27 Nisan 2021 Salı

ESKİ YARGITAY BAŞKANI SELÇUK’TAN BAHÇELİ’YE YANIT: BANA SÖVENLERE İKİ UYARIM VAR

 Yahu hakkaten bunak bir sokak serserisinin ermiş bir veliye atarlanmaları gibi olmuş Bahçelinin LAKIRDILARI.

Oraj POYRAZ(0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc )
           L2fSIJNoA0xfSNxA  

ESKİ YARGITAY BAŞKANI SELÇUK'TAN BAHÇELİ'YE YANIT: BANA SÖVENLERE İKİ UYARIM VAR

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı nedeniyle kendisini hedef alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yanıt verdi.

25 Nisan 2021 10:00 / Güncel

Eski Yargıtay Başkanı Sami Selçuk Cumhuriyet'te yayımlanan yazısı nedeniyle kendisini hedef alan MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'ye yanıt verdi.

Cumhuriyet'te yer alan haber şöyle:

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli partisinin grup toplantısında "Yargıtay eski Başkanı Sami Selçuk'un 4 Nisan darbe çağrısının mertçe kaleme alındığını bir gazete aracılığıyla açıklaması ise tam manasıyla namertliktir. (…) 2007 yılındaki Cumhurbaşkanı seçimini mimarı olduğu 367 düğümüyle krize sokan Kanadoğlu'ndan sonra şimdi de devreye beyni sulanmış Yargıtay eski Başkanı mı girmiştir?" dedi. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Ben fakülte dönemini de katarsanız tam altmış altı yıldır hukukun içinde yaşıyorum. Askerlik ve staj dönemlerinde de hiç ara vermeden hukuk kitaplarını okumayı sürdürdüm. Bu dönemde örneğin beni en çok etkileyen kitaplardan biri merhum Nurullah Kunter'in "Suçun Maddi Unsurları Nazariyesi" yapıtıdır. Ne yazık ki yeniden basılmamıştır. Yargı erki içinde yirmi yılım savcılık sekiz yılım Yargıtay üyeliği dokuz yılım daire başkanlığı üç yılım birinci başkanlık olarak geçmiştir. Şimdi de on yedi yıldan bu yana Bilkent Üniversitesi Hukuk Fakültesi'nde yerleşik deyişle ceza ve ceza yargılama hukuku dersleri vermekteyim.

Gazetenizde yayımlanan yazımda yeni ve fazladan bir şey söylemedim. Ceza hukuku konusunda uygulamada neler yaptımsa her hocanın yaptığı gibi derslerde öğrencilerime neler anlattımsa onları özetledim. O kadar. Hukuktan anlamayan hukuksal yaklaşımla politik yaklaşım ayrımını yapamayan ayırt etme gücü ve zekâsı olmayan birinin değerlendirmesi benim açımdan sıfıra eşittir. Kısaca bir hukukçu eski bir savcı ve yargıç yaşam biçimi nesnel ve yansız biri olarak hukukun dediklerini dile getirdim. Ömrünün çoğunu yargılama erkinde geçirmiş birinin görevi şunun bunun dedikleri değil şu bu ne der kaygısına kapılmadan nesnel olarak bu konuda "hukuk şöyle der"den Latince deyişle "juris dictio"dan ibarettir. Hukukçunun tek bir efendisi vardır buyruklarını ondan alır şundan bundan değil. O efendinin adı da "HUKUK"tur. Kimi bakar körler görsün diye bunu lütfen büyük harflerle yazın.

İnsan ölümlüdür. Ama Sartre'ın ünlü özetiyle insan eğer gerçekten insansa hele bir de insanların özgürlüğünü dert edinen bilimle uğraşan bir hukukçuysa daha çok "özgür olmaya mahkûmdur"; hukuk biliminin gereklerini ve dediklerini yerine getirmeye mahkûmdur. Bunu yerine getiremiyorsa insanlığını "şeref"ini benim Türkçemle "özsaygı"sını yitirir; bir nesneye eşyaya dönüşür. Bir hukuk öznesi olmaktan çıkar. Bunu yazımda da dile getirdim. Kimse bana efendilik taslamasın. Gücü yetiyorsa bilimsel temelde kendisi ya da kendisini bilinçsizce alkışlayanlar arasında hukukçu varsa onları da yanına alarak benim söylediklerimi çürütsün. "Namert" yani "alçak korkak erdemsiz ; "beyni sulanmış" yani "bunamış" diyerek insanları aşağılamasın. Hakaret milletvekili yapay bağışıklık kalkanının ardına sığınarak mertliğini kanıtlamaya kalkışan zavallıların yetersizlerin başvurdukları Brutus'vari bir eylem olmamalıdır. Mertlikten namertlikten söz edenlerin önce kendileri mert olmalıdır. Sövgüler eski deyişle muhayyerdir. Değişmez huyları sahibine geri dönüp onu vurmasıdır. Hakaretlerle düşünceleri ve hukukun dediklerini çürütemezsiniz. Ben insanları bu denli zavallı aciz yaratıklar olarak görmek istemiyorum. İnsan gerçekten "eşref-i mahlukat" yani bir "özgür hukuk kişisi" dolayısıyla "yaratıkların en şereflisi" olmalı her adımında bunu gözetmeli. Bu türden çarpık yaklaşımları benimsemiş olanlara karşı hukukçuya düşen görev şudur: İnsanın ne olduğunu anımsatmak bilmiyorlarsa anlatmak.

Bana sövenlere iki uyarım var. Birincisi yazdıklarımı dikkatle okusunlar hukukçulara danışsınlar hukukun ne dediğini özümsesinler sonra da duraksadıkları noktalarda gelip benimle tartışsınlar.

İkinci uyarım da şu: Bilkent öğrencileri hocalarını değerlendiriyorlar. Bu değerlendirmeler açıkça sitede yayımlanıyormuş. Bunu yeni öğrendim. Siteye girsinler benimle ilgili bilgileri ve özellikle bunayıp bunamadığımı öğrensinler. Bir de önerim var. Aynı yöntemi partiler de uygulasınlar. Bütün partiler başkanları hakkında delegelerin değerlendirmelerini isteyip sitelerinde yayımlasınlar. Yurttaşlar da bunları okusunlar.

DİL BİLGİSİ BİLE BİLMİYOR

Ayrıntılı yanıtlar verecek misiniz?

Hayır hayır. Konuşmanın sahibini tartışmaya açık ve hukuk açısından yeterli biri olarak göremiyorum. Doğru dürüst Türkçesi bile yok. Seçtiği dalı bile telaffuz edemiyor. Benim için "Yargıtay eski başkanı" diyor. Doğru dürüst dil bilgisi bile bilmiyor. Ben "Eski Yargıtay başkanıyım". Bütün bunlar yüzünden de ülkem adına üzüntülü ve kaygılıyım. Yazdıklarımı bile anlayamamış birine ne söyleyebilirim ki?! "Muaviye'nin oğulları Hasne ile Hüsne'dir" sözündekinin de ötesinde burada dört değil altı yanlış vardır. Amiraller bildirisi açık seçiktir kapalı değildir. Bu bir. Arka düşüncelerle değil yineleme pahasına yurtseverlik kaygısıyla mertçe kaleme alınmıştır. Kişilere yönelik ne tehdit vardır ne de sövme. Bu iki. Bildiride yansıtılanlar doğanın Tanrı'nın daha doğarken insanlara verdiği bir organın beynin ürünüdür; hiç kimsenin beynini düşüncesini yok sayamazsınız. Bu Tanrı'yı ya da insanı yok saymak demektir. Boş bir düştür. Bu üç. "367 düğümü" dedikleri de eninde sonunda bir görüştür. Görüşler bunalıma yol açar kaygısıyla gizlenemez. Bu dört. Kaldı ki eski bir doçentlik tezinde geçen bu görüşe o dönemde de karşı çıktım. Bu beş. Kimseyi küçümsemiyorum. Ama bana söven kişi benim gözümde her sokakta her gün gördüğünüz kişilerden biridir. Öyle bile olsa bu biçimde davranmamalı sorumluluk duygusu ve kaygısıyla konuşmalıydı. Haddini aştığı için bence onların düzeyinde bile değildir. Batı'da tek bir yanlış yapan o görevinden ayrılır ayrılmak zorundadır. Bizim halkımızın alınyazısı nedense ne denli çok yanlış yaparsanız o konumda daha çok kalıcı olursunuz anlayışına dayanmaktadır. Bana söven kişi yeterince donanımı olmadığından olacak sövgülerden medet uman ucuz kahramanlarla sürekli gündemde olan biridir. Bu yüzden o kişi benimle ilgili olarak da bu kez hekimliğe özenmiş; "beyni sulanmış" diyerek sınırlarını çok aşmıştır. Dün sövdüklerine bugün sarılarak ilkesizliğiyle şaşırtıcı yaşamsal çelişkilere düşen ve hiç güvenilemeyen birini ciddiye almam. Böylelerine verilecek en iyi yanıt onları hükmen yok saymaktır. Kötü söz eninde sonunda sahibine döner. Bu da altı.

SUÇÜSTÜ ÇELİŞKİLER

O konuşmayı siz dinlediniz mi?

Hayır. Eski ve değerli bir milletvekili bana telefon etti. Çok üzülmüş yüzeysel ve saçma bulmuş. "İğrendim alkışlayanlardan da tiksindim dayamayıp televizyonu kapattım" dedi. Adı bende saklı. Bence asıl düşündürücü olan iki nokta şudur: O konuşmayı dinleyip alkışlayanların arasında hukukçuların da olması. Hukukumuz ve hukuk fakültelerimiz açısından çok acı bir durum bu. İsterdim ki hukuk adına birileri karşı çıksın bu kişiyi uyarsın. Ama çıkmadı. Çok yazık düşündürücü ve utanç verici. İkinci nokta da şu: O bildiriyi bile darbe İMASI diye nitelendirenlerin aynı günlerde 27 Mayıs darbesinin birinci insanının mezarına gidip çiçek koyarak dua etmeleri. Allah kimseyi böyle suçüstü çelişkilere düşürmesin.

'MUHATAP SAYMA YANLIŞINA DÜŞMEM'

Sizi eleştiren kişiyle görüşüp bunları kendisine söylemek ister misiniz?

Hayır hayır. Allah korusun ve Allah'ın gücüne gitmesin. Onlar benim gözümde yalnızca bedenen vardırlar. Düşünce dünyamda yokturlar. Hukuk dünyamda ise hiç yokturlar. Çünkü düşüncelere söven biri yalnızca size değil Tanrı'nın yaratıkların en şereflisi dediği insana da sövmüş dolayısıyla Tanrı'yı bile incitmiş ona başkaldırmış biridir. Onu muhatap saymak sizi de Tanrı'yı da inciten ve ona başkaldırmış biri yapar. Ben bu yanlışa düşmem. Böyle birinden olsa olsa uygun ortamlarda hesap sorulur. O kadar.

Bu vesileyle şunları da eklemek isterim. Bu insanlar önce insana saygı göstermelidirler. Bu insanlar Müslüman ve Hz. Muhammet'in ümmetinden iseler tıpkı Peygamber'in ömrü boyunca yaptığı gibi Kuran'da dile getirilen ilkelere uymalı kişisel ve kamusal işlerini başkalarına sövüp sayarak değil danışarak yürütmelidirler. Çünkü İslam'da danışma şûra farzdır. "(…) Zira onlar büyük günahlardan ve utançlardan kaçınırlar öfkelendikleri zaman bile bağışlayıcıdırlar (…) Birbirlerine danışarak işlerini yürütürler (Şûra Sûresi 42/36-39).

Şu unutulmamalıdır: Türkçenin en güzel ve en anlamlı sözcüklerinden biri "TARTIŞMA"dır. Benim dile getirdiğim düşünceleri siz tartacaksınız sizinkileri de ben tartacağım. Dikkat ediniz. Böylelikle işteş bir eylem ortaya çıkmaktadır. Her boydan insanın düşünerek hakkını vermesi gereken bu etkinliğin adı büyük harflerle yazılmalı ve altı çizilmelidir: TARTIŞMAK. Bildiğimce Batı dillerinin hiçbirinde böyle bir sözcük terim kavram yoktur. Ama oralarda gerçekten somut biçimde yaşanan bir tartışma vardır. Ulaşılan sonuç bu imece etkinliğinin ürünüdür ve herkesin onda payı vardır. Payı olduğu için de ulaşılan sonucu herkes saygıyla karşılar. Yargılamada da böyledir. Yargıcın hükmü yalnızca yargıcın değil iddia ve savunmanın da katıldığı ortak bir yapıttır. Bu yüzden saygın ve bağlayıcıdır. Kurulan yargı kararının otoritesi de bundan kaynaklanmaktadır. Bunu hiç kimse aklından çıkarmasın.

https://www.gercekgundem.com/guncel/269589/eski-yargitay-baskani-selcuktan-bahceliye-yanit-bana-sovenlere-iki-uyarim-var

- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Ozgurluk ve bagimsizlik benim karakterimdir.
Ben milletimin en buyuk ve ecdadimin en degerli mirasi olan bagimsizlik aski ile dolu bir adamim.
Cocuklugumdan bugune kadar ailev husus ve resm hayatimin her safhasini yakindan bilenler bu askim malumdur.
Bence bir millete serefin haysiyetin namusun ve insanligin vucut ve beka bulabilmesi mutlaka o milletin ozgurluk ve bagimsizligina sahip olmasiyla kaimdir.
Ben sahsen bu saydigim vasiflara cok ehemmiyet veririm.
Ve bu vasiflarin kendimde mevcut oldugunu iddia edebilmek icin milletimin de ayni vasiflari tasimasini esas sart bilirim.
Ben yasabilmek icin mutlaka bagimsiz bir milletin evladi kalmaliyim.
Bu sebeple milli bagimsizlik bence bir hayat meselesidir.
Millet ve memleketin menfaatleri icap ettirirse insanligi teskil eden milletlerden her biriyle medeniyet icabi olan dostluk ve siyaset munasebetlerini buyuk bir hassasiyetle takdir ederim.
Ancak benim milletimi esir etmek isteyen herhangi bir milletin bu arzusundan vazgecinceye kadar amansiz dusmaniyim.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

53. BIR TANRISAL LUTUF A, SONSUZ IYI VE KUDRETLI BIR ALLAH'A INANILMAZ

"Allah nimet ve ihsanlarinin mutasarrifi degil midir? Kendi malini istedigi gibi kullanmakta ve tasarrufta ozgur degil midir? Malini geri isteyemez mi? Hareket ve durusunun hesabini sormaya yaratiklarinin hicbir hakki yoktur. Kudretindeki eserleri istedigi gibi kullanabilir. Olumlulerin mutlak hukumdari oldugu icin keyfinin istedigi gibi mutluluk ya da felaket dagitir. "

Yaptigi kotulukler nedeniyle bizi avutmak ve gonul almak icin ilahiyatcilarin bize yaptigi aciklama budur. Onlara sunu soylerim: iyilik ve nimetleriyle sonsuz olan bir Allah'in tasarrufu olmaz, belki aklin geregi olarak, iyilik ve nimetlerini yaratiklarinin uzerine sacmaya zorunlu olur. Onlara derim ki, gercekten iyiliksever bir varlik, iyilik yapmaktan, hayir yapmaktan cekinmede kendisinde hak bulmaz. Gercekten comert olan bir kimse, verdigini geri almaz, bunu yapan herkesin tesekkur beklememesi gerekir; ve nankorler vucuda getirdiginden dolayi sizlanmaya, yakinmaya hakki yoktur.

Bu Allah'la insanlar arasinda karsilikli bir anlasma ve yukumlulukler varsayan din ile, ilahiyatcilarin Allah'a atfettikleri zorba ve garip yaratilis nasil birlestirilebilir? Eger Allah'in, yarattiklarina karsi hicbir borcu, hicbir gorevi yoksa, yaratiklarin da Allah'a karsi hicbir borcu, hicbir gorevi olmayabilir. Her din, "bana uyunuz, beni seviniz, bana ibadet ediniz, ben de sizi mutlu edecegim" dedigi varsayilan tanrisalliktan insanlarin beklemekte kendilerini hakli zannettikleri mutluluk uzerine kuruludur. Insanlar da "Bizi mutlu ediniz, sozlerinize sadik kaliniz, biz de sizi sevecegiz, yasalariniza uyacagiz" diyor. Yarattiklarinin mutlulugunu ihmal etmekle, teveccuh ve iltifatlarini keyfi olarak dagitmak ve armaganlarini geri almakla, Allah, her dine "temel" hizmetini goren anlasmayi bozmuyor mu, yirtmiyor mu? Ciceron hakli olarak, "Allah insana kendisini sevdirmezse onun Allah'i olamaz" demisti. Tanrisalligi iyilik olusturur; bu iyilik ancak insanin hissettigi mutluluklarla ortaya cikar, insan mutsuz olur olmaz bu iyilik ve onunla birlikte tanrisallik da yok olur; sonsuz bir iyilik ne taraf tutucu, ne de ayricalikci olabilir. Eger Allah sonsuz iyiyse butun yarattiklarini mutlu etmelidir.

Sinirsiz ve sonsuz bir iyilik fikrini yok etmek icin tek bir mutsuz yeterlidir.

Sonsuz iyi ve guclu olan bir Allah'in ulkesinde tek bir insanin sikinti icinde olmasini havsala alir mi? Sikintili olan bir hayvan, bir peynir kurdu dahi, tanrisal lutfa, Allah'in sonsuz iyiliklerine karsi, yenilmeyen, itiraz kabul etmez kanitlar olurlar.

Ilahiyatcilara gore, bu dunyanin keder ve acilari, suc isleyen insanlarin ilahiyat katindan uzerlerine cektikleri ve hak ettikleri cezalardir. Ancak insanlar nicin sucludur? Eger Allah her seye kadir ise, "Bu dunyada her sey duzen ve intizam uzerine bulunsun, butun uyrugum, iyi, masum, her kusurdan ve gunahtan arinmis olsun, mutlu olsun!" demek, onun icin "Her sey olsun!" demekten daha mi masraflidir? Daha mi cok zahmetlidir? Bu kadar mutlak guclu olan Allah'in, eserini noksan ve kusurdan arinmis olarak vucuda getirmesi, bu kadar kusurlu, bu kadar kotu yapmasindan daha mi zordu? Insanlarin yoklugu ile mutlu ve bilgili olarak var olmalari arasindaki boyut, insanlarin yokluguyla budala ve sefil olarak var olmalari arasindaki boyuttan daha mi fazlaydi?

Din bize bir cehennemden, yani Allah'in sonsuz kerem, lutuf ve iyiligine ragmen, insanlarin pek cogu icin sonsuz izdiraplar sakladigi mahpesten, sonsuz acilar veren yerden soz ediyor. Dolayisiyla, insanlari bu dunyada pek mutsuz kildiktan sonra, Allah'in onlari ahirette daha cok mutsuz kilabilecegini dolayli olarak anlatiyor. Bu duruma karsi, "O zamanda, Allah'in iyiligi yerine adaleti gecer" diyerek isin icinden cikiyorlar. Ancak bir buyuk ki, en korkunc eziyete yer verir; o sonsuz degildir, sonsuz bir iyilik degildir. Ote yandan sonsuz kotu olan bir Allah'a, degismez bir varlik gozuyle bakilabilir mi? Merhametsiz bir kahirla, gazapla dolu olan ve bir adi da kahhar (batinci yok edici) olan bir Allah, kendisinde, merhametin, ayirt etmeksizin herkesi korumanin (rahmanulrahimligin) ve iyiligin, "golgesi" olsun bulunabilen bir Allah midir?
- - - - - - - - - - - - -
Kendisini olume tasiyan arabanin icinde, kapiya attigi umarsiz cifteler, tum hayvanlarin yitip giden umutlarini da yankilandirir.
Ozgurluklerini savunamayanlarin odedikleri bedel agirdir.
Ozgurluk, degerli oldugu olcude kirilgandir da...

- - - - - - - - - - - - -
Bu yuzyil Darwin'in yuzyili olarak anilacak.

O, bu gezegene gelmis en buyuk insanlardan birisidir.
Hayat olgusuna din ogretmenlerinden cok daha fazla aciklik getirdi.
Evrim ogretisi, en uyumlu olanin hayatta kalma ogretisi, turlerin kokeni ogretisi dusunen butun zihinlerden Ortodoks Hiristiyanliktan kalan son artiklari da temizledi.
Incil'in, korkunun onderliginde cahillikle yazilan bir kitap oldugunu belirtmekle kalmadi, bunu ispatladi da.
INGERSOLL,ROBERT G. (1833-1899) ABD'li hukukcu ve hatip.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 189 Tuzel kisiler hakkinda guvenlik tedbiri uygulanmasi

1) Uyusturucu veya uyarici madde imal ve ticareti suclarinin bir tuzel kisinin faaliyeti cercevesinde islenmesi halinde
tuzel kisi hakkinda bunlara ozgu guvenlik tedbirlerine hukmolunur.


- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder