-------- Original Message --------
From: | Ali Serdar Bolat <serdarbolat@superonline.com> |
---|
[Attachment(s) from Ali Serdar Bolat included below]
Lübnan'da bir Sultan: Birinci Recep Tayyip
++++++++++++++++++++++++++++++++++++
Ali Serdar Bolat 28 Kasım 2010
Recep Bey:
"Füzelerin düğmesi bizde olmalı" dedi, NATO Sözcüsü "Kumanda NATO'da" deyiverdi.
"Füzelerin İran'a karşı olmasını kabul edemeyiz" dedi, Sarkozi "Biz kediye kedi deriz, füzeler İran'a karşı" dedi.
"Füzeleri harekete geçirecek düğmede İsrail'deki radarlar devreye girmesin" dedi, NATO kabul etmedi.
(Açıklayan: Süper yandaş Mehmet Ali Birand, Posta gaz tenekesi, 23 Kasım 2010; yani tekzip edilmesi mümkün değil, edilmedi de zaten)
Recep Bey'in bu son isteği ile herkes gördü ki, NATO'nun füze kalkanı İsrail'deki radarlarla eşgüdümlü olarak çalışacak...
Böylece füzelerin İran ve Suriye'ye karşı konuşlandırılacağı ve İsrail'i koruma altına alacağı apaçık ortaya çıktı.
Ne yapmalı da yandaşların gözüne bir avuç kum serpmeli ki bunlar unutulsun, yeni "van minıt" efsanesi tekrar devreye girsin.
Çare bulundu: Sultan Birinci Recep Tayyip İsrail'e komşu Lübnan'a giderek İsrail'e doğru "van minıt" diye bağıracaktı.
24 Kasım'da Sultan Lübnan'da büyük bir tantana ile karşılanıp Türkiye tarafından yapılan okulun açılış törenine katıldı.
Lübnan Başbakanı Hariri büyük bir gayret göstererek törene katılımın yüksek olmasını sağladı.
25 dolar karşılığı insanlar kiralanarak otobüslerle köye taşındı. Bizim gaz tenekeleri "Sultan sevgiyle kucaklandı" diye yalakalık yaptılar.
"Hoş geldin Sultan Recep Tayyip Erdoğan" pankartları açıldı.
Hariri konuşmasında: "Abdülhamit'in torunları, zor günlerin adamı hoş geldiniz" diye kendini parçaladı.
(Herkes Sultan'ın Atatürk'ün değil Abdülhamit'in torunu olduğunu biliyor)
Sultan Birinci Recep Tayyip:
"Gerektiğinde katile katil diyeceğiz, katilden hesap soracağız, zalimlere karşı diri olacağız"
diye sözde Sarkozi'ye cevap verip yandaşlara İsrail düşmanlığı gösterisi yaparken, füze kalkanı ile İsrail'in koruma altına alınmasına "evet" dediğini unutturacağını sanıyordu.
Siyonistlerden aldığı madalyaları gözlerden kaçıracağını sanıyordu.
Madem İsrail'e bu kadar düşmandı, Siyonistlerden aldığı madalyaları niçin iade etmiyordu, veya ayaklarının altına alıp çiğnemiyordu herkesin gözü önünde???
Onyıllar önce: "Ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz" denmişti.
Yani: "Kişi söylediği sözle değil, yaptığı işle değerlendirilir"
Recep Bey: "Van minıt, katil İsrail, hesap soracağız" diye vay verirken, öte yandan İsrail'i koruyacak füze kalkanına "evet" diyor, Siyonistlerden "Üstün Hizmet" madalyaları alıyordu.
İsrail karşıtı sözler, İsrail yandaşlığına perde görevi görüyordu.
Hariri niçin kendini parçaladı
++++++++++++++++++++++++
Hariri niçin Recep Bey'e "Sultan" payesi verdi, onun böylesine bir gösteri yapabilmesi için neden kendini parçaladı?
Çünkü Recep Bey, Türk Telekom'u Hariri ailesine yok pahasına 2026 yılına kadar kiralamıştı.
Türk Telekom, "özelleştirme" kılıfı altında Hariri ailesine ölmüş eşek fiyatına adeta hibe edilmişti.
Lübnan Başbakanı Saad Hariri, Türk Telekom'u alan ailenin en genç üyesi idi.
Siz olsanız, cebinize havadan milyarlarca dolar akıtan velinimetinizi sultanlar gibi karşılamaz mısınız?
Telekomcular Derneği Raporu'nda belirtildiği gibi:
2006 yılında Hariri ailesine 6 milyar 550 milyon dolara yirmi yıllığına satıldı.
Teknolojisi yeniydi, santralleri pırlantaydı, yurdun her yanında binaları, arazileri, makina parkları vardı.
Kasasında 122 trilyon TL nakit parası bulunuyordu (Yeni parayla 122 milyon TL = 80 milyon dolar)
Satılmadan önce işçi sayısı azaltıldı, kıdem tazminatlarını devlet ödedi.
Satılmadan önce devlet tekeliydi.
Hariri'ye satıldıktan sonra sektör uzun süre rekabete açılmadı, Hariri tekel olarak karları lüpletti.
3 yıl boyunca fiyatlar düşmedi. Dünya telekomları içinde en yüksek karlılığa ulaştı.
Bu sayede, Türk Telekom'u almak için verdiği 6 milyar 550 milyon doları bu 3 yıl içinde kazanıp, kar olarak Lübnan'a götürdü.
Yani 3 yılda yatırımını amorti etti.
Bundan sonraki 17 yılda kazanacağı milyarlarca dolar safi kar olarak Hariri'nin cebine girecekti.
Yani tahminen 30-35 milyar dolar yetim hakkı Türkiye hazinesi yerine Hariri'nin cebine akacaktı.
Sultan Birinci Recep de "Yetim hakkı yedirmeyiz" diye feryat etmeye devam edecekti...
Hariri'nin gözü doymuyor
++++++++++++++++++++++
Kurumlar vergisi oranının %30 dan %20 ye indirilmesi ile 1 milyar dolarlık vergi de Hariri'ye ikram edilmiş oldu.
Fakat Hariri'nin gözü hala doymuyordu.
Türk Telekom'un taşınmazlarını satışa çıkardı.
Halbuki satış öncesi Danıştay kararı ile sözleşmenin 38. maddesine şu hüküm konulmuştu:
"Sözleşmenin sona ermesi durumunda Türk Telekom, sistemin işleyişini etkileyen tüm teçhizatı çalışır durumda olarak ve taşınmazlarla birlikte Türkiye'ye devredilecektir"
Hariri, sözleşmeye aykırı olarak, Türk Telekom'un taşınmazlarını gazetelere ilan vererek satmaya başladı.
İlana bakınca kimin sattığı anlaşılmıyor. İşte ilan:
"Satılık Gayrımenkuller
Kapalı zarf ve açık arttırma ile satılık arazi, arsa ve binalar
Bursa, Bilecik, Düzce, Isparta, Kütahya, Manisa, Mersin, Şanlıurfa ve Trabzon'da satılık 11 adet değerli mülk."
İhale 26-27-28 Ekim 2010 günlerinde yapılacaktı.
Emin Çölaşan, ihaleyi açan şirketin Türk Telekom (yani Hariri) olduğunu tesbit etti ve 17 Ekim 2010 tarihli Sözcü gazetesindeki köşesinde açıkladı.
"Telekom'un içinin böyle taksit taksit boşaltılmasına, paraların Türkiye ile alay edercesine cebe atılmasına nasıl göz yumuyorsunuz?"
diye feryat etti.
Fakat bu feryatlar Sultan Birinci Recep Tayyip'in bir kulağından girip diğerinden çıktı.
Bu kanunsuz soyguna karşı önlem alınmadı.
Şimdi siz Hariri'nin yerinde olsanız, size bu kıyakları çeken velinimetinizi "Hoş geldin Sultan" diye karşılamaz mısınız??
Eller kalpte, paralar cepte. (Müslümanlık ayağı ile soygun)
Haram olsun...
__._,_.___
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder