17 Haziran 2013 Pazartesi

15- Mustfa Balbay, Güneş Erkul, Suay Karaman, Ali Eralp sizin için yazdı....

Mustafa Balbay: Genç Kuşağın M-izah Gücü!

17 Haziran 2013

Ortak paydası "özgürlük", "artık yeter", "hükümet istifa" şeklinde özetlenebilecek, Taksim'de başlayıp tüm Türkiye'ye yayılan direnişin en büyük gücünü mizah oluşturuyor.

Mizah çok güçlü bir izah tarzıdır.

Gezi edebiyatıyla söylemek gerekirse, m-izah tarzı, diktatörleri bile dize getirecek kadar etkilidir.

Almanların mizah, İngilizlerin yemek, Türklerin demokrasi kitabı çok incedir.

Evrensel bir bakışla damıtılıp paylaşılmış bu sözün Türkiye açısından doğruluğunu bir kez daha yaşıyoruz.

Evet, demokrasi kitabımız zayıf ama mizah kitabımız çok güçlü ve etkili.

Mizahın gücünü toplumsal yaşamda, baskılara direnmede kullandıkça demokrasimiz de gelişecek.
Bunun da meyvelerini şimdiden görüyoruz.

Gezi Direnişi'nin mizah gücünü başta medya olmak üzere herkes gördü, kabul etmese bile hazmetmeye çalıştı.

31 Mayıs'ta başlayan direnişin motor gücünü oluşturan sosyal medyanın başlıca yakıtı da mizahtı.
Yıllardır para-mizaha dönüşmüş olan gülmece sanatı böylece gerçek yerine oturmuş, karamizahın gücü ortaya çıkmış oldu.

***

Ortaçağ Avrupası'nda Rönesans'ın tan yeri mizah olmuştur.
Mizah sarsılmaz sanılan diktatörleri, onların yıkılmaz sanılan kurumlarını gülünç hale getirir ve bitirir.

Bir yönetimi gülünç hale getirmek kadar ciddi bir eleştiri yoktur.

Gezi direnişçileri bunu başardı.

Sonuç ne olursa olsun, Gezi direnişçileri kazanmıştır.
Çünkü bütün gerçeklerin açığa çıkmasını sağlamışlardır.

Seslerini bütün dünyaya duyurarak, dünya üzerinden Türkiye'ye duyurmuşlardır.
İktidar kanadından gelen en ağır sözlere dahi akıl dolu bir mizahla karşılık vermişler, her aşamada üstünlüğü kendi ellerinde tutmuşlardır.

Mizah, hafızanın ilacıdır.
Söylenenin akılda kalmasını sağlar.
Mizah, doğurgandır.
Hem kendisini, hem etrafındakileri çoğaltır.

Mizah, dünyayı gülünç olmaktan kurtarır, herkesi gerçekleri görmeye çağırır.

Mizah, güldürürken düşündürür.
Nasreddin Hoca araştırmacıları onun fıkraları için "güldüşün" derler.

Mizah, yaklaştırır.
En uzaktakini bile içine çeker.

Gülümsemek iki insan arasındaki en kısa mesafedir.
Gülümsemek direnmektir.

Genel kabul gören tanımla 90 kuşağı, 90'dan vurdu, en etkili mücadele yöntemi olarak mizahı seçti.

Yukarıda dile getirmeye çalıştığımız mizahın bütün renklerini kullanmayı başardılar.
İnanıyorum ki bu gücü hiç bırakmayacaklar, bütün kuşakların özlediği, daha yaşanılası ve daha özgür bir Türkiye'yi kuracaklar.

***

Genç kuşaklara yönelik kaygılardan biri de şuydu:

Yabancı dilin kuşatması altındalar.
Türkçe kirleniyor.
Türkilizce diye yeni bir dil ortaya çıkıyor.

90 kuşağı bu kaygıyı da ikinci plana itti.
Yurtdışında eğitim görmüş, yabancı dilde eğitim yapan okullarda yetişmiş gençler dahil tümü Türkçenin bütün zenginliklerinin farkında ve kullanmasını da iyi biliyor.

Türkçe çok iyi bir anlatım dilidir.
Bu alandaki zenginliği dünya dilleri arasındadır.
Bir dilin zenginlik göstergelerinden biri de yeni sözcükler üretme gücüdür.

"Çağdaş" bir toplum özlemi içindeki gençler, sosyal ağlar aracılığıyla gücünü ve etkinliğini artırmasıyla "ağdaş" toplumu yarattı.
"Çağdaş" toplumun kestirme tarifi de yine Türkçenin gücüyle yapılabilir.

90 kuşağı gençleri, tartışılmaz bir biçimde Atatürk'ün 21.
yüzyılın da lideri olduğunu ilan ettiler.

Bunu yaparken Türkçenin çocukları olduklarını da gösterdiler.
Bu topraklarda yetişen Ezop'un, Nasreddin Hoca'nın, Neyzen Tevfik'in, Aziz Nesin'in ardılları olduklarını, üreterek kanıtladılar.

21.yüzyıl Türkiyesi'nin lokomotifi yola çıkmıştır.

Cumhuriyet

000

Güneş Erkul: Ayağa kalkan Türk Milletinin biricik talebi: "HÜKÜMET İSTİFA!"

16 Haziran 2013

Gezi parkı bahanedir, Türk bayraklarını alarak meydanlara çıkan Türk Milleti İstiklal ve Cumhuriyetinin ülkesinin ulusuyla bölünmez bütünlüğünün ortadan kaldırılmak istenmesine,her geçen gün büyüyen yoksulluğa, adaletsizliğe, sınavlardaki hilelere, insanların yaşamlarını her geçen gün baskı altına alacak, sınırlayacak yasalar çıkarılmasına, eleştirenin, muhalefet edenin, vatanını savunan askerinin yandaş yargı yoluyla veya patronlarına baskı yapılarak işinden atılmasına ve dahası yüzlerce sebepten dolayı zaten patlamaya hazır bomba durumunda idi.

Teröristbaşı ile sürdürülen veya tamamlanıp da Türk Milletini akiller yolu ile ikna etme sürecine geçilen ihanet süreci akil denen zavallılara karşı büyüyen tepki seli zaten uyanışın mızrağın artık çuvala sığmadığının göstergeleriydi.
, Bir kıvılcım milyonları günlerdir "Hükümet istifa" sloganları ve talebiyle sokağa çıkarmıştır, o nedenle taksim dayanışması platformu vb.
hikayedir, fasa fisodur, evet çevre duyarlılığı direnenlerin ortak özelliğidir, ama bu sadece AKP istifa taleplerinden sadece ve sadece bir tanesidir, tüm Türkiye'de ayağa kalkan Türk milletinin biricik talebi; Gezi parkına o kışlanın yapılmaktan vazgeçilmesi değil, AKP'nin istifa etmesi ve bir an önce erken seçime gitmesidir, Türk milleti o sanatçıyı bu sanatçıyı kendisini temsil etsin diye seçmemiş , yetki vermemiştir.
Dış mihrak meselesine gelirsek, dış mihraklarca başa getirilen ve tüm emirlerini yerine getiren ve artık yıpranan, hastalığı ilerleyen eşbaşkanın kullanım süresi dolmuştur, Türk milletinin tepkisinin antiemperyalist ve batı karşıtı bir ayağa kalkışa dönüşmesini önlemenin yolu harekete sızmak, yönlendirmeye çalışmak, Türk milletinin yanındaymış gibi gözükmek, eşbaşkanı günah keçisi olarak feda edip yine süreci kontrollü şekilde yöneterek

yeni bir işbirlikçiyi Türk Milletinin gazını da alarak başa getirmektir.
Milli uyanışın, ayağa kalkışın içini boşaltmak, direnişi sulandırmak için ulus devlet karşıtı bazı simge isimler medyada parlatılmaya çalışılmıştır, hareketin milli dinamizmi dip dalgasını halini aldığı için kontrol etmekte zorlanan küresel güçler bu dalga büyümeden hareketi "tayyip bir an önce gitsin abdullah gelsin" sonucuna bağlamak istemektedirler.
Milli parti ve aydınların yapması gereken bu dip dalgasını tüm işbirlikçileriyle süpürecek şekilde okyanus ötesine yönlendirmek olmalıdır,milli dalga işgalci ve işbirlikçilerini yurdumuzdan kovmalı,denize dökmelidir.
Bunun için meydanlar, kitle önderlikleri sızma girişimlerindeki bölücü unsurlara bırakılmamalıdır.
Şu anda elde edilen somut tek kazanım korku duvarlarının fazlasıyla aşılmış olmasıdır.
Faşistler bu dakikadan sonra baskıyı arttırsa öfkeyi ve uyanışı büyütecek, baskıyı azaltsa direnince geri adım atabiliyor düşüncesiyle sonuçta ne yaparsa yapsın kaybedecektir

İLK KURŞUN.

000

Suay Karaman: YETER ARTIK

17 Haziran 2013

İstanbul Anakent Belediye Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, 6 Aralık 1997 tarihinde Siirt'te yaptığı bir konuşmada Ziya Gökalp'in 1912 yılında Balkan Savaşı için yazdığı Asker Duası adlı şiirine, "minare'', ''süngü'', ''kubbe'', ''miğfer'', ''kışla'' gibi ilaveler yaparak, başka birine ait olduğu iddia edilen dörtlüğü okumuştu.
Eklenen bu sözler nedeniyle açılan davada Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde yargılanmıştı.

21 Nisan 1998 tarihinde mahkeme, Türk Ceza Kanunu'nun 312/2 maddesine göre "Halkı; sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa açıkça tahrik etmek" suçunu işlediği kararına varmış ve Erdoğan'ı bir yıl hapis cezasına çarptırmıştı.
Ceza daha sonra 10 aya indirilmiş ve Erdoğan bu suçtan hapis yatmıştı.

O günden bugüne değişen bir şey yoktur, yaklaşık on yıldır başbakan olarak görev yapan Recep Tayyip Erdoğan, yine halkı tahrik ederek, açıkça kin ve düşmanlık tohumları ekmektedir.
Nazi'lerin yaptığı vahşetin benzeri, 2013 Türkiye'sinde başbakanın direktifleriyle yapılmaktadır.

31 Mayıs'ta tüm ülkeye yayılan protesto gösterilerinde ölen, yaralanan, sakat kalan ve psikolojik dengesi bozulan birçok yurttaşımız varken, başbakanın direktifiyle şiddetin dozu her geçen gün arttırılmaktadır.
Su sıkılan insanların vücudunda kızartı ve kabarıklıklar oluşması; suyun içine kimyasal madde karıştırıldığı olasılığını düşündürmektedir.
İnsanların üzerine ve hastanelerin, otellerin, evlerin içine gaz bombası atılması, ancak insanlıktan payını alamamışların yapabileceği bir eylemdir.
THY tarifeli yolcu uçağıyla, bütün sivil havacılık kurallarına göre yasak olmasına karşın, yurt dışından ülkemize üç ton biber gazı getirilmesi vahşettir, utançtır…

Bütün bu olaylar gerçekleşirken siyaset yapamayan siyasi partilere halkın güveni tamamen bitmiştir.
Sadece birkaç milletvekili ile meydanlarda boy göstermekle ya da kürsüden esip gürlemekle muhalefet yapılacağını sananlar, emperyalizme meze olmaktadırlar.
Siyasi iktidar tarafından yaşatılan bunca olayın ardından, AKP ile birlikte halen anayasa uzlaşma komisyonundan, TBMM Başkanlık Divanı'ndan ve ihtisas komisyonlarından çekilemeyen muhalefetten ne beklenebilir?
Hatta TBMM üyeliğinden istifa etmesi gereken muhalefet partileri, 31 Mayıs'tan sonra Türkiye'de yeni bir tarih yazıldığının farkında değillerdir ve AKP'nin suçuna ortak olmaktadırlar.

Başbakanın ABD tarafından kullanım süresi dolmuştur ve deliğe süpürülmek üzeredir.
ABD, Abdullah Gül ve Bülent Arınç'a yeni görev vermek istemekte, muhalefet partileri ile bazı demokratik kitle örgütleri de buna destek olmaktadır.
Bunların birbirlerinden farkı olmadığını anlayamayanların yapması gereken şudur: hükümet hakkında gensoru verilmesi, hükümetin istifa etmesi, yeni bir seçim hükümeti kurularak, seçim ve siyasi partiler yasasının değiştirilerek erken seçim yapılması gündeme getirlmelidir.
Bunun dışında oluşturulacak seçenekler, 31 Mayıs direnişinin anlamını anlamamaktan öteye gidemez.

Yaşanan olaylar için, "düğmeye dışarıdan basıldı" diyen başbakan, içeriği bilinmeyen açılım sürecinin, Silivri zulmünün, yeni petrol yasasının ve İsrail'in NATO üyeliğine kabulünün ardındaki dış desteği söyleyememektedir.

TBMM'de kabul edilen yeni Türk Petrol Yasası'yla "milli menfaat" vurgusu kaldırılarak, "devlet hissesi" kuyularda sahalara göre azaltılmıştır.
Yeni yasayla Türkiye'nin petrol sektörü yabancıların hakimiyetine bırakılmıştır.
Yabancı petrol şirketleri, ulusal petrol arama şirketimiz Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'na karşı imtiyazlı duruma geçirilmiştir.
Böylece Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı'nın özelleştirilmesinin de önü açılmış olmaktadır.

Siyasi iktidar, NATO'da İsrail'in üyeliğine onay vererek, İsrail'in resmi müttefikimiz olmasını resmen kabul etmiştir.
Yıllardır NATO'ya üye olamayan İsrail, artık AKP sayesinde NATO üyesi olmuştur.
Bundan sonra NATO üyesi olan İsrail'e yapılacak saldırılara karşı, İsrail ile birlikte mücadele etmemiz gerekecektir.
"One minute" şovunun, "kandan beslenmeyi iyi bilen İsrail" çıkışlarının ve Mavi Marmara gemisinin bu amaç için kullanıldığı ortaya çıkmıştır.

Yıllardır büyük önderimiz Atatürk'e, ilkelerine, devrimlerine ve cumhuriyet kurumlarına dil uzatanlar, bayrağımızı ve T.C.harflerini kısıtlayanlar, ulusal bayramlarımızı yasaklayanlar, laik, demokratik ve sosyal bir hukuk devletine karşı olanlar sivil darbe yaparak, ileri demokrasi diyerek ileri faşizm getirmişlerdir.
Taksim Gezi Parkı ile başlayan süreçte halkın demokratik tepkilerini bile hazmedemeyen siyasi iktidara yeter artık diyerek karşı koyan ve 31 Mayıs gününde başlayan toplumsal hareket, ülkemiz için yepyeni bir dönüm noktası olacaktır.
Artık Türk milleti yapılanlara dur demek için alanlara dökülmüş ve siyasi iktidara gereken dersi vermek için bütünleşmiştir.
Anadolu topraklarında esen Mustafa Kemal Atatürk'ün özgürlük rüzgarı ve yanan aydınlanma ateşi, siyasi iktidarı ve dolaylı ya da dolaysız destekçilerini tarihin karanlık sayfalarına gömecektir.
Hep birlikte Atatürk için ileri; Ne Mutlu Türküm Diyene..

İlk Kurşun Gazetesi, 17 Haziran 2013.

0000

Ali Eralp: YALAKA MEDYA, ABD VE İSRAİL YÖNETİMİNDE PİS BİR KAMPANYA BAŞLATMIŞTIR, OYUNA GELMEYELİM…

16 Haziran 2013

Yandaş medya, şanlı "Taksim Gezi Parkı Direnişi"ni yozlaştırmak, etkisizleştirmek, hedefinden saptırmak için namus, hayâ, ar, utanma sınırlarını da aşan bir kampanya başlatmıştır.

"Camilerde grup seksi yapıyorlar" yalanı ile halkı kışkırtmak, direnişçilere karşı çıkmalarını sağlamak, mücadeleden soğutmak için elinden geleni ardına koymuyor.

Gençler, yaşlılar, kadınlar, kızlar biber gazı, gaz bombası, tazyikli su altında boğulurken, coplanırken, yerlerde sürüklenirken, demir çubuklarla kafaları kırılırken ortalarda görünmeyen; izdivaç, yarışma, eğlence programları, göbek havaları ile halkı uyutmaya, narkozlamaya çalışan Mütareke Basını birden bire, bir "Taksim Gezi Parkı aşkı" ile ayağa kalktı.
Haberciliğini anımsadı…

Kameramanlarıyla, muhabirleri ile canlı yayın programları ile arzı endam etti.
Ortaya çıktı.

Ama ABD, İsrail ajanlarının yönetiminde, gözetiminde…

PKK militanları ile kol kola…

Kucak kucağa…

Onların yanında da gaz maskeli, karanlık yüzlü, sivil giyimli bir takım adamlar…

Televizyonlar, ellerinde bebek katilinin fotoğrafları ve Kürdistan paçavraları ile meydanda gezinen PKK'lı teröristlerin görüntülerini yayınlıyor.
Sayıları 100 – 200'ü geçmeyen bu katiller sürüsünü büyük bir toplulukmuş gibi göstermeye çalışıyor.
"Bakın, sizin desteklediğiniz Gezi Parkı Direnişi içerisinde kimler var, görün…" demeye getiriyor.
Halk yığınlarının mücadele azmini kırmaya yönelik çalışmalar yapıyor.

PKK'lılar ise bu eylemleri ile Öcalan'ın "Meydanı ulusalcılara ve Ergenekonculara bırakmayın" talimatını yerine getiriyor.

Bocalayan, çaresizliğe düşen, korku seline kapılan egemen güçlerin, AKP'nin imdadına yine Bebek Katili APO yetişti…

Sözün özü, yandaş medya, yani günümüzün Mütareke Basını, AKP iktidarını ve RTE'yi içine düştüğü "Gayya Kuyusu"ndan çıkarmak için her çeşit yalan, riya, sahte haber, tertip yolunu denemekten sakınmıyor…

Vatan hainliğine devam ediyor…

Ama İsrailli ajanların yönetiminde, Amerika'nın kılavuzluğunda…

Ama kılavuzu karga olanın burnunun pislikten çıkmadığını, çıkamayacağını bilmiyor…

Bir gün onun da sonunun geleceğini hiç düşünmüyor.
Osmanlının Mütareke basının başına gelenlerin onun da başına geleceğine aklı yatmıyor.
"Güç bende, arkamda Amerika ve iktidar, dilediğimi yaparım" diyor.
Ve, vee…

Taksimde, Taksim direnişinde, milyonların içerisinden cımbızla çekip, sevişen, öpüşen gençlerin boy boy fotoğraflarını yayınlıyor.

Ellerinde bira şişeleri…

Öpüşen iki gencin tam sayfayı kaplayan fotoğraflarının üstünde de koca koca, renkli puntolarla yazılmış bir manşet: "ÖZGÜRLÜK OLMADAN, AŞK OLMAZ…"

Bir başka haberde de bir yatak fotoğrafı görüyoruz.

Yatakta iki genç…

Sözüm ona "Özgürlüğü" savunuyor.
Önlerinde bir pankart…

Pankartta bir yazı:

"KİMSENİN ASKERİ OLMAYACAĞIZ…"

Yalaka basın bununla kitleleri Atatürk'te birleştiren, tek hedefe yönelmelerini sağlayan "Mustafa Kemal'in Askerleriyiz…" sloganını cephe almış, hedef tahtasına yatırmış…

Gençlerin "Özgürlük" seçimini, özgürlük tutkusunu ve sevdasını kötüye kullanmaya, sömürmeye yönelik bir girişim…

Basın ve egemen çevreler ABD ile birlikte bir yandan bu çalışmaları yürütürken, bir yandan da Abdullah Gül, Fethullah Gülen, Bülent Arınç cenahını parlatmaya, "İyi polis, kötü polis oyunu ile" Türkiye'nin geleceğini onlara teslim etmeye hazırlanıyor.

Medya, hükümet ve yabancı ajanların dayanışması ile başlayan bu alt yapı çalışması bugün polislerin Taksim meydanına yığılması ve saldırısı ile sonuç verdi.
Çağlayan'da avukatlar saldırıya uğradı, gözaltına alındı…

Bu saldırı haberini zaten çok önceden Recep Tayyip duyurmuştu: "Bu eylemlere devam ederseniz, anladığınız dilden yanıt veririz…"

Bir taraftan da katıldığı mitinglerde yandaş medyayı kaynak göstererek, halkın din, namus duygularını ayağa kaldırmak üzere "Dolmabahçe camiine maalesef bira şişeleri ile girmek suretiyle, ayakkabıyla onu da yaptılar…" diyor.

Oysa konuya açıklık getiren Bezm-i Âlem Valide Sultan Camii müezzini Fuat Yıldırım, "Burada içki içilmedi.
Eylemciler buraya sığındıktan sonra içki içeni görselerdi zaten kendileri dışarı atardı, bu iki günlük süre içinde yaralılar tedavi edildi."

demişti.

Bütün bu girişimler Taksim'i kararlı direnişçilerin elinden almaya yönelik girişimlerdir.

Büyük ve şanlı "Gezi Parkı Direnişi" hem ABD'yi, hem AB'yi, hem AKP'yi hem de PKK'yı büyük bir korkuya ve telaşa sevk etmiştir.
ABD Taksim başkaldırısını "BAHAR HAREKÂTI"NA dönüştürmeye ve yıpranan AKP iktidarının yerine Abdullah Gül, Fethullah Gülen, PKK ve Soros liberallerinden oluşan bir iktidar oluşturmaya çalışmaktadır.
AKP ise iktidarını kurtarma, kitleleri hâkimiyeti altına alıp, eskiden olduğu gibi halkı "KOYUN SÜRÜSÜ" gibi gütme rüyası ve hayalleri ile tüm yurt yüzeyinde saldırılarını artırmıştır…

Ve iktidar, halkın gücünden korktuğu için bugün meydanlarda "İyi eylemci, kötü eylemci" ayrımını kullanarak, onları parçalamak için; valileri, emniyet müdürlerini nazik ve centilmence konuşturup, direnen halkı pasifize etme, etkisini ve gücünü kırma yolunu denemektedir…

Halk arasında bir deyiş vardır:

"GEÇTİ BOR'UN PAZARI, SÜR EŞEĞİNİ NİĞDE'YE…"

Biz de böyle söylüyoruz şimdi onlara "Sür eşeğini Niğde'ye…"

Siz şimdi "İFLASLARI" oynuyorsunuz, halk yükselişi…

Halk bu oyunlara gelmeyecektir.
Boşuna çabadır bunlar…

Dev uyanmıştır…

"Halk toprağın kenarına, nasırlı ellerini koyarak dizlerinin üstünde doğrulmaya başlamıştır…"

Ama bu yazıyı bitirirken son söz olarak da direnen özgürlük tutkunu halkımıza bir uyarım olacak:

Egemen güçlerin pislik kokan bu oyunlarını önemsemeden, Ulusal iktidar yürüyüşümüzü sürdürelim…

Ama hepsinden önemlisi, örgütsüz, yöneticisiz, başıboş, keyfi hareketlerden kaçınalım.
Özellikle polis tertiplerine, provokatör oyunlarına, kışkırtmalara gelmeyelim, kimsenin malına zarar vermeyelim…

YOLUMUZ AÇIK OLSUN…

ZAFERE KADAR DİRENİŞ…

İLK KURŞUN

a45UyF587661-201306170916-15
^^^^^ - vvvvv


--

zaryop:jaro

GERCEK
. . . . . .
Uyandigi zaman gokte yildizlar
Insan dusunur : belki de Allah var!
Tanrisal bir opustur soken safak.
. . . . . .
Ne hostur insanin bir gul acasi,
Kosan goklerde kus gibi ucasi,
Bulutlarla yagmur olup aglamak.
. . . . . .
Gitmek, sona ermeden? bir zamanda?
Basibos bir tekne gibi ummanda;
Firtinalarda ne yelken, ne bayrak.
. . . . . .
Fakat beni sen uyandir, ey zeka !
Bak, iste onumde her gunku corba,
Ekmek, kasik ve kasesiyle bu ask.
. . . . . .
Sarhos eden, davet eden bu olum
Icinde ben salt bir ademogluyum,
Korkan, olusunu hatirlayarak.
. . . . . .
Ey, isigin bosandigi gercek dus !
Butun zamani kucaklayan opus ;
Yasamak? eken insan, veren toprak.

Ahmet Muhip DRANAS
- - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - - -
Kurmus oldugum gruba uye olun
Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur:
Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com
Ayrilmak isterseniz de :
Ozgur_Gundem-unsubscribe@yahoogroups.com

Grup Sayfamız :
http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.
http://orajpoyraz.blogspot.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder