyor ancak ne Bakan Bey'den ne de Sağlık Bakanlığı'ndan tık yok!. .

Daha geçen gün yazdığım "AOÇ'nin malı deniz yemeyen domuz" başlıklı yazımda tarihi Ankara tren Garı içinde yer alan TCDD Misafirhanesi'nin ve TCDD Müzesi'nin de Ankara Medipol Üniversitesi'ne verildiğini yazmıştım!. . Bitmedi Atatürk Orman Çiftliği arazisinden büyük bir dilimin de yine medipol'e tahsis edildiği ortaya çıkmıştı!. . Ne diyordu Fikret o muhteşem şiirinde:

Yiyin efendiler yiyin… Bu han-ı iştiha sizin!. .

İnternet darbesi yalnız başına RTÜK'ün marifeti midir?!

Biliyorsunuz geçen gün resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren düzenleme ile internet yayınları RTÜK'ün denetimine sokuldu…

Bu durum büyük tepkilere neden oldu. Toplumun çeşitli kesimlerinde bu uygulama "sansür" olarak nitelendirildi. RTÜK Başkanı Ebubekir Şahin tepkiler üzerine sessizliğini bozup Anadolu Ajansına aynen şu açıklamayı yaptı:

Sansür yok… Bir amaca hizmet ederek yada bilinçsizce bahsedenlerin iyi niyetli oldukları düşünülemez… Tepkiler muhalefet etme alışkanlığı!. .

Tabii kendisi oraya iktidar kanadından getirildiği için söyledikleri gayet doğal… Ehh bizler de muhalif olduğumuz içim bilip bilmeden konuşuyor halkı yanlış bilgilendiriyoruz diyelim… O zaman bu muhterem zata iktidara pek yakın iki kalemin yazdıklarını aktaralım bakalım ne diyecek:

Star gazetesi yazarı Ardan Zentürk "RTÜK bu yapısıyla derhal lağvedilmelidir" diyerek RTÜK'ün internet üzerinden denetim yapmaya kalkmasıyla Türkiye'nin bir üçüncü dünya ülkesi olacağını yazdı. Ardından da Şu uyarıyı yaptı:

Erdoğan'ın "diktatör" kimlik taşıdığını küresel siyonist lobi pompalıyor Biz de yaptığımız böyle bir kanunla kendi bacağımıza sıkıyoruz!. .

Mehmet Barlas ise Sabah gazetesindeki köşesinde RTÜK'ün internet darbesinişu satırlarla ağır şekilde eleştirdi:

21'inci yüzyılın gelişmiş dünyasına yakışmayan davranışları savunanlar ya da Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın deyişiyle "halka tepeden bakanlar" ancak Suudilere yakışacakbir dünya görüşünün gereklerini bizim toplumumuza uygun görürlerse bu gidişin sonu hayal kırıklığı olur!. .

RTÜK Başkanı acaba bu görüşler hakkında da lütfedip birkaç kelime eder mi bilemem… Ancak bir ufak soruyu da sorarım tabii:

Muhterem RTÜK böylesi bir internet darbesini kendi kafasından uydurup yapabilir mi acaba?. .

Önce Mehmet Barlas yanıtlarsa sevinirim!. .

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/ileri-duzey-lupleme-5267523/

================================

MURAT MURATOĞLU: OTOYOLA PAVYON TARİFESİ!

İstanbulzmir otoyolu açıldı seyahat süresi 8.5 saatten 3.5 saate indi. Hem de 515 kilometrelik yol 426 kilometreye düştü. En azından Anadolu Ajansı broşürü projeyi böyle anlatmayı uygun gördü.

Bu hesaba göre mesafe 89 kilometre kısalacak ve yol 5 saat azalacak. Bu nasıl hesap? Kim işe alıyor bunları? Bari önce dört işlem testine soksalardı!

★★★

İstanbulzmir arası sadece yola ödeyeceğin ücret 256 lira… İzmir'e geldiğinde sağa çek sigara yak üstüne rahat bir şeyler al tadında…

Gidiş-dönüş 512 lira… Yola gideceğine pavyona girsen önüne gelen aynı fatura!

Şirketin biri elini taşın altına koyar İstanbulzmir arası yol yapar istediği fiyatı da koyar. Eyvallah… Burada garip olan devletin geçiş garantisi vermesi. Yolu yapan şirketlerin milyarları cebe atmasının kesinleşmesi…

★★★

Yıllarca; "Bu vergiler size yol su elektrik olarak geri dönecek" denildi. Yol ateş pahası elektrik ve su her daim paralı.

Fakirler geçmesin parası olmayan trafikte beklesin! Sahi nereye gidiyor toplanan vergiler?

Maaşlardan vergi ödeniyor ÖTV KDV harç kesiliyor eldeki arsalar madenler akarsular satılıyor ve bütün bunların parasıyla devlet bir köprüyü bile kendi yapamıyor!

★★★

"Merhaba ben İktidara yakın bir firmadanım" diye başlar. "Önce şuraya bir yol yanına köprü ötesine tünel yapalım" teklifini getirir.

"Maliyeti hesaplarız üzerine karımızı da koyarız ücreti de biz toplarız olur da kar edemezsek farkı siz Hazine'den tamamlarsınız" cümleleriyle projeyi geliştirir.

"Yalnız Türk Lirası riskli dolar üzerinden hesaplayalım da…" diyerek son pürüzler giderilir. Ve açılış günü gelir; "Devletin cebinden kuruş çıkmayacak" denir! Klasiktir.

★★★

Yap-işlet-devret de ana fikir finansmanın ve proje riskinin yüklenicide kalmasıdır. Bugün sistem rant dağıtım organizasyonuna dönüştü. Yol falan yapmıyorlar bildiğin dükkân açıyorlar.

Kefili devlet olunca projeyi göster krediyi ilk yılları ödemesiz al. Devlet sana sen kredi taksitine artan da cebe… İyi de şirket işletirken hani kâr-zarar ortaktı?

★★★

Bu denklemde şirketin zarar etme şansı yok ki! Devlet hem finansmana hem proje riskinekefil oluyor. Yüklenici risksiz…

Yap aç sonraki ihaleye geç… Para zaten akacak! Canı çeken gelsin uçağa trene binsin ya da arabayla gitsin. İsteyen köprüden geçsin pahalı bulursa iki saat feribot beklesin keyfi bilir… O para zaten vergilerden ödenecek!

★★★

Şeffaf değil adil değil ekonomik hiç değil… Anlaşma şartlarını bilmiyoruz. "Ticari sır"kapsamında… Türkiye kim bilir yıllık kaç milyar dolarlık taahhüt altında?

Yap-işlet-hüplet-devret denen Türk-AKP kırması modelde elektrik santrali köprüsü tüneli yolu tren garı gemi limanı hava alanı hastanesi şehir hamamı bölge hali bile var. Sonra neden geliyor bu zamlar?

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/otoyola-pavyon-tarifesi-5267549/

================================

YILMAZ ÖZDİL: MİLLET VEKİLİ

Millet nohut oda bakla sofayı bile zor bulurken… "Cumhurbaşkanlığı sarayına bin odalı diyorlar yanlış biliyorsunuz bin 150 küsur odalı itibardan tasarruf olmaz" diye izah eden kim? Akp'nin genel başkanı.

Millet fellik fellik iş ararken Türkiye İş Kurumu'nun resmi verilerine göre memlekette 4 milyon 417 bin kayıtlı işsiz varken… "Türkiye'de işsizlik olduğuna inanmıyorum" diyen kim? Akp sanayi bakanı.

Millet domates patlıcan bile alamaz hale gelmişken üç kuruş ucuza alabilmek için saatlerce tanzim satış kuyruklarında beklerken… "Pirinç bulamıyorsanız bulgur yiyin" diye akıl veren kim? Akp'nin tarım bakanı.

Milletin sigarasına rakısına zam üstüne zam yapılırken "bu zamlar hep halkın sağlığı için" diyerek milletin bütçesiyle alay eden… Milletin doğalgazına elektriğine benzinine zam üstüne zam yapılırken "bunlar zam değil güncelleme" diyerek milletin aklıyla alay eden kim? Akp'nin maliye bakanı.

Memur maaşına alt tarafı yüzde iki oranında zam yapılsın mı yapılmasın mı diye Tbmm bütçe komisyonunda görüşülürken "memur zeytini bir lokmada yemesin" diyen kim? Akp milletvekili.

Milletin en iyi üniversitelerden mezun olan çocukları asgari ücret bile bulamazken… Henüz 22 yaşındaki oğlu tiko para 445 bin euroya gemi alan… "Ne var bunda 445 bin euro büyük para sayılmaz" diyen kim? Akp'nin bakanı genel başkanı başbakanı Tbmm başkanı.

Hastanede çalışan görme engelli memur asgari ücretin biraz arttırılmasını istediğinde… "Gözlerin görmediği halde sana iş vermişiz daha ne yapalım" diyen… Nan'kör demeye getiren kim? Akp'nin sağlık bakanı.

Emekli vatandaşımız şeker hastası olduğunu belirtip doktorun verdiği sağlıklı beslenme listesini satın almaya emekli maaşının yetmediğini söylediğinde… "Az ye" diyen kim? Akp'nin sağlık bakanı.

İşten atıldığını aylardır iş bulamadığını çoluk çocuk perişan olduklarını söyleyen vatandaşa… şten çıkarılan işçilerimizin 'ben şu kadar ay çalıştım emeğimin karşılığını aldım teşekkür ederim' demelerini beklerdim" diye sitem eden kim? Akp'nin ticaret bakanı.

Milletin kıçında don bile yokken yat sahiplerine vergi indirimi sağlanması için teklifte bulunan… "Yat sahibi olmak lüks değildir ihtiyaçtır yatı olanlar zengin sanılıyor halbuki yatların içinde bizim gibi insanlar var" diyen kim? Akp'nin ulaştırma bakanı.

İnsanın asgari ücretle evini geçindirebilmesi mümkün mü diye sorulduğunda… "Asgari ücretle geçinilmez diye bir şey yok gayet güzel geçinilir ekmeğin fiyatı belli zeytinin fiyatı belli asgari ücret büyük paradır" diyen kim? Akp'nin çalışma bakanı.

Asgari ücretin ne kadar büyük para olduğunu kanıtlamak için çay-simit hesabı yapan… "Bir çay bir simit iki lira beş kişilik aile bir öğünde 10 liralık çay simit yiyebilir günde 30 lira eder ayda 900 lira eder asgari ücret 2020 lira olduğuna göre demek ki bir aile bir ay boyunca çay simit yediğinde 1.120 lirası cebine kalıyor kötü mü yani" diyen kim? Akp'nin meclis grup başkanvekili.

Millet evine 250 gram kıyma bile alamıyorken… "Vatandaşın refahı arttı refahı artan vatandaş bol bol koyun eti inek eti yiyor bol bol kırmızı et yenince ne oluyor kırmızı etin fiyatı yükseliyor" diyen kim? Akp'nin tarım bakanı.

Millet adeta kasabın yolunu bile unutmuşken… lkemizde et fiyatlarının yüksek seyretmesinin sebebi refah seviyemizin artması ve talepte yaşanan yükselişle ilgili" diyen kim? Akp'nin genel başkanı.

Millet bu haldeyken… Her ay 22 bin 200 lira maaş almalarına rağmen "milletvekilleri geçinemiyor" diyen kim? Akp'nin Tbmm başkanı.

E yazık bu milletvekillerine…

Bana sorarsanız refah içinde yüzen kulaklarından para fışkıran maaşlarıyla dünya turuna çıkan şımarık emeklilerimiz fedakarlıkta bulunsun bin liralık bayram ikramiyeleri milletvekillerimize verilsin.

Kurban derilerini de Tbmm'ye bağışlarsak iki yakaları biraraya gelmeyen vekillerimiz hiç olmazsa bu ay sonunu getirebilirler belki.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/millet-vekili-5267541/

================================

SİNAN MEYDAN: ATATÜRK'ÜN SON DEVRİMİNİ DE YOK ETTİLER! TÜRK ORMAN DEVRİMİ

1937'de 3116 Sayılı 136 maddelik Orman Kanunu hazırlandı. Kanunun gerekçesinde "Devlet malı olan ormanları kişisel kazanç duygusu ile hareket eden müteahhitlerin elinden kurtarıp korumanın" amaçlandığı belirtilmişti

Çanakkale'de Kaz Dağları yakınında Kanadalı Alamos Gold ve yerli ortağı Doğu Biga altın madeni arıyor. Bu kapsamda şimdilik Enerji Bakanlığı'na göre 13 bin uzmanlara göre 195 bin ağaç kesildi.

Kaz Dağları'nda binlerce ağaç keserek altın arayan yabancı firmanın yerli ortağına türlü ayrıcalıklar da tanındı. Bu ayrıcalıklar 19. yüzyılda Osmanlı'da demiryolu yapan yabancı şirketlere tanınan ayrıcalıkları anımsatıyor.

Türkiye Cumhuriyeti'ni kuranlar bağımsızlık savaşıyla yeniden vatan yaptıkları bu toprakların dağına taşına ormanına büyük bir kıskançlıkla sahip çıkmışlar Osmanlı'nın yabancı şirketlere tanıdığı ayrıcalıklara son vermişler; demiryollarını limanları madenleri ormanları her şeyi millileştirmişlerdi. "Ağaçsız toprak vatan değildir" diyen Atatürk'ün son devrimi "ormanların korunmasını" amaçlıyordu.

OSMANLI'DA ORMANCILIK

Osmanlı'da 19. yüzyıla kadar ormanlar "cibal-i mübaha" anlayışına göre herkesin kullanımına açıktı. Ormanlardan isteyen istediği kadar ağaç kesebilirdi.

Osmanlı'da donanma gereksinimi için ayrılmış özel ormanlar vardı. Bu ormanlar "Tersane Emini" tarafından yönetilir ve "Koru Ağaları" tarafından korunurdu.

Osmanlı'da 1839'da İstanbul'da bir Orman Müdürlüğü kuruldu. Ancak kısa süre sonra kapatıldı. Kırım Savaşı'ndan sonra 1857'de Fransız Orman Uzmanı Prof. Louis Tassydavet edildi. Prof. Tassy'in çalışmalarıyla Osmanlı'da 1857'de bir Orman Okulu açıldı. 1858'de Arazi Kanunnamesi yayımlandı. 1869'da Orman Genel Müdürlüğü kuruldu. 1870'de Orman Nizamnamesi yayımlandı. Nizamnameye uymayanlar para ve hapislecezalandırılacaktı. Bu nizamname 1937'ye kadar yürürlükte kaldı.

Orman Genel Müdürü Hoca Ali Rıza Efendi 1910'da İstanbul'da Orman Yüksek Okulu'nu kurdu.

I. Dünya Savaşı sırasında 1917'de "Ormanların Usulü İdarei Fenniyeleri" adlı bir kanun kabul edildi. 1919'da da "Devlet Ormanlarına Ait Amenajman Talimatnamesi" hazırlandı. Ayrıca Hendek'te bir Orman Ameliyat Mektebi açıldı.

Ancak Osmanlı'daki bu ormancılık çalışmaları ormanları koruyacak ve geliştirecek nitelikte değildi. Örneğin 1870 Orman Nizamnamesi'ne göre ormanların işletilmesi için ormanlar bir şirkete veya müteahhide satılıyor o şirket veya müteahhit ormanı istediği gibi kesiyordu.

Yabancı şirketlere verilen ormanlar

Osmanlı padişahları 19. yüzyılda Osmanlı topraklarına demiryolu inşa etmek istediler. Sermaye bilgi ve teknoloji yokluğunda bu demiryollarını İngiliz Fransız ve Alman şirketlere yaptırmak zorunda kaldılar.

Osmanlı padişahlarının demiryolu yapacak yabancı şirketlere verdikleri ayrıcalıklar arasında ormanlar da vardı.

Örneğin 1869'da Rumeli demiryolunun yapımı için Yahudi Banker Baron Hirş'leimzalanan sözleşmeye göre demiryolu yapacak yabancı şirket demiryolunun her iki yanındaki 10 km. 'lik (toplamda 20'km. 'lik) alandaki madenleri taş ocaklarını ve ormanlarıişletme hakkına sahip olacaktı.

II. Abdülhamit 1888'de İstanbul- Haydarpaşa- İzmit- Ankara demiryolu imtiyazını Alman Deutsche Bank'a verdi. Yapılan sözleşmeye göre demiryolu hattındaki devlet arazileri şirkete parasız verilecek şirket demiryolu hattının iki yanında 5 km 'lik (toplamda 10 km'lik) alanda taş kum ve tuğla ocakları açarak işletecek ve devlet ormanlarından bedava yararlanabilecekti.

II. Abdülhamit 1893'te Eskişehir- Konya- Ankara- Kayseri demiryolu imtiyazını Alman Deutsche Bank'ın yönettiği "Anadolu Demiryolu Şirketi"ne verdi. Yapılan sözleşmeye göre Alman şirket demiryolu hattının iki yanında 5'er km. 'lik (toplamda 10 km. 'lik) alanda kum ve taş ocakları açıp işletecek hattın her iki yanında 20 km. 'lik alanda (toplamda 40 km. 'de) maden arayacak ve çevredeki ormanlardan odun kereste sağlayabilecekti.

II. Abdülhamit 1899'da Konya'dan Bağdat- Basra'ya kadar uzanacak demiryolu imtiyazını da aynı Alman şirkete verdi. Yapılan sözleşmeye göre şirket hattın iki yanındaki 20'şer km. 'lik (toplamda 40 km) alanda maden arayabilecek ruhsat almadan arkeolojik kazı yapabilecek ve devlet ormanlarından bedava yararlanabilecekti.

I. Dünya Savaşı başlayınca kömür sıkıntısı baş gösterdi. Trenlerde odun kullanılmaya başlandı. Ancak demiryolu yakınlarında orman kalmamıştı. Çünkü Osmanlı'ya demiryolu yapan yabancı şirketler kendilerine verilen ayrıcalıklar gereği hatların etrafındaki 10 km. 'lik alandaki ormanları yok etmişti. Odun bulmak için demiryolundan 10 km. içerilere gidilmek zorunda kalındı. Savaş boyunca trenlerde odun kullanımı da ormanlara çok zarar verdi.

I9. yüzyılda Osmanlı'ya demiryolu yapan yabancı şirketlerle imzalanan 99 yıllık imtiyaz söyleşmeleri ile madenlerimiz tarihi eserlerimiz ve ormanlarımız yabancılara peşkeşçekildi. Bu imtiyaz sözleşmelerini Lozan'dan sonra Atatürk yırttı.

Atatürk'ün ağaç orman sevgisi

Atatürk bir Yörük-Türkmen evladı olarak ağacı ormanı ve doğayı çok erken yaşlarda tanıyıp sevdi.

Afet İnan Atatürk'ün Cumhurbaşkanlığı Köşkü için Çankaya'yı seçmesinin nedeninin "orada birkaç büyük kavaklık ve söğüt ağaçlarının bulunması" olduğunu yazıyor.

Atatürk Vali Muhittin Üstündağ ve Afet İnan'la İstanbul Boğazı'nda gezerken "Bu güzel yerleri ağaçlarla bir kat daha güzelleştirmek için İstanbul Belediye Başkanı olmak isterdim" diyor.

Atatürk dünyanın değişik ülkelerinden getirttiği ağaçlarla Yalova'da Canlı Ağaç Müzesikurduruyor. Yalova'da Çam Burnu adlı ormanlık alanı yaratıyor. Yalova-Termal karayoluna 2250 fidan diktiriyor. Bu yola Çınarlı Hıyaban deniliyor.

Atatürk ağaçlı ormanlı yeşil bir ülke kurmak istiyor. Bunun için 1925'te Ankara'nın en çorak bataklık yerinde bir orman çiftliğinin temelini atıyor. Çiftliğe her yıl en az 50 bin ağaç dikilmesini istiyor. Dikilen ağaçları sürekli kontrol ediyor. 8 yıl geçmeden çiftliğe 3 milyondan fazla çeşitli fidanlar dikiliyor ve hepsi de tutuyor. Dikkat ederseniz Atatürk herhangi bir çiftlik değil bir "orman çiftliği" kuruyor.

Atatürk kendi elleriyle ağaç dikiyor onların büyümelerini gözlüyor. Çevresindeki ağaçların yerlerini biliyor. Ağaçları koruyor. Örneğin tanıkların anlattığına göre Atatürk bir gün Orman Çiftliği'nde bir iğde ağacının kesildiğini fark ederek çok üzülüyor. Yine tanıkların anlatımına göre Çankaya Köşkü'ne girerken yol üzerine uzanan bir ağaç dalıotomobillerin girişine engel oluyor. Atatürk o dalın kesilmemesini arabaların geçtiği yolun alçaltılmasını istiyor.

Atatürk 1929'da Yalova'da bir çınar ağacının gölgesine küçük bir ahşap köşk (ev)yaptırıyor. Bir yıl sonra yanındaki çınar ağacının bir dalı köşke doğru uzayınca çalışanlar dalı kesmek istiyorlar. Atatürk buna karşı çıkarak köşkün raylar üzerinde kaydırılıp dalın kurtarılmasını istiyor. Köşk 8 Ağustos 1930 Cuma günü Atatürk'ün gözetimi altında altına ray döşenip ağacın 5 metre uzağına kaydırılıyor böylece çınarın dalı kurtarılıyor.

Atatürk ömrünün son günlerini ağaçlar arasında orman içinde geçirmek istiyor. Duvarında asılı olan "Dört Mevsim" adlı tabloya bakarak Afet İnan'a şöyle diyor: "Gidelim Afet! Bir orman kenarına gidelim. Her şeyi bırakalım. Şöyle basit bir ev ocaklı bir oda… Evet… Evet… Hemen çekip gidelim ormanlara… Hele ben bir iyi olayım da…"

Ormanı koruyan Cumhuriyet

Atatürk Milli Mücadele yıllarında 1 Mart 1922'de yaptığı Meclis konuşmasında şöyle dedi: "Ormanlarımızı da çağdaş tedbirlerle iyi halde bulundurmak genişletmek ve azami fayda sağlamak esas ilkelerimizden biridir. " Bu doğrultuda bir Ağaç Koruma Cemiyeti kuruldu.

Mili Mücadele'nin zor koşullarında düşmanın saldırısına uğrayan fakir halkın ormanlardan yararlanabilmesi için 1921'de ve 1924'te yasalar çıkarıldı.

1923'te İzmir İktisat Kongresi'nde ormanların korunmasıyla ilgili 17 maddeye yer verildi.

1924'teki Köy Kanunu'nda "köy korusunu korumak" "korusu olmayan köylerde koru yetiştirmek" "köy fidanlıkları yapmak" "köy yollarını ve meydanlarını ağaçlandırmak" "köylere kavak dikmek" gibi maddeler vardı. Köy Kanunu'na göre köylerde "her şahıs senede en az bir ağaç dikip yetiştirmek" zorundaydı. Köy yollarına dikilmiş ağaçları kesmek veya kırmak da suçtu.

1924'te Yüksek Orman Meclisi kuruldu. 1924'te Orman Genel Müdürlüğü ve ona bağlı başmüdürlükler ile orman müdürlükleri kuruldu.

Ormanları bilimsel yöntemlerle korumak için 1924'te "Türkiye Ormanlarının Bilimsel Yöntemlerle Yönetimi ve İşletilmesi Yasası" çıkarıldı.

Alman Prof. R. Bernhard Türkiye'ye davet edildi. Ayrıca Alman ve Avusturyalı orman mühendisleri görevlendirildi.

Orman haritaları hazırlandı. Orman planları yapıldı. İstanbul Ankara ve İzmir'de orman fidanlıkları kuruldu. Buralardan ülkenin değişik yerlerine yüzbinlerce fidan dağıtıldı. İstanbul Orman Yüksek Okulu geliştirildi. Bu okula 1934'te "Orman Fakültesi" adı verilerek Ankara Yüksek Ziraat Enstitüsü'ne bağlandı. Ayrıca yeni orman okulları açıldı. Zingal Şirketi gibi özel şirketlerin elindeki bazı ormanlar devletleştirilip işletildi. 1930'a kadar Türkiye'nin değişik yerlerinde 33 kereste fabrikası kuruldu.

1930'larda Türkiye'de en az yüzde 30 olması gereken orman varlığı yüzde 12civarındaydı. Ormanları koruyacak devrimci düzenlemelerin zamanı gelmişti.

Atatürk 8 Kasım 1937 tarihli nutkunda "ormanların korunmasından" söz ederek "ormanlarımızı dengeli ve teknik bir şekilde işletmek" gerektiğini belirtti.

Atatürk'ün son devrimleri "toprak ve orman reformu" oldu. 1937'de anayasanın 74. maddesi değiştirilerek "çiftçiyi topraklandırmak ve oranları devletleştirmek" ilkeleri anayasaya konuldu. Bu doğrultuda gerekli yasal düzenlemeler yapıldı.

8 Şubat 1937'de 3116 Sayılı Orman Kanunu çıkarıldı. Bu kanunda 1938'de ve 1945'te bazı düzenlemeler yapıldı. Böylece ormanlar devletleştirildi. Ormanlardan düzensiz ve parasız yararlanmaya son verildi. CHP iktidarı oy kaybetme pahasına bu adımları attı.

26 Nisan 1937 tarih ve 3157 sayılı "Orman Koruma Teşkilatı Kanunu" kabul edildi. Ormanların korunması amacıyla Orman Genel Komutanlığı kuruldu.

1 Aralık 1937'de de Orman İşletme Talimatnamesi kabul edildi. Ülkenin değişik yerlerinde çok sayıda Devlet Orman İşletmesi kuruldu. 1951'de ülkede 99 orman işletmesi vardı. Bu işletmelerin en önemli görevlerinden biri ülkeyi ağaçlandırmaktı.

İllerde valilerin öncülüğünde "Ağaç Bayramları" kutlanmaya başlandı.

Sonra ne mi oldu?

Demokrat Parti 1950'de çıkardığı yasalarla devletleştirilen ormanları sahiplerine geri verdi. Makilikleri orman statüsünden çıkardı. Orman suçlarını affetti. Ormanları iskânaaçtı. Sonunda 1956'da 3116 Sayılı Orman Kanunu yürürlükten kaldırıldı. Onun yerine 6831 Sayılı Orman Yasası getirildi. DP dönemindeki bu düzenlemelerle Atatürk'ün Türk Orman Devrimi yara aldı. Korumacı politikalardan vazgeçildi ormanlar siyasi amaçlarla tahrip edilmeye başlandı.

Gerçek şu ki; Atatürk'ün kurduğu Cumhuriyeti dönüştürdüler kurduğu fabrikaları sattılar şimdi de diktiği ağaçları kesiyorlar. Sonunda Atatürk'ün diğer devrimleri gibi orman devrimini de yok ettiler.

Ankara'da bir orman çiftliği kuran Yalova'da bir çınar ağacının dalını koruyan ve ormanları devletleştiren bir anlayıştan 80-90 yıl sonra Kaz Dağları'nda ve başka yerlerde on binlerce ağaç kesen bir anlayışa… Üzülmemek elde değil!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/sinan-meydan/ataturkun-son-devrimini-de-yok-ettiler-turk-orman-devrimi-5265513/

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: ACIMASIZ MADENCİLİK!

Sevgili okurlarım Türkiye kadar yağmalanan her yağmaya açık ikinci bir ülkeyi içinde yaşadığımız 21. yüzyılda zor bulursunuz.

Her ülkede hortumcular yağmadan ve peşkeşten beklentisi olan kesimler vardır.

Ama normal bir ülke ise bu gibilerin önü devlet tarafından kesilir hortum muslukları daha ilk aşamada kapatılır.

En büyük yağmanın olduğu yerler bellidir:

Faşist diktatörlükler Latin Amerika'daki muz cumhuriyetleri Asya ve Afrika'daki ilkel devletler ve Suudi Arabistan Katar gibi hırsız Arap şeyhlikleri.

Bunlarda her türlü pisliğin rezilliğin rüşvet ve avantanın önü açıktır.

Vurguncular devleti yönetenlerle ortak çalışır.

★★★

Peki Türkiye'deki durum nedir?

Bu soruya "Bizde öyle şeyler olmaz. Devlet vurguna izin vermez" diye yanıt vermek ne yazık ki mümkün değildir.

Her aşamada vurgunlarla karşı karşıyayız.

Nereye el atsak karşımıza yağmacılık çıkıyor.

Türkiye resmen yağmalanıyor işin büyük rantı derseniz yandaş yerli ve yabancı şirketlere yandaş müteahhitlere akıyor.

★★★

Başımıza son olarak madencilik belası açıldı. Milyarlarca dolarla oynayan kazancını daha da artırmak amacıyla Türkiye'ye yatırım yapan büyük maden firmaları şimdi doğamızı tahrip ediyor.

Havadan çekilen fotoğrafları görmüşsünüzdür.

"Altın çıkarmak" uğruna özellikle Kaz dağları mahvedilmiş durumda.

Bunu inkar etmeye ne şirketlerin ne de başımızdaki iktidarın eli varmıyor çünkü her şey gerçek.

Çeşitli bölgelerde yüz binlerce ağaç kesildi.

Birkaç gün önce ekranlarda insanın içini karartan bir görüntü vardı…

Maden uğruna yerlerinden edilen yaşam alanları mahvolan iki ceylan otoyola fırlamış kaçıyordu.

Ne işi var ceylanların otoyolda?

★★★

Kaz dağları atom bombası düşmüş gibi. Her yer perişan.

Her çeşit yüz binlerce ağaç kökünden kesiliyor.

Meralar ormanlar ve tarım arazileri yok ediliyor.

Yaban hayatı sıfırlanıyor.

Sularımız kirletiliyor.

O güzelim yemyeşil ormanlarımız binlerce dönüm yer altın bulmak uğruna artık çıplak. Kesilen ağaçlar kütükleri satılsın diye yerlere istif edilmiş.

Doğa harikası ormanlarımızda dev oyuklar açılmış siyanürlü (zehirli) sular için dev havuzlar hazırlanmış.

★★★

Bunlar geçmişte olsaydı kimse ses çıkarmaz hatta olanlardan haberi bile olmazdı.

Ama Türkiye artık değişti Türk toplumu da değişti.

Bu vahşi madencilik için toplum ses veriyor protesto gösterileri düzenliyor.

Yurtseverliğin vazgeçilmez koşulu olan çevrecilik gelişti millet tavır koyuyor.

Artık çevreciler var.

Ancak bu akıl almaz madencilik rezaleti konusunda ses vermeyen iki kurum var:

Saray ve hükümet…

Vermişler bol kepçe izinleri yerli ve yabancı sermayeye ikisi de "Eti senin kemiği benim" anlayışıyla olayları seyretmekle yetiniyor.

★★★

Ey bu ülkeyi yönetenler siz bu rezaleti nasıl seyrediyorsunuz kardeşim?

Sizde hiç mi sorumluluk duygusu yok?

Ülkemizin ve doğamızın nasıl yağmalandığını görmüyor musunuz?

Niçin ses vermiyorsunuz?

Bir yerde özellikle altın ve mermer madenciliği varsa biliniz ki o bölge tümüyle elimizden çıkmıştır.

Yerli ve yabancı sermayeli birkaç büyük şirket malı götürecek ve bu süreçte birileri avantasını alacak diye suskun kalmak bu ülkeye yapılacak en büyük ihanetlerden biridir.

★★★

Günümüzde vatana ihanetin tanımı artık değişti. Örneğin Hayati Karaşahin gibi eskiden Sovyetler Birliği elçiliğinin duvarından içeriye paket atanlar casus diye yargılanıp idam edilirdi. O pakette bazı askeri birliklerimizin fotoğrafı vardı!

Ama artık devir değişti! Şimdi kimse paket atmıyor.

Vatana ihanet şimdi o değil…

Vatana ihanet ülkemizin doğasını doğal kaynaklarını ormanlarını madenlerini arazilerini ve her şeyini elden çıkarıp başkalarına peşkeş çekmektir…

Maden varsa çıkarsınlar ama doğamızı tahrip etmesinler.

Özellikle Kaz dağlarındaki utanmazlığı gündeme getirmek için gösteri yürüyüşleri düzenleyen ve olup biteni kınayan yurtsever insanlarımızın bütün gönlüm ve yüreğimle ve her zaman ben de yanındayım.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/acimasiz-madencilik-5267492/



- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Hicbir seye ihtiyacimiz yok yalniz bir seye ihtiyacimiz vardir caliskan olmak!

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

165. AHIRET HAYATINI VARSAYMAK, INSAN ICIN NE AVUTUCUDUR NE DE AHLAKA GEREKLIDIR

Toplumlarin huzuru icin, "obur dunya" inanisinin buyuk onemi oldugu temin edilir. Sanilir ki, bu inanis olmaksizin, dunyada insanlarin artik iyi davranma nedenleri yoktur. . . Dunya uzerinde tavir ve hareket tarzinin nasil olmasi gerektigini her akli basinda insana hissettirmek icin, korkutmalara, masallara ne gerek vardir! Bizi kusatan kimselerin onayina, saygisina, husnu teveccuhune hak kazanmakta; toplumun kinamasina, asagilamalarina, tepkilerine neden olacak hareketlerden sakinmakta buyuk yararimiz oldugunu her birimiz gormuyor muyuz? Bir ziyafetin, bir sohbetin, bir ziyaretin suresi ne kadar kisa olursa olsun, bu ziyafette, bu sohbette, bu ziyarette herkes, kendisi ve baskalari icin terbiyeli, zarif olana yakisir bicimde, begenilecek bicimde rol oynamak istemez mi? Yasam bir gecitten baska bir sey degilse, bu gecidi kolaylastirmaya calisalim; bizimle birlikte yolculuk edenlere uyum saglamada kusur edersek, bu gecit kolay olmaz, guvenlik ve esenlikle sona ermez.

Karanlik, belirsiz dus ve kuruntulariyla huzunlu bir sekilde mesgul olan din, insani ancak bir haci olarak tasvir eder. Bundan su sonucu cikarir: Daha guvenilir gezi yapmak icin, insan yolculugu yalniz yapmali, rastladigi hazlardan, hoslanacagi seylerden vazgecmeli, yolun yorgunluklarini ve can sikintilarini yatistiracak eglencelerden kendisini yoksun birakmalidir. "Stoik" ve sikici bir felsefe, bazen bize, din kadar az makul ogutler verir. Ancak, daha akli basinda bir felsefe, bizi, hayat yollarina guller sacmaya, kuruntulari ve "panik" korkularini bu yollardan defetmeye, cikarimiz geregi, gezi arkadaslarimizla birlik olmaya, cogunlukla ugradigimiz eziyet, sikinti ve guclukleri sevinclerle ve namuslu eglencelerle unutmaya davet eder. Bu akli basinda felsefe, bize hissettirir ki, yolculugumuzu hos ve sikintisiz bir sekilde yapmak icin, bizzat kendimize zararli olabilecek seylerden sakinmamiz ve bizi yol arkadaslarimizin gozunde igrenc kilabilecek seylerden buyuk bir dikkatle kacinmamiz gerekir.

- - - - - - - - - - - - -
Sanatin siyasetle hicbir iliskisi olmamasi gerektigi dusuncesinin ta kendisi siyasal bir tutumdur Gecmisteki yaptiklarima baktigimda, siyasal bir amactan yoksun oldugum her durumda, cansiz kitaplar yazdigimi, dokunakli bolumlerin gosterisine kapildigimi, anlamsiz tumceler, suslu nitelemeler kullandigimi ve yapiti genel olarak ipe sapa gelmez seylerle doldurdugumu goruyorum.

George Orwell

- - - - - - - - - - - - -
Bati'nin butun dinbilimleri ve onlarin etrafinda olusan mitler, Tanri'nin bunak suclu kavrami ustune oturtulmustur.

WILLIAMS,TENNESSEE (1911-1983) ABD'li oyun yazari.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder