10 Ağustos 2011 Çarşamba

POLITIK - STRATEJİ SAVAŞLARI

STRATEJİ SAVAŞLARI

Gültekin ÖZTÜRK - 8 Ağustos 2011

Bu yazımı Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet Komutanları topluca emekliliklerini istediklerinde yazacaktım.
Şehit haberi üzerine, milletimize musallat olan"Fitneyi" anlatmış, bu yazımı YAŞ sonrasına ertelemiştim.
Kalem, bugün çalıştı.

2011 YAŞ Toplantısı, 2002'den beri süren bir mücadelenin en kritik kavşağı olmuştur.
Hükümet, orduyu istediği gibi tasarımlamak için bir plan yapmış, ordu da bunu boşa çıkarmak için karşı bir plan hazırlamıştır.
İşte 2011 YAŞ, bu plan stratejilerinin adeta bir savaşı şeklinde cereyan etmiştir.
Bu sebeple yazımın başlığı"strateji savaşları" oldu.
Her şeyin daha net göründüğü YAŞ sonrası bu savaşın sebeplerini, esasları ile ilgili düşünce ve tespitlerimi sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ordunun kendi içinde hiyerarşik olarak terfilere karar vermesi ve komuta kademesini belirlemesi anlayışı, Cumhuriyetimizin yerleşik bir askeri geleneğidir.

Amaç, Cumhuriyeti ve değerlerini korumak, siyasi etkilerle bu rejimin ve değerlerinin değiştirilip, dönüştürülmesini engelleyecek komutanlar ile orduyu yönetmektir.
Cumhuriyet Hükümetleri, Kurucu İradenin bu kararına uymuş, oluşturulan geleneğe karşı çıkmamışlardır.
Orduyu, kendi yönetimini belirlemede bağımsız bırakmışlardır.

NATO'ya girişimizden yani 1950'den sonra, Osmanlı Devletinde olduğu gibi "orduyu siyasallaştırma" girişimleri yeniden başlamış, çeşitli çevrelerin orduyu ele geçirme planları uygulamaya konmuştur.
Maalesef bu çevreler planları doğrultusunda mesafe almayı da başarmışlardır.
Ordu da kendisine tanınan imtiyazı kötüye kullanarak adeta malum odakların amaçlarına hizmet etmiştir.
İkide birde siyasete müdahale ederek, "Darbeci Ordu" etiketinin üniformasına asılmasına sebep olmuştur.
Böylece şer odaklarının, hain emellerini gerçekleştirebilmelerinin önünde en büyük engel olan kahraman ordumuza "Darbeci Ordu" suçlaması yapabilmeleri mümkün olabilmiştir.
Medyadaki satılık kalemlerin de yardımı ile "darbeci " olarak yaftalanan ordunun, önce itibarsızlaştırılması, etkisizleştirilmesi, sonra da milletimizin ordu sevgisinin "ordu düşmanlığına" dönüştürmesi tasarlanmıştır.
Geçmiş yıllara baktığımızda, bu planı yapanların amaçlarında kısmen de olsa başarı sağladıkları söylenebilir.
Halkı tarafından düşman görülen, psikolojik harbin etkisizleştirdiği suçlu bir ordu ne yapabilirdi ki?
Ya teslim olacak ya da yeni "darbe-darbecik-postmodern darbe" yapacaktı.
Daha doğrusu buna zorlanacaktı.
Öyle de yapıldı.
Ordu ikinci yolu seçti.
27 Mayıs, 12 Mart ve 12 Eylül sabıkalarına yenilerin ekledi.
Rahmeti Erbakan'ın, Başbakanlıkta "tarikat-cemaat" liderleriyle yaptığı toplantı bardağı taşırmış, bazı ihtiraslı askerlere İç Hizmet Kanununun 35. maddesine göre harekete geçme imkânı sağlamıştır.
Gerekçe hazırdır;"Laik Cumhuriyet ve kazanımları tehlikededir." İşte diğer darbelerde de öne sürülen bu gerekçe ile 28 Şubat müdahalesi ya da "Post-modern Askeri Darbesi" yapılmıştır.
"Vatanın bütünlüğü, milletin birliği ve Laik Cumhuriyetin varlığı tehlikededir!" Ordu koruma ve kollama görevini yerine getirmiş, iktidarı alaşağı etmiş, siyaseti bir süreliğine de olsa istediği gibi tasarımlamıştır.

Bu şekilde millet nazarında var olduğuna inanılmayan tehlikeler yaratıp, Vatanı, Milleti, Laik Cumhuriyeti korumak ve kollamak amacı ile yapıldığı söylenen müdahaleler, orduyu iyice gözden düşürmüştür.
28 Şubat'ın mimarları "Bin yıl sürecek" dedikleri bir komuta kademesi planlamış ve uygulamaya koymuştur.
Askerler sanmışlardır ki (Daha doğrusu küresel güçlerin emrindeki akıl hocaları askerlere demiştir ki) bu yolla istedikleri hükümet olabilecek, istemedikleri asla iktidara gelemeyecektir.
Maalesef askerler ihtiraslarının kurbanı olmuş, tuzağa düşmüşlerdir.
Ne yazık ki bazı siyasiler, lafta demokratlarda, bu demokrasi ve hukuk dışı müdahalelere çağrı yapıp, destek olmuştur.
Hatta bu GAFİL VE SEFİLLER askerleri kullanarak iktidara gelme düşü bile kurmuşlardır.
Bu arada" evdeki hesap tutmamış" atı alan Üsküdarı geçmiştir.
Askeri müdahalelerin yarattığı o günün mağdurlarına, (bugünün mağrurları ) iktidar yolu açılmıştır.
Orduda teamülleri ilk yıkan Hüseyin Kıvrıkoğlu da, 27 Nisan Muhtırasını veren de, Hilmi Paşa da, İlker Paşa da, bugünkü komutanlarda, kimi yazar, siyasi, akademisyenler de bilerek veya bilmeyerek bu sonucun doğuşunu hazırlayan mekanizmanın birer parçası olmuşlardır.

Hafızası kuvvetli herkes 1998 sonrası gelişmeleri hatırlayacaktır.
Refah Partisinin kapatılmasına, bebek katili Apo'nun Türkiye'ye teslimine, DSP-MHP Koalisyonuna, Fazilet partisinin kapatılarak AKP'nin kuruluşuna, akabinde DSP-MHP Koalisyonunun ve DSP'nin, "İTHAL KURTARICI" Kemal Derviş eliyle nasıl yıkıldığına baktığımızda, siyaset ve toplum mühendislerinin ne kadar başarılı taktiklerle AKP iktidarını hazırladıklarını açıkça görebilmekteyiz.
2002'de iki partili TBMM'de AKP'nin 363 milletvekili ile nerdeyse Anayasayı değiştirecek bir çoğunlukla iktidar olması sonucu, Türkiye Cumhuriyeti'ni "değiştirme, dönüştürme planı" uygulamaya konmuştur.
İşte 2002'den bu yana yaşadığımız "Hükümet-Devlet kurumları çatışmasının" sebebi bu dönüştürme, değiştirme planı ve bu karar gereği uygulanan strateji ile taktiklerdir.
Ben bunu yıllar önce "Erken sevinmeyin 2.Cumhuriyetçiler" başlıklı yazımda ayrıntılı olarak anlatmış, ordunun da bu değişim ve dönüşüm projesinden nasibini alacağını yazmıştım.

Ordu, bu değişim-dönüşüm girişimlerine YAŞ Kararlarıyla "hükümet yanlısı" gördüğü subayları tasfiye ederek kendince önlem almıştır.
Hatta 27 Nisan muhtırası ile hükümete "aba altından sopa" bile göstermiştir.
Ancak bu girişimler, hükümeti geri adım attırmak şöyle dursun, çok sert tepkisiyle karşılaşmıştır.
Sonuçta 28 Şubat'ta, 27 Nisan'da Hükümetin elini güçlendirmiş "demokrasi karşıtı orduyu hizaya getirmek gerekir" tezini kuvvetlendirmekten başkaca bir işe yaramamıştır.

Ordunun "bin yıl sürecek terfi ve komuta kademesini belirleme plan stratejisine" karşı, Hükümetin orduyu kendi istediği gibi tasarımlamak "Plan Stratejisi" mücadelesi 2002'de başlamış, her YAŞ Toplantısında krize dönüşerek, bir biçimde atlatılmıştır.
Bu strateji savaşı, tarafların bazen ileri, bazen geri adım atmasıyla sürdürülmüştür.

2010 YAŞ Toplantısı başlarken Hükümetin, terfi etmesini, komutan olmasını istemediği "Albay ve üstü kritik rütbelilerin çoğu" tutukludur.
Ucu açık darbe ve Ergenekon soruşturmaları ile daha ne kadar subayın tutuklanacağı da bilinmemektedir.

Doğruluğu tartışılır imzasız darbe ihbarlarıyla "yapılmamış darbenin" sanığı olmalarına sebep olan belgelerin şaibeli olması, tutuklama gerekçelerinin hukuka aykırılığı iddiaları, uzun tutukluluk süreleri, Cumhurbaşkanı'nı bile rahatsız etmiştir.
Geniş kitleler tarafından da haksız-hukuksuz görülen bu tutuklamaların, ordunun terfi ve komuta zincirini kırmak amaçlı olduğu kanaati bugün daha da kuvvetlenmiştir.

Seçimler, Referandum, Arap Baharı gibi iç ve diş gelişmeler sebebiyle olsa gerek, karşılıklı tavizler sonucu, Hükümetin 2009-2010 YAŞ'ta, İlker Başbuğ-Işık Koşaner ortak planını kabul edip, kriz yaratmayarak, orduyu istediği doğrultuda düzenleme planını ertelediğini görmekteyiz.
Ancak bu ertelemenin sarı öküz hikâyesine benzer tavizler sonrası sağlandığını, 2011 YAŞ öncesi yaşadığımız gelişmelerden anlıyoruz.

12 Haziran 2011 Seçimlerinden, büyük bir zafer kazanarak çıkan AKP, bu güçle ertelediği "orduyu istediği gibi tasarımlamak planını", 2011 YAŞ başlarken askerlerin önüne koymuştur.29.08.2011 günü ve sonrası gelişmelerden anlıyoruz ki, Komutanların bütün teklifleri, Başbakan tarafından kabul edilmemiş, askerlerin B-C hatta D planları da reddedilmiştir.
Hükümet en ince ayrıntısına kadar titizlikle hazırladığı" ordu terfi ve komuta kademesini belirleme planını" hiç tavizsiz uygulamakta kararlılık göstermiştir.
Bu kararlı tutum karşısında askerler, Hükümetin hiç beklemediği, hesaplamadığı ve sanırım 2008'de kararlaştırdıkları stratejiyi uygulamaya koymuşlardır.
İlker Başbuğ'un yapmadığını, Işık Koşaner Paşa yapmış, görev süresinin dolmasını beklemeden emekliliğini isteyerek, Genelkurmay Başkanlığını bırakmıştır.
Bu stratejik hamle, Hükümetin bütün hesaplarını bozmuştur.
Necdet Özel Paşa 2013'de Genelkurmay Başkanı olacak, bu görevi 2017'ye kadar sürdürecekti.
Faka bu istifa Necdet Özel Paşayı 2013'de emekli edecektir.
Hükümetin, 2013-2017 Genelkurmay Başkanı olarak gördüğü Necdet Özel Paşa eliyle gerçekleştireceği ordunun"yeni tasarımı planı" Işık Koşaner'in tokat gibi bir "veda mesajıyla" istifası, Kuvvet Komutanlarının da peşinden giderek emeklilik istemesi sonucu çöpe gitmiştir.
Hükümet, bırakın tüm komuta kademesine istediklerini getirmeyi, tutuklu generalleri bile emekli edememiş, görev sürelerini uzatmak zorunda kalmıştır.
Bu bozgun, zafer kazanılmış gibi bir fotoğraf ile saklanmaya çalışılmışsa da başarılı olunamamıştır.

Kanaatimce orduda yapılması düşünülen büyük değişim ve dönüşüm 2015 YAŞ sonrasına, yani Necdet Özel Paşa'nın emekliliği sonrası büyük ihtimalle yerine gelecek olan Kalyoncu Paşa'nın veya Hayri Kıvrıkoğlu'nun Genelkurmay Başkanlığına ertelenmiştir.

Hükümeti, küresel güçleri ve bütün dünyayı şaşırtan bu sonuç; Görev süresinin dolmasına daha iki yıl olmasına rağmen, risk alıp, fedakârlık yaparak emekli olan Koşaner Paşa ile onu yalnız bırakmayan ordu komuta kademesinin eseridir.
Komutanlar, bu hamleleri ile hem bugüne kadar kaybettikleri itibarlarını tekrar kazanmışlar hem de densizlerin yapıştırdığı " Darbeci Ordu" etiketini üniformalarından ebediyen söküp atmışlardır.

Bu strateji savaşında kazanan milletimiz ve demokrasimiz olmuştur.
Bu sebeple, başta Koşaner Paşa olmak üzere, ordumuzu ve değerli komutanlarını yürekten kutlamak isterim.

Umarım bütün bunlardan hem hükümet, hem ordu, hem de orduyu darbe yapmaya çağıranlar ders almış olsun.

Güzel günler için kalın sağlıkla.
    

http://www.altayli.net/articles.php?article_id=1561

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Siyasetci, efendi olabilmek icin usak gibi gorunur.   Charles De Gaulle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder