Hasan Cemal'e sormak lazım.
Peki bizim kayıplarımız nolacak?
Onların canı can değil miydi?
Boğazlıyan Kaymakamı suçlanıyor.
Ve bunu Hasan Cemal anlatıyor.
L2fSIJNoA0xfSNxA
HASAN CEMAL : SOYKIRIM... ÖZGÜR AKIL TUTSAK AKIL...
24 Nisan 2021
Los Angeles 2 Nisan 2011
Kafamda birkaç gündür aynı soru:
Üniversitedeki UCLA'daki konuşmamda
soykırım diyecek miyim
demeyecek miyim?
Kendi kendimle itişip kakışma hali...
İstanbullu Ermeniler Derneği Hrant Dink
Konferans Salonu.
Sevgili Hrant'ın yakışıklı bir fotoğrafının
altında akşam vakti sıralanmış oturuyoruz.
Biri kulağıma eğiliyor:
Çoğumuzun içinde bir burukluk vardır
neden buralara geldik diye.
Bir köşede açık büfe.
Ağızda dağılan pastırma
sucuk beyaz peynir fıstıklı çikolatalı helva...
İstanbul özlemini dinliyorum.
Ama bir de İstanbul öncesi var.
Yani 1915 öncesi...
Kökler Anadolu'nun her yanına uzanıyor.
"Kesim öncesi Kesim sonrası!"
Kulağıma eğiliyor:
Anadolu'dan gelenler öyle der.
Kesim...
Ermenicesi Çart.
'Soykırım'ın kibarcası yani...
Adı Garabet.
İstanbul'dan Amerika'ya göç etmiş ama
bir de öncesi var.
"Memleket neresi?" diye sorunca gülüyor:
Neresi mi?
Annemle babam Malatya'nın Arapgir'inden.
Babamın annesi de babası da 1915'te yok olur.
Babamla amcam çocukken kendilerini Pötürge'de
Aluşlu Köyü'nde Kürtlerin arasında bulur.
Ben de o köyde ahırda dünyaya gelmişim.
Oradan Malatya'ya göçmüş aile.
Malatya'da okula başladığımda Kürtçe konuşuyordum.
(Gülüyor) Bugün bile doğru dürüst Ermenice bilmem.
Malatya'da ayakkabıcılık öğrenmeye
başlıyor. 1959'da İstanbul'a 1985'te Amerika'ya göç.
Soruyor bana:
"Şimdi söyle bakalım ben nereliyim?"
Garabet gülerek devam ediyor:
Hep göç! Hayatım göç etmekle geçti. Allah göçü kimseye nasip ettirmesin.
Doktor Murat.
Kayseri'nin içinden 1957 doğumlu.
Babası Sivas annesi Yozgat Küçük Çat'tan.
İstanbul'a göç eder aile. 1969'da Üsküdar'daki
Surp Haç Ruhban Okulu'na gider
anlatıyor:
Hrant Dink iki sınıf büyüğümdü
Nazar Büyüm de abilerimizden...
Babam 1915'te yetim kalıyor.
Anne tarafımda kesim olmamış
baba tarafımda olmuş.
Göç 1975'te...
Agop.
1961 Kayseri doğumlu.
Dede Yozgatlı.
Bir tek dedemle kardeşi kurtulmuş
herkes Kesim'de gitmiş.
Aile 1961'de İstanbul'a gelmiş
sonra da ver elini Amerika.
Nubar.
İstanbul doğumlu.
Annesiyle babası
Kayseri'nin Gemerek köyünden.
1952'de İstanbul
1983'te Amerika...
Onnik.
1935 İstanbul doğumlu.
Balyan'lardan...
Annem Kayseri Talas'ta doğmuş.
Babası İstanbul Beşiktaş'ta...
1963'te Amerika...
Agop.
Baba tarafı Kayseri'den
Yozgat Çat'tan.
"Annem Boğazlıyan'dan " deyince
biri açıklık getiriyor:
"Hani o kaymakamın yeri..."
1956 İstanbul doğumlu.
Anlatmaya başlıyor:
Baba tarafım Edirneli anne tarafım
Sivas Zara'dan... 1915'te kesim başlayınca
amcam Bulgaristan'a kaçıyor.
Babam İstanbul'a geliyor.
Edirne'de kesim yok. Haberler ulaşınca
kaçıyorlar. Amcamdan bir daha haber
yok. Onun kızlarını ben Florida'da buldum.
Kayseri'nin Develi'sinden.
Ermenice adıyla Everek'in Yeğya'sında
doğmuş...
Bedros.
Almanya doğumlu.
Anayla baba Malatya Pötürge'den...
Aret.
İstanbul doğumlu.
Baba tarafı Yozgat ana tarafı Amasya...
Rupen.
Anlatıyor:
Annemin babası Silivri'den...
Babamın annesi Konya'dan...
Babamın babası Eskişehir'den...
Doktor Ruben Sevak Çilingiryan şair.
24 Nisan 1915'te İstanbul'dan
toplanarak sürülen
ve 105'i bir daha geri gelmeyenlerden...
Babam Der Zor'a gitmiş
tekrar geri gelmiş...
Doktor Arto.
1937 doğumlu. Babası Edirne
annesi İzmit Bahçecik doğumlu.
Anlatıyor:
1915'te bütün aile kesime gitmiş...
Babam eczacı subay olduğu için
kurtulmuş...
Bir başkası:
Babam Gemerekli annem
Karadeniz'den Çarşamba'dan Rum.
Benim babamla Dr. Murat'ın dedesi 1915'te
birbirlerini kaybedip
1950'de Kayseri'de tekrar buluyorlar.
Osep.
Tüccar babası Bingöllü:
73 kişilik ailesinden 1915'ten
tek kurtulan babam...
Bingöl'den Kanada'ya göç...
Dikran.
1961 İstanbul doğumlu:
Babam İstanbul Erenköy
annem Kumkapılı. Kumkapı'daki
kendi adını taşıyan meşhur meyhanenin sahibi
Kör Agop ise annemin dayısı...
Adı Kurken.
1955 İstanbul doğumlu.
Anne baba da İstanbullu anlatıyor:
Annemin babası
dedem 18 yaşındayken
kesimden kurtuluyor ailesi.
Kesim'de ölenler baba tarafımdan...
Kulağıma eğiliyor
"Her Ermeni'nin hayatı bir roman"
diyor Kurken
"Annem 80 yaşında
kendi başına yaşıyor Los Angeles'ta...
Hep dertlenir 'Oğlum şu pencerenin
altından geçenlerden Allah için biri çıkıp da
bir kere olsun selam vermez ki '
diye İstanbul özlemini dile getirir. "
Diğerinin sözü kulağımda:
Çoğu içinde bir buruklukla yaşar
neden buralara geldik ki diye...
Acılarla acıları içine bastırarak
yaşayanları dinliyorum bütün gece
Hrant Dink'in fotoğrafının altında.
Not defterime yazıyorum:
Ermeni diasporasında 1915
daha dün olmuş gibi...
Hrant Dink der ki:
Şu bir gerçek ki her iki taraf da
birbirine karşı duruşunda
huzursuz ve sağlıksız.
Saptama ağır gelse de
itiraf etmek gerekir ki:
Ermeniler travmalarıyla
Türkler de paranoyalarıyla birbirlerine nazaran
iki klinik vaka konumundadırlar.
Her ikisinin de kimliğinde diğeri
'öteki'dir ve 'ötekilik'
bir tür vazgeçilemez varlık halidir.
O nedenle Ermeni kimliğindeki 'Türk'ün
Türk kimliğindeki 'Ermeni'nin yadsınamaz
rolü üzerine analiz yapmadan
Türk-Ermeni ilişkileri üzerine
sağlam öneriler geliştirmek hayli güç.
Bugün Türk olgusu
Ermeni kimliğinin şekillenişinde
önemli bir rol oynar.
Ancak Türk'ü algılamak açısından da
Diaspora Ermenileri
Ermenistan Ermenileri
ve Türkiye Ermenileri
arasında ciddi farklılıklar gözükür.
Bu üç kesimde
travmanın yarattığı hasar ve etki;
ağır orta ve hafif olmak
üzere değişik yansımalar gösterir.
Türkiye Ermenileri halen Türklerle beraber yaşar
Ermenistan Ermenileri Türklere komşudur
ama Diaspora Ermenilerinin büyük bölümü
Türklerden uzaktır.
İşte bu Türk'le tanışıklıktaki mesafe
kimlikte yaşanan travmayı da
farklılaştıran temel nedendir.
Diaspora Ermenileri için Türk
o tarihte bırakıp gittikleri Türk'tür.
O tarih soykırıma uğradığı 1915'dir.
O tarih
Varlık Vergisiyle 'ekonomik soykırım'a uğradığı 1942'dir.
O tarih
kendisine karşı vandalizmin yeni bir versiyonunun yaşandığı
6-7 Eylül 1955'dir.
Onun nezdinde Türk 'hiç değişmez'dir
o Türk'le geçmişte nasıl bir birliktelik
kurulmadıysa bugün de
gelecekte de işbirliği kurulamaz.
Ermenistan Ermenileri için de Türk
o tarihteki Türk'tür
ancak şimdi ise yanı başındadır.
İstese de istemese de onunla yarın
yan yana yaşamak zorunda.
Türkiye Ermenileri
için ise Türk zaten birlikte yaşadığıdır.
Bu haliyle de Türk olgusu
Diaspora Ermenileri için
ne denli olumsuz etki yaratırsa
Türkiye Ermenileri açısından aksi yönde bir etki yaratır.
Türk olgusu
Diaspora Ermenisi için öfkeyi kabartan
bir işlev görse de
Türkiye Ermenisi için travmayı
azaltan bir ilaçtır.
Diaspora Ermenileriyle
Türkiye Ermenilerinin tarihsel bakımdan
Türk'le ilişkilerinde bir farklılık yoktur.
Aynı şeyleri yaşadılar
ancak sonrasında Türklerin içinde yaşamak
ve Türklerle diyaloglar beraber yaşamayı becerebilen
Türkiye Ermenilerinin kimliğindeki
travmayı önemli ölçüde yok edebildi
ve ilişkilerin normalleşebileceğini gösterdi.
Aynı duruma
son zamanlarda Ermenistan'dan
Türkiye'ye iş için gelen Ermenistanlıların
Türklerle kurdukları diyaloglarda da raslamak mümkün.
Ermeni dünyasında
bu travmanın yarattığı farklı etkinin yansımaları
her yıl 24 Nisan'da yapılan anma etkinliklerindeki
farklı dozlarda görülebilir.
Diaspora'da bu gösteriler
Türk bayraklarını yakmaya kadar varan
Türkiye aleyhindeki sert anma toplantılarıyla
Ermenistan'da ise çoluk çocuk herkesin
sessiz bir şekilde soykırım anıtına gidip vakur
bir şekilde çiçek bırakmasıyla gerçekleşir.
Türkiye Ermenileri ise isteseler de istemeseler de en garipleri.
Ne bir anıtları var ne de 24 Nisan'ı
anabilecekleri takatleri!
(Hrant Dink İki Yakın Halk İki Uzak Komşu
Uluslararası Hrant Dink Vakfı Yayınları Haziran 2008 s. 15-21)
Los Angeles 31 Mart 2011
Kısa adı UCLA olan University of California
Los Angeles'ın Broad Hall'ünde
akşam vakti yapacağım
konuşmayla uğraşıyorum otel odamda.
Soykırım diyecek miyim?
Kafamdaki soru bu.
Hazırladığım konuşma
taslağımın başında bir cümle var:
Sizin acınızı biliyorum
sizin acınızı anlıyorum
ve bu acınızı paylaşmak için buradayım.
Peki ama hangi acınızı?
Soykırım acınızı mı?
Yoksa sadece acınızı mı?
Dilim neden böyle tutuk ki?
Sanki bilmiyor muyum
Anadolu'daki etnik düşünsel
kültürel her türlü farklılığa
çoğulculuğa son vermeyi amaçlayan
o Türkleştirme ve Sünnileştirme
siyasetinin İttihat Terakki döneminde başlatıldığını...
"İç düşman"lardan arındırılmış
bir Anadolu istendiğini...
İttihat Terakki'yle cumhuriyetin
kuruluşu arasındaki devamlılığı...
Ve bu açılardan 1915'in tarihi
bir dönüm noktası olduğunu
bilmiyor muydun da dilin hâlâ tutukluk yapıyor?
Biliyorum tabii.
Yıllar içinde ağır aksak öğrendim.
Peki o zaman düşündüğünü
neden söyleyemiyeceksin ki?
Tutukluk sürüyor!
Konuşma metnimin başındaki
o cümleye soykırım sözcüğünü
bir ekliyor
bir siliyorum.
Erivan'da da öyle olmuştu
2008'in Eylül ayı başında.
Ermeni Soykırımı Anıtı'na
gidecek miyim gitmeyecek miyim?
Sonunda gitmiş Hrant Dink'in acısına
beş sap beyaz karanfil koymuş
fotoğraf çektirmiş ve Milliyet'te yazmıştım.
Ama soykırım anıtını ziyaret fotoğrafımı
2008 yılı Eylül ayında yayınlamamıştım.
Soykırım diyecek miyim?
Bir yazıyor bir çiziyorum üstünü.
Neden?
Sorunum nedir bu sözcükle?
Ermeni Soykırım Anıtı'nı ziyaret ettim.
Ermenilerden Özür Bildirisi'ni imzaladım.
24 Nisan 2010 tarihli Milliyet'teki
yazımın başlığı
"Ermenilerin 24 Nisan acısını paylaşıyorum"du.
Ayrıca 24 Nisan'ın soykırım olduğunu düşünüyordum.
1915'de Osmanlı devletini yöneten
İttihat Terakki diktasının
onun derin devleti sayılan
Teşkilat-ı Mahsusa'nın
Ermenilere yaptıkları
planlı programlıydı.
Bunun da insanlığa karşı
gerçek bir suç oluşturduğuna inanıyor
ve bu kanlı mirasın günümüzde
artık reddedilmesinin
Türkiye'yi büyüteceğini düşünüyordum.
Ama soykırım
tartışmalarına girmiyordum.
Hrant'ın dediği gibi:
Atalarımın başına gelenleri biliyorum.
Buna kiminiz katliam
kiminiz soykırım
kiminiz tehcir
kiminiz trajedi diyorsunuz.
Atalarım da Anadolu deyimiyle kıyım derdi.
Bir devlet kendi yurttaşlarını
hem de savunmasızlarını
çoluk çocuk kadın yaşlı demeden
kök saldığı ortamlardan söküp
bilinmez bitmez yollara salıyorsa
bunun sonucunda da bir halk
büyük bir bölümüyle yok oluyorsa
bugün bizlerin bu durumu izah edecek
kelimeleri tercih etme kıvranışımız
insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir?
"Buna soykırım mı desek göç mü desek?"
diye cambazlıklar yapacaksak her ikisini de aynı ölçüde
mahkûm edemeyeceksek
soykırım yerine tehciri
ya da tehcir yerine soykırımı tercih etmekle insan oluşumuzla ilgili
onurun hangi parçasını
kurtarmış olacağız?"
Aklıma Hrant'ın bu sözleri geliyor.
Kelimeler arasındaki kıvrantı.
Soykırım mı?
Tehcir mi?
Trajedi mi?
Kıyım mı toplu kıyım mı?
Katliam mı?
Kesim mi?
Soykırım kelimesiyle derinlerine giden
bir meselem olduğu için
mi otel odamda kıvranıp duruyorum?
Ne düşünüyorsam
neye inanıyorsam
apaçık söylemekten
yazmaktan beni alıkoyan ne?
Tabular?
Korkular?
Mahalle baskısı?
"Hepiniz Ermenisiniz hepiniz piçsiniz!"
301'ler?
'Vatan hainliği' damgası?
"Dün Ali Kemal bugün Hasan Cemal?"
Kaç yaşına geldim
kaç yıldır demokrasiyi
ifade özgürlüğünü savunuyorum
ama hâlâ bazı düşüncelerimi
kendime saklamaya devam mı edeceğim?
Hâlâ dokunamayacağım
kendi tabularım mı olacak?
Ya da hâlâ özgürleşemeyecek miyim?
Ayıp değil mi Hasan Cemal?
En nihayet soykırım sözcüğünü
ekliyorum konuşmamın girişindeki o cümleye:
Sizin acınızı biliyorum
anlıyorum
ve soykırım acınızı
paylaşmak için buradayım.
UCLA'nın Broad Hall'ü dolmuş.
İki sivil polisle arka kapıdan giriyorum.
Güvenlik önlemleri biraz abartılmış.
Yerde oturan gençler de dışarı çıkartılıyor
itfaiye öyle istemiş...
Dikkatler üstümde.
"Cemal Paşa'nın torunu ne diyecek?"
Kuliste vozurdayanlar olmuş:
"1915'te bizi kesenlerin torununu ne diye davet ettiniz?"
"Benim için hiç de kolay bir akşam olamayacak "
diye başlıyorum konuşmama
"Bakıyorum hep tanıdık yüzler...
Anadolu'dan hepinize selam getirdim.
Köklerimiz aynı topraklara uzanıyor "
dedikten sonra da birkaç kelime
Ermenice konuşup ekliyorum:
Soykırım acınızı biliyorum
paylaşıyorum.
Alkış kopuyor.
Uzun ama güzel
biraz da hüzünlü bir akşam.
Devam ediyorum:
Ben buraya Ermeni gençlerine
elimi uzatmak için geldim.
Acılar elbette unutulmayacak.
Ama acıların barışa giden yolları
tıkamasına da izin vermeyeceğiz.
Onlara arkadaşım Bahadır Demir'i anlatıyorum
1973 yılı Ocak ayında
Los Angeles'ta yaşlı bir
Ermeni'nin cinayetine kurban giden
ilk Türk diplomatını...
Sessizce dinliyorlar.
Bir başkası bir Ermeni genci
1980'lerin başında Beyrut'tan
Amerika'ya okumak için gelmiş.
Üniversite kafeteryasında
sıra beklerken yanına biri gelmiş.
Türk olduğunu öğrenince
duygularını şöyle anlatıyor:
İlk kez karşımda bir Türk...
Elim ayağım boşaldı.
Bir Türk!
Ne yapacağımı
ona nasıl davranacağımı şaşırdım.
Bu duvarlar hâlâ yıkılmayı bekliyor.
Türkiye'nin Ermenistan'ın
Ermeni Diasporası'nın ve
iki tarafta da sivil toplumun yapması
gerekenler var bunun için.
Diyalog kanallarının çoğaltılması genişletilmesi lazım.
Türkiye-Ermenistan sınırı mutlaka açılmalı.
Ankara Ermeni Diasporası'nın
bir öcü olmadığını anlamalı.
Ders kitapları yeniden yazılmalı...
1915'in Türkiye'de çok daha özgürce tartışılması şart.
1915 demek artık soykırım demek.
Yalnız Ermeniler değil
neredeyse bütün dünya için öyle.
Soykırım gerçeği değişmez!
Ama bu gerçek
Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını
ilişkilerin normalleşme rayına oturmasını
Ermeni Diasporası'yla diyalog kanallarının açılmasını
sivil toplum ilişkilerinin geliştirilmesini engellemez.
Engellememelidir de.
Eğer engellerse
araba atın önüne konmuş olur ki
bu da kimseye yarar sağlamaz.
Ve sözü 'tutsak akıl'lara getiriyorum:
Dünyanın her yerinde
ve insanlık tarihinin herhangi bir diliminde
tutsak akıllardır
barış ve demokrasiye açılan yollardaki en büyük engeller.
Türkiye'de de bu tutsak akıllardan
kurtuluşun yollarında yürünüyor artık...
(Hasan Cemal 1915: Ermeni Soykırımı Everest Yayınları sayfa 170-182)
https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/soykirim-ozgur-akil-tutsak-akil 30743
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Ozgurluk ve bagimsizlik benim karakterimdir.
Ben milletimin en buyuk ve ecdadimin en degerli mirasi olan bagimsizlik aski ile dolu bir adamim.
Cocuklugumdan bugune kadar ailev husus ve resm hayatimin her safhasini yakindan bilenler bu askim malumdur.
Bence bir millete serefin haysiyetin namusun ve insanligin vucut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin ozgurluk ve bagimsizligina sahip olmasiyla kaimdir.
Ben sahsen bu saydigim vasiflara cok ehemmiyet veririm.
Ve bu vasiflarin kendimde mevcut oldugunu iddia edebilmek icin milletimin de ayni vasiflari tasimasini esas sart bilirim.
Ben yasabilmek icin mutlaka bagimsiz bir milletin evladi kalmaliyim.
Bu sebeple milli bagimsizlik bence bir hayat meselesidir.
Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse insanligi teskil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabi olan dostluk ve siyaset munasebetlerini buyuk bir hassasiyetle takdir ederim.
Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin bu arzusundan vazgecinceye kadar amansiz dusmaniyim.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
12. AHMAK VE BARBAR BUYUKLER OLMASAYDI DIN OLMAZDI
Dini dusuncelerin baslangici, genellikle vahsi milletlerin henuz cocukluk halinde bulundugu donemdir. Din koyanlar; tanrilar, ayinler, efsaneler, sasirtici ve korkunc masallar sunmak icin, her donemde hep kaba, cahil ve ahmaklara basvurmuslardir. Babalar tarafindan incelenmeksizin kabul edilen batil ve esassiz inanislar, az cok degiserek, baski ve siki duzen altinda bulunan ve cogu kez babalarindan daha cok dusunce ve muhakemede bulunmayan cocuklara gecmistir.
- - - - - - - - - - - - -
Biz dusmanlarimizi yok etmek icin ugrasmayiz, onlari degistiririz.
Bilmem, anlatabiliyor muyum ?
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Suclu olmaktan baska bir secenegim yok... eger masumsak, Tanri'nin nasil bir sey oldugunu dusunemiyorum.
MACLEISH,ARCHIBALD (1892-1982) ABD'li sair, oyun yazari ve Kongre Kutuphanecisi.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 260 Kamu gorevinin terki veya yapilmamasi
1) Hukuka aykiri olarak ve toplu bicimde gorevlerini terk eden gorevlerine gelmeyen gorevlerini gecici de olsa kismen veya tamamen yapmayan veya yavaslatan kamu gorevlilerinin her biri hakkinda uc aydan bir yila kadar hapis cezasi verilir. Kamu gorevlisi sayisinin ucten fazla olmamasi halinde cezaya hukmolunmaz.
2) Kamu gorevlilerinin mesleki ve sosyal haklari ile ilgili olarak hizmeti aksatmayacak bicimde gecici ve kisa sureli is birakmalari veya yavaslatmalari halinde verilecek cezada indirim yapilabilecegi gibi ceza da verilmeyebilir.
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum. Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder