7 Ağustos 2011 Pazar

Domates prostatı korur mu?

Prof. Dr. Osman MÜFTÜOĞLU

 

Domates prostatı korur mu?


Yukarıdaki soruyu "Evet!" diye yanıtlayabilirsiniz.

Osman Müftüoğlu, 1955'te Anamur'da doğdu.
1972'de Anamur Lisesi'ni, 1978'de Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdi.
1984'te iç hastalıkları uzmanı, 1989'da endokrinoloji ve metabolizma hastalıkları klinik şef yardımcısı, 1989'da doçent, 1990'da iç hastalıkları klinik şefi, 1997'de profesör oldu. 
Domatesi daha fazla yiyen erkeklerde prostat kanserinin daha seyrek görüldüğünü bilimsel anlamda ilk kez kanıtlayan Harvard Tıp Fakültesi'nin araştırmacılarından Dr. Edward Giovannucci'dir. Edward Giovannucci, 1995'te kırk sekiz bin erkek üzerinde yaptığı araştırmada fazla miktarda domates yiyen erkeklerde prostat kanseri riskinin azaldığını gösterdi.
Sonraki çalışmalar bu bulguları doğruladı: Domates ve domates ürünlerinin (ketçap, salça, domates çorbası, domates suyunu, domatesli sosları) fazla miktarda tüketmek erkekleri prostat tümörlerinden korumada ciddi ölçüde işe yarıyordu.
Sonraki çalışmalar bol ve sık domates yemenin yalnızca prostat değil akciğer, mide, kalın bağırsak, meme kanserini önlemede de işe yaradığını gösterdi. Domates bu başarısını içinde bol miktarda bulunan "LİKOPEN" isimli karotenoide borçluydu.
Likopen mucizesini ilk kez 2003'te yayınlanan "YAŞASIN HAYAT" kitabımda gündeme getirdim ve ona "KIRMIZI MUCİZE" adını sanırım ben verdim!

DİĞER FAYDALARI DA ÖNEMLİ

Daha sonraki incelemelerde likopenin bizi yalnız kanserden değil daha pek çok hastalıktan da koruyabileceğini gösterdi. Domates tüketenlerde vücuttaki likopen miktarı artıyor ve bu durum örneğin "koroner kalp hastalığından korunmada" da işe yarıyordu. Likopen LDL'nin damar duvarını hastalandıran oksitlenmiş LDL'ye dönüşmesini önlüyordu.
Domatesin ve likopenin marifetleri prostat ve kalp sağlığı ile de sınırlı değil. Domatesin kendisi, salçası, çorbası ya da suyu düzenli içilirse cildin güneşten korunma gücü de artıyor, dolayısıyla cilt yaşlanması önemli ölçüde yavaşlıyor.
Kısacası domates ve ürünleri dolayısıyla likopen neredeyse bir "cilt güzelleştiricisi" gibi çalışıyor cildi güneşten koruyor, güzellik ve kıvam veriyor. (Bir çalışma her gün 40 gram domates salçası yemenin cildi kızartan güneş ışınlarının etkisini yüzde 40 arttırdığını yani güneşin güzelleştirici yönünü (!) daha çok açığa çıkardığını gösterdi.)
Kısacası domatesten ve domates ürünlerinden herkesin her yaşta daha fazla yararlanması lazım. Domatesin sağlık gücü yalnızca likopenden zengin olmasıyla da sınırlı değil. Domateste bol miktarda potasyum, B-3, B-6 vitaminleri de var. Posadan da çok zengin. Kalorisi düşük bir yiyecek olduğu için kilo korumada da oldukça önemli bir besin.

NE YAPMALI?

Domatesteki likopen yağda eriyen bir madde. Dolaşım sistemine geçebilmesi için biraz yağ ile birlikte alınması lazım. Herhangi bir işlem görmeden azıcık ısıtılmadan, bir miktar yağla temas ettirilmeden ve de "hırpalanmadan" (!) yendiğinde domatesteki likopen kana yeteri kadar karışamıyor. Bu nedenle domatesi ve ürünlerini ezerek, ısıtarak ve birkaç damla zeytinyağı ile karıştırarak yemekte fayda var.
Önemli bir nokta da şu: Likopen vücutta iyi depolanan bir karotenoid değil. Domates ürünlerini düzenli tüketmezseniz kandaki likopen düzeyi çok çabuk azalıyor. Bu nedenle domates salçası, domates çorbası, ketçap, domatesli soslardan düzenli olarak faydalanmanın bir yolunu bulmalısınız.

Domates tüketirken...

* Küçük domatesleri tercih edin. Chery domateslerin likopen içeriği büyük domateslerden daha fazla oluyor: Genel bir kural olarak bir meyve ya da sebzede kabuğun meyvenin-sebzenin içine oranı ne kadar fazla olursa antioksidan gücü o oranda artıyor. Küçük domateslerde "kabuk/iç oranı" kabuğun lehine!
* İşlenmiş domates ürünleri daha faydalı. Yemeğe konulan salçadan, domates çorbasından, yiyeceklere eklenen ketçaptan ya da hafifçe ısıtılmış domatesteki likopenden vücut daha iyi, daha çok yararlanıyor.
* Likopen yağda eriyen bir madde. Bu nedenle ısıtılmış domates ve domates ürünlerinin üzerine makul miktarda sızma zeytinyağı eklemekte fayda var.

Meyveleri mümkünse kabuklu yiyin

Meyveleri, sebzeleri doğadaki dış etkenlerden korumada onları sarıp sarmalayan kabuklar görevli! Bu nedenle de her meyvenin kabuğunda, sebzelerin dış kısımlarında doğadaki mikrop, mantar, böcek ve benzeri zararlılardan korumayı sağlayan güçlü biyolojik bariyerler, savunma silahları, en çok da antioksidanlar var. Mesela elma soyulmadan yendiğinde yaklaşık 140-150 mg civarında antioksidan flavonoid içeriyor, elma soyulduğunda bu miktar hemen 100 mg altına düşüyor.
Elmadaki en güçlü antioksidanlardan biri olan kuversetin elmanın sadece kabuğunda bulunuyor. Yer fıstığının, Antep fıstığının, bademin, fındığın dışını saran kırmızı kahverengi ince zar da polifenollerden çok zengin. (Üzüm kabuğunda bulunan resveratrol yer fıstığı, badem, fındık ve Antep fıstığında bu kırmızı kahverengi ince zarda da bol miktarda var.)
Kabuk soyulursa ya da bunlar fırında kavrulursa, tuzlanırsa maalesef ortadan kalkıveriyor. Prensip olarak kabuklu yenebilen her türlü meyve ve sebzeyi kabuğu ile birlikte yemeye çalışın. Ama bir şartla: Mutlaka iyice yıkayıp temizleyerek, kimyasal kalıntılardan ve pisliklerden bir güzel arındırarak.
--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ ŞUBAT GÜNÜ  Kim ne bilsin neydi beni uyutan? Uyanmadığım o sabah uykudan. Henüz yaşıyordum yeniden yeni Bir şubat gününün güzelliğini. Türkü kalmasın diye söylenmedik, Bendim o yağan kar, âsude şenlik, Dağlara, ovalara, şehirlere; Sevgilinin hülyalarına göre.  Cahit Sıtkı TARANCI

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder