================================
ANTALYA PATARA'DA 2 BİN KAMYON KUM ÇALINDI OLAYI TESPİT EDEN MEMUR GÖREVDEN ALINDI
Tarım Orman-İş Başkanı Şükrü Durmuş şubat ayında Antalya'nın Kaş ilçesinde bulunan Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi'nden 2 bin 168 kamyon kum çalınıp satıldığını öne sürdü. Durmuş olayı tespit eden görevli memurun ise 'Cumhurbaşkanı'na hakaret'ten dolayı görevden alındığını söyledi.
06 Haziran 2021 - 11:03
Tarım 0rman-İş Başkanı Durmuş Antalya'nın Kaş ilçesinde bulunan Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi hakkında çarpıcı iddialarda bulundu. Durmuş şubat ayında bölgeden 2 bin 168 kamyon kumun çalınıp satıldığını söyledi.
Ayrıca Durmuş olayı tespit eden görevli memurun AK Parti İlçe Başkanı tarafından engellenmek istediğini ve kaymakam tarafından da görevinden alındığını belirtti.
Cumhuriyet'ten Sarp Ağkal'a konuşan Durmuş "Kum alınarak sera sahiplerine satıldı. Zaman zaman seraları su basıyor taban suyunu arıtmak için bu kumu kullanıyorlar. Burası Özel Çevre Koruma Alanı. Buradan bir taş parçası bile alamazsınız" dedi.
CUMHRUBAŞKANI'NA HAKARETTEN GÖREVDEN ALINDI
Durmuş görevli muhafaza memurlarından birinin olayı yargı sürecine taşıyabilmek için kayıt almak isterken AKP İlçe Başkanı tarafından engellendiğini ve kaymakam tarafından da görevinden alındığını belirtti. Durmuş "Çünkü AKP İlçe Başkanı memura 'Burada zapt tutmayın biz bölge müdürünü aradık' dedi. Memur da 'Değil bölge müdürü Sayın Cumhurbaşkanımız gelse ben bu zaptı tutacağım' dedi. Memuru önce lojmanından çıkarttılar sonra kaymakam bu sözü Cumhurbaşkanı'na hakaret saydı ve görevden aldı. Sendikamızın itirazlarıyla memur işine döndü. Olaya göz yuman orman işletme şefi ve işletme müdürü hâlâ görevde" dedi.
"YAŞAM ALANLARI ZARAR GÖRMÜŞ OLABİLİR"
Bölgeye ilişkin detaylı bilgi veren Durmuş "Kumul gece rüzgârlarının etkisiyle kıyıdaki kumların çevredeki yaşam alanlarında bir kum dağı oluşturması demek. 1937 yılında da bizzat Atatürk'ün talimatıyla burada kumul ağaçlandırması çalışması yapıldı. Avustralya'dan ve Kıbrıs'tan ağaç türleri getirtildi" dedi. Bu çalışma sayesinde uzun yıllar tarım alanlarının korunduğunu vurgulayan Durmuş "Bu olaydan sonra kumul hareketi yeniden başlayabilir. Ayrıca orası antik kent kazı çalışmaları yapıldı. Endemik türlerle birlikte bölgede yaşayan carette caretta'ların yaşam alanları zarar görmüş olabilir" dedi.
================================
BİTCOİN İLK KEZ BİR ÜLKENİN RESMİ PARA BİRİMİ OLACAK
El Salvador kripto para birimi Bitcoin'i ülkenin resmi para birimi olarak kabul eden ilk ülke olmak için yasa tasarısı hazırladı.
06 Haziran 2021 11:25
Orta Amerika ülkesi El Salvador Devlet Başkanı Bitcoin'i ulusal para olarak kabul etmek için bir yasa tasarısı sunacaklarını duyurdu. Tasarı kabul edilirse El Salvador Bitcoin'i resmen ulusal para olarak kabul edecek ilk ülke olarak tarihe geçecek.
Orta Amerika ülkesi El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele Bitcoin'i ulusal para olarak kabul etmek için Kongre'ye bir yasa tasarısı sunacağını açıkladı.
Başkan Bukele "Bitcoin 2021" konferansına yolladığı video mesajda yasa tasarısıyla yurt dışında yaşayan El Salvadorluların ülkeye para göndermesinde büyük kolaylık sağlanacağını söyledi.
Yeni iş kollarının doğmasının önünün açılacağını söyleyen Bukele Twitter hesabından yaptığı açıklamada şu an piyasadaki Bitcoin değerinin 680 milyar dolar olduğunu ifade etti.
YÜZDE 1'İ BİLE ÜLKENİN MİLLİ HASILASINI YÜZDE 25 ARTIRACAK
Başkan bu paranın yalnızca yüzde 1'i bile El salvador'a yatırım olarak gelse bunun ülkenin Gayri Safi Milli Hasılası'nı yüzde 25 artıracağını kaydetti.
Yasa tasarısı kabul edildiği takdirde ülkenin mevcut ulusal para birimi olan doların yanı sıra Bitcoin de resmen kullanılabilecek.
https://www.dunya.com/ekonomi/seker-piyasasinda-denetim-ve-kota-duzenlemesi-haberi-623741
================================
"PADİŞAHLARIN EŞSİZ ESERLERİ ÇAMLICA CAMİ MÜZESİ'NE NAKLEDİLMEK İSTENİYOR"
Padişahların eşsiz eserlerinin Topkapı Sarayı'ndan Çamlıca Cami Müzesi'ne nakledilmek istendiği iddia edildi.
06-06-2021 12:49
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat Topkapı Sarayı'nda bulunan birçok eserin Depo Müze adıyla havaalanı hangarına gönderilmesi hakkında açıklamalarda bulundu. Polat padişahların eşsiz eserlerinin Çamlıca Cami Müzesi'ne nakletmeye çalışıldığını belirtti.
Polat İstanbul Arkeoloji Müzesi depoları ve içindeki eserlerin Atatürk Havalimanı'na gönderilmesini yaptığı paylaşımla eleştirdi. Kültür Bakanlığı'na bağlı asırlık kurum Topkapı Sarayı ile Diyanete bağlı Çamlıca Camii'nin alt katlarının birbirine bağlı müzeler yapılıp Kültür Bakanlığı'ndan alınarak ikisinin birden Cumhurbaşkanlığı'na bağlandığını söyleyen Polat amacın padişahların eşsiz eserlerinin Çamlıca'ya nakledilmesi olduğunu söyledi.
POLAT ŞU AÇIKLAMALARI KAMUOYUYLA PAYLAŞTI:
"Topkapı Sarayı'nın Cumhurbaşkanlığı'na devri sonrasında "uyumlu" çalışmayacak tüm kurum hafızasına ve geleceğine sahip personelin yeniden gözden geçirilmesi ile oluşturulmuş yeni Topkapı Sarayı Müzesi idari ve müzeci kadrosu.
Tarihe not; Cumhuriyet değerleri ile padişahlığın otorite makamlarını halka teslim etmenin sembolü olarak müzeye dönüştürülmüş Osmanlı sembolü asırlık Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri'nin paha biçilmez koleksiyonları popüler kaygılara heba edilmemeli.
Depo müze yapıyoruz diye sunulan Arkeoloji Müzeleri Depoları Darphane binalarının boşaltılması ve koleksiyonlarının havaalanına taşınması meselesinin ardındaki durum ne yazık ki bu şekildedir.
ÖMRÜNÜ BU MÜZELERE ADAMIŞ MÜZECİLER SESLERİNİ DUYURAMIYORUZ.
Kısa bir süre sonra yaygın medya kanalları ve popüler şahsiyetler vasıtası ile Depo Müzelerin övgülerle sunulması örneklerini göreceğiz.
Kendileri ile görüşülmüş kamuoyuna etki edebilecek bu gazeteci ve yazarlara tarihsel sorumluluklarını hatırlatmak vicdani görevim.
Bu konuda bu müzelerden emekli olmuş edilmiş ömrünü bu müze koleksiyonlarına harcamış ve yukarıda bahsettiğim Çamlıca Cami Müzesi'ne padişah eserlerinin nakledilmesini hakikatini bilen müzeci üstatlardan medya ve gazeteciler görüş bilgi sormak zorundadır. "
================================
UŞŞAKİ TARİKATI ŞEYHİNİN REZALET GÖRÜŞMESİ ORTAYA ÇIKTI
İstismarcı tarikatçının "Diyeceksin ki sana yakışıyor mu? Ehli Beytiz peygamber torunuyuz. Duygular baskın oluyor soyumuzda. " dediği de ortaya çıktı.
06-06-2021 12:40
Sakarya Kuzuluk'ta 11 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunan Uşşaki Tekkesi'nin şeyhi Eyüp Fatih Şağban'ın çocuğun babası ve halasıyla yaptığı görüşmeler ortaya çıktı.
Tarikat şeyhi Şağban'ın Y. 'nin halası A. C. ile yaptığı görüşmede "Artık Pandoranın Kutusu açıldı. Bundan sonra insan içine çıkamam. Artık bizi paklayacak olan hapishane olacak. " dediği iddia edildi.
İstismarcı tarikatçının "Diyeceksin ki sana yakışıyor mu? Ehli Beytiz peygamber torunuyuz. Duygular baskın oluyor soyumuzda. " dediği de ortaya çıktı.
Sözcü'den İsmail Saymaz bugünkü köşesinde Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden cinsel istismardan tutuklu sanık Şağban ile Y'nin halası A. C arasındaki iki telefon görüşmesini köşesine taşıdı.
Saymaz'ın bugünkü "Pandora'nın Kutusu" başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:
"Şeyh 'Fatih Nurullah' adıyla bilinen Şeyh Eyüp Fatih Şağban ifşa olacağını öğrendiği gün istismar ettiği 11 yaşındaki kız çocuğu Y. 'nin halasına "Artık Pandora'nın Kutusu açıldı kızım. Bundan sonra insan içine çıkamam. Bizi paklayacak olan hapishane olacak" dedi.
PANDORA'NIN KUTUSU…
Kapağının aralanmasıyla içerisindeki kötülükler ve uğursuzlukların dünyaya yayıldığı sihirli kutu.
Antik Yunan'da Zeus'un insanlardan intikam için icat ettiği bir lanet.
MUTSUZLUK SALGINININ KAYNAĞI.
Sakarya Kuzuluk'taki Uşşaki Tekkesi gibi…
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden cinsel istismar davasının dosyasına tutuklu sanık Şağban ile Y. 'nin halası A. C. arasındaki iki telefon görüşmesinin dökümü girdi. Bu görüşmeler Şağban'ın tutuklanmasından birkaç gün öncesine ait.
Birinci dökümde Şağban'ın kendisini mehdi olarak gördüğü anlaşılıyor. Y. hakkında "Mehdinin hanımı olacak" diye rüya görüldüğünü söylüyor. O kadar ki Y. 'yi isteyecek aşamaya geldiğini anlatıyor.
ŞİKAYET EDİLECEĞİNİ FARK EDİNCE DİNİ ALET EDİYOR.
"Düşmanlar Müslümanlara saldırmak için fırsat arıyor" diye konuşuyor.
"Tarikat düşmanlığı had safhada" diyor.
Kemalist düzene karşı geldiği için hedef alındığını iddia ediyor.
Bu gülünç argümana o da mürit olan Y. 'nin halası A. C. bile inanmıyor.
A. C. "Ben tarikatçıyım böyle tarikatlar olmasın" diye konuşuyor.
HALA PARA İSTEMİŞ
Y. 'nin halası A. C. masum mu?
Hiç değil!
Y. 'nin psikolojik tedavi masrafı adı altında Şağban'dan para istiyor.
Şağban 10 bin TL'yi gözden çıkarıyor.
Neyse ki baba F. A. utanç verici pazarlıktan haberdar oluyor. Jandarmaya şikayet edip Şağban'ın para ile kurtulma planını suya düşürüyor.
Hala "Sizi çok seviyorum" dediği Şağban'a yurt dışına kaçmayı öneriyor.
"Yine şeyhimizsiniz" diyor.
Pandora'nın Kutusu'ndan bir değil birden çok kötülük saçılıyor.
Şağban tesisatçı babayı inşaat işi vaat ederek susturamadığı için Hazreti Muhammet'e iftira atıyor. Kendisini Havva yüzünden cennetten atılan Adem'e Züleyha'dan ötürü kuyuya terk edilen Yusuf peygambere benzetme cesaretini buluyor.
Şağban gibi soytarıların istismar dergahlarını ve şirk tekkelerini başlarına yıktığı kör taassubun yerine bilimi ve hurafenin yerine aklı koyduğu "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler müritler ve mensupları memleketi olamaz" dediği içindir ki bugün Ayasofya Camisi'nin minberinden Cumhuriyete meydan okunuyor.
ATATÜRK'E LANET…
Laikliğe beddua ediliyor.
Evet Pandora'nın Kutusu açıldı.
MEHDİNİN HANIMI OLACAKMIŞ
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dava dosyasına giren görüşme dökümü şu şekilde:
Eyüp Fatih Şağban: Nikah mevzusu olduğunda (Y. 'nin annesine) "İsteyeyim babasından" dedim. "Duyarsa öldürür" dedi. Bana "Size verdik" denildi.
A. C. : Abim "Verdik" kelimesini kullanmamış.
Şağban: Y. 'ye "Babanın haberi var mı?" dedim. "Var" dedi. (Annesi) rüyada görmüş. Y. mehdinin hanımı olacak (diye. ) Zuhuratlarımız olunca yanlış anlama olmuş.
A. C. : Y. ile her şeyi konuştum.
Şağban: Bir benimseme ve meyil oldu. Babasından isteyecek hale geldim. Şer'en bir durum yok ama kanunen ipim sizin elinizde. Yanlış olmuş varsayalım. (Y. ile) "Büyüyünce bana varacak mısın?" gibi muhabbet oluyordu. "Efendim ben kapıyı kapattım" dediğinde ben de kapattım.
A. C. : Y. 10 yaşında bir çocuk…
Şağban: "Ölüm fermanınızı yazıyorum" diyorsun öyle mi? Zaten İslam düşmanları Müslümanlara saldırmak için fırsat arıyor. Tarikat düşmanlığı had safhada. "Kemalist düzene karşı geliyor" vs. böyle algılar var.
A. C. : Ben tarikatçıyım eğer böyle tarikatlar varsa olmasın sünneti seniyyeye aykırı.
Şağban: Nikah aykırı mı?
A. C. : Bu şekilde aykırı… Y. buluğ çağına ermemiş.
Şağban: Efendimiz de Ayşe annemizle zifaf olmamış. Sadece adı konmuş ileri yaş bekleniyor.
A. C. : Kabul etmiyorum.
Şağban: Binlerce insan Allah'ın zikrinden kesilir. Kafirlerin ağzına bu şey verilir. Bu laf efendimize kadar gider. Ayşe annemizden doğru devamlı sıkıştırıyorlar. Ayşe annemizin himmeti olsun.
A. C. : Y. ile özür için dahi görüşmeyin. Sizi açığa vermeyeceğim.
Şağban: İfşa olduğumda ya intihar edeceğim ya Türkiye'yi terk edeceğim.
A. C. : Y. psikolojik sorunlar yaşıyor. Okula gitmesi doğru değil. Y. 'nin güvencesi için istediğimiz tutarı yatıracaksınız.
Şağban: Afaki olmazsa yardımcı oluruz.
A. C. : Bir çocuk için çok değil. Toplu para yatırın. Bir daha ne siz beni arayın ne de ben sizi. "Yanlış anlama" diyeceğim. Yine şeyhimizsiniz.
Şağban: 10 bin TL göndereyim mi?
A. C. : Siz bir düşünün.
'HAPİSHANE PAKLAR'
Görüşme sonrası Şağban telaşa kapılıp baba F. A. 'yı aradı. F. A. kardeşine telefon açınca pazarlık ortaya çıktı. Şağban ve A. C. arasında ikinci görüşme yaşandı.
O kayıt şöyle:
A. C. : Ağabeyimi aramakla çok büyük bir yanlış yaptınız. Gizli tutacağım olayı delilleri abim alıp savcılığa götürüyor.
Şağban: Biz de hapishaneye gideriz. Yaptığım ne ki bir nikah istedik. Ocağınıza düştük. İster savcılığa verir ister afişe edersiniz. Artık Pandoranın Kutusu açıldı. Bundan sonra insan içine çıkamam. Artık bizi paklayacak olan hapishane olacak.
A. C. : Gidin efendim polis yakalamadan gidin sizi de çok seviyorum ağabeyimi de gidin kaçın.
Şağban: Biz yaptığımızı Allah için yaparız. Yanlışımız Allah için olur. Adem'in de Yusuf aleysselamın da zellesidir. İnsanın meylinde vardır. Yeter ki harekete geçirilmesin. Diyeceksin ki sana yakışıyor mu? Ehli Beytiz peygamber torunuyuz. Duygular baskın oluyor soyumuzda. Taciz noktasında 10 saniye geçtiyse Allah cehennemden çıkartmasın. "
https://gazetemanifesto.com/2021/ussaki-tarikati-seyhinin-rezalet-gorusmesi-ortaya-cikti-443584/
================================
RAPÇİ ŞEHİNŞAH 'ERDOĞAN'A HAKARET'TEN GÖZALTINA ALINDI
Rap müzik sanatçısı Şehinşah sosyal medyadan yaptığı paylaşımda gözaltına alındığını açıkladı.
5 Haziran 2021 20:12
Gerçek adı Ufuk Yıkılmaz olan rap müzik sanatçısı Şehinşah 'Cumhurbaşkanına hakaret' gerekçesiyle gözaltına alındığını duyurdu.
Twitter hesabı üzerinden paylaşım yapan Şehinşah "Eve giderken Cumhurbaşkanına hakaretten havalimanında gözaltına alındım arkadaşlar. Yine nezarethanedeyim" dedi.
ŞEHİNŞAH'IN PAYLAŞIMI ŞÖYLE:
"Eve giderken Cumhurbaşkanına hakaretten havalimanında gözaltına alındım arkadaşlar. Yine nezarethanedeyim... takip edemiyorum bir sürü dosya var birini kovalıyorum diğeri çıkıyor. Sabır dileyin bana tek isteğim. (Genel)
https://www.gercekgundem.com/guncel/279396/rapci-sehinsah-erdogana-hakaretten-gozaltina-alindi
================================
TRUMP'A KÖTÜ HABER: SOSYAL MEDYA HESAPLARI 2 YILLIĞINA ASKIYA ALINDI
Sosyal medya platformu Facebook ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın Facebook ve Instagram hesaplarını Gözetim Kurulu'nun çağrısına uyarak 2 yıllığına askıya aldı. Gözetim Kurulu daha önce askıya alma kararını yerinde bulmuş ancak kararın süresiz olmasını eleştirmişti.
06 Haziran 2021 11:57
'Facebook Gözetim Kurulu' geçen ay 6 Ocak başkent Washington olaylarında şiddete karışan kişileri övdüğü için ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın Facebook ve Instagram hesaplarının askıya alınmasını onaylamış ancak Kurul Facebook'un bu kararını "Facebook'un belirsiz ve standartsız süresiz askıya alma cezası vermesi uygun değil" gerekçesiyle eleştirmişti. Gözetim Kurulu Facebook'un net ve orantılı bir karar vermesini isteyerek bir dizi tavsiyede bulundu.
Facebook 4 Haziran'da yaptığı resmi açıklamada "Bugün bunun gibi istisnai durumlarda uygulanacak yeni yaptırım protokollerini açıklıyoruz ve Trump'ın hesaplarına uyguladığımız protokollerle tutarlı olarak zaman bağlı cezayı teyit ediyoruz" dedi. Buna göre Trump'ın hesapları ilk askıya alma tarihi 7 Ocak'tan itibaren geçerli olmak üzere 2 yıl süreyle askıya alındı.
TRUMP İHLALİ TEKRAR EDERSE HESAPLARI KALICI OLARAK KAPATILABİLİR
Trump'ın cezasının sonunda kurum kamu güvenliğine yönelik riskin azalıp azalmadığına bakarak tekrar değerlendirme yapacağını ifade etti. Kamu güvenliği için hala ciddi bir risk olduğu tespit edildiği takdirde yine 'belirli bir süre' askıya alma uygulanacağı vurgulandı. Trump'ın askıya alınması kararı kaldırıldığında ve Trump bu sayfalar aracılığıyla daha fazla ihlal yaparsa 'hesapların kalıcı olarak kaldırılması' gibi bir dizi yaptırım uygulanacağı ayrıca ifade edildi.
FACEBOOK BU TÜR OLAYLARA KARŞI YETERLİ YAPTIRIMI OLMADIĞINI KABUL ETTİ
Facebook resmi açıklamasında istisnai olayda askıya alma kararlarını onaylayan Gözetim Kurulu'na minnettar olduklarını ifade ederek o zamanki şartlarda bu tür olağandışı olaylara karşılık vermek için yeterli yaptırım protokolleri olmadığını 'kesinlikle' kabul ettikleri vurgulandı. Açıklamada "Artık onlara sahip olduğumuza göre yalnızca en nadir durumlarda uygulanabileceklerini umuyor ve bekliyoruz" ifadelerine yer verildi.
https://www.veryansintv.com/trumpa-kotu-haber-sosyal-medya-hesaplari-2-yilligina-askiya-alindi
================================
KORKUTAN GÖRÜNTÜ! İNCELEME BAŞLATILDI
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinden doğan Ceyhan Nehri'nde balık ölümleri görülmesi üzerine inceleme başlatıldı.
06 Haziran 2021 10:07
İlçe merkezinden geçen Ceyhan Nehri'nde çok sayıda balığın telef olduğunu görenler durumu yetkililere bildirdi.
İhbar üzerine bölgeye İl Jandarma Komutanlığı Çevre Doğa ve Hayvanları Koruma Tim Komutanlığı Elbistan Belediyesi ile İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekibi sevk edildi.
İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri sudan ve telef olan balıklardan numune aldı.
Ölümlerinin nehirdeki kirlilik ve oksijen yetersizliğinden kaynaklandığını değerlendiren ekipler bent kapaklarını açarak tahliye çalışması yaptı.
Kalealtı Sulama Birliği Başkanı Osman Otlutepe balık ölümlerini fark ettiklerinde ilk olarak regülatör kapaklarını açarak tahliye çalışması yaptıklarını belirtti.
Sabah pompa istasyonuna geldiklerinde balık ölümlerini gördüklerini anlatan Otlutepe "İlçe Tarım ve Orman Müdürü Nuri Gönen ile Elbistan Belediyesi yetkililerini bilgilendirdik. Görevli arkadaşlar geldi suyu tahliye ettik. Balık ölümlerini nispeten azalttık. Şu anda su tahliye edilmiş durumda su tahliye edildiği için balık ölümleri azaldı. " diye konuştu.
Otlutepe yumurtlama döneminde yaşanan olayın nehirdeki balık popülasyonuna zarar verebileceğini bu nedenle acil önlem alınması gerektiğini sözlerine ekledi.
https://www.veryansintv.com/korkutan-goruntu-inceleme-baslatildi
================================
YAVUZ ALOGAN : ALIŞMAK
06 Haziran 2021
Gündelik hayatın akışı içinde insan her şeye alışır. Âni durumlarda elbette bocalar fakat dayatılan koşullara yaşadığı zorluklara şempanze atalarımızdan gelen bir özellikle uyum sağlar zamanın akışı içinde yakaladığı rutinin içine bütün insanî durumları sığdırmaya çalışır.
Nitekim Dostoyevski her şeye alışabildiği için insanın korkunç bir yaratık olduğunu söylemiştir.
İlk günahın ya da "dur bakalım n'olacak" tavrının bedeli on yıllarca ödenir. Mesela 24 Ocak kararlarının getireceği sonuçları öngöremeyenler 12 Eylül şartlarına bile uyum sağlamışlardır. Fabrikalara çekilip direnecek yerde teslim olmak için Selimiye Kışlası'nın nizamiyesinde kuyruğa giren sendikacılar devrimci umutlarla doldurdukları semt ahalisini ağır baskı ve zulümle yüz yüze bırakarak "illegale çekilen " sonra da hapsi boylayan ya da avare kasnak gibi kaçak dolaşan solcular baskının azaldığı ve örgütlenme imkânlarının doğduğu 1986 yılını milat kabul edersek günümüze kadar geçen 35 yıl boyunca anlamlı ve etkili tek bir örgüt kuramamışlar giderek PKK gibi işbirlikçi örgütlerin ve onun sivil uzantısı olan HDP sosyetesinin dümen suyuna girmişlerdir.
Düzen partileri de benzer bir dönüşüm geçirdiler. Geçmişin merkez merkez sol ve sağ partileri kendilerini ne koruyabildiler ne de yenileyebildiler. Mesela CHP'nin bütün iç organları boşaltıldı yerlerine yenileri konuldu. Partinin dokuları değişti bir tek sırtındaki CHP postu kaldı. Fakat Saray rejimi vesayet dediği Kemalizm'i altı oku vs hatırlattığı için programatik olarak kendisinden farkı olmayan partinin postunu bile yolmaya çalışıyor. Aslında siyasî mücadele aynı partinin AKP CHP İYİP vs gibi isimler taşıyan farklı fraksiyonları arasında sürüyor. Program dünya görüşü ve dış bağlantılar açısından aralarında sadece söylem farkı ve küçük nüanslar var. Kötüler içinden en az kötüsünü ya da biraz daha seküler ya da dindar görüneni seçmek bir halkın kaderi olmamalı.
Siyaset alanı tıpkı doğa gibidir boşluk kabul etmez. Sizin boşalttığınız alanları mutlaka başkaları doldurur. Ankara'nın eskiden devrimcilerin ya da ülkücülerin hâkimiyetindeki dış semtleri bugün boşluğu dolduran tarikat ve cemaatlerin eline geçti; mafya özentisi mukaddesatçı ve lümpen bir gençlik kültürü oluştu.
Zamanı geldiğinde direnemeyenler halkın güvenini kaybederler. Direnişi örgütleyemediğiniz dışlandığınız alana bir daha zor girersiniz hatta hiç giremezsiniz. Oraya başkası girmiş ve kendi varlığını tahkim etmiştir.
AKP'nin en büyük başarısı 12 Eylül'ün yarattığı ortamı Cumhuriyet'in bütün kazanımlarına en aykırı ideolojinin renkleriyle boyamak emperyalizmin yeni "insan hakları" kavramına uygun biçimde toplumu etnik ve mezhebî olarak bölüp manipüle etmek olmuştur. Neoliberalizmin küresel krizi siyasî İslam'ın cilâsını döküp renklerini soldurmaya başlayınca ortaya mafya tarzında örgütlenmiş bir Devlet yapısı çıkmış; siyasî mücadele sınıfsal çıkarların alanından siyaset ve medyayla iç içe faaliyet gösteren ihale uyuşturucu ve haraç çetelerinin savaş alanına aktarılmıştır.
Yozlaşma tıpkı müsilaj gibi Devlet'in bütün kurumlarını ve toplumun her kesimini sarmıştır. Bilim adamları yüzeysel bir temizliğin fayda etmeyeceğini çünkü deniz suyundaki yozlaşmanın 30 metre derine indiğini söylüyorlar. Ergene nehrinin yeniden berrak akması Marmara'nın oksijene kavuşarak canlanması için yapısal bir dönüşüme ihtiyaç var. Yani denizle uğraşmayacaksınız onu yozlaştıran yapıyı yıkacak yenisini kuracaksınız. Bunu yaptığınız zaman deniz kendisini yenilemeye başlayacaktır.
Saray rejiminin baskıcı niteliği 1950'li yılların sonuyla 12 Mart ve 12 Eylül dönemleriyle kıyaslandığında devede kulak bile değildir. Ufak tefek yönlendirme girişimleri dışında Rejim'in insanların hayat tarzına doğrudan müdahale ettiğini de söyleyemeyiz. Devraldığı yapıyı dönüştürerek cemaatini genişletip kendi kurumlarını güçlendirerek bazen solcu gibi duran geri zekâlı liberallerin bazen ulusçu-Kemalist gibi duran siyasî ahlaksızların desteğini alarak işçi-emekçi kültürünü tamamen yok edip fakir-fukara-garip-guraba dediği kesimleri maaşa bağlayarak orta sınıfı ham hayallerle oyalayarak kendi asalak burjuvazisini güçlendirerek hüküm sürdü.
Yani büyük bir baskı uygulayarak zulmederek değil bizler "güzel yazılar" yazıp aval aval bakarken Cumhuriyet'in temellerini yavaş yavaş oyup yapıyı dönüştürerek Rejimi üç referandumla değiştirerek netice aldı. Baskıyı yaygınlaştırmadı seçici davrandı. Uygun şartlar oluştuğunda durumdan yararlanarak Cumhuriyet'in muhafızlarını dağıttı askeriyeyi tamamen susturup emir komutasına aldı toplumun fazla gözüne sokmadan kendi silahlı milis güçlerini oluşturdu.
Fakat basit bir tarihsel kural nedeniyle bu ılımlı yönetim tarzının ilelebet sürmesi beklenemez. Kural şudur: Ağır iktisadî kriz ve toplumsal bunalım demokrasi beklentisini azaltır. Azalan demokrasi beklentisi direniş kültürünü canlandırır. Yani en azından öyle olması gerekir. Öyle olmazsa sistem olduğu gibi kalır iktisadî krizin ve toplumsal bunalımın en yüksek noktasında siyasî iktidar kapanın elinde kalır ve şimdikinden çok daha baskıcı faşizm benzeri bir rejim kurulur.
Bu yüzden uzak geçmişin kalıplarına fazla takılmadan sendikalarını bile kaybetmiş "işçi sınıfı"nın henüz ufukta görünmeyen kendiliğinden hareketini ileride kendinde harekete dönüştürmek için ona dışarıdan bilinç taşımaya falan teşebbüs etmeden 2007'deki Cumhuriyet mitingleri ve Haziran 2013 kitlelerine yeni bir direniş kültürü aşılamak ve yaratıcı direnme yöntemleri geliştirmek lazımdır. Bu bağlamda yegâne ilham kaynağı Cumhuriyet'in Devrim Kanunları; yegâne hedef Kurucu İrade ve Kurucu Meclis'tir. Önce her bir kavramın laikliğin demokrasinin ve hukukun hakkını veren sahici bir laik demokratik sosyal hukuk devleti!. . Sonrasına bakarız. Yakın tehlikeyi defetmeden uzak hedeflere doğru sıçramak düşünüyorum diye hayal kurmaktan farksızdır.
Fakat şimdilik iyimser değil karamsar olmak hatta çok karamsar olmak gerekir. Karamsarlık iradeyle birleşiyorsa yılgınlık doğurmaz. Zira akıl ne kadar kötümserse irade o kadar iyimserdir. Bu ikisini birleştiren bir bakış açısı gerekir. En önemlisi alışmamaktır. Yaşananları olağan görürsek yere tebeşirle çizilen dairenin içinde çözüm ararsak bu memlekete yazık ederiz.
Korona hapsiyle geçen bu serin pazar gününde herkesin kötümser bir akla ve iyimser bir iradeye sahip olmasını diliyorum. yalogan@gmail.com
https://www.veryansintv.com/alismak
================================
PUTİN: ABD DOLARI SİLAH OLARAK KULLANIYOR
ABD'nin yaptırımları ve kısıtlamalarının gölgesindeki Rusya ekonomisini dolarsızlaştırma sürecini hızlandırıyor.
06 Haziran 2021 02:16
Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov bir ay içerisinde yaklaşık 185 milyar dolar hacme sahip Ulusal Refah Fonu'nda dolar varlıklarını tümüyle sonlandıracaklarını açıkladı. Plana göre doların payı yerine avro altın ve yuanın payı artacak.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de ülkenin önemli stratejilerinden biri olarak tanımlanan bu planı uygulamaya mecbur oldukları mesajını verdi.
St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu'nda konuşan Rus lider "Amerikalı ortaklarımız bizi bunu yapmaya zorluyorlar. Dolar kullanımını bilinçli olarak terk etmiyoruz buna mecbur bırakılıyoruz. " ifadelerini kullandı.
Putin'e göre ABD doları bir yaptırım silahı olarak kullanırken "bindiği dalı kesiyor" ve doların güvenilirliğini azaltıyor.
Doların rezerv para konumunu sağlayan en önemli unsurlardan "petrodolar" ilişkisine de atıfta bulunan Putin enerji şirketlerinin de dolar kullanımını azaltabileceğini belirterek "Bu dünyanın rezerv para birimi olarak dolara ciddi bir darbe olur. " yorumunda bulundu.
Rus devletinin kontrolündeki enerji şirketleri Çin'e ihraç edilen petrolde yuanın Avrupa'ya satılan petrol ve doğal gazda ise avronun payını yükseltmeye yönelik somut adımları atmış durumda.
PUTİN'DEN MOORE'A YANIT
İngiliz dış istihbarat servisi MI6'in Başkanı Richard Moore'un Rusya'yı ekonomik ve demografik açıdan zayıflayan bir ülke olarak nitelediğinin hatırlatılması üzerine Putin "O daha yeni bu anlamda daha genç bir yönetici. Deneyim kazandıkça değerlendirmelerini değiştireceğini düşünüyorum. Eğer Rusya zayıflayan bir ülkeyse o zaman neden endişe ediyorsunuz ki? Sakin olun ve Rusya-İngiliz ilişkilerini bozmayın. Eğer siz müdahale etmezseniz gelişmekte olan mevcut eğilim korunur. İngiltere Rusya'nın ekonomik ilişkilerin gelişimi bakımından iyi bir tempoya sahip olduğu Avrupa'nın ve dünyanın az sayıdaki ülkesinden biri. Geçen yıl pandemide bile birçok ülkeyle ticaret hacmi azalırken İngiltere'yle yüzde 54 arttı bu bir rekor. Dolayısıyla eğer siz karışmazsanız her şey güzel olacak" ifadelerini kullandı.
https://www.veryansintv.com/putin-abd-dolari-silah-olarak-kullaniyor
================================
METİN KÜLÜNK'TEN PEŞ PEŞE TWEETLER!
06 Haziran 2021
Sedat Peker'in 9. videosuna saatler kala '10 bin dolar alan siyasetçi' olduğu öne sürülen Metin Külünk art arda 16 tweet attı.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in yayınlacağı 9. videoya saatler kala '10 bin dolar alan siyasetçi' olduğu öne sürülen ve AKP MKYK'sında yer alan Metin Külünk art arda 16 tweet attı.
Sedat Peker tartışmaların göbeğindeki Metin Külünk'e ilişkin konuştu: Metin abi beni aradı...Sedat Peker tartışmaların göbeğindeki Metin Külünk'e ilişkin konuştu: Metin abi beni aradı...
Külünk'ün "Elçi sözcüdür. Elçinin hukukunun korunması çok değerlidir Türkün töresinde Türk Devlet tarihinde binlerce Elçi geldi ve görevlerini yapıp gittiler" ifadeleri dikkat çekti.
Külünk'ün tweetleri şöyle:
"– Türkiye'nin Enerjisi Kimleri Hareketlendirdi. Devlet "Canlı" varlık gibidir; bedeni ruhu dili ve eylemi vardır. Hafızası ve hayali vardır. Hatta heyecanları üzüntüleri vardır. Türkiye Cumhuriyeti bin yılı aşkın büyük Türk devlet canlılığının son yüzyıldaki yaşanmışlığıdır.
– Dolayısıyla liderler seçimle iş başına gelenler görev alanlar bu canlı devletin elçisidir. Elçi sözcüdür. Elçinin hukukunun korunması çok değerlidir Türkün töresinde Türk Devlet tarihinde binlerce Elçi geldi ve görevlerini yapıp gittiler.
– Devleti varlık olarak yaşatan iki unsur vardır: Kaynak ve Birlik Kaynağınız bazen sadece toprağınız olur; bazen insan sayınız ve kaliteniz olur. Bazen de yer altı ve üstü kaynaklarınız olur. Birlik ise bazen inançta bazen yaşanmışlıklarda bazen hedefte oluşur.
– Türk Devleti için kaynak yüzlerce yıl hep toprak genişliği birlik ise farklılıkları bir arada yaşatma tecrübesi oldu. Fakat çağımızda artık toprak kaynak olarak yetmiyor ve tecrübe de birliğe yetişmiyor.
– Çağımızda kaynak artık "Varlık Bilgi Akletme Veri Yapay Zeka ve Robotik Teknoloji olmak durumdadır. Birlik için ise "Devleti Markalaştırma"yı ortak hedef bilmek gerekir. Dolayısıyla Petrol Doğal Gaz Madenler varsa o zaman önemli kaynağımız var demektir.
– Bilgi Teknoloji varsa o zaman Devletin Markalaşması vardır. Dikkat! Türkiye'ye kaynak alanında ısrarla şu dayatılıyor: "Sen de kaynak yok!… Sen dünyadaki Endüstrilere ucuz insan kaynağı ol!…" ve birlik için ise şu kurnazca telkin yapılıyor:
– "Devletini Markalaştırmak küresel ölçekte bilgi teknoloji gücü gerektirir; buna zaman yok! Diyorlar ki siz birliğinizi düğünlerde derneklerde partilerde kendini yaşatmakla yetin!…". Bu asla kabul edilemez! Geçit verilemez!
– Türkiye'yi dünyanın kaynak haritasında "Küresel Endüstrinin Deposu" " Büyük ticaret akslarının konaklama tesisi" etiketleriyle sunmak hem topluma hem de devlete haksızlıktır.
– Elimizi vicdanımıza ve aklımıza koyalım: Geçmiş dönemlerde Türkiye'yi bu duruma düşüren politikalar hep var oldu. Ancak AK parti döneminde modern çağımızda "Endüstri kaynağı" ve "Devleti markalaştırma" hedeflerine yönelik büyük gayretler ve başarılar dönemi oldu.
– Doğal Gaz rezervi Savunma Sanayi ve Bilişim Teknolojisine yatırım bu bağlamdaki gayretlerdir. Şimdi! Endüstri kaynakları ve Devleti markalaştırma yani markalar üretip dünyaya kabul ettirip "Türkiye" denildiğinde Markaların akla gelmesi bizim devletimizin ana ekseni iken;
– Enerji ve Savunma sanayisinde büyük değişimler yaşanırken Millet ittifakından Doğal Gaz rezervleri bulunduğunda heyecan duyması ve bayram havasında açıklamalar beklerken;
– Maalesef ısrarla Devleti kaynak ve birlik alanında küresel güçlere şikayet eden; küresel endüstrilere depo olacak sınırda tutan politik açıklamalarda buluyoruz!
– Türkiye'nin Petrol Doğal Gaz Madenler Savunma Sanayisi Bilişim Teknolojileri alanındaki enerjisinden rahatsız olanlar Türkiye'nin enerjisini mezhepler komşular etnik gruplar yaşam tarzları tartışmaları üzerinden yavaşlatmak ve yormak istiyorlar.
– Hayatın enerjisi içinde oluşan tartışma konuları tabi ki olacaktır; ancak bu tartışma konularını Devletin enerjisini yavaşlatacak ve hatta aleyhinde olacak negatif enerjiye dönüştürmenin kimseye faydası yoktur.
– Türkiye'ye enerji kaybettirerek iktidara gelme hevesine giren muhalefete tarihi bir gerçeği hatırlatalım: Devletler varlıklarını muhalefetin sanal enerjisine ve nefretlerde buluşan birliklerde kurulmaz! O nedenle devletler kurulmadıkları zeminlerde ölmezler!
– Lütfen Türkiye'nin faydasına olacak enerjilere sondaj yapalım! Bunu da hep birlikte başaracağız Tüm farklılıklarımızla beraber bir arada başaracağız. "
https://www.ngazete.com/metin-kulunkten-pes-pese-tweetler-79936h.htm
================================
"SURİYE'DE ABD-TÜRKİYE ARASINDAKİ MAKASIN KAPANMASI ZOR"
Sedat Peker ile tekrar gündeme gelen Türkiye'nin Suriye'ye gönderdiği silahların Nusra cephesinin eline geçtiği iddiları ve Suriye'deki son denklemleri ABD'deki akademisyen Güneş Murat Tezcür'e sorduk.
Pınar Tarcan İstanbul - BİA Haber Merkezi 06 Haziran 2021 Pazar 09:05
"Organize suç örgütü lideri" olmakla suçlanan Sedat Peker bir öncei videosunda Türkiye'den Nusra cephesine silah gittiğini öne sürdü. ABD Başkanı Biden da 2014'te benzer bir iddiada bulunmuştu.
Nusra Cephesi'nin bölgedeki varlığını ve Türkiye ile ABD pozisyolarını Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Güneş Murat Tezcür'e sorduk.
Tezcür'e göre "Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz"
Nusra cephesini çeşitli isimlerle değişen ya da değiştiğini söyleyen profillerde Suriye'de hep aktif gördü dünya. Nusra cephesinin şu anki varlığını ve "imajını" nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nusra Cephesi Suriye'de iç savaşın patlak verdiği 2011'de El-Kaide'nin bir bağlantısı olarak kuruldu. Kuruluşunda Irak bazlı Selefi-cihatçı yapılanmaları ve Ebu Bekir El Bağdadi belirleyici rol oynadı.
Lakin Nusra Cephesi ve İslam Devleti (İD) örgütü arasında 2013'de bir bölünme yaşandı ve Nusracılar El-Kaide'nin kurucusu olan Osama Bin Laden'in halefi olan Mısırlı Zevahiri'ye bağlılıkların bildirdiler.
İD'nin hem Suriye de hem de Irak'ta en güçlü Selefi-cihatçı örgüt olarak öne çıkmasından sonra Nusra geri plana düştü.
Lakin uluslararası koalisyonun İD'ye karşı yürüttüğü amansız savaş hem Nusra'nın da pozisyonunda değişikliğe yol açtı hem de örgüte İD'nin boşalttığı alanlarda fırsat yarattı.
2016 senesinde ise Nusra'nın lideri Muhammed Colani örgütün adını Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) olarak değiştirdi. Zaman içinde de El-Kaide'yle aralarındaki ayrım büyüdü.
"HTŞ İDLİB'DE EN BAŞAT GÜÇLERDEN"
Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) mevcut durumda muhaliflerin kontrolünde kalan ve Türkiye ordusunun da ciddi bir varlığı olan İdlib bölgesinde en başat güçlerden biri.
Hem askeri hem örgütlenme hem de finansal açıdan ciddi bir güce sahip. Bir süredir HTŞ uluslararası kamuoyunda imajını düzeltme çabası içinde.
İki ay önce Colani ABD'nin PBS kanalına bir mülakat verdi ve başında olduğu örgütün Batılı ülkeler için bir tehdit oluşturmadığını söyledi.
HTŞ'yi hem İD hem de El-Kaide'den ayrıştırmaya çalıştı. Bu bakımdan Colani'nin 'ılımlı' ve 'pragmatik' bir imaj çizmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Öte yandan ABD Hükümeti Colani'nin yakalanmasına yönelik bilgi verecek kişilere 10 milyon dolara kadar ödül vadediyor.
"ŞERİAT ODAKLI İDEOLOJİDE DEĞİŞİKLİK YOK"
Bir bakıma HTŞ'nin Taliban'ın izlediği stratejiden etkilenmiş olması mümkün. 20 yıldan beri ABD'ye karşı savaşan Taliban sonuçta ABD'yle masaya oturup ABD güçlerinin ülkeden çekilmesini sağladı.
Tabii ki de HTŞ Taliban'a kıyasla daha zayıf. Ayrıca Suriye hükümeti Afgan hükümetine kıyasla daha etkin ve iç savaşı büyük ölçüde kazanmış durumda.
Yine de HTŞ'nin amacının kendini 'siyasal' bir aktör olarak kabul ettirip elde ettiği askeri kazanımları bir nevi 'normalleştirme' stratejisi güttüğünü söyleyebiliriz.
Bu strateji çerçevesinde HTŞ Suriye bazlı (daha yerel) hedefler güdüyor ve 'küresel halifelik' gibi El-Kaide tandaslı söylemleri bir kenara bırakmış durumda. Bunun yanında HTŞ'nin şeriat yönetimi odaklı ideolojisinde herhangi bir değişiklik söz konusu değil.
"MAKUL" GÜÇLERE KARŞI "AŞIRI" GÜÇLER
Türkiye'nin Nusra cephesiyle ilgili yıllar içindeki politikasını/bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz Suriye'deki taraflar va çıkarlar açısından?
Bilindiği üzere Türkiye hükümeti Suriye iç savaşının başından beri Esad rejiminin ortadan kalkmasını hedefledi.
Bu amaçla 'düşmanımın düşmanı dostumdur' şiarıyla rejime karşı savaşan ve iç içe geçmiş çeşitli gruplara silah yardımı da dahil olmak üzere destek sundu.
'Makul' muhalif güçlerle 'aşırı' muhalif güçler arasında ki ayrım oldu belirsizleşti. Bu desteklerin bir kısmının dolaylı ya da dolaysız olarak Selefi-cihatçı yapılanmalara gittiği biliniyor.
Tabii bu durum sadece Türkiye için değil çeşitli ölçülerde hem ABD hem de bazı Arab ülkelerinin (Suudi Arabistan Katar BAE gibi) savaşan güçler için sağladığı destekler için de geçerli.
Mevcut duruma gelirsek yukarıda bahsettiğim üzere Türkiye'nin etki alanına giren İdlib bölgesinde HTŞ en kuvvetli yapılanma. Rusya Türkiye'den bölgede konuşlu HTŞ dahil olmak üzere Selefi-cihatçı örgütleri bastırmasını talep ediyor.
Bu tip bir bastırma stratejisinin riskleri göz önüne alınınca Türkiye hükümetinin bunu yapacak ne niyeti ne de kararlığı var.
Hükümet açısından ideal olan durumun HTŞ'nin kendini lağvetmesi ve güçlerini Türkiye kontrolünde olan yapılanmalara aktarması.
Lakin bunun kendine başına olması mümkün gözükmüyor. Bu yüzden de HTŞ'nin uluslararası alanda daha 'makul' bir imaja sahip olması ve bir siyasi aktör gibi karşılık görmesi Türkiye'nin süregiden Suriye politikasınına pek de ters düşmüyor.
TÜRKİYE İLE NUSRA İDDİALARI...
Son dönemde "organize suç örgütü" suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in Nusra'ya Türkiye'den silah gittiği iddiaları oldu. Biden -dönemin başkan yardımcısıydı- 2014'te "Türkiye Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Esad'a karşı savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silah temin etti ancak tedarik edenler el-Nusra el-Kaide ve dünyanın diğer yerlerin gelen aşırı cihatçı unsurlar oldu" şeklinde bir açıklaması olmuştu. Biden'ın açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle belirtmek isterim ki bizim gibi hayatının önemli bir kısmını Türkiye'nin hem iç hem de dış politikasını anlamak için geçiren insanlar açısından ülkede basın özgürlüğünün geldiği nokta son derece üzücü.
Bu durumunun bir yansıması olarak da karar verici mercilerin denetlemenmesi ve kamuoyuna hesap vermesinin koşulları artık yok. Türkiye'den Suriye'ye gönderilen silahları da bu bakımdan değerlendirebiliriz.
"ARAŞTIRANLAR 'VATAN HAİNİ' İLAN EDİLDİ"
Bu konuyu araştıran gazetecilerin 'vatan haini' ilan edildiği ve ağır hapis cezalarına maruz kaldığı bir siyasi ortamda ülke kamuoyunun bilgiye ulaşması ya rejim içindeki güç mücadelelerinin (örn. Fetullahçıların ya da mafya örgütlenmelerinin hükümet içindeki odaklarla hesaplaşmaları) ya da diğer ülkelerin istihbarat servislerinin çalışmalarına kalmış durumda.
Daha öncede belirttiğim gibi hem Türkiye'den hem diğer ülkelerden Suriye'ye gönderilen silahların 'makul' olmayan güçlerin eline geçtiği uzun zamandır bilinen bir durum.
Bir süre bu durum çok da sorun değildi. Ne zaman ki ABD hükümeti Suriye politikasında önceliği Esad rejimin devrilmesinden İD'nin yenilgiye uğratmaya verdi o zaman bu silahların hangi yapılanmaların eline geçtiği bir sorunsal haline geldi.
Zaten yine benzer tarihlerden itibaren özellikle İD'nin Kobani kuşatmasından itibaren Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz.
"SURİYE'DEKİ DURUM İKİLEM YARATIYOR"
Son tahlilde Suriye'de ki durum Türkiye hükümeti (ve bir dereceye kadar hem ABD hem de diğer Batılı ülkeler) için bir ikilem yaratıyor.
Rusya ve İran'ın desteğini alan ve korkunç savaş suçları işlemiş olan Esad rejimi savaşı büyük ölçüde kazanış durumda.
PYD'nin kontrolü altında olan bölgeyi bir kenara bırakırsak muhalif güçler büyük ölçüde İdlib'e sıkışmış durumdalar. Türkiye'nin İdlib'de üzerinden koruma kalkanını kaldırması durumunda bu bölgenin de rejim kontrolüne geçmesi büyük ihtimal.
Aynı zamanda Selefi-cihatçı HTŞ İdlib'de en etkin örgütlenme olduğu sürece rejimle muhalif güçler arasında herhangi bir siyasi sürecin gerçekleşmesi uzak bir ihtimal.
HTŞ'nin 'imaj' yenileme çabalarının hem Suriye hem Türkiye hem de uluslararası dengeler açısından olası yansımalarını bu çerçeveden değerlendirebiliriz.
(PT)
================================
YOK CANIM O KADAR DA DEĞİL(!)
06.06.2021 - 10:33
Kimin oğlu nereye atanmış!
Kaç yerden maaş alıyormuş!
Alanının dışında mı görevlendirilmiş!
Kızını daire başkanı mı yapmış!
Hanımını danışman mı almış!
Oğluna ihaleler mi vermiş!
Bacanağını mı kayırmış!
Kendine pay mı ayırmış!
Hoca kafayı mı sıyırmış!
Toplanan bağış paralarıyla hanımına araba mı tahsis ettirmiş!
Büro memuruna siyo maaşı olur muymuş!
10 liralık iş bin liraya yapılır mıymış!
Kendini idare edemeyenden idareci mi olurmuş!
Sınavı zor geçen mülakatta dünya rekoru mu kırmış!
Müdürmüş ama hiçbir işten de anlamıyor muş!
Ehliyeti yokmuş muş da torpili çokmuş muş!
Musluk tan damlayan yetmemiş de baraja mı göz koymuş!
○**
Kimileri de zordaymış! fakirler hastaymış! İşsizler dardaymış!
Boşanmalar intiharlar artmış para yokmuş dert çokmuş!
Virüz azmış!
Salya akmış!
Füze düşmüş!
Mafya küsmüş!
Kadın kaçmış!
Çocuk açmış!
Koca içmiş!
Yokluk zormuş!
Mevsim kış mış!
… Duyuyoruz!
○**
Artık hiçbir şeye yok canım o kadar da değil diyemiyoruz.
Ve hepsi internetin yüzünden.
Keşke bulunmasaydı!
○**
Bir tripod bir kameraya olan bize oluyor!
Beynimizi söktüler!
Bizim coğrafyada güçlü olan suçlu olmaz ki!
En azından gücü bitene kadar!
Hem büyükler yanlış yapmaz ki yaparsa da yanlışlıkla!
Bizim inanç ve coğrafyamızda güçlü haklıdır.
Allah merhamet verirse verir vermezse yapacak bir şey yok.
○**
Tek sorun bilmek!
Öyle tabi…
İletişim bu kadar yaygın olmasaydı twetter facebook whatsapp youtube olmasaydı neyi ne kadar bilecektik!
Bence huzurumuzu kaçıran şey yaygın iletişim ve sosyal medya
Asosyal insanların bile sosyal medyası var!
Biri bir üç kağıt yapıyor tık tık tık anında herkesin cebine videosu düşüyor
Ya bi durun adamlar rahat rahat günahlarını işlesin daha kıyamete çok var!
Bu hız bizi bitirecek.
Bu hız dünyanın sonunu getirecek.
○**
Sosyal medya olmuş Mahşer Tv!
Bi dur daha ölmedik ölelim zaten her şey ayan beyan.
○**
Huzur İsyanda.
İsyan CKA da.
CKA tüm seçkin kitapçılarda.
Gözlerinizi kapatınca hiç bir şey düzelmez sadece size karanlık olur diye düşündü CKA.
https://www.canakkaleninsesi.com/yok-canim-o-kadar-da-degil-18561-haberi
================================
MERALAR KÖYLÜNÜNDÜR ŞİRKETLERE DEVREDİLEMEZ
06.06.2021 13:11
Ayvalık'ın Karaayıt Köyünde il mera komisyonu tarafından pandemi yasaklarının başladığı ilk gün alınan karar ile mera alanlarının Bilfer Madencilik'e devredilmesine tepkiler devam ediyor.
AddThis Sharing Buttons
Share to Facebook
Share to TwitterShare to EmailShare to PinterestShare to MoreMeralar köylünündür şirketlere devredilemez
BİRGÜN EGE
Ayvalık'ın Karaayıt Köyünde il mera komisyonu tarafından pandemi yasaklarının başladığı ilk gün alınan karar ile mera alanlarının Bilfer Madencilik'e devredilmesinin tepkileri dinmek bilmiyor. Karara direnen köylüler sivil toplum ve çevre örgütleri Ayvalık Belediyesi'nin de katılımıyla Karaayıt Köyü'nde "Meralar Köylünündür Şirketlere Devredilemez" sloganıyla basın açıklaması yaptı.
Ayvalık Belediyesi meclis üyeleri Karaayıt Muhtarı Bayram Kaçar Karaayıt halkı başkan yardımcıları birim müdürleri Ayvalık Kent Konseyi Ayvalık Tabiat Platformu Gömeç Çevre Platformu Bursa Su Platformu ve Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcilerini de destek verdiği basın açıklaması Karaayıt Köy Meydanı'nda gerçekleştirildi.
Ayvalık Belediye Başkan Mesut Ergin 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nü artık ağız tadıyla kutlanacağı günleri görmek istediklerini söyledi. Ergin "Şenlikler düzenleyerek fidan dikeceğimiz çiçek ve tohum dağıtacağımız etkinliklerin yaşanacağı bu özel günlerde ya Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırları içinde yapılacak olan günübirlik tesisleriyle ilgili ihalenin iptali için yollara dökülüyoruz ya Karakoç Deresinin sulak alan statüsünde kalması için mücadele ediyoruz ya kentin üstüne bir kabus gibi çöken pirina kokusu yayan fabrikanın önünde eylem yapıyoruz ya da bugün burada bulunmamızın nedeni olan mera alanlarının madencilere teslim edilmesini protesto etmek için buluşuyoruz" dedi.
BİLFER KÖYÜMÜZDEN ELİNİ ÇEK
Ayvalık Kent Konseyi Başkanı Halil Coşkun da yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"5 Haziran Çevre günü için buradayız. Daha güzel yaşam için toplanmış bulunuyoruz. Her geçen gün Karaayıt köyü yaşanmaz hale geliyor. Soluk alamıyoruz evlerimizde oturamıyoruz. 2008'den bu zamana kadar içtiğimiz su soluduğumuz hava ektiğimiz ürün hayvanlarımız günden güne kötüye gidiyor. Çocuklarımız yaşlılarımız maden ocağından zarar görmektedir. Tozundan sesinden havasından köyde duramaz olduk. Maden sahasının çöplüğü haline geldik. Bizler feryat ettikçe üzerimize maden atığı ile bizleri görmek isterler en son mera yerimizi aldılar. Köyü terk etmeye zorluyorlar. Bizler burada doğduk burada yaşayacağız burada gömüleceğiz. BİLFER köyümüzden elini çek! Burayı terk et. " Bayram muhtar yanımızda olduğunuz için çok teşekkür ediyoruz daha güzel bir yaşam için toplanmış bulunuyoruz. Karaayıt yaşanmaz hale gelişiyor soluk alamıyoruz evlerimde oturamıyoruz içtiğimiz su soluduğumuz hava günden güne kötüye gidiyor çocuklarımız tozundan havasından zarar görüyor köyümüz çöplüm haline getirildi. "
Ayvalık Tabiat Platformu Başkanı Nebahat Dinler de Karaayıt köylüsünü yalnız olmadığını kaydederek "Atalardan kalan kadim toprakların meraların Bilfer Madenciliğe feda edilmesini kabul etmiyoruz. Komisyonun görevi Bilfer'e yer bulmak değildir. Bilfer Madencilik Mera Komisyonu'nun ilk kararına itiraz ederken Ayvalık Bilfer Düzenli Atık Depolama Tesisi için ÇED Olumlu kararı alındığını öne sürmüş. Oysa ki ÇED izninin iptali için Balıkesir İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz dava devam etmektedir. Ayvalık Tabiat Platformu olarak süreci takip etmeye yaşam alanımızı savunmaya doğanın talanına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz" dedi.
https://www.birgun.net/haber/meralar-koylunundur-sirketlere-devredilemez-347399
================================
GÖZDE BEDELOĞLU : CAHİLİN FERASETİ DENİZİ ÖLDÜRDÜ
06.06.2021 07:04
Cehalet her şeyi bildiğine dair kuvvetli bir inançla hayatta kalır. Bütün oklar aksini gösterse de yetişkin bir cahil için tek doğru bildiğidir. Olur da fikriyle gerçek arasında bir tutarsızlık görürse; misal dezenfektan içerek içindeki virüsleri öldürme hamlesi hastanenin acil servisinde son bulursa; sorun katiyen onun bilgi eksikliğinden kaynaklanmamaktadır. Ölçüyü iyi ayarlayamamıştır. Böylece ölümle göz göze gelmiş olmasına rağmen kendinde hata bulmayan cahil kişi ilerleyişini sağlayacak deneyim bilgi ve sorumluluktan mahrum kalacaktır. Cehalet de bilgelik gibi katman katman açılır ve derinleşir. Virüsten kurtulma yöntemi olarak aşı yerine dezenfektan içmeyi akla daha yatkın bulanın atası "dünya yuvarlak olsaydı düşerdik düz ki duruyoruz" diyebilen bir alt katman sakini olabilir pekâlâ. Bu seviyede oksijen çok azaldı nefessiz kaldık değil mi?
♦♦♦
Madencilik faaliyetleri için ormana kıyılan Kazdağları'nda dönüşsüz zarara uğratılan ekosistemin "Ne var yani kestiğimiz ağaçların yerine yenilerini dikeriz" denilerek düzelebileceğine inananlara gelelim şimdi de. On iki bin yıllık Dipsiz Göl'e içinde hazine olduğu gerekçesiyle ve 'yasal izinle' suyunun boşaltılıp yeniden doldurulabilecek havuz muamelesi yapabilmenin cehalet seviyesini hatırlayalım. Dere yataklarına ev yapılmasına izin verildiği için yağmur yağdı diye cenaze kaldıran Karadeniz illerine çevirelim başımızı. Nehrin denizle kavuştuğu yerlere asfalt döküp çift şeritli yol yapmanın halka hizmet diye pazarlandığı büyük projelerden Marmara Denizi'nden Karadeniz'e doğru yeni bir kanal açmaya hevesli çılgın projelere verelim dikkatimizi. At denize çöpü alıp götürür nasıl olsa. Sal havaya zehri esip gider nasıl olsa. Bas betonu toprağa kazdıkça yenisi çıkar nasıl olsa.
♦♦♦
Cehalet bilmediğini bilmemektir. Hatta insanın cezai ehliyetini elinden alıp bir anlamda kendine ve çevresine dair sorumluluklardan azad ettiği için istenen kabul gören bir durumdur. Fazla bilme başın ağrır. "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum. " Hatırladınız mı bu sözleri; bir 'profesörün' Barış için Akademisyenler hakkında yaptığı değerlendirmeden… Aynı konuşmadan devamla; "Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye'de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız. " 'Profesörün' dünyanın gidişatını iyi okumamakla suçladığı Barış Akademisyenlerinden biri de KHK ile görevinden ihraç edilen Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık. Bizzat Sağlık Bakanlığı'nca yürütülen çalışma ile Kocaeli Edirne ve Antalya'dan alınan gıda ve su örneklerinde tehlikeli seviyede pestisit kurşun ve arsenik tespit edilmişti. Bakanlığın halktan gizlediği araştırma sonuçlarını duyuran Şık hakkında "göreve ilişkin sırrı ifşa" suçlamasıyla dava açılmış ve 15 ay hapis cezasıyla sonuçlanmıştı. İstinaf mahkemesinin verdiği beraat kararına savcılık itiraz etti.
♦♦♦
İktidarın akademisyeni cahilin ferasetine yaslana dursun görevini yapmakla cezalandırılan Bülent Hoca bizi yaşamakta olduğumuz son ekolojik yıkımla ilgili uyarıyor; "Deniz salyası mikroorganizmaların gelişmesi ve çoğalması için uygun bir besi ortamı işlevi görür. Bu tabaka içinde bulunan mikroorganizmalardan biri kolera hastalığına yol açan vibrio cholerae isimli bakteridir. " Bilim insanlarının uyarılarına rağmen doğru ve yeterli atık arıtma sistemi kurmadan denizi foseptik çukuru gibi kullanmanın ağır bedeliyle karşı karşıyayız. Kendimizi cehaletin umarsız sorumsuz kollarına bırakmış; nefessiz balıklar ve köksüz ağaçlarla birlikte bilimsizlikten ölüyoruz. Popülist siyasetle yıldızı parlayan cehalet en sağlam tokatını doğanın elinden yiyecek. Hiçbir şeycikler olmazcıları kendine lider seçmenin bilim insanlarını felaket tellalı ilan etmenin elbet olacak bedeli. Aç karnımızı doyurabilir de deniz havası almaya gitmek istersek eğer bir ceseti seyretmek gibi mesela.
https://www.birgun.net/haber/cahilin-feraseti-denizi-oldurdu-347359
================================
KRALİYETİN ZOR GÜNLERİ
Hollanda Kralı Willem Alexander'ın ailesiyle birlikte Yunanistan'daki yazlık rezidanslarına tatile gitmeye kalkması çok büyük rahatsızlık uyandırmış gelen tepkilerden sonra Kral ve ailesi uçağın kapısından saraylarına geri dönmek zorunda kalmışlardı.
Mehmet Emin Alkanlar/ Hollanda(Rotterdam)
06 Haziran 2021 Pazar 02:00
Geçen yılın son döneminde Hollanda ikinci dalga koronavirüs krizini en kılcal damarlarına kadar hissediyordu. Gıda satışlarının yapıldığı marketler dışında her yer kapalıydı akşam saatlerinde sokağa çıkma yasağı vardı. Seyahatler kısıtlıydı ve herkes evlerinde kalmak zorundaydı. İşte böylesi karanlık günlerden birinde Hollanda Kralı Willem Alexander'ın ailesiyle birlikte Yunanistan'daki yazlık rezidanslarına tatile gitmeye kalkması çok büyük rahatsızlık uyandırmış gelen tepkilerden sonra Kral ve ailesi uçağın kapısından saraylarına geri dönmek zorunda kalmışlardı.
Kral ve eşi Prenses Maxima'nın Yunanistan gezisi yalnızca bir hafta sonu tatili biçiminde planlanmıştı. Hollanda'nın bu kötü günlerinde kraliyet ailesinin tatile gideceği duyulunca halktan ve milletvekillerinden hatta bakanlardan bile tepkiler gelmişti. Başbakan Yardımcısı De Jonge olumsuz seyahat tavsiyesinin tüm Hollanda yurttaşları kadar Kral için de geçerli olduğunu söylemişti. Kral da eşi ile birlikte uçağın kapısından geri dönerek Hollanda'da kalmaya karar vermişti. Halk virüsün pençesinde kıvranırken ülkenin kralının tatili düşünmesi bile çok gelmişti ülkeye...
DESTEK AZALDI
Bu olay sonrası pandoranın kutusu açıldı ve kraliyet ile ilgili pek çok şey sorgulanmaya başlandı kamuoyu araştırma şirketleri her ay anket yaparak Hollandalıların kraliyete bağlılıklarını sorgulamaya başladı. Ipsos'un son çalışmalarından birisi Kral'a olan güvenin sekiz ay içinde yüzde 76'dan yüzde 47'ye gerilediğini ortaya koydu... Willem Alexander ve eşinin bir önceki tatilinde Yunanistan'da bir restoran sahibi ile maskesiz ve 1.5 metre kuralını gözetmeden çektirdiği fotoğraf 2 milyon Avro ödenerek aldıkları hızlı yat eleştirilerden bazılarıydı. Yine Hollanda Radyo Televizyon Kurumu NOS'un haberine göre bir ankete katılanların yüzde 75'i gelecekte Hollanda Kraliçesi olacak Prenses Amelia'nın yıllık 1.6 milyon avroluk ödeneğini de çok yüksek ve haksız bulduklarını belirtmişlerdi.
Dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapan Johan Rudolph Thorbecke 1848 yılında kraliyetin yetkilerini kısıtlayarak Hollanda'nın anayasal monarşiye geçişini sağlayan isimdir. Bu tarihten sonra Hollanda Kraliyeti'nin görevleri daha çok sembolik düzeyde kalmıştır. 2013 yılında Kraliçe Beatrix büyük oğlu Willem Alexander'a kraliyet tacını devrettiği Amsterdam Niuwe Kerk Kilisesi'ndeki resmi törende bazı rahatsızlıklar su yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Kraliyet tacınının devredildiği gün yapılan törene Sosyalist Parti'nin iki üyesi Saadet Karabulut ve Afgan kökenli Farshad Fashir katılmayı reddetti. Ayrıca Yeşil Sol Partisi'nden üç parlamento üyesi ile o yıllarda yeni yeni filizlenmeye başlayan Partij voor de Dieren - PvdD'nin (Hayvanlar için Parti) başkanı Marianne Thieme ile diğer iki milletvekili törende sessiz kalarak bağlılık yemini etmemişlerdi. PvdD'nin bu çıkışı da üzerinde çok konuşulan konulardan birisi haline geldi ülkede.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kraliyetin-zor-gunleri-1842134
================================
YASAL YETKİ NEDEN KULLANILMIYOR?
Türkiye'de şiddet kol geziyor. Her an her yerde bir şiddet olayı yaşanabiliyor. Haber bültenleri şiddete ilişkin haberlerle dolu.
İsmail Özcan
06 Haziran 2021 Pazar 02:00
Türkiye'de şiddet kol geziyor. Her an her yerde bir şiddet olayı yaşanabiliyor. Haber bültenleri şiddete ilişkin haberlerle dolu. Erkeklerin ve erkek gruplarının birbirine erkeklerin kadınlara yetişkinlerin çocuklara insanların hayvanlara uyguladığı şiddet her çeşidiyle sürekli yükselen bir bela.
Şiddetin Türkiye'deki kadar gündemde olduğu bizim gelişmişliğimizde veya daha gelişmiş bir ülke yok. Namuslu insanların ailelerin çeşitli toplumsal grupların bir kaba kuvvet ve şiddet olayıyla karşılaşma olasılığı bizimki kadar yüksek başka ülke de yok. Toplum sıradanlaşmaya olağanlaşmaya başlayan şiddet olaylarından rahatsız ve huzursuz. Vatandaşlar güvenliklerini her geçen gün daha fazla tehdit altında hissettiği halde kamu otoritesi de ilgili kurumlar da şiddeti önlemeye dönük çaba gütmüyor.
Şiddet olayında temel tespit şudur: Kaba kuvvet ve şiddetten medet ummak kaba kuvvet ve şiddete başvurarak sonuç almaya kalkışmak ilkelliğin ve cehaletin doruk noktasıdır. Bu özelliğinin sonucu olarak şiddet hedef seçtiği kişiler arasında ayrım yapmıyor. Kendini savunma gücü ve olanağı olmayan sayısız kadın yaşlı engelli çocuk sürekli şiddete uğruyor. Bu insanlara şiddet uygulayanlar pişmanlık duymuyor aksine bunu kabadayılık sayıyorlar.
DÜELLODAN KAÇAR PUSU KURARLAR
Ülkemizdeki şiddet faillerinin yiğitlikle mertlikle Batı'da olduğu gibi eşit koşullarda kozlarını paylaşmakla ilgileri yoktur. Efelenmelerine rağmen hemen her olayda ağırlıklı olarak arkadan vurma pusu kurma bir kişiyi on kişi birden haklamaya kalkışma gibi namertlik yöntemlerini tercih ederler. Rakip tarafından bir düelloya davet edilseler hemen hepsi ortalıktan toz olurlar. Şiddet karşısında yasaların doğru dürüst işletilmemesi olayların faillerinin karakollarda adliyelerde gördükleri müsamaha onları hep cesaretlendirir. Bu yüzden kamuoyunun en tepkili olduğu uygulama şiddet faillerinin ya emniyetten hiç ikna edici olmayan gerekçelerle ya da adliyeden fikir suçlularına bile çok görülen adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasıdır.
Türkiye'de son yıllarda gözaltına alındıktan sonra karakollardan adliyelerden sözünü ettiğimiz nedenlerle serbest bırakılan çok sayıda şiddet olayının faili kamuoyunun gösterdiği çok haklı tepkiler sayesinde tekrar gözaltına alınıp tutuklandılar. Burada sorulması gereken şudur: Polis savcı yargıç niçin kamuoyunun kaba kuvvet ve şiddet karşısındaki tepkisini beklenti ve hassasiyetini faile ilk gözaltı uygulandığında dikkate almıyor da kamuoyu bunu açık ettiği zaman dikkate alıyor?
DAHA NE BEKLENİYOR?
Elbette bir suçlu için yasal dayanak yoksa kamuoyu tepki gösteriyor diye tutuklama kararı verilemez. Tepki üzerine tutuklama kararı verilebiliyorsa o zaman yasal dayanak var demektir. Bu yasal yetki niçin en başta kullanılmıyor? Bu durum en azından bir bölüm kolluk kuvveti savcı ve yargıcın içinde yaşadıkları toplumun beklenti ve hassasiyetlerinden kopuk kararlar vermesi anlamına gelmez mi?
Maalesef bu uygulamalar kamuoyunda derin bir çaresizliğe güvensizliğe sebep oluyor. Toplumun yetkililerden beklentisi şiddete hiçbir makamda hoşgörü gösterilmemesi şiddetin çıkmaz yol olduğunun mutlaka kanıtlanmasıdır.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasal-yetki-neden-kullanilmiyor-1842103
================================
ABD'DE UTAH VALİSİ HALKI YAĞMUR DUASINA ÇAĞIRDI
ABD'de Utah eyaleti Valisi Spencer Cox eyaletteki kuraklıktan dolayı halkı yağmur duasına katılmaya davet etti.
05 Haziran 2021 Cumartesi 23:01
Bir süredir şiddetli kuraklığın baş gösterdiği Utah'ta Vali Cox yayınladığı görüntülü mesajında şunları kaydetti:
"Zaten daha önce tüm Utahlılardan uzun duşlardan kaçınarak sızdıran muslukları tamir ederek ve az suya uygun peyzajlar ekerek su tasarrufu yapmalarını istedim. Ancak korkarım bu çabalar tek başına bizi korumaya yetmeyecek. Daha fazla yağmura ihtiyacımız var ve hem de buna şimdi ihtiyacımız var. İlahi bir müdahaleye ihtiyacımız var. Bu yüzden tüm inanç mensubu Utah halkından 4-6 Haziran arasındaki hafta sonu yağmur duasında bana katılmalarını istiyorum"
Mesajında eyalette yaşanan kuraklığın ekinlere ve yaban hayatına zarar verebileceği ölümcül yangınlara neden olabileceği uyarısında bulunan Vali Cox "İş birliği halinde hep beraber dua eder ve Tanrı'dan ya da hangi üstün güce inanıyorsanız ondan daha fazla yağmur yağdırmasını istersek süren kuraklığın ölümcül boyutlarından kurtulabilme şansımız olabilir" ifadesini kullandı.
Vali önceki gün yağmur duası için bir de genelge yayımlamıştı.
Utah geçen yıl da şiddetli kuraklık yaşamış bundan dolayı eyalette ciddi yangınlar çıkmıştı.
Bu yıl da Vali Cox 13 Mayıs'ta eyalette kuraklık dolayısıyla acil durum ilan etmişti.
Kuraklığın etkili olduğu bir diğer eyalet olan Kaliforniya'da ise Vali Gavin Newsom 10 Mayıs'ta acil durum ilan etmişti.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/abdde-utah-valisi-halki-yagmur-duasina-cagirdi-1842179
================================
YILMAZ ÖZDİL : DOĞALGAZ
6 Haziran 2021
Deniz hıyarı…
Denizlerin çöpçüsüdür.
Kirliliği yiyerek beslenir bir tek deniz hıyarı günde 350 kilogram yılda 120 ton kumu ağır metallerden arındırır.
Oksijen sağlayan deniz çayırlarını temizler deniz suyunu süzen pinaları temizler filtre görevi görür.
Tarladaki traktör misali deniz tabanını santim santim tarayarak havalandırır ekosistemi güçlendirir.
★
Kilosu 150 dolar.
★
Çünkü Uzakdoğu mutfağında çok sevilen bir yemek maalesef… Çin'e Japonya'ya Güney Kore'ye Singapur'a ihraç ediliyor. Lüks restoranların menülerinde yeralıyor. Bambu filizi taze zencefil turp ve bıldırcın yumurtasıyla pişiriyorlar. Çorbası da yapılıyor. Afrodizyak etkisi var. Ayrıca kozmetikte kullanılıyor.
★
İşin ucunda para varsa ne olur?
Sayın hükümetimiz tarafından avlanmasına izin verildi.
Güya kota konuldu ama kim dinler talan edildi.
Chp konuyu Meclis'e taşıdı soru önergesi verildi.
İktidar oralı bile olmadı.
★
Kilosu pahalı cezası ucuz…
E haliyle kaçak avcılık patladı.
Neredeyse bir tane bile deniz hıyarı bırakılmadı hepsi toplandı.
İktidar umursamadı.
★
Akademisyenler yalvardı yapmayın etmeyin sivil toplum örgütleri yalvardı lütfen bu yağmayı durdurun aklı başında balıkçı kooperatifleri yalvardı ekolojik denge bozuluyor Didim Çeşme Bodrum Datça Ayvalık yalvardı denizimiz kirleniyor berraklığı bile yavaş yavaş kayboluyor bu gidişle turizmi öldürürsünüz…
İktidar tınmadı.
★
Marmara Denizi'nde şakır şakır kaçak avlama yapıldı lütfen girin internete okuyun Tekirdağ Çanakkale Erdek Gemlik Mudanya Şarköy Marmara Ereğlisi'nde adeta nesli kurutuldu.
★
Üreme döngüsü imha edildi.
2016'dan itibaren Kuzey Ege yağmalandı.
2020'den beri Güney Ege yağmalanıyor.
Göz göre göre…
Yasal korumayla yokedildi.
★
Mahkemelik oldu.
Tarım bakanlığının tebliğiyle iki farklı kota uygulandığı böylece iki şirkete imtiyaz sağlandığı ayrıcalık tanındığı gerekçesiyle dava açıldı.
Bu iki şirkete 900'er ton nakil belgesi verilirken diğer şirketlere sadece 20'şer ton nakil belgesi verildiği öne sürüldü.
Danıştay iddiayı haklı buldu kota tebliğinin yürütmesini durdurdu.
Gene kimse bana mısın demedi.
Yürütme durduruldu talan durdurulamadı.
★
Aynı denizi paylaştığımız Yunanistan'da mesela deniz hıyarı avlayabilir misin?
Mümkün değil.
Bizimkiler kanunla izin veriyor Yunanistan'da kanunen yasak!
Kaç paraysa ödüyorlar bizden satın alıyorlar kendi kıyılarındaki deniz hıyarlarına asla dokunmuyorlar.
★
Ve hâlâ deniyor ki yahu nereden çıktı bu deniz salyası?
★
Doğrusunu isterseniz yazının başlığını bu yüzden "doğalgaz" koydum.
Denizini bile yağmaladılar ruhu duymuyor denizde doğalgaz bulduk diye seviniyor… "Hıyar" diye mi atsaydım başlığı!
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/dogalgaz-3-6470922/
================================
AKP'Lİ BELEDİYELERİN GRİ PASAPORT SKANDALINDAN SONRA ALMANYA'DAN YENİ KARAR
Türk pasaportlarında renkli pasaport olarak bilinen vizesiz seyahati mümkün kılan gri yeşil ve diplomatik pasaportlara ek belge şartı getirildi. Türk vatandaşları kontrolsüz ve acil durumlar dışında Almanya'ya giremeyecek.
Haber Giriş: 6 Haziran 2021 Pazar - 10:46
Son Güncelleme: 6 Haziran 2021 Pazar - 10:48
Sözcü'nün internet sitesinde yer alan habere göre Türk pasaportunun değeri gün geçtikçe değer kaybetmeye devam ediyor. AKP'li belediyelerin gri pasaportla Almanya'ya resmi yollardan insan kaçakçılığı yaptığının ortaya çıkmasından sonra Avrupa'da yeni tedbirler gündeme geldi.
Almanya 25 Mayıs itibariyle siyah renkli diplomatik gri hizmet ve yeşil pasaporta 'ek belge şartı' getirdi. Vizesiz seyahati mümkün kılan bu pasaportlarla artık kontrolsüz ek belgesiz ve acil durumlar dışında Almanya'ya giriş yapılamayacak.
================================
MEHMET FARAÇ : PEKER ALEVİLER DERİN KUŞKULAR!!!
6 Haziran 2021 Pazar
2015 yılının Nisan ayının ortaları...
Suriye işgalinde büyük katliamlar yapan El Kaide yanlısı şeriatçı militanlardan bir grup Halep kırsalındaki bir mahallede bir Suriye askerini yakalıyor...
Silahına el konulan askeri ablukaya alan cihatçılar panik içindeki genç adama Arapça "Alevi misin" diye soruyor...
Asker ise 10 kadar sözde "cihatçı" teröristin karşısında "Evet Aleviyim" diye yanıt veriyor...
Bu yanıt üzerine öfkelenen silahlı askerlerden biri önce rejim askerine tekme atıyor sonra da kurşun yağdırıyor...
Yere yığılan Suriye askerine tekrar ateş eden Cihatçılar daha sonra birbirlerine sevinçle sarılarak Arapça sloganlar atıyor!. .
6 yıl önce dünya basınına yansıyan bu görüntüler internette halen duruyor...
Evet; bir dönem Suriye'de binlerce insanı hedef alan insanlık dışı bu vahşetlerden birini durup dururken anımsatmadık...
Çünkü konu Türkiye'nin huzursuzluğu iç siyasette kavgalar ve toplumun bir kesimini hedef alacağı öne sürülen "büyük eylem planı" iddiaları olunca Suriye'de yaşanan vahşetlerden birine dikkat çekmek tuhaf olmayacaktı...
Hele de bir yandan ülkenin neredeyse her kentinde çökertilen radikal dinci hücrelerde tehlikeli militanlar da yakalanınca (!) neler oluyor-neler olacak soruları hiç de sıradan sayılmıyor...
Provokasyonun hazır potansiyeli!!!
Türkiye; Fırat Kalkanı başta olmak üzere Suriye içlerine düzenlediği 4 sınır ötesi harekatta PKK'nın yanı sıra El Kaide-IŞİD ve türevlerini de hedef almış bu örgütlere büyük kayıplar verdirmişti...
Ancak IŞİD'in Türkiye'ye sızma faaliyeti devam ediyor olmalı ki neredeyse her gün yurdun dört bir yanında yapılan operasyonlarda tehlikeli militanlar yakalanıyor pusudaki eylem hücreleri çökertiliyor...
Son 5 yılda yakalanan El Kaide ve IŞİD'li sayısının 10 bin olduğu bunlardan 2000 kadarının tutuklandığı biliniyor...
Ancak hiç kuşkunuz olmasın Suriye'den kaçarak Türkiye içerisinde dolaşan IŞİD'in militanı ya da sempatizanlarının sayısının 100 binin altında olmadığı tahmin ediliyor...
Türkiye'de sadece örgütün sempatizanları ya da militanları yakalanmıyor IŞİD içerisinde "komutan" düzeyinde "istihbaratçı-bombacı-cellat" olarak faaliyet gösteren tehlikeli teröristler de ele geçiriliyor... Örneğin;
○ Esir aldıkları Özgür Suriye Ordusu mensuplarının da kafalarını kestiğini itiraf eden ve "IŞİD'in celladı" olarak duyurulan Fehet el Sacır adlı militan 11 Aralık 2017'de Kocaeli'nde yakalandı...
○ Kasım 2018'de Hatay'ın Belen ilçesinde IŞİD'in "infazcısı" olduğu iddiasıyla gözaltına alınan V. A. adlı örgüt üyesi tutuklandı...
○ 8 Eylül 2019'da IŞİD'in elebaşı "Ebu Bekir El-Bağdadi'nin cellatları" listesinde bulunan ve infaz emirlerini verdiği tespit edilen M. E. B. gözaltına alındı...
○ 17 Şubat 2020'de ise "IŞİD komutanı ve infazcısı" olan Y. A. A Bursa'nın İnegöl ilçesinde doğal gaz servis işinde çalışırken gözaltına alındı...
Bu olaylardan sonra da Bursa Sakarya Ankara Adana Urfa Kocaeli ve İstanbul gibi kentlerde IŞİD içinde üst düzeyde faaliyet göstermiş onlarca militan yakalandı büyük eylemler önlenmiş oldu...
1700 ASKER ÖLDÜREN TERÖRİST!. .
Bu kadar tehlikeli militanların ve yakalanmayanların nasıl tehdit oluşturduğunu göstermek için bir IŞİD üyesinin 2017'deki yılbaşı gecesi İstanbul'daki Reina eğlence merkezine silahlı baskın düzenleyerek 39 insanı öldürmesini anımsatmak yeterli olmalı...
Gelelim IŞİD'i de yeniden gündeme getiren dehşet verici bir açıklama ile ürkütücü bir operasyona...
Son haftalarda AKP'lileri hedef alan Sedat Peker eski bakanlardan Mehmet Ağar'ı suçlarken şunları söyledi;
"Devamlı Alevilik konusuna değinmemin sebebi derin Mehmet'in adamları tarafından geçmişte Gaziosmanpaşa'daki kahve saldırısından çok daha büyük bir eylem yapılıp ülkede kaos çıkarma planlarını boşa çıkarabilmek içindir. Planları bir cemevine saldırıdır..."
İşte bu ürkütücü açıklama toplumda büyük yankı uyandırırken son yıllarda radikal dinci örgütlere nefes aldırmayan ve çok başarılı operasyonlar yapan polis IŞİD adına büyük katliamlar yapan bir militanı yakaladı...
Ancak bu konuya gelmeden yıllar önce gazetelere yansıyan iki önemli habere dikkat çekmek gerekiyor...
13 Haziran 2014'te gazetelere yansıyan haber;
"IŞİD Bağdat'a ilerlerken cihatçı kaynaklar IŞİD'in ele geçirdiği 4 bin 500 Irak askerinden Şii olan 1700'ünü öldürdüğünü bildirdiler. Sünni askerler ise serbest bırakılıyor. "
İkinci haber ise 21 Ağustos 2016 tarihli;
"Irak Adalet Bakanlığı yetkilileri 1700 askerin ölümüyle sonuçlanan katliama iştirak etmekle suçlanan 36 kişinin idam edildiğini açıkladı. "
Gelelim Türkiye'de önceki gün yakalanan çok tehlikeli bir militana... Irak'ta 1700 askeri "Alevi" diye katleden ve sonra da kayıplara karışanlardan biri olan Iraklı Arkan Taha Ahmad önceki gün Bolu'da düzenlenen operasyonda yakalandı...
Cemevine saldırı tuzağı!. .
Evet; Peker'in Alevilere yönelik provokasyon yapılacağı iddiasının toplumu sarstığı şu günlerde Irak'ta 1700 Şii askeri acımadan katleden militanlardan birinin Türkiye'de yakalanması akıllara ürkütücü sorular da getiriyor!. .
İşte bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 28 Ekim 2020'de TBMM'deki grup toplantısında yaptığı şu konuşmayı da anımsamak gerekiyor;
"Suriye'den ülkemize gelen IŞİD mensuplarının eylem arayışında olduğunu biliyoruz. "
Gelelim asıl meseleye... Terör örgütlerinin "kurt puslu havayı sever" deyiminde olduğu gibi bunalım süreçlerini de kollayarak eyleme geçtikleri geçmişteki örneklerden biliniyor!. .
Yani; Türkiye'de bir mezhep çatışmasını yaratmak için "ortam"ın ve provokatif eylem hücrelerinin "potansiyel"i yakalanan son IŞİD militanın geçmişinden de dışa vuruyor!. .
Unutulmasın ki; IŞİD'in sadece Eylül 2016'da Antep'teki Düztepe Cemevi'ne yönelik saldırı planı deşifre edilmedi polis son 3 yılda Adana Ankara ve İstanbul'daki cemevlerine yönelik eylem hazırlığındaki çok sayıda IŞİD hücresini de çökertti...
Peker'in yarattığı siyasi bunalım-Alevilerle ilgili eylem iddiaları ve tam da bu süreçte yakalanan IŞİD'lilerin geçmişine bakınca büyük tehlike pusuda vesselam!!!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/peker-aleviler-derin-kuskular-455768h.htm
================================
FATMA ÇELİK : MAZİ OLAN PARLAMENTARİZM Mİ DEMOKRASİ Mİ?
6 Haziran 2021 Pazar
Arapların meşhur sözü: "El mücerreb la yücerreb". Türkçesi "denenmiş denenmez". Bu hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından duyduk bu deyişi. Hem de yeni anayasa çalışmalarından bahsederken parlamenter sisteme dönüş ihtimalinin bulunmadığını belirtmek için kullandı.
Tam ifadesiyle şöyle diyor Erdoğan:
"Artık parlamenter demokrasi bizim için bu millet için mazi oldu. Daima koalisyonlarla iç içe ve daima ziyanlı olan devirleri yaşadık biz. Koalisyonlar devrine dönmeyi milletimiz asla istemiyor. Kurtulduk bundan tekrar başımızı belaya sokmayın diyor. … Biz parlamenter demokrasi sistemini geride bıraktık. Onlar denendi. Denenmiş denenmez. "
AKP-MHP ORTAKLIĞI
Ancak bu ifadelerin hemen öncesinde Erdoğan anayasa yapım süreciyle ilgili şöyle söylüyor:
"Şu anda anayasa çalışmamızı yapan takımla evvel bizim heyetimiz oturup konuşacak değerlendirmemizi yapacağız 128 husus üzerinde. 'Tamam' dediğimiz anda da Devlet Bey'e bunu şahsım ve heyetim olarak takdim edeceğiz. Biz ortada bu çalışmayı da Devlet Bey'in bana göndermiş olduğu kendi çalışmaları ile de ayrıyeten mezcedeceğiz. Ve birlikte bu çalışma birebir vakitte Cumhur İttifakı'nın ortak çalışması olacak. "
Bu sözlerden AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan'ın da "Cumhur İttifakı'nın ruhuna uygun" olarak nitelediği yeni anayasanın çalışmalarında AKP ve MHP'nin birlikte üzerinde anlaşarak ortak bir çalışmayı sunacaklarını anlıyoruz.
Ancak şu noktada sürdürülen bu ortaklık Cumhurbaşkanı tarafından bela olarak nitelenen koalisyonlardan -yine Cumhurbaşkanının deyimiyle- kurtulamadığımızı göstermiş oluyor.
Bu açıdan parlamenter sistemi kötülemek ve Türk tipi başkanlık sistemini övmek için kullanılan argümanın yanlış olduğunu söylemek mümkün: Yeni sistem koalisyonu kaldırmadı koalisyona mahkûm etti.
Fransızca kökenlisi (koalisyon) yerine Arapça kökenlisi (ittifak) tercih edildi diye güç birliğine ihtiyaç duymayan bir sistem ortaya çıkmış olmuyor. Sonuçta birden fazla gücün anlaşması ve ortaklık yürütmesi söz konusu.
POPÜLİST ANLAYIŞLA YENİ ANAYASA YAPMAK
Bu meseleyi detaylıca bir başka yazıda ele alacağım ancak bu açıklamaların üzerinde şuna dikkat çekmek gerek: Programın isminin "Cumhurbaşkanı Özel Yayını" olmasından anlıyoruz ki Erdoğan programa Cumhurbaşkanı kimliği ile katıldı. Ancak program sırasında yine parti başkanlığı kimliği ön plana çıktı. Anayasa çalışmasını şahsı ve heyetinin Devlet Bey'e sunacağından bahsetti. "Yerli ve millî" söylemiyle yola çıkılan anayasa yapım sürecinde yine nüfusun yarısının desteğini almış muhalefet partileri unutuldu.
Oysa demokratik bir anayasa ancak demokratik bir ortamda müzakere edilirse ortaya çıkabilir.
Aksi halde otoriter çoğunlukçu ve eşitliksiz bir anayasa ile karşı karşıya kalacağız demektir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından çıkan "çok partili sisteme" yönelik eleştiriler de her ne kadar gaf olarak değerlendirilse de yeni anayasayla muhalif düşüncelerin örgütlenmesinin önüne geçilmek isteneceği muhalif düşüncelerin anayasanın yazım sürecine dahil edilmemesinden pek ala anlaşılabilir.
Öte yandan şu da unutulmasın: Yapılan son kamuoyu araştırmalarının çoğu halkın yüzde 60'tan fazlasının parlamenter sisteme dönmek istediğini ortaya koyuyor. Ve yine aynı araştırmalar Cumhur İttifakı'nın oy oranının ciddi ölçüde düştüğünü de gösteriyor. Görünen o ki halk da "denenmişi denememeyi" düstur edinerek yeni ittifaklara yeni iktidara umut bağlıyor.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mazi-olan-parlamentarizm-mi-demokrasi-mi-455766h.htm
================================
ARSLAN TEKİN : 'ŞERİAT İSTERİZ' DERKEN...
6 Haziran 2021 Pazar
Ayasofya'da Mustafa Kemal'e akıllarınca "had bildirme"yi gelenek hâline getirmek isteyenler aynı kalıp cümleleri kullanarak kendilerini fosilleştiriyorlar.
Birileri laikliği dinsizlik telakkî etmiş birileri dinin bütün rüknünün yerine getirildiği bir nizam görmüştür. Açık söylemek gerekirse R. T. Erdoğan Eylül 2011'de Mısır'ı ziyaretinde El-İhvânü'l-Müslimîn idaresinin başına gelecekleri siyasî tecrübesiyle ölçmüş olmalı ki Mısır'da Müslüman Kardeşler'in onca tecrübelerine rağmen bir yerlerde tökezleyeceğini/tökezletileceğini anlamış ve onlara "Laiklik din karşıtlığı değildir. Müslümanlar iktidarda olduğunda Hristiyanlar Yahudiler ve ateistlere de eşit yurttaşlar olarak saygı gösterilmelidir. Laiklikten korkunuz olmasın. " demiş sadece Mısır'da değil; Tunus ve Libya'da da laikliği telkin etmişti.
R. T. Erdoğan laikliğin içini nasıl doldurulacağını elbette biliyor. Kimseyi ürkütmeyin "laikiz" deyip geçin demeye getirdiğini de düşünebiliriz.
Laiklik nedir ne değildir tartışmasına şimdiye kadar girmedim. Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil'in "Din ve Laiklik" kitabı önümde. Pek çok sorunun cevabını veriyor pek çok tereddüdü izale ediyor.
Yeni bir anayasa yapmak istiyorlar. Hemen her parti kendi anayasasını hazırladı/hazırlıyor.
2016'da TBMM Başkanı İsmail Kahraman "Yeni Anayasada laiklik olmasın. " demişti. Ak Parti içinde çok kişi laikliğe karşı tavrını açık ortaya koymuştur.
Şimdilerde de Ak Parti'nin Anayasa taslağına laikliğin girip girmeyeceği merak ediliyor. Muhtemelen girecektir. Ama nasıl? O ayrı mesele.
Laiklikle bağlantılı olarak 31 Mart Vak'ası'nda bir hâdiseye temas etmek istiyorum.
1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakkî vaziyete hemen hâkim olamadığı gibi yarı iktidar sarhoşluğu baş döndürüyor kendilerinin Selanik'ten getirdikleri Avcı Taburu nizam sağlayacağına nizamı bozuyor isyan çıkartıyordu. Meclis-i Mebusan'ın önüne gelen isyancılara "Ne istiyorsunuz" diye sorulunca "Şeriat isteriz" diyorlar. Hüseyin Cahit Yalçın bu sözü alıyor ve Tanin'de kayda geçiyor. "Şeriat isteriz" sözünü literatüre Hüseyin Cahit sokmuştur. Kalkışmayı daha 31 Mart'tan (13 Nisan 1909) kırk gün önce istibdada ve anarşiye ricat (dönüş) olarak açıklayacaktır:
"Cahit önemli bir gerçeği de ifade etmişti. 'Şeriat isteriz' diyenlerin din ve ahiret ile hiç alakaları yoktur bunlar birtakım gizli ağızlardır'. Şeriat isteyenlerin sahte olduğuna bir de delil getirmiştir. H. Cahit 'Bir şeyi istemek için o şeyin olmaması gerekir' hükmünden hareketle şeriat isteyenlerin meşrutiyetin ilanından beri şeriata ne gibi halel geldiğini göstermeleri gerekir der. Hüseyin Cahit şeriat istemenin gereksiz olduğunu çünkü namaz kılmaya hacca gitmeye ve dini vazifeleri yapmaya engel olunmadığı için şeriatın ahkâm-ı uhreviyesi mevcuttur. Ahkâm-ı diniye konusunda da Mecelle yürürlüktedir. Bugün sadece sarikler için hadd-i şer uygulanmıyor recm yapılmıyor. Kaldı ki bu uygulamalar sekiz on asırdan beri uygulanmıyordu. O halde şeriatın olmadığını söylemek mümkün olmadığı için H. Cahit şeriat isteyenlerin niyetlerinin çok samimi olmadığını ifade etmektedir…" (Bkz. : Suat Zeyrek-Hasan-Hakan Ulutin "31 Mart (13 Nisan 1909) İsyanı Üzerine Bazı Düşünceler" Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisi C. 5 S. 8 2019)
Bu tür tartışmaların Cumhuriyet'le başlamadığı bilinmelidir.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/seriat-isteriz-derken-455764h.htm
================================
AHMET B. ERCİLASUN : YANILIYORUZ
6 Haziran 2021 Pazar
Ben yanılıyorum okuyucular yanılıyor hatta bütün muhalefet yanılıyor. Bunlar "Ne istediler de vermedik. " demediler; Fethullah Gülen'e "Bitsin bu hasret artık memlekete dön. " demediler. Bunlar "Hocaefendi"nin büyük bir din âlimi olduğunu çok büyük hizmetler ettiğini söylemediler.
Ben yanılıyorum biz yanılıyoruz bütün muhalefet yanılıyor. Bunların hiçbiri olmadı. Biz hayal gördük ve hayal görmeye devam ediyoruz.
Yanılıyoruz aziz okuyucular. Bunlar devletin en yüksek memurlarını ve temsilcilerini Oslo'ya gönderip bölücü teröristlerin liderleriyle görüştürtmediler; bunlar Oslo'da Öcalan'a övgüler düzmediler.
Ben yanılıyorum biz yanılıyoruz bütün muhalefet yanılıyor. Bunların hiçbiri olmadı. Biz hayal gördük ve hayal görmeye devam ediyoruz.
Evet yanılıyoruz. Kumpas davalarının savcısına bunlar zırhlı araç vermediler. Bunlar "Bu davanın savcısıyız. " demediler "Bu memleket bağırsaklarını temizliyor. " demediler.
Bunlar Fethullah okullarının ne kadar faydalı olduğunu hiç söylemediler. Dış temsilciliklerimize yazılar yazıp gelen konuklara Fethullah okullarının gezdirilmesini istemediler. Bütün bunlar birer hayal. Mutlaka biz yanılıyoruz.
Açılım mı? Öyle bir şey mi olmuş? Beşir Atalay İçişleri Bakanlığı mı yapmış? Valiliklere komutanlıklara kaymakamlıklara yazılar yazılıp teröristlere dokunulmaması mı istenmiş? Hayal görmüşüz biz. Böyle şeyler olmamış tabii.
Yanılıyoruz elbette. Fethullahçı bankanın açılış kurdelesini de bunlar kesmediler. Eğer böyle olduğunu düşünüyorsanız kendinize gelip yanıldığınızı kabul ediniz.
Diyarbakır meydanında insanlar toplanmış. Adamın biri kadının biri kürsüye çıkıp Öcalan'ın yazdığı mektubu okumuş. Devletin memurları ulak olup Öcalan'ın mesajlarını İmralı'dan Kandil'e götürmüşler. Böyle şeyler olduğunu sanıyorsunuz değil mi? Hayır yine yanılıyorsunuz.
Yalnız gözlerimiz değil kulaklarımız da yanlış algılamış. Megri megri gibi sesler mi duymuşuz? Habur sınırında mahkemeler mi kurulmuştu? Teröristler militan elbiseleriyle sınırdan içeri girip "Pişman değiliz. " filan mı demişlerdi? Sonra bölücülerin zılgıtları arasında kamyonlara binip zafer işaretleri mi yapmışlardı? Yok böyle şeyler canım. Gözlerimiz de kulaklarımız da yanlış gördü yanlış duydu.
Teröristlerin sınırdan girip zafer işaretleriyle karşılanmasından sonra bir başbakan çıkıp Meclis'te "İyi şeyler oluyor. " mu demişti? Hayır hayır ne böyle şeyler oldu ne böyle şeyler söylendi.
Birileri birilerine esfel-i sâfilîn mi demişti? Aşağıların aşağısı diyerek bunlar insan değil hayvan mı demek istemişti. Diğeri de onları bilmem nereye kadar kovalayacaklarını mı söylemişti? Yok yok yanılıyoruz; ne böyle şeyler oldu ne de böyle şeyler söylendi.
Cibilliyetsiz şerefsiz… Bunların çocukları yok böyle şeylerden anlamazlar… Şerefsiz diyen şerefsizdir… Siz aziz okuyucular zannediyor musunuz ki böyle şeyler söylendi. Bence siz de ben de yanılıyoruz. Gördüklerimiz duyduklarımız hep hayal.
Suriye'nin kuzeyindeki PYD'nin Salih Müslim diye bir lideri mi vardı? Ülkemizin yetkilileri o lideri İstanbul'da ağırlamış mıydı? Hiç şüpheniz olmasın bunlar da hayal.
Birkaç bin peşmerge sınırdan geçip YPG'ye yardıma gitti sanıyorsunuz değil mi? O da yanlış o da yalan. Bir de adamları yedirip içirmişiz diyorsunuz. Hiçbiri doğru değil. Hayal görmüşüz hayal görmüşsünüz.
Lütfen benim gibi siz de yanıldığınızı kabul ediniz. Yoksa akıl sağlığınız bozulacak. Ben çareyi bunda buldum. Yukarıda sözü edilen olayların hiçbiri olmadı; sözlerin hiçbiri söylenmedi. Bunların hepsi hayal. Ben hayal gördüğümü yanıldığımı kabul edip akıl sağlığımı koruyorum.
Ama bunların görüntüleri YouTube'da var. Hâlâ görüntülerine bakıp seslerini kulaklarımızla işitiyoruz. Allah Allah!. . Aklıma mukayyet ol yarabbi! Bunlar hayal diyorum size; yanılıyorsunuz; o ekranda gördüklerinizin de hepsi hayal.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yaniliyoruz-455763h.htm
================================
================================
ANTALYA PATARA'DA 2 BİN KAMYON KUM ÇALINDI OLAYI TESPİT EDEN MEMUR GÖREVDEN ALINDI
Tarım Orman-İş Başkanı Şükrü Durmuş şubat ayında Antalya'nın Kaş ilçesinde bulunan Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi'nden 2 bin 168 kamyon kum çalınıp satıldığını öne sürdü. Durmuş olayı tespit eden görevli memurun ise 'Cumhurbaşkanı'na hakaret'ten dolayı görevden alındığını söyledi.
06 Haziran 2021 - 11:03
Tarım 0rman-İş Başkanı Durmuş Antalya'nın Kaş ilçesinde bulunan Patara Özel Çevre Koruma Bölgesi hakkında çarpıcı iddialarda bulundu. Durmuş şubat ayında bölgeden 2 bin 168 kamyon kumun çalınıp satıldığını söyledi.
Ayrıca Durmuş olayı tespit eden görevli memurun AK Parti İlçe Başkanı tarafından engellenmek istediğini ve kaymakam tarafından da görevinden alındığını belirtti.
Cumhuriyet'ten Sarp Ağkal'a konuşan Durmuş "Kum alınarak sera sahiplerine satıldı. Zaman zaman seraları su basıyor taban suyunu arıtmak için bu kumu kullanıyorlar. Burası Özel Çevre Koruma Alanı. Buradan bir taş parçası bile alamazsınız" dedi.
CUMHRUBAŞKANI'NA HAKARETTEN GÖREVDEN ALINDI
Durmuş görevli muhafaza memurlarından birinin olayı yargı sürecine taşıyabilmek için kayıt almak isterken AKP İlçe Başkanı tarafından engellendiğini ve kaymakam tarafından da görevinden alındığını belirtti. Durmuş "Çünkü AKP İlçe Başkanı memura 'Burada zapt tutmayın biz bölge müdürünü aradık' dedi. Memur da 'Değil bölge müdürü Sayın Cumhurbaşkanımız gelse ben bu zaptı tutacağım' dedi. Memuru önce lojmanından çıkarttılar sonra kaymakam bu sözü Cumhurbaşkanı'na hakaret saydı ve görevden aldı. Sendikamızın itirazlarıyla memur işine döndü. Olaya göz yuman orman işletme şefi ve işletme müdürü hâlâ görevde" dedi.
"YAŞAM ALANLARI ZARAR GÖRMÜŞ OLABİLİR"
Bölgeye ilişkin detaylı bilgi veren Durmuş "Kumul gece rüzgârlarının etkisiyle kıyıdaki kumların çevredeki yaşam alanlarında bir kum dağı oluşturması demek. 1937 yılında da bizzat Atatürk'ün talimatıyla burada kumul ağaçlandırması çalışması yapıldı. Avustralya'dan ve Kıbrıs'tan ağaç türleri getirtildi" dedi. Bu çalışma sayesinde uzun yıllar tarım alanlarının korunduğunu vurgulayan Durmuş "Bu olaydan sonra kumul hareketi yeniden başlayabilir. Ayrıca orası antik kent kazı çalışmaları yapıldı. Endemik türlerle birlikte bölgede yaşayan carette caretta'ların yaşam alanları zarar görmüş olabilir" dedi.
================================
BİTCOİN İLK KEZ BİR ÜLKENİN RESMİ PARA BİRİMİ OLACAK
El Salvador kripto para birimi Bitcoin'i ülkenin resmi para birimi olarak kabul eden ilk ülke olmak için yasa tasarısı hazırladı.
06 Haziran 2021 11:25
Orta Amerika ülkesi El Salvador Devlet Başkanı Bitcoin'i ulusal para olarak kabul etmek için bir yasa tasarısı sunacaklarını duyurdu. Tasarı kabul edilirse El Salvador Bitcoin'i resmen ulusal para olarak kabul edecek ilk ülke olarak tarihe geçecek.
Orta Amerika ülkesi El Salvador Devlet Başkanı Nayib Bukele Bitcoin'i ulusal para olarak kabul etmek için Kongre'ye bir yasa tasarısı sunacağını açıkladı.
Başkan Bukele "Bitcoin 2021" konferansına yolladığı video mesajda yasa tasarısıyla yurt dışında yaşayan El Salvadorluların ülkeye para göndermesinde büyük kolaylık sağlanacağını söyledi.
Yeni iş kollarının doğmasının önünün açılacağını söyleyen Bukele Twitter hesabından yaptığı açıklamada şu an piyasadaki Bitcoin değerinin 680 milyar dolar olduğunu ifade etti.
YÜZDE 1'İ BİLE ÜLKENİN MİLLİ HASILASINI YÜZDE 25 ARTIRACAK
Başkan bu paranın yalnızca yüzde 1'i bile El salvador'a yatırım olarak gelse bunun ülkenin Gayri Safi Milli Hasılası'nı yüzde 25 artıracağını kaydetti.
Yasa tasarısı kabul edildiği takdirde ülkenin mevcut ulusal para birimi olan doların yanı sıra Bitcoin de resmen kullanılabilecek.
https://www.dunya.com/ekonomi/seker-piyasasinda-denetim-ve-kota-duzenlemesi-haberi-623741
================================
"PADİŞAHLARIN EŞSİZ ESERLERİ ÇAMLICA CAMİ MÜZESİ'NE NAKLEDİLMEK İSTENİYOR"
Padişahların eşsiz eserlerinin Topkapı Sarayı'ndan Çamlıca Cami Müzesi'ne nakledilmek istendiği iddia edildi.
06-06-2021 12:49
İBB Genel Sekreter Yardımcısı Mahir Polat Topkapı Sarayı'nda bulunan birçok eserin Depo Müze adıyla havaalanı hangarına gönderilmesi hakkında açıklamalarda bulundu. Polat padişahların eşsiz eserlerinin Çamlıca Cami Müzesi'ne nakletmeye çalışıldığını belirtti.
Polat İstanbul Arkeoloji Müzesi depoları ve içindeki eserlerin Atatürk Havalimanı'na gönderilmesini yaptığı paylaşımla eleştirdi. Kültür Bakanlığı'na bağlı asırlık kurum Topkapı Sarayı ile Diyanete bağlı Çamlıca Camii'nin alt katlarının birbirine bağlı müzeler yapılıp Kültür Bakanlığı'ndan alınarak ikisinin birden Cumhurbaşkanlığı'na bağlandığını söyleyen Polat amacın padişahların eşsiz eserlerinin Çamlıca'ya nakledilmesi olduğunu söyledi.
POLAT ŞU AÇIKLAMALARI KAMUOYUYLA PAYLAŞTI:
"Topkapı Sarayı'nın Cumhurbaşkanlığı'na devri sonrasında "uyumlu" çalışmayacak tüm kurum hafızasına ve geleceğine sahip personelin yeniden gözden geçirilmesi ile oluşturulmuş yeni Topkapı Sarayı Müzesi idari ve müzeci kadrosu.
Tarihe not; Cumhuriyet değerleri ile padişahlığın otorite makamlarını halka teslim etmenin sembolü olarak müzeye dönüştürülmüş Osmanlı sembolü asırlık Topkapı Sarayı ve Arkeoloji Müzeleri'nin paha biçilmez koleksiyonları popüler kaygılara heba edilmemeli.
Depo müze yapıyoruz diye sunulan Arkeoloji Müzeleri Depoları Darphane binalarının boşaltılması ve koleksiyonlarının havaalanına taşınması meselesinin ardındaki durum ne yazık ki bu şekildedir.
ÖMRÜNÜ BU MÜZELERE ADAMIŞ MÜZECİLER SESLERİNİ DUYURAMIYORUZ.
Kısa bir süre sonra yaygın medya kanalları ve popüler şahsiyetler vasıtası ile Depo Müzelerin övgülerle sunulması örneklerini göreceğiz.
Kendileri ile görüşülmüş kamuoyuna etki edebilecek bu gazeteci ve yazarlara tarihsel sorumluluklarını hatırlatmak vicdani görevim.
Bu konuda bu müzelerden emekli olmuş edilmiş ömrünü bu müze koleksiyonlarına harcamış ve yukarıda bahsettiğim Çamlıca Cami Müzesi'ne padişah eserlerinin nakledilmesini hakikatini bilen müzeci üstatlardan medya ve gazeteciler görüş bilgi sormak zorundadır. "
================================
UŞŞAKİ TARİKATI ŞEYHİNİN REZALET GÖRÜŞMESİ ORTAYA ÇIKTI
İstismarcı tarikatçının "Diyeceksin ki sana yakışıyor mu? Ehli Beytiz peygamber torunuyuz. Duygular baskın oluyor soyumuzda. " dediği de ortaya çıktı.
06-06-2021 12:40
Sakarya Kuzuluk'ta 11 yaşındaki çocuğa cinsel istismarda bulunan Uşşaki Tekkesi'nin şeyhi Eyüp Fatih Şağban'ın çocuğun babası ve halasıyla yaptığı görüşmeler ortaya çıktı.
Tarikat şeyhi Şağban'ın Y. 'nin halası A. C. ile yaptığı görüşmede "Artık Pandoranın Kutusu açıldı. Bundan sonra insan içine çıkamam. Artık bizi paklayacak olan hapishane olacak. " dediği iddia edildi.
İstismarcı tarikatçının "Diyeceksin ki sana yakışıyor mu? Ehli Beytiz peygamber torunuyuz. Duygular baskın oluyor soyumuzda. " dediği de ortaya çıktı.
Sözcü'den İsmail Saymaz bugünkü köşesinde Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden cinsel istismardan tutuklu sanık Şağban ile Y'nin halası A. C arasındaki iki telefon görüşmesini köşesine taşıdı.
Saymaz'ın bugünkü "Pandora'nın Kutusu" başlıklı yazısının ilgili kısmı şöyle:
"Şeyh 'Fatih Nurullah' adıyla bilinen Şeyh Eyüp Fatih Şağban ifşa olacağını öğrendiği gün istismar ettiği 11 yaşındaki kız çocuğu Y. 'nin halasına "Artık Pandora'nın Kutusu açıldı kızım. Bundan sonra insan içine çıkamam. Bizi paklayacak olan hapishane olacak" dedi.
PANDORA'NIN KUTUSU…
Kapağının aralanmasıyla içerisindeki kötülükler ve uğursuzlukların dünyaya yayıldığı sihirli kutu.
Antik Yunan'da Zeus'un insanlardan intikam için icat ettiği bir lanet.
MUTSUZLUK SALGINININ KAYNAĞI.
Sakarya Kuzuluk'taki Uşşaki Tekkesi gibi…
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'nde devam eden cinsel istismar davasının dosyasına tutuklu sanık Şağban ile Y. 'nin halası A. C. arasındaki iki telefon görüşmesinin dökümü girdi. Bu görüşmeler Şağban'ın tutuklanmasından birkaç gün öncesine ait.
Birinci dökümde Şağban'ın kendisini mehdi olarak gördüğü anlaşılıyor. Y. hakkında "Mehdinin hanımı olacak" diye rüya görüldüğünü söylüyor. O kadar ki Y. 'yi isteyecek aşamaya geldiğini anlatıyor.
ŞİKAYET EDİLECEĞİNİ FARK EDİNCE DİNİ ALET EDİYOR.
"Düşmanlar Müslümanlara saldırmak için fırsat arıyor" diye konuşuyor.
"Tarikat düşmanlığı had safhada" diyor.
Kemalist düzene karşı geldiği için hedef alındığını iddia ediyor.
Bu gülünç argümana o da mürit olan Y. 'nin halası A. C. bile inanmıyor.
A. C. "Ben tarikatçıyım böyle tarikatlar olmasın" diye konuşuyor.
HALA PARA İSTEMİŞ
Y. 'nin halası A. C. masum mu?
Hiç değil!
Y. 'nin psikolojik tedavi masrafı adı altında Şağban'dan para istiyor.
Şağban 10 bin TL'yi gözden çıkarıyor.
Neyse ki baba F. A. utanç verici pazarlıktan haberdar oluyor. Jandarmaya şikayet edip Şağban'ın para ile kurtulma planını suya düşürüyor.
Hala "Sizi çok seviyorum" dediği Şağban'a yurt dışına kaçmayı öneriyor.
"Yine şeyhimizsiniz" diyor.
Pandora'nın Kutusu'ndan bir değil birden çok kötülük saçılıyor.
Şağban tesisatçı babayı inşaat işi vaat ederek susturamadığı için Hazreti Muhammet'e iftira atıyor. Kendisini Havva yüzünden cennetten atılan Adem'e Züleyha'dan ötürü kuyuya terk edilen Yusuf peygambere benzetme cesaretini buluyor.
Şağban gibi soytarıların istismar dergahlarını ve şirk tekkelerini başlarına yıktığı kör taassubun yerine bilimi ve hurafenin yerine aklı koyduğu "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler müritler ve mensupları memleketi olamaz" dediği içindir ki bugün Ayasofya Camisi'nin minberinden Cumhuriyete meydan okunuyor.
ATATÜRK'E LANET…
Laikliğe beddua ediliyor.
Evet Pandora'nın Kutusu açıldı.
MEHDİNİN HANIMI OLACAKMIŞ
Sakarya 1. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki dava dosyasına giren görüşme dökümü şu şekilde:
Eyüp Fatih Şağban: Nikah mevzusu olduğunda (Y. 'nin annesine) "İsteyeyim babasından" dedim. "Duyarsa öldürür" dedi. Bana "Size verdik" denildi.
A. C. : Abim "Verdik" kelimesini kullanmamış.
Şağban: Y. 'ye "Babanın haberi var mı?" dedim. "Var" dedi. (Annesi) rüyada görmüş. Y. mehdinin hanımı olacak (diye. ) Zuhuratlarımız olunca yanlış anlama olmuş.
A. C. : Y. ile her şeyi konuştum.
Şağban: Bir benimseme ve meyil oldu. Babasından isteyecek hale geldim. Şer'en bir durum yok ama kanunen ipim sizin elinizde. Yanlış olmuş varsayalım. (Y. ile) "Büyüyünce bana varacak mısın?" gibi muhabbet oluyordu. "Efendim ben kapıyı kapattım" dediğinde ben de kapattım.
A. C. : Y. 10 yaşında bir çocuk…
Şağban: "Ölüm fermanınızı yazıyorum" diyorsun öyle mi? Zaten İslam düşmanları Müslümanlara saldırmak için fırsat arıyor. Tarikat düşmanlığı had safhada. "Kemalist düzene karşı geliyor" vs. böyle algılar var.
A. C. : Ben tarikatçıyım eğer böyle tarikatlar varsa olmasın sünneti seniyyeye aykırı.
Şağban: Nikah aykırı mı?
A. C. : Bu şekilde aykırı… Y. buluğ çağına ermemiş.
Şağban: Efendimiz de Ayşe annemizle zifaf olmamış. Sadece adı konmuş ileri yaş bekleniyor.
A. C. : Kabul etmiyorum.
Şağban: Binlerce insan Allah'ın zikrinden kesilir. Kafirlerin ağzına bu şey verilir. Bu laf efendimize kadar gider. Ayşe annemizden doğru devamlı sıkıştırıyorlar. Ayşe annemizin himmeti olsun.
A. C. : Y. ile özür için dahi görüşmeyin. Sizi açığa vermeyeceğim.
Şağban: İfşa olduğumda ya intihar edeceğim ya Türkiye'yi terk edeceğim.
A. C. : Y. psikolojik sorunlar yaşıyor. Okula gitmesi doğru değil. Y. 'nin güvencesi için istediğimiz tutarı yatıracaksınız.
Şağban: Afaki olmazsa yardımcı oluruz.
A. C. : Bir çocuk için çok değil. Toplu para yatırın. Bir daha ne siz beni arayın ne de ben sizi. "Yanlış anlama" diyeceğim. Yine şeyhimizsiniz.
Şağban: 10 bin TL göndereyim mi?
A. C. : Siz bir düşünün.
'HAPİSHANE PAKLAR'
Görüşme sonrası Şağban telaşa kapılıp baba F. A. 'yı aradı. F. A. kardeşine telefon açınca pazarlık ortaya çıktı. Şağban ve A. C. arasında ikinci görüşme yaşandı.
O kayıt şöyle:
A. C. : Ağabeyimi aramakla çok büyük bir yanlış yaptınız. Gizli tutacağım olayı delilleri abim alıp savcılığa götürüyor.
Şağban: Biz de hapishaneye gideriz. Yaptığım ne ki bir nikah istedik. Ocağınıza düştük. İster savcılığa verir ister afişe edersiniz. Artık Pandoranın Kutusu açıldı. Bundan sonra insan içine çıkamam. Artık bizi paklayacak olan hapishane olacak.
A. C. : Gidin efendim polis yakalamadan gidin sizi de çok seviyorum ağabeyimi de gidin kaçın.
Şağban: Biz yaptığımızı Allah için yaparız. Yanlışımız Allah için olur. Adem'in de Yusuf aleysselamın da zellesidir. İnsanın meylinde vardır. Yeter ki harekete geçirilmesin. Diyeceksin ki sana yakışıyor mu? Ehli Beytiz peygamber torunuyuz. Duygular baskın oluyor soyumuzda. Taciz noktasında 10 saniye geçtiyse Allah cehennemden çıkartmasın. "
https://gazetemanifesto.com/2021/ussaki-tarikati-seyhinin-rezalet-gorusmesi-ortaya-cikti-443584/
================================
RAPÇİ ŞEHİNŞAH 'ERDOĞAN'A HAKARET'TEN GÖZALTINA ALINDI
Rap müzik sanatçısı Şehinşah sosyal medyadan yaptığı paylaşımda gözaltına alındığını açıkladı.
5 Haziran 2021 20:12
Gerçek adı Ufuk Yıkılmaz olan rap müzik sanatçısı Şehinşah 'Cumhurbaşkanına hakaret' gerekçesiyle gözaltına alındığını duyurdu.
Twitter hesabı üzerinden paylaşım yapan Şehinşah "Eve giderken Cumhurbaşkanına hakaretten havalimanında gözaltına alındım arkadaşlar. Yine nezarethanedeyim" dedi.
ŞEHİNŞAH'IN PAYLAŞIMI ŞÖYLE:
"Eve giderken Cumhurbaşkanına hakaretten havalimanında gözaltına alındım arkadaşlar. Yine nezarethanedeyim... takip edemiyorum bir sürü dosya var birini kovalıyorum diğeri çıkıyor. Sabır dileyin bana tek isteğim. (Genel)
https://www.gercekgundem.com/guncel/279396/rapci-sehinsah-erdogana-hakaretten-gozaltina-alindi
================================
TRUMP'A KÖTÜ HABER: SOSYAL MEDYA HESAPLARI 2 YILLIĞINA ASKIYA ALINDI
Sosyal medya platformu Facebook ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın Facebook ve Instagram hesaplarını Gözetim Kurulu'nun çağrısına uyarak 2 yıllığına askıya aldı. Gözetim Kurulu daha önce askıya alma kararını yerinde bulmuş ancak kararın süresiz olmasını eleştirmişti.
06 Haziran 2021 11:57
'Facebook Gözetim Kurulu' geçen ay 6 Ocak başkent Washington olaylarında şiddete karışan kişileri övdüğü için ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın Facebook ve Instagram hesaplarının askıya alınmasını onaylamış ancak Kurul Facebook'un bu kararını "Facebook'un belirsiz ve standartsız süresiz askıya alma cezası vermesi uygun değil" gerekçesiyle eleştirmişti. Gözetim Kurulu Facebook'un net ve orantılı bir karar vermesini isteyerek bir dizi tavsiyede bulundu.
Facebook 4 Haziran'da yaptığı resmi açıklamada "Bugün bunun gibi istisnai durumlarda uygulanacak yeni yaptırım protokollerini açıklıyoruz ve Trump'ın hesaplarına uyguladığımız protokollerle tutarlı olarak zaman bağlı cezayı teyit ediyoruz" dedi. Buna göre Trump'ın hesapları ilk askıya alma tarihi 7 Ocak'tan itibaren geçerli olmak üzere 2 yıl süreyle askıya alındı.
TRUMP İHLALİ TEKRAR EDERSE HESAPLARI KALICI OLARAK KAPATILABİLİR
Trump'ın cezasının sonunda kurum kamu güvenliğine yönelik riskin azalıp azalmadığına bakarak tekrar değerlendirme yapacağını ifade etti. Kamu güvenliği için hala ciddi bir risk olduğu tespit edildiği takdirde yine 'belirli bir süre' askıya alma uygulanacağı vurgulandı. Trump'ın askıya alınması kararı kaldırıldığında ve Trump bu sayfalar aracılığıyla daha fazla ihlal yaparsa 'hesapların kalıcı olarak kaldırılması' gibi bir dizi yaptırım uygulanacağı ayrıca ifade edildi.
FACEBOOK BU TÜR OLAYLARA KARŞI YETERLİ YAPTIRIMI OLMADIĞINI KABUL ETTİ
Facebook resmi açıklamasında istisnai olayda askıya alma kararlarını onaylayan Gözetim Kurulu'na minnettar olduklarını ifade ederek o zamanki şartlarda bu tür olağandışı olaylara karşılık vermek için yeterli yaptırım protokolleri olmadığını 'kesinlikle' kabul ettikleri vurgulandı. Açıklamada "Artık onlara sahip olduğumuza göre yalnızca en nadir durumlarda uygulanabileceklerini umuyor ve bekliyoruz" ifadelerine yer verildi.
https://www.veryansintv.com/trumpa-kotu-haber-sosyal-medya-hesaplari-2-yilligina-askiya-alindi
================================
KORKUTAN GÖRÜNTÜ! İNCELEME BAŞLATILDI
Kahramanmaraş'ın Elbistan ilçesinden doğan Ceyhan Nehri'nde balık ölümleri görülmesi üzerine inceleme başlatıldı.
06 Haziran 2021 10:07
İlçe merkezinden geçen Ceyhan Nehri'nde çok sayıda balığın telef olduğunu görenler durumu yetkililere bildirdi.
İhbar üzerine bölgeye İl Jandarma Komutanlığı Çevre Doğa ve Hayvanları Koruma Tim Komutanlığı Elbistan Belediyesi ile İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekibi sevk edildi.
İlçe Tarım ve Orman Müdürlüğü ekipleri sudan ve telef olan balıklardan numune aldı.
Ölümlerinin nehirdeki kirlilik ve oksijen yetersizliğinden kaynaklandığını değerlendiren ekipler bent kapaklarını açarak tahliye çalışması yaptı.
Kalealtı Sulama Birliği Başkanı Osman Otlutepe balık ölümlerini fark ettiklerinde ilk olarak regülatör kapaklarını açarak tahliye çalışması yaptıklarını belirtti.
Sabah pompa istasyonuna geldiklerinde balık ölümlerini gördüklerini anlatan Otlutepe "İlçe Tarım ve Orman Müdürü Nuri Gönen ile Elbistan Belediyesi yetkililerini bilgilendirdik. Görevli arkadaşlar geldi suyu tahliye ettik. Balık ölümlerini nispeten azalttık. Şu anda su tahliye edilmiş durumda su tahliye edildiği için balık ölümleri azaldı. " diye konuştu.
Otlutepe yumurtlama döneminde yaşanan olayın nehirdeki balık popülasyonuna zarar verebileceğini bu nedenle acil önlem alınması gerektiğini sözlerine ekledi.
https://www.veryansintv.com/korkutan-goruntu-inceleme-baslatildi
================================
YAVUZ ALOGAN : ALIŞMAK
06 Haziran 2021
Gündelik hayatın akışı içinde insan her şeye alışır. Âni durumlarda elbette bocalar fakat dayatılan koşullara yaşadığı zorluklara şempanze atalarımızdan gelen bir özellikle uyum sağlar zamanın akışı içinde yakaladığı rutinin içine bütün insanî durumları sığdırmaya çalışır.
Nitekim Dostoyevski her şeye alışabildiği için insanın korkunç bir yaratık olduğunu söylemiştir.
İlk günahın ya da "dur bakalım n'olacak" tavrının bedeli on yıllarca ödenir. Mesela 24 Ocak kararlarının getireceği sonuçları öngöremeyenler 12 Eylül şartlarına bile uyum sağlamışlardır. Fabrikalara çekilip direnecek yerde teslim olmak için Selimiye Kışlası'nın nizamiyesinde kuyruğa giren sendikacılar devrimci umutlarla doldurdukları semt ahalisini ağır baskı ve zulümle yüz yüze bırakarak "illegale çekilen " sonra da hapsi boylayan ya da avare kasnak gibi kaçak dolaşan solcular baskının azaldığı ve örgütlenme imkânlarının doğduğu 1986 yılını milat kabul edersek günümüze kadar geçen 35 yıl boyunca anlamlı ve etkili tek bir örgüt kuramamışlar giderek PKK gibi işbirlikçi örgütlerin ve onun sivil uzantısı olan HDP sosyetesinin dümen suyuna girmişlerdir.
Düzen partileri de benzer bir dönüşüm geçirdiler. Geçmişin merkez merkez sol ve sağ partileri kendilerini ne koruyabildiler ne de yenileyebildiler. Mesela CHP'nin bütün iç organları boşaltıldı yerlerine yenileri konuldu. Partinin dokuları değişti bir tek sırtındaki CHP postu kaldı. Fakat Saray rejimi vesayet dediği Kemalizm'i altı oku vs hatırlattığı için programatik olarak kendisinden farkı olmayan partinin postunu bile yolmaya çalışıyor. Aslında siyasî mücadele aynı partinin AKP CHP İYİP vs gibi isimler taşıyan farklı fraksiyonları arasında sürüyor. Program dünya görüşü ve dış bağlantılar açısından aralarında sadece söylem farkı ve küçük nüanslar var. Kötüler içinden en az kötüsünü ya da biraz daha seküler ya da dindar görüneni seçmek bir halkın kaderi olmamalı.
Siyaset alanı tıpkı doğa gibidir boşluk kabul etmez. Sizin boşalttığınız alanları mutlaka başkaları doldurur. Ankara'nın eskiden devrimcilerin ya da ülkücülerin hâkimiyetindeki dış semtleri bugün boşluğu dolduran tarikat ve cemaatlerin eline geçti; mafya özentisi mukaddesatçı ve lümpen bir gençlik kültürü oluştu.
Zamanı geldiğinde direnemeyenler halkın güvenini kaybederler. Direnişi örgütleyemediğiniz dışlandığınız alana bir daha zor girersiniz hatta hiç giremezsiniz. Oraya başkası girmiş ve kendi varlığını tahkim etmiştir.
AKP'nin en büyük başarısı 12 Eylül'ün yarattığı ortamı Cumhuriyet'in bütün kazanımlarına en aykırı ideolojinin renkleriyle boyamak emperyalizmin yeni "insan hakları" kavramına uygun biçimde toplumu etnik ve mezhebî olarak bölüp manipüle etmek olmuştur. Neoliberalizmin küresel krizi siyasî İslam'ın cilâsını döküp renklerini soldurmaya başlayınca ortaya mafya tarzında örgütlenmiş bir Devlet yapısı çıkmış; siyasî mücadele sınıfsal çıkarların alanından siyaset ve medyayla iç içe faaliyet gösteren ihale uyuşturucu ve haraç çetelerinin savaş alanına aktarılmıştır.
Yozlaşma tıpkı müsilaj gibi Devlet'in bütün kurumlarını ve toplumun her kesimini sarmıştır. Bilim adamları yüzeysel bir temizliğin fayda etmeyeceğini çünkü deniz suyundaki yozlaşmanın 30 metre derine indiğini söylüyorlar. Ergene nehrinin yeniden berrak akması Marmara'nın oksijene kavuşarak canlanması için yapısal bir dönüşüme ihtiyaç var. Yani denizle uğraşmayacaksınız onu yozlaştıran yapıyı yıkacak yenisini kuracaksınız. Bunu yaptığınız zaman deniz kendisini yenilemeye başlayacaktır.
Saray rejiminin baskıcı niteliği 1950'li yılların sonuyla 12 Mart ve 12 Eylül dönemleriyle kıyaslandığında devede kulak bile değildir. Ufak tefek yönlendirme girişimleri dışında Rejim'in insanların hayat tarzına doğrudan müdahale ettiğini de söyleyemeyiz. Devraldığı yapıyı dönüştürerek cemaatini genişletip kendi kurumlarını güçlendirerek bazen solcu gibi duran geri zekâlı liberallerin bazen ulusçu-Kemalist gibi duran siyasî ahlaksızların desteğini alarak işçi-emekçi kültürünü tamamen yok edip fakir-fukara-garip-guraba dediği kesimleri maaşa bağlayarak orta sınıfı ham hayallerle oyalayarak kendi asalak burjuvazisini güçlendirerek hüküm sürdü.
Yani büyük bir baskı uygulayarak zulmederek değil bizler "güzel yazılar" yazıp aval aval bakarken Cumhuriyet'in temellerini yavaş yavaş oyup yapıyı dönüştürerek Rejimi üç referandumla değiştirerek netice aldı. Baskıyı yaygınlaştırmadı seçici davrandı. Uygun şartlar oluştuğunda durumdan yararlanarak Cumhuriyet'in muhafızlarını dağıttı askeriyeyi tamamen susturup emir komutasına aldı toplumun fazla gözüne sokmadan kendi silahlı milis güçlerini oluşturdu.
Fakat basit bir tarihsel kural nedeniyle bu ılımlı yönetim tarzının ilelebet sürmesi beklenemez. Kural şudur: Ağır iktisadî kriz ve toplumsal bunalım demokrasi beklentisini azaltır. Azalan demokrasi beklentisi direniş kültürünü canlandırır. Yani en azından öyle olması gerekir. Öyle olmazsa sistem olduğu gibi kalır iktisadî krizin ve toplumsal bunalımın en yüksek noktasında siyasî iktidar kapanın elinde kalır ve şimdikinden çok daha baskıcı faşizm benzeri bir rejim kurulur.
Bu yüzden uzak geçmişin kalıplarına fazla takılmadan sendikalarını bile kaybetmiş "işçi sınıfı"nın henüz ufukta görünmeyen kendiliğinden hareketini ileride kendinde harekete dönüştürmek için ona dışarıdan bilinç taşımaya falan teşebbüs etmeden 2007'deki Cumhuriyet mitingleri ve Haziran 2013 kitlelerine yeni bir direniş kültürü aşılamak ve yaratıcı direnme yöntemleri geliştirmek lazımdır. Bu bağlamda yegâne ilham kaynağı Cumhuriyet'in Devrim Kanunları; yegâne hedef Kurucu İrade ve Kurucu Meclis'tir. Önce her bir kavramın laikliğin demokrasinin ve hukukun hakkını veren sahici bir laik demokratik sosyal hukuk devleti!. . Sonrasına bakarız. Yakın tehlikeyi defetmeden uzak hedeflere doğru sıçramak düşünüyorum diye hayal kurmaktan farksızdır.
Fakat şimdilik iyimser değil karamsar olmak hatta çok karamsar olmak gerekir. Karamsarlık iradeyle birleşiyorsa yılgınlık doğurmaz. Zira akıl ne kadar kötümserse irade o kadar iyimserdir. Bu ikisini birleştiren bir bakış açısı gerekir. En önemlisi alışmamaktır. Yaşananları olağan görürsek yere tebeşirle çizilen dairenin içinde çözüm ararsak bu memlekete yazık ederiz.
Korona hapsiyle geçen bu serin pazar gününde herkesin kötümser bir akla ve iyimser bir iradeye sahip olmasını diliyorum. yalogan@gmail.com
https://www.veryansintv.com/alismak
================================
PUTİN: ABD DOLARI SİLAH OLARAK KULLANIYOR
ABD'nin yaptırımları ve kısıtlamalarının gölgesindeki Rusya ekonomisini dolarsızlaştırma sürecini hızlandırıyor.
06 Haziran 2021 02:16
Rusya Maliye Bakanı Anton Siluanov bir ay içerisinde yaklaşık 185 milyar dolar hacme sahip Ulusal Refah Fonu'nda dolar varlıklarını tümüyle sonlandıracaklarını açıkladı. Plana göre doların payı yerine avro altın ve yuanın payı artacak.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin de ülkenin önemli stratejilerinden biri olarak tanımlanan bu planı uygulamaya mecbur oldukları mesajını verdi.
St. Petersburg Uluslararası Ekonomi Forumu'nda konuşan Rus lider "Amerikalı ortaklarımız bizi bunu yapmaya zorluyorlar. Dolar kullanımını bilinçli olarak terk etmiyoruz buna mecbur bırakılıyoruz. " ifadelerini kullandı.
Putin'e göre ABD doları bir yaptırım silahı olarak kullanırken "bindiği dalı kesiyor" ve doların güvenilirliğini azaltıyor.
Doların rezerv para konumunu sağlayan en önemli unsurlardan "petrodolar" ilişkisine de atıfta bulunan Putin enerji şirketlerinin de dolar kullanımını azaltabileceğini belirterek "Bu dünyanın rezerv para birimi olarak dolara ciddi bir darbe olur. " yorumunda bulundu.
Rus devletinin kontrolündeki enerji şirketleri Çin'e ihraç edilen petrolde yuanın Avrupa'ya satılan petrol ve doğal gazda ise avronun payını yükseltmeye yönelik somut adımları atmış durumda.
PUTİN'DEN MOORE'A YANIT
İngiliz dış istihbarat servisi MI6'in Başkanı Richard Moore'un Rusya'yı ekonomik ve demografik açıdan zayıflayan bir ülke olarak nitelediğinin hatırlatılması üzerine Putin "O daha yeni bu anlamda daha genç bir yönetici. Deneyim kazandıkça değerlendirmelerini değiştireceğini düşünüyorum. Eğer Rusya zayıflayan bir ülkeyse o zaman neden endişe ediyorsunuz ki? Sakin olun ve Rusya-İngiliz ilişkilerini bozmayın. Eğer siz müdahale etmezseniz gelişmekte olan mevcut eğilim korunur. İngiltere Rusya'nın ekonomik ilişkilerin gelişimi bakımından iyi bir tempoya sahip olduğu Avrupa'nın ve dünyanın az sayıdaki ülkesinden biri. Geçen yıl pandemide bile birçok ülkeyle ticaret hacmi azalırken İngiltere'yle yüzde 54 arttı bu bir rekor. Dolayısıyla eğer siz karışmazsanız her şey güzel olacak" ifadelerini kullandı.
https://www.veryansintv.com/putin-abd-dolari-silah-olarak-kullaniyor
================================
METİN KÜLÜNK'TEN PEŞ PEŞE TWEETLER!
06 Haziran 2021
Sedat Peker'in 9. videosuna saatler kala '10 bin dolar alan siyasetçi' olduğu öne sürülen Metin Külünk art arda 16 tweet attı.
Organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in yayınlacağı 9. videoya saatler kala '10 bin dolar alan siyasetçi' olduğu öne sürülen ve AKP MKYK'sında yer alan Metin Külünk art arda 16 tweet attı.
Sedat Peker tartışmaların göbeğindeki Metin Külünk'e ilişkin konuştu: Metin abi beni aradı...Sedat Peker tartışmaların göbeğindeki Metin Külünk'e ilişkin konuştu: Metin abi beni aradı...
Külünk'ün "Elçi sözcüdür. Elçinin hukukunun korunması çok değerlidir Türkün töresinde Türk Devlet tarihinde binlerce Elçi geldi ve görevlerini yapıp gittiler" ifadeleri dikkat çekti.
Külünk'ün tweetleri şöyle:
"– Türkiye'nin Enerjisi Kimleri Hareketlendirdi. Devlet "Canlı" varlık gibidir; bedeni ruhu dili ve eylemi vardır. Hafızası ve hayali vardır. Hatta heyecanları üzüntüleri vardır. Türkiye Cumhuriyeti bin yılı aşkın büyük Türk devlet canlılığının son yüzyıldaki yaşanmışlığıdır.
– Dolayısıyla liderler seçimle iş başına gelenler görev alanlar bu canlı devletin elçisidir. Elçi sözcüdür. Elçinin hukukunun korunması çok değerlidir Türkün töresinde Türk Devlet tarihinde binlerce Elçi geldi ve görevlerini yapıp gittiler.
– Devleti varlık olarak yaşatan iki unsur vardır: Kaynak ve Birlik Kaynağınız bazen sadece toprağınız olur; bazen insan sayınız ve kaliteniz olur. Bazen de yer altı ve üstü kaynaklarınız olur. Birlik ise bazen inançta bazen yaşanmışlıklarda bazen hedefte oluşur.
– Türk Devleti için kaynak yüzlerce yıl hep toprak genişliği birlik ise farklılıkları bir arada yaşatma tecrübesi oldu. Fakat çağımızda artık toprak kaynak olarak yetmiyor ve tecrübe de birliğe yetişmiyor.
– Çağımızda kaynak artık "Varlık Bilgi Akletme Veri Yapay Zeka ve Robotik Teknoloji olmak durumdadır. Birlik için ise "Devleti Markalaştırma"yı ortak hedef bilmek gerekir. Dolayısıyla Petrol Doğal Gaz Madenler varsa o zaman önemli kaynağımız var demektir.
– Bilgi Teknoloji varsa o zaman Devletin Markalaşması vardır. Dikkat! Türkiye'ye kaynak alanında ısrarla şu dayatılıyor: "Sen de kaynak yok!… Sen dünyadaki Endüstrilere ucuz insan kaynağı ol!…" ve birlik için ise şu kurnazca telkin yapılıyor:
– "Devletini Markalaştırmak küresel ölçekte bilgi teknoloji gücü gerektirir; buna zaman yok! Diyorlar ki siz birliğinizi düğünlerde derneklerde partilerde kendini yaşatmakla yetin!…". Bu asla kabul edilemez! Geçit verilemez!
– Türkiye'yi dünyanın kaynak haritasında "Küresel Endüstrinin Deposu" " Büyük ticaret akslarının konaklama tesisi" etiketleriyle sunmak hem topluma hem de devlete haksızlıktır.
– Elimizi vicdanımıza ve aklımıza koyalım: Geçmiş dönemlerde Türkiye'yi bu duruma düşüren politikalar hep var oldu. Ancak AK parti döneminde modern çağımızda "Endüstri kaynağı" ve "Devleti markalaştırma" hedeflerine yönelik büyük gayretler ve başarılar dönemi oldu.
– Doğal Gaz rezervi Savunma Sanayi ve Bilişim Teknolojisine yatırım bu bağlamdaki gayretlerdir. Şimdi! Endüstri kaynakları ve Devleti markalaştırma yani markalar üretip dünyaya kabul ettirip "Türkiye" denildiğinde Markaların akla gelmesi bizim devletimizin ana ekseni iken;
– Enerji ve Savunma sanayisinde büyük değişimler yaşanırken Millet ittifakından Doğal Gaz rezervleri bulunduğunda heyecan duyması ve bayram havasında açıklamalar beklerken;
– Maalesef ısrarla Devleti kaynak ve birlik alanında küresel güçlere şikayet eden; küresel endüstrilere depo olacak sınırda tutan politik açıklamalarda buluyoruz!
– Türkiye'nin Petrol Doğal Gaz Madenler Savunma Sanayisi Bilişim Teknolojileri alanındaki enerjisinden rahatsız olanlar Türkiye'nin enerjisini mezhepler komşular etnik gruplar yaşam tarzları tartışmaları üzerinden yavaşlatmak ve yormak istiyorlar.
– Hayatın enerjisi içinde oluşan tartışma konuları tabi ki olacaktır; ancak bu tartışma konularını Devletin enerjisini yavaşlatacak ve hatta aleyhinde olacak negatif enerjiye dönüştürmenin kimseye faydası yoktur.
– Türkiye'ye enerji kaybettirerek iktidara gelme hevesine giren muhalefete tarihi bir gerçeği hatırlatalım: Devletler varlıklarını muhalefetin sanal enerjisine ve nefretlerde buluşan birliklerde kurulmaz! O nedenle devletler kurulmadıkları zeminlerde ölmezler!
– Lütfen Türkiye'nin faydasına olacak enerjilere sondaj yapalım! Bunu da hep birlikte başaracağız Tüm farklılıklarımızla beraber bir arada başaracağız. "
https://www.ngazete.com/metin-kulunkten-pes-pese-tweetler-79936h.htm
================================
"SURİYE'DE ABD-TÜRKİYE ARASINDAKİ MAKASIN KAPANMASI ZOR"
Sedat Peker ile tekrar gündeme gelen Türkiye'nin Suriye'ye gönderdiği silahların Nusra cephesinin eline geçtiği iddiları ve Suriye'deki son denklemleri ABD'deki akademisyen Güneş Murat Tezcür'e sorduk.
Pınar Tarcan İstanbul - BİA Haber Merkezi 06 Haziran 2021 Pazar 09:05
"Organize suç örgütü lideri" olmakla suçlanan Sedat Peker bir öncei videosunda Türkiye'den Nusra cephesine silah gittiğini öne sürdü. ABD Başkanı Biden da 2014'te benzer bir iddiada bulunmuştu.
Nusra Cephesi'nin bölgedeki varlığını ve Türkiye ile ABD pozisyolarını Central Florida Üniversitesi öğretim üyesi Prof. Dr. Güneş Murat Tezcür'e sorduk.
Tezcür'e göre "Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz"
Nusra cephesini çeşitli isimlerle değişen ya da değiştiğini söyleyen profillerde Suriye'de hep aktif gördü dünya. Nusra cephesinin şu anki varlığını ve "imajını" nasıl değerlendiriyorsunuz?
Nusra Cephesi Suriye'de iç savaşın patlak verdiği 2011'de El-Kaide'nin bir bağlantısı olarak kuruldu. Kuruluşunda Irak bazlı Selefi-cihatçı yapılanmaları ve Ebu Bekir El Bağdadi belirleyici rol oynadı.
Lakin Nusra Cephesi ve İslam Devleti (İD) örgütü arasında 2013'de bir bölünme yaşandı ve Nusracılar El-Kaide'nin kurucusu olan Osama Bin Laden'in halefi olan Mısırlı Zevahiri'ye bağlılıkların bildirdiler.
İD'nin hem Suriye de hem de Irak'ta en güçlü Selefi-cihatçı örgüt olarak öne çıkmasından sonra Nusra geri plana düştü.
Lakin uluslararası koalisyonun İD'ye karşı yürüttüğü amansız savaş hem Nusra'nın da pozisyonunda değişikliğe yol açtı hem de örgüte İD'nin boşalttığı alanlarda fırsat yarattı.
2016 senesinde ise Nusra'nın lideri Muhammed Colani örgütün adını Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) olarak değiştirdi. Zaman içinde de El-Kaide'yle aralarındaki ayrım büyüdü.
"HTŞ İDLİB'DE EN BAŞAT GÜÇLERDEN"
Heyet Tehrir el Şam (HTŞ) mevcut durumda muhaliflerin kontrolünde kalan ve Türkiye ordusunun da ciddi bir varlığı olan İdlib bölgesinde en başat güçlerden biri.
Hem askeri hem örgütlenme hem de finansal açıdan ciddi bir güce sahip. Bir süredir HTŞ uluslararası kamuoyunda imajını düzeltme çabası içinde.
İki ay önce Colani ABD'nin PBS kanalına bir mülakat verdi ve başında olduğu örgütün Batılı ülkeler için bir tehdit oluşturmadığını söyledi.
HTŞ'yi hem İD hem de El-Kaide'den ayrıştırmaya çalıştı. Bu bakımdan Colani'nin 'ılımlı' ve 'pragmatik' bir imaj çizmeye çalıştığını söyleyebiliriz.
Öte yandan ABD Hükümeti Colani'nin yakalanmasına yönelik bilgi verecek kişilere 10 milyon dolara kadar ödül vadediyor.
"ŞERİAT ODAKLI İDEOLOJİDE DEĞİŞİKLİK YOK"
Bir bakıma HTŞ'nin Taliban'ın izlediği stratejiden etkilenmiş olması mümkün. 20 yıldan beri ABD'ye karşı savaşan Taliban sonuçta ABD'yle masaya oturup ABD güçlerinin ülkeden çekilmesini sağladı.
Tabii ki de HTŞ Taliban'a kıyasla daha zayıf. Ayrıca Suriye hükümeti Afgan hükümetine kıyasla daha etkin ve iç savaşı büyük ölçüde kazanmış durumda.
Yine de HTŞ'nin amacının kendini 'siyasal' bir aktör olarak kabul ettirip elde ettiği askeri kazanımları bir nevi 'normalleştirme' stratejisi güttüğünü söyleyebiliriz.
Bu strateji çerçevesinde HTŞ Suriye bazlı (daha yerel) hedefler güdüyor ve 'küresel halifelik' gibi El-Kaide tandaslı söylemleri bir kenara bırakmış durumda. Bunun yanında HTŞ'nin şeriat yönetimi odaklı ideolojisinde herhangi bir değişiklik söz konusu değil.
"MAKUL" GÜÇLERE KARŞI "AŞIRI" GÜÇLER
Türkiye'nin Nusra cephesiyle ilgili yıllar içindeki politikasını/bakış açısını nasıl değerlendiriyorsunuz Suriye'deki taraflar va çıkarlar açısından?
Bilindiği üzere Türkiye hükümeti Suriye iç savaşının başından beri Esad rejiminin ortadan kalkmasını hedefledi.
Bu amaçla 'düşmanımın düşmanı dostumdur' şiarıyla rejime karşı savaşan ve iç içe geçmiş çeşitli gruplara silah yardımı da dahil olmak üzere destek sundu.
'Makul' muhalif güçlerle 'aşırı' muhalif güçler arasında ki ayrım oldu belirsizleşti. Bu desteklerin bir kısmının dolaylı ya da dolaysız olarak Selefi-cihatçı yapılanmalara gittiği biliniyor.
Tabii bu durum sadece Türkiye için değil çeşitli ölçülerde hem ABD hem de bazı Arab ülkelerinin (Suudi Arabistan Katar BAE gibi) savaşan güçler için sağladığı destekler için de geçerli.
Mevcut duruma gelirsek yukarıda bahsettiğim üzere Türkiye'nin etki alanına giren İdlib bölgesinde HTŞ en kuvvetli yapılanma. Rusya Türkiye'den bölgede konuşlu HTŞ dahil olmak üzere Selefi-cihatçı örgütleri bastırmasını talep ediyor.
Bu tip bir bastırma stratejisinin riskleri göz önüne alınınca Türkiye hükümetinin bunu yapacak ne niyeti ne de kararlığı var.
Hükümet açısından ideal olan durumun HTŞ'nin kendini lağvetmesi ve güçlerini Türkiye kontrolünde olan yapılanmalara aktarması.
Lakin bunun kendine başına olması mümkün gözükmüyor. Bu yüzden de HTŞ'nin uluslararası alanda daha 'makul' bir imaja sahip olması ve bir siyasi aktör gibi karşılık görmesi Türkiye'nin süregiden Suriye politikasınına pek de ters düşmüyor.
TÜRKİYE İLE NUSRA İDDİALARI...
Son dönemde "organize suç örgütü" suçlamasıyla aranan Sedat Peker'in Nusra'ya Türkiye'den silah gittiği iddiaları oldu. Biden -dönemin başkan yardımcısıydı- 2014'te "Türkiye Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri Esad'a karşı savaşacak herkese yüz milyonlarca dolar ve on binlerce ton silah temin etti ancak tedarik edenler el-Nusra el-Kaide ve dünyanın diğer yerlerin gelen aşırı cihatçı unsurlar oldu" şeklinde bir açıklaması olmuştu. Biden'ın açıklamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Öncelikle belirtmek isterim ki bizim gibi hayatının önemli bir kısmını Türkiye'nin hem iç hem de dış politikasını anlamak için geçiren insanlar açısından ülkede basın özgürlüğünün geldiği nokta son derece üzücü.
Bu durumunun bir yansıması olarak da karar verici mercilerin denetlemenmesi ve kamuoyuna hesap vermesinin koşulları artık yok. Türkiye'den Suriye'ye gönderilen silahları da bu bakımdan değerlendirebiliriz.
"ARAŞTIRANLAR 'VATAN HAİNİ' İLAN EDİLDİ"
Bu konuyu araştıran gazetecilerin 'vatan haini' ilan edildiği ve ağır hapis cezalarına maruz kaldığı bir siyasi ortamda ülke kamuoyunun bilgiye ulaşması ya rejim içindeki güç mücadelelerinin (örn. Fetullahçıların ya da mafya örgütlenmelerinin hükümet içindeki odaklarla hesaplaşmaları) ya da diğer ülkelerin istihbarat servislerinin çalışmalarına kalmış durumda.
Daha öncede belirttiğim gibi hem Türkiye'den hem diğer ülkelerden Suriye'ye gönderilen silahların 'makul' olmayan güçlerin eline geçtiği uzun zamandır bilinen bir durum.
Bir süre bu durum çok da sorun değildi. Ne zaman ki ABD hükümeti Suriye politikasında önceliği Esad rejimin devrilmesinden İD'nin yenilgiye uğratmaya verdi o zaman bu silahların hangi yapılanmaların eline geçtiği bir sorunsal haline geldi.
Zaten yine benzer tarihlerden itibaren özellikle İD'nin Kobani kuşatmasından itibaren Suriye'de ABD ve Türkiye politikalarının arasındaki makasın kapanmayacak şekilde açıldığını görüyoruz.
"SURİYE'DEKİ DURUM İKİLEM YARATIYOR"
Son tahlilde Suriye'de ki durum Türkiye hükümeti (ve bir dereceye kadar hem ABD hem de diğer Batılı ülkeler) için bir ikilem yaratıyor.
Rusya ve İran'ın desteğini alan ve korkunç savaş suçları işlemiş olan Esad rejimi savaşı büyük ölçüde kazanış durumda.
PYD'nin kontrolü altında olan bölgeyi bir kenara bırakırsak muhalif güçler büyük ölçüde İdlib'e sıkışmış durumdalar. Türkiye'nin İdlib'de üzerinden koruma kalkanını kaldırması durumunda bu bölgenin de rejim kontrolüne geçmesi büyük ihtimal.
Aynı zamanda Selefi-cihatçı HTŞ İdlib'de en etkin örgütlenme olduğu sürece rejimle muhalif güçler arasında herhangi bir siyasi sürecin gerçekleşmesi uzak bir ihtimal.
HTŞ'nin 'imaj' yenileme çabalarının hem Suriye hem Türkiye hem de uluslararası dengeler açısından olası yansımalarını bu çerçeveden değerlendirebiliriz.
(PT)
================================
YOK CANIM O KADAR DA DEĞİL(!)
06.06.2021 - 10:33
Kimin oğlu nereye atanmış!
Kaç yerden maaş alıyormuş!
Alanının dışında mı görevlendirilmiş!
Kızını daire başkanı mı yapmış!
Hanımını danışman mı almış!
Oğluna ihaleler mi vermiş!
Bacanağını mı kayırmış!
Kendine pay mı ayırmış!
Hoca kafayı mı sıyırmış!
Toplanan bağış paralarıyla hanımına araba mı tahsis ettirmiş!
Büro memuruna siyo maaşı olur muymuş!
10 liralık iş bin liraya yapılır mıymış!
Kendini idare edemeyenden idareci mi olurmuş!
Sınavı zor geçen mülakatta dünya rekoru mu kırmış!
Müdürmüş ama hiçbir işten de anlamıyor muş!
Ehliyeti yokmuş muş da torpili çokmuş muş!
Musluk tan damlayan yetmemiş de baraja mı göz koymuş!
○**
Kimileri de zordaymış! fakirler hastaymış! İşsizler dardaymış!
Boşanmalar intiharlar artmış para yokmuş dert çokmuş!
Virüz azmış!
Salya akmış!
Füze düşmüş!
Mafya küsmüş!
Kadın kaçmış!
Çocuk açmış!
Koca içmiş!
Yokluk zormuş!
Mevsim kış mış!
… Duyuyoruz!
○**
Artık hiçbir şeye yok canım o kadar da değil diyemiyoruz.
Ve hepsi internetin yüzünden.
Keşke bulunmasaydı!
○**
Bir tripod bir kameraya olan bize oluyor!
Beynimizi söktüler!
Bizim coğrafyada güçlü olan suçlu olmaz ki!
En azından gücü bitene kadar!
Hem büyükler yanlış yapmaz ki yaparsa da yanlışlıkla!
Bizim inanç ve coğrafyamızda güçlü haklıdır.
Allah merhamet verirse verir vermezse yapacak bir şey yok.
○**
Tek sorun bilmek!
Öyle tabi…
İletişim bu kadar yaygın olmasaydı twetter facebook whatsapp youtube olmasaydı neyi ne kadar bilecektik!
Bence huzurumuzu kaçıran şey yaygın iletişim ve sosyal medya
Asosyal insanların bile sosyal medyası var!
Biri bir üç kağıt yapıyor tık tık tık anında herkesin cebine videosu düşüyor
Ya bi durun adamlar rahat rahat günahlarını işlesin daha kıyamete çok var!
Bu hız bizi bitirecek.
Bu hız dünyanın sonunu getirecek.
○**
Sosyal medya olmuş Mahşer Tv!
Bi dur daha ölmedik ölelim zaten her şey ayan beyan.
○**
Huzur İsyanda.
İsyan CKA da.
CKA tüm seçkin kitapçılarda.
Gözlerinizi kapatınca hiç bir şey düzelmez sadece size karanlık olur diye düşündü CKA.
https://www.canakkaleninsesi.com/yok-canim-o-kadar-da-degil-18561-haberi
================================
MERALAR KÖYLÜNÜNDÜR ŞİRKETLERE DEVREDİLEMEZ
06.06.2021 13:11
Ayvalık'ın Karaayıt Köyünde il mera komisyonu tarafından pandemi yasaklarının başladığı ilk gün alınan karar ile mera alanlarının Bilfer Madencilik'e devredilmesine tepkiler devam ediyor.
AddThis Sharing Buttons
Share to Facebook
Share to TwitterShare to EmailShare to PinterestShare to MoreMeralar köylünündür şirketlere devredilemez
BİRGÜN EGE
Ayvalık'ın Karaayıt Köyünde il mera komisyonu tarafından pandemi yasaklarının başladığı ilk gün alınan karar ile mera alanlarının Bilfer Madencilik'e devredilmesinin tepkileri dinmek bilmiyor. Karara direnen köylüler sivil toplum ve çevre örgütleri Ayvalık Belediyesi'nin de katılımıyla Karaayıt Köyü'nde "Meralar Köylünündür Şirketlere Devredilemez" sloganıyla basın açıklaması yaptı.
Ayvalık Belediyesi meclis üyeleri Karaayıt Muhtarı Bayram Kaçar Karaayıt halkı başkan yardımcıları birim müdürleri Ayvalık Kent Konseyi Ayvalık Tabiat Platformu Gömeç Çevre Platformu Bursa Su Platformu ve Atatürkçü Düşünce Derneği temsilcilerini de destek verdiği basın açıklaması Karaayıt Köy Meydanı'nda gerçekleştirildi.
Ayvalık Belediye Başkan Mesut Ergin 5 Haziran Dünya Çevre Günü'nü artık ağız tadıyla kutlanacağı günleri görmek istediklerini söyledi. Ergin "Şenlikler düzenleyerek fidan dikeceğimiz çiçek ve tohum dağıtacağımız etkinliklerin yaşanacağı bu özel günlerde ya Ayvalık Adaları Tabiat Parkı sınırları içinde yapılacak olan günübirlik tesisleriyle ilgili ihalenin iptali için yollara dökülüyoruz ya Karakoç Deresinin sulak alan statüsünde kalması için mücadele ediyoruz ya kentin üstüne bir kabus gibi çöken pirina kokusu yayan fabrikanın önünde eylem yapıyoruz ya da bugün burada bulunmamızın nedeni olan mera alanlarının madencilere teslim edilmesini protesto etmek için buluşuyoruz" dedi.
BİLFER KÖYÜMÜZDEN ELİNİ ÇEK
Ayvalık Kent Konseyi Başkanı Halil Coşkun da yaptığı konuşmada şunları söyledi:
"5 Haziran Çevre günü için buradayız. Daha güzel yaşam için toplanmış bulunuyoruz. Her geçen gün Karaayıt köyü yaşanmaz hale geliyor. Soluk alamıyoruz evlerimizde oturamıyoruz. 2008'den bu zamana kadar içtiğimiz su soluduğumuz hava ektiğimiz ürün hayvanlarımız günden güne kötüye gidiyor. Çocuklarımız yaşlılarımız maden ocağından zarar görmektedir. Tozundan sesinden havasından köyde duramaz olduk. Maden sahasının çöplüğü haline geldik. Bizler feryat ettikçe üzerimize maden atığı ile bizleri görmek isterler en son mera yerimizi aldılar. Köyü terk etmeye zorluyorlar. Bizler burada doğduk burada yaşayacağız burada gömüleceğiz. BİLFER köyümüzden elini çek! Burayı terk et. " Bayram muhtar yanımızda olduğunuz için çok teşekkür ediyoruz daha güzel bir yaşam için toplanmış bulunuyoruz. Karaayıt yaşanmaz hale gelişiyor soluk alamıyoruz evlerimde oturamıyoruz içtiğimiz su soluduğumuz hava günden güne kötüye gidiyor çocuklarımız tozundan havasından zarar görüyor köyümüz çöplüm haline getirildi. "
Ayvalık Tabiat Platformu Başkanı Nebahat Dinler de Karaayıt köylüsünü yalnız olmadığını kaydederek "Atalardan kalan kadim toprakların meraların Bilfer Madenciliğe feda edilmesini kabul etmiyoruz. Komisyonun görevi Bilfer'e yer bulmak değildir. Bilfer Madencilik Mera Komisyonu'nun ilk kararına itiraz ederken Ayvalık Bilfer Düzenli Atık Depolama Tesisi için ÇED Olumlu kararı alındığını öne sürmüş. Oysa ki ÇED izninin iptali için Balıkesir İdare Mahkemesinde açmış olduğumuz dava devam etmektedir. Ayvalık Tabiat Platformu olarak süreci takip etmeye yaşam alanımızı savunmaya doğanın talanına karşı mücadele etmeye devam edeceğiz" dedi.
https://www.birgun.net/haber/meralar-koylunundur-sirketlere-devredilemez-347399
================================
GÖZDE BEDELOĞLU : CAHİLİN FERASETİ DENİZİ ÖLDÜRDÜ
06.06.2021 07:04
Cehalet her şeyi bildiğine dair kuvvetli bir inançla hayatta kalır. Bütün oklar aksini gösterse de yetişkin bir cahil için tek doğru bildiğidir. Olur da fikriyle gerçek arasında bir tutarsızlık görürse; misal dezenfektan içerek içindeki virüsleri öldürme hamlesi hastanenin acil servisinde son bulursa; sorun katiyen onun bilgi eksikliğinden kaynaklanmamaktadır. Ölçüyü iyi ayarlayamamıştır. Böylece ölümle göz göze gelmiş olmasına rağmen kendinde hata bulmayan cahil kişi ilerleyişini sağlayacak deneyim bilgi ve sorumluluktan mahrum kalacaktır. Cehalet de bilgelik gibi katman katman açılır ve derinleşir. Virüsten kurtulma yöntemi olarak aşı yerine dezenfektan içmeyi akla daha yatkın bulanın atası "dünya yuvarlak olsaydı düşerdik düz ki duruyoruz" diyebilen bir alt katman sakini olabilir pekâlâ. Bu seviyede oksijen çok azaldı nefessiz kaldık değil mi?
♦♦♦
Madencilik faaliyetleri için ormana kıyılan Kazdağları'nda dönüşsüz zarara uğratılan ekosistemin "Ne var yani kestiğimiz ağaçların yerine yenilerini dikeriz" denilerek düzelebileceğine inananlara gelelim şimdi de. On iki bin yıllık Dipsiz Göl'e içinde hazine olduğu gerekçesiyle ve 'yasal izinle' suyunun boşaltılıp yeniden doldurulabilecek havuz muamelesi yapabilmenin cehalet seviyesini hatırlayalım. Dere yataklarına ev yapılmasına izin verildiği için yağmur yağdı diye cenaze kaldıran Karadeniz illerine çevirelim başımızı. Nehrin denizle kavuştuğu yerlere asfalt döküp çift şeritli yol yapmanın halka hizmet diye pazarlandığı büyük projelerden Marmara Denizi'nden Karadeniz'e doğru yeni bir kanal açmaya hevesli çılgın projelere verelim dikkatimizi. At denize çöpü alıp götürür nasıl olsa. Sal havaya zehri esip gider nasıl olsa. Bas betonu toprağa kazdıkça yenisi çıkar nasıl olsa.
♦♦♦
Cehalet bilmediğini bilmemektir. Hatta insanın cezai ehliyetini elinden alıp bir anlamda kendine ve çevresine dair sorumluluklardan azad ettiği için istenen kabul gören bir durumdur. Fazla bilme başın ağrır. "Okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben her zaman cahil halkın ferasetine güveniyorum. " Hatırladınız mı bu sözleri; bir 'profesörün' Barış için Akademisyenler hakkında yaptığı değerlendirmeden… Aynı konuşmadan devamla; "Dünyanın gidişatını göremeyenler okumuşlardır. Okuma oranı arttıkça Türkiye'de olayları tahlil kabiliyeti azalıyor. Erdoğan giderse tam bir felaketle karşı karşıya kalırız. " 'Profesörün' dünyanın gidişatını iyi okumamakla suçladığı Barış Akademisyenlerinden biri de KHK ile görevinden ihraç edilen Gıda Mühendisi Dr. Bülent Şık. Bizzat Sağlık Bakanlığı'nca yürütülen çalışma ile Kocaeli Edirne ve Antalya'dan alınan gıda ve su örneklerinde tehlikeli seviyede pestisit kurşun ve arsenik tespit edilmişti. Bakanlığın halktan gizlediği araştırma sonuçlarını duyuran Şık hakkında "göreve ilişkin sırrı ifşa" suçlamasıyla dava açılmış ve 15 ay hapis cezasıyla sonuçlanmıştı. İstinaf mahkemesinin verdiği beraat kararına savcılık itiraz etti.
♦♦♦
İktidarın akademisyeni cahilin ferasetine yaslana dursun görevini yapmakla cezalandırılan Bülent Hoca bizi yaşamakta olduğumuz son ekolojik yıkımla ilgili uyarıyor; "Deniz salyası mikroorganizmaların gelişmesi ve çoğalması için uygun bir besi ortamı işlevi görür. Bu tabaka içinde bulunan mikroorganizmalardan biri kolera hastalığına yol açan vibrio cholerae isimli bakteridir. " Bilim insanlarının uyarılarına rağmen doğru ve yeterli atık arıtma sistemi kurmadan denizi foseptik çukuru gibi kullanmanın ağır bedeliyle karşı karşıyayız. Kendimizi cehaletin umarsız sorumsuz kollarına bırakmış; nefessiz balıklar ve köksüz ağaçlarla birlikte bilimsizlikten ölüyoruz. Popülist siyasetle yıldızı parlayan cehalet en sağlam tokatını doğanın elinden yiyecek. Hiçbir şeycikler olmazcıları kendine lider seçmenin bilim insanlarını felaket tellalı ilan etmenin elbet olacak bedeli. Aç karnımızı doyurabilir de deniz havası almaya gitmek istersek eğer bir ceseti seyretmek gibi mesela.
https://www.birgun.net/haber/cahilin-feraseti-denizi-oldurdu-347359
================================
KRALİYETİN ZOR GÜNLERİ
Hollanda Kralı Willem Alexander'ın ailesiyle birlikte Yunanistan'daki yazlık rezidanslarına tatile gitmeye kalkması çok büyük rahatsızlık uyandırmış gelen tepkilerden sonra Kral ve ailesi uçağın kapısından saraylarına geri dönmek zorunda kalmışlardı.
Mehmet Emin Alkanlar/ Hollanda(Rotterdam)
06 Haziran 2021 Pazar 02:00
Geçen yılın son döneminde Hollanda ikinci dalga koronavirüs krizini en kılcal damarlarına kadar hissediyordu. Gıda satışlarının yapıldığı marketler dışında her yer kapalıydı akşam saatlerinde sokağa çıkma yasağı vardı. Seyahatler kısıtlıydı ve herkes evlerinde kalmak zorundaydı. İşte böylesi karanlık günlerden birinde Hollanda Kralı Willem Alexander'ın ailesiyle birlikte Yunanistan'daki yazlık rezidanslarına tatile gitmeye kalkması çok büyük rahatsızlık uyandırmış gelen tepkilerden sonra Kral ve ailesi uçağın kapısından saraylarına geri dönmek zorunda kalmışlardı.
Kral ve eşi Prenses Maxima'nın Yunanistan gezisi yalnızca bir hafta sonu tatili biçiminde planlanmıştı. Hollanda'nın bu kötü günlerinde kraliyet ailesinin tatile gideceği duyulunca halktan ve milletvekillerinden hatta bakanlardan bile tepkiler gelmişti. Başbakan Yardımcısı De Jonge olumsuz seyahat tavsiyesinin tüm Hollanda yurttaşları kadar Kral için de geçerli olduğunu söylemişti. Kral da eşi ile birlikte uçağın kapısından geri dönerek Hollanda'da kalmaya karar vermişti. Halk virüsün pençesinde kıvranırken ülkenin kralının tatili düşünmesi bile çok gelmişti ülkeye...
DESTEK AZALDI
Bu olay sonrası pandoranın kutusu açıldı ve kraliyet ile ilgili pek çok şey sorgulanmaya başlandı kamuoyu araştırma şirketleri her ay anket yaparak Hollandalıların kraliyete bağlılıklarını sorgulamaya başladı. Ipsos'un son çalışmalarından birisi Kral'a olan güvenin sekiz ay içinde yüzde 76'dan yüzde 47'ye gerilediğini ortaya koydu... Willem Alexander ve eşinin bir önceki tatilinde Yunanistan'da bir restoran sahibi ile maskesiz ve 1.5 metre kuralını gözetmeden çektirdiği fotoğraf 2 milyon Avro ödenerek aldıkları hızlı yat eleştirilerden bazılarıydı. Yine Hollanda Radyo Televizyon Kurumu NOS'un haberine göre bir ankete katılanların yüzde 75'i gelecekte Hollanda Kraliçesi olacak Prenses Amelia'nın yıllık 1.6 milyon avroluk ödeneğini de çok yüksek ve haksız bulduklarını belirtmişlerdi.
Dışişleri bakanlığı ve başbakanlık yapan Johan Rudolph Thorbecke 1848 yılında kraliyetin yetkilerini kısıtlayarak Hollanda'nın anayasal monarşiye geçişini sağlayan isimdir. Bu tarihten sonra Hollanda Kraliyeti'nin görevleri daha çok sembolik düzeyde kalmıştır. 2013 yılında Kraliçe Beatrix büyük oğlu Willem Alexander'a kraliyet tacını devrettiği Amsterdam Niuwe Kerk Kilisesi'ndeki resmi törende bazı rahatsızlıklar su yüzüne çıkmaya başlamıştı.
Kraliyet tacınının devredildiği gün yapılan törene Sosyalist Parti'nin iki üyesi Saadet Karabulut ve Afgan kökenli Farshad Fashir katılmayı reddetti. Ayrıca Yeşil Sol Partisi'nden üç parlamento üyesi ile o yıllarda yeni yeni filizlenmeye başlayan Partij voor de Dieren - PvdD'nin (Hayvanlar için Parti) başkanı Marianne Thieme ile diğer iki milletvekili törende sessiz kalarak bağlılık yemini etmemişlerdi. PvdD'nin bu çıkışı da üzerinde çok konuşulan konulardan birisi haline geldi ülkede.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/kraliyetin-zor-gunleri-1842134
================================
YASAL YETKİ NEDEN KULLANILMIYOR?
Türkiye'de şiddet kol geziyor. Her an her yerde bir şiddet olayı yaşanabiliyor. Haber bültenleri şiddete ilişkin haberlerle dolu.
İsmail Özcan
06 Haziran 2021 Pazar 02:00
Türkiye'de şiddet kol geziyor. Her an her yerde bir şiddet olayı yaşanabiliyor. Haber bültenleri şiddete ilişkin haberlerle dolu. Erkeklerin ve erkek gruplarının birbirine erkeklerin kadınlara yetişkinlerin çocuklara insanların hayvanlara uyguladığı şiddet her çeşidiyle sürekli yükselen bir bela.
Şiddetin Türkiye'deki kadar gündemde olduğu bizim gelişmişliğimizde veya daha gelişmiş bir ülke yok. Namuslu insanların ailelerin çeşitli toplumsal grupların bir kaba kuvvet ve şiddet olayıyla karşılaşma olasılığı bizimki kadar yüksek başka ülke de yok. Toplum sıradanlaşmaya olağanlaşmaya başlayan şiddet olaylarından rahatsız ve huzursuz. Vatandaşlar güvenliklerini her geçen gün daha fazla tehdit altında hissettiği halde kamu otoritesi de ilgili kurumlar da şiddeti önlemeye dönük çaba gütmüyor.
Şiddet olayında temel tespit şudur: Kaba kuvvet ve şiddetten medet ummak kaba kuvvet ve şiddete başvurarak sonuç almaya kalkışmak ilkelliğin ve cehaletin doruk noktasıdır. Bu özelliğinin sonucu olarak şiddet hedef seçtiği kişiler arasında ayrım yapmıyor. Kendini savunma gücü ve olanağı olmayan sayısız kadın yaşlı engelli çocuk sürekli şiddete uğruyor. Bu insanlara şiddet uygulayanlar pişmanlık duymuyor aksine bunu kabadayılık sayıyorlar.
DÜELLODAN KAÇAR PUSU KURARLAR
Ülkemizdeki şiddet faillerinin yiğitlikle mertlikle Batı'da olduğu gibi eşit koşullarda kozlarını paylaşmakla ilgileri yoktur. Efelenmelerine rağmen hemen her olayda ağırlıklı olarak arkadan vurma pusu kurma bir kişiyi on kişi birden haklamaya kalkışma gibi namertlik yöntemlerini tercih ederler. Rakip tarafından bir düelloya davet edilseler hemen hepsi ortalıktan toz olurlar. Şiddet karşısında yasaların doğru dürüst işletilmemesi olayların faillerinin karakollarda adliyelerde gördükleri müsamaha onları hep cesaretlendirir. Bu yüzden kamuoyunun en tepkili olduğu uygulama şiddet faillerinin ya emniyetten hiç ikna edici olmayan gerekçelerle ya da adliyeden fikir suçlularına bile çok görülen adli kontrol şartıyla serbest bırakılmasıdır.
Türkiye'de son yıllarda gözaltına alındıktan sonra karakollardan adliyelerden sözünü ettiğimiz nedenlerle serbest bırakılan çok sayıda şiddet olayının faili kamuoyunun gösterdiği çok haklı tepkiler sayesinde tekrar gözaltına alınıp tutuklandılar. Burada sorulması gereken şudur: Polis savcı yargıç niçin kamuoyunun kaba kuvvet ve şiddet karşısındaki tepkisini beklenti ve hassasiyetini faile ilk gözaltı uygulandığında dikkate almıyor da kamuoyu bunu açık ettiği zaman dikkate alıyor?
DAHA NE BEKLENİYOR?
Elbette bir suçlu için yasal dayanak yoksa kamuoyu tepki gösteriyor diye tutuklama kararı verilemez. Tepki üzerine tutuklama kararı verilebiliyorsa o zaman yasal dayanak var demektir. Bu yasal yetki niçin en başta kullanılmıyor? Bu durum en azından bir bölüm kolluk kuvveti savcı ve yargıcın içinde yaşadıkları toplumun beklenti ve hassasiyetlerinden kopuk kararlar vermesi anlamına gelmez mi?
Maalesef bu uygulamalar kamuoyunda derin bir çaresizliğe güvensizliğe sebep oluyor. Toplumun yetkililerden beklentisi şiddete hiçbir makamda hoşgörü gösterilmemesi şiddetin çıkmaz yol olduğunun mutlaka kanıtlanmasıdır.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/yasal-yetki-neden-kullanilmiyor-1842103
================================
ABD'DE UTAH VALİSİ HALKI YAĞMUR DUASINA ÇAĞIRDI
ABD'de Utah eyaleti Valisi Spencer Cox eyaletteki kuraklıktan dolayı halkı yağmur duasına katılmaya davet etti.
05 Haziran 2021 Cumartesi 23:01
Bir süredir şiddetli kuraklığın baş gösterdiği Utah'ta Vali Cox yayınladığı görüntülü mesajında şunları kaydetti:
"Zaten daha önce tüm Utahlılardan uzun duşlardan kaçınarak sızdıran muslukları tamir ederek ve az suya uygun peyzajlar ekerek su tasarrufu yapmalarını istedim. Ancak korkarım bu çabalar tek başına bizi korumaya yetmeyecek. Daha fazla yağmura ihtiyacımız var ve hem de buna şimdi ihtiyacımız var. İlahi bir müdahaleye ihtiyacımız var. Bu yüzden tüm inanç mensubu Utah halkından 4-6 Haziran arasındaki hafta sonu yağmur duasında bana katılmalarını istiyorum"
Mesajında eyalette yaşanan kuraklığın ekinlere ve yaban hayatına zarar verebileceği ölümcül yangınlara neden olabileceği uyarısında bulunan Vali Cox "İş birliği halinde hep beraber dua eder ve Tanrı'dan ya da hangi üstün güce inanıyorsanız ondan daha fazla yağmur yağdırmasını istersek süren kuraklığın ölümcül boyutlarından kurtulabilme şansımız olabilir" ifadesini kullandı.
Vali önceki gün yağmur duası için bir de genelge yayımlamıştı.
Utah geçen yıl da şiddetli kuraklık yaşamış bundan dolayı eyalette ciddi yangınlar çıkmıştı.
Bu yıl da Vali Cox 13 Mayıs'ta eyalette kuraklık dolayısıyla acil durum ilan etmişti.
Kuraklığın etkili olduğu bir diğer eyalet olan Kaliforniya'da ise Vali Gavin Newsom 10 Mayıs'ta acil durum ilan etmişti.
https://www.cumhuriyet.com.tr/haber/abdde-utah-valisi-halki-yagmur-duasina-cagirdi-1842179
================================
YILMAZ ÖZDİL : DOĞALGAZ
6 Haziran 2021
Deniz hıyarı…
Denizlerin çöpçüsüdür.
Kirliliği yiyerek beslenir bir tek deniz hıyarı günde 350 kilogram yılda 120 ton kumu ağır metallerden arındırır.
Oksijen sağlayan deniz çayırlarını temizler deniz suyunu süzen pinaları temizler filtre görevi görür.
Tarladaki traktör misali deniz tabanını santim santim tarayarak havalandırır ekosistemi güçlendirir.
★
Kilosu 150 dolar.
★
Çünkü Uzakdoğu mutfağında çok sevilen bir yemek maalesef… Çin'e Japonya'ya Güney Kore'ye Singapur'a ihraç ediliyor. Lüks restoranların menülerinde yeralıyor. Bambu filizi taze zencefil turp ve bıldırcın yumurtasıyla pişiriyorlar. Çorbası da yapılıyor. Afrodizyak etkisi var. Ayrıca kozmetikte kullanılıyor.
★
İşin ucunda para varsa ne olur?
Sayın hükümetimiz tarafından avlanmasına izin verildi.
Güya kota konuldu ama kim dinler talan edildi.
Chp konuyu Meclis'e taşıdı soru önergesi verildi.
İktidar oralı bile olmadı.
★
Kilosu pahalı cezası ucuz…
E haliyle kaçak avcılık patladı.
Neredeyse bir tane bile deniz hıyarı bırakılmadı hepsi toplandı.
İktidar umursamadı.
★
Akademisyenler yalvardı yapmayın etmeyin sivil toplum örgütleri yalvardı lütfen bu yağmayı durdurun aklı başında balıkçı kooperatifleri yalvardı ekolojik denge bozuluyor Didim Çeşme Bodrum Datça Ayvalık yalvardı denizimiz kirleniyor berraklığı bile yavaş yavaş kayboluyor bu gidişle turizmi öldürürsünüz…
İktidar tınmadı.
★
Marmara Denizi'nde şakır şakır kaçak avlama yapıldı lütfen girin internete okuyun Tekirdağ Çanakkale Erdek Gemlik Mudanya Şarköy Marmara Ereğlisi'nde adeta nesli kurutuldu.
★
Üreme döngüsü imha edildi.
2016'dan itibaren Kuzey Ege yağmalandı.
2020'den beri Güney Ege yağmalanıyor.
Göz göre göre…
Yasal korumayla yokedildi.
★
Mahkemelik oldu.
Tarım bakanlığının tebliğiyle iki farklı kota uygulandığı böylece iki şirkete imtiyaz sağlandığı ayrıcalık tanındığı gerekçesiyle dava açıldı.
Bu iki şirkete 900'er ton nakil belgesi verilirken diğer şirketlere sadece 20'şer ton nakil belgesi verildiği öne sürüldü.
Danıştay iddiayı haklı buldu kota tebliğinin yürütmesini durdurdu.
Gene kimse bana mısın demedi.
Yürütme durduruldu talan durdurulamadı.
★
Aynı denizi paylaştığımız Yunanistan'da mesela deniz hıyarı avlayabilir misin?
Mümkün değil.
Bizimkiler kanunla izin veriyor Yunanistan'da kanunen yasak!
Kaç paraysa ödüyorlar bizden satın alıyorlar kendi kıyılarındaki deniz hıyarlarına asla dokunmuyorlar.
★
Ve hâlâ deniyor ki yahu nereden çıktı bu deniz salyası?
★
Doğrusunu isterseniz yazının başlığını bu yüzden "doğalgaz" koydum.
Denizini bile yağmaladılar ruhu duymuyor denizde doğalgaz bulduk diye seviniyor… "Hıyar" diye mi atsaydım başlığı!
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/yilmaz-ozdil/dogalgaz-3-6470922/
================================
AKP'Lİ BELEDİYELERİN GRİ PASAPORT SKANDALINDAN SONRA ALMANYA'DAN YENİ KARAR
Türk pasaportlarında renkli pasaport olarak bilinen vizesiz seyahati mümkün kılan gri yeşil ve diplomatik pasaportlara ek belge şartı getirildi. Türk vatandaşları kontrolsüz ve acil durumlar dışında Almanya'ya giremeyecek.
Haber Giriş: 6 Haziran 2021 Pazar - 10:46
Son Güncelleme: 6 Haziran 2021 Pazar - 10:48
Sözcü'nün internet sitesinde yer alan habere göre Türk pasaportunun değeri gün geçtikçe değer kaybetmeye devam ediyor. AKP'li belediyelerin gri pasaportla Almanya'ya resmi yollardan insan kaçakçılığı yaptığının ortaya çıkmasından sonra Avrupa'da yeni tedbirler gündeme geldi.
Almanya 25 Mayıs itibariyle siyah renkli diplomatik gri hizmet ve yeşil pasaporta 'ek belge şartı' getirdi. Vizesiz seyahati mümkün kılan bu pasaportlarla artık kontrolsüz ek belgesiz ve acil durumlar dışında Almanya'ya giriş yapılamayacak.
================================
MEHMET FARAÇ : PEKER ALEVİLER DERİN KUŞKULAR!!!
6 Haziran 2021 Pazar
2015 yılının Nisan ayının ortaları...
Suriye işgalinde büyük katliamlar yapan El Kaide yanlısı şeriatçı militanlardan bir grup Halep kırsalındaki bir mahallede bir Suriye askerini yakalıyor...
Silahına el konulan askeri ablukaya alan cihatçılar panik içindeki genç adama Arapça "Alevi misin" diye soruyor...
Asker ise 10 kadar sözde "cihatçı" teröristin karşısında "Evet Aleviyim" diye yanıt veriyor...
Bu yanıt üzerine öfkelenen silahlı askerlerden biri önce rejim askerine tekme atıyor sonra da kurşun yağdırıyor...
Yere yığılan Suriye askerine tekrar ateş eden Cihatçılar daha sonra birbirlerine sevinçle sarılarak Arapça sloganlar atıyor!. .
6 yıl önce dünya basınına yansıyan bu görüntüler internette halen duruyor...
Evet; bir dönem Suriye'de binlerce insanı hedef alan insanlık dışı bu vahşetlerden birini durup dururken anımsatmadık...
Çünkü konu Türkiye'nin huzursuzluğu iç siyasette kavgalar ve toplumun bir kesimini hedef alacağı öne sürülen "büyük eylem planı" iddiaları olunca Suriye'de yaşanan vahşetlerden birine dikkat çekmek tuhaf olmayacaktı...
Hele de bir yandan ülkenin neredeyse her kentinde çökertilen radikal dinci hücrelerde tehlikeli militanlar da yakalanınca (!) neler oluyor-neler olacak soruları hiç de sıradan sayılmıyor...
Provokasyonun hazır potansiyeli!!!
Türkiye; Fırat Kalkanı başta olmak üzere Suriye içlerine düzenlediği 4 sınır ötesi harekatta PKK'nın yanı sıra El Kaide-IŞİD ve türevlerini de hedef almış bu örgütlere büyük kayıplar verdirmişti...
Ancak IŞİD'in Türkiye'ye sızma faaliyeti devam ediyor olmalı ki neredeyse her gün yurdun dört bir yanında yapılan operasyonlarda tehlikeli militanlar yakalanıyor pusudaki eylem hücreleri çökertiliyor...
Son 5 yılda yakalanan El Kaide ve IŞİD'li sayısının 10 bin olduğu bunlardan 2000 kadarının tutuklandığı biliniyor...
Ancak hiç kuşkunuz olmasın Suriye'den kaçarak Türkiye içerisinde dolaşan IŞİD'in militanı ya da sempatizanlarının sayısının 100 binin altında olmadığı tahmin ediliyor...
Türkiye'de sadece örgütün sempatizanları ya da militanları yakalanmıyor IŞİD içerisinde "komutan" düzeyinde "istihbaratçı-bombacı-cellat" olarak faaliyet gösteren tehlikeli teröristler de ele geçiriliyor... Örneğin;
○ Esir aldıkları Özgür Suriye Ordusu mensuplarının da kafalarını kestiğini itiraf eden ve "IŞİD'in celladı" olarak duyurulan Fehet el Sacır adlı militan 11 Aralık 2017'de Kocaeli'nde yakalandı...
○ Kasım 2018'de Hatay'ın Belen ilçesinde IŞİD'in "infazcısı" olduğu iddiasıyla gözaltına alınan V. A. adlı örgüt üyesi tutuklandı...
○ 8 Eylül 2019'da IŞİD'in elebaşı "Ebu Bekir El-Bağdadi'nin cellatları" listesinde bulunan ve infaz emirlerini verdiği tespit edilen M. E. B. gözaltına alındı...
○ 17 Şubat 2020'de ise "IŞİD komutanı ve infazcısı" olan Y. A. A Bursa'nın İnegöl ilçesinde doğal gaz servis işinde çalışırken gözaltına alındı...
Bu olaylardan sonra da Bursa Sakarya Ankara Adana Urfa Kocaeli ve İstanbul gibi kentlerde IŞİD içinde üst düzeyde faaliyet göstermiş onlarca militan yakalandı büyük eylemler önlenmiş oldu...
1700 ASKER ÖLDÜREN TERÖRİST!. .
Bu kadar tehlikeli militanların ve yakalanmayanların nasıl tehdit oluşturduğunu göstermek için bir IŞİD üyesinin 2017'deki yılbaşı gecesi İstanbul'daki Reina eğlence merkezine silahlı baskın düzenleyerek 39 insanı öldürmesini anımsatmak yeterli olmalı...
Gelelim IŞİD'i de yeniden gündeme getiren dehşet verici bir açıklama ile ürkütücü bir operasyona...
Son haftalarda AKP'lileri hedef alan Sedat Peker eski bakanlardan Mehmet Ağar'ı suçlarken şunları söyledi;
"Devamlı Alevilik konusuna değinmemin sebebi derin Mehmet'in adamları tarafından geçmişte Gaziosmanpaşa'daki kahve saldırısından çok daha büyük bir eylem yapılıp ülkede kaos çıkarma planlarını boşa çıkarabilmek içindir. Planları bir cemevine saldırıdır..."
İşte bu ürkütücü açıklama toplumda büyük yankı uyandırırken son yıllarda radikal dinci örgütlere nefes aldırmayan ve çok başarılı operasyonlar yapan polis IŞİD adına büyük katliamlar yapan bir militanı yakaladı...
Ancak bu konuya gelmeden yıllar önce gazetelere yansıyan iki önemli habere dikkat çekmek gerekiyor...
13 Haziran 2014'te gazetelere yansıyan haber;
"IŞİD Bağdat'a ilerlerken cihatçı kaynaklar IŞİD'in ele geçirdiği 4 bin 500 Irak askerinden Şii olan 1700'ünü öldürdüğünü bildirdiler. Sünni askerler ise serbest bırakılıyor. "
İkinci haber ise 21 Ağustos 2016 tarihli;
"Irak Adalet Bakanlığı yetkilileri 1700 askerin ölümüyle sonuçlanan katliama iştirak etmekle suçlanan 36 kişinin idam edildiğini açıkladı. "
Gelelim Türkiye'de önceki gün yakalanan çok tehlikeli bir militana... Irak'ta 1700 askeri "Alevi" diye katleden ve sonra da kayıplara karışanlardan biri olan Iraklı Arkan Taha Ahmad önceki gün Bolu'da düzenlenen operasyonda yakalandı...
Cemevine saldırı tuzağı!. .
Evet; Peker'in Alevilere yönelik provokasyon yapılacağı iddiasının toplumu sarstığı şu günlerde Irak'ta 1700 Şii askeri acımadan katleden militanlardan birinin Türkiye'de yakalanması akıllara ürkütücü sorular da getiriyor!. .
İşte bu kapsamda Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın 28 Ekim 2020'de TBMM'deki grup toplantısında yaptığı şu konuşmayı da anımsamak gerekiyor;
"Suriye'den ülkemize gelen IŞİD mensuplarının eylem arayışında olduğunu biliyoruz. "
Gelelim asıl meseleye... Terör örgütlerinin "kurt puslu havayı sever" deyiminde olduğu gibi bunalım süreçlerini de kollayarak eyleme geçtikleri geçmişteki örneklerden biliniyor!. .
Yani; Türkiye'de bir mezhep çatışmasını yaratmak için "ortam"ın ve provokatif eylem hücrelerinin "potansiyel"i yakalanan son IŞİD militanın geçmişinden de dışa vuruyor!. .
Unutulmasın ki; IŞİD'in sadece Eylül 2016'da Antep'teki Düztepe Cemevi'ne yönelik saldırı planı deşifre edilmedi polis son 3 yılda Adana Ankara ve İstanbul'daki cemevlerine yönelik eylem hazırlığındaki çok sayıda IŞİD hücresini de çökertti...
Peker'in yarattığı siyasi bunalım-Alevilerle ilgili eylem iddiaları ve tam da bu süreçte yakalanan IŞİD'lilerin geçmişine bakınca büyük tehlike pusuda vesselam!!!
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/peker-aleviler-derin-kuskular-455768h.htm
================================
FATMA ÇELİK : MAZİ OLAN PARLAMENTARİZM Mİ DEMOKRASİ Mİ?
6 Haziran 2021 Pazar
Arapların meşhur sözü: "El mücerreb la yücerreb". Türkçesi "denenmiş denenmez". Bu hafta Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından duyduk bu deyişi. Hem de yeni anayasa çalışmalarından bahsederken parlamenter sisteme dönüş ihtimalinin bulunmadığını belirtmek için kullandı.
Tam ifadesiyle şöyle diyor Erdoğan:
"Artık parlamenter demokrasi bizim için bu millet için mazi oldu. Daima koalisyonlarla iç içe ve daima ziyanlı olan devirleri yaşadık biz. Koalisyonlar devrine dönmeyi milletimiz asla istemiyor. Kurtulduk bundan tekrar başımızı belaya sokmayın diyor. … Biz parlamenter demokrasi sistemini geride bıraktık. Onlar denendi. Denenmiş denenmez. "
AKP-MHP ORTAKLIĞI
Ancak bu ifadelerin hemen öncesinde Erdoğan anayasa yapım süreciyle ilgili şöyle söylüyor:
"Şu anda anayasa çalışmamızı yapan takımla evvel bizim heyetimiz oturup konuşacak değerlendirmemizi yapacağız 128 husus üzerinde. 'Tamam' dediğimiz anda da Devlet Bey'e bunu şahsım ve heyetim olarak takdim edeceğiz. Biz ortada bu çalışmayı da Devlet Bey'in bana göndermiş olduğu kendi çalışmaları ile de ayrıyeten mezcedeceğiz. Ve birlikte bu çalışma birebir vakitte Cumhur İttifakı'nın ortak çalışması olacak. "
Bu sözlerden AKP Grup Başkanvekili Bülent Turan'ın da "Cumhur İttifakı'nın ruhuna uygun" olarak nitelediği yeni anayasanın çalışmalarında AKP ve MHP'nin birlikte üzerinde anlaşarak ortak bir çalışmayı sunacaklarını anlıyoruz.
Ancak şu noktada sürdürülen bu ortaklık Cumhurbaşkanı tarafından bela olarak nitelenen koalisyonlardan -yine Cumhurbaşkanının deyimiyle- kurtulamadığımızı göstermiş oluyor.
Bu açıdan parlamenter sistemi kötülemek ve Türk tipi başkanlık sistemini övmek için kullanılan argümanın yanlış olduğunu söylemek mümkün: Yeni sistem koalisyonu kaldırmadı koalisyona mahkûm etti.
Fransızca kökenlisi (koalisyon) yerine Arapça kökenlisi (ittifak) tercih edildi diye güç birliğine ihtiyaç duymayan bir sistem ortaya çıkmış olmuyor. Sonuçta birden fazla gücün anlaşması ve ortaklık yürütmesi söz konusu.
POPÜLİST ANLAYIŞLA YENİ ANAYASA YAPMAK
Bu meseleyi detaylıca bir başka yazıda ele alacağım ancak bu açıklamaların üzerinde şuna dikkat çekmek gerek: Programın isminin "Cumhurbaşkanı Özel Yayını" olmasından anlıyoruz ki Erdoğan programa Cumhurbaşkanı kimliği ile katıldı. Ancak program sırasında yine parti başkanlığı kimliği ön plana çıktı. Anayasa çalışmasını şahsı ve heyetinin Devlet Bey'e sunacağından bahsetti. "Yerli ve millî" söylemiyle yola çıkılan anayasa yapım sürecinde yine nüfusun yarısının desteğini almış muhalefet partileri unutuldu.
Oysa demokratik bir anayasa ancak demokratik bir ortamda müzakere edilirse ortaya çıkabilir.
Aksi halde otoriter çoğunlukçu ve eşitliksiz bir anayasa ile karşı karşıya kalacağız demektir.
Nitekim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın ağzından çıkan "çok partili sisteme" yönelik eleştiriler de her ne kadar gaf olarak değerlendirilse de yeni anayasayla muhalif düşüncelerin örgütlenmesinin önüne geçilmek isteneceği muhalif düşüncelerin anayasanın yazım sürecine dahil edilmemesinden pek ala anlaşılabilir.
Öte yandan şu da unutulmasın: Yapılan son kamuoyu araştırmalarının çoğu halkın yüzde 60'tan fazlasının parlamenter sisteme dönmek istediğini ortaya koyuyor. Ve yine aynı araştırmalar Cumhur İttifakı'nın oy oranının ciddi ölçüde düştüğünü de gösteriyor. Görünen o ki halk da "denenmişi denememeyi" düstur edinerek yeni ittifaklara yeni iktidara umut bağlıyor.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mazi-olan-parlamentarizm-mi-demokrasi-mi-455766h.htm
================================
ARSLAN TEKİN : 'ŞERİAT İSTERİZ' DERKEN...
6 Haziran 2021 Pazar
Ayasofya'da Mustafa Kemal'e akıllarınca "had bildirme"yi gelenek hâline getirmek isteyenler aynı kalıp cümleleri kullanarak kendilerini fosilleştiriyorlar.
Birileri laikliği dinsizlik telakkî etmiş birileri dinin bütün rüknünün yerine getirildiği bir nizam görmüştür. Açık söylemek gerekirse R. T. Erdoğan Eylül 2011'de Mısır'ı ziyaretinde El-İhvânü'l-Müslimîn idaresinin başına gelecekleri siyasî tecrübesiyle ölçmüş olmalı ki Mısır'da Müslüman Kardeşler'in onca tecrübelerine rağmen bir yerlerde tökezleyeceğini/tökezletileceğini anlamış ve onlara "Laiklik din karşıtlığı değildir. Müslümanlar iktidarda olduğunda Hristiyanlar Yahudiler ve ateistlere de eşit yurttaşlar olarak saygı gösterilmelidir. Laiklikten korkunuz olmasın. " demiş sadece Mısır'da değil; Tunus ve Libya'da da laikliği telkin etmişti.
R. T. Erdoğan laikliğin içini nasıl doldurulacağını elbette biliyor. Kimseyi ürkütmeyin "laikiz" deyip geçin demeye getirdiğini de düşünebiliriz.
Laiklik nedir ne değildir tartışmasına şimdiye kadar girmedim. Ord. Prof. Dr. Ali Fuad Başgil'in "Din ve Laiklik" kitabı önümde. Pek çok sorunun cevabını veriyor pek çok tereddüdü izale ediyor.
Yeni bir anayasa yapmak istiyorlar. Hemen her parti kendi anayasasını hazırladı/hazırlıyor.
2016'da TBMM Başkanı İsmail Kahraman "Yeni Anayasada laiklik olmasın. " demişti. Ak Parti içinde çok kişi laikliğe karşı tavrını açık ortaya koymuştur.
Şimdilerde de Ak Parti'nin Anayasa taslağına laikliğin girip girmeyeceği merak ediliyor. Muhtemelen girecektir. Ama nasıl? O ayrı mesele.
Laiklikle bağlantılı olarak 31 Mart Vak'ası'nda bir hâdiseye temas etmek istiyorum.
1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra İttihat ve Terakkî vaziyete hemen hâkim olamadığı gibi yarı iktidar sarhoşluğu baş döndürüyor kendilerinin Selanik'ten getirdikleri Avcı Taburu nizam sağlayacağına nizamı bozuyor isyan çıkartıyordu. Meclis-i Mebusan'ın önüne gelen isyancılara "Ne istiyorsunuz" diye sorulunca "Şeriat isteriz" diyorlar. Hüseyin Cahit Yalçın bu sözü alıyor ve Tanin'de kayda geçiyor. "Şeriat isteriz" sözünü literatüre Hüseyin Cahit sokmuştur. Kalkışmayı daha 31 Mart'tan (13 Nisan 1909) kırk gün önce istibdada ve anarşiye ricat (dönüş) olarak açıklayacaktır:
"Cahit önemli bir gerçeği de ifade etmişti. 'Şeriat isteriz' diyenlerin din ve ahiret ile hiç alakaları yoktur bunlar birtakım gizli ağızlardır'. Şeriat isteyenlerin sahte olduğuna bir de delil getirmiştir. H. Cahit 'Bir şeyi istemek için o şeyin olmaması gerekir' hükmünden hareketle şeriat isteyenlerin meşrutiyetin ilanından beri şeriata ne gibi halel geldiğini göstermeleri gerekir der. Hüseyin Cahit şeriat istemenin gereksiz olduğunu çünkü namaz kılmaya hacca gitmeye ve dini vazifeleri yapmaya engel olunmadığı için şeriatın ahkâm-ı uhreviyesi mevcuttur. Ahkâm-ı diniye konusunda da Mecelle yürürlüktedir. Bugün sadece sarikler için hadd-i şer uygulanmıyor recm yapılmıyor. Kaldı ki bu uygulamalar sekiz on asırdan beri uygulanmıyordu. O halde şeriatın olmadığını söylemek mümkün olmadığı için H. Cahit şeriat isteyenlerin niyetlerinin çok samimi olmadığını ifade etmektedir…" (Bkz. : Suat Zeyrek-Hasan-Hakan Ulutin "31 Mart (13 Nisan 1909) İsyanı Üzerine Bazı Düşünceler" Sosyal Araştırmalar ve Davranış Bilimleri Dergisi C. 5 S. 8 2019)
Bu tür tartışmaların Cumhuriyet'le başlamadığı bilinmelidir.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/seriat-isteriz-derken-455764h.htm
================================
AHMET B. ERCİLASUN : YANILIYORUZ
6 Haziran 2021 Pazar
Ben yanılıyorum okuyucular yanılıyor hatta bütün muhalefet yanılıyor. Bunlar "Ne istediler de vermedik. " demediler; Fethullah Gülen'e "Bitsin bu hasret artık memlekete dön. " demediler. Bunlar "Hocaefendi"nin büyük bir din âlimi olduğunu çok büyük hizmetler ettiğini söylemediler.
Ben yanılıyorum biz yanılıyoruz bütün muhalefet yanılıyor. Bunların hiçbiri olmadı. Biz hayal gördük ve hayal görmeye devam ediyoruz.
Yanılıyoruz aziz okuyucular. Bunlar devletin en yüksek memurlarını ve temsilcilerini Oslo'ya gönderip bölücü teröristlerin liderleriyle görüştürtmediler; bunlar Oslo'da Öcalan'a övgüler düzmediler.
Ben yanılıyorum biz yanılıyoruz bütün muhalefet yanılıyor. Bunların hiçbiri olmadı. Biz hayal gördük ve hayal görmeye devam ediyoruz.
Evet yanılıyoruz. Kumpas davalarının savcısına bunlar zırhlı araç vermediler. Bunlar "Bu davanın savcısıyız. " demediler "Bu memleket bağırsaklarını temizliyor. " demediler.
Bunlar Fethullah okullarının ne kadar faydalı olduğunu hiç söylemediler. Dış temsilciliklerimize yazılar yazıp gelen konuklara Fethullah okullarının gezdirilmesini istemediler. Bütün bunlar birer hayal. Mutlaka biz yanılıyoruz.
Açılım mı? Öyle bir şey mi olmuş? Beşir Atalay İçişleri Bakanlığı mı yapmış? Valiliklere komutanlıklara kaymakamlıklara yazılar yazılıp teröristlere dokunulmaması mı istenmiş? Hayal görmüşüz biz. Böyle şeyler olmamış tabii.
Yanılıyoruz elbette. Fethullahçı bankanın açılış kurdelesini de bunlar kesmediler. Eğer böyle olduğunu düşünüyorsanız kendinize gelip yanıldığınızı kabul ediniz.
Diyarbakır meydanında insanlar toplanmış. Adamın biri kadının biri kürsüye çıkıp Öcalan'ın yazdığı mektubu okumuş. Devletin memurları ulak olup Öcalan'ın mesajlarını İmralı'dan Kandil'e götürmüşler. Böyle şeyler olduğunu sanıyorsunuz değil mi? Hayır yine yanılıyorsunuz.
Yalnız gözlerimiz değil kulaklarımız da yanlış algılamış. Megri megri gibi sesler mi duymuşuz? Habur sınırında mahkemeler mi kurulmuştu? Teröristler militan elbiseleriyle sınırdan içeri girip "Pişman değiliz. " filan mı demişlerdi? Sonra bölücülerin zılgıtları arasında kamyonlara binip zafer işaretleri mi yapmışlardı? Yok böyle şeyler canım. Gözlerimiz de kulaklarımız da yanlış gördü yanlış duydu.
Teröristlerin sınırdan girip zafer işaretleriyle karşılanmasından sonra bir başbakan çıkıp Meclis'te "İyi şeyler oluyor. " mu demişti? Hayır hayır ne böyle şeyler oldu ne böyle şeyler söylendi.
Birileri birilerine esfel-i sâfilîn mi demişti? Aşağıların aşağısı diyerek bunlar insan değil hayvan mı demek istemişti. Diğeri de onları bilmem nereye kadar kovalayacaklarını mı söylemişti? Yok yok yanılıyoruz; ne böyle şeyler oldu ne de böyle şeyler söylendi.
Cibilliyetsiz şerefsiz… Bunların çocukları yok böyle şeylerden anlamazlar… Şerefsiz diyen şerefsizdir… Siz aziz okuyucular zannediyor musunuz ki böyle şeyler söylendi. Bence siz de ben de yanılıyoruz. Gördüklerimiz duyduklarımız hep hayal.
Suriye'nin kuzeyindeki PYD'nin Salih Müslim diye bir lideri mi vardı? Ülkemizin yetkilileri o lideri İstanbul'da ağırlamış mıydı? Hiç şüpheniz olmasın bunlar da hayal.
Birkaç bin peşmerge sınırdan geçip YPG'ye yardıma gitti sanıyorsunuz değil mi? O da yanlış o da yalan. Bir de adamları yedirip içirmişiz diyorsunuz. Hiçbiri doğru değil. Hayal görmüşüz hayal görmüşsünüz.
Lütfen benim gibi siz de yanıldığınızı kabul ediniz. Yoksa akıl sağlığınız bozulacak. Ben çareyi bunda buldum. Yukarıda sözü edilen olayların hiçbiri olmadı; sözlerin hiçbiri söylenmedi. Bunların hepsi hayal. Ben hayal gördüğümü yanıldığımı kabul edip akıl sağlığımı koruyorum.
Ama bunların görüntüleri YouTube'da var. Hâlâ görüntülerine bakıp seslerini kulaklarımızla işitiyoruz. Allah Allah!. . Aklıma mukayyet ol yarabbi! Bunlar hayal diyorum size; yanılıyorsunuz; o ekranda gördüklerinizin de hepsi hayal.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yaniliyoruz-455763h.htm
================================
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Bu millet kili kipirdamadan dava ugruna canini vermeye razi olmasaydi ben hic birsey yapamazdim.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
98. AHIRET HAYATI INANISININ AVUTUCULUGU GERCEGE AYKIRIDIR; AVUTUCU OLSA BILE, BUNDAN INANISIN DOGRULUGUNUN CIKARILMASI GEREKMEZ
Denilecek ki; "Ruhun sonsuzluguna inanis, bu dunyada cogu kez pek mutsuz olan kimseler icin avutucu degil midir? Bu bir kuruntu ve hayal olsa da, tatli ve hos degil midir? Insan icin olumden sonra yasamak ve yeryuzunde kendisine verilmesinden sakinilan bir mutluluga birkac gun erismek, bir nimet degil midir?" Zavalli faniler! Bu sekilde, arzularinizdan, gercegin olcusunu imal ediyorsunuz! Cunku siz hep yasamak ve daha cok mutlu olmak istersiniz. Bu istekten hemen, hep yasayacaginizi ve bilinmeyen bir dunyada, size cogu kez sikintilar nasip eden bir dunyadan daha mutlu olacaginiz sonucunu cikariyorsunuz. O halde, buyuk cogunlugunuz icin zevk ve hazlarinizdan cok zorluk ve sikintilari gerektiren bu dunyayi, tasalanmadan terk etmeye razi olunuz. Butun yaratiklar gibi sizin de kalici olmamanizi isteyen talihin iradesine katlaniniz. "Ancak ben ne olacagim?" diye bana soruyorsunuz. Ey insan!
Milyonlarca yil once ne idiysen, o olacaksin; o zaman "bilmem ne" idin; her an bile, yine o zaman oldugun bu "bilmem ne" olmaya karar ver. Haberin olmaksizin, bu biciminle cikmis oldugun kainat evine yeniden gir ve seni cevreleyen oteki butun yaratiklar gibi, serzeniste bulunmadan, gec. . .
Din fikrinin mutsuzlara sonsuz teselli sundugu, bize araliksiz yinelenir; ruhun sonsuzlugu ve daha mutlu bir yasam dusuncesinin insanin kalbini yuceltmeye ve kuvvet vermeye, yeryuzu uzerinde sakincasini gordugu zorluklara karsi cesaret vermeye, gayrete getirmeye cok yaradigini iddia ederler. "Materyalizm ise, tersine, insani dort ayakli hayvan mertebesine koyan, onurunu yok eden, cesaretini kiran, gelecek olarak korkunc ve bu dunyada sikintiya duser dusmez intihara yoneltmeye yetenekli bir yokluktan baska sey gostermeyen huzun verici bir sistemdir" derler. Din imamlarinin buyuk sanati, soguk ve sicak uzerine uflemektir; uzmek, avutmak, korkutmak ve cesaretlendirmektir.
Ilahiyatcilarin efsanelerine gore, oteki dunyanin mutluluk ve iskence ulkeleri vardir. Insanin mutluluk ulkesine gitmeyi hak etmesi kadar guc bir sey yoktur; ezeli aci ve sikintilarinin lokmasi olan bedbahtlar icin, Allah'in hazirladigi azap ulkesinde, yani cehennemde bir makam elde etmekten daha kolay bir sey yoktur. Ahiret hayati fikrini pek oksayici ve tatli bulanlar, unutuyorlar mi ki, yine kendi aciklamalarina gore, insanlarin cogunlugu icin bu ahiret hayatinin iskence ve cezalar getirmesi gerekir.
Tumuyle yok olma fikri; iskenceler ve dis gicirdatmalariyla birlestirilen varligin sonsuzlugu fikrine, sonsuz iskence hayati fikrine, sonsuz kere yeglenmez mi? Daima var olmamak korkusu, hic var olmamis olmak korkusundan daha etkili midir? Artik var olmamak (hayati terk etmek) korkusu, ancak bir ahiret hayati inanisi icindeki hayalgucu icin, yalnizca bu hayalgucu icin gercek bir acidir.
Ey Hiristiyan din imamlari! Diyorsunuz ki; "Daha mutlu bir hayat fikri hostur, guzeldir; bu dunyadaki yasayistan daha mutlu, daha saglam bir yasayis istemeyen kimse olmadigi kabul edilir". Ancak cennet cazipse, kabul edersiniz ki, cehennem de korkunctur. Cennete layik olmak cok guc, cehenneme layik olmak ise pek kolaydir.
Cennete giden yolun dar, zahmetli ve zor bir yol; cehenneme giden yolun ise genis bir yol oldugunu soylemiyor musunuz? Allah'in guzidelerinin sayisinin pek az, ve azap cektirenlerin sayisinin pek cok oldugunu hep soylemiyor musunuz? Kurtulusa erismek icin Tanrinizin az sayida kimseye ihsan ettigi merhameti ve bagislamasi gerekmiyor mu? Pekala, size diyecegim ki; bu fikirler hicbir sekilde avutucu degildir. Size derim ki; hayvanlarin sonlari, azap cektirilen insanlarin sonlarindan daha cok arzuya deger gorunur. Size derim ki; bu dunyada beni ezici korkulardan kurtaran gorus, bana, kendi elindeki bagislayiciligini ancak sevgililerine veren ve butun diger insanlarin kendilerini sonsuz cezalara mustahak kilmalarina izin veren bir Allah fikrinin beni icinde biraktigi kusku ve tereddutten daha hos, daha ic acici gelir. Tereddutler ve insani uzuntu ve bezginlige dusurucu korkularla bir arada olan gerceklesmesi imkansiz kuskulari, huzur rahatligi ve guvenlik veren belli bir duzene, belli bir bilim ve dusunce manzumesine tercih ettirecek, asiri dini heyecandan ya da delilikten baska bir sey yoktur.
- - - - - - - - - - - - -
Konusan, adamin beyni degil, girtlagiydi.
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Din, siradan insanlarin sessiz kalmasini saglayacak en mukemmel aractir.
BONAPARTE,NAPOLON (1769-1821) Fransa imparatoru.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 276 Gercege aykiri bilirkisilik veya tercumanlik 1
1) Yargi mercileri veya suctan dolayi kanunen sorusturma yapmak veya yemin altinda tanik dinlemek yetkisine sahip bulunan kisi veya kurul tarafindan gorevlendirilen bilirkisinin gercege aykiri mutalaada bulunmasi halinde uc yildan yedi yila kadar hapis cezasina hukmolunur.
2) Birinci fikrada belirtilen kisi veya kurullar tarafindan gorevlendirilen tercumanin ifade veya belgeleri gercege aykiri olarak tercume etmesi halinde birinci fikra hukmu uygulanir.
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum. Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder