26 Nisan 2021 Pazartesi

HASAN CEMAL : SOYKIRIM... ÖZGÜR AKIL TUTSAK AKIL...

Amacım aykırı bir fikrin duyurusun yapmak değil.
Hasan Cemal'e sormak lazım.
Peki bizim kayıplarımız nolacak?
Onların canı can değil miydi?

Bir de kolajında ilginç ayrıntılar var.
Boğazlıyan Kaymakamı suçlanıyor.
Ve bunu Hasan Cemal anlatıyor.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  

HASAN CEMAL : SOYKIRIM... ÖZGÜR AKIL TUTSAK AKIL...

hsncml@t24.com.tr

24 Nisan 2021

Los Angeles 2 Nisan 2011

Kafamda birkaç gündür aynı soru:

Üniversitedeki UCLA'daki konuşmamda

soykırım diyecek miyim

demeyecek miyim?

Kendi kendimle itişip kakışma hali...

İstanbullu Ermeniler Derneği Hrant Dink

Konferans Salonu.

Sevgili Hrant'ın yakışıklı bir fotoğrafının

altında akşam vakti sıralanmış oturuyoruz.

Biri kulağıma eğiliyor:

Çoğumuzun içinde bir burukluk vardır

neden buralara geldik diye.

Bir köşede açık büfe.

Ağızda dağılan pastırma

sucuk beyaz peynir fıstıklı çikolatalı helva...

İstanbul özlemini dinliyorum.

Ama bir de İstanbul öncesi var.

Yani 1915 öncesi...

Kökler Anadolu'nun her yanına uzanıyor.

"Kesim öncesi Kesim sonrası!"

Kulağıma eğiliyor:

Anadolu'dan gelenler öyle der.

Kesim...

Ermenicesi Çart.

'Soykırım'ın kibarcası yani...

Adı Garabet.

İstanbul'dan Amerika'ya göç etmiş ama

bir de öncesi var.

"Memleket neresi?" diye sorunca gülüyor:

Neresi mi?

Annemle babam Malatya'nın Arapgir'inden.

Babamın annesi de babası da 1915'te yok olur.

Babamla amcam çocukken kendilerini Pötürge'de

Aluşlu Köyü'nde Kürtlerin arasında bulur.

Ben de o köyde ahırda dünyaya gelmişim.

Oradan Malatya'ya göçmüş aile.

Malatya'da okula başladığımda Kürtçe konuşuyordum.

(Gülüyor) Bugün bile doğru dürüst Ermenice bilmem.

Malatya'da ayakkabıcılık öğrenmeye

başlıyor. 1959'da İstanbul'a 1985'te Amerika'ya göç.

Soruyor bana:

"Şimdi söyle bakalım ben nereliyim?"

Garabet gülerek devam ediyor:

Hep göç! Hayatım göç etmekle geçti. Allah göçü kimseye nasip ettirmesin.

Doktor Murat.

Kayseri'nin içinden 1957 doğumlu.

Babası Sivas annesi Yozgat Küçük Çat'tan.

İstanbul'a göç eder aile. 1969'da Üsküdar'daki

Surp Haç Ruhban Okulu'na gider

anlatıyor:

Hrant Dink iki sınıf büyüğümdü

Nazar Büyüm de abilerimizden...

Babam 1915'te yetim kalıyor.

Anne tarafımda kesim olmamış

baba tarafımda olmuş.

Göç 1975'te...

Agop.

1961 Kayseri doğumlu.

Dede Yozgatlı.

Bir tek dedemle kardeşi kurtulmuş

herkes Kesim'de gitmiş.

Aile 1961'de İstanbul'a gelmiş

sonra da ver elini Amerika.

Nubar.

İstanbul doğumlu.

Annesiyle babası

Kayseri'nin Gemerek köyünden.

1952'de İstanbul

1983'te Amerika...

Onnik.

1935 İstanbul doğumlu.

Balyan'lardan...

Annem Kayseri Talas'ta doğmuş.

Babası İstanbul Beşiktaş'ta...

1963'te Amerika...

Agop.

Baba tarafı Kayseri'den

Yozgat Çat'tan.

"Annem Boğazlıyan'dan " deyince

biri açıklık getiriyor:

"Hani o kaymakamın yeri..."

1956 İstanbul doğumlu.

Anlatmaya başlıyor:

Baba tarafım Edirneli anne tarafım

Sivas Zara'dan... 1915'te kesim başlayınca

amcam Bulgaristan'a kaçıyor.

Babam İstanbul'a geliyor.

Edirne'de kesim yok. Haberler ulaşınca

kaçıyorlar. Amcamdan bir daha haber

yok. Onun kızlarını ben Florida'da buldum.

Kayseri'nin Develi'sinden.

Ermenice adıyla Everek'in Yeğya'sında

doğmuş...

Bedros.

Almanya doğumlu.

Anayla baba Malatya Pötürge'den...

Aret.

İstanbul doğumlu.

Baba tarafı Yozgat ana tarafı Amasya...

Rupen.

Anlatıyor:

Annemin babası Silivri'den...

Babamın annesi Konya'dan...

Babamın babası Eskişehir'den...

Doktor Ruben Sevak Çilingiryan şair.

24 Nisan 1915'te İstanbul'dan

toplanarak sürülen

ve 105'i bir daha geri gelmeyenlerden...

Babam Der Zor'a gitmiş

tekrar geri gelmiş...

Doktor Arto.

1937 doğumlu. Babası Edirne

annesi İzmit Bahçecik doğumlu.

Anlatıyor:

1915'te bütün aile kesime gitmiş...

Babam eczacı subay olduğu için

kurtulmuş...

Bir başkası:

Babam Gemerekli annem

Karadeniz'den Çarşamba'dan Rum.

Benim babamla Dr. Murat'ın dedesi 1915'te

birbirlerini kaybedip

1950'de Kayseri'de tekrar buluyorlar.

Osep.

Tüccar babası Bingöllü:

73 kişilik ailesinden 1915'ten

tek kurtulan babam...

Bingöl'den Kanada'ya göç...

Dikran.

1961 İstanbul doğumlu:

Babam İstanbul Erenköy

annem Kumkapılı. Kumkapı'daki

kendi adını taşıyan meşhur meyhanenin sahibi

Kör Agop ise annemin dayısı...

Adı Kurken.

1955 İstanbul doğumlu.

Anne baba da İstanbullu anlatıyor:

Annemin babası

dedem 18 yaşındayken

kesimden kurtuluyor ailesi.

Kesim'de ölenler baba tarafımdan...

Kulağıma eğiliyor

"Her Ermeni'nin hayatı bir roman"

diyor Kurken

"Annem 80 yaşında

kendi başına yaşıyor Los Angeles'ta...

Hep dertlenir 'Oğlum şu pencerenin

altından geçenlerden Allah için biri çıkıp da

bir kere olsun selam vermez ki '

diye İstanbul özlemini dile getirir. "

Diğerinin sözü kulağımda:

Çoğu içinde bir buruklukla yaşar

neden buralara geldik ki diye...

Acılarla acıları içine bastırarak

yaşayanları dinliyorum bütün gece

Hrant Dink'in fotoğrafının altında.

Not defterime yazıyorum:

Ermeni diasporasında 1915

daha dün olmuş gibi...

Hrant Dink der ki:

Şu bir gerçek ki her iki taraf da

birbirine karşı duruşunda

huzursuz ve sağlıksız.

Saptama ağır gelse de

itiraf etmek gerekir ki:

Ermeniler travmalarıyla

Türkler de paranoyalarıyla birbirlerine nazaran

iki klinik vaka konumundadırlar.

Her ikisinin de kimliğinde diğeri

'öteki'dir ve 'ötekilik'

bir tür vazgeçilemez varlık halidir.

O nedenle Ermeni kimliğindeki 'Türk'ün

Türk kimliğindeki 'Ermeni'nin yadsınamaz

rolü üzerine analiz yapmadan

Türk-Ermeni ilişkileri üzerine

sağlam öneriler geliştirmek hayli güç.

Bugün Türk olgusu

Ermeni kimliğinin şekillenişinde

önemli bir rol oynar.

Ancak Türk'ü algılamak açısından da

Diaspora Ermenileri

Ermenistan Ermenileri

ve Türkiye Ermenileri

arasında ciddi farklılıklar gözükür.

Bu üç kesimde

travmanın yarattığı hasar ve etki;

ağır orta ve hafif olmak

üzere değişik yansımalar gösterir.

Türkiye Ermenileri halen Türklerle beraber yaşar

Ermenistan Ermenileri Türklere komşudur

ama Diaspora Ermenilerinin büyük bölümü

Türklerden uzaktır.

İşte bu Türk'le tanışıklıktaki mesafe

kimlikte yaşanan travmayı da

farklılaştıran temel nedendir.

Diaspora Ermenileri için Türk

o tarihte bırakıp gittikleri Türk'tür.

O tarih soykırıma uğradığı 1915'dir.

O tarih

Varlık Vergisiyle 'ekonomik soykırım'a uğradığı 1942'dir.

O tarih

kendisine karşı vandalizmin yeni bir versiyonunun yaşandığı

6-7 Eylül 1955'dir.

Onun nezdinde Türk 'hiç değişmez'dir

o Türk'le geçmişte nasıl bir birliktelik

kurulmadıysa bugün de

gelecekte de işbirliği kurulamaz.

Ermenistan Ermenileri için de Türk

o tarihteki Türk'tür

ancak şimdi ise yanı başındadır.

İstese de istemese de onunla yarın

yan yana yaşamak zorunda.

Türkiye Ermenileri

için ise Türk zaten birlikte yaşadığıdır.

Bu haliyle de Türk olgusu

Diaspora Ermenileri için

ne denli olumsuz etki yaratırsa

Türkiye Ermenileri açısından aksi yönde bir etki yaratır.

Türk olgusu

Diaspora Ermenisi için öfkeyi kabartan

bir işlev görse de

Türkiye Ermenisi için travmayı

azaltan bir ilaçtır.

Diaspora Ermenileriyle

Türkiye Ermenilerinin tarihsel bakımdan

Türk'le ilişkilerinde bir farklılık yoktur.

Aynı şeyleri yaşadılar

ancak sonrasında Türklerin içinde yaşamak

ve Türklerle diyaloglar beraber yaşamayı becerebilen

Türkiye Ermenilerinin kimliğindeki

travmayı önemli ölçüde yok edebildi

ve ilişkilerin normalleşebileceğini gösterdi.

Aynı duruma

son zamanlarda Ermenistan'dan

Türkiye'ye iş için gelen Ermenistanlıların

Türklerle kurdukları diyaloglarda da raslamak mümkün.

Ermeni dünyasında

bu travmanın yarattığı farklı etkinin yansımaları

her yıl 24 Nisan'da yapılan anma etkinliklerindeki

farklı dozlarda görülebilir.

Diaspora'da bu gösteriler

Türk bayraklarını yakmaya kadar varan

Türkiye aleyhindeki sert anma toplantılarıyla

Ermenistan'da ise çoluk çocuk herkesin

sessiz bir şekilde soykırım anıtına gidip vakur

bir şekilde çiçek bırakmasıyla gerçekleşir.

Türkiye Ermenileri ise isteseler de istemeseler de en garipleri.

Ne bir anıtları var ne de 24 Nisan'ı

anabilecekleri takatleri!

(Hrant Dink İki Yakın Halk İki Uzak Komşu

Uluslararası Hrant Dink Vakfı Yayınları Haziran 2008 s. 15-21)

Los Angeles 31 Mart 2011

Kısa adı UCLA olan University of California

Los Angeles'ın Broad Hall'ünde

akşam vakti yapacağım

konuşmayla uğraşıyorum otel odamda.

Soykırım diyecek miyim?

Kafamdaki soru bu.

Hazırladığım konuşma

taslağımın başında bir cümle var:

Sizin acınızı biliyorum

sizin acınızı anlıyorum

ve bu acınızı paylaşmak için buradayım.

Peki ama hangi acınızı?

Soykırım acınızı mı?

Yoksa sadece acınızı mı?

Dilim neden böyle tutuk ki?

Sanki bilmiyor muyum

Anadolu'daki etnik düşünsel

kültürel her türlü farklılığa

çoğulculuğa son vermeyi amaçlayan

o Türkleştirme ve Sünnileştirme

siyasetinin İttihat Terakki döneminde başlatıldığını...

"İç düşman"lardan arındırılmış

bir Anadolu istendiğini...

İttihat Terakki'yle cumhuriyetin

kuruluşu arasındaki devamlılığı...

Ve bu açılardan 1915'in tarihi

bir dönüm noktası olduğunu

bilmiyor muydun da dilin hâlâ tutukluk yapıyor?

Biliyorum tabii.

Yıllar içinde ağır aksak öğrendim.

Peki o zaman düşündüğünü

neden söyleyemiyeceksin ki?

Tutukluk sürüyor!

Konuşma metnimin başındaki

o cümleye soykırım sözcüğünü

bir ekliyor

bir siliyorum.

Erivan'da da öyle olmuştu

2008'in Eylül ayı başında.

Ermeni Soykırımı Anıtı'na

gidecek miyim gitmeyecek miyim?

Sonunda gitmiş Hrant Dink'in acısına

beş sap beyaz karanfil koymuş

fotoğraf çektirmiş ve Milliyet'te yazmıştım.

Ama soykırım anıtını ziyaret fotoğrafımı

2008 yılı Eylül ayında yayınlamamıştım.

Soykırım diyecek miyim?

Bir yazıyor bir çiziyorum üstünü.

Neden?

Sorunum nedir bu sözcükle?

Ermeni Soykırım Anıtı'nı ziyaret ettim.

Ermenilerden Özür Bildirisi'ni imzaladım.

24 Nisan 2010 tarihli Milliyet'teki

yazımın başlığı

"Ermenilerin 24 Nisan acısını paylaşıyorum"du.

Ayrıca 24 Nisan'ın soykırım olduğunu düşünüyordum.

1915'de Osmanlı devletini yöneten

İttihat Terakki diktasının

onun derin devleti sayılan

Teşkilat-ı Mahsusa'nın

Ermenilere yaptıkları

planlı programlıydı.

Bunun da insanlığa karşı

gerçek bir suç oluşturduğuna inanıyor

ve bu kanlı mirasın günümüzde

artık reddedilmesinin

Türkiye'yi büyüteceğini düşünüyordum.

Ama soykırım

tartışmalarına girmiyordum.

Hrant'ın dediği gibi:

Atalarımın başına gelenleri biliyorum.

Buna kiminiz katliam

kiminiz soykırım

kiminiz tehcir

kiminiz trajedi diyorsunuz.

Atalarım da Anadolu deyimiyle kıyım derdi.

Bir devlet kendi yurttaşlarını

hem de savunmasızlarını

çoluk çocuk kadın yaşlı demeden

kök saldığı ortamlardan söküp

bilinmez bitmez yollara salıyorsa

bunun sonucunda da bir halk

büyük bir bölümüyle yok oluyorsa

bugün bizlerin bu durumu izah edecek

kelimeleri tercih etme kıvranışımız

insan olma özelliğimizin hangi vasfıyla izah edilebilir?

"Buna soykırım mı desek göç mü desek?"

diye cambazlıklar yapacaksak her ikisini de aynı ölçüde

mahkûm edemeyeceksek

soykırım yerine tehciri

ya da tehcir yerine soykırımı tercih etmekle insan oluşumuzla ilgili

onurun hangi parçasını

kurtarmış olacağız?"

Aklıma Hrant'ın bu sözleri geliyor.

Kelimeler arasındaki kıvrantı.

Soykırım mı?

Tehcir mi?

Trajedi mi?

Kıyım mı toplu kıyım mı?

Katliam mı?

Kesim mi?

Soykırım kelimesiyle derinlerine giden

bir meselem olduğu için

mi otel odamda kıvranıp duruyorum?

Ne düşünüyorsam

neye inanıyorsam

apaçık söylemekten

yazmaktan beni alıkoyan ne?

Tabular?

Korkular?

Mahalle baskısı?

"Hepiniz Ermenisiniz hepiniz piçsiniz!"

301'ler?

'Vatan hainliği' damgası?

"Dün Ali Kemal bugün Hasan Cemal?"

Kaç yaşına geldim

kaç yıldır demokrasiyi

ifade özgürlüğünü savunuyorum

ama hâlâ bazı düşüncelerimi

kendime saklamaya devam mı edeceğim?

Hâlâ dokunamayacağım

kendi tabularım mı olacak?

Ya da hâlâ özgürleşemeyecek miyim?

Ayıp değil mi Hasan Cemal?

En nihayet soykırım sözcüğünü

ekliyorum konuşmamın girişindeki o cümleye:

Sizin acınızı biliyorum

anlıyorum

ve soykırım acınızı

paylaşmak için buradayım.

UCLA'nın Broad Hall'ü dolmuş.

İki sivil polisle arka kapıdan giriyorum.

Güvenlik önlemleri biraz abartılmış.

Yerde oturan gençler de dışarı çıkartılıyor

itfaiye öyle istemiş...

Dikkatler üstümde.

"Cemal Paşa'nın torunu ne diyecek?"

Kuliste vozurdayanlar olmuş:

"1915'te bizi kesenlerin torununu ne diye davet ettiniz?"

"Benim için hiç de kolay bir akşam olamayacak "

diye başlıyorum konuşmama

"Bakıyorum hep tanıdık yüzler...

Anadolu'dan hepinize selam getirdim.

Köklerimiz aynı topraklara uzanıyor "

dedikten sonra da birkaç kelime

Ermenice konuşup ekliyorum:

Soykırım acınızı biliyorum

paylaşıyorum.

Alkış kopuyor.

Uzun ama güzel

biraz da hüzünlü bir akşam.

Devam ediyorum:

Ben buraya Ermeni gençlerine

elimi uzatmak için geldim.

Acılar elbette unutulmayacak.

Ama acıların barışa giden yolları

tıkamasına da izin vermeyeceğiz.

Onlara arkadaşım Bahadır Demir'i anlatıyorum

1973 yılı Ocak ayında

Los Angeles'ta yaşlı bir

Ermeni'nin cinayetine kurban giden

ilk Türk diplomatını...

Sessizce dinliyorlar.

Bir başkası bir Ermeni genci

1980'lerin başında Beyrut'tan

Amerika'ya okumak için gelmiş.

Üniversite kafeteryasında

sıra beklerken yanına biri gelmiş.

Türk olduğunu öğrenince

duygularını şöyle anlatıyor:

İlk kez karşımda bir Türk...

Elim ayağım boşaldı.

Bir Türk!

Ne yapacağımı

ona nasıl davranacağımı şaşırdım.

Bu duvarlar hâlâ yıkılmayı bekliyor.

Türkiye'nin Ermenistan'ın

Ermeni Diasporası'nın ve

iki tarafta da sivil toplumun yapması

gerekenler var bunun için.

Diyalog kanallarının çoğaltılması genişletilmesi lazım.

Türkiye-Ermenistan sınırı mutlaka açılmalı.

Ankara Ermeni Diasporası'nın

bir öcü olmadığını anlamalı.

Ders kitapları yeniden yazılmalı...

1915'in Türkiye'de çok daha özgürce tartışılması şart.

1915 demek artık soykırım demek.

Yalnız Ermeniler değil

neredeyse bütün dünya için öyle.

Soykırım gerçeği değişmez!

Ama bu gerçek

Türkiye-Ermenistan sınırının açılmasını

ilişkilerin normalleşme rayına oturmasını

Ermeni Diasporası'yla diyalog kanallarının açılmasını

sivil toplum ilişkilerinin geliştirilmesini engellemez.

Engellememelidir de.

Eğer engellerse

araba atın önüne konmuş olur ki

bu da kimseye yarar sağlamaz.

Ve sözü 'tutsak akıl'lara getiriyorum:

Dünyanın her yerinde

ve insanlık tarihinin herhangi bir diliminde

tutsak akıllardır

barış ve demokrasiye açılan yollardaki en büyük engeller.

Türkiye'de de bu tutsak akıllardan

kurtuluşun yollarında yürünüyor artık...

(Hasan Cemal 1915: Ermeni Soykırımı Everest Yayınları sayfa 170-182)

https://t24.com.tr/yazarlar/hasan-cemal/soykirim-ozgur-akil-tutsak-akil 30743

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Ozgurluk ve bagimsizlik benim karakterimdir.
Ben milletimin en buyuk ve ecdadimin en degerli mirasi olan bagimsizlik aski ile dolu bir adamim.
Cocuklugumdan bugune kadar ailev husus ve resm hayatimin her safhasini yakindan bilenler bu askim malumdur.
Bence bir millete serefin haysiyetin namusun ve insanligin vucut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin ozgurluk ve bagimsizligina sahip olmasiyla kaimdir.
Ben sahsen bu saydigim vasiflara cok ehemmiyet veririm.
Ve bu vasiflarin kendimde mevcut oldugunu iddia edebilmek icin milletimin de ayni vasiflari tasimasini esas sart bilirim.
Ben yasabilmek icin mutlaka bagimsiz bir milletin evladi kalmaliyim.
Bu sebeple milli bagimsizlik bence bir hayat meselesidir.
Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse insanligi teskil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabi olan dostluk ve siyaset munasebetlerini buyuk bir hassasiyetle takdir ederim.
Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin bu arzusundan vazgecinceye kadar amansiz dusmaniyim.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

12. AHMAK VE BARBAR BUYUKLER OLMASAYDI DIN OLMAZDI

Dini dusuncelerin baslangici, genellikle vahsi milletlerin henuz cocukluk halinde bulundugu donemdir. Din koyanlar; tanrilar, ayinler, efsaneler, sasirtici ve korkunc masallar sunmak icin, her donemde hep kaba, cahil ve ahmaklara basvurmuslardir. Babalar tarafindan incelenmeksizin kabul edilen batil ve esassiz inanislar, az cok degiserek, baski ve siki duzen altinda bulunan ve cogu kez babalarindan daha cok dusunce ve muhakemede bulunmayan cocuklara gecmistir.
- - - - - - - - - - - - -
Biz dusmanlarimizi yok etmek icin ugrasmayiz, onlari degistiririz.
Bilmem, anlatabiliyor muyum ?

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Suclu olmaktan baska bir secenegim yok... eger masumsak, Tanri'nin nasil bir sey oldugunu dusunemiyorum.

MACLEISH,ARCHIBALD (1892-1982) ABD'li sair, oyun yazari ve Kongre Kutuphanecisi.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 260 Kamu gorevinin terki veya yapilmamasi

1) Hukuka aykiri olarak ve toplu bicimde gorevlerini terk eden gorevlerine gelmeyen gorevlerini gecici de olsa kismen veya tamamen yapmayan veya yavaslatan kamu gorevlilerinin her biri hakkinda uc aydan bir yila kadar hapis cezasi verilir. Kamu gorevlisi sayisinin ucten fazla olmamasi halinde cezaya hukmolunmaz.
2) Kamu gorevlilerinin mesleki ve sosyal haklari ile ilgili olarak hizmeti aksatmayacak bicimde gecici ve kisa sureli is birakmalari veya yavaslatmalari halinde verilecek cezada indirim yapilabilecegi gibi ceza da verilmeyebilir.


- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder