12 Ağustos 2011 Cuma

POLITIK - Dünya nereye gidiyor...

Batı'da çöküş başladı, gidiş nereye?

Aydınlık'ta bu köşede 1 Haziran 2011 tarihli yazımda "Ekonomik göçüşe 3 hafta mı var, 3 ay mı?" başlığını kullanmıştım.
Konu ön planda o sırada gündemin ilk sırasında bulunan Yunanistan'dı lakin o yazıda şöyle bir öngörü dile getirmiştim:

"Yunanistan batsa da, su üstünde tutulsa da Euro bölgesi / Avrupa Birliği aynı girdaba yakalanacak.
Çünkü İspanya, İtalya, Portekiz güneyde; Belçika, İngiltere kuzeyde "ağır kamu borçları" nedeniyle zaten iflas ilan etmenin eşiğindeler ve Yunanistan'ı kurtarmaları diğerleri için 'emsal' olacak.
Lakin tümünü kurtarmaya güç yetmez, kaynak yok.
Bu ülkeler iflas edip batarsa, onların alacaklıları olan büyük bankalar (çoğu Alman, İngiliz, Amerikan) da, ülkeleri de dibe vururlar!"
 

Aynı yazıda ABD'nin müstakbel iflasına da işaret etmiştim.
"Çöküş" için 2012'ye işaret eden "ünlü kahin" Nuriel Roubini'den daha erken bir vade biçmiştim.
Geçen Cuma günü (5 Ağustos 2011), pek çok yabancı ekonomist tarafından "çöküşün  başladığı tarih" olarak niteleniyor.
Kısacası olaylar 3 aylık biçtiğim vadenin tükenmesini beklemediler.
O günden buyana Avrupa ve Amerika medyaları    artık açık açık "sonun başlangıcı"ndan, "çöküş"ten söz eder oldular.
Avrupa Merkez Bankası Başkanı "İkinci Dünya savaşı ertesinden beri en ağır krizi yaşıyoruz" demekten kendini alamadı.

Gerçekten de manzara şu:

ABD'nin kredi notu ilk kez kırıldı.
Ardından aynı gün içinde saat farkıyla önce New York Borsası, sonra Asya borsaları, en sonra Avrupa borsaları dibe vurdular.
"Kara cuma"dan beri de her gün borsalar bir gün öncesindekinden daha aşağı bir düzeyden kapanıyor.
Bu nereye kadar gider?

Şu günlerde kriz kendini finans kesiminde gösteriyor.
Oysa temel: gerçek ekonomidir, yani üretim düzlemi.
Asıl derindeki kriz de orada zaten ve finansal kesimdeki bozulma, "borçkoliklik" vs.
o gerçek ekonomideki kâr haddinin azalmasını, düşen rekabet gücünün açığının kapatılmasını sağlamaya yöneliktir.
Aynen oksijen tüpüne bağlanma gibi.

Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) şimdilerde İtalyan ve İspanyol tahvillerini bol keseden satın alması finans kesiminde soluk alamaz duruma gelmiş bu iki devlete "oksijen takviyesi" yapmaktan başka bir şey değil! Bu bir tedavi değil ki.
Günü kutarma.

İşin daha da ilginç yanı şöyle: ECB kendi özsermayesinin çok üzerinde bu takviyeyi yapıyor.
Yani oksijen tüpü ve yedek oksijen kaynağı da pek sağlam değil! Bir başka deyişle, gerçek karşılığı olmayan dövizle (dolarla) yürütülen ABD ekonomisi veya gerçek ekonomi kesiminde karşılığı olmayan finansal / sanal balon kaynaklarla bugüne yapay bir şekilde taşınan ve şimdi tıkanan ekonomiyi kurtarmak üzere yine resmî kurumlar üzerinden fakat gerçek karşılığı yine olmayan kaynaklar seferber ediliyor!!

"Günü kurtarmak"ta bile başarılı olacağı kuşkulu; sadece spekülatörlerin işine yarar.
Nitekim borsalar bu gözbağcılığı oyunlarına kanmadıkları için hisse senetlerinden çıkmaya devam ediyorlar.
Borsalar da düşüşe.
Ama Avrupa'da hükümetlerin sarılabildikleri tek çare şimdilik anca bu zavallıca ve dayanağı, sürdürülebilirliği olmayan "önlem"!

Almanya'nın tavrı

Öte yandan, başta Almanya olmak üzere bazı başkentlerde giderek genişleyen ve sesi daha gür çıkmaya başlayan bir kesim, çözümü "gerçek" kaynaklarla ve ister istemez pek çok Avrupa devletini  fiilen "ikinci sınıf" ülke konumuna düşürecek zorlayıcı önlemlerle uygulamaya koymayı savunuyor.

Buna en tipik örnek, Almanya'da çeşitli kesimlerde dile getirilen bir yaptırım: Borçlu ülkelerin borçlarına karşılık alacaklı ülkeler tarafından onların altın rezervlerini rehin almak.

Yaptırım gücü olan devletler (başta Almanya) lafla peynir gemisinin yürümeyeceğinin çok iyi bilincinde olarak "gerçek karşılığı olan" finansal varlıklar karşılığında itfaiyeci rolü oynamayı üstlenecekler.
Olmazsa Berlin, fiilen "bırak sarhoşu yıkılsın" yaklaşımı içinde hareket edecek!

Frankfurt Borsası'nın 5 Ağustos'tan buyana dibe vurma rekorları kırması da rastlantı değil.
Alman sermayesi borsa değeri yapay olarak şişmiş (gerçekliği olmayan) hisse senetlerinden çıkarak bir an önce altın gibi gerçek değerlere geçiş yapıyor.
Bu refleks dünyanın diğer borsalarında da genelde geçerli.
Onun için dört gündür borsalar çökerken altın fiyatı rekor üstüne rekor kırıyor.
"Ekonomi gerçeği" ve "gerçek ekonomi" acıtarak kendini dayatıyor...
Savaş da çıkartılsa bundan kaçış yok.
Ekonomi küresel ve ulusal düzeylerde gerçek ve gerçekçi bir temel üzerinde yeniden yapılanmak durumunda.
Bu kez faturayı kapitalizm ödeyecek.

 

Ekonomik göçüşe 3 hafta mı var, 3 ay mı?

Türkiye, nasıl hem ekonomik hem de çok yanlı siyasal etkenlerin dinamiğiyle hızla duvara veya uçuruma doğru koşarak gidiyorsa, bu kez mutlu bir rastlantı sonucu Türkiye üzerinde de öteden beri  kötü hesap ve emelleri olan lakin "dost ve müttefik" kategorisinde tutmakta devam ettiğimiz ülkeler de yine aynı dinamiklerce daha önce yaşadıklarından da beter bir göçüşe doğru ivme kazanan bir tempoda gitmekteler.

Bu demek oluyor ki Türkiye aleyhinde içeride kullandıkları çeşitli odakların ve erklerin işbirlikçiliğiyle, daha doğrusu hainliğiyle 1923 Cumhuriyeti'ne, Türkiye'nin bütünlüğüne, Türk ulusunun birliğine yönelik tuzak ve tertipleri derinleştirmek, kalıcı bir yapıya kavuşturmak gücünü bulamayacaklar.
Çünkü bizim ulusal direncimizin de ötesinde asıl kendi içlerinde, kendi dertleriyle uğraşmak zorunda kalacaklar...

Gelişmelere Mustafa Kemal'in salık verdiği üzere "ufkun ötesi"nden bakınca  -ki, bizce bu, tam tepeden kuş bakışı bakmakla olur-  görünen budur.
Genel durum ve manzarayı ekonomik yanına ağırlık vererek şöyle özetleyebiliriz: 

Zaman ölçeği

Daha önceki yazılarımızda da işaret ettiğimiz üzere, dünya siyasal ve ekonomik topyekün bir Çağ değişiminin eşiğindedir.
Daha doğrusu bunun dinamikleri nicedir devrede, şimdilerde bu niceliğin yeni bir niteliğe dönüşmesinin saati dolmak üzere.
"Saat" deyince bir noktanın altını çizelim: Gelişmelerin ve dolayısıyla değişmelerin, dinamiklerin "saati" (geçiş / gerçekleşme hızı) birbirine uymaz.
Ölçekleri farklıdır.
Nasıl biyoloji, jeoloji veya astronomi alanlarının değişim hızının ölçekleri birey ömrünün kısa ölçeğine sığmazsa Toplum düzeyinde yürürlükteki Ekonomi, Kültür, Siyaset gibi üç temel çarkın dönüş hızı da bireysel ömrün hızıyla kavranamaz.
Bunun içindir ki geleceğe dönük öngörüler, tahminler "ne olacağı" hakkında tam isabet tuttursa da "ne zaman olacağı" konusunda çoğunlukla yanlış çıkar.
Örnekse, Pasifik bölgesinin yükseleceğini, Avrupa'nın geride kalacağını Marx çok iyi tahmin etmiş fakat bunun gerçekleşme zamanının çok daha erken olacağını düşünmüştü.
Günlük bireysel yaşam sürecinin verdiği bir hız koşullanması, alışkanlık en büyük beyinleri bile zaman tahmini yaparken yanıltabilir.
Sonuçta bilimsel tahmin kehanetten veya falcılıktan çok farklıdır.

Hangisi daha önce batacak?

Bugüne gelince.
Türkiye'de, ekonomide "cari açık" hem gizlenemez bir niceliğe, hem de bir iki ustaca manevrayla atlatılamayacak nitelikte bir illete dönüşmüş durumdadır.
O kadar ki artık bu konuda bir "kopuş", bir "kırılma" olacağı herkesin gördüğü, yazdığı derecede göze görünür bir hal almıştır ki bu, "saatin çok yaklaştığı" demektir.

Son günlerde, Yunanistan gündemde baş köşede.
Normal.
Hızla ambarlarından su alan bir gemi gibi ve güvertesi, küpeştesi de sular altında.
Denize gömülmesine (borçları yüzünden temerrüde düşüp iflas etmesine) ben diyeyim 3 hafta, siz deyin 3 ay kalmışa benziyor! Daha önce İzlanda ve İrlanda aynı durumu yaşadılar.
Sıra Yunanistan'da.
Yalnız bu kez şöyle bir fark var:

Yunanistan batsa da, su üstünde tutulsa da Euro bölgesi / Avrupa Birliği aynı girdaba yakalanacak.
Çünkü İspanya, İtalya, Portekiz güneyde; Belçika, İngiltere kuzeyde "ağır kamu borçları" nedeniyle zaten iflas ilan etmenin eşiğindeler ve Yunanistan'ı kurtarmaları diğerleri için "emsal" olacak.
Lakin tümünü kurtarmaya güç yetmez, kaynak yok.
Bu ülkeler iflas edip batarsa, onların alacaklıları olan büyük bankalar (çoğu Alman, İngiliz, Amerikan) da, ülkeleri de dibe vururlar!

Avrupa böyle de, ABD iyi mi?

Aslında dünyanın en borçu ülkesi ABD.
(İkinci sırada İngiltere geliyor.) Anca borçla ayakta durabiliyor.
Daha önemlisi sadece Federal düzeyde değil ağır borçlanma.
Asıl eyaletlerin çoğu fiilen iflas durumunda.
"Zombi"lerden farkları yok!  Maaş dahil hiçbir ödeme yapamaz durumda olduklarını resmen ilan etmeleri her an gündeme pat diye düşebilir.
ABD'nin içinde ve sonra dışında bunun yaratacağı depremi tasavvur edebiliyor musunuz?

"Yenisiyle (ABD), eskisiyle (Avrupa) Kapitalist Dünya ekonomileri çakılacak" diye Gerçek Gündem'de yazdığımda 2008'in ilk yarısıydı.
Gerçekten de çakıldılar ama zar zor su üstünde kaldılar.
Bu kez (bay)kuşbakışı baktığımda ağzımdan bal damlıyor! Öyle değil mi?    

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Insan omru  Donus bileti satilmayan bir seyaha  LEHCET'UL HAKAYIK (GERCEKLERIN DILI)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder