19 Haziran 2021 Cumartesi

2021/06/19 gündeminden dikkatimi çekenler


================================

MURAT AĞIREL : PARALARIMIZ İLE "UÇMUŞLAR"

murat.agirel@hotmail.com

16 Haziran 2021 Çarşamba

Hani özellikle Güneydoğu'daki askerî operasyonlarda "Sikorsky tipi helikopter" ifadesini duymuşsunuzdur.

Aslında o isim helikopteri üreten bir firmanın adı; Sikorsky Aircraft Corporation. Kurucusu Igor Sikorsky Kiev'de doğmuş Rus asıllı Amerikalı bilim insanı...

"Helikopterin babası" olarak tanınır ama bizim bugünkü konumuz firmanın ürettiği 1988 model S-76B tipi bir helikopter.

Gelin "uçan milyonların" hikayesini anlatayım...

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) iştiraki olan Metro İstanbul 1988 yılında İBB tarafından kent içi raylı sistemlerin işletmeciliğini yapmak üzere kuruldu.

Yani görevi; İstanbul'daki mevcut metro tramvay füniküler ve teleferik hatlarını işletmek.

Diyeceksiniz ki helikopter ne alaka.

Haklısınız çünkü personeline okçuluk eğitimi bile aldıran kurum 2012 yılında birden helikopter almaya karar veriyor.

Aramalar sonucunda Mayıs 2012 yılında Kale Nakliyat Seyahat Turizm A. Ş. adlı firmadan 590 bin dolar değerinde 1988 model TC-HKN işaretli Sikorsky S-76B tipi helikopteri bulup almışlar. O günün kuru ile değeri 1 milyon TL ediyor.

"Helikopter" ve "Belediye" aynı cümle içinde geçince benim daha önce kaleme aldığım bir yazı aklıma geldi.

Tabii ki yazının kahramanı Ankara Büyük Şehir Belediyesi ve başındaki Melih Gökçek... Onun döneminde de yine helikopter yolsuzluğu yapılmıştı. Hatta belediye iştirakleri aynı helikopteri ayrı ayrı kiralayıp hiç kullanmamayı tercih etmişti. Helikopterlerin alındığı isim de belediyeden milyonlarca liralık bir dolu ihale alan isim çıkmıştı.

Neyse biz yazımıza devam edelim...

Helikopter alındıktan sonra İBB'ye bağlı diğer şirketlere kiralanmaya başlanmış. En çok kiralayan firma da yine İBB iştiraki olan İstanbul Ulaşım A. Ş. olmuş. Mesela bir aylık kiralama 15 saat 36 dakika için KDV dahil 58 bin 721 Euro ödüyor. Üç aylık 50 saat 23 dakika için ise KDV dahil 189 bin Euro'ya kiralıyor.

Peki kiralayıp ne yapmış mesela?

Onu da araştırdım.

Deniz Hizmetleri Müdürlüğü'ne kişiler taşınmış devamlı. Boğaziçi İmar Müdürlüğü'ne gidilmiş. AKOM'a gidilmiş vs. toplamda 550 saat uçuş yapmış. Sadece AKOM için 278 saat uçuş gerçekleşmiş.

Tabii bu kağıt üstünde.

Çünkü bu raporların doğru olduğu konusunda şüpheler var. Halkın parası ile alınmış helikopterin siyasiler için propaganda faaliyetleri amacıyla kullanıldığına dair kaygılar var.

Metro İstanbul A. Ş. bahse konu helikopteri 2012-2018 yılları arasında kiraya vererek toplam 3 milyon 220 bin TL gelir elde etmiş. Bu gelirin yanında bakım ve diğer giderleri olarak 14 milyon 400 bin TL harcanmış. Üstelik kiralama hizmeti verilmeyen 2018 yılında personel gideri de 919 bin TL.

Yani hiç uçmayan helikopter için 1 milyona yakın para harcanmış. Bu ülkede 1 milyon liraya hayatı kurtulacak 79 milyon insan bulabilirim.

Nasıl güzel değil mi?

Durun daha bitmiyor...

Metro Ulaşım firması yetkilileri bakıyorlar astarı yüzünü geçiyor helikopteri satmak istiyor. 2017 yılında fiyat çalışması yapıyor. Komisyondan fiyat isteniyor 600 bin Dolar fiyat tespit ediliyor. Başka bir komisyon 2 milyon 120 bin TL bedel belirliyor ve 18 Ağustos 2018 tarihinde ihale düzenliyor. Muhammen bedel olarak ise 1 milyon 934 bin TL belirleniyor.

Bu ihalede alıcı çıkmıyor.

Sonra 18 Aralık 2018 tarihinde kapalı teklif ve açık artırma usulü ihaleye çıkılıyor. İki kişi teklif veriyor. Birisi Prof. Dr. Başaran Ruhet Genç 500 bin TL teklif veriyor diğeri ise Servet Kiralık Vinç adlı firma 510 bin TL fiyat veriyor.

7 Ocak 2019 tarih ve 2019/03 karar no ile helikopterin Servet Coşkun ve Sedat Coşkun'un sahibi olduğu Servet Kiralık Vinç adlı firmaya satılmasına karar veriliyor.

Bakın 2019 yılında bir helikopteri KDV dahil 601 bin 800 TL bedel ile satmışlar. O günkü kur ile 113 bin dolar. Yani bir araba parasına satılmış. Oysa daha yüksek fiyat belirlenmiş ama belirlenen fiyatın 4'te birine satılmış.

Peki bu helikopter kim için alındı?

Kimler kullandı?

İşte İçişleri Bakanlığı'nın el koyduğu dosyalardan birisi bu...

Şayet el konulmamış olsa muhtemelen İBB Teftiş Kurulu ve Müfettişleri bunu ortaya çıkaracaktı.

Elbette İçişleri Bakanlığı müfettişleri de bu konuyu araştırıyordur. Ancak aradan geçen bunca zamana rağmen bir gelişme olmadı. En azından ben duymadım.

Bakın bu paralar bizim paralarımız.

Platon yani bilinen diğer adı ile Eflatun der ki; "Halkını tüketen milletlerin kendileri de tükenir..."

Biz tükeniyoruz artık.

Bizi tüketen halkın parasını babaların parası gibi har vurup harman savuran kişilerdir. Bu paralarda fakir fukaranın hakkı vardır. Elbet bir gün hukuk önünde hesabı sorulur.

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/mobi/paralarimiz-ile-ucmuslar-457640h.htm?fbclid= IwAR0RiAZhp5S63fJqK546CKtlP1BWGPEclH8aM_sgfFHoS5pjiQdwfBLUxAA

================================

SİBEL OZBUDUN : UNUTMAMALI… KANIKSAMAMALI!

Yaşar Alperen Savaş (17)… Felek Batur (7)… Raşid Oso (8)… Hakan Sarak (5)… Mahmut Buluk (16)… Zeliha Cuma (7)… Helin Şen (12)… Serhat Savaş (15)… Enes Ata (8)…

"Haklarımı aramaktayım.

Onları gören oldu mu?"[1]

Bu isimleri olasıdır hiç duymadınız. Ya da belki duydunuz/okudunuz sonra da unuttunuz.

Oysa unutmamak gerek… Bunlar 2007-2020 arasında güvenlik güçlerinin elinden ölen 93 çocuktan bazılarının isimleri… Ya polis kurşunu ile yitirdiler yaşamlarını ya da kolluk kuvvetlerinin kullandığı zırhlı aracın altında kalarak… Birkaçı ise polisin attığı gaz bombalarıyla kopartıldı yaşamdan. Bu cinayetlerden (evet çoğunun "suç"u sadece polisle eşzamanlı olarak "olay yerinde" olmak. Bu nedenle öldürülmelerine "cinayet"ten başka bir ad bulmak mümkün değil…) çoğunun faili yüzeysel bir soruşturmanın ardından hafif bir cezayla atlattı.

Baran Tursun'u hatırlarsınız. 2007 yılında İzmir'de trafikte seyir hâlindeyken "Dur" ihtarına uymadığı gerekçesiyle polis tarafından başından vurularak öldürülmüş 20 yaşında bir delikanlı. Baran'ı öldüren polis memuru tutuksuz yargılanmış 2 yıl 3 aylık bir cezayla "ödüllendirilmişti" davanın sonucunda. Olayın peşini bırakmayan aile mensuplarının yaptıkları açıklamalar için istenen cezalar ise bundan çok daha fazlaydı!

Yine bilirsiniz Baran'ın babası Mehmet Tursun 2010 yılında güvenlik güçlerinin elinde canını yitirenler konusunda kamuoyunda bir duyarlılık oluşturmak amacıyla oğlunun adına bir vakıf kurdu. Baran Tursun Vakfı ya da tam adıyla 'Baran Tursun Uluslararası Dünya Ölçeğinde Silahsızlanma Yaşam Hakkı Özgürlük Demokrasi Barış ve Dayanışma Vakfı (BARANSAV)' kuruluşundan bu yana polis elinde ölenleri titizlikle izleyip hukuksal süreçler hakkındaki bilgileri kamuoyuyla paylaşıyor.

Baran Tursun Vakfı 2021 tarihli bir rapor yayınladı: "Kolluk Güçlerinin Orantısız Güç Kullanımı Sonucunda Yaşam Hakkı İhlâlleri Raporu: Ölmek Zorunda Değildiler"[2]…

"Ölmek zorunda olmasa da" 2007-2020 yılları arasında Vakfın tespit edebildiği polis kurşunuyla gaz bombasıyla polis aracı çarpması sonucu vb. yani güvenlik güçlerinin elinden ölen 404 kişinin (DÖRTYÜZDÖRT KİŞİ!) isimleri yaşları öldürülme tarih ve şekilleri raporun sonunda tek tek sıralanıyor.

Polisler tarafından katledilen 404 kişinin 93'ü 18 yaşın altında; 70'i kadın 241'i erkek. Ve en çarpıcı veri bunlardan HİÇBİRİ polis ile çatışmaya girmemiş! Bir başka deyişle "dur" ihtarına uymadıkları barışçıl protesto gösterilerine katıldıkları ya da sadece rastlantı sonucu olay yerinde oldukları için sokakta gözaltında ya da kendi konutlarında (evini aramaya gelen polislere galoş giymeleri için uyarıda bulunan ve çıkan tartışmada polis kurşunuyla yaşamını yitiren Dilek Doğan'ı unutmayın) öldürülen bu kişiler en fazla "kabahatler kanunu"ndan yargılanmalarını gerektirecek eylemlerin failleriydi. "Ülkenin özellikle doğusu ve güneydoğusunda devam eden silahlı çatışmalardan kaynaklı yaşam hakkı ihlâllerinin konu dışı tutul"duğu (¶ 3) raporda belirtiliyor.

Anımsanacaktır; 2259 sayılı Polis Vazife ve Salahiyetleri Kanunu'nun (PVSK) kimi maddelerinde 2 Haziran 2007 tarihinde değişiklikler yapılarak kolluk güçlerinin başta silah kullanmak üzere yetkileri genişletilmiş PVSK ve Jandarma Teşkilât Görev ve Yetkileri Kanunu'nda 27 Mart 2015 tarihli değişikliklerle de kolluğun "makul şüphe öngörü ve takdir" gibi tasarrufları tanımlanmıştı. Böylelikle

"Durdurma ve kimlik sormanın nedenleri konusu amaçları işlemin şekli süresi ve usulü konularında düzeneme yapılmasına rağmen makul şüphe öngörü ve takdir gibi soyut kavramlara ilişkin kolluğa yeterli eğitim verilmediğinden kolluğa silah kullanma yetkisini düzenleyen PVSK madde 16'ya her kolluğun kendine göre bir anlam yüklediği dolayısıyla yüklenen anlama göre de her kolluğun kendine göre bir işlem yapması sonucunda (…) 400'den fazla vaka ölümle sonuçlanmıştır. " (özet)

Bu iki düzenleme hiç kuşkusuz kolluk güçlerinin elini "keyfi davranma" konusunda bir hayli rahatlatmıştır. Ama buna bir de "acımayın vurun-kırın aslanlarım arkanızdayım!" yollu kendilerine "coşkuyu veren" İçişleri bakanlarının ve eğrisi doğrusuna denk gelir de olay yargıya intikal ederse faile ya "nefsi müdafaa"dan "orantılı güç kullanımı"ndan beraat olmadı en düşük cezalarla cezalandırılmalarının etkisini eklemeli. Polislerin yargı önüne getirilmesi gereken fiillerde olay yeri delillerini yine polis toplar; sanığın tutuksuz yargılanması ise neredeyse kuraldır:

"Zanlılar tarafından üretilen ve toplanan delillere göre güvenlik birimleri tarafından olayın fezlekesi düzenlenmektedir. İzmir'de Baran Tursun'u öldürdükten sonra ateş etmeyi gizlemek suretiyle trafik kazası raporunun düzenlenmesi Ankara'da 20 yaşındaki Soner Cankal'ı öldürdükten sonra cesedinin üzerine kurusıkı tabanca bırakılması Antalya'da motosikletiyle gezerken öldürülen 17 yaşındaki Çağdaş Gemik'in cesedinin yanına birkaç gram uyuşturucu bırakılması Kızıltepe'de 12 yaşındaki Uğur Kaymaz'ı öldürdükten sonra cesedinin üzerine silah bırakılması gibi delil yaratma fiilleri diğer vakalarda da yaygın bir şekilde görülmektedir. " 41) Çoğunluğu "devletin karşı işlenen suçlar" ile "devletin işlediği suçlar"ı farkı değerlendiren (¶ 45) ve "devletin âlî menfaatler"i söz konusu olduğunda gerek ideolojik tutumları gerekse atama terfi ve cezalandırılmaları iktidarın elinde olması nedeniyle hemen her zaman "devletten (yani devletin kolluk güçlerinden) yana kararlar alan yargı mekanizması kolluk "cinayetleri"nin fiilen cezasız kalmasını adeta bir "devlet geleneği hâline getirmiştir. [3] Buna karşılık kurbanların acılı ailelerin mağdurların yakınlarının insan hakları örgütlerinin avukatların adalet arayışları kovuşturulmakta ve (kimi zaman faillerden daha ağır biçimde) cezalandırılmaktadır! (¶ 47-52)

Öte yandan polisin elinden ölenler en azından sayılabiliyor… Toplumsal belleğe -bir gün ama mutlaka bir gün hesabı sorulmak üzere- kaydedilebiliyorlar. Ya polisin kaçırıp veya gözaltına alıp darp edip işkencelere uğratıp sonra salıverdikleri? İnsan hakları örgütlerinin kimsenin ilgi duymadığı tenha basın açıklamalarında sol gazetelerin dergilerin sayfalarında harf sayısı sınırlı twit'lerde birbiri ardı sıra adları anılıp sonra unutulup gidiyorlar. Oysa unutmamalı… Kanıksanmamalı…

Örneğin sadece 2019 yılında 1474 kişinin işkence başvurusu yaptığı[4]… unutulmamalı kanıksanmamalı!

Örneğin "otomobiline aldığı bir akrabasıyla beraber gözaltına alınan Naci Çelik isimli yurttaşın götürüldüğü Sultangazi Şehit Bülent Özkan Karakolu'nda sabaha kadar işkenceye uğradı"ğı "tüm vücudu morluklar içerisinde olan Çelik'in sivil giyimli 8-10 polis tarafından darp edildiğini belirtti"ği[5]… unutulmamalı kanıksanmamalı!

Örneğin Cumhurbaşkanı'nın nikâh şahitliği yapacağı bir düğün için kesilen trafikte saatlerce beklemek zorunda kalan avukat Sertuğ Sürenoğlu'nun yolun neden kapalı olduğunu sorması üzerine Cumhurbaşkanı korumaları tarafından iki saat boyunca araç içerisinde dövüldüğü ve kendisine zorla cumhurbaşkanına hakaret ettiğini kabul eden bir tutanak imzalatıldığı[6]… unutulmamalı kanıksanmamalı!

Örneğin 15 Şubat 2019'da Van'ın İpekyolu ilçesinde gözaltına alınan üç çocuğun fotoğraflarla ve hastane raporlarıyla belgelenen gözaltındayken "kafasının klozete sokulduğunu dipçikle mermiyle dövüldüğünü ters kelepçelenerek yere yatırılıp tekme ve yumruklarla dövüldüğünü" anlatan çocukların ifadelerinin Emniyet Genel Müdürlüğü tarafından yalanlandığı olaya müdahil olan Van Barosu hakkında "terör örgütüne destek"ten suç duyurusunda bulunulduğu[7] … unutulmamalı kanıksanmamalı!

Örneğin "İstanbul'un Fatih ilçesinde 15 Şubat 2020 akşamı iki yeğeni ve kardeşinin eşini korumak isterken polis şiddetinin hedefi olan ve aldığı darbeler sonucu beyin kanaması geçiren Mehmet Yaman'ın (48) 10 gündür yoğun bakımda" kaldığı; Savcılığın güvenlik kamerası kayıtlarını istediği hastane yönetiminin 'kameralar kayıtta değildi' yanıtı verdi"ği[8] … unutulmamalı kanıksanmamalı!

Örneğin "İzmir Torbalı'da gözaltına alınan Yiğit Üste adlı gencin emniyet yerine ormana götürüldüğü ve burada kar maskeli 4 polisin işkencesine maruz kaldığını ileri sürdüğü " . Baba Harbi Üste'nin oğluna ormanda "ajanlık" teklif edildiğini kabul etmeyince 6 saat boyunca işkence edildiğini bildirdi"ği… Üste'ye darp raporu verilmediği Polisin Üste ailesinin evine baskın düzenleyerek baba ve anneyi darp etti"ği "anne Üste'nin kötü muamele sonucunda hastaneye kaldırıldı"ğı; Baba Üste'ye de silah gösteren polislerin 'Yiğit'in hakkı budur' diye ölümle tehdit etti"ği[9]… unutulmamalı kanıksanmamalı!

Örneğin Bahçelievler'de polisin kimlik kontrolü yapmak için durdurduğu araçta bulunan şoför Ebubekir Demir ve yanında bulunan Ferhat Atılğan ile polisler arasında yaşanan tartışmanın ardından Demir ve Atılğan'ın polis tarafından öldüresiye dövüldüğü Polis tutanağında Demir'in abisinin karakola gelerek polis arabasını tekmelediği ve "Tayyip'in p. . polisleri" diyerek hakaret ettiğinin öne sürüldüğü Bakırköy 1. Sulh Ceza Hâkimliği'nin işkence izlerine rağmen polisler hakkında herhangi bir işlem yapmadığı[10]… unutulmamalı kanıksanmamalı!

Hele ki "Türkiye'de gözaltında işkence yapıldığı iddialarının Birleşmiş Milletler'in gündemine girdi"ği "BM İşkence Özel Raportörü Nils Melzer'in Türkiye'de işkence iddialarının arttığını gözaltında kaba dayak elektrik şoku ve cinsel saldırı gibi işkence yöntemlerinin uygulandığını söyledi"ği[11] koşullarda bunlar asla unutulmamalı kanıksanmamalı!

Hukukun berhava edildiği şu "Tek Adam Rejimi" günlerinde adaleti bir gün yeniden tesis edebilmek için kimsenin "devlet gücü"nü temellük edip hiçbir "âlî menfaat" adına gencecik insanları çocukları ihtiyarları iktidarını sürdürebilmek adına katlet(tir)memesi işkence etmemesi özgürlüğünden yoksun bırakmaması için bellek çok önemli…

O belleği her daim diri tutmamız ölülerimize işkence görmüşlerimize sahip çıkmamız gerek…

N O T L A R

[*] Kaldıraç No:239 Haziran 2021

[1] Eduardo Galeano Ve Günler Yürümeye Başladı çev: Süleyman Doğru-Savaş Çekiç Sel Yay. 2017 s.157.

[2] Baran Tursun Vakfı Kolluk Güçlerinin Orantısız Güç Kullanımı Sonucunda Yaşam Hakkı İhlâlleri Raporu: Ölmek Zorunda Değildiler İzmir 2021.

[3] "İstanbul Emniyeti yurttaşa işkence yapıp öldüren ve müebbet hapis cezası alan 4 polise zamanaşımı nedeniyle disiplin cezası verilemeyeceğini savundu. Murat Konuş adlı yurttaşa işkence yaparak ölümüne sebep olan ve müebbet hapis cezasına çarptırılmalarına rağmen tutuklanmayan 4 polisin görevden alınması için Konuş ailesinin avukatı İçişleri Bakanlığı'na ve CİMER başvurdu. CİMER'e yapılan başvuruya cevap veren İstanbul Emniyeti 4 polis hakkında 2011 yılında bir disiplin soruşturması yürütüldüğünü ve "Ceza tayinine yer olmadığı" kararı verildiğini belirtti. Yeni bir disiplin soruşturması için ise olayın yaşandığı tarihin üzerinden 2 yıldan fazla zaman geçtiğini belirten emniyet müdürlüğü zamanaşımı nedeniyle polislere disiplin cezası verilemeyeceğini savundu. " (Seyhan Avşar "İşkenceye Disiplin Cezası Bile Yok" Cumhuriyet 28 Aralık 2019 s.13. )

[4] Çağrı Sarı "2019 Yılında Bin 474 Kişi İşkence Başvurusu Yaptı" Evrensel 20 Ocak 2020 s.3.

[5] Seyhan Avşar "Öldüresiye İşkence" Cumhuriyet 8 Eylül 2019 s.9.

[6] Alican Uludağ "Erdoğan'ın Korumalarından Avukata Düğün Dayağı" Cumhuriyet 16 Nisan 2019 s.3.

[7] Mahmut Oral "Emniyet İşkence Var Diyen Baroyu Şikâyet Etti" Cumhuriyet 21 Şubat 2019 s.11.

[8] "Polis İşkencesi Sırasında Kamera Kayıt Dışıymış!" Yeni Yaşam 26 Şubat 2020 s.5.

[9] Hakan Dirik "İzmir'de 'Ajan Ol' İşkencesi" Cumhuriyet 18 Ekim 2018 s.6.

[10] Seyhan Avşar "Polisten Kimlik Kontrolü Sonrası Bayıltan Dayak" Cumhuriyet 23 Ağustos 2018 s.11.

[11] "BM: Türkiye'de İşkence Artıyor" Cumhuriyet 1 Mart 2018 s.9.

https://www.gunlukbakis.com/unutmamali/

================================

"PSİKOLOJİSİ BOZUKMUŞ AMA SİLAH ALABİLİYOR"

Gazeteci Gökçer Tahincioğlu Deniz Poyraz'ın katili Onur Gencer için "Psikolojisinin bozuk olduğunu ve ilaç kullandığını söylüyor ama ruhsat alırken yöneltilen sorulara tam da istenilen yanıtları veriyor" dedi.

İstanbul - BİA Haber Merkezi 19 Haziran 2021 Cumartesi 17:28

https://bianet.org/system/uploads/1/articles/spot_image/000/245/964/original/SAL-12.jpg

T24 yazarı Gökçer Tahincioğlu Halkların Demokratik Partisi (HDP) İzmir İl Binası'na 17 Haziran günü saldırı gerçekleştiren ve partili Deniz Poyraz'ı öldüren Onur Gencer'in ifadesindeki ayrıntıları kaleme aldı.

Tahincioğlu "Deniz Poyraz'ın katili Onur Gencer: İçimi soğuttum beni serbest bırakın!" başlıklı yazısında "Gencer kimsenin etkisinde kalmadığını söylüyor ama öldürmeyi tasarladığı isimleri Öcalan Selahattin Demirtaş Barış Atay diye sıralıyor ifadesinde" yorumunda bulundu.

TIKLAYIN-Kürkçü: Saldırganın 'yalnız kurt' olduğuna inanmak mümkün değil

https://bianet.org/bianet/siyaset/245954-kurkcu-saldirganin-yalniz-kurt-olduguna-inanmak-mumkun-degil

TAHİNCİOĞLU'UN YAZISININ İLGİLİ KISMI ŞÖYLE:

"Silaha çok düşkün olduğunu öldürme fikri kafasında yerleştikten sonra ruhsatlı silah arayışına girdiğini ve geçen yıl Haziran'da İzmir'den ruhsatlı silah aldığını anlatıyor.

"Psikolojisinin bozuk olduğunu ve ilaç kullandığını söylüyor ama ruhsat alırken yöneltilen sorulara tam da istenilen yanıtları verdiğini yalan söylediğini ifade edebilecek kadar kendinde.

TIKLAYIN-Cumhurbaşkanı ve İçişleri Bakanı'ndan hala açıklama yok

https://bianet.org/bianet/siyaset/245924-cumhurbaskani-ve-icisleri-bakani-ndan-hala-aciklama-yok

"POLİGONDA ATIŞ TALİMİ YAPIYOR"

"Geçmişten bu yana silah eğitimi aldığını poligonda sıkça talim yaptığını ifade ediyor. Ayrıca soyadını vermediği Alican adlı bir kişinin kendisini eğittiğini de söylüyor.

"Ankara'da ruhsat almayı istediğini ancak zor olduğunu görünce ruhsatı İzmir'den aldığını bu yüzden HDP Genel Merkezi'ni hedef almadığını ifade ediyor.

TIKLAYIN-HDP'ye saldırı: "Polis basit bir vaka muamelesi yaptı"

https://bianet.org/bianet/hukuk/245936-hdp-ye-saldiri-polis-basit-bir-vaka-muamelesi-yapti

"LÜKS OTELLERDE KALMA ARZUSU VAR"

"Ankara'da yakalanma olasılığının daha yüksek olması nedeniyle İzmir'de karar kılmış. Aslında annesinin vefatından önce ve sonra hep İzmir'de yaşamış. Babası ve diğer aile fertleriyle yaşıyor ancak otellerde kalmaya çok düşkün. Sıkça kalıyor.

"Daha lüks otellerde kalma arzusu var. Ancak bu otellerde kalmaya parasının nasıl yettiği de meçhul. Tıpkı ruhsat ve silah alacak para kaynağını nereden bulduğu gibi…"

TIKLAYIN-Pervin Buldan: Yarım saat farkla büyük bir katliam olabilirdi

https://bianet.org/bianet/siyaset/245863-pervin-buldan-yarim-saat-farkla-buyuk-bir-katliam-olabilirdi

"İKİ AYDIR HASTANEYE GİTMİYOR"

Gazete Duvar'dan Cihan Başakçıoğlu da Gencer'in mesai arkadaşlarıyla konuştu. Arkadaşları İzmir Valiliği'nin sağlık görevlisi olduğunu belirttiği Gencer'in iki ay gibi bir süredir görev yaptığı Kemalpasa Devlet Hastanesi'nde işe gitmediği söyledi.

Gencer'in hakkında tutanak tutulduğu ve tutanakların İl Sağlık Müdürlüğü tarafından son süreçte işleme alındığını ifade eden çalışma arkadaşı " Hastane içerisinde ekip çalışmasına çok yatkın biri olmadığı için sürekli 'geçici görevle' başka yerlere gönderiliyordu" dedi.

TIKLAYIN-"Karanlıktan çıkışın tek yolu HDP'nin yanında durmak"

https://bianet.org/bianet/siyaset/245915-karanliktan-cikisin-tek-yolu-hdp-nin-yaninda-durmak

"HAKKINDA TUTANAK TUTULMUŞ"

Gencer'in hakkında tutanak tutulduğunu belirten mesai arkadaşı şöyle konuştu:

"Bir süredir işe gelmiyormuş. Hakkında tutanak tutulmuş. Tam manasıyla işten atılmış değil ama atılması için adımlar atıldı. Tutanaklar il sağlık müdürlüğüne gitmiş.

"Dün hastanede de müfettişler vardı. Dosyasını incelediler. Daha önce gelmediğine dair görev yerlerine gitmediğine dair tutanaklar mevcut. Onları da aldılar.

"MART AYINDA SURİYE'DEN DÖNMÜŞ"

"En son Mart civarıydı diye hatırlıyorum. Suriye'den dönmüştü. Birlikte çalışmaya yatkın bir tip değildi en başta dediğim gibi. Tavırları sürekli sinirli hep öfkeliydi. En son sürekli silah ruhsatı almak gibi muhabbetler ediyordu.

"Ben bunu duyduğumda kesinlikle bu çocuğun ruhsat almaması gerekir demiştim. Kriterler nedir bilmiyorum ancak bence silah ruhsatı verilmemesi gereken insanlardan biriydi"

TIKLAYIN-HDP İzmir İl binasına saldırı: Parti çalışanı Deniz Poyraz öldürüldü

https://bianet.org/bianet/yasam/245833-hdp-izmir-il-binasina-saldiri-parti-calisani-deniz-poyraz-olduruldu

Silah ruhsatı alması için rapor gerekli

"Saldırıyı ruhsatlı silahı ile gerçekleştiren Gencer'in ise silah bulundurma ruhsatını geçtiğimiz mayıs ayında Gaziemir İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne başvurarak aldığı ortaya çıktı.

"Psikolojik sorunları olduğunu iddia eden Gencer'e ruhsat mevzuatına göre "akli dengesinin yerinde" olduğuna dair rapor verilmiş olması gerekiyor.

"SAĞLIK KURULU RAPORU GEREKLİ"

zmir Emniyet Müdürlüğü'nün resmi internet sitesi üzerinden yayınladığı şartlara göre silah bulundurma veya taşıma ruhsatı almak isteyen kişilerin bazı şartları yerine getirmesi gerekiyor.

"Bu şartlardan en önemlisi ise Silah Ruhsatı almasında sakınca bulunmadığına dair Tam teşekküllü Devlet Hastaneleri'nden veya üniversite hastanelerinden alınacak sağlık kurulu raporu.

"PSİKOLOJİK SORUN OLMAMALI"

"Psikiyatri Ortopedi Nöroloji Göz KBB ve Dahiliye dallarını kapsayacak şekilde düzenlenen sağlık kurulu raporunun geçerlilik süresi alındığı tarihten itibaren 6 ay olarak belirleniyor. Söz konusu dallarda herhangi bir sağlık sorunu bulunmayan kişilere silah ruhsatı alabilmesinde bir sakınca görülmüyor.

"Türkiye Psikiyatri Derneği'nin "Ateşli silah ruhsatı için başvuran kişiler için psikiyatrik muayene kılavuzu"nda yer alan bilgilere göre ateşli silah bulundurmak isteyenlerin akıl hastası veya psikolojik ve nörolojik rahatsızlıkları olmaması gerekiyor.

lgili mevzuata göre başvuran kişilerde zekâ geriliği ve demans psikotik ve duygu durum bozuklukları ağır kişilik ve dürtü kontrol bozuklukları alkol ve madde kullanım bozuklukları ile kişinin zihinsel yargılamasını davranışlarını ve dürtü kontrolünü etkileyen diğer ruh sağlığı sorunları bulunmadığının saptanması gerekiyor.

(RT)

https://bianet.org/bianet/siyaset/245964-psikolojisi-bozukmus-ama-silah-alabiliyor?bia_source=rss

================================

SAADET PARTİLİ OĞUZHAN ASİLTÜRK ADNAN OKTAR'IN EVİNDE YAKALANDI

"Emniyet Müdürü beni aradı ve "Fatih Bey teessüf ederim. Evde alıkonulmuş bir kız var diye giden ekiplerimiz evde bir Bakan'la karşılaştı" dedi. Adnan Oktar'ın müritlerinin yaşadığı villada Oğuzhan Asiltürk misafirdi ve gençlerle sohbet ediyordu!"

18-06-2021 13:41

Saadet Partili Oğuzhan Asiltürk Adnan Oktar'ın evinde yakalandı

Habertürk yazarı Fatih Altaylı Saadet Partisi'nde krize neden olan Oğuzhan Asiltürk'ün Adnan Oktar'ın evinde yakalandığını yazdı.

Ocak ayında AKP'li Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'la görüşen Saadet Partisi Yüksek İstişare Kurulu Başkanı Oğuzhan Asiltürk'ün partisindeki krizin ardından geçmiş yıllarda Adnan Oktar'ın evinde yakalandığı ortaya çıktı.

Altaylı "Adnan Oktar'ın müritlerinin yaşadığı villada Oğuzhan Asiltürk misafirdi ve gençlerle sohbet ediyordu!" ifadelerini kaleme aldı.

Altaylı'nın bugünkü yazısı şöyle:

"Oğuzhan Asiltürk'ün popülaritesi artan ama bu artışı oy oranlarına yansıtamayan Saadet Partisi'ni Cumhur İttifakı'na sokmak istediği bunu yaptıramadığı mevcut parti yönetimi değiştirmek için de düğmeye bastığı konuşuluyor.

Okur da soruyor "Oğuzhan Asiltürk'ün yaptığı doğru mu?" diye.

Ben bunu bilemem.

Ama Oğuzhan Asiltürk partiyi ele geçirip Cumhur İttifakı'na sokmayı başarsa bile Saadet tabanının olduğu gibi oraya akacağını hiç zannetmem.

Çünkü AK Parti'den rahatsızlık duyan Saadetli oranı aynı rahatsızlığı duyan CHP'li orandan düşük değildir.

Hatta belki de din iman adı altında yapılanlardan duyulan rahatsızlık daha da fazla olabilir.

Hele hele yakın çevrelerindeki AK Partililerin sınıf atlama biçimleri onlarda çok da büyük alerji yaratıyor olabilir.

O yüzden Asiltürk başarır mı başarısı başarı olur mu bilemem.

Ama tanıdığım Asiltürk'ü biraz anlatabilirim.

Kendisi ile ilk karşılaşmam 90'lı yılların ilk yarısına denk gelir.

O dönem ben Adnan Hoca ve suç örgütü ile uğraşıyordum onlar da benim hakkımda akılalmaz iftiralarla o zaman mail olmadığı için fakslarla saldırıyorlardı. Benim gay olduğumu kadın sattığımı kumar borçlarım için eşimi pazarladığımı falan 10 bin farklı yere faks mesajları ile iletiyorlardı.

Bu iğrençlikle mücadele için desteğini istemek üzere Asiltürk'ten randevu alıp TBMM'deki ofisine gitmiştim.

İlgimi çeken her milletvekilinin odasında arkasında asılı duran Atatürk fotoğrafının Asiltürk'ün arkasında olmamasıydı.

Nedenini sorduğumda "Odada tadilat yapılıyordu indirdik" demişti.

Kendisini bir daha görmedim.

Ama birkaç sene sonra bir olayda yine yolumuz kesişti.

Genç bir kızın ailesi kızlarının Adnan Oktar ve müritleri tarafından kaçırılıp alıkonulduğunu bildirince ben de durumu İstanbul Emniyeti ile paylaştım.

Aile ile emniyet temasa geçti ve savcılığın da devreye girmesi ile kızın alıkonulduğu Adnan Oktar evine baskın yapıldı.

Daha sonra dönemin Emniyet Müdürü beni aradı ve "Fatih Bey teessüf ederim. Evde alıkonulmuş bir kız var diye giden ekiplerimiz evde bir Bakan'la karşılaştı" dedi.

Adnan Oktar'ın müritlerinin yaşadığı villada Oğuzhan Asiltürk misafirdi ve gençlerle sohbet ediyordu!

Şaka maka üzerinden neredeyse 30 sene geçmiş. "

https://gazetemanifesto.com/2021/bakanlik-aciklamasi-5-bin-480-yeni-vaka-51-olum-446276/

================================

BELEDİYE BAŞKANINDAN SARIKEÇİLİLER'E 'BURAYI TERK EDİN' BASKISI!

Yusuf Yavuz -

June 18 2021

YUSUF YAVUZ / AÇIK GAZETE – Konya'nın Taşkent ilçesine bağlı Bolay köyü yaylasında yazı geçiren Sarıkeçili Yörükleri'nin çadırını kaldırması için Zabıta gönderen AKP'li Belediye Başkanı Osman Arı'ya Pervin Ana'dan tepki geldi: "Yörükler üretim yaparak bu dağları bekliyor!"

Anadolu'da geleneksel konar-göçer hayvancılık kültürünü sürdüren son topluluk olan Sarıkeçili Yörükleri kış aylarını Mersin sahillerinde yaz aylarını ise Konya ve Karaman yaylalarında geçiriyor. Kuraklığın vurduğu yaylalarda yaşanan ot sıkıntısına bir de yerel yönetimlerin baskısı eklendi. Konya'nın Taşkent ilçesine bağlı Bolay Mahallesi'nde hayvanlarını otlatmak için Orman İşletme Şefliği'nden resmi izin alarak çadırını kuran Sarıkeçili ailelerinden Musa Gök kısa süre sonra belediye zabıtalarını karşısında buldu. Taşkent Belediyesinde görevli olan zabıtaların otlatma izin belgesi olan araziyi terk etmelerini istediğini söyleyen Musa Gök günlerdir çadırını kaldırması için baskılara maruz kaldıklarını dile getirdi.

Sarıkeçili Yörükleri Akdeniz sahilleri ile Torosların yüksek yaylaları arasında yüzlerce yıldır konar-göçer hayvancılık yapıyor. Mersin'in Aydıncık Gülnar ve Mut ilçeleri ile Konya ve Karaman'ın yüksek yaylaları arasında her yıl 500 kilometreye yakın mesafeyi keçileri ve develeri ile birlikte yürüyerek dolaşan Sarıkeçililer için yaşamın temelinde taze ot var. Doğadaki mevsim döngüsüne göre otu takip eden Sarıkeçililer üretmek için kirletmenin kaçınılmaz olduğu bugünün dünyasındaki hayvancılık modelinin aksine keçileriyle birlikte yağmuru suyu ve otu izleyerek temi ve sürdürülebilir bir üretim modelini yaşatıyorlar.

YÖRÜKLER İÇİN YAŞAMAK ÖLÜM KALIM SAVAŞINA DÖNÜŞTÜ

Ancak geleneksel kültürü yaşayan bu son topluluk için yaşam alanları giderek daralıyor. Adım adım bildikleri göç yolları barajlarla otoyollarla tünellerle ve çoğu yerde giderek değişen arazi kullanımı nedeniyle özel mülkiyetlerin içinde kaldı. Bütün bunlara bir de kuraklık eklenince Sarıkeçililer için kültürlerini yaşatmak adeta bir ölüm kalım savaşına dönüştü.

KONAR-GÖÇER ÜRETİM KÜLTÜRÜ BİTMEK ÜZERE

Bugün geleneksel konar-göçer hayvancılık kültürünü yaşatan yaklaşık 140 Sarıkeçili ailesi var. Bu sayı her geçen gün azalıyor. Bu yıl Mart ayında başlayan yayla göçü Sarıkeçililer için bir hayli zorlu geçiyor. Sürüleri ile birlikte Konya'nın Taşkent ilçesine ulaşan yaklaşık 20 aile daha önce mera kiralayarak hayvanlarını otlattıkları Fesleğen Yaylası'nda yeterli ot olmadığını görünce başka bir çözüm aramaya başladı.

TAŞKENT'TE SARIKEÇİLİ YÖRÜKLERİNE BELEDİYE BASKISI

Sarıkeçililer Yaşatma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Savran bir iki ailenin Taşkent Bolay dağında ormana ait bir araziye yerleşmesi için Orman İşletme Şefliğinden izin aldıklarını ancak Taşkent Belediyesi'nin ailelerin yerleştiği alandan uzaklaştırılması için baskı yaptığını dile getirdi.

MUSA GÖK: 'BELEDİYE BAŞKANI BİZDEN İZİN ALACAKSINIZ' DEDİ

Sarıkeçili Yörüklerinden Musa Gök eşi ve üç çocuğu ile birlikte otlatma izni aldıkları alanda çadırını kurduğunu ve hayvanlarını otlatmaya başladığını belirterek yaşanan sorunu şöyle özetledi: "Biz Taşkent'in Bolay Mahallesi'nde hayvan otlatmak için muhtarla görüştük. Muhtar 'şeften izin alın oturun' dedi. Sonra orman şefinin yanına vardık muhtarı arayıp sordu ve olumlu görüşünü alıp bize izin verdiler. Ben de gelip çadırımı kurup oturdum. Sonra Taşkent Belediyesi'nin zabıtaları geldi 'buradan kalkacaksınız' dediler. Biz de dernek başkanımız Pervin Savran ile birlikte gidip belediye başkanı ile görüştük. Belediye Başkanı bize 'kafanıza göre gelip oturuyorsunuz. Bizden izin alacaksınız' dedi. Biz de bu arazinin mera değil ormana ait olduğunu belediyenin sorumluluğunda olmadığını söyledik. Belediye başkanı bize kızdı olmaz dedi. Ardından kaymakama gittik. Daha sonra orman işletme şefi jandarma ile birlikte gelerek 'izni iptal ettik buradan kalkın' dedi. Ben de 3 çocuğum ve hasta bir eşim var nereye gideyim? Bize bir yer gösterin dedim. "

SAVRAN: 'OTLATMA İZİN BELGESİNE RAĞMEN BASKI YAPILIYOR'

Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Sarıkeçililer Yaşatma ve Dayanışma Derneği Başkanı Pervin Savran Taşkent Belediye Başkanı Osman Arı ile görüşerek resmi izin belgesi olan otlatma izni ve otlatma planını gösterdiklerini ancak buna rağmen dernek üyesi ailenin çadırını kaldırması için baskı yapıldığını dile getirdi.

'BURASI ORMAN ARAZİSİ BELEDİYENİN SORUMLULUĞUNDA DEĞİL'

Belediye Başkanı Arı'nın "hata yaptınız yazılı dilekçe verip bizden izin alacaktınız" dediğini öne süren Savran "Biz 20 yıldır hangi arazinin kimin sorumluluğu altında olduğunu biliyoruz. Burası belediyenin sorumluluğunda değil orman arazisi ve elimizde otlatma planı ve izin belgesi var. Muhtar da 'bizim hayvanımız yok arazi boş. Şeften izin alın oturun' dedi. Belediye başkanı bize 'burada sosyal sorunlar var bölge vukuatlı insan öldürüldü' dedi. Yıllar önce yaşanan bir olayı bahane ederek ailemizi buradan kaldırmaya çalışıyorlar. Bu aile buraya kaçak gelip yerleşmedi ki" diye konuştu.

'BU İNSANLAR ÜRETİM YAPARAK KATKI SAĞLIYOR DAĞLARI BEKLİYOR'

Sarıkeçili ailesi için otlatmaya ve yaşamaya elverişli olmayan bir başka arazi gösterildiğini ve alanı terk etmeleri yönünde baskıların arttığını dile getiren Savran "Gösterilen yerde bırakın keçileri taş taş üstüne koysanız durmaz. Bu insanların amacı bu obayı buradan kaldırmak hep böyle yapıyorlar. Bir tane değil ki sorunumuz hangi biriyle uğraşalım. Söze geldi mi bütün yöneticiler 'ben de Yörüğüm' diye meydanlara çıkıp konuşuyorlar. Bizim sesimizi hiç duyan olmayacak mı? Sanki büyük bir deprem olmuş da yıkıntıların altında kalmış gibiyiz. Hiçbir ses yok. Her gün bu sorunlarla uğraşmaktan nefes alamaz olduk. Ne istiyorlar bizden? Bu insanlar üretim yaparak ülkeye katkı sağlıyor dağları bekliyorlar. Biz orman arazisindeyiz izinli otlatma planımız olan bir yerden çıkmayacağız. Sizin gelip bu çadırı rahatsız etmeye hakkınız yok. Burada nöbetteyiz" dedi.

'MERALARDA OT YOK KEÇİLER OĞLAKLAR BAĞRIŞIYOR'

Doğada yaşanan kıyımların yanına bir insan kıyımının eklendiğini savunan Savran "Maalesef yağışlar azaldığı için bu yıl ot da az oldu ve merada oğlakların keçilerin yiyeceği bir şey yok. Meralar kup kuru ot yok. Keçiler oğlaklar bağrışıyorlar sesleri yankılanıyor doğada. Bu seslere yürek dayanmıyor" diye konuştu.

BELEDİYE BAŞKANI OSMAN ARI: 'YER GÖSTERDİK GİTMİYORLAR'

Taşkent Belediye Başkanı AKP'li Osman Arı ise ortada bir sorun olmadığını savunarak şunları dile getirdi: "Bolay mahallemize bir aile geldi yerleşti. Eskiden Hadim'e bağlı Beyreli Mahallesinde yazı geçiriyorlardı. Burada geçmişte yer kavgası nedeniyle sosyal sorunlar yaşandı insan öldü. Orman idaresi izin vermiş onlar da gelip oturmuş. Onlara farklı bir yer gösterdik ama gitmek istemiyorlar. Biz de Kaymakamlık belediye ve orman işletme şefliği ile bir araya gelip toplantı yaptık konuyu değerlendirdik. Onlara Çakal Deresi denilen bölgede bir yer gösterdik. Onlar da 'biz buradan kalkmayız' diyerek insanları tahrik ediyorlar. Burada vatandaşın kendi kullanım alanları var. "

DEDE KORKUT ÖYKÜLERİNDE ANLATILAN HAYATI YAŞIYORLAR

Bir tür doğa okulu niteliğinde olan Sarıkeçililerin üretim ve yaşam kültürünün korunması ve geleceğe taşınması amacıyla 2008 yılında UNESCO Somut Olmayan Kültürel Miras Projesi (SOKÜM) kapsamına alınması için çalışma başlatıldı. Konuyla ilgili hazırlanan dosya Kültür ve Turizm Bakanlığı'na sunuldu ancak aradan 13 yıl geçmesine rağmen bu konuda henüz somut bir adım atılmış değil. Dede Korkut destanlarında anlatılan yaşam kültürünün son taşıyıcıları olan Sarıkeçililer bu zengin miras tamamen yok olmadan bu gerekli adımların atılmasını bekliyor.

https://acikgazete.com/belediye-baskanindan-sarikecililere-burayi-terk-edin-baskisi/

================================

BEŞ ÜLKEDEN TBMM'YE MEKTUP: TÜRKİYE BU UTANÇTAN KURTULMALIDIR!

June 18 2021

Avusturya Finlandiya Hollanda İrlanda İsveç büyükelçilerinin imzasını taşıyan mektup komisyon başkanı AKP Milletvekili Öznur Çalık'a iletildi. Mektupta bulunan açıklamanın altında 19 ülkenin imzası bulunuyor.

AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzasıyla İstanbul Sözleşmesi'nden çıkılması tartışılmaya devam ediliyor. Başta Avrupa ülkeleri olmak üzere birçok batılı ülke Türkiye'nin sözleşmeden çıkmasına tepki göstermişti.

KOMİSYONA MEKTUP

Odatv'den Sami Menteş'in haberine göre; dün Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde toplanan Kadına Yönelik Şiddet Hakkında Kurulan Meclis Araştırma Komisyonu'nun başkanı Öznur Çalık'a Avrupa ülkelerinin büyükelçileri mektup gönderdi.

Avusturya Finlandiya Hollanda İrlanda İsveç büyükelçilerinin imzasını taşıyan mektup komisyon başkanı AKP Milletvekili Öznur Çalık'a iletildi.

Mektupta Ankara'da bulunan 19 Büyükelçiliğin İstanbul Sözleşmesi hakkında yayınlanan açıklamanın iletildiği belirtildi.

Mektupta şu ifadeler yer aldı:

"Kadına yönelik şiddet konusunda komisyonunuz uhdesinde önemli çalışmalar yürütüldüğüne dair bilgilere haiz olmuş bulunmaktayız. Bu çerçevede Ankara'da mukin 19 Büyükelçiliğin (Almanya Amerika Birleşik Devletleri Avusturya Belçika Birleşik Krallık Çekya Danimarka Finlandiya Fransa Hollanda İrlanda İspanya İsveç İtalya Kanada Lüksemburg Norveç Yeni Zelanda ve Yunanistan) İstanbul Sözleşmesi hakkında yayınlamış olduğu açıklamayı en derin saygılarımızla ekte dikkatinize sunmak isteriz.

Bahse konu inisiyatifle yer alan Ankara'da mukim Büyükelçilikler olarak Komisyon Başkanı sıfatıyla ifa ettiğiniz bu önemli görev hasebiyle fikir teatisinde bulunabilme fırsatı edinmeyi ümit etmekteyiz. "

"ÇEKİLME KARARINI İPTAL ETMESİ UMUDUMUZU İÇTENLİKLE İFADE ETMEK İSTERİZ"

Söz konusu açıklama şöyle:

"Türkiye kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddetin önlenmesi ve mücadelesine ilişkin İstanbul Sözleşmesi'ni onaylayan ilk ülke oldu. O zamandan beri kadına yönelik şiddetin ve aile içi şiddetin önlenmesi ve bunlarla mücadele konusunda eşit haklar kadınların katılımı ve liderliği ve ulusal mevzuat açısından çok ilerleme kaydedildi.

Türkiye Cumhuriyeti hükümeti 20 Mart 2021'de İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararını açıkladı. Bu karar bizi üzüyor. Türkiye 2011 yılında ve bundan sonraki on yıl içinde bu sözleşmenin yaşama geçirilmesi esnasında en güçlü destekçilerden biri olmuş sözleşmeye önemli ve takdire şayan katkılarda bulunmuştu.

Bu nedenle İstanbul Sözleşmesi'nin imzalanmasının 10'uncu yıldönümü vesilesiyle Türkiye Cumhuriyeti hükümetinin aldığı çekilme kararını iptal etmesi umudumuzu içtenlikle ifade etmek isteriz.

İstanbul Sözleşmesi olarak da bilinen Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi 11 Mayıs 2011 tarihinde imzaya açılmış ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe girmiştir. Avrupa'da cinsiyete dayalı şiddeti önlemek şiddet mağdurlarını korumak ve failleri cezalandırmak için yasal olarak bağlayıcı standartlar belirleyen ilk araçtır.

"KENDİNE SAYGILI BİR TOPLUMU NASIL İNŞA EDEBİLİRİZ?"

Kadına yönelik şiddeti önlemek ve mücadele etmek için en kapsamlı yasal çerçeveyi sunan sözleşme 34 üye ülke tarafından onaylandı. Hem önleyici düzenlemeleri hem de şiddete maruz kalan veya bu tür bir şiddet riski altında olan kadınların desteklenmesini ve korunmasını teşvik eder.

Aile içi şiddet sorununa karşı harekete geçme çağrısı yapmakla kalmayan Sözleşme kadınları ve kızları tecavüz cinsel olmakla birlikte her türlü taciz çevrimiçi şiddet ve diğer birçok kadına yönelik şiddet eylemlerinden korumayı amaçlıyor. Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddet tüm Avrupa'da ve dünyanın her yerinde üzücü bir gerçektir.

Ne yazık ki diğer birçok ülkede olduğu gibi Türkiye'de de Covid-19 salgını sırasında kadına yönelik şiddet arttı. İstanbul Sözleşmesi'nden çekilme kararının iptal edilmesi Türkiye'nin kadınların korunması için çizilmiş bu kapsamlı çerçeveyi muhafaza etmesi adına yararlı olacaktır.

Bir ülkedeki uyum ve halkı arasındaki dayanışma için aile içi şiddetten daha olumsuz ne olabilir? Evde yaşanan duygusal veya fiziksel travmalar susturulup damgalanmışsa kendine saygılı bir toplumu nasıl inşa edebiliriz? Nüfusun bir kısmı potansiyelini yerine getiremezse güçlü ve müreffeh bir geleceği nasıl sağlayabiliriz?

Toplumsal cinsiyet eşitliği kadınlar ve erkekler için fırsat eşitliği yaratmayı amaçlar. Kadın ve erkekler hakkındaki bazı ısrarcı klişelerin ele alınmasına ve tüm çocukların eşit fırsatlara sahip olmasına izin verir. Savunup korumayı amaçladığımız demokratik toplumlarımızın bu çeşitliliği özgürlükleri ve haklarıdır.

Türkiye'nin kaydettiği ilerlemeyi takdir ederek Türkiye Cumhuriyeti hükümetini Sözleşme'ye aile içi şiddet ve kadına yönelik şiddetin kabul edilemeyeceği özel veya ailevi bir mesele olarak değerlendirilemeyeceği bir anlaşma olarak bakmaya çağırıyoruz. Cinsiyete dayalı şiddetin mücadele etmemiz gereken ciddi bir insan hakları ihlali olduğunu kabul etmemiz gerekiyor. Ulusal önlemler tek başına Sözleşme'yle aynı koruma düzeyine ulaşmıyor. Çok taraflılık bir ilke olarak ve gerçekte kadınların ve kızların güvenliği için önemlidir.

Burada cinsiyet kimliği ve cinsel yönelim ile ilgili gizli bir gündem yok – bazen iddia edildiği gibi. Sözleşme ulusal hukuk sistemlerinin bu yönde uyarlamasını gerektirmez. Devletler İstanbul Sözleşmesi'ni ulusal kararlarıyla eşgüdümlü biçimde uygulamak için yeterli yollara sahiptir ve aynı zamanda bu husus Devletlerin bütün insanların LGBTQI'lilerin de dahil olmak üzere haklarını Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında koruma yükümlülüğünü ortadan kaldırmıyor.

İstanbul Sözleşmesi Avrupa genelinde kadınların yaşamları üzerinde halihazırda olumlu bir etkiye sahip. Hükümetleri kadına yönelik şiddeti önlemeye mağdurları korumaya ve yardım etmeye ve failleri cezalandırmaya çağırmak bu tür şiddete son vermek için kapsamlı bir çabayla Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin çok önem verdiği bir değer olan şiddet mağduru kadınların saygınlığını geri kazanmak anlamına gelir. İstanbul Sözleşmesi kadınlar ve kızlar için değişimde önemli bir rol oynayabilir. Herkes için daha iyi bir gelecek için. "

CHP' TAŞCIER: TÜRKİYE' MEDENİ DÜNYADAN KOPARMAKTADIR

CHP Ankara Milletvekili ve Komisyon Üyesi Gamze Taşcıer konuyla ilgili Odatv'ye yaptığı açıklamada şunları kaydetti:

"İlk imzacısı olduğumuz kadına yönelik şiddetin kadın ve erkek arasındaki eşitsizlikten kaynaklandığını söyleyen temel insan haklarına dayalı bir sözleşmedir İstanbul sözleşmesi. Ve Türkiye bunun ilk imzacısı. Bu sözleşmeden bir gece yarısı tek bir kişinin kararıyla hem de hukuk dışı bir şekilde çekilmesi ülkemizde ve dünyada elbette endişe verici bir durum.

Türkiye'de bu kadar kadına yönelik şiddet ve cinayet işleniyorken kadınların yaşam haklarına yönelik bir sözleşmeden çıkılma kararı kabul edilebilir değil. Kaldı ki kadınların hak kazanımları bugüne kadar hep artarak devam ederken ilk defa kazanımlar noktasında geriye gidiş Türkiye'yi aynı zamanda medeni dünyadan koparmaktadır. Bu nedenle bir an önce bu hatadan geri dönülmeli ve Türkiye bu utançtan kurtulmalıdır. "

https://acikgazete.com/bes-ulkeden-tbmmye-mektup-turkiye-bu-utanctan-kurtulmalidir/

================================

ALTAY TOKAT: "MİLLİ ORDUYA YAKIŞMAZ"

Emekli Korgeneral Altay Tokat gündemdeki gelişmelere ilişkin hazırladığı analizinde parti kapatmanın kaldırılmaması gerektiğini söyledi. Tokat Öcalan'ın idam edilmemesi sonrasın da bitme noktasına gelen PKK'nın yeniden canlandığına dikkat çekti.

18 Haziran 2021 - 17:46

ALTAY TOKAT / ANALİZ

Bazı odaklar; Parti kapatılmasının kaldırılması gerekir demokrasiye yakışmıyor mealindeki sloganla kamu oyunu yönlendirmeye çalışmaktadır.

Bu yaklaşım doğru değildir. Hatta terörle mücadele açısından tehlikelidir. Demokrasinin temel ilkeleri ülkenin ve milletin bölünmez bütünlüğünün korunması özgürlükler ve vicdani değerlerle bağdaşmaz ve uyuşmaz kanaatindeyim.

Özel ve tüzel kişiler kanun önünde eşit olmalıdırlar. Suç işlemişlerse yargı yoluyla cezalandırılmalıdırlar. Bir yerlere ayrıcalıklar tanımak ilkelliktir ve sakıncalıdır diye düşünüyorum.

Meseleye elli yıldır üstesinden gelemediğimiz ekonomimizi kaosa sürükleyen sorunlarımızın çözümünü zorlaştıran çok sayıda Mehmetçiğin polisin korucunun ve vatandaşımızın hayatına ya da sakat kalmasına mal olan PKK Bölücü Terör Örgütüyle mücadele açısından bakmak zorundayız.

İspanya'da terör örgütü ile ilişkisi olan siyasi parti kapatıldı ve bu karar AİHM'ye götürüldü ve AİHM tarafında onaylandı.

PKK ile mücadele Özel Savaştır. Dolayısıyla;Terörle Mücadele Stratejisi Milli gücü oluşturan

siyasal askeri ekonomik ve sosyo-kültürel unsurların geliştirilmesini ve kullanılmasını

kapsar.

Askeri stratejisi; Askeri gücün kullanılmasını ve geliştirilmesini ön görür. Alan Hakimiyet Harekat Kompseti ile Terörstleri "ARA-BUL-ETKİSİZ hale getir" Doktirini çerçevesinde gerilla yani komando taktik ve tekniklerinin uygulandığı takdirde başarı şansı kesindir.

Bu mücadele de 19982de PKK marjinal düzeye indirildiği ve caydırıcılığımız nedeniyle hiç bir devlet Apo yu kabul etmedi ve ABD şartsız teslim etti.

Aynı ABD ; FETÖ yü vermiyor. Çünkü; FETÖ yanlış mücadele yüzünden bitirilemedi. Ordunu büyük bir bölümünü FETÖ'ye kaptıran tepedeki komutanlara bir işlem yapılmadı üst düzey siyasi ayağına gidilmeldi. Askeri öğrenciler ihraç edildi. Askeri okullar ve hasteneler kapatıldı. Biz bunu mücadele zannettik. Bu kapsamda fetö işime tekrar yarabilir düşüncesi ile ABD de koruyor ve kolluyor.

Biz ne yaptık? APO ya mahkeme tarafından idam kararı verildiği halde affettik . Burada Hükümetin ve "Biz tarafız karışmıyoruz" diyen dönemin Komuta Heyetinin vebali günahı ve suçu çok büyüktür. Bundan dolayı biz yani PKK ile bölgede mücadele edenler olarak ; Bu komuta Heyetine; Şehit gazi ve kahramanlara sahip çıkmayan komutanlar gözüyle

bakıyoruz.

Halbuki Komuta Katı mahkemenin kararının uygulanmasın da kararlı ve cesurca davranmalı idi.

APO affedilince PKK cesaretlendi ve umutlandı.

Daha sonra Kumpas Davalarını yaşadık. PKK ile müzakereye oturduk.

Operasyonları kısıtladık. Bu süreçte PKK toparlandı ve azgınlaşma fırsatını yakaladı. Taviz ve müzakere yönteminin ağır bedellerinden biri olan hendek çatışmalarını yaptık.

Şimdi Suriye'de siklet merkezi yapılarak PYD üzerinden ABD'nin açık desteği ile en azından Özerk Devlet kurma aşamasını yakaladılar.

Kısaca PKK hala bekamıza yönelik ciddi tehdit ve tehlike konumunu

korumaktadır.

Terörle mücadele bahane edilerek şehit gazi ve kahramanlar dururken emekli Orgenerallere aşırı imtiyazlar tanındı. Bu tür ayrıcılıkların faydası olamaz ve Milli Ordunun Ruhuna yakışmaz.

PKK nın teröristleri halk içinde faaliyet gösteren milis ve sempatizanları vardır ve hepsi PKK'nın elemanıdır. Parti Kapatılmasını kaldırdığımız zaman Şemdinli'de teröristlerle kucaklaşan Milletvekilleri Belediye araçları ile dağa malzeme taşıyanlar PKK'ya

terör örgütü diyemeyenler vs affedilmiş olmaz mı?

PKK'nın işine yaramaz mı?

https://www.aykiri.com.tr/altay-tokat-milli-orduya-yakismaz/12409/

================================

BARZANİ: "BİDEN BİZE BAĞIMSIZ KÜRDİSTAN SÖZÜ VERDİ"

Peşmerge başı Barzani ABD Başkanı Biden'ın kendilerine "Bağımsız Kürdistan" sözü verdiğini belirterek ölmeden bağımsızlık rüyasına kavuşacağız ifadelerini kullandı.

19 Haziran 2021 - 13:39

Peşmerge başı Mesut Barzani babasının İngilizlerden öğrendiği ancak Türkiye'nin engellemesi nedeniyle başarıya ulaşamayan sözde Kürdistan projesinde Biden'e güveniyor.

Barzani yaptığı açıklamada 2015 yılında Biden ile yaptıkları görüşmeyi hatırlatarak "Biden bize bağımsız Kürdistan sözü verdi" ifadelerini kullandı.

Independent Türkçe'den Abdulhakim Günaydın Barzani'nin yeni çıkan kitabı "Tarihe Not"tan bazı anekdotları paylaştı.

Mayıs 2015 ABD ziyaretinde Başkan Barak Obama'ya "Kürt halkı geçen yüzyılda büyük acılar çekti. Bütün yolları denedik bu durumdan yorulduk. Kürtler yüz yıldır bedel ödüyor. Bütün semavi din insani yasa ve örflere göre her ulusun kendi kaderini tayin etmesi kararını vermesi hakkıdır. Referanduma gidiyoruz ancak şu an için önceliğimiz IŞİD ile savaştır. Bağdat ortaklığımızı kabul etmiyor ve bizde tebaa olmayı kabul etmiyoruz" dediğini kaydeden Barzani Obama'nın sözlerine dikkatle kulak verdiğini Kürtler ile ilgili okumalar yaptığını ve Kürdistan halkının talihsizlikleri hakkında bilgisi olduğunu belirterek devamında şu ifadelere yer verdi:

"Obama Kürt ve Irak dosyasının Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın elinde olduğunu ve Biden ile oturup konuşmamızı söyledi. Ertesi gün Biden ile uzun bir görüşmemiz oldu. Irak ile olan yüz yıllık tarihimizden ve Kürdistan'ın bağımsızlığından açık bir şekilde söz ettik. Biden ülkesinin Kürdistan'ın bağımsızlığı Ortadoğu'daki sorun ve karmaşalarla ilgili görüşlerini açık bir dille anlattı ve sözlerini sonunda 'İkimizin de ömrü Kürdistan'ın bağımsızlığını kendi gözlerimizle görmeye yetecek' dedi. "

https://www.aykiri.com.tr/barzani-biden-bize-bagimsiz-kurdistan-sozu-verdi/12421/

================================

OĞUZHAN ASİLTÜRK'ÜN GERÇEK ADININ DURMUŞ DURDUYAN OLDUĞU ORTAYA ÇIKTI

Oğuzhan Asiltürk'ün 34 yaşındayken Durmuş Durduyan olan adını Oğuzhan Asiltürk olarak değiştirdiği ortaya çıktı.

19 Haziran 2021 - 12:08

AKP eski milletvekili Fevzi İşbaşaran Saadet Partisi'ni Cumhur İttifakı'na dahil edebilmek için kongreye götürmek isteyen Oğuzhan Asiltürk hakkında çarpıcı bir bilgiyi paylaştı.

İşbaran Asitürk'ün 34 yaşında isim değişikliğine gittiğini belirterek gerçek adının Durmuş Durduyan olduğunu açıkladı. İşbaşaran 52 yıl önce yapılan isim değişikliği ile Oğuzhan Asitürk'ün siyasi kariyerinin birden bire yükselişe geçmesine dikkat çekti.

İşte İşbaşaran'ın Twitter hesabından paylaştığı o bilgiler:

"Oğuzhan Asiltürk'ün 52 yıl önce yani 34 yaşındayken mahkemeye başvurup 'Durmuş Durduyan' olan adını 'Oğuzhan Asiltürk' olarak değiştiriyor -Tamam din değiştirip müslüman olabilirsin adını soyadını da değiştirebilirsin ama mensup olduğun millet değişmez utanılacak bir şey yok

Hristiyan Türkler var adlarını değiştirmediler ama Hristiyanlar. -Hadi 'Durmuş Durduyan' adını değiştirdin 'Oğuzhan Asiltürk' gibi iddialı bir ad ve soyadını niye aldın? -Ahmet Çelik Hasan Yılmaz Mustafa Keser ismi falan alsaydın bar

İlk orta Liseyi Malatya'da Üniversiteyi İstanbul Üniversitesi İnşaat Fakültesi'inde 'Durmuş Durduyan' olarak okuyorsun. -Sonra Durmuş Durduyan serbest müşavir/mühendis olarak çalışıyorsun -Birgün Erbakan ile tanışıyorsun sonra Oğuzhan Asiltürk oluyor ve milletvekili/Bakan

Bunu hiç yazmak istemezdim ama Türkiye'nin acı bir gerçeğini anlatmak istedim -Aslında Durmuş Durduyan Özal Demirel Erbakan gibi İTÜ'lü ama Ermeni bir vatandaş olarak onlar kadar şanslı olup devlette iyi bir işe girememiş. -Ne zaman ki Oğuzhan Asiltürk oluyor kapılar açılıyor. "

https://www.aykiri.com.tr/oguzhan-asilturk-un-gercek-adinin-durmus-durduyan-oldugu-ortaya-cikti/12420/

================================

MÜBARİZ MANSİMOV BENİM MALIMA ÇÖKÜLDÜ MARİNAYI GERİ İSTİYORUM

Yalıkavak Marina iddiaları ile ilgili olarak Mübariz Gurbanoğlu "Sözleşmede 220 milyon dolar yazıyor. Finansal hilelerle 31 milyon dolara indirdiler" diye konuştu.

Sedat Peker'in eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ı "çökmekle" suçladığı Bodrum'daki lüks Yalıkavak Marina'nın eski sahibi Azeri iş adamı Mübariz Mansimov Gurbanoğlu konuya ilişkin açıklama yaptı.

Yalıkavak Marina'ya (Bodrum Yalıkavak Turizm ve Yat Limanı Yatırımları) 2014 yılında eski İçişleri Bakanı Mehmet Ağar'ın oğlu AK Parti Milletvekili Zülfü Tolga Ağar'ın şube müdürü olarak atandığı ortaya çıkmış Mansimov'un geçen sene 'FETÖ üyeliği' iddiasıyla tutuklanması sonrası Marina'nın Yönetim Kurulu Başkanlığı koltuğuna Mehmet Ağar'ın oturması tartışma yaratmıştı.

Tahliye edilen Gurbanoğlu'nun eski sahibi olduğu marina ile ilgili eleştirilere yanıt veren Ağar "Biz olmasak buraya mafya çöker" savunmasını yapmış İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da bu sözlere tepki göstererek Ağar'a istifa çağrısı yapmıştı. Soylu'nun açıklamasının ardından görevden alındığı belirtilen Ağar ise sağlık sorunlarını bahane ederek görevi 'bıraktığını' iddia etmişti.

'Sözleşmede 220 milyon dolar yazıyor. Finansal hilelerle 31 milyon dolara indirdiler'

Sözcü gazetesi yazarı İsmail Saymaz bugünkü yazısında Mübariz Gurbanoğlu'nun Yalıkavak Marina'nın hileli şekilde elinden alındığı iddiasıyla İstanbul 3. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açtığı davayı kaybettiğini ancak Gurbanov'un karara itiraz edeceğini belirtti.

Saymaz Gurbanoğlu'nun ağzından şunları aktardı:

"Bu kararı kabul etmiyorum. Bilirkişi atanmadı. İki şahit dinlenmedi. İfadelerin hepsi yalan. Sözleşmede 220 milyon dolar yazıyor. Finansal hilelerle 31 milyon dolara indirdiler. İstinaf ve Yargıtay aşamaları var. Bu davayı kazanacağız. Benim malıma çöküldü. Marinayı geri istiyorum. "

https://www.canakkaleninsesi.com/mubariz-mansimov-benim-malima-cokuldu-marinayi-geri-istiyorum-18781-haberi

================================

2019'DAN BERİ HABER ALINAMAYAN TURİZMCİ KEMER'DE BULUNDU!

Antalya'nın Kemer ilçesinde bitkin halde hastaneye getirilen kişinin ailesinin bir süredir haber alamadığı kızının ise 2019 yılından bu yana görmediğini söylediği eski turizmci Hüseyin Öztürk (52) olduğu belirlendi.

19 Haziran 2021 14:14 / Güncel

https://www.gercekgundem.com/images/posts/202106/307665_814x458.jpg

İstanbul Beşiktaş Etiler Polis Merkezi'ne 21 Mayıs'ta giden genç kız babası Hüseyin Öztürk'ü 2019 yılı temmuz ayından sonra görmediğini beyan etti. Bunun üzerine Hüseyin Öztürk hakkında arama kararı verildi.

Dün akşam saatlerinden Antalya'nın Kemer ilçe devlet hastanesi acil servisine açlık ve halsizlik şikayetiyle bilinci kapalı halde ambulansla bir kişi getirildi.

Hastanede görevli İlçe Emniyet Müdürlüğü'ne bağlı polis memuru tarafından yapılan araştırmada bu kişinin Hüseyin Öztürk olduğu belirlendi. Hastanedeki işlemlerin ardından polis Hüseyin Öztürk'ün Manavgat'ta yaşayan ağabeyini ilçeye çağırdı.

Kemer'e gelen ağabeyi Hüseyin Öztürk'ün daha önce otellerde müdürlük yaptığını 2018 yılında ise iş yeri açtığını battıktan sonra da kaybolduğunu belirtti. Hüseyin Öztürk daha sonra ağabeyiyle Manavgat'a gönderildi.

https://www.gercekgundem.com/guncel/282342/2019dan-beri-haber-alinamayan-turizmci-kemerde-bulundu

================================

EYMÜR: BU GİDİŞİN SONU SİYASİ CİNAYETLERDİR 90'LARDA BU KADAR KEPAZELİK YOKTU

İletigönderen İlteriş Kağan » Cum Haz 18 2021 2:52

Sedat Peker'in açıklamalarını yorumlayan eski MİT yöneticisi Mehmet Eymür "Bugünkü tablo çok daha vahim 90'larda bu kadar kepazelik yoktu. Bu gidişin sonu siyasi cinayetlerdir" dedi.

Eski MİT Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür Sedat Peker'in yayımladığı 5 videoyu değerlendirdi. "90'larda bu kadar kepazelik yoktu" diyen Eymür savcılığın harekete geçmesi gerektiğini belirterek "bu gidişin sonu siyasi cinayetlerdir" ifadesini kullandı.

"90'LARDA BU DERECE KEPAZELİK YOKTU"

1. MİT raporunu yazan eski Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Kontrterör Dairesi Başkanı Mehmet Eymür organize suç örgütü lideri Sedat Peker'in mafya-siyaset bağlamındaki açıklamalarını değerlendirdi. "Bugünkü tablo çok daha vahim. O zaman hiç değilse işleyen bir yapı vardı" diyen Eymür savcılığın harekete geçmesi gerektiğini belirterek "Yer yerinden oynuyor. Bütün millet yazışıyor. Her gün videoları bekliyorlar daha ne olsun. Son videosunda savcıların ne yapması gerektiğini anlatıyor. 90'larda bu kadar kepazelik yoktu. Bu derece yoktu" dedi.

Eymür Susurluk döneminde Mehmet Ağar'la ilgili bazı ithamlarda bulunduğunu hatırlatan Eymür "Hatta zamanında söylediğim bir lafı yine tekrarlamak istiyorum. Bu gidişin sonu siyasi cinayetlerdir" uyarısında bulundu.

"BU KADAR ALENİ OLMASI HAYRET VERİCİ"

Sözcü gazetesinden İsmail Saymaz'ın sorularını yanıtlayan Eymür'in açıklamaları şöyle:

Peker'in videoları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tabi Sedat Peker de çok pirüpak değil. Kendisine yanlış yollarda olduğunu söyledim. Pek aldırmadı. Anlattıkları önemli şeyler. Kendisi sıkıntıya düşmeden anlatsaydı makbule geçerdi tabii.

Ağar ile ilgili iddiaları nasıl yorumluyorsunuz?

Zamanında Ağar ile ilgili şeyleri yazdık. Birtakım kimseler "İki Mehmet'in kavgası" dediler. En rahatsız olduğum laftı. Olayı küçülten bir deyim. Ağar ile ilgili her yazdığım şey onu daha yükseltti. Nasıl olduysa… Birileri "Abi bizi de yaz yükselelim" diyordu.

Bugünkü durumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Cinayetlerden bahsediliyor. Çok üzücü devletin bu hale düşmesi.

1. MİT Raporu sizin elinizden çıkmıştı.

Benim elimden çıktı evet.

Susurluk'ta da ithamlarda bulunmuştunuz.

Susurluk'u basına ilk haber veren benim.

Bugünle kıyaslarsak?

Bugünkü tablo çok daha vahim. O zaman hiç değilse işleyen bir yapı vardı. Görevimizi yapıyorduk ciddiyetle yapıyorduk. Destek de alıyorduk.

Şimdi?

Şimdi daha kuralsız tabii. Şimdiye kadar savcılığın harekete geçtiğini duymadım.

Geçmesi gerekir mi?

Kesinlikle. Yer yerinden oynuyor. Bütün millet yazışıyor. Her gün videoları bekliyorlar daha ne olsun. Son videosunda savcıların ne yapması gerektiğini anlatıyor.

90'lar böyle miydi?

90'larda bu kadar kepazelik yoktu. Bu derece yoktu.

90'larda siyasiler ile çıkar örgütleri aynı fotoğrafa giriyor muydu?

Her zaman vardı. Bakıyorum yine aynı isimlerden aynı şeylerden bahsediliyor.

Ağar ve arkadaşlarının marina fotoğrafını kastediyorsunuz.

E tabii. Bu kadar aleni olması da hayret verici.

Siz Ağar için ağır ithamlarda bulunmuştunuz.

Evet söyledim. Hatta zamanında söylediğim bir lafı yine tekrarlamak istiyorum. Bu gidişin sonu siyasi cinayetlerdir.

https://www.guncelmeydan.com/pano/eymur-bu-gidisin-sonu-siyasi-cinayetlerdir-90-larda-bu-kadar-kepazelik-yoktu-t50136.html

================================


- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
Aklim, ruh gibi bir kavrami algilama yetisine sahip degil.

Yaniliyor olabilirim; insanin gercekten bir ruhu olabilir, ama ben buna inanmiyorum.
EDISON,THOMAS (1847-1931) ABD'li mucit.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 58 Sucta tekerrur ve ozel tehlikeli suclular

1) Onceden islenen suctan dolayi verilen hukum kesinlestikten sonra yeni bir sucun islenmesi halinde
tekerrur hukumleri uygulanir. Bunun icin cezanin infaz edilmis olmasi gerekmez.
2) Tekerrur hukumleri onceden islenen suctan dolayi
a Bes yildan fazla sureyle hapis cezasina mahkumiyet halinde bu cezanin infaz edildigi tarihten itibaren bes yil
b Bes yil veya daha az sureli hapis ya da adli para cezasina mahkumiyet halinde bu cezanin infaz edildigi tarihten itibaren uc yil
Gectikten sonra islenen suclar dolayisiyla uygulanmaz.8980
3) Tekerrur halinde sonraki suca iliskin kanun maddesinde secimlik olarak hapis cezasi ile adli para cezasi ongorulmusse hapis cezasina hukmolunur.
4) Kasitli suclarla taksirli suclar ve sirf askeri suclarla diger suclar arasinda tekerrur hukumleri uygulanmaz. Kasten oldurme kasten yaralama yagma dolandiricilik uyusturucu veya uyarici madde imal ve ticareti ile parada veya kiymetli damgada sahtecilik suclari haric olmak uzere yabanci ulke mahkemelerinden verilen hukumler tekerrure esas olmaz.
5) Fiili isledigi sirada onsekiz yasini doldurmamis olan kisilerin isledigi suclar dolayisiyla tekerrur hukumleri uygulanmaz.
6) Tekerrur halinde hukmolunan ceza mukerrirlere ozgu infaz rejimine gore cektirilir. Ayrica mukerrir hakkinda cezanin infazindan sonra denetimli serbestlik tedbiri uygulanir.
7) Mahkumiyet kararinda hukumlu hakkinda mukerrirlere ozgu infaz rejiminin ve cezanin infazindan sonra denetimli serbestlik tedbirinin uygulanacagi belirtilir.
8) Mukerrirlerin mahkum oldugu cezanin infazi ile denetimli serbestlik tedbirinin uygulanmasi kanunda gosterilen sekilde yapilir.
9) Mukerrirlere ozgu infaz rejiminin ve cezanin infazindan sonra denetimli serbestlik tedbirinin itiyadi suclu sucu meslek edinen kisi veya orgut mensubu suclu hakkinda da uygulanmasina hukmedilir.


- - - - - - - - - - - - -
Riza Tevfik

Fikrimi sarsmadi simdiye degin
Arsizca sozleri bilmem ne beyin
Bana cifte atan saskin esegin
Kendi ciftesiyle beli kirilir

- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -



Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur-gundem@googlegroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : 0raj.p0yraz@neomailbox.net  /  oraj.poyraz@openmail.cc
Grup Sayfamiz : https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum.

Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim.

Videolar, resimler, makaleler falan.
:
http://insulaelibertatis.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder