================================
ÜMİT ZİLELİ: "ÜMMET KARDEŞLİĞİ" BU MUDUR?!.
Dün haber sitelerine okuduğumuz ya da duyduğumuzda artık şaşırmadığımız bir haber düştü…
–İstanbul'un Arnavutköy İlçesi'nde 11 yaşında bir erkek çocuğu cinsel tacize maruz kalmıştı!. .
Ne yazık ki toplum olarak kanıksadığımız maalesef alıştığımız bu iğrenç olaylara hemen her gün gazete sayfalarında TV haberlerinde rastlıyoruz… Kız ya da erkek minnacık çocuklara yapılan iğrenç cinsel saldırılar adeta hayatımızın ayrılmaz parçası haline geldi!. .
Bu defa sapıklardan biri Arnavutköy'de ortaya çıktı… Burası İstanbul'un biraz dışında Çatalca taraflarında Suriyeli mültecilerin yoğun olarak yaşadıkları bir ilçe… Ve maalesef çocuğun yakınları tarafından suçlanan da Suriyeliler!. .
Toplum bu alçakça saldırıyı sosyal medyada yer alan bir videodan öğrendi… 11 yaşındaki erkek yeğeninin Suriyeli mülteciler tarafından taciz edildiğini haykıran yurttaş isyanını şöyle dile getiriyordu!. .
–Tacize artık susulmaz!. .
Yurttaşın isyanı kanımı döndürdü; ancak sonrasında yaptığı konuşmayı dinleyince deyim yerindeyse dehşet içinde kaldım:
–Ümmet kardeşiyiz diyoruz ama olmuyor… Sabah sekizde işe gidiyoruz akşam sekizde duyuyoruz ki Suriyeli birisi benim yeğenimi taciz etmeye götürüyor… Susmayacağım ben!. .
Acıklı iç parçalayan sözlerdi… Orada da kalmadı o yurttaş etrafındaki kadınlara dönerek aynen şu cümleyi sarf etti:
–Rahat gezebiliyor musunuz? 10 kişilik gruplar halinde geziyorlar. Ne olacak bu işin sonu? Artık sabır taştı!. .
Bu sözlerden siz ne anladıysanız ben de aynen onu anladım; demek ki bu yaşanan olay ilk değildi!. . Birçok olay yaşanmış insanlara susması büyütmemesi tembih edilmiş ancak bu son olay durumu sabır taşıracak hale getirmiş!. .
–Bu konuşmadan zaten başka bir şey de anlaşılamaz!. .
Dikkat: Kardeşlik biter öfke ve kin başlar!. .
Bu ülkeye 2011'de başlayan Suriye savaşı ile birlikte resmi rakamlara göre 4 milyona yakın Suriyeli mülteci geldi…
Ancak bu rakam ne kadar doğrudur Suriyelilerin 5 milyona ulaştığı iddiaları ne derece doğrudur hiç kimse bilmiyor!. . Yıllardır yaşanan olaylar ölümlü kavgalar çok miktarda "taciz tecavüz" iddiaları mahallelerin ilçelerin kentlerin istila edildiği haykırışları ne kadar bastırılmaya çalışılırsa çalışılsın gazetelerde TV'lerde olmazsa sosyal medyada hızla yayılıyor!. .
Suriyelilerin kurduğu mafya usülü çeteler yüzbinlerce Suriyeli çocuğun berbat koşullarda üç kuruşa her türlü haktan yoksun çalıştırılması konuşuluyor; bunların büyüyünce ne olacağı sorusu soruluyor!. .
Gelelim şu "Ümmet kardeşliği" meselesine… İlk anda aklıma yığılan soruları sormak istiyorum:
–Ümmet kardeşliği milyonlarca mülteciyi "Saldım çayıra mevlam kayıra" düsturu ile memleketin içine salmak çıkacak sürtüşme ve çatışmaları görmezden gelmek milleti susturarak halının altına süpürmek midir?. .
-Ümmet kardeşliği bu ahalinin kabaran suç dosyalarına tacizlerine tecavüzlerine belinde bıçak keser tabanca ortalıkta gezinmesine ses çıkarmamak "Müslüman ümmeti" diye başını çevirmek midir?. .
-Ümmet kardeşliği evlatlarımız Suriye bataklığında can verirken şehit olurken Suriyeli ahalinin eline para tutuşturup bayramda seyranda kendi memleketlerine gezmeye göndermek sonra da alayı vala ile tekrar kabul etmek midir?. .
-Ümmet kardeşliği açlık ve yoksulluktan beli bükülmüş borçlarını ödeyemediği için icra dairelerinde boğuşurken Suriyelilere bedava ev maaş bağlamak parası olanların kurduğu şirketleri vergiden muaf tutmak mıdır?. .
Daha sayıp dökecek bişe çok şey var ancak bu kadarı bile çok!. . Bu iktidarın "Suriyelileri bir şekilde kullanmak-yararlanmak" iddialarına ise hiç girmek istemiyorum…
–Çok asap bozucu çünkü!. .
AKP'nin "itiraf" gibi raporu!. .
İktidarın yerel seçim hezimeti sonrasında yapılan saha çalışmalarıyla birlikte ortaya çıkan 9 maddelik "Niçin kaybettik" analizinin ilk maddesi ne biliyor musunuz?…
–Suriyelilerle yönelik şikayetlere kulak asılmaması!. .
"Onlar Müslüman" "Onlar ümmet kardeşi" tembihleri çıkan vahim olayların baskı ile tehdit ile yasak ile sözde saklanması bir yere kadar!. .
İnanılmaz bir hızla sayıları artan Suriyeli mültecilerin çok değil 10 yıl içinde nasıl bir "toplumsal bela" haline geleceğini ben söylemiyorum; uzmanlar sosyologlar psikologlar söylüyor!. . Öncelikle "en büyük Türk büyüklerine" sonra da halkımıza Prof. Ümit Özdağ'ın Destek Yayınlarından çıkan son kitabı "Kaçınılmaz Çöküş-AKP Rejiminin Dörtlü Krizi" kitabını hararetle tavsiye ediyorum!. .
Özdağ orada "Suriyeli sığınmacıların ortaya çıkardığı kısa ve orta vadeli tehditleri Suriyeli suç örgütlerinin yarattığı eroin mafyasını ortaya çıkacak IŞİD benzeri fanatik örgütleri artan fuhuş bataklığını" gayet çarpıcı bir biçimde anlatıyor!. . Ve kafamıza şu "balyozu" olanca gücüyle indiriyor:
–Suriyelilerin Türkiye'ye entegre olacakları kocaman bir yalandır!. .
Aynı kitapta iktidarın "Suriyelileri niçin Türkiye'de tutmak istediği" de insanı dehşete düşürecek bir sadelikle anlatılıyor!.
Son söz: Türk halkına söylenen "Ümmet kardeşliği" masalını bu yazıyla birlikte bir kez daha düşünün derim…
–Aldatılmanın da "beyin iğfalinin" de bir sınırı vardır!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/umit-zileli/ummet-kardesligi-bu-mudur-5204344/
================================
AHMET TAKAN - ARSLAN BULUT
Ahmet TAKAN: Nokta atışını Rusya koordine etti!. .
Rahmetli İsmet İnönü'nün meşhur sözüydü;
"Büyük devletlerle ilişki kurmak ayı ile yatağa girmeye benzer. "
Ülkenin en hassas dengeleri dış politikası stratejik derinliklere pelikancılara SETA'cılara inceli kalınlı kıyafetsiz muhterislere bırakılınca ne yazık ki sık sık hatırlamak zorunda kalıyoruz. Bunların üstüne bir de toplumun tüm sinir uçlarına ağır tahribat veren duyarsızlık hastalığını ekleyin...
Hafta başında Amerika ve Rusya'nın katılımıyla İsrail'de yapılan üçlü güvenlik zirvesinin önemine dikkat çektik. Bakın bu Japonya'da gerçekleşecek G-20 Zirvesi'nin öncesine geliyor çok manidar dedik. Olmadı!. . Ardından açık kaynaklara dayanarak zirvenin sonucunun 2011'den sonra Suriye topraklarında bulunan yabancı askeri güçlerin çıkarılması olduğunu yazdık. Hedefte Türkiye'nin olduğunu avaz avaz bağırarak söyledik. Olmadı!. . Kimse tınlamadı. R Erdoğan G-20 zirvesinde liderlerle gülücüklü fotoğraflar çektirip Türkiye'de servis edilirken (!) acı haber düştü;
Savunma Bakanlığı'ndan yapılan açıklamada Suriye hükümeti güçlerinin İdlib Gerginliği Azaltma Bölgesi'nde kontrol ettiği bölgeden Türkiye'nin 10 numaralı gözlem noktasına top/havan atışları ile saldırılar gerçekleştirildiği aktarıldı. Saldırıların kasıtlı olduğunun değerlendirildiği belirtilen açıklamada "Yapılan saldırıda 1 kahraman silah arkadaşımız şehit olmuş 3 kahraman silah arkadaşımız ise yaralanmıştır. " denildi. Rusya'nın Ankara Ataşesi'nin Genelkurmay Başkanlığı'na çağırılarak Rusya nezdinde gerekli girişimlerde bulunulduğu ve saldırıların en ağır şekilde cezalandırılacağının iletildiği kaydedildi. Bakanlık'dan yapılan diğer bir bilgilendirmede "Bölgede bulunan ateş destek vasıtalarımız ile saldırıyı gerçekleştiren rejim mevzileri etkili şekilde vurulmuştur" denildi.
Yani Ankara saldırın arkasındaki gerçek adresi biliyordu ama açık edemiyordu!. . Genelkurmay'da bir askeri kaynağımla görüştüm aynen şunları söyledi;
"Suriye rejimini Rusya salmış üstümüze. İdlib'deki 10 numaralı gözlem noktasına Suriye rejiminin yaptığı saldırı nokta atışları ile gerçekleşti. Rejim ordusu bu saldırıları Rusya'nın desteği olmadan yapamaz. "
Peki bunun değerlendirmesi ne?. .
"Japonya'da toplanan G-20 Zirvesi'nde Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Trump ile görüşmesinden önce bir tehdit mesajı. S-400'lere yönelik...' Bir sapma olursa Suriye'de askerlerinizi şehit ederim. İdlib'den ülkenize 3 milyon mülteci gönderirim' diye. "
Genelkurmay karargahından aldığım bu değerlendirmelerin önemli eksik bir yanı var. Rusya İsrail'deki üçlü toplantıda alınan karardan sonra "ben anlaşmaya bağlıyım. Bakın Türk ordusunu vuruyorum" mesajını net bir şekilde verdi. Hem de G-20 Zirvesi'nde fotoğraflar çektirilirken!. .
***
Türkiye savaş ortamında... Akıl almaz git geller yaşıyoruz... Deve kuşu misali hala kafamızı toprağın içinden çıkaramadık. Günümüzü doldur boşalt kısır iç siyasi çekişmelerle geçiriyoruz. İktidar büyük bir uyanıkla 23 Haziran gümbürtüsünden istifade ederek jet hızıyla Meclis'ten yeni askerlik düzenlemesini geçirdi. Muhalefette popülizm hastalığından kurtulamadığı için yeni yasaya oy birliği ile destek verdi. Türkiye savaş ortamındayken bu düzenlemede bu kadar acele edilmesine gerek var mıydı?. . İdlib'de verdiğimiz şehit ile birlikte bu yazıyı kaleme alırken RS FM'de Zafer Arapkirli'nin yaptığı Seyr-i Alem programına katılan emekli Tuğgeneral Haldun Solmaztürk'ün eleştirilerini hatırladım. Özetle şunları dile getiriyor Solmaztürk;
"6 ay askerin muharebeye hazırlanması için profesyonel askerin kabul edeceği durum değil.
Zaten kadrolar eksilirken savaşılıyordu. Bu zamanda kadroları daha da eksiltiyorsunuz. Savaş alanında sıkışan personel 'param olsaydı bu durumda olmayacaktım' diyebilir. Psikolojik etkisi düşünülmedi. Vatandaşlık ödevinin eşit olarak yapılmasına ciddi zarar veriyorsunuz.
Yasa yamalı bohça... Getirdiğiniz statüler personelin sürtüşmesine yol açar.
Yasadaki en kritik maddelerden biri Cumhurbaşkanına verilen yetkilerle ilgili 45'nci madde. Gerekçesi yok. Özel olarak görevlendirilen gönüllüler ne demek?. . Hangi koşullar altında gönüllülere ihtiyaç duyacaksınız? Nedir bu?. .
Vatandaş askerliğini yaptı terhis oldu. MSB subay almak için duyuruya çıkıyor mülakat yapıyor. Meslek okulları mezunlarının puanları yüzde 20 arttırılıyor. Diyelim düz lise mezunu mülakata girdi 75 puan aldı. İmam Hatip Lisesi mezunu da 75 puan aldı. İmam Hatip Lisesi mezununun puanı otomatikman 20 puan arttırılacak. Askeri liseleri kaldırdınız. Bunlar içinde meslek liselerini ayrıcalıklı hale getirirseniz o zaman siz demek ki bunu özel bir maksatla yapıyorsunuz. "
Çok önemli saptamaları var Haldun Solmaztürk'ün. İnternetten bulup mutlaka baştan sona dinlemenizi öneririm. Ancak çok acı bir gerçekle karşı karşıyayız;
"Tozdan dumandan ferman okunmuyor"!.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/nokta-atisini-rusya-koordine-etti-52433yy.htm
================================
ARSLAN BULUT: BİR MİLLET BAŞKA NASIL ÇÖKERTİLİR?
Okurumuz Altay Bozkurt Prof. Dr. Mehmet Özdemir'in Endülüs'ün yıkılma sürecindeki aşamaları inelerken "Kriz bir dönem ancak 'Güçlü İdare+Güçlü Ordu+Kaynaşmış Toplum' formülüyle aşılabildi. " tespitini yaptığını hatırlattıktan sonra şöyle diyor:
"Şu anda Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin durumu 'Güçlü İdare+Güçlü Ordu+Kaynaşmış Toplum'ilkeleri ile ne kadar örtüşmektedir? Dünyanın hangi ülkesinde yönetenler yönetilenlerin bir kısmına 'alçak darbeci hain terörist' demiştir?
Büyük Atatürk sanki bugünü de görmüştü:
'İngilizler milletimizi bağımsızlıktan mahrum etmek için pek tabii olarak evvelâ onu ordudan mahrum etmek çarelerine giriştiler. Mütareke şartlarının tatbikatı ile silâhlarımızı cephanelerimizi bütün müdafaa vasıtalarımızı elimizden almaya çalıştılar. Sonra kumandanlarımıza ve subaylarımıza tecâvüz ve taarruza başladılar. Askerlik izzeti nefsini yok etmeye gayret ettiler.
Ordumuzu tamamen lağvederek milleti bağımsızlığını muhafaza için muhtaç olduğu dayanak noktasından mahrum etmeye teşebbüs ettiler. Bir taraftan da müdafaasız ordusuz bıraktıklarını zannettikleri milletin de izzetinefsine her türlü haklarına ve mukaddesatına taarruzla milleti alçaklığa boyun eğmeye alıştırmak plânını tâkip ettiler ve ediyorlar. Herhalde ordu düşmanlarımızın birinci taarruz hedefi oldu.
Orduyu imhâ etmek için mutlaka subayları mahvetmek aşağılamak lazımdır. Buna da teşebbüs ettiler. Bundan sonra milleti koyun sürüsü gibi boğazlamakta engeller ve müşkülat kalmaz. '
***
Yine 12 Haziran 2012 tarihli Yeniçağ'da Salim Yavaşoğlu imzalı ve 'AKP ile anlaşarak TSK'yı kafesledik' başlıklı haberde CIA ajanı Henry Barkey'in 1 Mart tezkeresinin reddinden sonra ABD'de verdiği konferansta 'AKP liderleriyle anlaşarak Türk Ordusu'nu kafeslediklerini' anlattığı belirtiliyordu.
Haberde 'CIA'nın Türkiye uzmanı Henri Barkey'in 2003'te 1 Mart tezkeresinin reddedilmesinden 25 gün sonra 26 Mart'ta Utah Üniversitesi'nde verdiği 'Felaket ile Flört: Türkiye Irak ve ABD' adlı konferansta AKP lideriyle anlaşarak 'Türk Ordusu'nu çok sıkı bir kafese kapattıklarını' söylediği ortaya çıktı. Barkey AKP'nin AB reformlarında ısrarlı tutumu ve ABD'nin Türkiye'ye gün vermesi için AB'ye baskı yapmasının 'Türk Silahlı Kuvvetleri'ni kafesleme planı'nın gereği olduğunu ifade etti. ' deniliyordu.
Bu önemli detaylar alt alta konulduğu vakit 2023'e bir hazırlık yapıldığı anlaşılmaktadır. Zaten federasyon konusunun 2023'ün konusu olduğu ülkeyi yönetenler tarafından defalarca ifade edilmiştir.
Kanaatim odur ki Türkiye'nin direnç noktaları bir bir kırılarak ABD ve Batı'nın arzu ettiği bir Türkiye oluşturulmaya hızla yol almaktadır. "
***
Okurumuzun hatırlattığı bu tabloya önce Ergenekon Balyoz ve Casusluk davaları ile TSK'nın önce yıpratıldığını sonra asker sayısının azaltılarak küçültüldüğünü de eklemek gerekir. Türk ordusunun bu şekilde bir kalkışma halinde Türkiye coğrafyasının tamamına egemen olmasının önüne geçilmiş oluyor! Tabii jandarma ve polis de var ama ordu neredeyse sayıca Yunanistan hatta Suriye'nin kuzeyindeki PYD/PKK ordusu sayısının altına düşürülüyor.
Kimileri "ordunun sayısı değil kullandığı teknoloji önemlidir" diye ahkâm kesiyor. Sanki biz "teknoloji kullanmayalım" diyoruz!
Sayı da önemlidir ey muhteremler sayı da önemlidir! Her Türk erkeği askeri eğitim aldığı için Türkler ordu millet olmaya devam ediyordu. Şimdi erkeklerin bir kısmı para verip askerlik yapmayacak! Yani büyük bir savaş patlarsa silah altına alınamayacak! Milli bütünlük bozulacak!
Ordusu zayıflatılmış ve bir üniversitesinde İstiklâl Marşı "ideolojik" bunularak okutulmayan milli değerlerine her gün hakaret edilmesine yönetenler tarafından yol verilen bir ülkede güçlü idare güçlü ordu ve kaynaşmış toplum olur mu?
Olmaz ise bu yapılan işler Türk Milleti'ni çökertme projesine hizmet etmek değil midir?
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bir-millet-baska-nasil-cokertilir-52434yy.htm
================================
SERVET AVCI: BİR HAKKI TESLİM
Son İstanbul seçimlerinin kazanılması tabii ki CHP açısından çok önemliydi… Ama ondan çok daha değerli bir sonuç vardı artık elde… Sürekli seçim kaybetmeye alışmış CHP o döngüyü kırdı ve seçim kazanmayı öğrendi…
"Hangi propaganda tekniği hangi dil ve hangi aday profili başarıyı getirir?" sorusunun cevabı bulundu… Partinin sıkıştırıldığı algı alanı belliydi: 'Geçmişin günahlarından sorumlu milletin değerlerine uzak geri kalmışlığın temsilcisi millî irade ve demokrasi düşmanı vs...'
Kamu gücüyle beslenen medyanın yüzde 80 oranında bu algıya hizmet ettiği düzende CHP'yi sıkıştırıldığı bu alandan çekip almak ve ülkenin neredeyse bütün büyükşehirlerini kazanmak çok büyük bir başarı…
Bu hem çok büyük hem de çok kritik başarının en büyük mimarı kesinlikle Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu… Yılların alışkanlıklarına sahip ve parti içi demokrasisi bazen son derece tahripkâr ve acımasız olan bir partide büyük bir risk alarak sonuca gitti…
Riskten söz ediyoruz çünkü bu büyük şehirler Kemal Bey'in aday tercihleri dolayısıyla kaybedilmiş olsaydı bugün bulunduğu makamda oturuyor olamayabilirdi… Bizzat parti içinden hedef hâline gelecekti ve direnmesi mümkün değildi…
İşte tam da burası liderlik gösterilmesi gereken noktaydı… 2023'te önceki son seçimlerde hem partisi hem ülke demokrasisi adına bu riski göze aldı sadece 'kazanan' taraf değil aynı zamanda kaybetmeye alıştırılmış kitlelere 'kazandıran' taraf oldu… Ayrıca 'denetlenmeyen' ve artık kıyamete kadar 'denetlenmeyeceğini düşünen' iktidara bundan sonrasının öyle olmayacağının en net mesajını ulaştırdı…
***
CHP zor bir parti… Sürekli yenile yenile 'mağlup' kimliği 'kalıcı kimlik' hâline gelmiş partilerden biriydi… Dolayısıyla 'büyük iktidar'ı düşlemeyi unutmuştu… Ama bu arada var olan 'iktidar duygusu'nun giderilmesi de siyasetçi için vazgeçilmez bir ihtiyaçtı… CHP'de de bu duygu 'büyük iktidarı' yakalamaktan ziyade grupların klliklerin parti içi mücadelede birbirini yenmesiyle tatmin ediliyordu ve ötesi yoktu…
Şimdi durum kısmen de olsa değiştirildi ve parti daha büyük hayaller kuracak çapta kimliğe döndü… Kemal Kılıçdaroğlu'nun kendisine yönelik çok ağır eleştirilere rağmen CHP'yi sıkıştırıldığı alandan çıkarması ve büyük şehirlerde zafere taşıyacak tercihlerde bulunması tarihî bir kırılma noktasıdır…
Son seçimlerde CHP paha biçilmez bir tecrübe elde etti… Sürekli kazanan bir parti kaybetmeyi sürekli kaybeden bir parti de kazanmayı öğrendi… CHP bir anlamda test edip onayladığı bir yöntemle geleceği kendinden emin biçimde kurgulayabileceği bunu yaparken de klasik parti için direnişin zayıf kalacağı bir ortama kavuştu…
***
İstanbul'u Ankara'yı Adana'yı Antalya'yı tekrar Hatay'ı kazanmak çok kolay değildi… Kemal Kılıçdaroğlu parti içi dengeler ve taassupların ötesinde konumlandı… Aday tercihleri dolayısıyla gelecek ağır eleştirileri bilmiyor olamazdı… Yine de hepsinin arkasında durdu yıpranmayı da göze alarak müthiş bir irade koydu…
Genel Başkan Kılıçdaroğlu geri adam atsaydı ülke demokrasisiyle birlikte partisi de kendisi de kaybedecekti… 'Şelalenin kırılma noktası'nda doğru karar verdi ve herşeye rağmen o kararın arkasında durarak akışı değiştirdi…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bir-hakki-teslim-52431yy.htm
================================
EMİN ÇÖLAŞAN: BEDELLİ… NEREDEN NEREYE!
Sevgili okurlarım siyasete atılıp bazı makamlara gelen ya da getirilen kişilerden beklenen hiç değilse belli konularda tutarlı olmalarıdır. Normal bir ülkede eğer bir siyasetçi dün kara dediğine bugün ak diyorsa günün birinde bu sözlerini karşısına çıkarıp onu zorda bırakırlar.
Anlayan anlar!
★★★
Şimdi bundan birkaç yıl öncesine dönelim.
CHP Meclis'e bedelli askerlikle ilgili bir yasa teklifi vermişti.
Türkiye bu konuyu tartışıyordu.
Dönemin başbakanı Recep Tayyip Erdoğan Rusya gezisi dönüşünde havaalanında kendisine sorulan bir soruyu yanıtladı. Ötesini devletin Anadolu Ajansı tarafından geçilen haberden okuyalım:
– "Efendim CHP'nin bedelli askerlik projesi var. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?"
Verdiği yanıt:
– "Proje diye bir ifade kullandınız. Bunun neresi proje böyle proje mi olur. Ayaküstü yolda giderken proje açıklanır mı?
Kiminle konuşulmuş ne yapılmış?"
Kendilerine bu konuda danışılmadığını söylemek istiyor.
★★★
Sonra hızını alamayıp içini dökmeye başlıyor:
– "Sokakta bakıyorsunuz birileri bir şeyler söylüyor. Bedelli askerlik gelecek mi gelmeyecek mi…Şu anda halkımızın bu konudaki tavrı nedir ne değildir?"
Ve hemen ardından kendi sorusuna yanıtı kendisi veriyor…
"Bu ülkede parası olan var olmayan var. Şimdi siz kalkıp parası olana bedelli askerlik yap buyur kullan diyeceksiniz parası olmayana da gidip askerliğini yapsın diyeceksiniz.
Bunu adalet terazisine oturtmak zorundasınız. Bu eğer o kadar rahat bir şey olsaydı benim vatandaşımın halkımın belli bir kesimini mağdur etmeyeceğini biz bilseydik buna inansaydık biz bunu çoktan hallederdik. Biz bunu bugüne kadar bekletmezdik. "
★★★
Recep Bey sözlerini sürdürüyor:
– "…Görüyorum ki ana muhalefet partisi bir şey yapabildim diyebilmek için bu tür adımları attığını göstermek için bu tür açıklamalar yapıyor.
Bizim gündemimizde şu an böyle bir konu yok.
Böyle bir konunun üzerinde durulması gerekiyorsa biz böyle bir süreci ancak referanduma taşırız ki halkımız bunun kararını versin. "
Referanduma taşırmış!
★★★
Recep Bey çok akıllıca konuşuyor ve şöyle diyor:
– "Çünkü ben şahsen böyle bir sorumluluğun altına Tayyip Erdoğan olarak giremem. "
Nedenini de söylüyor:
– "Çünkü parası olan var parası olmayan var. Parası olan bastıracak parayı ve askerlikten kurtaracak parası olmayan ise gidecek askerlik yapacak!. . "
Sonrasında bir itirafta bulunuyor:
– "Kimlerle görüştüysem ben kenar köşedeki izbe yerlerdeki vatandaşım onlar bu işe hiç sıcak bakmıyor.
Biz yola çıkarken kimsesizlerin kimsesi olarak çıktık. Sessiz yığınların sesi olarak çıktık. O zaman sormamız lazım ona göre adım atmamız lazım. "
★★★
Çok ilkeli ve inandırıcı (!) sözler söylüyor…
Kimsesizlerin kimsesi…
Sessiz yığınların sesi…
Parası olan varmış olmayan varmış…
Kenardaki köşedeki vatandaşlar bedelli askerliğe sıcak bakmıyormuş…
Demek ki durum günümüzde 180 derece değişmiş fakir fukara gariban sessiz yığınlar parayı bulmuş artık onlar da bedelli askerlik istiyormuş ki yeni bir askerlik yasası çıkarmayı başardılar!
★★★
Sevgili okurlarım bunlar özellikle son seçimler öncesinde bu bedelli askerlik işinin hesabını yaptılar.
İşin özellikle "Parasal" ve "Siyasal" boyutunu irdelediler…
Bedelli vaat eder ve getirirsek biz bu işten kaç para kazanırız!. .
Bu iş bize kaç milyon oy getirir!
Birkaç yüz bin kişi asker kaçağı idi.
Onları hiçbir güç askere sevk edemezdi.
O zaman kararı verdiler:
"Getirelim bedelliyi bu işte büyük para var!. . Hem para getirir hem de oy getirir…"
Devlet bütçesine birkaç milyar lira para sağlanacağını gördüler…
Ve bedelli kararını aldılar…
Para getirdi ama oy konusunda yanıldılar. Öyle olmasaydı son seçimde hezimete uğramazlardı!
Olayın iç yüzü perde arkası aynen budur.
★★★
Anadolu Ajansı yukarıdaki haberi "Erdoğan bedelli askerliğe noktayı koydu" başlığı ile geçmişti aradan geçen yıllar içerisinde unutuldu gitti!
Şimdi anladık ki o zaman nokta değil virgül koymuş!
Ne diyordu!. .
"Parası olan var olmayan var. Parası olan bastıracak parayı ve askerlikten kurtulacak. Ben böyle bir sorumluluğun altına giremem!"
Demek ki şimdi girmeye karar vermiş!
Keşke fırsat olsa da birileri kendisine bu inanılmaz çelişkilerin hesabını bir sorsa.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/bedelli-nereden-nereye-5204278/
================================
YILMAZ ÖZDİL: BAĞYAN ÜNİVERSİTESİ
"Kadın erkek eşitliği fıtrata ters" diyen asrın liderimize Japonya'da Kadın Üniversitesi tarafından fahri doktora verildi.
★
Sadece kız öğrencilerin kabul edildiği üniversitelerin çok güzel örnek olduğunu söyleyen asrın liderimiz Türkiye'de de kadın üniversitesi açacağını müjdeledi.
★
"Ben bu ülkede cahil tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum ülkeyi ayakta tutacak olanlar cahil halktır profesörden başlayarak en tehlikeli olanlar üniversite mensuplarıdır okuma oranı arttıkça beni hafakanlar basıyor" diyen "profesör" unvanlı YÖK yöneticisi var Türkiye'de.
"Akademisyenler için kep değil sarık daha uygundur" diyen kafasında sarıkla dolaşan rektör var.
Hazreti Nuh'un cep telefonu vardı gemisi nükleer enerjiyle çalışıyordu drone kullanıyordu" diyen akademisyen var.
"1924'te camiler kapatıldı Çanakkale ve Bursa'da genelev olarak kullanılan camiler var" diyen akademisyen var.
Demiryollarına katkılarından ötürü padişah Abdülhamid'e onursal doktora veren üniversite var.
"Bahçede kızlı erkekli oturuyorlardı yoldan çıkarım diye Boğaziçi Üniversitesi'ne gitmedim" diyen arkadaşı milletvekili bakan Akp genel başkanı başbakan Tbmm başkanı yaptılar İzmir ve İstanbul büyükşehir belediye başkanı yapmaya kalktılar.
İsviçre Cern'de sekiz bin fizikçi ve mühendisin ortak çalışması sonucu 10 milyar dolara malolan hadron çarpıştırıcısıyla deneye başlandığı gün… Din eğitimi bile almadığı halde din adamı kabul edilen "molla"lar kadrolu devlet memuru yapıldı bu ülkede.
Diyanete bilim bakanlığının dört misli bütçe ayrılıyor imam bütçesi bilim bütçesini dörde katlıyor ki zaten bilim bakanı da imam.
"Yabancı kadınla tokalaşmak ateş tutmaktan daha korkunçtur bir kadınla bir erkeğin nikahsız olarak ellerinin birbirine değmesi caiz değildir" diyen rektör var.
Şizofreni hastalığının cin çarpması nedeniyle meydana geldiğini izah eden tedavi için dini şifacılarla üfürükçülerin faydalı olabileceğini söyleyen profesör var.
Evini dergaha çeviren çarşaflı eşini peygamber ilan eden çarşafın üstüne taç takıp eşinin çıplak ayaklarını öptürten doçent var.
Dekolte giyen kadınların tecavüzü göze alması gerektiğini söyleyen "kadının evden çıkması caiz değildir parfüm haramdır topuklu ayakkabı ayete aykırıdır saç boyama caiz değildir kadının fazla laf etmeden arada sırada konuşmasında sakınca yoktur" diyen profesör var.
Üniversite mezunu bile olmayan sahte diplomasıyla üniversitede bölüm başkanı olan aylarca şakır şakır ders veren "profesör" unvanıyla bir başka üniversiteye dekan olmaya kalkışırken tesadüfen enselenen dolandırıcı bile var bu ülkede.
Rektör değilken dekan bile değilken bütün üniversitelerimizin başına getirilen sonra da "domatesin içine öyle bir mekanizma yerleştirirler ki maazallah milletimiz yok olabilir" diyen YÖK başkanı var bu ülkede.
Kalça ameliyatlarında kullanılan platinleri sanayi sitesinde tornacıya yaptıran profesör var.
"Sevişirken elbiselerinizi çıkarmayın cinsel münasebet esnasında afedersiniz eşeklerin yaptığı gibi tamamen soyunmayın odada melekler vardır siz soyunursanız melekler dışarıya çıkar şeytan odada tek kalır oluşacak çocuk şeytanın nasibi olur" diyen profesör var.
"Deve sidiği şifalıdır" diyen akademisyen var.
Tillo evliyalarının kerametlerini "bilimsel" kabul eden aynı anda iki yerde görülebilen şeyhi "bilimsel" kabul eden bilim fuarında sergileyen Tübitak var bu ülkede.
"İslami olarak şu anda cumhurbaşkanımıza itaat etmek farzı ayn'dır cumhurbaşkanımıza karşı çıkmak haramdır" diyen rektör var.
Elalemin naklen yayınlayarak Mars'a indiği gün… Kadınlara oy vermeyeceğini söyleyen "kadınlar çalışmamalı" diyen uzay bilimleri fakültesi dekanı var bu ülkede.
Kadın heykelini "erotik" bulup depoya kaldıran üniversite var.
★
Dünya çapında saygın biliminsanlarımız Profesör Mehmet Haberal Profesör Erol Manisalı Profesör Fatih Hilmioğlu Profesör Kemal Gürüz Profesör Yalçın Küçük Profesör Uçkun Geray Profesör Kemal Alemdaroğlu Profesör Mustafa Yurtkuran Profesör Ferit Bernay Profesör Tayfun Uzbay Profesör Yücel Aşkın Profesör Rennan Pekünlü iftirayla hapse tıkılırken Profesör Türkan Saylan'a "terörist dinsiz fahişe casus" denilirken Profesör Erdoğan Teziç'e manşetlerden küfür edilirken… Fetoculara "ne istediniz de vermedik" diye sitem eden "2004'ten önce kaç üniversiteniz vardı bizim sayemizde 2004'ten sonra kaç üniversiteniz oldu" diye makale yazan yandaş gazeteci var bu ülkede.
★
Recep Tayyip Erdoğan tarafından açılan Recep Tayyip Erdoğan Üniversitesi Recep Tayyip Erdoğan'a fahri doktora verdi burnunun dibindeki Karadeniz'de balık arayacağına tee Fırat Nehri'nde balık aradı sazan buldu o sazanın adını "Recepi" koydu bu ülkede.
★
Ve hal böyleyken…
Asrın liderimiz haklı olarak isyan ediyordu.
"Türkiye'nin nasıl oluyor da dünyanın en büyük 500 üniversitesi arasında esamisi okunmuyor" diyordu.
★
Bence tek eksiğimiz "harem selamlık üniversite"ydi.
Gitti Japonya'ya…
Bizzat buldu.
★
Oxford
Stanford
Yale
Duke
Heidelberg
Tsinghua
Delft
Karolinska
Technion
Lomonosov
Politecnico di Milano
Dünyada özenilecek örnek alınacak yüzlerce üniversite var.
Bizimki gitti…
"Harem selamlık" olanını beğendi!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/bagyan-universitesi-5204325/
================================
RIFAT SERDAROĞLU: KİMİN MANDASI OLURSUNUZ?
Manda; Kendini yönetmekten aciz bir ülkenin kendisini yönetecek hale gelinceye kadar başka bir ülkeye yönetim yetkisinin devredilmesine denir.
Manda; (Halk dilinde) Ben bir b.ka yaramam gel beni hem yönet hem de soy!
Büyük Atatürk Kurtuluş Savaşına karar verirken en yakınındakiler hangi emperyalist ülkenin "Mandası" olabileceklerini tartışıyordu.
Bazıları 5 Aralık 1918'de "Türk-Wilson Cemiyetini" kurdular ve Amerikan Mandası olmak için çalıştılar.
Atatürk'ün en yakın silah arkadaşı olan İsmet Paşa Ağustos 1919'da Kazım Karabekir'e yazdığı mektubunda mealen "Biz tek başımıza başarılı olamayız. Çare olarak Amerikan Mandasını kabul etmemiz gerektiğine inanıyorum" demiştir!
Osmanlı Sarayı İngiliz Mandasını Ermeniler ve Kürtler ise Fransız Mandasını istediler.
Büyük Atatürk'ün haricinde herkes birinin mandası olup kendini konumunu ve servetini kurtarma derdine düştü!
10 Ağustos 1919'da Atatürk Erzurum'dan Sivas'a gelirken şunları söylüyordu;
"Ahmaklar memleketi Amerikan mandasına İngiliz himayesine terk etmekle kurtulacak sanıyorlar. Kendi rahatlarını temin etmek için bir vatanı ve tarih boyunca devam edip gelen Türk İstiklalini feda ediyorlar. Amerikalılar bizim kara gözlerimize mi aşık olacaklar? Bu ne hayal ve ne gaflettir?
Hayır Paşalar hayır! Beyefendiler hayır hayır! Hanımefendiler hayır manda yok Ya istiklal ya ölüm var…" (NUTUK)
Bunları niye mi yazdım? Açıklayayım!
Fakat önce dedelerimiz niçin Kurtuluş Savaşını yaptılar? Neden bu vatanı özgür ve bağımsız bir ülke olarak bizlere bırakmak için canlarını verdiler? Dedelerimizin yaptığı yanlış mıydı? Dedelerimiz niçin Amerika'nın veya İngiltere'nin mandası olmayı kabul etmediler?
Lütfen bu sorulara herkes kendi vicdanında yanıt versin!
Keşke manda olmayı kabul etseydik diyenler yazının bundan sonra okumasınlar ve bize selam dahi vermesinler.
Bugünkü Türkiye'nin 19 Mayıs 1919 Türkiye'sinden ne farkı var?
Emperyalist ülkelerin askerleri Türkiye'deki 24 Askeri üste konuşlanmadılar mı?
22 Müslüman Ülkenin sınırlarının zorla değiştirileceği Geliştirilmiş Büyük Ortadoğu Projesi'ne eşbaşkan olmanın "Türk-Wilson Cemiyetini" kuranlardan bir farkı var mı?
ABD ve İsrail'in yüzlerce yıllık projesi olan "Büyük Kürdistan Devletinin İKİ parçası AKP sayesinde kurulmadı mı?
Kıbrıs ve Akdeniz'deki haklarımız ABD-İngiltere-Fransa tarafından yok
sayılmıyor mu?
Ege'de Lozan Antlaşmasını bozacak şekilde adalarımız işgal edilip silahlandırılmadı mı?
AKP'nin eliyle Askeri Okulların kapatılması ve Türk Ordusunun dağıtılması ile Birinci Dünya Savaşı sonrası ordumuzun dağıtılmasının benzerliğini görmüyor musunuz?
Dünyanın en zor coğrafyalarından biri olan bu bölgede Türk Ordusu güçlü ve moralli olmazsa özgür ve bağımsız yaşamanın mümkün olmadığı hala anlaşılamadı mı?
Muhalefet Partilerini görevlerini yapmadılar diye eleştirince bazı okurlarımız tepki gösteriyor! İyi de kime kızalım?
Kutlu davası (!) Hilafet şemsiyesi altında "İslam'ı Majestenin himayesine almak" ve bir müddet sonra İslam'ı Hıristiyanlığın bir kolu haline getirmek olan "Dinlerarası Diyalog" mucidine mi kızsak? Adam utanır da vaz mı geçer?
74 vatan evladının katili Osman Öcalan'ın TRT'ye çıkmasını engellemeyen ve "Ben onun kırmızı bültenle arandığını bilmiyordum" diyen AKP Genel Başkanına kızsak ne olacak ki? Değişecek mi?
Türk Milliyetçiliğini bir bitli mitile indirgeyip Öcalan'ı koruyan zavallıya kızsak ne olacak ki?
Tabii ki muhalefet partilerine kızacağız. Tabii ki eleştireceğiz.
Türk Ordusunu tamamen güçsüzleştirecek ve kolluk kuvveti seviyesine indirecek yasa teklifi TBMM'den geçerken Genel Kurul Salonunda kaç tane muhalefet milletvekili vardı? (17)
Neden engelleme yapmadılar? Neden konunun önemini Türk Milletine anlatıp destek istemediler?
Tüm bunlar olurken ülke her geçen gün biraz daha bilinmeze sürüklenirken
"Erken seçim yok önünüzde daha 4 seneniz var hadi ekonomiyi düzeltin" diye AKP'ye yedek lastik olmayı kabullenen bir muhalefeti eleştirmeyeceğiz de neyi ve kimleri eleştireceğiz?
İş dünyası yıllarca "Aman şimdi seçim lafı etmeyin ekonomik istikrar bozulmasın" dedi durdu!
Nerede ekonomik istikrar? İktidara yakın olanlar borçlarını yeniden yapılandırıp batışı bir müddet için ertelediler. Diğerleri battı. Yüz binlerce insan işsiz kaldı!
Şimdi de aynı terane söyleniyor!
"Millet seçimden bıktı! Bırak muhalefete yüklenmeyi. Ekonomi bozuk!"
Ekonomiyi kim batırmış? AKP'nin ilkel ekonomik politikalarını uygulamakta ısrar eden Kayınpeder!
Kimden düzeltme bekleniyor? Her işi berbat edip Soylu'nun elinde oyuncak olan Damat! Damat olmazsa Huber Apo destekli Ali Babacan! Öyle mi?
Pir Sultan Abdal'ın çiftçiye öğüt verdiği gibi isteyen AKP'yi pamuklara sarsın
alsın evinin baş köşesine koysun. Sonunda yenecek kazık bugünkünden daha büyük olacak ve çok acı verecek çok;
Öküzün damını alçacık yapın/ Yaş koman altına kuruluk serpin
Koşumdan koşuma gözlerin öpün/ İreçberler hoşça tutun öküzü…
================================
NECATİ DOĞRU: ÇÖP ATAN YERE TÜKÜREN RÜŞVET VEREN KAÇAK YAPAN
Seçilmiş belediye başkanları "yeni bir şehirli tipini" de biçimlendirecek adımlar atmaya başladılar. İlk işaret önceki gün Ekrem İmamoğlu'ndan geldi.
Dedi ki:
Korna çalınmayacak.
Camdan çöp atılmayacak.
Yayalara öncelik verilecek.
Yaşlılara yer gösterilecek.
Yaşlılara otobüste tramvayda metroda yer vermek zaten bizim kültürümüzde var bu bizim insanlık erdemimiz. Gençler devam ettiriyor. Yeni olan korna çalmamak camdan çöp atmamak yayalara öncelik vermek.
İmamoğlu şunu demek istiyor:
Çöp atan bizden değildir.
Korna çalan bizden değildir.
Yayaya yol vermeyen
O da bizden değildir.
Sokakta tüküren.
Caddeye çöp bırakan.
Ağaç kesen.
Yeşili tahrip eden.
Hayvanları öldüren.
Rüşvet veren bizden değildir.
Rüşvet alan bizden değildir.
Devleti soyan bizden değildir.
Belediye hortumcusu.
Yandaş kayıran.
Partiliyi belediyeye dolduran.
İmar rantı yiyen.
İmar rantı yediren.
Kaldırıma araba park eden.
Makas atarak araç süren.
Çakarlı makam aracı kullanan.
Onlar da bizden değildir.
★★★
Kaçak bina yapan.
Kaçak balkon çıkan.
Kaçak kat oturtan.
Sonra da "imar affı" bekleyen ve seçim günü gidip imar affı sözü veren ucuz politikacıya oy atanlar da bizden değildir.
Kaldırımdan çalan.
Kaçak elektrik kullanan.
Kaçak su tüketen.
Vergi kaçıran.
Yolda yürürken omuz atan.
Kadınlara sarkan laf atan.
Genç kız bıçaklayan.
Kadınları öldüren.
Çocuklara kötü davranan.
Haksız mal edinen.
Sahtekarlık yapan.
Bozuk gıda satan.
Kopya çeken.
Yalan söyleyen.
Tembellik eden.
Park içinde deniz kıyısında yol kenarında mangal yakıp piknik yapan sonra da çöpünü kirini olduğu gibi bırakıp gidenler de bizden değildir.
★★★
Din istismarı yapan.
İnananları dinle aldatan.
Atatürk ticareti yapan.
Halkı Atatürk ile kandıran.
Bunlar da bizden değildir.
İmamoğlu işaret etti.
Yol gösterdi.
"Birlikte başaracağız" diyor. Yeni şehirli tipi böyle doğuyor. Doğmak zorunda. Eskişehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen "katılımcı ve ahlaklı yeni şehirli tipini" yüzde 80-90 oranında biçimlendirmeyi başardı. İzmir'de de rahmetli Ahmet Piriştina'dan başlayıp Aziz Kocaoğlu'na kadar uzanan çizgide de bu yeni şehirli tipi yüzde 60-70 oranında gerçekleşti. Bütün şehirlerimizin belediye başkanları ile kent halkının Eskişehir'i model alması çok faydalı olur.
KALEMİN GÖR DEDİĞİ
İsraf bataklığı sineklerini de tek tek silkele İmamoğlu!
10 büyük belediye başkanının "belediyedeki israf bataklığını kurutmak" yönünde ortaya koyacağı çabalar ilgiyle ve alkışlarla izleniyor. İsraf bataklığı belediye ihalelerinde belediye şirketlerinde belediye kadrolarına adam yerleştirmede kişiye holdinge vakfa özel imar izni bağış adrese teslim kayırma yapmaktan doğuyor. Ekrem İmamoğlu'nun ve diğer tüm CHP'li İYİ Partili Saadet Partili AKP'li MHP'li belediyelerin bu ihaleleri harcamaları belediye şirketlerinin içini işe gelmeyip aybaşında maaşını bankamatikten çekenleri tek tek inceleyip hortumu israfı soygunu bulup sözleşmeleri iptal ederek yapanları mahkemeye verip isimlerini de kent ilan tabelalarından halka açıklaması gerekiyor. Yüksek hukuk ve yüksek ahlak için "israf bataklığı sineklerini tek tek silkele ilan tabelalarında teşhir et" görelim İmamoğlu!
- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Yeni Turkiye Devleti temellerini sunguyle degil sungunun de dayandigi ekonomi ile kuracaktir.
Yeni Turkiye Devleti cihangir bir devlet olmayacaktir.
Fakat yeni Turkiye Devleti bir ekonomi devleti olacaktir.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
10. DIN ARACILIGIYLA, SARLATANLAR, INSANLARIN DELILIKLERINDEN YARARLANIRLAR
Ta cocuklugundan beri, bazi kelimeleri her isittiginde titremeyi aliskanlik haline getirmis olan kimse, bu kelimelere ve titremeye muhtactir. Iste bu nedenle, boyle bir adam, korkacak bir sey olmadigina garanti vermeye calisan kimseden cok, bu korkulari icinde tutacak kimseyi dinlemeye egilimli olur.
Asli astari olmayan seylere inanan adam, korkuyu arzular; hayal gucu bunu ister. Denilebilir ki, korkacak hicbir seyi olmamaktan korktugu kadar, hicbir seyden korkmaz. Insanlar hayal hastalaridir. Ilaclarina alici bulmak icin, cikarci sarlatanlar, hep insanlarin deliliklerini, budalaliklarini surdurmeye ozen gosterirler. Cok sayida ilac veren doktorlar, iyi bir rejim, iyi bir hayat tarzi ogutleyen ya da doganin yapacagi etkiye birakan doktorlardan daha cok dinlenir ve daha cok guvenilir olurlar.
- - - - - - - - - - - - -
Olumluyu olumsuza yeglerim.
Oynadigimiz oyunda kazanmak soz konusu degil.
Ama bazi yenilgiler otekilerden daha iyidir.
George Orwell
- - - - - - - - - - - - -
Suphe ve belirsizlikle yasayabilirim.
Bana kalirsa, yanlis olabilecek yanitlara sahip olmaktansa hic bilmemek cok daha ilginctir.
FEYNMAN,RICHARD P. (1918-1988) ABD'li fizikci.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder