17 Ağustos 2019 Cumartesi

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar....

  1. MURAT MURATOĞLU: SUNİ SENDİKA İŞ BAŞINDA!
  2. RAHMİ TURAN: TARIMDAKİ DRAM!
  3. TOKMAK/RAHMİ TURAN: ABD'NİN TUZAĞI!
  4. MURAT İDE: BUGÜN 'GÜVENLİ BÖLGE' YARIN "KÜRDİSTAN'!
  5. BEKİR COŞKUN: ASANSÖR…
  6. EMİN ÇÖLAŞAN: İŞSİZLİK FACİASI
  7. SERVET AVCI: ŞİMDİ BEDEL Mİ ÖDEYECEĞİZ?
  8. ORHAN UĞUROĞLU: ENFLASYON YÜZDE 5.01 İMİŞ ERDOĞAN NE ZAM ALDI?
  9. ARSLAN BULUT: ABD OYALAMIYOR; İKTİDAR TÜRKLERİ UYUTMAYA ÇALIŞIYOR!
  10. ARSLAN BULUT: KOMUTANLAR GÜVENLİ BÖLGE İÇİN Mİ TASFİYE EDİLDİ?
  11. CAN ATAKLI: KUZEY OTOYOLU'NU UCUZLATIN İSTANBUL TRAFİĞİ RAHATLASIN
  12. CAN ATAKLI: TÜRKİYE TEFECİLERİN ELİNDE Mİ?
  13. YAVUZ SELİM DEMİRAĞ: PİLOTLARIMIZA NE OLDU?
  14. HÜSNÜ MAHALLİ: ABD KILAVUZ OLUNCA!
  15. SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: O İŞ ÖYLE KOLAY DEĞİL!
  16. SAYGI ÖZTÜRK: 1 MİLYON 980 BİN LİRANIN HESABINI VERSİN
  17. MURAT MURATOĞLU: BURAYA KADARMIŞ VENEZUELA AŞKI!
  18. RIFAT SERDAROĞLU: ALLAH'IN SOPASI VAR MI?



================================

MURAT MURATOĞLU: SUNİ SENDİKA İŞ BAŞINDA!

Yaklaşık 200 bin işçinin maaş zammı için sanki pazarlığa oturulmuş gibi sendika ile Çalışma Bakanlığı basın toplantısı düzenliyor.

Hükümetin yüzde 11 zam teklifini sert bir dille kabul etmeyen grev falan diyen Türkş Sendikası'nın başkanı bir bakıyorsunuz yüzde 12'ye fit olduğunu açıklıyor!

★★★

Meğer yüzde 1 içinmiş o kadar afra tafra! İşverenin gizliden denetiminde bulunan sözde sendikaya denir "sarı sendika"… Bir de mikrofonu açık unutmasa!

Bakan'a dönüp "uzasa işi karıştıracağız en azından kapattım böyle" diye takdir bekliyor! Burada vahim olan duyulan cümle ve yaptığı satış değil vahim olan hala görevine devam etmesi!

★★★

Bakan zaten farklı boyutta… Belli ki anlaşma rakamlarına başka masalarda karar verilmiş. Konuşma metinleri ezberletilmiş iş tiyatroya çevrilmiş!

Sendika başkanı pişkin pişkin Bakan'a; "Tarım Bakanlığı geçicilerini çözeceğim diye söyle burada sen" diyor. "Sen" dediği Bakan önce anlamıyor sonra aynısını söylüyor. Neden orada olduğunu bile bilmiyor!

★★★

Sahi "uzasa" ne demek? Hak aramak ne zamandan beri "uzatmak" oldu? Hangi işi karıştıracak? Neyi kapattı?

Her ay işçinin bir günlük alın teri sendikalara aidat olarak ödeniyor. Sahi uzatmayan karıştırmayan kapatan başkanı ne kadar maaş alıyor?

★★★

Dedikleri televizyonda yayınlanınca bari sıvayayım dedi çıktı S-400 füzelerinin ülke güvenliği için önemli olduğunu söyledi.

Bunlara para kaptıran işçiler bu pazarlıktan tatmin olmuşlarsa başkanı istifa ettiremiyorlarsa kusura bakmasınlar hak etmişler. Gelecek yıl için anlaşılan yüzde 3+3 zammı güle güle harcasınlar!

★★★

Daha kötüsü de var! Hükümet ile Memur-Sen arasında 5 milyon memuru ilgilendiren zam görüşmeleri devam ediyor.

Memur olunca işveren kim oluyor? Hükümet! Memurlar iki senede bir hükûmetle pazarlığa tutuşuyorlar. Bütün memur ve emeklileri temsilen Memur-Sen masaya oturuyor.

★★★

Sendika değil adeta İktidar Partisi'nin bir kolu… Seçim olmadan Erdoğan'ıcumhurbaşkanı ilan etmişti. Referandumda 81 ilde alanlarda "Evet" kampanyası yürüttü.

Başkanlık sistemi için canını dişine taktı. AKP'nin verdiği her emri layıkıyla yerine getirdi. Peki toplu sözleşme pazarlıklarında ne yaptı?

★★★

Bu Memur-Sen 2013 yılında toplu sözleşme masasında işverenin önerdiğinden daha az zam istemek gibi sendikacılık tarihine geçen bir eyleme imza attı.

Hükümetin vermek istediği yüzde 3+3 zam oranı ile alacakları 223 lira zamma karşı Memur-Sen net 123 lirada ısrar etti. Kabul da ettirdi! Beterin de beteri!

Ülke ekonomisinde her şey suni… "Doları nereye kadar tutarlar" videosu ile YouTube'da Murat Muratoğlu adresinde anlatıyorum gerçekleri!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/suni-sendika-is-basinda-5283807/

================================

RAHMİ TURAN: TARIMDAKİ DRAM!

Bu iktidarın en büyük günahlarından biri ülkede tarım ve hayvancılığı öldürmesidir!

Bir zamanlar dünyada tarım ürünleri kendisine yeten 7 ülkeden biriydik. Ya şimdi?

Yanlış politikalar Türk tarımını bitirdi dünyanın 125 ülkesinden tarım ürünleri satın alır hale geldik.

Savaş halindeki Suriye'den bile patates ithal ettik!

Bu gidişle açlık kapımızı çalarsa hiç şaşırmamak lâzım!

Tarımda başarılı bir ülkeyken nasıl olup da samanımızı bile üretemez hale geldik?

Ziraat Mühendisleri Odası Başkanı Özden Güngör:

"İktidar yasaya göre çiftçiye vermesi gereken parayı 17 yıldır vermiyor. Çiftçilerin 2002 ile 2018 yılları arasında devletten alacağı para 133 milyar 605 milyon lira. Bu para çiftçiye verilseydi Türkiye'de gıda fiyatları bu kadar yükselmezdi" diyor.

İktidar ise hâlâ "Türkiye bir şahlanma döneminin başında" diye yüksekten uçuyor!

Ne şahlanış ama… Koca ülkeyi namerde muhtaç hale getirdiler hâlâ ahlanıyoruz"diyorlar!

Vatandaş nasıl yolunuyor?

Yollar köprüler yapılıyor iktidar mensupları gurur içinde "Bakın devletin cebinden bir kuruş çıkmadan neler yaptık?" diyorlar!

Acaba öyle mi? Gerçekten devletin cebinden bir kuruş çıkmıyor mu?

Tam tersine bu yolların köprülerin paralarını vatandaşın vergileriyle devlet ödüyor. Yandaş müteahhitler de paraya para demiyor!

Ya ne diyorlar? "Milletin 'a…. ' sına koyduk" diyorlar.

Devlet bu işleri yapan yandaş müteahhitlere "Araç geçiş garantisi" veriyor. Hesap tutmayınca pamuk eller cebe gidiyor vatandaşın ödediği vergiler müteahhit firmaların cebine giriyor.

Yapılan köprülerin yolların parasını Dede Korkut hikâyelerindeki Deli Dumrul misali geçen de geçmeyen de ödüyor! Geçenler gişeden geçmeyenler ise vergileriyle ödüyorlar!

★★★

"İstanbulzmir arası seyahat süresini 8 5 saatten 3 5 saate indirdik" dediler. Bu iyi tabii ama doğru mu? Değil!

Yeni açılan İstanbulzmir otoyolu 426 kilometre.

Rallici bir arkadaşım bu yolu denemek istedi. Sonra İzmir'den beni arayıp dedi ki:

"İktidar yandaşlarının dediği gibi İstanbul'dan İzmir'e 3 5 saatte gidebilmek için bastım gaza. Hız sınırını aştığım gerekçesiyle otoyollarda bir sürü ceza yedim! Bana bu yol çok tuzluya geldi. Ceza yememek için yasaların izin verdiği hızda araç sürerseniz İstanbul'dan İzmir'e ancak 5 saatte gidersiniz. Yani 3 5 saat yalan!"

★★★

"Bir de kazık fiyatı var bu yolculuğun!

İstanbul'dan İzmir'e hiçbir ceza yemeden gidip dönerseniz yollara 526 lira ücret ödüyorsunuz. Tabii bir o kadar da benzine para vereceksiniz. Etti mi size 1052 lira?Dünyanın hiçbir ülkesinde böyle kazık otoyol fiyatı yok! Uçakla gidip dönmek bunun yarısı kadar. …

Devlet böyle 'Yapşlet-Devret' projeleri için taahhüt ettiği yolcu ve araç sayısının yarısını bile tutturamıyor. Geri kalan para bu hizmetlerden hiç faydalanmayan zavallı halkın cebinden çıkıyor.

İstanbul Yavuz Sultan Selim Köprüsü Kocaeli Osman Gazi Köprüsü İstanbul Avrasya Tüneli ve diğerleri için müteahhitlere milyonlarca lira para ödeniyor sonra da "Devletin cebinden bir kuruş çıkmadı" deniliyor.

"Halkımız saf nasıl olsa insanlar biz ne dersek yutarlar!" diye düşünülüyor vatandaşlarla alay ediliyor!

Yanlış hesapların cezası zaten sıkıntı içinde olan bu milletin sırtına biniyor!

TEBESSÜM

İnekler olmasa insanlar ne yapardı?

Başarılı bir karaciğer naklinden sonra sağlığına kavuşan eski Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Yaşar Okuyan siyasetten kopmadı. Şimdi Halk TV'de programlar yapan Yaşar Okuyan bir inek öyküsünü şöyle anlatıyor:

"Bir ineğe desek ki 'Ey inek! Ne yapmaya geldin dünyaya? Maça gitmezsin dans etmezsin bira içmezsin kahveye gidip kâğıt oynamazsın. İnek gibi yaşıyorsun! Gündüz çayıra gece ahıra! Bunu mu yapmaya geldin dünyaya?' desek inek de bize:

'Yahu bu sözü bana nasıl söylersin? Şu buzdolabını aç bir bak. Süt benden yoğurt benden tereyağı benden kaymak benden sucuk benden pastırma benden. Ayağındaki ayakkabı belindeki kayış bile benden. …

Ben olmasaydım kıçındaki pantolonu bile bağlayamayacaktın. Peki sen ne yapmaya geldin dünyaya?

Etin yenmez saçından çorap örülmez hiçbir işe yaramazsın. Sahi sen ne yapmaya geldin dünyaya?' dese ne cevap veririz?"

Sözün özü: İnekler olmasa insanlar ne yapardı öyle değil mi?

GÜNÜN SÖZÜ

Yurt sevgisi vatan aşkı korkakları kahraman sakatları pehlivan yapar!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/tarimdaki-dram-5282250/

================================

TOKMAK/RAHMİ TURAN: ABD'NİN TUZAĞI!

Bize defalarca kazık atan ABD ile yine anlaşmışız!

"Güvenli Bölge" "Tampon Bölge" veya "Barış Koridoru…" Adı ne olursa olsun Suriye'de 500 kilometrelik sınır hattında ABD ile işbirliği yapacağız!

Amerika verdiği sözleri tutar mı? Bu zayıf bir ihtimal! ABD Türkiye'ye verdiği sözleri ne zaman tuttu ki?

Adamlar bir yandan Türkiye ile anlaşma yapıyorlar bir yandan da PKK'nın Suriye uzantısı olan PYD terör örgününü milyonlarca dolar para ve en güçlü silahlarla donatıyorlar! YPG Fırat'ın doğusunda Amerikalı subayların eğitiminde bir ordu haline geldi.

ABD ile "Güvenli bölge" için anlaşma yapan Ankara bir süre sonra yine "Aldatıldık kandırıldık!" diye feryat etmeye başlarsa hiç şaşırmayın!

ABD destek olduğu PYD terör örgütüne zaman kazandırmak için Türkiye'yi oyalıyor.

Ankara'nın yanlışlardan hiç ders almadığı ortada!

"Kör bile aynı çukura iki defa düşmez" denir ama biz defalarca düşüyoruz! Yine aldatılmaya hazır olmalıyız!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/abdnin-tuzagi-5285577/

================================

MURAT İDE: BUGÜN 'GÜVENLİ BÖLGE' YARIN "KÜRDİSTAN'!

Terörle 40 yıldır süren bir mücadele. .

40 yıl boyunca yılın belli zamanları "Beli büküldü" "Kolu kırıldı" "Yuvası yıkıldı" "Lider kadro çökertildi" gibi haberler okuruz. .

Elbette 'psikolojik harekat' da önemlidir bu mücadelede. .

Ancak fiili ya da psikolojik bütün bir mücadelenin hele de bizim medyamıza servis edilen haberleri düşündüğünüzde bugün bayağı bir yol katetmiş olması gerekiyordu. .

Etti mi?

Hele de tam da bugün medyaya yansıyan haberlere baktığımızda ve geçmiş tecrübeleri hatırladığımızda devletimizin terörle mücadelesinden çok bizzat terör örgütünün önemli mesafe aldığını görüyoruz. .

"Nasıl yani?" diye soruyorsanız geçmişi çabuk unutmuşsunuz demektir. .

**

Bakın daha dün kafa kafaya geldiğimiz Amerika Birleşik Devletleri ile 'ortak' bir harekat hazırlığındayız. .

Bu iş neden ortaklığa dönüştü anlayanınız beri gelsin. .

Terör örgütüne silah veren askerleri teröristlerle birlikte fotoğraflar veren BOP çerçevesinde bölgede sonradan birleşecek dört parçalı kürdistan projesini adım adım yürüten bir güçle "hangi milli menfaatimiz gereği 'ortak' iş yapabiliriz?" anlayan beri gelsin. .

'Geçmişi çabuk unutmak' dedim. .

Birinci ve ikinci körfez savaşının ardından Irak'ın kuzeyindeki yani aslında Türkmeneli'ndeki '36. Paralel' sözünü ve projesini unuttuk mu?

Neydi bu projenin özü?

Bir 'güvenli bir bölge' oluşturuldu. .

Peki sonucu ne oldu?

Irak'ın kuzeyinde Barzani ailesinin şirketi gibi bir uydu devlet doğdu. .

O günlerde "Postal yalayıcısı" denilen adam ve ailesi bugünlerde bayraklarıyla ve kırmızı halılarla karşılanıyor. . Sonuç bu. .

Ve o devletçiğin başındaki adam canımızı yakan pkk'lılardan söz ettiğimizde "Bir kedi bile vermem" diye kafa tutuyor. .

Tanıdık. . El üstünde tuttuk. . Ticaret yaptık. . peşmergeleri ihtiyaç duydu lahmacun ısmarlayarak topraklarımızdan geçirdik. . Yapmadığımız kalmadı. .

Adı güvenli bölgeydi. . Çekiç güçle birlikte gerillaları eğitildi düzenli bir orduları oldu. .

Sonunda da devletçikleri. .

**

Peki bugünkü tablo ne?

Yeniden bir güvenlik bölgeden söz ediyoruz. .

Bu doğru bir uygulamadır ve geç kalmıştır. .

Ama biri bana söyler mi bölgedeki güvenliği tehdit eden kim?

Terör örgütleri. .

Peki o terör örgütlerine silah ve eğitim veren kim?

Amerika Birleşik Devletleri. .

Peki bunu yapan güçle nasıl bir güvenlik kuşağı oluşturup nasıl bir güvenlik sağlayacağız?

**

"Psikolojik harekat önemli ama kimin ekmeğine yağ sürüyor kim mesafe almış?" sorumun sebebi bu. .

Tıpkı Barzani'nin devletleşme sürecinde olduğu gibi yine üç-beş çapulcu dediklerimizin hamisiyle yol yürümeye başlıyoruz. .

Güvenliğimizin en büyük tehdidinin hamisiyle sözüm ona güvenlik sağlayacağız. .

Ve bunun adını da "ABD'yi ikna etmek" koyarak hem kendilerini hem de milletimizi kandırıyorlar. .

Daha açık söyleyeyim şahsi hesaplar gereği Türk milletine açıkça yalan söylüyorlar. .

**

Şunu not edin lütfen;

Güvenli bölge diyerek pazarlanan bu harekat "ikinci kürdistanın" yollarına taş döşemektir. .

Bu taşlar uzun vadede cehennemin yollarının alt yapısıdır. .

Çünkü ikinciden sonra 100 yıllık bir belayla boğuşacak olan Türkiye ve Türk Milleti'dir. .

**

Bugün janjanlı bir ambalajla 'ABD'yi ikna etmek' yalanıyla piyasaya sürülen oyunun sonucu bu yalanı söyleyenlerin boynuna asılacak bir sabıka kaydı olacak göreceksiniz. .

**

Ortadoğu'da diplomasi ve politika vizyon ister tecrübe ister her şeyden önce 'Milli bir bakış' ister. .

Millet yerine ümmet penceresinden baktığınızda zaten oyuna yanlış yerden girmişsiniz demektir. .

Ki Ak Parti iktidarı bunu yaptı. .

İşin acı ve komik yanı bu pencereden daldığı oyunu "Millet" penceresinden pazarlamak da "Milliyetçi"(!) kimliklere kaldı. .

"Güvenli bölge" dendiğine bakmayın siz. .

Terör örgütüne silah veren ABD ile birlikte hareket ediyorsak

Terör örgütünün yurtdışındaki ilk bürosunu açtığı Rusya da buna sesini çıkarmıyorsa

Bilin ki olan yine bize olacak. .

Adamların 100 yıldır kafa yorarak ve ilmek ilmek örerek geldikleri noktada oyuna bir ergen edasıyla girdiğimiz için işin zaten çıkışı yok. .

Ama bari yalan söyleyerek daha fazla küçülmeseler. .

**

Bu işleri konuştuğumuz güne bakın. .

15 Ağustos. .

15 Ağustos 1984'te pkk'nın ilk silahlı eylemi olan Eruh baskınının yıldönümünde. .

35 yıl geçmiş. .

Daha dün o Eruh'un medyanında teröristin halay çekmesine göz yumanlar kahrolsun şehitlerimizin ruhları şad olsun. .

**

Ne diyordu Orhan Veli;

-Yaş otuzbeş yolun yarısı. .

Biz 35 yıldır çırpınıyor konuşuyor vuruluyoruz. .

Onlar yolu yarıladı. .

**

Evet ortada bir güvenli bölge tarifi var. .

Not alın günü geldiğinde yeniden konuşacağız. .

Kafiye merakı bilinenlere de şu notla bitireyim;

Adı bugün güvenli bölge yarın kürdistan

Oyunun figüranlarına da çok yakışır fistan. .

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bugun-guvenli-bolge-yarin-kurdistan-52922yy.htm

================================

BEKİR COŞKUN: ASANSÖR…

Londra'da bir büyük otelin girişi…

Bir grup Türk görevli hepsi takım elbiseli kravatlı ellerinde birer çanta asansörü bekliyorlar…

Asansör geldi…

Kapısı açıldı bürokratlar nce siz buyurun" diye birbirlerini ittirmeye başladılar… İri yarı olanı küçük olanı ittirdi küçük olanı "Olmaz valla o şeref bize ait" diye kenara kaçtı üçüncüsü onu yakaladı var gücüyle öne itti…

Asansör gitti…

Asansör geldi iri yarı olanı "Buyursunlar" dedi… Öbürünü ittirme başladı… Üçüncüsü geri çekilip manda gibi eğilip kafası ile her ikisini birden önüne kattı ama asansörün kapısına denk getiremedi "Mümkün değil siz buyurun" diyerek duvara yapıştırdı…

Asansör gitmişti bekleyen birkaç İngiliz kaçıştılar…

Küçük boylu olan iri adamın koltuğunun altından sıyrılıp "Valla olmaz müdürüm önce siz buyurun" dedi ve bir dördüncüsünün beline kafasını dayayıp itti…

Asansöre denk getirmişti ya müdür ayaklarını V biçiminde açıp asansörün kapısına dayayarak "Siz buyurmazsanız aha şuradan şuraya adımımı atmam" dedi…

O sırada bir İngiliz kız çığlık attı:

"Yetişin asansör boşluğuna adam atıyorlar…"

Biraz abarttım sanki…

Ama yurt dışına gönderilen dil bilmeyen görevlilerin binlerce trajikomik hallerinden birisidir…

AKP döneminde bu bir devlet politikası oldu ödüllendirilmek istenen yakınlar akrabalar yandaşlar… Ya da bir halt karıştırmış da gözden uzaklaştırılmak istenenler cep dolusu dolarla yurt dışına gönderiliyorlar…

Çok kaybolan oldu polis bulup elçiliğe getirdi…

Bern Büyükelçiliğine 12 bin dolar maaşla ateşe atadılar dil bilmediği için yanına 6 bin dolara tercüman tutuldu bu ülkede…

En son; bu bayram öncesi 71 ülkeye 6 bin dolarlar 100 müşavir göndereceklerdi baktılar dil bilen yok…

Yönetmelikteki dil bilme şartını kaldırdılar…

Birkaç dil bilen gençlerimiz işsiz…

Kimisi uzak ülkelerde yaşamını kurtarmak için çırpınıyor kimisi yazgıya küsmüş tezgahtar kimisi umudunu kesmiş yutkunuyor…

Bu yüzden işte asansör gibisin memleketim…

Birisinin parmağı ile sadece inip çıkarsın…

Bir adım ileri gidemeden…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/bekir-coskun/asansor-5283782/

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: İŞSİZLİK FACİASI

Sevgili okurlarım Türkiye'de üzerinde hiç durulmayan hatta Saray yönetimi ve iktidar partisi tarafından sürekli gözden kaçırılmak istenen çok acı bir gerçek var.

İşsizlik faciası.

Evet Saray-iktidar ikilisinin üzerinde hiç durmak istemediği gündeme getirmekten ısrarla kaçındığı en önemli sorunlardan biri.

Bu konuda sorulan sorulara asla yanıt veremezler…

Nereye gitsem kimi görsem aynı ricalarla karşılaşıyorum:

– Abi benim oğlan üniversite bitirdi ama işsiz. Şuna bir iş bulabilsek…

– Kızım evli iki çocuk anası. Sizin eliniz kolunuz uzundur sözünüz geçer. Ne olur belediyede falan yardımcı olun.

– Emekliyim şu halimle elalemin taksisinde günde 12 saat şoförlük yapıyorum. Bir büyüklük yapsanız da…

★★★

Bu işsizlik olayı hem ülkemizin hem de milyonlarca insanımızın bir numaralı baş belası oldu.

Önceki gün TÜİK (Türkiye İstatistik Kurumu) tarafından açıklanan son rakamlar korkunç.

Rakamlar yine alarm veriyor:

İşsiz sayısı bir yılda bir milyon 102 bin kişi daha arttı.

Resmi işsiz sayısı dört milyon 527 bin kişi.

Geniş tanımlı işsiz sayısı altı milyon 890 bin kişi.

Genç nüfusta işsizlik oranı yüzde 23.

Son bir yıl içerisinde 869 bin kişi işinden oldu.

★★★

Orada Saray'da yaşayan bir Cumhurbaşkanı var.

Saray'a bağlı binlerce kişiden oluşan kamu görevlileri var.

Hükümet var bakanlar var.

Siz onlardan herhangi birinin bu ciddi soruna değindiğini çözüm önerilerini masaya yatırdığını hiç duydunuz mu?

Elbette ki duymadınız.

Gençler yaşlılar kadın erkek herkes üniversite bitiren gençler dahil iş ararken Saray yönetimi sessiz!

Ama söyleyin şu acı tabloyu görmezden gelmek üzerini çizmek ne zamana kadar mümkün olacak?

★★★

İşin ilginç yanı bizim insanlarımız böyle aç sefil ortalıkta dolanırken bir sürü ülkeden gelip Türkiye'yi dolduran milyonlarca yabancı uyruklu tıkır tıkır iyi kötü iş buluyor.

Suriye Irak Afganistan İran Azerbaycan Orta Asya'daki sözüm ona Türk Cumhuriyetleri Afrikalılar falan filan…

İş piyasasını onlar ele geçirdi.

Geçenlerde ünlü bir AKP'li iş adamına bunu ayak üstü sormuştum verdiği yanıt akılları durduracak gibiydi:

"Beyefendi bizimkiler iş beğenmiyor da ondan… Hepsinin hayalinde bir an önce çok yüksek ücret alıp köşeyi dönmek var. Asgari ücret artı sigorta onları tatmin etmiyor. Hele eğer iş biraz beden çalışması gerektiriyorsa bizimkiler hemen burun kıvırmaya başlıyor. "

İş beğenmeyenleri suçluyordu.

★★★

Ankara'da bizim Sözcü bürosunun hemen yanında İl Göç İdaresi Müdürlüğü var. Önü ve içerisi sürekli kalabalık. Kuyruklar oluşuyor…

Herhalde bütün illerimizde öyledir bir gün oradan geçerken bir bakın… İnsanın aklına ister istemez sorular takılıyor:

Bunların ne işi var Türkiye'de niçin böyle yığılmışlar? Beklentileri nedir?

Üzerlerindeki giysiler hemen hep aynı…

Kadınlar küçük kızlar dahil hepsi örtülü.

Bazıları peçeli. Sadece gözleri görülüyor.

Bir de bir şey yedikleri takdirde ağızlarının önünde peçenin bir deliği var onu her lokmada kaldırıp öyle yiyorlar.

Erkekler arasında şimdi entarili olanlar da türedi!

Kafasında takke peçeli karısının beş metre önünde yürüyen entarinin altına don giyip giymediğini bilemediğim tipler!

★★★

Türkiye resmen Arap işgali altında.

Ankara biraz dağınık olduğundan biz burada işgali tam anlamıyla göremiyoruz.

İstanbul'da çıkın Taksim'e girin İstiklal caddesine ve Beyoğlu taraflarına da işgalin ne olduğunu orada görün.

Yalova Sapanca Karadeniz yaylaları hep öyle…

Bunların bir de para sahibi olanları var. Bunlar ülkelerinden kaçırdıkları paralarla kendilerine kat alıyor villa alıyor arazi alıyor ve emlak fiyatlarını acayip yükseltiyor.

Burada Arap işgaline zaten yıllardan beri uğramış olan Kilis Şanlıurfa Hatay Gaziantep Mersin Adana gibi illerimizi hiç saymıyorum.

Bizim milyonlarca insanımız işsiz gezerken iş ararken madalyonun öbür yüzü işte böyle!

Saray ve ötesinden ses yok!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/issizlik-faciasi-5285583/

================================

SERVET AVCI: ŞİMDİ BEDEL Mİ ÖDEYECEĞİZ?

Bu topraklarda Antalya'ya turlarla tatile gelip de çok beğenip kalan bir kavim yok!. . Kafkaslar'dan Balkanlar'dan Ortadoğu'dan kim gelmişse hepsi ya sürgün ya kırım korkusu veya zulümden kaçarak Türk'ün ana kucağı gibi şefkat dolu limanına sığındılar…

İspanya'nın Seferat Yahudilerinden Kuzey Irak Kürtlerine kadar bir tek istisnası yok bunun… Göçenlerin enselerinde ya Rus kılıcı ya Saddam'ın gaddarlığı ya da bir başka zalimin zulmü vardı…

Türk gelenlerle ekmeğini paylaştı… Bununla kalmadı yönetme yetkisini de paylaştı… Ötelemedi kırmadı gücendirmedi kendisini yabancı hissettirmedi toprakla birlikte 'ailesinden biri' statüsü verdi kardeş oldu…

Tarihte görülmemiş bu büyük alicenaplığın karşılığı 'asimilasyon suçlaması' olamaz… Sanki zulümden kaçan mazlumları kamplarda tutmuşuz da kafalarına vura vura Türk yapmışız!. .

Kendisini Türk kabul etmeyen soyu Oğuz Kağan'a da dayansa Türk değildir zaten… Kendisini Türk kabul edense atalarının göç yolları veya sulben kimliği ne olursa olsun Türk'tür…

***

Artin Penik bir Ermeni'ydi… Terör örgütü ASALA'nın Türk diplomatlarına yaptığı saldırılarla kahroluyordu… 1982'deki Esenboğa katliamı onun için bardağı taşıran son damla olmuştu…

9 vatandaşımızın katledildiği saldırıdan sonra Ermeni terörüne göz yuman dünyaya ibret olsun diye intihar etmeye karar verdi…

Esenboğa katliamından 3 gün sonra Taksim Meydanı'nda üzerine benzin dökerek kendisini yaktı… Ağır yanıklarla kaldırıldığı hastanede 5 gün sonra hayatını kaybetti… O ağır yanıklarla mücadele ederken bile Türk'e "Kardeşim" diyen "Vatanım için milletim için kendimi bin defa yakarım" diye haykıran bir vatanseverdi… Osmanlı Devleti'ne isyana katılmadıkları için Taşnakçılar tarafından katledilen Van Belediye Başkanı Kapamacıyan gibi Piskopos Bogos Rahip Arsen gibi…

Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olup da kendisini Türk hissetmeyen hiç kimseden Türkiye ve Türklük için Artin Penik gibi kendilerini yakmalarını beklemiyoruz… Sadece tarihte görülmemiş bu büyük olgunluk ve merhamete karşı nankörlük edilmesin etnik ihanet değirmenine su taşınmasın yeter…

Bir kere bile "Hak istiyorsanız gidin o haklarınızı kaybettiğiniz yerde arayın" demeyi aklından bile geçirmemiş zulümden kaçıp topraklarına sığınanı biyolojik kardeşi kadar sevmiş ve elindekini paylaşmış bir millete bu yapılmaz yapılamaz…

***

Irak'ın kuzeyinde Barzani yönetiminin kontrolündeki Semelka Sınır Kapısı'nı hatırlayalım… Daha 4 yıl önce Suriye'deki BAAS rejimi zulmünden kaçan Suriye Kürtleri kapıya dayanıyor ama Barzani yönetimi kapıyı kapatıyor onları şiddetle püskürtüyor… Aynı etnik kimliğe sahip oldukları tarafından çoluk çocuk hasta yani muharip değil demeden kapılardan kovulanlar sonra 'asimilasyoncu Türkiye'ye sığınabiliyorlar!. . Tıpkı 1991 Birinci Körfez Savaşı sırasında olduğu gibi…

***

Tarih boyunca soyca bizdenmiş/değilmiş demeden yaşadıkları topraklarda zulüm gören kim varsa kapılarımızı açtık… Ekmeğimizle birlikte vatanımızı paylaştık… 'Misafir' değil 'kardeşimiz' gördüğümüz için onları 'gettolar'da değil bağrımızda yaşattık…

Yüzyıllardır bu toprakları birçok kavim ve topluluk için 'yaraları sarma' ve 'hayata yeniden tutunma' havzasına dönüştürdük…

Anadolu yaşadığı savaşların ağır yıkımlarına ve fakirliğine rağmen hep samimiyetle kucak açtı mazlumlara… Kapısına dayananları hiç ötelemedi… İmparatorluğun ağır enkaz bedelini çektiği çileye ve yeni devleti ayakta tutmak için harcadığı büyük enerjiye rağmen hiç gocunmadı…

Cumhuriyet dönemi de devam etti mazlumlara kol kanat germeye kapıları kimsenin yüzüne kapamamaya… Bu iktidar ve partiler ötesi bir durumdu millî karakterimizin de bir gereğiydi…

Şimdi bunun için bir bedel mi ödeyeceğiz? Asla!. . Ama bunun için Türk kadar Türk'ün açtığı kucağın ne anlama geldiğini bilenler ve kendisini öz kardeş sayanlar gereken tavrı koyacak veya koymaya devam edecek… Gerisi kolay…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/simdi-bedel-mi-odeyecegiz-52947yy.htm

================================

ORHAN UĞUROĞLU: ENFLASYON YÜZDE 5.01 İMİŞ ERDOĞAN NE ZAM ALDI?

Türk İş Başkanı Ergün Atalay FOX TV'de resmen açıkladı. Erdoğan iktidarı Türkş de işçileri kandırmış. Enflasyon yüzde 5.01 imiş

İlker Karagöz sordu: "Siz yüzde 5.01'e inandınız mı?"

Atalay "Hayır inanmadım" diye yanıt verdi.

Erdoğan hükümetinin kamu işçilerine yaptığı yıllık zam oranı yüzde 12 emeklilere yüzde 16 ama Erdoğan'ın kendi maaşına yaptığı zam oranı ise yüzde 26.

TÜRK-İŞ demişken başkanı Ergün Atalay'ın televizyon canlı yayınlarında iktidara karşı "grev" tehditleri yaparak kamu işçilerine istediği zamları hatırlatayım:

"Türkş en düşük ücretlerin 3 bin 500 liraya yükseltilmesi tüm kamu işçilerine seyyanen brüt 300 lira zam ilk 6 ay yüzde 15 ikinci üçüncü ve dördüncü 6 aylarda enflasyon artı 3 puan refah artışı. "

Meğer Ergün Atalay işçileri de medyayı da kandırmak için bu sözleri söylüyormuş.

Atalay önündeki mikrofonu kapatarak ancak TV mikrofonlarının açık olduğunu unutarak Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı Zehra Zümrüt Selçuk'a şunları söyledi:

"Uzasa işi karıştıracağız en azından kapattım böyle…"

Vay pozcu vay…

Vay hükümet yanlısı sarı sendikacı vay…

"Uzasa işi karıştıracağız" diyor hadi canım sende…

% 15 zam isteyip % 8 zamma imza atmak işçileri enflasyon altında ezilmeye mahkum etmektir.

Değerli okurlarım

Bir yanda sarı sendikalar bir yanda Erdoğan Hükümeti işçileri memurları ve emeklileri enflasyon altında yaşamaya işte bu zihniyet ile mahkum ediyorlar.

Diğer yanda CHP'li belediyeler 31 Mart ve 23 Haziran'da kazandıkları belediyelerde yolsuzlukları savurganlıkları yandaşları zengin etme politikalarını bıraktılar ve yaptıkları tasarruflar ile işçi ve memurlarına insanca hakça yaşama olanakları sağlamaya başladılar.

AKP iktidarı ile CHP'nin yerel yönetim iktidarı arasında böyle büyük bir fark yaşanmaya başlandı…

İŞTE ÖRNEKLER

İşçi memur ve emekli maaş zamları iktidarları yıpratan çökerten ve muhalefeti güçlendiren en önemli unsurların başında gelir.

AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan hükümetinin asgari ücreti 2 bin lira CHP'li belediyelerin asgari ücreti 2 bin 200 lira.

CHP'li İzmir Belediyesinin verdiği zam yüzde 40.

Diğer CHP'li belediyeler ise işçilerine yüzde 20-40 arasında değişen oranlarda zam yapıyor.

Hükümet TÜRK-İŞ'e bağlı yandaş sendikalarla CHP ise genelde DİSK'e bağlı gerçek sendikalarla toplu iş sözleşmeleri yapıyor.

CHP'nin emeklilere yılda 2 kez asgari ücretin neti kadar ikramiyeyi ki 2019 da 2 bin liraydı kurban ve ramazan bayramlarında vermeyi vaat etmişti.

Erdoğan hükümeti ise uygulamak zorunda kaldığı emeklilere ramazan ve kurban bayramlarında 1.000 lira ikramiye her yıl enflasyonda değer kaybediyor.

CHP'li Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş 25 yıl sonra ilk kez memurlara birer maaş ikramiye ile zarar eden belediye şirket işçilerine de ikramiye ödedi.

Merhum Turgut Özal "orta direk" dediği işçi memur ve emeklilere zam verme günü gelince "… Kaşıkla verirsek kepçeyle geri alırız" der ve bugün AKP'nin uyguladığı zam formüllerine benzer maaş artışları yapardı.

Ne oldu?

Partisi ANAP siyasi hayattan silindi gitti.

İşçi memur ve emeklilere verdiği yetersiz zamlar AKP'nin genel başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "tek adam" iktidarının oy kaybetmesine yol açacak.

CHP ise yerel iktidarlarda yarattığı sinerji ile oylarını arttıracak.

Bu arada şunu vurgulamak isterim.

Türk işçisi; sendika toplu sözleşme ve grev hakkına Bülent Ecevit'in 1963'teki Çalışma Bakanlığı'nda kavuştu. Son başbakanlığı döneminde de İş Güvencesi Yasası'nı çıkaran Ecevit hayatı boyunca emeğin yanında oldu.

TÜSİAD 15 Mayıs 1979'da "Gerçekçi Çıkış Yolu" başlığıyla yayınlanan tam sayfa ilanlarla dönemin Ecevit hükümetinin düşmesine yol açmıştı.

Eşim 1980 darbesi öncesi Ferit Şahenk tarafından 2001'de satın alınarak Garanti Bankası ile birleştirilen tarihi Osmanlı Bankasında DİSK'e bağlı bir sendikalı işçi olarak çalışıyordu.

Toplu sözleşme ile 2 ayda bir ikramiye ile milletvekili maaşı kadar maaş alıyordu. Banka ise elbette çok kar ediyordu ki bu yüzden satın alındı.

Darbeci Kenan Evren'i günlük 1 milyon satan Günaydın gazetesi muhabiri olarak Erzurum'da izliyordum.

Evren "bankacılar benden fazla maaş alıyorlar. Bu durumu engelleyeceğiz" dedi.

12 Eylül anayasası ve yasalarda yaptığı anti demokratik düzenlemeler ile işçilerin 1963 yılında Ecevit sayesinde kazandıkları en büyük silahı grev haklarını yok etti.

17 yıllık AKP iktidarı da Evren ve arkadaşlarını yargıladılar ama işçi ve memurun gasp edilen grev haklarını iade etmeyi akıllarından bile geçirmediler.

Merhum Ecevit'i şu sloganı ile rahmetle analım:

"Ne ezilen ne ezen. İnsanca hakça düzen…"

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/enflasyon-yuzde-5-01-imis-erdogan-ne-zam-aldi-52923yy.htm

================================

ARSLAN BULUT: ABD OYALAMIYOR; İKTİDAR TÜRKLERİ UYUTMAYA ÇALIŞIYOR!

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ABD ile varılan güvenli bölge mutabakatı ile ilgili olarak n mutabakatın bir başlangıç olduğunu söyledik" dedi ve "Henüz daha detaylandırılması gereken birçok konu var. Buradaki amaç bir güvenli bölgenin oluşturulması ve Trump'ın da burada '20 mil sözü' vardır ve bu güvenli bölgeden de YPG ve PKK'lıların çıkartılmasıdır ancak o zaman güvenli bölge olabilir. " diye konuştu.

Çavuşoğlu "Maalesef Münbiç'te oyalamaya gittiler sözlerini tutmadılar. Fırat'ın doğusundaki bölge terör yuvası oldu. Bunları görüşürken ABD bu teröristlere silah yardımını devam ettiriyor. Geçenlerde de yine tırlarca silahları getirdiler. Burada bir samimi olmaları gerekiyor iki bir oyalama sürecinin Türkiye tarafından tolere edilmeyeceğini anlamaları gerekiyor. " dedi.

***

Konunun uzmanı Abdullah Ağar ise Türkiye ile ABD arasında mutabakatın sağlandığı güvenli bölge planının PKK/YPG'nin planının aynısı olduğunu ifade etti.

Ağar "Habertürk'ten Muharrem Sarıkaya'nın gündeme getirerek; 'ABD'nin Türkiye'ye dayattığı 3 bantlı plan' olarak tanımladığı şu ana kadar tekzip edilmeyen ve güvenli bölgenin derinliğine genişliğine bileşenlerine kurgusuna meskûn mahallerin statüsüne ve yönetimine dair olası plan YPG/PKK'nın; 'ABD'ye sundum' dediği planın neredeyse birebir aynısı!" dedi

Ağar Fehim Taştekin'in BBC Türkçe'de manşetten yayınlanan YPG/PKK'nın Suriye'deki sözde komutanı ile röportajını hatırlattı.

***

Aslında biz James Jeffrey'in Ankara'ya PKK önerisini getirdiğini uzlaşmaya varılmadan önce aynı kaynağa dayanarak gündeme getirmiştik.

2 Ağustos tarihli "Oslo'dan sonra şimdi de PYD açılımı!" başlıklı yazıda şu bilgileri vermiştik:

"Ankara'da garip işler dönüyor. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey'nin 22 Temmuz'da Ankara'da Milli Savunma Bakanlığı'nda yaptığı görüşmelerde 5 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge önerdiği basında çıkmıştı. Öneri ABD'nin SDG dedikleri güçlerin komutanı Mazlum Kobani'ye ait çıktı.

Al Monitor-Türkiye'nin Nabzı bölümün yazarlarından Fehim Taştekin Suriye Demokratik Güçleri (SDG) Genel Komutanı Mazlum Kobani ile Haseke'deki karargâhında görüştüğünü yazdı.

Kobani Taştekin'e Amerikalılar aracılığıyla Türkiye'den görüşme talep ettiklerini ve çözüm olarak beş kilometre derinliğinde bir güvenli bölge planı sunduklarını söyledi. "

Kobani'nin önerileri kısaca şöyleydi:

* "Türkiye'nin istediği 30 kilometre derinliğinde bir güvenli bölge olamaz. Ama beş kilometre olabilir.

* Halk Savunma Birlikleri (YPG) beş kilometrelik alandan çekilir. Bu alana yerel askeri meclis olarak oluşturulan güçler yerleşir.

* YPG beş kilometre içindeki ağır silahlarını çekebilir. Menzili Türkiye'ye ulaşan silahlar da çekilebilir. Hatta 20 kilometre menzilli silahlar da 20 kilometre uzağa indirilir.

* Buna karşılık Türkiye saldırmayacağını taahhüt eder.

* Bu alanda uluslararası gözlemciler yer alabilir.

* Türkiye uluslararası gözlemcilerin parçası olamaz. Uluslararası gücün tarafsız olması gerekir. "

Mazlum Kobani bu önerileri Jeffrey aracılığıyla sunduklarını da belirtmişti.

***

Fehim Taştekin'in SDG komutanı ile bu röportajını bile bile ABD ile PKK önerisi üzerinde uzlaşmaya varmak ne demek oluyor peki?

Şu demek:

İktidar bloğu Türk kamuoyunu yanıltmaya çalışıyor. Eldeki veriler oyalamayı yapanın ABD veya PKK/PYD olmadığını gösteriyor. Zira ne yaptıklarını ve ne yapacaklarını açık açık söylüyorlar.

Mutabakattan önce "getirilen öneri PKK önerisidir" diye adeta bağırdılar ama PKK önerisi yine de kabul edildi!

Bu durumda Türk kamuoyunu oyalayan PKK metnine imza atanlar ve attıranlardır. Özetle Türkleri uyutmaya çalışıyorlar!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/abd-oyalamiyor-iktidar-turkleri-uyutmaya-calisiyor-52928yy.htm

================================

ARSLAN BULUT: KOMUTANLAR GÜVENLİ BÖLGE İÇİN Mİ TASFİYE EDİLDİ?

Bu defa ABD'nin "Suriye Demokratik Güçleri" adını verdiği ve "kara kuvvetlerimiz" diye övdüğü PYD/YPG güçlerinin komutanı Mazlum (Abdi) Kobani ile Al Monitor adına Amberin Zaman konuştu.

Kobani "Suriye'nin Kürt kontrolündeki kuzeydoğu bölgesini Türkiye'den ayıran sınırın tamamını içermeyen herhangi bir planı kabul etmeyeceğini" söyledi. Kobani "Türkiye'nin müzakere edilen bölge üzerindeki hava sahasının açılması isteği reddedildi. " dedi ve görüşmelerin devam ettiğini henüz kesin bir anlaşmaya varılmadığını belirtti.

Bir SDG yetkilisi de "Anlaşmanın bütün sınırı kapsaması gerekmesinin sebebi aksi takdirde Türkiye'nin dışarda kalan bölgelere karşı tek taraflı eylem tehdidinin devam etmesidir" dedi.

Başka bir SDG yetkilisi ise "ABD şu anda SDG adına Ankara ile konuşuyor bizim taleplerimizi dile getiriyor ve bu gerçekten şaşırtıcı. Ankara kuzeydoğu Suriye'de uzun vadede bir YPG varlığını kabul etmeye kararlı görünüyor" diye konuştu.

Amberin Zaman'ın verdiği bilgilere göre aynı yetkili "Türk ordusunda Doğu Akdeniz'de Suriye'de ve Kıbrıs'taki duruma müdahale edilmesini öneren komutanlar son Yüksek Askeri Şura'da erken emekliliğe zorlandı. " dedi. Yetkili ordudaki tasfiye konusundaki bilgileri Türk basınından aldığını da söyledi.

***

Biz başından beri söylediğimiz gibi "güvenli bölge" uygulamasının Irak'ın kuzeyinde 1991 yılında kurulan güvenli bölge gibi yeni bir devletçik kurulması için zemin hazırlamak anlamına geldiğini yazdık çizdik. 1991'de Türkiye'ye Amerikan baskısı ile davet edilen ekiç Güç" bugünkü Barzani devletçiğinin ebeliğini yaptı. Şimdi Suriye'nin kuzeydoğusu için ABD ile kurulan "Müşterek Harekât Merkezi" de böyle bir doğumun ebeliğini yapmaktan başka bir işe yaramaz.

Turgut Özal döneminde Amerika'nın Türkiye'den talepleri kamuoyuna Türkiye'nin Amerika'dan talepleri olarak sunulmaktaydı.

Turgut Özal Çekiç Güç'ü Türkiye'ye davet etmişti ve durum Türk kamuoyuna "Türkiye'nin talebi" gibi sunulmuştu. Oysa Çekiç Güç'ü Türkiye'ye yerleştirmek isteyen ABD idi...

1 Mart 2003 tezkeresi sırasında da aynı durum söz konusuydu. Amerika'nın Türkiye'den talepleri Türk kamuoyuna yine Türkiye'nin Amerika'dan talebi olarak sunulmuştu ama o zaman ordu Türkiye'nin işgali demek olan tezkereyi kabul etmemişti. Kabul etmeyenler sonradan Ergenekon Balyoz ve Casusluk davaları ile tasfiye edildi.

Şimdi de aynı durum söz konusu… "Güvenli bölge" önerisi için Tayyip Erdoğan "Benim önerim" diyordu. Oysa güvenli bölge demek bu bölgenin güneyinde kurulmakta olan YPG devletini kabul etmektir. Türk ordusunun terör yuvalarını dağıtmak için harekât yapmayacağını karşı tarafa garanti etmektir.

O halde neden Türkiye'yi yöneten kadro böyle bir projenin "barış koridoru" olacağını propaganda ediyor?

Çünkü bu yapılan işler Türkiye'nin güvenliğine aykırıdır. Halkın tepki göstermesini önlemek için bu yola başvuruyorlar.

***

Türk ordusundaki son tasfiye edilen komutanların güvenli bölgeye itiraz edenler olduğu doğru. Ergenekon ve Balyoz'da yargılanmış subaylar tasfiye edilenlerin Atatürkçü olduğunu yazıyor...

Türkiye bu tasfiye ile kendi bindiği dalı kesmiş oluyor ama bu durum kamuoyuna "başarı" gibi takdim ediliyor.

SDG yetkilileri üzerinde görüşme yapılan bütün önerilerin kendi önerileri olduğunu ABD'nin bu önerileri Türkiye'ye sunduğunu tekrar tekrar vurguluyor ama iktidar medyası hâlâ "barış koridoru" diyor.

Kimileri de Suriye'deki Amerikan askerleri yetmezmiş gibi "NATO'yu çağıralım" diyor!

Türk Milleti bu badireyi de atlatır ama önce devleti bu zihniyetin elinden kurtarmak gerekiyor!

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/komutanlar-guvenli-bolge-icin-mi-tasfiye-edildi-52937yy.htm

================================

CAN ATAKLI: KUZEY OTOYOLU'NU UCUZLATIN İSTANBUL TRAFİĞİ RAHATLASIN

Kuzey Otoyolu açıldığından bu yana eleştirilerin ardı arkası kesilmiyor.

Nedeni basit.

Çünkü bu otoyolu kullanmaya kalktığınızda dünyanın parasını ödüyorsunuz.

İş bununla da bitmiyor bu yolu kullananlar ödediği gibi hiç kullanmayanlar da aslında para ödüyor.

Edirne'den Kars'a Sinop'tan Mersin'e Türkiye'nin her yerinde yaşayanlar hiç farkında bile olmadan otoyolu yapan AKP'li müteahhitlerin cebine para akıtıyor.

Çünkü anlaşma böyleymiş.

AKP'li müteahhitler köprü ve yolları yapmışlar şimdi yaptıkları masrafı çıkarmak için çok yüksek geçiş ücretleri uyguluyorlarmış.

Ama bu da yetmediği için sayın iktidarımız hasılatın gereken zamanda toplanabilmesi için günlük araç geçiş garantisi vermiş.

Bunları biliyorsunuz zaten.

Bütün bunların üstüne bu otoyolun yapılması için bir de İstanbul'un kuzey ormanları feda edildi.

Günlerdir savaş verdiğimiz Kazdağları'nda kesilen ağaç sayısı 200 bini bulurken Kuzey ormanlarından 2 milyona yakın ağaç kesildi bunu da unutmayalım.

Artık yol yapıldığına köprüler de kurulduğuna göre bari bunları İstanbul'un yararına da kullanalım.

Diyorum ki iktidar inadından vazgeçsin aşırı para kazanma hırsını bir kenara bıraksın ve Kuzey Otoyolu geçiş ücretlerini TEM Otoyolu ile eşitlesin.

Eğer böyle bir fedakarlık yapabilirse İstanbul trafiğinde önemli ölçüde bir ferahlama olur.

Ve iddia ediyorum bu otoyol ve köprülerin ücreti diğerleri ile eşitlenirse günlük geçen araç sayısında patlama olur. Öyle ki devletin aradaki farkı kapatmasına bile gerek kalmaz.

Çok basit bir örnek vermek istiyorum.

Gebze'den Sabiha Gökçen'den TEM'e girip de karşıya giden bir otomobil en fazla 5 lira para ödüyor.

Aynı kişi Sabiha Gökçen sapağından itibaren Kuzey Otoyolu'nu kullanmaya kalksa ödeyeceği para 46 lira oluyor.

Durum böyle olunca on binlerce hatta yüz binlerce araç trafik çok sıkışık olsa bile TEM'i tercih ediyor.

Oysa fiyatlar normal hale getirilse bu yüz binlerce araç Kuzey Otoyolu'nu kullanarak kentin Anadolu ve Rumeli tarafındaki pek çok çıkış noktasını kullanacak ve İstanbul trafiği rahatlayacak.

Ayrıca Kuzey Otoyolu'nun bağlantı yolları da paralı.

Bağlantı yolları da tıpkı TEM bağlantı yolları gibi bedava olmalıdır.

Bu durumda örneğin Çekmeköy hattını kullanan on binlerce araç Kuzey Otoyolu bağlantı yollarına kayabilecek böylelikle TEM'in dolayısıyla bağlantılı yolların trafiği de azalacaktır.

Karayolları İstanbul Trafik Müdürlüğü İstanbul Büyükşehir Belediyesi ortaklaşa bu ana geçiş yollarındaki trafik akışını hesaplayarak bu durumu ortaya çıkarabilir.

AKP'ye de tavsiyem "Aman paramız eksilir" kaygısına kapılmadan bunun bir fizibilitesinin yapılmasına önayak olmalarıdır.

Artık biraz da halkın yararı için çalışmalar yapılması gerektiğini düşünmelidir iktidar partisi.

BUNU YAZMAK GEREK

Amerika "hooop" dedi; Ziraat Venezuela ile işi kesti

Hesapta Amerika'ya hep kafa tutuyoruz değil mi?

Millete öyle anlatıyorlar.

Milyonlarca kişi de bunu bir güzel yiyip yutuyor.

Şu sıralar Suriye sınırımızda olanlar gün gibi ortada olmasına rağmen bunu bile destan gibi anlatıyorlar ve buna çok inanan var ya ne desek boş aslında.

Milletin bir bölümü Amerika'ya karşı destan yazdığımıza inanadursun Amerika'nın bir emrini daha yerine getirmişiz.

Yabancı ajanslar da olmasa bunları hiç öğrenemeyeceğiz aslında.

Bakın orijinal Bloomberg'in internet sitesinde yer alan haberden öğrendiğimize göre Ziraat Bankası Venezuela ile olan özel ilişkilerini kesmiş.

Venezuela Merkez Bankası bugüne kadar sözleşmelilerin ücretlerini ödemek para transferi yapmak ve Türk Lirası cinsinden ürün ithal etmek için Ziraat Bankası'nın hizmetlerinden yararlanıyormuş. .

Ziraat Bankası Beyaz Saray Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'un Maduro yönetimiyle iş yapan şirket ve kurumları ok dikkatli ilerleyin ağır yaptırımlara maruz kalabilirsiniz" sözleriyle uyarmasını emir kabul ederek bu ülke ile olan mali ilişkisini bitirmiş.

Bağımsız ve çok güçlü devletiz ya böyle oluyor işte.

Buna da "Yeni Türkiye" diyorlar ona çok canım sıkılıyor.

DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER

Türkş Başkanı hakkındaki olumsuz fikirler şimdi yerli yerine oturdu

Bazen uzatılan bir dost eli bir kişiyi daha fena duruma itebilir mi?

Olur tabii.

Bunun son örneği Türkş Başkanı Ergün Atalay'ın düştüğü durumdur.

Atalay işçinin hakkını koruyacağı yerde hükümetin verdiği zammı jet hızıyla kabul edip Bakan'a "Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle" demesiyle gündeme gelmişti birkaç gün önce.

Doğal olarak hem işçilerden hem siyasetçilerden Türkş Başkanı'na yoğun tepkiler geldi.

Elbette yandaş medyanın bu konuda pek sesi çıkmadı.

Ancak dün bir dönem bakanlık da yapan AKP'nin önde gelen isimlerinden Yalçın Akdoğan Atalay'ı koruyan ve göklere çıkaran bir yazı yazdı.

Akdoğan'a göre çok zor bir iş olan Türkş Başkanlığı'nı başarı ile yürüten Ergün Atalay için kimse 'sarı sendikacı' diyemezmiş. Tanıyan herkes bilirmiş ki Atalay Türkiye'deki sendikal hakların gelişimine bütün hayatını adayan bu makama hiçbir gücün değil tamamen işçilerin destekleriyle gelmiş biriymiş.

"Atalay ne işçileri satar ne hükümetlere ayar vermek gibi bir tavır içine girer" diyen Akdoğan yazısında Atalay'ı överken "Siyasete dolaylı müdahale veya ayar verme girişimine karşı aslanlar gibi ortaya atıldı ve demokrasiden yana tavır koydu. Hiçbir zaman eyyamcılık yapmadı rüzgarın yönüne göre eğilip bükülmedi" dedi.

Yalçın Akdoğan'ın yazısından öğrendiğimize göre Türkş Başkanı'nın Erdoğan'la da samimi bir dostluğu çok eskilere dayanan bir hukuku varmış.

Diyorum ya bazen dost eli diye uzatılan bir el aslında sizin ne olduğunuzu çok daha iyi biçimde ortaya koyar.

Yalçın Akdoğan sayesinde Türkş Başkanı'nın ne olduğunu da daha iyi anlamış olduk.

Kendisine teşekkür borcumuzdur.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Afişlerde Cumhurbaşkanlığı logosu değil ampul var

Erdoğan'ın bayram nedeniyle bütün caddeleri donatan bilboardlarını eleştirmiş ve "Böyle bir bayram günü milleti kucaklamak bütünleştirmek varken ayırımcılık yapılmamalıydı 'Cumhurbaşkanı' yazdıktan sonra AKP Genel Başkanı unvanını da koymak ayıptır" demiştim.

Yazı yayımlandıktan sonra bir arkadaşımın uyarısı ile daha da beter bir durum olduğunu gördüm.

Bu bilboardlarda Erdoğan'ın fotoğrafı ve kutlama mesajının altında Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı yazıyor.

Fena olan şu ki bilboardlarda Cumhurbaşkanlığı logosu yerine AKP amblemi kullanılmış.

Demek ki Erdoğan için AKP Genel Başkanlığı Cumhurbaşkanlığı'ndan önce geliyor.

Muhtemelen AKP olmadan Cumhurbaşkanlığı olmayacağını düşünüyor ve ağırlığını partisine veriyor.

Ancak şunu söyleyeyim teknik olarak bu doğru olsa bile cumhurbaşkanı olan birinin partisini bu makamdan daha fazla önemsemesi işlerin kötüye gittiğinin işaretidir.

Anladığım kadarıyla Erdoğan bu kötü gidişin farkında ve durdurabilmek için elinden ne geliyorsa yapıyor.

Çare olur mu?

Bilemem.

KOMİK

İstanbul'dan İzmir'e iki saatte giden bir Demet

Şarkıcı Demet Akalın'ın yeni İzmir Otoyolu'nu beğenmesi ve Erdoğan'a teşekkür etmesi sosyal medyada olay oldu.

CHP Milletvekili Mahmut Tanal da Demet Akalın hakkında soruşturma açılmasını istedi.

Tanal'a göre iki saatte İzmir'e gittiğini söyleyen Demet Akalın karayollarında izin verilen hız sınırını aşmış bu nedenle cezalandırılması gerek.

Tanal Erdoğan hakkında da "Suç işleyen birini suçu nedeniyle övmekten" soruşturma açılmasını istemiş.

Tabii Tanal'ın yaptığı hoş espriden ibarettir bana göre.

Demet Akalın iki saatte "dünyanın yolunu gittiğini" söylüyor o kadar.

Burada Demet Akalın'a şunu söylemek isterim; "Güzel kızım İzmir Otoyolu'nu beğenmişsin ücretini de normal bulup İtalya'da da zırt pırt para alındığını yazmışsın. Oysa kıyaslamayı keşke Türkiye ile yapsaydın. İstanbul-Ankara Otoyolu ile İzmir Otoyolu aynı kalitede ve aynı uzunlukta. Ama Ankara'ya gittiğinde sadece 25 lira öderken İzmir'e 254 lira ödüyorsun. Sorun bu eleştirilen bu yoksa doğrusun otoyol kaymak gibi olmuş o başka mesele. "

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/kuzey-otoyolunu-ucuzlatin-istanbul-trafigi-rahatlasin-5285568/

================================

CAN ATAKLI: TÜRKİYE TEFECİLERİN ELİNDE Mİ?

Bayram tatilinde Ankara'dan gelen sarayda da iyi kaynakları olan bir dostumla beraberdik.

İki gün kaldı İstanbul'da hayli uzun iki sohbet yaptık.

Siyasetten elbette çok şey konuştuk.

Saray kaynaklı duyduğum bazı şeylere çok şaşırdım.

Önümüzdeki günlerde yeri geldikçe sizlerle de paylaşırım elbette.

Bugün Ankaralı dostumun ekonomi ile ilgili söylediklerini sizlere aktarmak istiyorum.

Duyduklarım hiç hoş değil hatta öyle ki; "Ne hallere düşmüşüz buradan nasıl çıkacağız?" dedirtecek cinsten şeyler bunlar.

Dostum "Türkiye'yi sonunda tefecilerin de eline düşürdüler" dedi.

İşin özeti şu: Sistem çok sıkıştı. Borç ödeme konusunda çok büyük zorluklar çekiliyor. Borçlanmayı ise artık beceremiyoruz. Bu nedenle uluslararası tefeciler devreye girdi.

Kimdir bu tefeciler bunlardan ne kadar para alıyoruz?

Dostumun anlattığına göre merkezi Londra'da olan büyük sermaye sahipleri Türkiye'nin anlık finansmanını sağlamak üzere çok yüksek faizler uygulamaya başlamışlar.

İktidar başka çaresi kalmadığı için bu çok yüksek faizli ve aynı oranda kısa vadeliparaları almaya başlamış.

Ağustos ayının kurtarılması şu an mümkün görünüyormuş ama eylül-ekim aylarında Türkiye'yi bir facianın beklediği söyleniyormuş. .

Ankaralı dostum "Kasım ayı korkunç gelebilir iktidarın kasımı aşmasını bile zor gören çevreler var" dedi.

Dış borçlanma genellikle bankalar üzerinden yapılıyor.

Ancak şu sıralar bankaların da devreden çıktığı ekonomi ile ilgili resmi birimlerin "yüksek faizli" borç için masalarda olduğu söyleniyor.

Çok yakın ve güvenilir dostum da olsa anlattıklarına inanmak (ki yazamadığım bazı şeyler çok korkunç) içimden pek gelmiyor.

Çünkü sonuçta bu iktidarın değil hepimizin felaketi.

Ancak uyarı görevimizi de yapmalıyız.

Bu nedenle muhalefetin de işlemesi amacıyla bazı sorular yöneltmek istiyorum.

İlk sorum "Gerçekten tefecilerin eline düştük mü?"

Bu sorunun cevabı ne olursa olsun iktidar şu sorulara da cevap vermeli;

– Kimden borç alıyoruz?

– Şu andaki toplam borcumuz ne kadar?

– Dış borçlanmamızdaki vade ortalaması nedir?

– Dış borcumuzun ortalama faizi ne kadar?

– Piyasalarda dolaşan "Son zamanlarda çok yüksek faizli kısa vadeli borç alınıyor" iddiaları doğru mu?

– Zaman zaman ortaya atılan "kaynağı belirsiz döviz girişi" ne anlama geliyor?

– Bu kaynağı belirsiz paralar kimlerindir bu paralara faiz ödeniyor mu geri ödemeleri hangi şekilde yapılıyor?

Bu tür soruların cevabını bu ülkenin her vatandaşının öğrenmeye hakkı var.

Bizler uyarı görevi yaparak bu soruları ortaya atabiliriz ama izlemek ve gerçeği ortaya çıkarmak siyasi partilerin işidir.

Muhalefet bu konudaki görevini hakkıyla yerine getirmelidir.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Evlere şenlik bir Turizm Bakanımız var

İnanmayacaksınız ama hâlâ duyduğuma inanmak istemiyorum.

Turizmin başına bakan olarak getirilen otel sahibi bu bayram tatilinin uzatılmasına karşı olduğunu söylerken "Zaten oteller de doldu" demişti.

O zaman da yazıp hafiften dalga geçmiştim ama yine de "Olmaz böyle şey" demekten kendimi alamıyorum.

Ama ne yazık ki Türkiye bir çadır devleti gibi yönetildiği için bu beyan doğru. Zaten kulaklarımızla da duyduk yeni Türkiye dedikleri yer böyle bir şey oldu.

Muhtemelen bu bakan kendi otel müdürlerine "Benim otellerde doluluk durumu nedir?" diye sorduktan sonra "Efendim maşallah sayenizde hiç boş yerimiz yok"cevabını alınca bütün otellerin dolu olduğunu düşündü.

Eh oteller dolu olduğuna göre tatile ne gerek var değil mi?

Aynı bakanın kiraladığı Yunan gemisine müşteri bulmak için "Yunan adalarına vizesiz yolculuk" diye bas bas bağıran reklamları da devam ediyor.

Şu AKP içinde bir Allah'ın kulu da çıkıp "Yahu bu bakan ülkeleri karıştırdı galiba Türkiye'nin turizmini geliştirmek zorunda" demiyor.

Böylelikle tarihimizde ilk kez ülkemizin Turizm Bakanı olarak atanan kişisi komşu bir ülkenin turizmine katkı sağlamak için çırpınıyor.

Yunanistan bu bakana maaş veya komisyon verse yeridir yani.

BUNU YAZMAK GEREK

Oteller doldu dolmasına da bunu da görmezden gelemeyiz

Turizme bakan kişi "otellerin dolu olmasından" büyük memnuniyet duyuyor.

Orası güzel de dolu olan oteller müşterilerine nasıl hizmet verdi ona da bakmak gerekmiyor mu?

Almanya'dan tatil için gelen bir gurbetçinin anlattıklarını ibretle dinledim.

Adı bende saklı gurbetçi "Almanya'dan rezervasyon yaptırıp geldik. Beş yıldızlı otel dediler bir de ne görelim meğer üç yıldızmış" diyor.

Hesapta her şey dahil ama yiyebilirsen ye.

Gurbetçi "Otel ucuz olunca et yemeği hiç yok gibi dayanmışlar tavuğa" dedikten sonra devam ediyor; "Avrupalı turist kaçmış yerini eski Sovyet ülkelerinden gelenler sarmış bir de Araplar. Her şey dahil sistemi ile süt ayran peynir tereyağı hakiki bal bulunmaz hale gelmiş. Barlarda ise ne idüğü belirsiz içkiler duruyor. "

Tatili burnundan gelen gurbetçinin anlattıkları bitmiyor.

Diyor ki "Bir şişe suyu bile 10 liraya satıyorlar otellerin dışında. Soruyorsun; 'Abi hepsi iki buçuk ay iş yapıyoruz sonra bunu yiyoruz' diyorlar. Ayrıca esnaf otelinden çıkan turisti de rahat bırakmıyor. Rusça Arapça çığırtkanlar sarmış pazar yerlerini. "

Gurbetçi vatandaş "En çok da farklı fiyat uygulanması rahatsız ediyor" dedikten sonra şöyle devam ediyor; "Türkiye'ye bir Alman aileyi de davet etmiştik. Ama onların yanımızda olması çok sorun çıkardı. Çünkü her yerde bize ayrı onlara ayrı fiyat uygulamaya kalktılar. "

Örneğin Tekirova'da teleferik gezisine katılmak istemişler. Bizim gurbetçiden adam başı 130 lira istenmiş ama Alman aileden kişi başı 400 lira talep etmişler.

Bu gurbetçi kültür turizmine de merak olduğunu belirterek müzeleri de gezmekistediklerini kendisine müze kartı alabildiği halde Alman uyruklu eşine bu karttan verilmediğini bu nedenle eşinin müzelere daha pahalı girebildiğini söylüyor.

Son olarak gurbetçimizin fiyat tespitlerine de göz atalım; Şişe Su (simit arabalarında); Aksaray metrosu çıkışı 1 lira Laleli civarı 1.5 lira Sultanahmet 2 lira Topkapı Sarayı içindeki tablacıda 6 lira. Simit normalde 1 lira havaalanında 9 lira. Taksi havaalanından gideceğin otele taş çatlasa 150 lira iken yabancıya gurbetçiye 50 Euro.

Bilmem turizme bakanlar bu gurbetçinin şikayetlerine kulak verirler mi?

SORALIM BAKALIM

Övelim derken gerçeği itiraf ediyorlar

Bayramla birlikte siyasetçilerin de demeç yarışı vardı.

Şimdi sizlere AKP'nin üç önemli isminden hepsi birkaç gün içinde söylenmiş sözlerinden aldığım cümleleri sunmak istiyorum.

AKP Genel Başkan Yardımcısı Mahir Ünal şöyle dedi; "Türbülanstan çıktık şahlanma dönemine giriyoruz. "

Sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin Başkanı Mustafa Şentop konuştu; "Yeni kurulacak dünyanın belirleyici aktörü Türkiye olacaktır. "

Ardından Cumhurbaşkanı Yardımcısı Fuat Oktay'dan şu sözleri duyduk; "Türkiye yeni bir şahlanış dönemine geçti. "

Üçünün ortak noktası şu; Türkiye fena halde çamura batmış durumdaydı. Ancak şimdi durum değişti ve Türkiye tekrar kendini buldu artık önümüz açık ve ferah.

Gerçekten öyle mi?

Bu zihniyetin halktan utanması da yok.

Çünkü düne kadar Türkiye'nin durumunun kötüye gittiğini hiç söylemiyorlardı.

Ekonomi çok iyi.

İhracat harika.

Üretimde rekor kırılıyor.

Yabancı yatırımcı Türkiye'ye gelmek için birbirini çiğniyor.

Tüm bunların dışında bir de şu var ki "Tüm dünya Türkiye'deki Erdoğan iktidarını devirmek için çabalıyor hepsi bizi kıskanıyor. "

Halka anlatılan bu değil mi?

O halde nereden çıkıyor bu "Türbülanstan çıkmak yeniden şaha kalkmak dünyanın yeniden kurulması?"

Kandır kandır da nereye kadar?

Hatırlatayım vatandaş artık eskisi gibi değil ne olup bittiğinin farkında.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/can-atakli/turkiye-tefecilerin-elinde-mi-5282338/

================================

================================

Arslan BULUT: Yaşar Topçu: "Kaz dağlarındaki katliama Tayyip Bey neden izin verdi?"

Kaz dağlarında neler olup bittiği yolunda çeşitli değerlendirmeler var. Sosyal medyada Kaz dağlarında aranan madenin tarih boyunca bu bölgeden çıkarılan altın değil uranyum olduğu yolunda bir mesaj çok okundu. Fakat uzman kişiler bu iddianın doğru olmadığına dair verilerden bahsetti.

Ben bu konuda eski Ulaştırma Bayındırlık ve İskân Bakanı Yaşar Topçu'nun Medya Siyaset'e yaptığı yazılı açıklamayı önemli buluyor ve bir de buradan paylaşmak istiyorum. Açıklama şöyle:

"Son günlerde kiminle konuşsam bana Kaz Dağları'nı soruyor. Sanırsınız ki; Kaz Dağları'nda kesilen ağaçlar insanlarımızın canından kesildi.

Bu benim için de öyle... Katliam yapılan yeri görünce içim sızladı.

Vatan ormanlarıyla kuşlarıyla denizleri gölleri ırmaklarıyla yaban hayatındaki hayvanlarıyla taşıyla toprağının altıyla-üstüyle havası ile suyuyla vatandır. Onun için 'bir çakıl taşından bile vazgeçmeyiz' diyoruz.

Tamamının piyasa değeri 4.2 milyar dolar olduğu söylenen bir altın rezervi için her bir ağacı en az 90-100 yılda meydana gelen ormanlarımızı kim bu katliama açtı? Gerçekten altın rezervi için mi bu işletme ruhsatı verildi? Yoksa altın işletmesi daha kıymetli ve stratejik bir madenin paravanası perdesi midir?

Hiçbir yetkili sorumlu ağzını açıp kamuoyunu bilgilendirmiyor. Neden?

***

Sebebi şu: Recep Tayyip bey başbakan olunca bir genelge yayınlayıp yasa ile Milli Emlak Genel Müdürlüğü'ne verilmiş olan hazine arazilerinin yasa ile Maden ve Petrol İşleri Genel Müdürlüğüne verilmiş olan maden işletme ruhsatlarının yasa ile Orman Genel Müdürlüğü'ne verilmiş olan orman arazilerinin tahsisi yetkilerini kendisine yani başbakanlığa aldı.

Başkanlık rejimi denilen ucube rejimle birlikte yetkiler Cumhurbaşkanlığına geçmiş oldu.

Hiçbir kurum kamuya ait bir taşınmazın özel kişi ve kurumlara satılması kiralanması tahsisi maden işletmesi olarak kullanılması ormanların Maden ya da Orman Yasası'nın 17. maddesinde belirtilen işlerde kullanılması için verilecek izinleri önce Başbakanlığa şimdi Cumhurbaşkanlığına iletmeden ve oradan gelecek cevaba göre hareket etmeden verememektedir.

Yasa ile kurumlara verilmiş olan yetki ve görevleri başbakanlık ve şimdi cumhurbaşkanlığı neden hangi ihtiyaçtan dolayı kendi üzerine alır? Arsa arazi vs. taşınmazların tahsisi kiralanması ya da işletilmesi yahut satılması ile cumhurbaşkanlığının ne ilişkisi vardır ki bu işlere karışmaktadır? Genelge yolu tartışmasız ve sessiz bir yol. Halkın böyle bir uygulamadan haberi bile yok. (İlgililer dışında...)

***

Kaz dağlarındaki maden işletme izni de geçmişte başbakanlıktan çıktığı için hiçbir yetkili 'baltayı taşa vurmak korkusu ile' ağzını açmıyor. Altın mı işlenecek yoksa perde arkasında daha kıymetli stratejik bir maden mi söz konusu? Hiçbir açıklama yok.

4.2 milyar dolar değerindeki altın işletmesinin tutun ki yüzde 50'sini devlet pay olarak alsa ne olacak? Bunca ormanın yok edilmesine değiyor mu?

Salt maden çıkarma hevesi ile ormanın katledilmesine yok edilmesine zarar görmesine izin verilemez göz yumulamaz.

O halde bu izni veren başbakanlığın bugünkü temsilcisi Recep Tayyip beyin bu izinlerin hangi zorunluluktan dolayı verildiğini kamuoyunu tatmin ve ikna edecek şekilde açıklaması gerekir. Ayrıca bu işletmenin altın paravanası arkasında daha kıymetli stratejik bir varlığı alıp götürmesine imkân verilip verilmeyeceğinin bildirilmesi gerekir. "

***

Yaşar Topçu'nun bu değerlendirmesiyle Kaz dağlarına sahip çıkanların neden suçlandığı da biraz anlaşılmıştır sanıyorum.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yasar-topcu-kaz-daglarindaki-katliama-tayyip-bey-neden-izin-verdi-52917yy.htm

================================

YAVUZ SELİM DEMİRAĞ: PİLOTLARIMIZA NE OLDU?

Günlük haber bültenlerinde etkili ve yetkililerin tekmili birden "FETÖ ile mücadelemiz kararlılıkla devam ediyor" klişesini kullanır. FETÖ'nün TSK'da en önemli ayağı GATA ile ilgili tek yapılan "Külliyen kapatmak" oldu. Yüzlerce pilotun uçuş ehliyetini alan çürük raporu yazan kelimenin tam anlamı ile "ÇETE" gibi çalışan FETÖ'nün doktorları serbestçe geziyor. GATA mezunu ve Türkiye'nin önemli psikiyatristlerinden Dr. Semih Dikkatli'nin tesbitlerini paylaşalım.

TSK neden pilotsuz kaldı?

Ben GATA mezunu ve oradan emekli olma şerefine nail olmuş bir Emekli Hava Tabip Yarbayım. Uzmanlık alanım Psikiyatri olsa da ayrıca bir de "Uçuş Doktoru" unvanına sahibim. Okuldan mezun olduğumda ilk görev yerim Balıkesir 9'ncu Ana Jet Üs Komutanlığıydı. Ege üzerinde onlardan habersiz sinek uçamazdı. Hepsi her an harbe hazır müthiş pilotlardı. Bosna Savaşı sırasında altı ay İtalya'da NATO üssünde çeşit çeşit uçak ve helikopterlerin pilotlarının sağlıklarıyla ilgilendim. F-16 filomuzun pilotları o sırada havada 2-3 kez yakıt ikmali yapar 8-10 saat havada kalırlardı. Aşağıda füze tehdidi varken bile tek saniye tereddüt etmezler kimsenin uçak indirip kaldıramadığı hava koşullarında çekinmeden uçuş yaparlardı. Birçok NATO tatbikatında Türk filolarının doktorluğunu yaptım. Onların diğer ülke pilotlarından hem atış hem de yetenek açısından ne kadar üstün olduğunu gördüm. Tüm bu görevlerim sırasında hep hava pilotlarla çalıştım. Ardından Güneydoğu bölgesinde 4 yıl çalışma şansı buldum. Bu sırada çeşitli görevlerle Kara Kuvvetlerimizin kahraman ve cesur pilotlarıyla bölgede birçok kez uçma onurunu yaşadım. Kelle koltukta mücadele eden bu kahramanlara saygı duydum. Ardından önce Etimesgut Asker Hastanesinde pilotaj muayenelerine katıldım. Uçuş Doktoru bir psikiyatr olarak onların ruh sağlıklarının uçmalarına uygun olup olmadığı kararlarını verdim. Uçuş heyetinde bazı durumlara itiraz ettim ve hiç alışılmadık bir biçimde bir buçuk yıl sonunda Sağlık Komutanlığının kapanmış bir şubesinin olmayan masasına atandım. Aslında bir nevi açığa alındım. Lafın özü çalışmamız istenmiyor gibiydi. Ancak bazı değerli komutanlar sayesinde yoktan bir şube yarattık. TSK Sağlık Yeteneği Yönetmeliği TSK Personeli Sağlık Muayene Yönergesi PDR Yönergesi ve birçok uygulama emirleriyle çalışmalarımıza başladık. Hava Harp Okulları öğrencilerinin sağlık yoluyla yaşadığı gariplikler için mücadele ettik. Sonra bu FETÖ denilen alçakların birçok kara pilotumuzu sağlık gerekçeleriyle harcamak için nasıl uğraştıklarını gördük. "Pilotaj Görevine devam edemez" raporu düzenlenen pilotlarımıza binlerce saat uçuşun ardından işitmelerinde oluşan kayıp için "rahatsızlığı askerliğin sebep ve tesiriyle meydana gelmemiştir" raporu verdikten sonra bu kahramanlarla dalga geçerek "nereden bileyim kulaklarını diskoda sağır etmediğini" diyen doktorlar gördük. Bu hadiseyi yine genelkurmay adli müşavirliğine yazdığımız ayrıntılı bir yazı ve onların da desteğiyle atlattık ve pilotlarımızı görevine iade ettik. Sonra kardiyoloji kliniklerinde elenen pilotlarımızın elenmesinin önüne geçmek için çaba sarf ettik ve birçok raporu kontrol muayenesine göndererek pilotlarımızın göreve iadesini sağladık. Onların haksız ekolarla tanılar konulduğunu iliç verilerek verilerinin bozulduğunu sonradan öğrendik.

Tüm askeri hastaneleri sağlık kurullarını çeşitli defalar denetledik ve birçok sahte raporu tespit ederek sorumlularını adalete teslim ettik. Sonra ne mi oldu? Sağlık Komutanlığı Kurmay Başkanı Kurmay Albay Mustafa Uluçakar'ın öncülüğünde askeri sağlık sistemindeki FETÖ uzantıları hakkında rapor hazırlama işine giriştik ve karşılığında Uluçakar Albay emekli edildi ve ben de rapor şubeden GATA'ya atandım. GATA'da psikiyatri kliniğinin heyet üyesi olarak göreve başladım ve burada bazı meslektaşlarımla verilen bazı atama raporlarının sınıf değişikliği raporlarının tuhaflıklarını fark ettik ve heyette kuş uçurmaz hale geldik ve tabi ki sonuç olarak bazılarımız heyetten uzaklaştırıldık. O sırada Ergenekon kumpasıyla tutuklanan Nejak Bek Korgeneralin çok değerli oğlu çok iyi bir nörolog olan Semai Bek heyetin çok dikkatli bir üyesiydi ve onun başına gelenler de ortadadır. Bu arada sağlık kurulları aracığıyla birçok subay astsubay tasfiye edilmeye çalışıldı ve benim gibi birçok vatansever askeri doktor onlara direndi. Evet aramızda FETÖ'cü serefsizler vardı ama sistemin içinde harika doktorlar da vardı. Şimdi sistemde ne pilotlar ne de doktorlar kaldı. Okullarımız kapatıldı ve şimdi emekli pilotları tekrar kazanmaya çalışıyoruz.

Yazık ki ne yazık...

Çok geç olmadan Harp Okullarını askeri liseleri GATA'yı ve askeri hastaneleri açmazsak daha çok emekli askerlerden yardım isteriz. Bu arada eminim benim gibi birçok askeri doktor askeri pilot ve diğer tüm branşlardan rütbeliler devleti için her an göreve hazırdır. Bugün çeşitli vesilelerle yakından tanıdığım kahraman pilotlarımızı anmak istedim. Bu vesileyle tüm hava şehitlerimizi saygıyla anıyorum. Ruhları şad gözleri ufukta olsun.

Emekli Hava Tabip Yarbay

Semih Dikkatli

Uçuş Doktoru ve Psikiyatri Uzmanı

Bu konuya devam edeceğiz...

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/pilotlarimiza-ne-oldu-52948yy.htm

================================

HÜSNÜ MAHALLİ: ABD KILAVUZ OLUNCA!

Kuveyt savaşında yenilgiye uğrayan Saddam ordusunun Kuzeyde Kürtlere operasyon yapacağı söylentileriyle Kürtler komşu ülkelere kaçtı.

Bunun üzerine ABD İngiltere ve Fransa'dan 77 uçak Çekiç Güç adı altında Türkiye'ye geldi ve Saddam'a '36. Paralel'in kuzeyine geçemezsin' dedi.

Üç aylığına gelen Çekiç Güç'e itiraz eden Demirel Ecevit ve Erbakan daha sonra başbakan olunca tezkereyi uzattılar.

Mart 2003'te Irak işgal edildiğinde Çekiç Güç gitti ama Kürtler Kuzey Irak'a egemen oldu.

1 Mart 2003'te TBMM tezkereyi reddetti ama Erdoğan Başbakan olunca Amerikan uçaklarının Türk hava sahasını kullanmasına izin verildi ve Irak işgali sonrasında Kuzey Irak federal bir bölge olarak yarı bağımsız oldu.

Şimdi sıra Suriye'de.

Hesaplar yine Türkiye üzerinden.

Haziran 2015 seçimlerine kadar Suriye'de PYD ve Türkiye'de HDP/PKK ile iyi geçinen AKP o tarihten sonra her ikisine düşman kesildi.

O gün bugün AKP'nin Suriye politikası iki eksen üzerinde gelişti:

1-Kürtler.

2-Silahlı İslamcı gruplar.

Birincileri Fırat'ın doğusunda diğerleri Fırat'ın batısında.

Ağustos 2016'da önce ABD sonra da RUSYA'nın onayıyla Cerablus'a oradan da El-Bab Azez ve son olarak Afrin'e giren Türkiye hiçbir şekilde Esad'la barışmaya yanaşmıyor.

Oysa barışsa tüm sorunlar kendiliğinden çözülecek.

Türkiye; Cerablus'tan Afrin'e kadar uzanan 350 kilometre sınır boyunca en az 50-60 bin ÖSO militanına maaş veriyor tüm gereksinimlerini karşılıyor hastane okul fabrika ve cami kuruyor ve hiç çıkmayacakmış gibi davranıyor.

Şimdi sıra Fırat'ın doğusunda.

ABD ile anlaştık.

Güvenli Bölge Tampon Bölge ya da Barış Koridoru adıyla oluşturulacak bölgede TSK 500 kilometre sınır hattında ABD ile işbirliği yapacak. Böylece TSK Irak sınırından idlib'e kadar uzanan hat boyunca 5-70 km derinliğinde bölgelerde fiilen bulunmuş olacak.

Sonuç olarak;

1- İmzalanan anlaşmayla Türkiye Fırat'ın doğusunda ABD'yi muhatap alarak onun Suriye işgalini kabullenmiş oldu.

2- Bu anlaşmayla Türkiye PYD'nin ABD koruması altında 'Barış Koridoru' altında varlığını ve dolayısıyla olası bağımsızlığını onaylamış oldu. Böylece Türkiye Çekiç Güç olayında olduğu gibi bu kez Suriye'nin kuzeyinde benzer durumun yaratılmasına katkı sağlamış oldu.

3- Bu anlaşma ile Türkiye PYD/PKK'nın yanısıra Suriye Demokratik Güçleri'nin de Rakka ve çevresinde olası bağımsızlığını da onaylamış oldu.

Üstelik bu bölgede işbirliği yapılan ülke yani ABD şimdiye kadar onlarca kez Türkiye'ye kazık atmış PYD/PKK'yı orduya dönüştürmüş ve hiçbir konuda güvenilmeyeceğini onlarca kez kanıtlamıştır.

İşin içinde AKP'nin ABD sevdası olunca her şey normal.

Bu sevda olmasaydı Türkiye gidip Katar'da ABD'nin askeri üssüne 30 kilometre uzaklıkta askeri üs kurmazdı.

Bu üsten kalkan Amerikan uçakları Suriye'yi bombalıyor YPG/PKK'ya silah taşıyor ve ABD Irak'ın işgal operasyonunu buradan yönetmişti.

Garip işler oluyor.

Olup bitenlenlere kızan Putin ve Ruhani 11 Eylül'de İstanbul'a geliyor. Ama gelmeden önce her ikisi Esad'a 'Biz İstanbul'a gidinceye kadar İdlib'in işini bitir' demişe benziyorlar.

Suriye ordusu son bir hafta içinde İdlib çevresinde tüm stratejik bölgeleri ele geçirdi.

Böyle devam ederse Fırat'ın doğusunda ABD'ye yanaşan Ankara Fırat'ın batısında çok ciddi sıkıntılarla karşılaşacak demektir.

Ankara nasıl bir hesap yapıyor bilinmez ama ne düşünüyorsa yanlış düşünüyor.

Anlaşılan son sekiz yılın tüm yanlışlarından ders almamış.

Göreceli olarak 'zafer ya da kazanım' gibi görünen her şey er ya da geç hüsranla bitecektir.

Görünen köy kılavuz istemez.

Kılavuzu ABD olanın başı beladan kurtulmaz.

Bunu önlemenin bir yolu olmalı.

Onu da CHP bulmalı.

Hemen.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/husnu-mahalli/abd-kilavuz-olunca-5283764/

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: O İŞ ÖYLE KOLAY DEĞİL!

Türkiye'yi politikasızlaştıracaksın…

Türkiye'yi ordusuzlaştıracaksın…

Türkiye'yi yargısızlaştıracaksın…

Türkiye'yi itibarsızlaştıracaksın…

Türkiye'yi vicdansızlaştıracaksın…

Türkiye'yi sadakatsizleştireceksin…

Türkiye'yi liyakatsizleştireceksin…

Türkiye'yi kültürsüzleştireceksin…

Türkiye'yi eğitimsizleştireceksin…

Türkiye'yi umutsuzlaştıracaksın…

Türkiye'yi kahramansızlaştıracaksın…

Türkiye'yi milliyetsizleştirmeye baş koyacaksın…

Sonra da çıkıp "Dostlarım dün bitti geçti gitti" diyeceksin;

Yok öyle yağma!

Dün bitti ama "bugün" üzerindeki etkisi geçip gitmedi "yarın"ımız bile bir oranda bedel ödemeye rezerveli.

"Açılım"la bitme noktasından alıp Türkiye'yi bitirme hayali kurabileceği bir noktaya taşıdığınız PKK'nın akıttığı kan sıcak hâlâ; yakıp kavuruyor değdiği bütün yürekleri.

"Analar"ın boşalan kucaklarını dolduracak bir "yeni gün" yok; kundakta babasız kalmış çocuklara gökten "baba" indirecek bir "gün" de doğmayacak asla;

Eksik kalacak bu ülke hep bir parça!

Keza devleti ele geçirmeyi hedeflediğini ancak devleti ele geçirmesinden sonra anladığınız yahut "suç ortaklığı"ndan yırtmak için öyle olmuş gibi yaptığınız şu "FETÖ". .

Tasfiye mi ediliyor sahiden yoksa tasfiye mi ediyor sessiz ve derinden o bile belli değilken elbet kevgire dönen "kurumlar"ın bazısı dayanamayıp yıkılacak bir gün üzerimize…

Durdurabilecek misiniz iktidar aşkına ancak geciktirebildiğiniz o yıkımı "Bugün yeni bir gün" deyince?

Dün bitti ama dünün yanlışları belirliyor biraz da "yeni bir gün"de başımıza neyin gelip neyin gelmeyeceğini…

Eh malum yanlış varsa bir de o yanlışı yapan(lar) olmalı değil mi; hıh işte onlar o yanlışlarının sorumluluğunu üstlenmediği müddetçe "dün" kapanmamış bir hesap defteri olarak duracak önümüzde.

Bile bile lades…

Yanlış duymadım yanlış anlamadım değil mi! Suriye'nin Türkiye sınırında kurulması planlanan kimine göre "güvenli" kimine göre "tampon" bölgeyle ilgili olarak aynen şöyle diyor iktidar sahipleri:

- ABD bizi oyaladı.

- ABD bize verdiği sözleri tutmadı.

Meali: ABD bizi aldattı kandırdı.

- ABD terör örgütlerine silah yardımını devam ettiriyor. Meali: ABD bize ihanet ediyor sırtımızdan vuruyor Türkiye için tehdit oluşturmaya devam ediyor.

Ve bütün bunlara rağmen…

Biz "komşumuz Suriye"ye karşı "ABD'yle müşterek hareket/harekat" kararı aldık.

***

Bu açıklama "Bile bile lades" demektir.

Ve sen seni aldattığını ve kandırdığını bildiğin bir sözde müttefikle kendi güvenliğini riske atacak bir ittifaka "bile bile lades" dersen "aldatıldık kandırıldık" diyerek kurtulamazsın bu defa bunun siyasi bedellerini ödemekten!

ENKAZ

Romandan uyarlanmış film deyince hemen hepimiz birkaç eser sıralayabiliriz sanıyorum peki ya tam tersi?

Bugün örneğine pek rastlanmayan benim hiç rastlamadığım biçimde film senaryosundan uyarlanmış bir romandan bahsedeceğim size;

Enkaz.

Vural Çavuşoğlu'na İstanbul Kısa Filmciler Derneği'nin 2018 Yılı En İyi Senaryo Ödülü'nü kazandıran Enkaz maliyet ve dağıtım sorunları aşılamadığı daha doğrusu konusundan dolayı çekmeye cesaret edecek bir yatırımcı/yapımcı bulunamadığı için -şimdilik- romanlaştırılarak sunuldu kamuoyuna.

Bu özelliğinden ziyade yarına hazırlık babında "büyük depremin izleri" haberleri ufak ufak yer almaya başlamışken bültenlerde "günün anlam ve önemine uygun"luğundan dolayı konu etmek istedim köşeme. Zira "Enkaz" 17 Ağustos 1999'da Gölcük'te başlayan bir hikaye…

Donanmanın hem kendini hem sivil halkı kurtarma gayreti günler sonra yıkıntılar altından sağ kurtarılan 3 aylık bir bebek onu sahiplenen pırıl pırıl bir çift ruhunu şeytana satmış bir gazeteci "özel yetkili" bir hakim… Bir afet bir mucize bir dava bir ölüm…

Dram aksiyon macera gerilim…

Derken…

Finalini Silivri'de yapıyor kitap kötü bir sürprizle.

"Sürprizler" içermesi okuyucu tek başına roman olabilecek bir hikayeden alıp keskin virajlarla bambaşka bir hikayeye sürüklemesi ayrı ilhamlarını gerçek hayattaki emsallerinden aldığı aşikar kahramanlar arasındaki bağların bağlantıların örgüsü ayrı ustalıklı…

Senaryodan dönüştürüldüğü için bol diyaloglu travmatik ama kolay okumalı…

Roman olarak da tavsiye ederim ama galiba filminin çekildiğini görmeyi daha çok isterim.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/o-is-oyle-kolay-degil-52934yy.htm

================================

SAYGI ÖZTÜRK: 1 MİLYON 980 BİN LİRANIN HESABINI VERSİN

Belediyelerle ilgili geçmişe dönük önemli yolsuzluk usulsüzlük konuları gündeme getiriliyor. AKP'li belediye başkanının yerine AKP'li başkanın seçildiği il ve ilçelerde de bunlar eksik olmuyor. "Partilimiz" demeden bazı başkanlar gerçeği kamuoyuna açıklıyor. Var olsunlar.

Bir dönem CHP'nin kalesi olan Malatya yıllardır AKP'yi hep zirvede tutuyor. Bir siyasi partinin belediye başkanı kendisinden önce aynı partide görev yapanların açığını kolay kolay ortaya koymaz. Ama bazı gerçekleri de açıklama toplumu bilgilendirme hakları vardır. Nasıl savurgan bir belediye teslim aldığını 2 milyon liraya yaptırılacak ihaleyi iptal edip aynı işi nasıl 20 bin liraya yaptırdığını da başkan övünerek açıklamalı.

AKP'Lİ BAŞKANA BRAVO

İşte bu örnek Malatya'nın AKP'li Büyükşehir Belediye Başkanı Selahattin Gürkan'dan geldi. Göreve başladıktan sonra "Kiralık araç huzur hakkı harici maaş ödemelerini sonlandırarak her ay 10 milyon TL tasarruf ediyoruz. Tasarrufumuz 4 ayda 40 milyona ulaştı ki bu rakama iptal ettiğimiz diğer ihaleler dahil değil. Örneğin 2 milyon TL'ye verilmiş olan alt yapı ihalesini iptal ederek kendimiz 20 bin TL'ye yaptık. Bu sadece bir örnek" dedi.

Gürkan durumu ortaya koyuyor. Ama bundan başta önceki belediye başkanı halen AKP Milletvekili olan Ahmet Çakır ve bazı partililer rahatsız oldu. Aslında Çakır'ın çıkıp "Başkanın 20 bin liraya yaptırdığı işe niçin 2 milyon liraya yani 1 milyon 980 bin lira fazlasıyla ihale ettiğini" açıklaması gerekir. Ama sorsanız "Bu konuda konuşmak istemiyorum" deyip konuyu kapatır.

Rahatsız olmayın 4 ayda 40 milyon lira yakın tasarruf yapan 2 milyona yapılmış ihaleyi iptal edip 20 bin liraya yaptırmayı başaran başkanı ayakta alkışlayın. Siz neden yapamadığınızı açıklayın. Kendinden önceki dönemi eleştiren tasarruflarını ortaya koyan birilerine kazanç sağlamak için 20 bin liralık işi 2 milyon liraya verildiğini açıklayan hangi siyasi partiye mensup başkan olursa olsun kutlanmalı. Biz böyle bakıyoruz. Gerçeklerin hakikatin yanında durmayı da görev biliyoruz. Bildiğimiz bir şey daha var bundan böyle Başkan Selahattin Gürkan'ın bu tür açıklama yapmasına izin vermeyecekler. Malatya halkı önceki dönemde belediyede neler olup bittiğini bilemeyecek.

TRABZON'DA NE OLDU?

Trabzon'da kurulan "Alo 170" çağrı merkezi Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı'na bağlı. Bu merkezde 170 kişi asgari ücretin 1 5 katı maaş alıyor. Takım lideri mevzuat uzmanı takım mühendisleri gibi unvanlar verilen 30 kişinin maaşları ise asgari ücretin 3 veya 5 katı arasında değişiyor. Peki yüksek maaşlılar diğer 170 kişiden daha mı kıdemli veya daha mı tahsilli? Hayır. Aslında takım liderinin üniversite mezunu olması gerekirken çoğunda buna da uyulmadığı anlaşılıyor.

Ancak yüksek maaşlı 30 kişinin başka özelliği var. Bunlar ya AKP'de görev yapan ya da AKP'nin üst düzey yöneticilerinin bürokratların yakını. Arka arkaya seçimler yapılırken bu kişiler AKP il ve ilçe teşkilatlarında görevli olduklarından aylarca iş yerine bile uğramadı. cretsiz izinli" olduğunu düşünürsünüz. Böyle bir durum da söz konusu değil.

Yenilenen İstanbul seçimi için onlar da "Takım halinde" İstanbul'a gidip Binali Yıldırım'ın kazanması için çaba gösterdiler. AKP'nin seçimi kaybetmesiyle aylardır uğramadıkları iş yerine döndüler. "Takım lideri" dedikleri yüksek maaşlı 30 kişi arasından birkaç örnek vereyim: Milletvekili Bahar Ayvazoğlu'nun Kadın Kolları Başkanlığı yaptığı dönemde yardımcılığını yapan Gülşah Kurtoğlu AKP eski belediye başkan adayı ve milletvekili adayı Mazhar Yıldırımhan'ın oğlu Fatih Yıldırımhan İçişleri Bakanlığı Danışmanı Ali Faik Hacıoğlu'nun kardeşi Neslihan Hacıoğlu.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve Ulaştırma ve Altyapı Bakanı Cahit Turan milletvekilleri AKP'den Düzce Milletvekili adayı olan ve seçimi kazanamadığı için Trabzon Valiliği'ne getirilen İsmail Ustaoğlu Büyükşehir Belediye Başkanı Murat Zorluoğlu İlçe belediye başkanlarının da katıldığı 15 Temmuz Özgürlük Meydanı'nda gerçekleştirilen 4.000 kişiye yemek verilen törene katıldı. O törende anonslarını yapan onları yere-göğe sığdıramayan Bülent Uzunoğlu da takım lideri olarak maaş alıyor ama AKP'li bazı belediye başkanlarının gittiği yerlerde sunumları nedeniyle işyerine gitmeye fırsat bulamıyor.

Yalnız büyükşehir belediyelerinde değil küçük ilçelerde bile maaş alıp işe gitmeyen hatta başka şehirlerde oturanlar olduğu ortaya çıkıyor. Bunlar özellikle farklı partiden belediye başkanının seçilmesiyle ortaya çıkıyor. Araştırmalar devam ettikçe daha ne yolsuzluklar ne usulsüzlükler çıkacak görelim…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/saygi-ozturk/1-milyon-980-bin-liranin-hesabini-versin-5283828/

================================

MURAT MURATOĞLU: BURAYA KADARMIŞ VENEZUELA AŞKI!

ABD tarafından Venezuela'ya yönelik kapsamlı yaptırım içeren paket 5 Ağustos'ta onaylandı. Türkiye bu karara tepki gösterdi ve Dışişleri Bakanlığı ABD'nin ülkedeki Venezuela'ya ait tüm mal varlıklarını dondurması kararını doğru bulmadıklarını bildirdi.

Doğru bulmadığımız halde Ziraat Bankası'nın Venezuela Merkez Bankası'nın hesabını kapattığı ve ilişkisini kestiği bildirildi. Ziraat Bankası bu bilgiyi teyit etti. Hani tepki?

★★★

Oysa Türkiye Venezuela'da Başkan Maduro'yu destekliyordu. Hatta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın kendisini arayarak "Maduro kardeşim! Dik dur yanındayız" diyordu.

Maduro'nun da Türkiye'yi sevdiği aşikârdı… Diriliş Ertuğrul izliyor. Arada bir buraya geliyor. Nusret'de et yiyor. Sık sık Türkiye'ye heyet yolluyordu. Birden ne oldu?

★★★

Venezuela şu anda ekonomisi göçmüş dünyada bir numaralı sefil ülke… İşin enteresan tarafı dünyanın en büyük petrol rezervleri Venezüela'nın elinde…

Venezuela nasıl düştü bu sefalete? Maduro gider Kaduro gelir. Sistem yanlışsa istersen cennette yaşa sefalet peşindedir.

★★★

Venezuela'da Chavez hapisten çıkıp 1998'de yönetimi devraldığında dünya liderliğine oynayacaklarının mesajını veriyordu. (Kıskanılan güç. )

Petrol fiyatlarının da yükselmesiyle Venezuela ekonomisine hatırı sayılır bir para girişi oldu. (Hızlı borçlanma. )

Paralar yol hastane inşaat gibi seçmenleri etkileyecek büyük harcamalara gitti. Benzini neredeyse bedavaya dağıttı… (Adamlar yol yaptı!)

Her ortamda Amerika'yı suçlayarak Amerika karşıtı açıklamalar yaparak ülke içinde safları sıkılaştırdı. Para dağıtıldıkça destek de artıyordu. (Eyy Avrupa Birliği!)

Chavez ruhunu teslim edince ekibinden Maduro başa geçti. Maduro'nun üniversite diploması bile yoktu. (Kayboldu. )

Kendi yönetiminde bir fon kurdu. Çin'den ileride üreteceği petroller için 50 milyar dolar peşin para aldı. Ülkenin geleceğini de yaktı. (Varlık Fonu'ndan Katar'a satış yapılması. )

Maduro Aralık 2015'teki seçimlerde parlamentodaki çoğunluğu kaybetti. Buna rağmen getirilen başkanlık sistemi ile ülkeyi yönetmeye devam etti. (Venezuela usulü başkanlık sistemi. )

Üyelerini kendisinin atadığı yüksek mahkeme 29 Mart Çarşamba günü meclisin yetkilerini feshetti. Bütün güç Maduro'ya kaldı. (Yeni anayasada fesih yok!)

Maduro muhalefet liderlerini yurtdışından Venezuela'nın gelişmesini istemeyenlerden destek almakla suçladı. (Dış mihraklar!)

Amerika ile papaz oldu. Amerika ambargoyu koydu. Türkiye ile ekonomik ilişkileri son buldu! (Elbette kırgınlık içindeyiz. )

★★★

Sevgili Maduro; Sen bu mektubu okurken yanında değil çok uzaklarda olacağım. Sizin Ziraat Bankası'ndaki hesabınızı kapatmak zorundayım.

Zaten sen ne yapacaksın Ziraat Bankası'nı? Doları artırmayalım derken 6 ayda 4.5 milyar lira işlem zararı yazdı. Suriye S-400 derken Amerika ile aramız zaten limoni… Daha fazla kaçmasın tadı… Arayı açma döncem ben sana…

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/buraya-kadarmis-venezuela-aski-5285591/

================================

RIFAT SERDAROĞLU: ALLAH'IN SOPASI VAR MI?

Olmaz mı?

Hem de öyle bir sopa ki vurduğunda kişiyi tüm dünyaya rezil eder.

AKP İktidarı yöneticileri dünyanın en güçlü ordularına karşı savaşıp galip gelen emperyalist haydutları vatanımızdan süren Cumhuriyeti-özgürlüğü- onurlu bireyler olmayı bizlere armağan eden Büyük Atatürk ve silah arkadaşları için

ne demişlerdi hatırladınız mı?

"Ayyaşlar!"

AKP Genel Başkanı ise; "Bir duble içen bile alkoliktir" demişti!

Ayyaş-alkolik diye hakaret ettikleri o insanlar olmasa idi Yunanın ayakçısı İngilizin yardakçısı Amerikalının bardakçısı olacak olan bu sapkınlar şimdi bulundukları makamları rüyalarında bile göremeyeceklerdi.

Değil saraylarda oturmak oradaki ahırlarda bakıcı bile olamayacaklardı!

Eee insanoğlu bu! Ne de olsa çiğ süt emmiş! İçlerinden evliya da çıkacak haram yiyici de!

İşte Allah'ın sopası burada devreye giriyor;

Türkiye'de 806 bin Kurumlar Vergisi mükellefi var.

Kurumlar Vergisini "Sermaye Şirketleri Anonim-Limited-Sermayesi paylara bölünmüş Komandit Şirketler/Kooperatifler/İktisadi Kamu Kuruluşları" öder.

İşte bu koca-koca şirketler için 2019 yılı bütçesinde 74 Milyar TL vergi ödeyecekleri varsayılmış!

Tabii ki ödeyebilirlerse!

Çünkü 2019 yılı ilk 6 ayında "Beyana dayalı Kurumlar Vergisi gerçekleşme oranı %14 4 oldu.

2019 ikinci 6 ayında bu kurumların durumu daha da kötü olacağı için en iyi olasılıkla o da %14 4 civarında olacak!

Yani AKP İktidarının 2019 yılında Kurumlar Vergisinden beklediği 74 Milyar TL'nin ancak tahmini 10 Milyar TL'si tahsil edilebilecek.

Damat dikkat et Allah'ın sopası şimdi kafanıza inecek;

AKP her içki ve sigara içene AYYAŞ-ALKOLİK dediğine göre 2019 yılında AKP ayyaşlardan (içki ve sigara kullanıcılarından) ne kadar ÖTV ve KDV bekliyor? Tam tamına 72 Milyar TL

806 bin Kurumlar Vergisi mükellefinden 74 Milyar TL beklenirken ancak 10 Milyar TL civarında bir para gelecek!

Ayyaş takımından 72 Milyar TL bekleniyor 72 Milyardan daha fazla gelecek! (Zam üstüne zam var ya)

Yaa düştün mü ayyaşların eline ey Süslüman AKP?

İşte Allah'ın sopası budur. Seni ayyaşların eline muhtaç eder…

Fakat burada çok önemli bir nokta var;

AKP İktidarı acımasızca zam yaptıkça kaçak oranı artıyor!

Sigarada zaten Barzanilerin şirketlerini kaçakçılıkta tek geçerim. Adamlar ellerini sallayarak kaçak sigara satıyorlar. Dokunan yok.

Bir karton kaçak sigara gerçeğinin dörtte bir fiyatına satılıyor. İnanmayan Soylu Süleyman'a sorsun! Bu kaçağa göz yumanlar T. C Devletinin büyük bir gelir kaybına sebep oluyor! Neden acaba? Ortak olabilirler mi? Barzani'nin kaçak petrolünü kimin taşıdığını bulursanız bu sorunun da yanıtını bulursunuz!

Ayrıca şu an on binlerce evde kaçak rakı yapılıyor. Bakkalda kilosu 200 TL olan Rakı evde yapılınca maliyet 20 TL'ye düşüyor!

Bu ürünlerin satış fiyatlarının %85-%90'ı vergi!

Yani bir ayyaş bir duble rakı içti mi bir duble de AKP içiyor!

Bir dumancı bir sigara tellendirdiğinde bir sigara da AKP içiyor!

Bak Süslüman AKP; Bu işte ayarı tutturabilmek çok önemlidir.

Ayyaşlar-Dumancılar vatanseverdir amma asla keriz değildirler.

Sen gece-gündüz zam yaparsan Barzani'nin kaçak sigara-mazot işine göz yumarsan bunlar da kendi içkisini-sigarasını kendileri yaparlar.

Kalırsın ortada dımdızlak!

İndi mi kafana Allah'ın sopası?



- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder