================================
MAHKEME GÖRÜNTÜLERİ ORTAYA ÇIKTI… SEDAT PEKER'İN SAVUNMASINDA OSMAN KAVALA DETAYI
Sosyal medyada yayınladığı videolarla ve paylaşımlarıyla gündem olan suç örgütü lideri Sedat Peker'in Ergenekon davasında yaptığı son savunmasının mahkeme görüntüleri ortaya çıktı. Peker'in savunmasında Osman Kavala ayrıntısı dikkat çekti.
Güncellendi: 27 Haziran 2021 16:00
Kelebek operasyonu kapsamında "Organize Suç Örgütü lideri" olduğu gerekçesi ile tutuklanan Sedat Peker 2007'de Ergenekon operasyonunun şüphelilerinden biri olmuştu. Ergenekon davasında önce tutuksuz ardından da tutuklu olarak yargılanan Peker'in 22 Nisan 2013'te Silivri'de yaptığı son savunmasının tamamı yayın hayatına başlayan 'İlk Burada TV' tarafından yayınlandı.
Duruşmada son savunmasını 1 saatlik süre içinde tamamlayan Sedat Peker'in "hakim" ve savcılarla son derece saygılı bir üslupla konması dikkati çekiyor.
SALONDA SESSİZLİK İSTEDİ
Savunmasının başlarında duruşma salonunun içindeki konuşmalardan dikkati dağılan Sedat Peker "Sayın başkanım benim ses konusunda takıntım var. Psikolojik olarak bir ses geldiğinde algım hemen o tarafa gidiyor. Rica edebilirsek diğer sanıklardan diğer avukatlardan bir sessizlik olursa iyi olur. Çünkü savunmama kendimi veremiyorum. Biraz karışıklık yaşayabiliyorum da" dediği görülüyor.
SAVUNMASI 3 ANA BAŞLIK
Son savunmasını 3 ana başlık altında ele alan Peker'in cezaevinde mektup açacağı kullandığı iddiaları üzerine yaptığı konuşması da dikkat çekiyor.
Bunlar 2002'de kurduğu öztürkler.com adlı internet sitesi emekli Tuğgeneral Veli Küçük'ün şoförünün maaşını kendisinin ödediği iddiaları ve gazeteci Güler Kömürcü ile yaptığı telefon görüşmeleri. Peker kurduğu internet sitesinde 'Fetullah Gülen cemaatine' veya siyasi iktidara karşı tek bir haber yapılmadığını vurguluyor.
Cezaevinde kendisine ayrıcalık yapılmadığını belirten Sedat Peker kendisinin fil dişi saplı bir mektup açacağına sahip olduğunu onun da hayranı olduğu Türk Kurtuluş Savaşının kahramanlarından Fahrettin Altay Paşa'ya ait olduğunu söylüyor.
FİLDİŞİ MEKTUP AÇACAĞININ İLGİNÇ HİKAYESİ
Sedat Peker'in savunmasında dikkat çeken bir ayrıntı ise cezaevinde mektup açacağı kullandığı iddiaları üzerine yaptığı konuşma sırasında ortaya çıkıyor. Cezaevinde kendisine ayrıcalık yapılmadığını belirten Sedat Peker kendisinin fil dişi saplı bir mektup açacağına sahip olduğunu onun da hayranı olduğu Türk Kurtuluş Savaşının kahramanlarından Fahrettin Altay Paşa'ya ait olduğunu vurguluyor.
Sedat Peker bu mektup açacağının kendisine Fahrettin Altay'ın torunu Zeki Türkkan tarafından hediye edildiğini söylüyor.
Peker'in bahsettiği Zeki Türkkan "Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin görevlerini kısmen veya tamamen yapmasını engellemekle" ve "Türkiye Cumhuriyeti Hükümetini ortadan kaldırma veya görevlerini yapmasını tamamen engellemekle" suçlanan ve hakkında 3 kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istenen iş insanı Osman Kavala'nın bir çok şirketinin temsilcisi olmasıyla dikkat çekiyor.
İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı'nın iddiasına göre CIA danışmanı Henri Barkley ile sık sık görüştüğü öne sürülen Osman Kavala'nın bu görüşmelerden birini de şirketlerinin temsilcisi Zeki Türkkan'ın telefonu üzerinden yaptığı ifade edilmişti.
YOUTUBE MERAKI CEZAEVİ GÜNLERİNDEN
Son günlerde çektiği videolarla gündem belirleyen Sedat Peker'in sosyal medyaya olan ilgisinin cezaevi günlerinde başladığı görülüyor. Avukatlarının cezaevi ziyaretleri sırasında kendisi hakkında Youtube'da yayınlanan videoların görüntülenme oranlarını getirdiğini söyleyen Peker bu izlenme oranlarını hem siyasi parti liderleri ile hem de yer altı dünyasının diğer isimleri ile karşılaştırıyor. Sedat Peker Başbakanın videolarının 24 5 milyon izlendiğini kendisi hakkında hazırlanan videoların ise 23 5 milyon izlendiğini yer altı dünyasındaki diğer isimlerin videolarının ise çok düşük rakamlarda kaldığını ifade ediyor.
PEKER İLE KAVALA İSİMLERİ NASIL YAN YANA GELDİ?
Sedat Peker ve Osman Kavala isimleri ilk kez 1998'de yan yana gelmişti. Organize Suçlarla Mücadele Şubesi tarafından gözaltına alınan Sedat Peker ifadesinde Osman Kavala'nın ismini vermiş ve o ifadeler Hürriyet gazetesinde yayımlanmıştı.
Peker'in basına yansıyan ifadeleri şu şekildeydi:
"Kavala Şirketler Grubu'nun patronu Osman Kavala beni arayarak Bedrettin Dalan'ın ortağı müteahhit Yavuz Yayla'dan bir arsa satışından kaynaklanan 25 milyon dolarlık alacağının olduğunu ve benim devreye girmemi istedi. Ben de bu işi hallederek 1 5 milyon dolar komisyon aldım. Ayrıca Osman Kavala'nın ortak olduğu ve F-16 uçaklarının bilgisayar ağını yapan bir şirketin hisselerinin satışında da devreye girerek hisselerin yabancılara gitmesini engelledim ve bu işten de 200 bin dolar komisyon aldım. "
Osman Kavala ise söz konusu iddiaları şu sözlerle reddetmişti: ''Yavuz Yayla'dan sorunlu bir alacağımız veya kendisiyle bir ihtilafımız olması söz konusu değildir. Sedat Peker'e intikal ettiği iddia edilen meblağ alım satıma aracılık edenlere ticari temettülere uygun olarak ödenen komisyonla ilgili olabilir. Satış tutarından düşülerek ödenen bu komisyonun Sedat Peker'le ilişkisi bilgimiz dışındadır. "
İşte Sedat Peker'in savunmasının tamamı:
================================
ÇİN'DE İLGİNÇ BİR HAYVAN TÜRÜ BULUNDU
Çin'in kuzeydoğusunda gerçekleştirilen çalışmalarda dinozor kafasına sahip minik bir kuş türü bulundu. Bulunan fosilin her iki türe de ait olmayan evrimsel süreçte kendi basamağında gelişmiş bir türe ait olduğu tespit edildi.
Güncellendi: 27 Haziran 2021 14:23
https://www.veryansintv.com/uploads/images/2021/06/image_750x_60d85f72ecbb3.jpg
Çin'in kuzeydoğusunda kafası tıpkı Tyrannosaurus rex gibi görünen ancak vücudu günümüzün serçelerine ya da sinek kuşlarına benzeyen bir fosil keşfedildi.
Webtekno'nun aktardığına göre Tyrannosaurus rex kafasına benzeyen fosilin kafası yalnızca 2 cm büyüklüğünde iken fosili inceleyen paleontologlar minik canlının enantiornitinler olarak anılan ve soyları milyonlarca yıl önce tükenmiş bir erken kuş grubuna ait olduğunu ifade etti.
Bu kuş grubu büyük yok oluş esnasında yok olmuş olsa da kimi özelliklerinin günümüzde pek çok kuşta görüldüğü ve modern kuşlara giden evrimsel süreçte önemli bir yerleri olduğu aktarıldı.
https://www.veryansintv.com/cinde-ilginc-bir-hayvan-turu-bulundu
================================
ÇAMERYA KATLİAMI 77. YIL DÖNÜMÜNDE KANAMAYA DEVAM EDEN BİR YARA
Çamerya katliamının üzerinden 77 yıl geçmesine rağmen Çameryalı Arnavutlar katliamı kanamaya devam eden bir yara olarak nitelendiriyor ve haklarını aramaya devam ediyor.
Fatjon Cuka Dzihat Aliju | 27.06.2021
Tiran
Arnavutluk Meclisi 1994'te 27 Haziran tarihinin "Yunan Şovenistler tarafından Çamerya Arnavutlarına Karşı Soykırım Günü" olarak anılmasını öngören yasayı onayladı.
"Çamerya Haftası" olarak adlandırılan hafta boyunca ülkede yürüyüşler sergiler ve anma etkinlikleri düzenleniyor. Bu etkinlikler kapsamında Çameryalı Arnavutların çektiği acılara dikkati çekmek ve bu toplumun kültürünün yeni nesillere aktarılması hedefleniyor.
Aslen Çameryalı olan yazar müzeolog ve Çamerya kültürel miras araştırmacısı Enver Kuşi AA muhabirine yaptığı açıklamada Çameryalılara işlenen katliamların görgü tanıklarının anlattıkları aracılığıyla nasıl belgelendiğini anlattı.
Yaşananları 77 yıldır kanamaya devam eden bir yara olarak nitelendiren Kuşi "Çamerya'da olanlarla ilgili yüzlerce hikaye ile büyüdüm. Her şey gelenek büyük aile ve çok kültüre sahip Çamerya'nın en önemli şehirlerinden olan Paramithia'da başladı. Görüştüğümüz görgü tanıkları gözleriyle o büyük korkuya şahit olmuşlar. (Katliam) 27 Haziran 1944'ün sabahında Zervist çetelerinin (Yunan General Napoleon Zervas'ın kuvvetleri) bu şehre haince bir baskın yapmasıyla başladı. " diye konuştu.
Kuşi katliamlara Çameryalı Arnavutların topraklarından sürülüp Arnavutluk'taki mülteci kamplarına yerleştirilmelerine ilişkin belge ve fotoğrafları toplayıp koruduğunu söyledi.
Görgü tanıklarının anlattıklarıyla oluşturulan ve katledilen yüzlerce kişinin yer aldığı liste hakkında detaylar veren Kuşi 13 yaşındaki bir çocuğun ölüm nedeni hakkında "fırında canlı bir şekilde yakılmış" yazdığını aktardı.
"ANNE VE BABAMA DOĞDUKLARI TOPRAKLARDAN BİRER TAŞ VE ZEYTİN DALI HEDİYE GETİRDİM"
Ebeveynlerinin Çamerya'nın Filat şehrinin bir köyünde doğduğunu ve soykırım dalgasının ardında her şeyini bırakarak göç ettiklerini kaydeden Kuşi birkaç kez ziyaret ettiği Çamerya ile ilgili bir anısını göz yaşlarıyla anlattı:
"Köye gittim ve kafamda köyün tüm coğrafyası vardı. Ayaklarım şaşırtıcı bir şekilde içgüdüsel olarak büyük dedemin dedemin babamın ve annemin doğduğu evin önüne götürdü. Onlara hiçbir hediye götürmedim. Sadece birer taş ve zeytin dalı aldım poşete koyup Arnavutluk'a geldim. Babam taşa ve zeytin dalına dokunduğunda çocuk gibi ağlamaya başladı. Vefat ettiğinde mezarının başına bu taşı koydum. Aynısını annem için de yaptım. "
Yunanlı yazar ve Profesör Yorgo Margariti'nin "İstenmeyen Yurttaşlar" adlı kitabında Paramithia'da yapılan katliamda şehrin "kasaphaneye" dönüştüğünü yazdığını aktaran Kuşi şehrin sokaklarına katledilmiş kadın kız yaşlı ve her yer yaştan kafası kesilmiş karınları yarılmış insanlar görülebileceğini söyledi.
"ÇAMERYA ARNAVUTLARININ TALEPLERİ DOĞRU"
Çamerya Hasan Tahsin Vakfının yöneticisi ve Çamerya meselesi uzmanı Alket Veliu da Çamerya Arnavutlarının 77 yıl önce kaybettikleri haklarının geri alınması mücadelesini sürdürdüklerini söyledi.
Arnavutluk'un Çamerya meselesindeki çabalarına değinen Veliu bu çabaların son 30 yılda inişleri ve çıkışları olduğunu belirtti.
Bugünlerde Çamerya Arnavutları meselesini "unutmaya yönelik" tamamen farklı bir eğilim bulunduğunu savunan Veliu "Çamerya Arnavutlarının talepleri basit ve doğru. Basit diyorum çünkü kendi topraklarına dönüş talep ediliyor. " ifadelerini kullandı.
Eski AB Komisyonu Genişleme Müzakerelerinden Sorumlu Üyesi Johannes Hahn'ın konuyla ilgili Arnavutluk ve Yunanistan arasındaki görüşmelerde Çamerya meselesinin ele alınmasının önemine değindiğini anımsatan Veliu Arnavut devletinin komşu Yunanistan ile ilişkilerinde Avrupa ajandasını takip etmesinin yeterli olacağını söyledi.
Arnavut kamuoyunun dikkatine farklı gerçekler yazılı belgeler ve soykırımın kurbanlarının hikayelerini getirdiklerini dile getiren Veliu "Şüphesiz ki biz bugün davamızı savunma mücadelesi içerisinde ve bu davayı unutulmaya itmek isteyenlerin karşısındayız. Ancak herkese hatırlatmak isterim ki biz ayaktayız yaşıyoruz Çamerya davasına savaş açacak herkesin karşısında olacağız. Eğer son bir Çameryalı da kalsa bu dava için savaşacaktır. " dedi.
ÇAMERYA BÖLGESİNDE NELER YAŞANDI?
Arnavutluk'un güneyinden başlayan Çamerya bölgesi halen Yunanistan toprakları içerisinde kalan Yanya'dan Preveze'ye kadarki bölgeyi kapsıyor.
Yanya vilayetine bağlı bu bölgede yaşayan Arnavutlar 1913 yılına kadar Osmanlı vatandaşıydı.
Çamerya bölgesi Balkan Savaşı sonunda 1913'te yapılan Londra Konferansı'nda etnik ve azınlık bir bölge olarak Yunanistan'a teslim edildi. 1910 yılında yapılan nüfus sayımında bölgede 83 bin Arnavut yaşıyordu.
Yunan General Napoleon Zervas komutasındaki kuvvetler İkinci Dünya Savaşı sırasında Çamerya Arnavutlarına yönelik katliam gerçekleştirdi.
Haziran 1944'ten Mart 1945'e kadar süren etnik temizlik harekatı sırasında 2 bin 900 erkek 214 kadın ve 96 çocuk öldürüldü 745 kadına tecavüz edildi 68 köyden 5 bin 800 ev yakıldı. Ayrıca 2 binin üzerinde vatandaş da kötü yaşam şartları ve göçlerden dolayı hayatını kaybetti.
Yunan generalin başlattığı etnik temizlik nedeniyle 35 bin civarında Arnavut Çamerya bölgesinden Arnavutluk'a kaçmak zorunda kaldı.
Çameryalı Arnavutlar 1944'te yaşananların soykırım olarak tanınmasını Yunanistan sınırında kalan vatan topraklarını ziyaret etmek ve mülkiyet haklarının teslim edilmesini istiyor.
================================
KANADA'DA YATILI KİLİSE OKULU BAHÇELERİNDE BULUNAN KAYIT DIŞI ÇOCUK MEZARLARI GÜNDEMDEKİ YERİNİ KORUYOR
Kanada'nın orta batısındaki Sakatchewan eyaletindeki Marieval Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde yapılan aramalarda resmi kayıtlarda olmayan 751 çocuk mezarı bulunmasının yankıları sürüyor.
Islam Doğru | 27.06.2021
New York
Kanada'da "İlk Millet (First Nation)" olarak bilinen yerli halk bulunan çocuk mezarlarını kendi toplumları içinde neredeyse bir asırdan fazla süredir kulaktan kulağa dolaşan yatılı okullardaki çocuklarla ilgili trajik hikayelerin somut delileri olarak görüyor.
AA sadece Kanada'da değil bütün dünyada şaşkınlığa neden olan yatılı kilise okullarının bahçelerinde bulunan yerli halkın çocuklarına ait kayıt dışı mezarları yerinden incelemek ve yerli halkın nabzını tutmak için bölgeye gitti.
OKULUN YERİ KIRSAL BÖLGEDE
751 çocuk mezarının bulunduğu Marieval Yatılı Kilise Okulu Sakatchewan'ın başkenti Regina'nın yaklaşık 165 kilometre doğusunda neredeyse ıssız bir bölgede bulunuyor.
Cowessess First Nation Yerlilerine ait söz konusu topraklarda yaklaşık 4 bin civarında kişinin yaşadığı belirtiliyor. Çevrede elektrik direkleri ile tek tük evlerin olduğu geniş kırsal arazide toplu yerleşim yeri görmek oldukça zor.
Bölgede mobil telefonlar zorlukla çalışırken akaryakıt veya market alışverişi ihtiyacı nedeniyle en yakın toplu yerleşim yeri veya kasabaya ulaşmak için araçla yaklaşık 50 kilometre yol gitmek gerekiyor.
MEZAR YERLERİ UFAK BAYRAKLARLA İŞARETLENDİ
1890'larda Katolik misyonerler tarafından kurulan ve devlet tarafından finanse edilen Marieval Yatılı Kilise Okulunun bulunduğu alan şu an boş bir arazi şeklinde. Okulun 1990'larda Cowessess First Nation Yerlilerine devredildiği sonra yıkılarak ortadan kaldırıldığı belirtiliyor.
751 çocuk mezarının bulunduğu eski okulun bahçesindeki arazide toprağın derinine nüfuz eden radarlarla tespit edilen her mezar başına ufak renkli bayraklar ve güneş enerjili lambalar dikilerek işaretlendi.
Mezarların olduğu alanda Cowessess First Nation Yerlileri yönetimi tarafından görevlendirilen bir toplum üyesi nöbet tutuyor. Bu toprakların yönetiminin tamamen Cowessess First Nation Yerlilerine ait olduğu Kanada hükümetinin gerekli finansal destek dışında buradaki yönetime karışmadığı kaydediliyor.
YERLİ HALK KAYIT DIŞI ÇOCUK MEZARLARINI YERLİLERE KARŞI UYGULANAN KÖTÜ POLİTİKALARIN DELİLİ OLARAK GÖRÜYOR
Marieval Yatılı Kilise Okulu bölgesinde 751 çocuğa ait ceset kalıntılarının bulunduğu mezarlık alanına medya mensuplarının girmesine sıcak bakılmıyor.
Cowessess First Nation Konseyi Üyesi Jonathan Lerat tarafından olay yerine giden AA'ya verilen basın rehberinde medya çalışanlarından mezarların olduğu bölgeye yaklaşmamaları fotoğraf veya video çekmemeleri yerli halkla konuşmamaları ve onlara soru sormamaları istendi.
Ancak AA muhabiri medyadan uzak tutulmaya çalışılan etrafta bulunan az sayıdaki toplum üyelerinden iki kişi ile görüşmeyi başardı.
İsminin Ruth olduğunu söyleyen ve kendini koyu bir Katolik olarak tanımlayan yaşlı bir kadın 1948'den 1950 ortalarına kadar kendisinin de yatılı kilise okulunda öğrenci olarak kaldığını ancak konuşulanların aksine kötü bir muameleye uğramadığını aktararak yatılı kilise okullarında ölen çocukların genelde hastalıktan hayatını kaybettiğini öne sürdü.
Üzerinde geleneksel kıyafet ile alanda bulunan çocuk mezarlarının başına gelerek dua eden ve ismini vermek istemeyen yetişkin yerli bir erkek ise bölgede faaliyet gösteren kilise ve okulun daha sonra yakılarak ortadan kaldırıldığını böylelikle delillerin de yok edilmek istendiğini düşündüğünü belirtti.
Söz konusu kişi yatılı kilise okulu bahçesindeki mezarların kaybolmasını uzun yıllardır yerli halk tarafından konuşulan trajedilerin şimdi ortaya çıkarılan yeni kayıt dışı çocuk mezarlarının kendilerine karşı yürütülen kötü politikaların ispatı olduğunu vurguladı.
Olay yerinde AA'ya konuşan her iki kişi de görüntüsünün alınmasını istemedi.
751 ÇOCUK İÇİN ANMA TÖRENİ DÜZENLENDİ
Çocuk mezarlarının bulunduğu alanın yakınına kurulan geleneksel yerli çadırının etrafında dün akşam yatılı kilise okullarında hayatını kaybeden yerli çocuklar için anma töreni düzenlendi.
Yaklaşık 200 toplum üyesinin katıldığı törende geleneksel ilahi ve dualar yapıldı mezar taşı olmayan 751 çocuk için sessizce saygı duruşunda bulunuldu.
Törende konuşan Cowessess Bölgesi First Nation Yerlileri Şefi Cadmus Delorme çocukların zorla ailelerinden alınarak kilise okuluna konmalarından Kanada yönetiminin sorumlu olduğunu belirterek "Bunu şimdiki nesiller bilmeli. Bizi bu konuda direncimizi taşıyacak gençlere ihtiyacımız var. " şeklinde konuştu.
Töreni izlemeye gelen az sayıdaki gazetecinin uzaktan takibine izin verilen programda daha sonra 751 mezar yerinin başındaki güneş enerjili lambalar yakıldı.
KANADA'DAKİ YATILI KİLİSE OKULLARI OLAYI
Kanada'nın Sakatchewan eyaletindeki Cowessess Bölgesi First Nation Yerlileri Şefi Cadmus Delorme 24 Haziran'da 1990'lara kadar faaliyet göstermiş bölgedeki Marieval Yatılı Kilise Okulunun bahçesinde resmi kayıtlarda olmayan 751 çocuk cesedi kalıntısının olduğu mezarlar bulunduğunu açıklamıştı.
Şef Delorme aramanın yapıldığı yer için "Burası toplu mezar yeri değil bunlar isimsiz mezarlar. " diyerek mezarlığı yöneten Roma Katolik Kilisesinin 1960'larda mezarlardaki işaretleme noktalarını kaldırdığını bildirmişti.
Kanada resmi kayıtlarına göre Marieval Kızılderili Yatılı Kilise Okulu 1899'dan 1997'ye kadar eyaletin başkenti Regina'nın yaklaşık 160 kilometre doğusunda Cowessess yerlilerinin olduğu bölgede faaliyet gösterdi.
Ülke genelindeki 139 okulda başlatılan derine nüfuz eden radar taramalarında ilk kez 29 Mayıs'ta British Columbia eyaletinin Kamloops kentindeki diğer bir yatılı kilise okulunun bahçesinde 215 çocuğa ait ceset kalıntılarının olduğu kayıt dışı mezarlar ortaya çıkarılmıştı.
Kanada Başbakanı Justin Trudeau kamuoyunda büyük yankı uyandıran eski yatılı kilise okullarının bahçesinde bulunan çocuk mezarları için "Kanada tarihinin en karanlık bölümlerinden biri" ifadesini kullanmıştı.
İlki 1840'ta Katolik Kilisesi tarafından Kanada hükümeti adına açılan ve sonuncusu 1997'de kapatılan yatılı kilise okulları 150 binden fazla yerli çocuğun ailelerinden zorla koparılarak alıkonulduğu yerler olarak tarihe geçti.
Beyaz çoğunluğun hakim olduğu topluluklara entegre edilmek için zorla ailelerinden ve kültürlerinden uzaklaştırılan çocukların büyük kısmının kötü muameleye maruz kaldığı açlık ve soğuğun yanı sıra cinsel ve fiziksel tacize uğradığı hatta bazı çocuklar üzerinde tıbbi deneyler yapıldığının belirlendiği öne sürüldü.
Yatılı kilise okullarında yaşanan trajedinin tüm boyutları ile ortaya çıkarılması için 2008'de Kanada'da Hakikat ve Uzlaşma >>Komisyonu kuruldu.
Hayatta olan mağdurların 6 bininden fazlasını dinleyen Komisyon çalışmalarını 2015'te tamamladı ve yaşananları "kültürel soykırım" olarak tanımlayarak 4 bin sayfalık rapor yayımladı.
Bazı kaynaklarda kilise okullarında kalırken ölen çocukların sayısı 4 bin 200 olarak verilirken Komisyon raporunda ölümlerin kilise yönetimlerince belgelenmemesi nedeniyle bu sayının 5 bin 995 olduğu kaydedildi.
================================
5 YILDA BİNLERCE KİŞİ İŞKENCE ŞİKAYETİNDE BULUNDU
27 Haziran 2021 15:31
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) açıkladı: Bu yılın ilk beş ayındaki şikayetler bile 2020 yılında yaşanan işkence şikayetlerine yaklaştı.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı'nın (TİHV) 26 Haziran BM İşkence Görenlerle Dayanışma Günü'nde yayınladığı çalışmaya göre son beş buçuk yılda binlerce kişi işkence ve kötü muamele başvurusunda bulunurken bu yılın ilk beş ayındaki şikayetler bile 2020 yılında yaşanan işkence şikayetlerine yaklaştı.
TİHV Tedavi Merkezleri ile TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin verileriyle hazırlanan çalışma Türkiye'de işkence ve kötü muamelenin boyutunu gözler önüne serdi. Bu çalışmaya göre 1 Ocak 2015 - 30 Mayıs 2021 tarihleri arasında sadece TİHV'e işkence ve diğer kötü muamele gören ve onların yakını toplam 4 bin 174 kişi başvurdu.
2020 yılında 140 olayda en az 404 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı 86 kişi yaralandı. 2020 yılında TİHV tedavi merkezlerine toplam 605 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldığı için başvurdu. Bunlardan 562'si Türkiye'de 12'si Türkiye dışında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını bildirdi. İşkence görenlerin yakını 31 kişi de TİHV tedavi merkezlerine başvurdu. TİHV'ye başvuranlardan 283 kişi emniyet müdürlüklerinde 73 kişi polis karakolunda 134 kişi gözaltı ve nakil araçlarında işkence ve kötü muameleye maruz kaldığını aktardı.
BU YIL İLK 5 AYDAKİ KÖTÜ MUAMELE GEÇEN YILKİNE YAKIN
2021 yılının ilk beş ayında 69 ayrı olayda en az 258 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı 11 kişi yaralandı. Geçen yıl en az 170 kişi açık alanlarda işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalırken bu sayı 2021 yılının ilk beş ayında ise en az 161 kişiye ulaştı. 2020 yılında en az 192 kişi 2021 yılının ilk beş ayında ise en az 86 kişi resmi gözaltı merkezlerinde işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı. 2020 yılında en az 40 kişi 2021 yılının ilk beş ayında ise en az 10 kişi ev baskınları sırasında işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı. 2020 yılında en az 1 kişi 2021 yılının ilk beş ayında da yine 1 kişi gözaltında şüpheli bir şekilde yaşamını yitirdi.
İŞKENCEDE ÇOĞUNLUK POLİS ASKER VE BEKÇİDE
Kolluk güçlerinin barışçıl toplantı ve gösterilere müdahalesi sonucu 2020'de en az 2 bin 14 kişi 2021'in ilk beş ayında ise en az 2 bin 153 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı. Bunun sonucunda 2020 yılında en az 65 2021'in ilk beş ayında ise en az 23 kişi yaralandı. 2020 yılında tespit edilen 140 işkence olayının 109'unun polis 13'ünün asker 10'unun ise bekçiler tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. 2020 yılında biri gazeteci en az 20 kişi polisin ya da kendilerini polis/istihbaratçı olarak tanıtan kişilerin ajan olma baskısına ve tehdidine maruz kaldı.
KAÇIRILAN İKİ KİŞİ HALA KAYIP
Zorla kaçırıldığı belirtilen Yusuf Bilge Tunç ve Hüseyin Galip Küçüközyiğit'ten aylardır haber alınamıyor. Ancak tüm bu ağır tabloya rağmen Adalet Bakanlığı'nın verilerine göre işkence suçunu düzenleyen TCK'nın 94. Maddesinden sadece 97 kişi hakkında kamu davası açıldı. (Ankara/EVRENSEL)
================================
KAYYUM REKTÖRÜ ELEŞTİREN ÖĞRENCİYE SERİ SORUŞTURMA
27 Haziran 2021 15:38
"Rektörü nasıl bilirdiniz?" başlıklı yazısı nedeniyle kınama cezası verilen ODTÜ Öğrencisi Tunahan Gözlügöl hakkında peş peşe 4 soruşturma daha açıldı.
Tunahan Gözlügöl | Fotoğraf: M
"Rektörü nasıl bilirdiniz?" başlıklı yazısı nedeniyle kınama cezası verilen ODTÜ Öğrencisi Tunahan Gözlügöl hakkında sosyal medya paylaşımları gerekçe gösterilerek 4 ayrı soruşturma daha açıldı.
Orta Doğu Teknik Üniversitesi (ODTÜ) Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi Bölümü Öğrencisi Tunahan Gözlügöl hakkında siyasihaber.org'da yayımlanan "Rektörü nasıl bilirdiniz?" başlıklı yazısı nedeniyle Eylül 2020'de dekanlık tarafından "rektöre hakaret" iddiasıyla soruşturma açılmış ve Gözlügöl'e "kınama" cezası verilmişti.
Twitter hesabı üzerinden yaptığı paylaşımlar gerekçe gösterilerek hakkında 4 ayrı soruşturma daha açılan Gözlügöl "Disiplin soruşturmaları siyasi bir mekanizmaya dönüşmüş durumda" dedi. Okul içinde yaptıkları her eylemden sonra haklarında soruşturma açıldığını kaydeden Gözlügöl "Delili dahi olmayan soruşturmalarla karşı karşıya kalıyoruz. 4 yıldır bu okuldayım ve bazı dönemlerde her ay hakkımda soruşturma açıldı. Ama en çok yazdığım yazıdan sonra soruşturma açıldı" dedi.
Kayyum Rektör Verşan Kök'ü eleştiren yazı nedeniyle ceza aldığını söyleyen Gözlügöl "Okul dışındaki hayatımıza saldırı olması bir yönüyle insan hakları ihlalidir. İfade özgürlüğüne saldırıdır" dedi. (Ankara/MA)
================================
ERMENİSTAN ASKERLERİ SINIRDAKİ AZERBAYCAN MEVZİLERİNE ATEŞ AÇTI
Azerbaycan Savunma Bakanlığı Ermenistan askerlerinin iki ülke sınırının Kelbecer istikametindeki Azerbaycan mevzilerine ateş açtığını duyurdu.
Ruslan Rehimov | 27.06.2021
Bakü
Azerbaycan Savunma Bakanlığı açıklamasında Kelbecer ilinin Zeylik ve İmambinesi köyleri istikametinde bulunan mevzilerin 26 Haziran saat 14.50'den 27 Haziran saat 03.00'a kadar Vardenis ilinin Yukarı Şorca köyündeki Ermenistan mevzilerinden belirli aralıklarla ateş altına alındığı bildirildi.
Açıklamada Azerbaycan askerlerinden ölen veya yaralanan olmadığı durumun stabil ve Azerbaycan birliklerinin kontrolü altında olduğu belirtildi.
================================
İSTİSMAR DAVASINDA VERİLEN BERAAT KARARINA TEPKİ: MADDİ DELİL ARAMAKTAN VAZGEÇİN
27 Haziran 2021 16:09
İstanbul'da yaşayan G. Y'nin "çocuğun cinsel istismarı suçundan" açtığı davada ses kaydı olmasına rağmen beraat verilmesine tepki gösteren CHP'li Aylin Nazlıaka "maddi delil aramaktan vazgeçin" dedi.
CHP Kadın Kolları Genel Başkanı Aylin Nazlıaka İstanbul'da yaşayan G. Y'nin "çocuğun cinsel istismarı suçundan" açtığı davada tek celsede beraat kararı verilmesine tepki gösterdi.
Yaşanan "hukuksuz" sürece ilişkin yazılı açıklama yayımlayan Aylin Nazlıaka "İstanbul'da yaşayan 18 yaşındaki G. Y'ye terzi Ramazan Güney tarafından yapılan 'çocuğun cinsel istismarı suçundan' açılan davada tek celsede beraat kararı verildi. İstanbul Bakırköy 16. Ağır Ceza Mahkemesi'nde açılan davada 'delil yetersizliğinden beraat' kararına hükmedildi. G. Y'nin mahkemeye delil olarak sunduğu 'suçun itiraf edildiği telefon görüşmesi' kayıt niteliğinde sayılmazken mahkeme çocuğun İstanbul Çapa Tıp Fakültesi'nde gördüğü psikolojik tedaviye ilişkin rapor dahi istemedi" dedi.
Nazlıaka G. Y ile irtibata geçtiklerini belirtti. G. Y erkek arkadaşı Haktan Can ile ilişkisinde psikolojik ve fiziksel şiddet yaşadığını ve ayrılmak istediğinde tehdit edildiğini anlattı. 2020'de Haktan Can'ın babası Ramazan Güney'in terzi dükkânında kendisine tecavüz etmeye çalıştığını belirten G. Y. Haktan Can'ın "babam böyle bir şey yapmaz" diyerek yaşananları reddetiğini anlattı: "Birkaç gün sonra annesi Nevim Güney aradı 'insanoğlu her şeyi yapabilir' diyerek beni evlerine çağırdı. Evlerine giderek Nevim hanıma da yaşadıklarımı anlattım. Nevim hanım Ramazan Güney'in yanına giderek ses kaydı almamı istedi. Ben de gittim orada tekrardan taciz etti. Aldığım ses kaydını sanığın eşine dinlettim. Kaydı sildiler. Bu durumun aile arasında çözüleceğini söylediler. Can güvenliğim olmadığını düşündüm. " dedi.
Bu süreçte Haktan Can'ın saplantı düzeyindeki aramalarına maruz kaldığını belirten G. Y. "Engellemelerime rağmen arkadaşlarının telefonlarından arayarak sürekli taciz ve tehdit etti. Bunun üzerine Haktan Can ile görüşürken ses kaydı almaya karar verdim. Mahkemeye de sunduğum görüşme kaydında Haktan Can hem babasının hem de kendisinin bana yaptıklarını itiraf ediyordu. Artık elimde bir delilim olduğunu düşünerek Savcılığa gittim. Bana yapılanlar cezasız kalmaz diye düşünürken ilk celsede duruşma kapandı!" diyerek tepki gösterdi.
"MADDİ DELİL ARAMAKTAN VAZGEÇİN"
"Mağdurun soyut beyanı dışında atılı suçu işlediğine dair yeterli makul şüpheye yer bırakmayacak her türlü şüpheden uzak ve inandırıcı delil ile yeterince ciddi açık ve belirgin emareler bulunmadığı sanığın atılı suçlamayı kabul etmediği ayrıca olaya ilişkin kamera kaydının olmadığı anlaşılmıştır" denilerek beraat kararı verilmesini kabul etmediklerinin altını çizen Nazlıaka "Çocuğun cinsel istismarı suçlarında maddi delil aramaktan vazgeçin!" dedi. Nazlıaka sözlerini şöyle tamamladı: "G. Y'nin psikolojisinin düzelmesi için YaşamHak projemiz kapsamında ücretsiz psikolojik destek almasını sağlayacağız. Hayatının baharında umutsuzluğa sürüklenen G. Y'nin yaşadığı sürecin hukuksuzlukla sonuçlanmasına izin vermeyeceğiz. Bu ülkede maalesef kamuoyu baskısı olmadığında adalet tecelli etmiyor. Adaletin tecelli etmesi için iç hukuk yollarının tamamına başvuracağız. Çocuğa yönelik cinsel istismar suçları aile arasında çözülemez. Erkek adalet değil gerçek adalet istiyoruz. " (HABER MERKEZİ)
11 yaşındaki bir çocuk istismarı nasıl kanıtlasın?
11 yaşındaki bir çocuk istismarı nasıl kanıtlasın?
CHP'li vekiller komisyondan çekildi: Çocuk istismarını savunanlar davet edildi
CHP'li vekiller komisyondan çekildi: Çocuk istismarını savunanlar davet edildi
================================
"SARAY İÇİNDE ÜST DÜZEY SETA'CILAR ARASINDA ŞİDDETLİ BİR KAVGA YAŞANMIŞ FAHRETTİN ALTUN'UN EKİBİNDEN 20 KİŞİ PAKET EDİLMİŞ"
Korkusuz yazarı Ahmet Takan Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'ndan (SETA) 20 çalışanın çıkarıldığı iddiasını kaleme aldığı bugünkü yazısında "Bu operasyonda Perinçek'in eli ve etkisi olduğu düşünüldü...
Korkusuz yazarı Ahmet Takan Siyaset Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı'ndan (SETA) 20 çalışanın çıkarıldığı iddiasını kaleme aldığı bugünkü yazısında "Bu operasyonda Perinçek'in eli ve etkisi olduğu düşünüldü. Hatta Perinçek'in gönlü hoş edilsin diye yapıldığı öne sürüldü. Pek aklıma yatmadığı için araştırma ve soruşturma ihtiyacı hissettim. Meğer kazın ayağı öyle değilmiş!. . " dedi.
"Saray içinde üst düzey SETA'cılar arasında şiddetli bir kavga yaşanmış. Kapışmanın bir tarafında Fahrettin Altun diğer tarafında Serhat Albayrak varmış" diyen Takan "Saray kaynakları 'güç kavgası' dedi. Neticede kavgayı Serhat Albayrak kazanmış ve Fahrettin Altun'un ekibinden 20 kişi paket edilmiş. Saraycılar 'şimdi güç Burhanettin Duran'da. Yani Serhat Albayrak'da…' diyorlar" diye yazdı.
"Biri Fahrettin Altun'a 'sus' talimatı vermiş olabilir mi?"
Takan yazısının devamında ise şunları kaydetti:
"Biri Fahrettin Altun'a 'sus' talimatı vermiş olabilir mi?. . Kuvvetli ihtimal… Ankara her gün Bakanlar Kurulu değişiklikleri yatıyor kalkıyor… Sarayda dedikodunun bini bir para!. . Kılıçlar çok keskin bilenmiş durumda…
Osmanlı'da bu durumda ne yapılırdı?. . Tarihçi değilim… Uzmanlık alanım olmayan konulara burnumu sokmak da tarzım değildir… En iyisi mi ya gidip hocalara sorun ya da bekleyin görün!. . Benim işim sadece ve sadece haber vermek…"
================================
YÜKSEK MAHKEME SİVAS KATLİAMI BAŞVURUSUNU 7 YIL SONRA GÖRÜŞECEK
27.06.2021 09:57
Anayasa Mahkemesi (AYM) 33 aydın ve sanatçının yaşamını yitirdiği Sivas Katliamı'na ilişkin 'yargısal sürecin etkisiz olduğu' iddiasıyla 2014 yılında yapılan başvuruyu 29 Haziran Salı günü görüşecek. Sivas'ta 2 Temmuz 1993'te gerçekleştirilen katliama ilişkin AYM başvurudan ancak 7 yıl sonra harekete geçti.
Katliam mağduru ailelerin avukatlarından Şenal Sarıhan yaşam hakkının adil yargılanma hakkının ve makul sürede yargılama haklarının ihlali ile ilgili başvurduklarını belirtti. "Olumlu bir karar çıkmasını AYM'nin bu ihlalleri görmesini bekliyoruz" diyen Sarıhan bu başvuruda tazminat talebinde bulunduklarını söyledi. Sarıhan şöyle konuştu: "Adalet bu davada hiçbir biçimde yerini bulmuş olmayacak. Mesele tazminat meselesi değil. Mesele bu katliamı önleyici tedbirlerin alınmasıydı. 35 insan yaşamını yitirdi. Gerekli soruşturmanın yapılmaması ve arkalarındaki örgütlerin ele geçirilmemesi yeni katliamların nedeni oldu. Hukuki taleplerimizi sunuyoruz ama esasa ilişkin bir neticeyi değiştirmeyecek. Bu da bir tatmin konusu olamayacak. "
https://www.birgun.net/haber/yuksek-mahkeme-sivas-katliami-basvurusunu-7-yil-sonra-gorusecek-349814
================================
'SIFIR TOLERANS' TARİHSEL BİR YALAN
27.06.2021 09:42
İŞKENCEYE KARŞI MÜCADELE VE İŞKENCE GÖRENLERLE DAYANIŞMA GÜNÜ'NDE DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ ÜLKENİN DÖRT BİR YANINDA YAPTIĞI AÇIKLAMALARDA "İŞKENCESİZ BİR DÜNYA MÜMKÜN" DEDİ. DEMOKRATİK KİTLE ÖRGÜTLERİ İSTANBUL İZMİR ANKARA DİYARBAKIR VE VAN'DA AÇIKLAMA YAPTI.
Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) İstanbul Temsilciliği ve İnsan Hakları Derneği (İHD) İstanbul Şubesi'nin yaptığı açıklamada ülkedeki işkence gerçeğine dikkat çekildi. Açıklamada işkenceye ilişkin hazırlanan rapordaki veriler paylaşıldı.
86 GÖZALTINDA İŞKENCE
Raporda öne çıkan veriler şu şekilde:
○ TİHV Dokümantasyon Merkezi'nin tespitlerine göre bu yılın ilk beş ayında resmi gözaltı yerlerinde işkence ve kötü muameleye uğrayan kişi sayısı en az 86 kişidir.
○ 2021 yılının ilk beş ayında kolluk güçlerinin müdahalesi sonucu en az 2 bin 153 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kalmış ve 23 kişi ise yaralandı.
○ 2021 yılının ilk beş ayında ise sokakta ve açık alanda en az 161 kişi ev baskınları sırasında en az 10 kişi işkence ve diğer kötü muameleye maruz kaldı.
Ortak açıklamayı okuyan TİHV yöneticisi Ümit Efe "İşkencenin Türkiye'nin en başat insan hakları sorunudur. 'İşkenceye sıfır tolerans' sözünün tarihsel ve olgusal olarak koca bir yalandan ibarettir" dedi. CHP İstanbul Milletvekili Sezgin Tanrıkulu ise işkencenin bir 'devlet politikası' olarak devam ettiğini ifade etti.
Tanrıkulu "İktidarlar değişiyor ama politikalar değişmiyor. 'İşkenceye sıfır tolerans' diyenler sonsuz tolerans sağlıyor. İşkence yaygın olarak uygulanıyor" diye konuştu.
https://www.birgun.net/haber/sifir-tolerans-tarihsel-bir-yalan-349811
================================
KOLLUĞUN İHMALLERİ GÜVENSİZLİK YARATTI
27.06.2021 09:32
Mor Çatı'nın kadınların adalete erişimiyle ilgili raporuna göre kolluk birimleri görevini yapmıyor. Zorlama hapsinin uygulanmadığına dikkat çekilen raporda kadınların büyük güvensizlik içinde oldukları belirtiliyor.
Share to TwitterShare to EmailShare to PinterestShare to MoreKolluğun ihmalleri güvensizlik yarattı
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı'nın 'Kadınların Adalete Erişimi Kadına Yönelik Şiddetle Mücadele Yasalarının Uygulanmasında Baro Adli Yardım Bürolarının Rolü' raporunu yayımladı.
Şiddete maruz bırakılan kadınların çoğunlukla ilk başvurdukları kurumun kolluk birimleri olduğu aktarılan raporda 2020 yılında Mor Çatı'ya ilk defa başvuran kadınların hizmet aldıkları kurumlara ilişkin 326 kaydın 108'i kadınların kolluktan aldıkları desteklerle ilgili olduğu belirtildi. Kadınların anlatımlarına yer verilen raporda kolluk birimlerine yapılan 108 başvurudan 59'unda kolluk görev ihmali ve kötü uygulamalar yaptı.
Mor Çatı'ya başvuran 209 kadından 38'inin ŞÖNİM'e de başvurduğuna dikkat çekilen raporda burada kadınlara yanlış ve eksik bilgiler verilip görev ihmallerinin yapıldığı aktarıldı.
Bazı baroların adli yardım birimlerine 2019 yılında başvuran kadın sayısına dair bilgi verilen raporda veriler şöyle:
♦ İzmir Barosu: Başvurucusu kadın olan aile hukukuna ilişkin 3 bin 841 davaya atama yapıldı.
♦ Bursa Barosu: Adli yardım birimine başvuran kadın sayısı bin 608.
♦ Nevşehir Barosu: 137 kadın adli yardım bürosuna başvurdu.
♦ Balıkesir Barosu: Bin 13 kişi adli yardım bürosuna başvurdu.
♦ İstanbul Barosu: Kadınlar tarafından yapılan başvuru sayısı 12 bin 101.
KORKUTUP BIRAKIN!
Evli olduğu erkek tarafından şiddete maruz bırakılan bir kadının yaşadıkları ise raporda şöyle anlatıldı: "1 Haziran 2020 tarihinde Mor Çatı'ya ulaşan bir kadın kocasının şiddet uygulaması üzerine polis çağırdığını polisin gelip herkesi karakola götürüp ifadelerini aldıktan sonra çocuğu ile birlikte kendisini evine bıraktığını ve polisin kendisine koruma kararının bir hafta sonra geleceğini söylediğini aktardı. Polisin kadına koruma kararı hakkında yanlış bilgi verdiği görüldü. Kadın bu olayın ardından kocasının serbest bırakıldığını ve sabah eve geldiğini eve geldiği andan itibaren şiddet uygulamaya devam ettiğini ve kadını yaralayarak dizinden aşağısının alçıya alınmasına neden olduğunu paylaştı. Kadın darp raporuyla bir hafta sonra tekrar karakola gittiğinde polisin savcıyla yaptığı konuşmayı duyduğunu ve polisin savcıya "Savcı bey bu kadın iki kez geldi ve ayağını alçıya almışlar adamı ne yapalım" diye sormasına karşılık savcının "Adamı alın karakola ifadesini alın bağırıp gözünü korkutun. Tekrar yaparsan seni alırız deyin ve bırakın" dediğine tanık olduğunu paylaştı. "
Mor Çatı'ya başvuran 45 kadından 10'unun aldıkları kararların süresi bilinmediğine değinilen rapora göre 35 kadından 7'sine 6 aylık tedbir kararı verildi. 3 kadına 4 ay 5 kadına 3 ay ve 5 kadına 2 aylık tedbir kararları verildi. 14 kadına 1 ay 1 kadına 10 gün süreli tedbir kararı verildi. 1 ay süreyle verilen kararlar 1'er aylık sürelerle uzatıldı.
Adalet Bakanlığı'nın tedbir kararlarına uymayan 5 bin 748 kişi hakkında 6 bin 151 zorlama hapsi kararı verildiğine yönelik açıklaması hatırlatılan raporda bu sayıya rağmen kolluğun gerekli işlemleri yaparak ihlal tespitinde bulunmadığı ya da tedbir kararlarının şiddet uygulayana tebliğ edilemediği gibi bu nedenlerle de zorlama hapsinin uygulanamadığı görüldüğünün altı çizildi.
GÜVENSİZLİK YAŞIYORLAR
Rapora göre geçen yıl Mor Çatı'dan destek alan 5 kadın tedbir kararlarının ihlali ile karşı karşıya kaldığını ancak şiddet uygulayanlara zorlama hapsi uygulanmadığını aktardı. Ayrıca kadınlar daha önce aldıkları uzaklaştırma kararları şiddet uygulayan tarafından ihlal edildiğinde caydırıcı hiçbir işlem yapılmadığı için yeniden uzaklaştırma kararı almak için başvuruda bulunurken kararın uygulanıp uygulanmayacağına dair güvensizlik yaşadı.
https://www.birgun.net/haber/kollugun-ihmalleri-guvensizlik-yaratti-349810
================================
AYÇA SÖYLEMEZ : GEÇMİŞİN HAYALETLERİ
BİRGÜN PAZAR
27.06.2021 09:31
2021.06.27 09:31
Devlet Bahçeli'nin Deniz Poyraz'ın katledilmesiyle ilgili sözleri "suçu ikrar" niteliğinde. Oysa ilk açıklamasında katilin Bozkurt işareti yapmasının kendilerine yönelik bir komplo olduğunu ileri sürmüştü.
Bitpazarına nur yağdığı bu dönemde memleket tarihinin eski meşhurlarından Bahçelievler Katliamı faili Susurluk Davası mahkûmu Haluk Kırcı da geçen yaz televizyon ekranından kendini hatırlatmış devletin dinamiklerinden biri olduğunu övünerek söylemişti: "Ben derin devlete inanmıyorum. Devletin derin aklı olur. Bunun getirdiği bir ilişkiler yumağı olur. Devletin dinamikleri olması gayet doğaldır. "
Derin devlete ben de inanmıyorum Kırcı'nın devlet tahlili doğru ki zaten bu "dinamikleri" en iyi bilecek isimlerden biri.
Onun zamanında Abdullah Çatlı parantezindeki tetikçiler devlet görevlileri siyasetçiler ve bürokratlar arasında bugün yeniden manşetlere taşınan Mehmet Ağar da vardı adları tamamen unutulmuş olanlar da.
Geçmişin hayaletleri kendi içlerinden çıkan Sedat Peker'in açıklamalarıyla yeniden hatırlanırken aktörlerin bile çok fazla değişmediği bir kâbustan hiç uyanmamış olduğumuzu da fark ettik.
Tabii ki bu kabusa siyasi cinayetler de dahildi.
Ve tabii ki ilk hedef HDP oldu.
Selefleri kadar "iyi eğitilmiş" olmadığı açıkça belli olan yeni dönemin katili Onur Gencer'in ifadeleri de 40 yıldır aynı çamurda debelendiğimizi yüzümüze vurdu.
HDP'li Deniz Poyraz'ı katleden Onur Gencer'in ifadesinden: "Sabah taksi çağırıp çantayla iş hanına gittim. Kapıda birisi yoktu. Takside şarjördeki mermiyi namluya vermiştim. HDP'nin katına çıktım. Gergindim. Kapıyı açtım. Soldan ses geldi. Dönmemle ateş etmem bir oldu. Kız düştü. Hem korku hem heyecan hem sevinç yaşıyordum. Kinlenmiştim. Kız yerdeyken öldüğünden emin olmak için kafasına ateş ettim… İçeriden yetkili birinin çıkmasını istedim. İşkence yaparak öldürme isteği vardı. Rüya ve gerçek ayrımını yitirmiştim… Öleni tanımıyorum. Amacım içeri girdiğimde karşıma çıkacak kim varsa öldürmek ve kan kusturmaktı. "
Haluk Kırcı'yı hatırlamam boşuna değil alt kademe tetikçi Gencer'in anlattıkları 43 yıl önce Bahçelievler'deki o eve gidişlerini "Katliam için değil intikam için gittik" diye açıklayan Kırcı'yla aynı kaynaktan besleniyordu.
Bu "kin" de "işkence yaparak öldürme isteği" de yeni değildi:
8 Ekim 1978'de Ankara'nın Bahçelievler semtindeki evde TİP üyesi öğrenciler Lâtif Can Efraim Ezgin Hürcan Gürses kurşunlanarak Osman Nuri Uzunlar telle boğularak öldürüldü. Başlarından vurularak öldürülen Salih Gevenci ile Faruk Ersan'ın iple bağlanmış cesetleri Eskişehir yolunda bulundu. Katliamdan yaralı kurtulan Serdar Alten de 8 gün sonra hayatını kaybetti.
Muhsin Yazıcıoğlu'nun da doğruladığına göre emri Abdullah Çatlı vermişti.
Saldırganlar o gün evde 4-5 saat kaldı TİP'li öğrencileri öldürmeden önce işkence de yaptılar. Kırcı "katliamın uzun sürmesinden" şikâyetçiydi ellerini ve ayaklarını bağladıkları Osman Nuri'nin ölmesi de uzun sürünce "Ben telle boğarım" demiş dediğini de yapmıştı.
Katliamdan 25 yıl sonra "O günkü şartlar içinde böyle bir eylemde bulunmamızı normal karşılıyorum" diye kendini savunan Kırcı 2020 yılında da aynı minvalde konuştu: "Sanki bu ülkede tek bir tane katliam yaşanmış başka hiçbir şey olmamış gibi insanlara yedirilmeye çalışılıyor. Türkiye'de tek katliam Bahçelievler olmadı. Bunu sağ da yaptı sol da yaptı. Ben şahsi olarak hiçbir şekilde iç dünyamda bunun sıkıntısını yaşamıyorum. "
Kırcı 12 Eylül Darbesi'ne dek yakalanmadı sonra da her yakalandığında ya Emniyet Müdürlüğü'nde gözaltındayken kurtarıldı ya da hapishaneden "yanlışlıkla" tahliye edildi. Firari olduğu dönemde basının da katıldığı kalabalık bir düğünle evlenen Kırcı'nın düğün yeri bugünlerde marinaya "çökmekle" suçlanan eski Emniyet Müdürü eski Bakan Mehmet Ağar'ın Valisi olduğu Erzurum'du. Nikâh şahidi de marina fotoğrafının başrolündeki Ağar'dı zaten.
Susurluk Kazası'ndan sonra servis edilen fotoğraflarda gördük ki Abdullah Çatlı ile Emniyet Özel Harekât Daire Başkanı Ağar'ın yakın adamı İbrahim Şahin "firari katilin" düğününde karşılıklı göbek atıyordu.
Haluk Kırcı 2004'teki tahliyesinin ardından yurtdışına çıktı. Son yakalanışında üzerinde bulunan pasaportu da yine geçmişin kaybolmayan hayaletlerinden Ağar'ın marina fotoğrafındaki diğer isimlerden Korkut Eken'in verdiği iddia edildi.
İçi rahat katiller ülkesinde katliamlarda adı geçen meşhurlar bir türlü sahneden inmiyordu.
Çünkü yargı da kendi üzerine düşeni yaptı yapıyor.
Örneğin Bahçelievler Katliamı'yla ilgili açılan davanın sanıklarından İbrahim Çiftçi Savcı Doğan Öz suikastıyla ilgili davanın da sanığıydı.
Sonuç? İki davada da beraat etti.
Savcı Doğan Öz devlet içindeki kontrgerilla yapılanmasını açığa çıkaran detaylı bir raporun yazarıydı bunu canıyla ödedi:
"24 Mart 1978 günü sabah evinden çıktı arabasına bindi kontağı çevirip motorun ısınmasını beklerken aracın önünde biri belirdi onun arkasındaki ikinci kişi "İşte Doğan Öz bu. Ateş et!" dedi. Emri alan tabancasını Doğan Öz'e doğrulttu ve üç el ateş etti. Saldırgan öldüğünden emin olmak için araca yaklaşarak üç el daha ateş etti. Daha sonra tabancasını beline taktı ve koşarak kaçtı. " (Berivan Tapan "Savcı Doğan Öz'ü Vurdular" Tekin Yayınevi)
Cinayete on sekiz kişi tanık oldu. Sanık İbrahim Çiftçi tanıklarca teşhis edildi ve idamla cezalandırıldı. Askerî Yargıtay mahkemenin kararını bir değil tam dört defa bozduğu için Çiftçi "mecburen" beraat etti.
Faili meçhul cinayetler listesine bir isim daha göz göre göre eklenirken iki önemli katliam davasının sanığı İbrahim Çiftçi de ikinci kez "ipten kurtarılıyordu".
Peki uyuşturucu kaçakçısından memuruna avukatından oto galericisine dek iş yaptığı veya iş yapamadığı onlarca Kürt'ü öldürten 90'lı yılların muktediri Mehmet Ağar'ın şimdi yeniden sahneye çıkması tesadüf mü?
Dönemine göre bin operasyonla övünen konjonktür değişince "düz ovada siyaseti" savunan eski bürokrat eski siyasetçi Ağar'ın hayatımızdan hâlâ çıkmamasından kimler sorumlu?
Acaba devlette devamlılığın esas olması düsturu yanlış mı anlaşıldı?
Bugünün muktedirleri ne diyor?
"Öldürülen Deniz Poyraz'ın kim olduğunu ben size söyleyeyim PKK'nın kırsal katılım sorumlusu şehirden dağa çıkmak isteyen PKK sempatizanlarını terör kamplarına sevk eden halkanın içinde yer alan milis işbirlikçidir. Milis işbirlikçi köy kasaba ve şehirlerde yalnız ve sahipsiz görülen kişileri terör örgütüne devşirmek için çalışan örgütün hain eylemlerine yardım ve yataklık yapan terörist demektir. "
Devlet Bahçeli'nin Deniz Poyraz'ın katledilmesiyle ilgili bu sözleri "suçu ikrar" niteliğinde. Oysa ilk açıklamasında katilin Bozkurt işareti yapmasının kendilerine yönelik bir komplo olduğunu ileri sürmüştü. Hatta saldırının iktidarın büyük ortağı ve küçük ortağı arasındaki çatışmanın sonucu olduğuna dair yorumlar da yapıldı. Büyük ortağın sessizliği de bu yoruma kanıt olarak gösterildi. Ancak Bahçeli bu çıkışıyla tarafını da belli etmiş oldu.
Saldırının arkasında kimler olduğunu tahmin etsek de amacıyla ilgili soru işaretleri yanıtlardan fazla.
Ama geçmişte yaşananlara bakıldığında akıbetini tahmin etmek zor değil. Mesela yargı yine görevini yaptı hâkimlik bu tür bir cinayette hiç olmayacak şekilde hızla tutuklama kararı verdi savcılık sorgu öncesi delil veya bağlantıları araştırmadı. Örgütlü olduğu belli olmasına rağmen basit bir sokak kavgası muamelesi yapılan olayda ikinci bir kişi bile gözaltına alınmadı başka bir operasyon düzenlenmedi.
Katilin karakolda nasıl ağırlandığını Ogün Samast'vari fotoğraflarının çekilip çekilmediğini henüz bilmesek de onu "İsmin ne abicim" diye karşılayan polisin tavrını hepimiz gördük. Ayrıca bu memleketin vatandaşı olmanın verdiği tecrübe ve bu olaydaki 10 günlük sürece bakarak soruşturmanın etkin yürütüleceğine güvenmediğimiz kesin.
Belki de her şey gözümüzün önünde ama biz görmüyoruz. Örneğin marina fotoğrafının üçüncü meşhuru Alaattin Çakıcı…
Eski MİT Kontra Terör Daire Başkanı Mehmet Eymür Çakıcı yakalanıp hapse gönderildiğinde "Yakalanmasaydı siyasi cinayetler başlayacaktı" demişti. Bugün de dalga geçer gibi siyasi cinayetlerin tekrar başlayabileceğini söylüyor.
Mafyadan siyasilerden bürokratlardan ve yargıdan maruz kaldığımız tehdidin haddi hesabı yok.
Belki de gözümüzün önündekini görebilmek için geriye geçmişin hayaletlerine tarihin bize öğrettiklerine dönüp bakmak gerekiyor.
https://www.birgun.net/haber/gecmisin-hayaletleri-349809
================================
SARIGÜL'DEN TÜRBE ZİYARETİ: "DERDİ VEREN YÜCE RABBİM ÇARESİNİ DE BİRLİKTE GÖNDERİR"
TDP Genel Başkanı Mustafa Sarıgül "Pusulamız insan rotamız insanca bir yaşam. TDP olarak sizlere her zaman değişimle geleceğiz. Biz milletimize yürekten bağlıyız" dedi.
27 Haziran 2021 Pazar 15:07
Türkiye Değişim Partisi (TDP) Genel Başkanı Mustafa Sarıgül "Pusulamız insan rotamız insanca bir yaşam. TDP olarak sizlere her zaman değişimle geleceğiz. Biz milletimize yürekten bağlıyız" dedi.
TDP Lideri Sarıgül kara yolu ile geldiği Çankırı'da Emir Karatekin Türbesi'ni ziyaret edip basın toplantısı düzenledi. Sarıgül Çankırı'nın derdinin bulunduğunu söyleyerek "Derdi veren yüce Rabbim çaresini de birlikte gönderir. Çankırı'ya çare sevgi umut ve değişim geldi. Bizim için değişim aile ile başlayacak. Kadınlar gelecek Türkiye güzelleşecek. Gençler seçecek yeni nesil gelecek. TDP gelecek iktidar gidecek. Pusulamız insan rotamızsa insanca bir yaşam. TDP Çankırı'ya büyük bir turizm atağı başlatacak. Biliyorsunuz ki Yıldıztepe Kayak Merkezi Türkiye'nin parlayan yıldızıdır. Kış turizmi adına ekonomiyi daha da güçlendirmek için burada bulunan kayak merkezimizi hak ettiği yere getirmeye mecburuz. Yıldıztepe'nin Erciyes'ten Palandöken'den ne eksiği var? Yatırım ve tanıtımı olursa yıldızı daha da parlayacak hak ettiği yeri alacak" dedi.
Sarıgül iktidarları döneminde yedi bölgede ayrı çalışma yapacaklarını söyleyerek "TDP iktidarında nasıl ki Trakya ile Anadolu'yu birbirine bağlıyorsak tüm bölgeleri de birbirine kavuşturacağız. TDP seçim vakti görünen seçim bitince kaybolan bir parti değildir. TDP olarak sizlere her zaman değişimle geleceğiz. Biz milletimize yürekten bağlıyız" dedi. Sarıgül toplantı sonrası kent merkezinden ayrıldı.
================================
ERDOĞAN VE BAKANLAR DA KATILMIŞTI: "LEBALEB" CENAZE TÖRENİ HAKKINDA KARAR
Tam kapanma döneminde Ümraniye Belediye Başkanı'nın babası Ahmet Galip Yıldırım'ın cenaze töreninde "lebaleb" görüntülerden dolayı HKP'nin şikâyeti üzerine İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca "soruşturmaya yer olmadığına" dair karar verildi.
27 Haziran 2021 Pazar 14:36
Erdoğan ve bakanlar da katılmıştı:
2 Mayıs 2021'de tam kapanma döneminde Ümraniye Belediye Başkanı İsmet Yıldırım'ın babası Ahmet Galip Yıldırım'ın cenaze törenine AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan Bakanlar Milletvekilleri İlçe Belediye Başkanları ve çok sayıda vatandaş katılarak İçişleri Bakanlığı'nın genelgesine rağmen 30 kişilik sayı sınırı aşılmıştı. Söz konusu görüntülere sosyal medya kullanıcıları tepki göstermişti.
Halkın Kurtuluş Partisi (HKP) avukatları "lebaleb" görüntülerin ardından Recep Tayyip Erdoğan Sağlık Bakanı Fahrettin Koca İçişleri Bakanı Süleyman Soylu İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ve İstanbul İl Emniyet Müdürü Zafer Aktaş hakkında "Görevi Kötüye Kullanma Bulaşıcı Hastalıklara İlişkin Tedbirlere Aykırı Davranma Kamu Görevlisinin Suçu Bildirmemesi" suçlarını işlediklerini belirterek 4 Mayıs 2021'de İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuştu.
HKP'nin başvurusunun ardından İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı hiçbir işlem yapmadan "kamu adına soruşturma yapılmasına yer olmadığına" karar verdi. Kararda Cumhurbaşkanı ve Bakanlar hakkında soruşturma yapılamayacağına soruşturma başlatılması için TBMM'de salt çoğunluğun vereceği önergeyle soruşturma açılacağı iddia edildi. Suç duyurusunda yer alan İstanbul Valisi ve İstanbul İl Emniyet Müdürü ilgili somut iddia oluşmadığı iddiaların "soyut" olduğu belirtildi.
KARARA İTİRAZ EDİLDİ
HKP Genel Sekreter Yardımcısı Av. Tacettin Çolak İstanbul Anadolu Nöbetçi Sulh Ceza Hâkimliği'ne dilekçe vererek karara itiraz etti. Çolak CMK'nın 160'ncı maddesinde yer alan Cumhuriyet Savcısı'nın görevini hatırlattı. Savcının hukuka aykırı karar verdiğini ve görevini ihmal suçu işlediğini belirtti.
Savcılığın hiçbir soruşturma yapmadığını belirten Çolak "Anayasa olmak üzere yasalara ve hukuk mantığına aykırı olarak 'Kamu Adına Soruşturma Yapılmasına Yer Olmadığına' dair karar verilmiştir. İşbu kararın itirazen incelenerek kaldırılması gerekmektedir" dedi.
DELİLLER TOPLANMAMIŞ İFADELER ALINMAMIŞ
Dilekçenin devamında şu ifadelere yer verildi:
"Örneğin suç isnatlarından sadece biri olan 'görevi kötüye kullanma' suçu iddiamıza ilişkin savcılık makamı şüphelilerin görevlerini kötüye kullanmadıklarına deliller toplanmaksızın ve ifadeler alınmaksızın nasıl kanaat getirmiştir. Ayrıca görevi kötüye kullanmadıklarına dair bir kanaat oluşsaydı da bu kanaate ancak yapılacak araştırma neticesinde varılabilecek ve kovuşturmaya yer olmadığına dair bir karar verilebilecekti. Ancak somut olayda hiçbir araştırma ve soruşturma yapılmaksızın işbu suç isnatlarının soruşturulmasına dahi gerek olmadığına nasıl karar verildiği açık olamamakla birlikte gerekçede de yeterli ve belirli değildir. Yapmış olduğumuz şikâyetin içeriğinin tamamı somut delillere dayanmaktadır. Asıl soyut olan suç duyurusu değil savcılığın karara gerekçe olarak '. . .soyut iddia dışında soruşturma veya kovuşturma yürütülmesini gerektirecek bir husus bulunmadığı anlaşılmakla...' şeklinde yapılan niteleme ve gerekçelendirme çabasıdır. "
"KİMSENİN SUÇ İŞLEME ÖZGÜRLÜĞÜ YOKTUR"
Çolak itirazlarının incelenerek şüphelilerin eylemlerine uyan ilgili kanunlarda belirtilen suçlardan cezalandırılmaları amacıyla kararın kaldırılmasını ve haklarında gerekli soruşturmanın yürütülerek Kamu Davası açılmasını talep etti.
İtiraza ilişkin açıklama yapan HKP Genel Sekreter Yardımcısı Çolak şu ifadelere yer verdi:
"Bugünkü konumuz değerli arkadaşlar çivisi çıkan yargının iktidarın kanunsuzlukları karşısında yine dosya kapatıcı eylemlerine ilişkin. Mayıs ayının başında Ümraniye Belediye Başkanın babasının cenazesinde yüzlerce insan başta Tayyip Erdoğan olmak üzere Sağlık Bakanı İçişleri Bakanı hatta İstanbul Valisi ve Emniyet Müdürü bulunmak üzere yüzlerce insan onların deyimiyle lebaleb cenaze töreni yaptılar. Daha önce Tayyip Erdoğan AKP kongrelerinde de kendi hüloğcularına teşekkürler göndermişti. 'Pandemi döneminde lebaleb kongre salonlarını doldurunuz hepinizi kutlarım' diye. Şimdi bir taraftan bilim insanlarının koronavirüs salgını karşısında alınması gereken önlemlerine tüm halkın uyması gerektiği yönünde çağrılar yapılıyor. Sağlık Bakanı da bu çağrıları timsah gözyaşlarıyla televizyonlarda yapıyor. Diğer yandan da tarikat liderlerinin cenazelerine katılıyorlar. Bazen eleştirilen durumlarda öz eleştiri yapıyor. Ama arka arkaya yine bu törenleri yapmayı sürdürüyorlar.
Halkımızın cenazelerinde 30 kişi sınırı getiren AKP'giller kendi cenazelerinde böyle bir sınıra uymuyorlar. O zaman çöpten kâğıt toplayan gariban insanımıza yazılan 3 bin TL'lik para cezasının ne anlamı var? Çocukları ve eşiyle motosikletle giderken maske takmadı diye para cezası yazılan insanlarımızın ne suçu var?
Burada Tayyip Erdoğan ve AKP'giller'in tamamı kanunsuzluk yapmaktadırlar. Kanunsuzluk çağrısı yapmaktadırlar. Madem Anayasa'nın eşitlik ilkesi 10'ncu maddesi yürürlüktedir o zaman kimsenin suç işleme özgürlüğü yoktur. Dolayısıyla savcıların bu suçların karşısında sessiz kalma soruşturmaya yer olmadığına dair karar verme yetkileri de yoktur. Bu kararları veren savcılar da aynı suçu işlemiş olurlar.
Halkın Kurtuluş Partisi bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da bu suçların takipçisi olacaktır. İstanbul Anadolu Cumhuriyet Savcısının vermiş olduğu soruşturmaya yer olmadığına dair kararla ilgili İstanbul Anadolu Sulh Ceza Hâkimliği'ne itirazımızı yapmış bulunuyoruz. Halkın Kurtuluş Partisi kanunsuzluklar karşısında sessiz kalmamaya devam edecektir. "
================================
"SÖKE SÖKE ALIRLAR" DEMİŞTİ: ERDOĞAN YURTTAŞI BORÇLA TEHDİT EDİYOR
Gazeteci yazar Murat Yetkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kanal İstanbul" ile ilgili çıkışına dair dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
27 Haziran 2021 Pazar 12:40
Gazeteci yazar Murat Yetkin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın "Kanal İstanbul" ile ilgili çıkışına dair dikkat çeken bir yazı kaleme aldı.
Murat Yetkin "Erdoğan seçmeni Kanal İstanbul borçlarıyla tehdit ediyor" başlıklı yazısında Erdoğan'ın dün Kanal İstanbul temel atma törenindeki konuşmasını değerlendirdi.
Yetkin "Erdoğan'ın 26 Haziran'da rüya projesi Kanal İstanbul'un başlangıcı saydığı bir köprü inşaatının temel atma töreninde adeta 'Sizi öyle bir borca sokacağım ki ben gidersem zor ödersiniz' diye tehdit ediyordu hem halkı hem muhalefeti. Öyle bir borca girerse ileride kendisinin nasıl ödeyeceği konusuna burada girmeyelim; burada zihniyeti tartışalım" ifadelerini kullandı.
Murat Yetkin'in "Yetkinreport" sitesinde yayımlanan yazısının ilgili bölümü:
"Bir ülkeyi yöneten kişi kendi iktidarını sürekli kılma umuduyla kendi halkının yabancı bankalara daha fazla borçlandırmakla muhalefeti ise başa geçerse bu borcun altından kalkamamakla tehdit eder mi?
Etmez değil mi? Bir ülkeyi hem de bütün yürütme gücüyle elinde tutan ve 'yerli ve milli' olma iddiasındaki Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın Türkiye'nin dışa bağımlılığını azaltmakla övünmesi lazım.
Oysa Erdoğan'ın 26 Haziran'da rüya projesi Kanal İstanbul'un başlangıcı saydığı bir köprü inşaatının temel atma töreninde adeta 'Sizi öyle bir borca sokacağım ki ben gidersem zor ödersiniz' diye tehdit ediyordu hem halkı hem muhalefeti. Öyle bir borca girerse ileride kendisinin nasıl ödeyeceği konusuna burada girmeyelim; burada zihniyeti tartışalım.
ERDOĞAN'IN TEHDİT CÜMLESİ
Bu ifadedeki tehdit cümlesi paragrafın en sonunda geliyor: 'Söke söke sizden bu paraları uluslararası tahkim yoluyla da alırlar. '
Cumhurbaşkanı muhalefet liderini yabancı bankaların uluslararası tahkim yoluyla Türkiye'yi mahkemeye verip kendi borçlandırmasını 'söke söke' almakla tehdit ediyor.
Oldu olacak bir de son dönem Osmanlı sultanlarının yaptığı gibi bir de Düyun-u Umumi kurulsun borçların idaresi ona devredilsin. Böylece millet nankörlük edip de seçimde Erdoğan'ı tercih etmezse Türkiye'nin ve Türkiye'nin yeni idarecilerinin kaçacak yeri kalmasın onların altını oyma işi borçlarını 'söke söke tahsil edecek' yabancı bankalara kalsın.
Aslında Erdoğan'ın bu ifadesinde gelecek seçimi yitirme endişesi gizli. Ola ki kendisi gider yerine Kılıçdaroğlu ya da artık kim gelirse olabilecek senaryoyu tartışmaya başlamış durumda. Öyle bir borçlandırırım ki siz ödeyemezsiniz anca ben bir şekilde verilmesi gerekeni verir öderim demek istiyor.
Proje 6 yılda bitecek 15 milyar dolara mal olacak diyor. Oysa proje ilk açıklandığında maliyetinin 75 milyar dolar olacağı açıklanmıştı. (Liranın 2011'den bu yana 5 kat değer kaybetmesine bağlayacak olsak doğru olmayacak; sadece üç kat değer kaybetti!)"
================================
'HELAL YAŞAM TIBBI ÖĞRENCİ TOPLULUĞU' SANSÜRLENEN YEMİNE SAHİP ÇIKTI
TTB Hipokrat Yemini'nin Cenevre'de yapılan Dünya Tabipler Birliği'nin genel kurulunda alınan bir karar olduğunu ve tüm hekimler için bağlayıcılığı bulunduğunu açıkladı.
Sibel Bahçetepe
27 Haziran 2021 Pazar 02:00
TTB Hipokrat Yemini'nin Cenevre'de yapılan Dünya Tabipler Birliği'nin genel kurulunda alınan bir karar olduğunu ve tüm hekimler için bağlayıcılığı bulunduğunu açıkladı.
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nden mezun olan öğrencilere "Hipokrat Yemini"nin "etnik köken cinsiyet ve cinsel yönelim ayrımı yapmayacağım" ifadelerinin çıkarılarak okutulmasına tepkiler sürerken kendilerine "Helal Yaşam Tıbbı Öğrenci Topluluğu" adını veren bir grup "sansür ve ayrımcılığı" "Hekim adaylarına zorla dayattırılan yemini kabul etmiyoruz" diyerek savundu. Uygulamanın yangınlaştırılması gerektiğini belirten Doç. Dr. Hayrullah Yazar sansüre tepki gösteren Türk Tabipleri Birliği'ni (TTB) Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne (CİMER) şikâyet etti. TTB Hipokrat Yemini'nin Cenevre'de yapılan Dünya Tabipler Birliği'nin genel kurulunda alınan bir karar olduğunu ve tüm hekimler için bağlaycılığı bulunduğunu açıkladı.
Tıbbın temeli sayılan ve her türlü ayrımcılığa karşı güvence olarak görülen "Hipokrat Yemini" Sakarya Üniversitesi Rektörlüğü tarafından sansürlenmişti. Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi Helal Yaşam Tıbbı Öğrenci Topluluğu adındaki grup uygulamayı savundu. Topluluk yüzyıllardır geliştirilen etik kuralları göz ardı ederek "geleneksel Hipokrat Yemini"ni okumak istedikleri yönünde açıklama yaptı. "Tüm hekim adayları ve hekimlerimize" başlığıyla yapılan açıklamada "Tıp öğrencilerine Tabipler Odası Dayatması! Yüzyıllardır değişmeyen geleneksel Hipokrat Yemini TTB (Türk Tabipleri Birliği) tarafından değiştirilerek 'cinsel yönelim' kavramı yemin metni içine yerleştirilip maalesef tüm tıp fakültelerinde zorla-dayatılarak hekim adaylarına okutturulmak istenmektedir. Duyarlı bir grup hekim ve hekim adayı olarak bu durumu kabul etmiyoruz. Tabipler Birliği'nin dayatması olan yemini değil geleneksel Hipokrat Yemini'ni etmek istiyoruz" denildi.
'ELHAMDÜLİLLAH OLMADI'
Sakarya Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde öğretim üyesi ve aynı zamanda Helal Sağlıklı Yaşam Öğrenci Topluluğu akademi başkanı da olan Doç. Dr. Hayrullah Yazar da Twitter hesabından yaptığı açıklamada Hipokrat Yemini'nin TTB tarafından değiştirildiğini öne sürerek TTB'yi CİMER'e şikâyet ettiğini gösteren ekran görüntüsünü de paylaştı. TTB'nin şikâyet edilmesi için çağrı yapan Yavuz "Elhamdülillah fakültemiz mezuniyet töreninde bu sene böyle bir uygulama olmadı. Çok şükür ancak meseleyi ülke genelinde düşünüp kalıcı çözüme katkı sağlamalıyız hep birlikte" diye yazması dikkat çekti.
Gazi Üniversitesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Esin Davutoğlu Şenol da sosyal medyadan yaptığı paylaşımında "Sakarya Tıp Fakültesi yemin töreni ve evrensel tıp yeminini TTB'nin yaptırdığını zanneden ve 'cinsiyet yönelimi' konusunda fobisi olan bir öğretim üyesi herkesi TTB'yi CİMER'e şikâyete çağırmış. Bu yıl yeminimize eklemedik diye itirafta bulunmuş" diyerek duruma tepki gösterdi.
Herdef gösterilen TTB'den yapılan açıklamada ise Hipokrat Yemini'nin Cenevre'de yapılan Dünya Tabipler Birliği'nin genel kurulunda alınan bir karar olduğu ve tüm hekimler için bağlaycı olduğu belirtildi. Açıklamada "Önümüzdeki günlerde yapılacak olan mezuniyet törenlerinde Hekimlik Andı'nın Cenevre Bildirgesi'ne uygun olarak okunması gerektiğini hatırlatıyor tüm akademisyen ve üniversitelerimizin hekimlik değerlerimize sahip çıkacağına inanıyoruz. Cenevre Bildirgesi tüm hekimler için ortak ve bağlayıcıdır: Hekimlik Andı Cenevre Bildirgesi'ne uygun okunmalıdır" denildi.
================================
NECATİ DOĞRU : ÇÖKME TORTUSU!
27 Haziran 2021
Yeni hayat "kulaktan kulağa" deyimini tarihe gömdü. Şimdi ortak akla yatan ortak duyguyu yansıtan her tür bilgiyi veriyi cümleyi insandan insana yıldırım hızıyla ulaştıran "paylaşım" var.
Engel tanımıyor.
Bir kişiden çıkıyor…
Anında….
Milyondan milyona…
Dün yine yaşandı: ABD'nin yanı sıra Türkiye tarafından da "kara para akladığı suçlamasıyla" iadesi istenen Sezgin Baran Korkmaz'ın 4 yıl önce katıldığı bir programda söylediği; "Sağ olsun Cumhurbaşkanımız patronlarımızla filan görüşüyor… Hiç kırmadı bizi… Patronlarımı (ABD'li kara paracılar) her getirip yanına koyduktan sonra ülkeye 150 milyon dolar para geldi… Tertemiz… Cumhurbaşkanımız bizi hiç geri çevirmedi. Benimle beraber patronlarımla görüştü…" cümleleri sosyal medyada gündem oldu.
Çökmeci Sezgin Baran!
Avusturya'da yakalandı.
ABD'ye verecekler.
225 yılla yargılanacak.
Ülkemize tortusu kaldı.
★★★
"Çökme" iğrenç deyim.
Kaba güç adaletsizlik haydutluk kanunsuzluk ahlaksızlık hayvanlık durumunu anlatmak için bulunmuş bir tanım. Anadolu'da köyün mahallenin gelinlik kızına başkasının karısına cinsel iştahla saldıranların eylemi için kullanılır.
Çökmeci Baran!
Şirketlere çöküyor!
Borajet'e nasıl çöktüğünün haberini muhabir arkadaşımız Alişer Delek yazdı: Borajet'in sahibi zora düşmüştü. Bankalardan aldığı kredilerde zorlanıyordu. Çökmeci Baran bankalardan bu haberi sızdırdı ve harekete geçti. Yemlediği gazeteciler ve köşe yazarları tetikçiliğe başladılar.
Yazdılar:
FETÖ'ye uçak verecekti.
Gülen uçağa binecekti.
Türkiye'ye gelecekti.
FETÖ'cü bu…
Çevirip çevirip yazdılar.
Yazıların hedefi Borajet'in piyasa değerini düşürüp şirketi "ucuz fiyata çökülecek hale getirmek" üzerineydi. Borajet'in sahibi hakkında soruşturma açıldı. Soruşturmayı başlatan ihbar mektubunun altında Çökmeci Baran'ın imzası vardı.
THY iktidarın elinde.
Yönetimi iktidar belirliyor.
Çökmeci Baran'ın gazetecileri tetikçilik dozunu artırdıkları sırada THY yönetimi Borajet ile imzaladığı pek çok anlaşmayı tek taraflı feshetti. Çok sayıda uçuş iptal edildi. Borajet'in piyasa değeri erimeye başladı. Bankalar desteklerini çekti bir banka "tüm borçlarını 24 saat içinde ödemesini" istedi. Borajet'in sahibi teslim oldu.
Şirketi ucuza sattı.
Çökmeci kazandı.
★★★
Borajet'in eski sahibi ABD'ye gitti. Oradan avukatları aracılığıyla "Sezgin Baran Borajet'e kapsamlı gasp yaptı" suçlamasında bulundu. Dava açtı. Avukatlar iddialarının arasına Çökmeci Baran'ın Borajet'in eski sahibine attığı mesajları da koydular. WhatsApp mesajlarında Çökmeci Baran "sen ve karın saklanacak yer arayacaksınız" diye tehdit ediyordu. Türkiye'de ise savcılık harekete geçti. Borajet'in eski sahibi hakkında "yakalama kararı" çıkartıldı. Mal varlığına tedbir kararı konuldu.
Çökme böyle oldu.
Türkiye'ye tortusu kaldı.
Çökmeci Baran'ın arkasında bıraktığı tortuda; Türkiye'de "siyasi bürokratik hukuki ve ahlaki altyapısının çöküşünün" yakın tarihi var.
TARİHLE RÖPORTAJ (Unutkanlığa ilaç)
O sana Audi verdi! Sen ona ne verdin!
Kara Paracı ve Çökmeci Sezgin Baran Cumhurbaşkanlığı Ekonomi Politikaları Kurulu üyesi ve iktidar partisi AKP'nin MKYK üyesi Korkmaz Karaca'ya binsin diye Audi A8 marka çok lüks ve çok pahalı otomobil verdi. Korkmaz Karaca "bu otomobile 3 ay boyunca bindiğini ve para ödemediğini" itiraf etti. Cumhurbaşkanlığı Para Politikaları Kurulu üyesi ayrıca Kara Paracı ve Çökmeci'nin "holdingine 50 defa gittiğini" açıkladı ve onun Beylerbeyi'ndeki denize sıfır yalısını da ofis olarak kullandığı ortaya çıktı. Bir savcı Cumhurbaşkanlığı Para Politikaları Kurulu üyesi Korkmaz Karaca'ya "Çökmeci Baran sana binesin diye A8 Audi verdi sen ona ne verdin? İnsan babasının evine bile 50 defa gitmiyor sen Kara Paracı'nın holdingine ne istemeye ne konuşmaya ne vermeye gittin" diye sormalı. Bekliyoruz.
https://www.sozcu.com.tr/2021/yazarlar/necati-dogru/cokme-tortusu-6507717/
================================
İSTANBUL'DA SKANDAL MİTİNG! DOKTORLARI HEDEF GÖSTERDİLER
Aşı karşıtı çevreler İstanbul Üsküdar'da düzenlediği "Plandemi büyük buluşması"nda halka aşı olmama çağrısı yapıldı. Mitingde doktorlar hedef alındı.
İZLEYİN:
Dünyada yaklaşık 4 milyon Türkiye'de ise 50 bin insanın ölümüne yol açan koronavirüs salgını tehdit oluşturmaya devam ederken virüsün varlığına inanmayan ve virüse karşı geliştirilen aşılar aleyhindeki çevreler de faaliyetlerini sürdürüyor.
Cumhuriyet'te yer alan habere göre; çoğu zaman sosyal medya araçları vasıtasıyla propaganda yapan bu çevreler son dönemde sokaklarda da yüzünü göstermeye başladı. Geçtiğimiz günlerde İstanbul'da bir grubun sokak sokak sokak dolaşıp ellerindeki bildirileri dağıtarak insanları aşı olmamaları için ikna etmeye çalıştıkları görüntüler sosyal medyaya yansımıştı. Aşı karşıtları bu kez de Üsküdar'da bir mekanda "miting" havasında bir toplantı düzenlendi.
"Plandemi büyük buluşması" adını verdikleri toplantıda aralarında 'doktor' unvanlı isimlerin de yer aldığı kişiler konuşmalar yapıp halkı aşı olmamaya çağırırken aşı yapan hekimleri de hedef aldılar.
Konuşmacılar arasında yer alanlardan biri de nöroşirurji uzmanı Dr. Bilgehan Bilge oldu.
Bilge yaptığı konuşmada kalabalığa "Asla ve kat'a aşı olmayın. Uçaklara bindirmesinler AVM'lere sokmasınlar. Vallahi de billahi de 1 sene sonra bu kararlarından vazgeçecekler ve aşı olanlardan özür dileyecekler" diye seslendi.
Bilge konuşmasında daha da ileri gidip "Bu bir slogan ya da şaka değil; yargılanacaklar! Aşıyı vuran zacallı sağlık memurları hemşireler değil hekimler yargılanacak. Yok 'benim haberim yoktu' 'ben devlet memuruyum' 'Sağlık Bakanlığından tamim geldi genelge geldi emir geldi' 'Ben o yüzden ruhsatsız bir maddeyi insanlar üzerinde uyguladım' demek gibi bir lüksü yok hekimlerin. " ifadelerini kullandı.
https://www.gercekgundem.com/guncel/283942/istanbulda-skandal-miting-doktorlari-hedef-gosterdiler
================================
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Ozgurluk iki kere ikinin dort ettigini soyleyebilmektir.
Eger buna izin verilirse gerisi kendiliginden gelir.
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Aslinda, dindar insanlar din hakkinda ya da ac insanlar yiyecek hakkinda dalastiklarinda, her iki taraf da sanki o seye sahip degil gibi gorunuyor.
FRANKLIN,BENJAMIN (1706-1790) ABD'li devlet adami, bilim insani ve yazar.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
TCK Madde 56 Cocuklara ozgu guvenlik tedbirleri
1) Cocuklara ozgu guvenlik tedbirlerinin neler oldugu ve ne suretle uygulanacaklari ilgili kanunda gosterilir.
- - - - - - - - - - - - -
Riza Tevfik
Fikrimi sarsmadi simdiye degin
Arsizca sozleri bilmem ne beyin
Bana cifte atan saskin esegin
Kendi ciftesiyle beli kirilir
- - - - - - - - - - - - -
0
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur-gundem@googlegroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur-gundem+subscribe@googlegroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | 0raj.p0yraz@neomailbox.net / oraj.poyraz@openmail.cc |
Grup Sayfamiz | : | https://groups.google.com/g/ozgur-gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Özgürlük adam, henüz yeni kurdum. Siyasi iktidarın sürekli yasakladığı, polisiye önlemler ile gizlemeye çalıştığı şeyleri burada biriktireceğim. Videolar, resimler, makaleler falan. | : | http://insulaelibertatis.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder