10 Ağustos 2011 Çarşamba

Re: [ISRATURK] ARKADASLAR BU DURUM NEDIR BOYLE ?

Müsaadenizle ben bu konuda biraz yazayım.
Üç dört bin yıl kadar önce dünya da takas ekonomisi vardı.

İnsanlar topladıkları obedisyen adlı cama benzer volkanik taş parçalarını başka ürünlerle takas için kullanıyorlardı.
Obedisyen herkesin şu cilalı taş dediği, balta, mızrak, ok ucu imal edilebilen, düzgün kırılarak işlenirse traş olmak için bile kullanılabilecek bir taştır.

Yine o tarih öncesi dönemlerde bazı gıda maddeleri uzun saklanabilme süreleri nedeniyle ticarete konu oldular.
Bunlar zeytinyağı, zeytin, şarap, bal, marmelat, reçel, et-balık ve her türlü sebzenin kurutulmuşları, tuzlamaları, başta tuz olmak üzere baharatlar.
Bunlar bu nedenle aynı zamanda kutsal sayılan ürünlerdir.
İşte bu yıllarda tacirler önceleri malları mallarla takas ederek ticaret yaptılar. Bu daha ziyade bölgelsel ticarette bir anlam taşıdı.

Fakat bu mallar arasında bu gün mücevher (Jewelery) denilen ve Yahudi (Jewish) tacirlerin ilk olarak ticarette kullandığı değerli, ve yarı değerli taşlar, ve altın, gümüş gibi maddeler dikkati çekti.
Görüldüğü gibi batı dillerinde mücevher, Yahudilikle özdeşleşmiş bir kavram.
Bu nedenle ilk olarak Yahudiler mücevher ticareti ve işlenmesiyle uğraştıkları için kuyumculuk mesleği Yahudilerin ilk etnik mesleğidir. Bu işi sonraları Ermenilere terk ettiler.

Bu erken dönem tacirleri genellikle kaftanlarının gizli ceplerine mücevher, altın, gümüş gibi değerli malları saklayarak sermayelerini yanlarında taşıyorlardı.
Esasen sonraları basılan paralarda, mevcut altın ya da gümüşün eritilerek, üstüne bir devlet logosunun basılmasından ibaretti.
Yani altın ve gümüş sikkeler basan devletin değerini değil, kendi değerini temsil ediyordu.

Fakat, deniz yoluyla ya da kervanlarla yapılan ticaretlerde çok sık soygunlar oluyordu. Ve tacir bir anda her şeyini yitiriyordu.
İşte bu anda ilkel bankerlik sistemi ortaya çıktı.
Her kentte bulunan zengin kişiler, başka kentteki zenginle anlaşarak bir tür finansal yapı oluşturdu.
Bu şekilde artık tacirler yanlarında değerli mücevher ve maden taşımıyor, onun yerine bir kenteki bankere emanet ettiği altın ve gümüş sikkelerine karşılık elindeki ödeme emriyle geziyordu.
Bu şekilde bankerin kendisine verdiği bir tür ödeme emri olan bank-not kullanımıyla tacir sermayesini soygundan korumaya başladı.
İşte yine tam bu dönemde Yahudiler bankerlik denilen bu işin kuyumculuk, kuyum işlemekten çok daha karlı olduğunu fark etti ve yavaşça bu işlere kanalize oldu.

Ve yine tarihte ilk olarak Yahudi bankerler, sonraları Tapınak Şövalyeleri bankerliğin, tefecilik ve banknot üretme dışında başka bir sürü numarasını da keşfetmeye başladı.

Numaralardan birisi bankerin herhangi bir emtiaya karşılık göstermeden banknot yazabildiklerini keşfetmeleriyle ortaya çıktı.
Böylece banker gerçekte elinde olmayan bir değerin maddi gücünü kullanmaya başlamıştı.
Bu tıpkı karşılıksız para basmak gibidir.
Bu gün de Anadolu'da esnaf ortaya ticari itibarını koyarak geleceğe tarihli çek, senet yazarak bir anlamda karşılıksız para basmaktadır.
Tabii ki benim güzel vatandaşım bu işin suyunu çıkardığı için Türkiye'de artık çek neredeyse ticari hayatın tamamen dışına çıkmıştır.
Şöyle bir hayal kuralım, bankeriz, kasamızda 100 kg'lık altın var, fakat biz sağa sola toplamda 300 kg. altın vermeyi taahüt eden kağıtlar vermişiz.
Şimdi ne oldi?
Elimizde olmayan parayı sermayemize katmış, onun karını da yemeye başlamış olduk.
Güzel iş..

Diğer numaralara gelince, bankerler borçlarını ve alacaklarını farklı vadeler için satabildiklerini fark ettiler.
Misal elinizde bir yıl sonraya vadeli kağıtlar var, bunları daha düşük bir fiyatta ama şimdi satabilirsizin, bu bu günkü faktoring işleminin temelidir.
Efendim SHORT/LONG pozisyon alarak gelecekteki ya da geçmişteki değerlerin ticaretini(forward işlemler), bunun piyasalarını (future piyasalar)keşfettiler.

Başka; bankerler sadece altın, gümüş gibi değerli madenler için değil, yatırımlar içinde ellerinde bulunan hisse senedi gibi diğer kağıtlarında ticaretini yapabildiklerini fark ettiler.
Özetle bankerler artık her türlü kağıdın alınıp satılabildiğini keşfettiler.

Elbette neredeyse son bin yıldır dünya denilen gezegende bankerliğin duayeni hep Yahudiler olmuştur.
Sonraları bankerler, kentlere serpiştirilmiş mahalli esnaf olmaktan daha kurumsal, bölge, ülke çapında örgütlü kurumsal yapılara dönüştü, işte geldik bankalara.

Bretton Woods anlaşmasıyla ortaya çıkan yeni uluslararası para sisteminin özellikleri şöyledir:

   Anlaşmaya katılan ve parasını altına dönüştürülebilir yapmayı kabul eden her ülkenin parasının değeri dolara göre saptanmıştır.
Dolar altın ile dönüştürülebilirliğini koruyan tek ulusal para olarak kalmıştır.

Anlaşma ile 1 ons altın = 35 dolar ya da 1 dolar 0,88867 gr.altın olarak belirlenmiş ve ABD dış talep olduğunda doları bu parite'si üzerinden altına çevirmeyi kabul etmiştir.

   Anlaşma, ancak çok özel ve düzeltilmesi olanaksız parasal dengesizliklerde herhangi bir ülkeye, parasının dolara karşısındaki değerini değiştirme olanağı tanımaktadır.
Bu tür düzeltmeler için öngörülmüş olan devalüasyon ve revalüasyon oranları en çok % 10 dur.

Ancak söz konusu ekonominin yapısından doğan dengesizlikler nedeni ile ayarlama ile yapılacak değişiklik % 10'u aşacaksa, bu takdirde IMF'nin izni gerekecektir.

Bretton Woods'la getirilen bu sistem ancak 1971 yılına kadar devam edebilmiştir.

ABD, içinde bulunduğu ekonomik güçlükler nedeniyle 1971 yılında doların altına dönüştürülebilirliğini kaldırmıştır.

ABD'yi buna iten zorunluluklar, dış ticaretinin büyük boyutlara varan açıklar vermesi ile borçlu ülkeler arasına girmesi olmuştur.


18. Yüzyıldan sonra ise yeni bir gelişme oldu. Dünyada var olan hemen bütün imparatorluklar topraklarındaki para piyasaları üzerinde kontrolünü yitirdi. Artık devasa finansal güce sahip bankerler imparatorlukları borçlandırmaya başlamıştı.
İngiltere, Avusturya-Macaristan, Osmanlı hepsi aynı kaderi paylaştı.
Önce yıpratıcı savaşlarla hemen hepsi finansman sıkıntısına düştü, sonra bölgesel bankerlere borçlandılar, giderek borç yükü altında ezildiler ve sonunda ticarette kendinden değerli olan altın ve gümüş tamamıyla devre dışı bırakılarak bütünüyle banknot sistemine geçildi.
Elbette bu yeni yolu bankerlerden öğrendiler.

Burada senaryo eskiden şöyle işliyordu.
Devletin bütün değerli malları Hazinenin kontrolündedir.
Burada bulunan altın stoğuna karşılık Merkez Bankası Hazineye borçlanır, bunun için Merkez Bankası Hazineye vadeli bir borçlanma senedi verir.
Sonrada buna karşılık gelen miktar kadar para basar.

Örneğin Osmanlı yaşadığı finansal darboğazlar sonucunda önce tağşiş, yani ayarı düşük altın ve gümüş basımı yoluna sapmıştır.
Sonra tedavüle banknot sürme yoluna gitmiştir. Memur maaşları banknotla ödenmeye başlanmıştır.
Daha sonra karşılıksız banknot basımını fahiş miktarlara çıkarmış ve Osmanlı banknotları dramatik değer kayıpları görmüştür.
Bunlarda sürdürülen ve kaybedilen savaşları, görkemli saray inşaatlarını finanse etmekte yetersiz kalınca, Avrupalı Bankerlerden büyük miktarlarda borçlar alanmıştır.
Nihayetinde, devlet önceleri borçları ödemekte zorlanırken, artık borçların faizini ödeyememe durumuna düşmüş ve temerrüte düşmüştür. Yani iflas etmiştir.
Alacaklılarımız ise, yanlarına aldıkları Avrupa'lı devletler ve ordularının marifetiyle impartorluk topraklarında haciz yapma yoluna gitmiştir.
Bu haciz işlemleri sırasında vergi toplamak dahil (mültezim sistemi) devletin bütün kaynakları özelleştirme adı altında yabancılara devredilmiştir.
Duyun-u Umumi kurumu yoluyla devletin sahip olduğu tekel imtiyazları yabancıların oluşturduğu bir konsorsiyuma devredilmiştir.
Ve en sonunda devlet en cukkalı iş olan banknot basma işini de yabancılara devretmiştir.
Osmanlı bankası devletin merkez bankasıdır, para basma imtiyazı vardır, ancak ödenmiş sermayesinin hemen tamamı yabancı finans kuruluşlarına aittir.
Kısaca Osmanlı evini, tarlasını, ve en son olarak maaşını(bütün gelirlerini) kaybetmiştir.

Aynı süreç Avrupa'da da yaşanmıştır, Avrupalı büyük bankerler İngiliz, ABD, Fransız finans sistemini tamamen ele geçirmiş, devletler finansal piyasalar üzerinde denetimini tamamen kaybetmiştir.
100 Yıl Savaşları, ABD bağımsızlık Savaşı, ABD İç Savaşı, İngiliz-Fransız-İspanyollar arasında gelişen savaşlar hemen bütün devletleri Avrupa finansman devlerinin kucağına atmıştır.
İngilizler de, ABD de Merkez Bankalarını küresel bankerlere kaptırmıştır.

Ve bu durumda karşılıksız para basma imtiyazı artık devletlerin kar sağladığı bir royality değildir.
Bu hak artık küresel bankerlerin imtiyazıdır.
Küresel bankerler artık başka hiçbir ekonomik faaliyette bulunmasalar bile sahip oldukları merkez bankalarının kar paylarıyla dramatik gelirler elde ederler.

Dikkat ederseniz, 1971 yılında ise ABD Merkez Bankası dolara karşılık altın stoklama yükümlülüğünde caymıştır.
Çünkü, ABD büyük cari açığı nedeniyle dünyanın en borçlu ülkesi haline gelmiştir.

Peki, ABD hükümetleri ve halkı bu gelişmeye neden müsaade etmiştir.
Aslında özellikle ABD halkı demokrasinin küçük bir ayrıntısıdır, sahne büyük oranda ABD'li oligarkların sahnesidir.

Birincisi küresel banker, ya da oligark dediğimiz çeteler paranın gücünün kullanarak siyaseti rahatça satın alabilmiştir.
Bu nedenle hemen bütün batı demokrasileri para çetelerinin güdümündedir.
Bunun belki tek istisnası partilerin finansmanının tam olarak saydam, denetimli ve kontrollü şekilde izlendiği İskandinav demokrasileridir.
Fakat genel olarak oligarklar ABD tarzı demokrasileri istemektedir.
Türkiye'de de partiler milyar dolarlık bağışları gizli olarak kabul edebilmektedir.
Parti liderleri ve kadroları yerel ve küresel oligarklarla siyasetin ve paranın ticaretinin pazarlığını yapmaktadır.
Artık dünya demokrasileri küresel oligarşinin istilası altındadır.
Bu gün hemen bütün dünyada sergilenen demokrasi oyunu küresel oligarkların siyaseti satın alma oyunudur.
Para siyaseti satın almıştır.

İkincisi oligarklar sadece para üzerinde at oynatan bankerler değildir.
Oligarkların sahip oldukları çatı şirketler, sadece ülkeler boyutlarında değil, kıtalar hatta küresel boyutlarda tekeller ve tröstler oluşturmuştur.
Bu şirketlerin yöneticileri ve devlet görevlileri iç içe girmiştir.
Adeta devletler bu şirketlerin yan kuruluşu gibidir.
Bu şirketlerin CEO'larını kariyerlerinin çeşitli dönemlerinde çeşitli seviyelerde üst düzey devlet yöneticiliklerinde görürüz.
Ya da tam tersi..

ABD'ne gelince ABD dünyadaki hiçbir ülkeye benzemez.
Halkı son derce yüksek refah standartlarına alıştırılmıştır.
İnsan üretimindeki zaafiyetin dünyanın beyinlerini yüksek ücretlerle transfer ederek çözmüştür.
Hemen her konuda parayı bastırmaya alışıktır.
Bretton Woods antlaşmasıyla kazandığı küresel para basma avantajını köküne kadar kullanmıştır.
Uzun ve yıpratıcı savaşların finansmanını tüm dünyaya yaptırmıştır.
Batılı oligarkların silah sanayiinde de büyük yatırımları vardır.
Dolayısıyla bölgesel savaşlar bunların silah şirketlerine periyodik siparişler yaratmaktadır.
Ayrıca bölgesel savaşlar bunların küresel şirketlerine yerel imtiyazlar sağlamaktadır.
Mesela Irak stabilize olduktan sonra ABD pazarına ABD'li çatı şirketlerin izni olmadan girmek çok zor olacaktır.

Ancak, gerek dünyanın gerekse ABD'nin kaynakları artık bu gidişatı desteklemekte zorlanmaktadır.
Çünkü ABD sürekli olarak emisyona dolar pompalamaktadır.
Küresel bir dolar enflasyonu olmaması için, emisyondan sürekli olarak para çekilmesi gerekmektedir.
Bunu için küresel oligarklar kontrolleri altındaki IMF gibi para kurumları üzerinden ulusal hükümetlere dolar ve ABD hazine bonosu depolamaya zorlamaktadır.
Dikkat edin, 1970'lerde ülkemiz 5 sente muhtaçken bu gün hem 450-600 milyar dolar dış borcu hem de 200-250 milyar dolar döviz stoğu vardır.
Bu çelişkiye dikkatinizi çekerim.
Aynı batıya bağlaşık bütün ekonomiler Japonya, Avrupa ülkeleri hazinelerinde dolar ve ABD hazine bonosu dolup taşmaktadır.
Hatta Çin bile küresel oligarklarla anlaşarak ABD hazine bonosu ve dolar stoklamaya razı olmuştur.

Fakat, artık dünyanın ağzından burnundan dolar fışkırmaktadır.
Biliyorsunuz, banknotun bizzatihi kendisi bir borç senedidir.
ABD ve batılı ekonomiler bu dehşetli dolar ve ABD hazine bonosu stoğunu daha ne kadar artırmaya devam edecek  ve ABD bütçe ve cari açıklarını daha nereye kadar sübvanse edecekler?

Benim kanaatince en akla yatkın olan yol; ABD ve batılı ekonomiler borçlarını inkar edecekler, yani temerrüte düşecekler ve yeni para birimleri etrafında yeniden birleşecekler.
Alacaklı ülkeler ise Osmanlı'da olduğu gibi askeri üstünlüklerini kullanarak haciz yoluna gidemeyecek ve alacaklarının üstüne astronomik boyutlarda soğuk su içeceklerdir.
Bu arada büyük ihtimal yerel ya da küresel savaşlar yaşanacaktır.

ABD-Meksika-Kanada'nın beraberce kullanacağı yeni para birimi çoktan belirlenmiştir.
Bu paranın adı AMERO'dur.
Bu yeni para birimi için uluslararası anlaşmalar yapılmıştır.

ABD aynen Uzanların yaptığı gibi planlı bir iflas hazırlamaktadır.
Bunun için iflastan sonra lazım olacaklara(iç ve dış güvenlik) borçlanarak yatırım yapmaya devam etmektedir.
5-6 yıl sonra geri gelmeyi planladığı için, gider ayar etrafı iyice toplamaya çalışmaktadır.
Arap Baharları, ülkemizdeki Ergenekon süreci hep aynı oyunun parçalarıdır.
ABD mızıkçılık yapanları ayrılırken ortada bırakmak istememektedir.

ABD iflas edecektir, ancak bu askeri gücünü kaybedeceği anlamını taşımamaktadır.
Çünkü, ABD iflas halinde dahi askeri gücüne yatırım yapmayı sürdürmektedir.
Bu nedenle ABD kaynakları üzerinde aynı Osmanlı'da olduğu gibi bir icra takibi mümkün olmayacaktır.

ABD muhtemel iç karışıklıkları da planlamıştır.
Gerekli hazırlıkları şimdiden yapmaktadır.

Şimdi konu şudur, dünya batılı oligarkların ve ekonomilerin bu yeni ketenperesini yiyecek midir, kabul edecek midir?
Benim gördüğüm en azından Türk halkı ve devleti bu oyunda kukla olmayı kabul etmiştir.
Hayırlı / sı olsun...


On 10.08.2011 07:55, Pam wrote:
 
Saygideger dostlar;

Hepinize bir sorum olacak ve goruslerinizi bilmek isterim.
Ben ekonomiden hic anlamam. Bazen TV'de ekonomi uzmanlarinin tartismalarini dinliyorum, bazi kelime ve kavramlar cok yabanci geliyor; af buyrun okuz ekspres treni seyreder gibi seyrediyorum.

Fakat, su genel cerceveye baktigimda, sezgilerim bana bir seylerin cok fena halde yanlis gittigini soyluyor. Bir yanda muazzam paralardan bahsediliyor. Bankalarda, devletlere ait kurumlarda tutulan, bloke edilen trilyon dolarlardan soz ediliyor. Diger yanda, en gelismis ulkelerden en fakirine kadar her yerde, sefalet sinirlarinda dolasan, duzenden memnun kalmayan ve her an terorizme savrulmaya hazir insanlar var.

Bunun anlami nedir ?

Bloke edilen paralar ne demeye bloke ediliyor ? Dahasi, su para denen zimbirtinin "reel" degeri nedir ? Bir takim al-sat oyunlari ile sanal kazanclar edinilir ve sanal borclar yuklenirken, paranin yani kapitalin reel degeri, emegin ve emek sonucu uretilen urunun-isin degerini cok mu asti ?

Yani, kapitalizm bir kere daha tikanma noktasina mi geldi ? Su dunyaya bir bakin.Ortadogu zaten bir alem, yazmaya gerek yok. Kan, siddet, fakirlik, fanatizm ... ne ararsaniz var. Avrupa'da da halk ayaklanmaya basladi. Japonya, ABD gibi sozde super guclerde bile halk seviyesinde yine buyuk ekonomik sIkIntIlar var. Keza, Israil'de yuzbinlerce insan sokaklara dokuldu.

Uretim gucumuz, teknoloji sayesinde artarken, bunun topluma yayilmasinda sanirim ciddi bir celiski var. Ben komunist degilim, cok utopik buluyorum. Ama adamlarin yazdiklarini okudugumda, onlari bazi konularda hakli goruyorum. Mesela gecen gun soyle bir elestiri okudum:

"Ici tika basa yiyecek ve mal dolu bir supermarketin onunde yatan bir tek evsiz ve ac insan bile, duzenin carpikligini gostermeye yeterlidir."

Katiliyorum; tum bu mamulleri kendimiz icin uretmiyorsak, o zaman ne demeye uretiyoruz ?

Ben durumdan bir sey anlamadim.
sizin goruslerinizi beklerim.
levent




--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ RAHATLIK  Sen büyüdüğün vakit çocuğum, Yine çiçekler açacak dallarda. Dallarda açan çiçekler gibi, Yine çocuklar uyuyacak masallarda. Sen büyüdüğün vakit çocuğum, Yine uykular havuzda dibe gidecek. Havuzlarda kaybolan uykular gibi, Yine çocuklar mektebe gidecek. Sen büyüdüğün vakit çocuğum, Yine göklerden mavi gölgeler inecek yere. Toprağı nurlandıran mavi gölgeler gibi, Yine çocuklar gülümseyecek, askerlere. Sen büyüdüğün vakit çocuğum, Yine meltemler geçecek denizlerden. Denizlerden geçen meltemler gibi, Yine çocuklar olacak, rahatlık veren.  Fazıl Hüsnü DAĞLARCA


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder