-------- Original Message --------
From: Murat Binzet <m1000zet@googlemail.com>
HUKUKİ AÇIDAN ERMENİ SOYKIRIM İDDİALARI
Nazan Moroğlu, LLM
Her yıl 24 Nisan günü merakla beklenir (!), ABD Başkanı "soykırım" sözcüğünü kullanacak mı, kullanmayacak mı? Bu yıl da ABD Başkanı Obama "soykırım" sözcüğünü kullanmadı.
Bilindiği gibi, diaspora Ermenilerinin tüm dünyada her yıl "24 Nisan"da soykırım günü olarak andıkları gün, aslında tehcirin başlatıldığı gün değildir. 24 Nisan 1915, Ermeniler tarafından çıkarılan isyanı bastırmak üzere, vilayetlere ve mutasarrıflıklara gönderilen bir tamimle Ermeni Komiteleri elebaşlarının tutuklanmasına dair kararın alındığı tarihtir. Sadece örgüt mensubu Ermenilerin tutuklandığı o tarihlerdeki İngiliz belgelerinde de doğrulanmaktadır (1). Bilindiği gibi, diaspora Ermenilerinin ortak paydası "sözde soykırım"ın her ülkede tanınmasını" sağlamaktır; bazı ülkelerde "1915 olayları soykırım değildir" diyenleri cezalandıran yasalar bile çıkarılmıştır. "Tanıma, tazminat, toprak" olarak dile getirdikleri girişimlerini sürdürmektedirler.
Soykırım hukuki bir kavramdır
Ermeni soykırım iddialarının hukuki boyutu gözardı edilmektedir. Oysa, "Soykırım" hukuki bir kavramdır (2). Hukuki temeli 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasına dayanan Ermeni sorununun (3) tarihi, siyasi ve hukuki gelişimi bir bütün olarak ele alınmadan gerçeklere ulaşılması mümkün olmayacaktır. Bu bakımdan, sözde Ermeni soykırımı iddialarını hukuki açıdan ele almak ve öncelikle o tarihlerdeki Osmanlı-Rus ilişkilerini ve uluslararası hukukta önem taşıyan 1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasını ve 1856 Paris ve 1878 Berlin Antlaşmalarını dikkate alarak değerlendirmek gerekir.
1774 Küçük Kaynarca Antlaşmasına göre Rus Çarlığına, Osmanlı Hristiyanlarının "koruyucusu" rolü verilmiştir. Ermeniler de kendilerini Rus Çarının tebası olarak görmeye başlamışlar ve Osmanlı-Rus Savaşlarında çok sayıda Ermeni Rus güçlerinin yanında yer almışlardır.
Kırım Savaşı sonrası yapılan 1856 Paris Antlaşmasına kadar Osmanlı Hristiyanları üzerinde sadece Rusların "koruyucu" rolü varken, Paris antlaşması ile "koruyucu" rolü diğer Avrupa ülkelerine de tanınmıştır. Aslında Paris Antlaşmasında da Ermeniler açık bir ifadeyle anılmamıştır. Ancak, bu durum Ermenilerin Osmanlı'ya karşı ayaklanmalarına ve bazı tavizler talep etmelerine yol açmıştır.
1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşından sonra yapılan 1878 Berlin Antlaşmasında bu defa doğrudan Ermenilerle ilgili bir maddeye (61.md.) yer verilmiştir. Buna göre, Osmanlı Devleti, Ermenilerin oturdukları vilayetlerin yerel şartları dolayısiyle muhtaç oldukları ıslahat ve düzenlemeleri yapmanın yanında Kürtlere ve Çerkezlere karşı Ermenilerin emniyet ve huzurlarını korumayı taahhüt etmiştir. Daha sonra Ermeniler, Avrupalı koruyucularına güvenerek özerklik isteklerini ifade etmeye başlamışlardir. Kurdukları Taşnak ve Hınçak gibi örgütler aracılığıyla silahlı mücadeleye giren Ermenilerin, Osmanlı topraklarında büyük Ermenistan kurma emellerine ulaşmak için ayaklanmalar başlatmışlardır. 1912'den sonra özellikle Rusya'nın, İngiltere ve Fransanın büyük desteğini alan Ermeniler, doğuda Rus ordularına yardım etmişlerdir. Birbiri peşine çıkardıkları isyanlar, Ermeni askerlerinin Rus ordusu içinde yer alarak doğrudan Osmanlıya karşı savaşması ve Anadolu'nun batısı ile doğusu arasındaki geçiş yollarının ve telgraf iletişimin kilit noktalarının Ermeniler tarafından felç edilmesi nedeniyle, Osmanlı Devleti Anadolu'daki Ermenileri güneye göç ettirme kararı almıştır. Bu göç sırasında açlık ve hastalıklar nedeniyle gerek Ermeniler gerek onlara eşlik eden Osmanlı jandarması arasında çok sayıda ölenler olmuştur. Osmanlı'nın kendini korumak amaçlı uyguladığı "tehcir" sonraki yıllarda ''Ermeni soykırımı" olarak adlandırılmaya başlanmıştır.
Sorunun çözümü için; sözde Ermeni soykırımının hukuki açıdan değerlendirilmesinde, 1915 ile 1918 tarihleri arasında Osmanlı yönetimi tarafından çıkarılan Talimatnameler önemli birer hukuki dayanak oluşturmaktadır.
"Ermenilerin Sevk ve İskanlarına İlişkin Talimatname"
24 Nisan 1915 tarihinde valiliklere gönderilen tamim çerçevesinde Ermeni Komitelerinde isyan çıkaranların tutuklanmaları isyanları önlemek için yeterli olmamıştır. Bu nedenle 30 Mayıs 1915'de giderek artan Ermeni isyanlarını önlemek üzere "Ermenilerin Sevk ve İskanlarına İlişkin Talimatname" çıkarılmıştır. Tehcir doğrudan doğruya cephelerin güvenini sarsacak bölgelerde uygulanmıştır. Talimatnamede Ermenilerin sevk ve iskanının (Tehcirin) nasıl yapılacağına ilişkin düzenleme yapılmış; ayrıca Ermenilerin mallarının tesbiti, naklin emniyet içinde yapılması ve Ermenilere gittikleri yerde barınma ve iş imkanlarının sağlanması hususlarına yer verilmiştir. O günün koşullarında tedbir niteliğinde alınan "Ermenileri Sevk ve İskan Kararı"ndan sonra, sevk ve iskan sırasında insani tedbirlerin alınmasına yönelik talimatname çıkarılmış, bu tedbirlere uymayan devlet görevlileri de yargılanmış ve cezalandırılmıştır. 10 Haziran 1915 tarihinde yayınlanan bir Talimatname ile de, tehcire tabi tutulanların mallarını koruma altına almak üzere "Emval-i Metruke Komisyonu" kurulmuştur.
31 Aralık 1918 tarihli Geri Dönüş Talimatnamesi
Birinci Dünya Savaşı bittikten sonra, Osmanlı Hükümeti yayınladığı 31 Aralık 1918 tarihli geri dönüş kararnamesiyle tehcire tabi tutulan Ermenileri tehcir öncesi yerlerine dönmeye davet etmiştir (4).
Buna göre: - Sadece geri dönmek isteyenler sevk edilecek, diğerlerine dokunulmayacak; - Yerlerine iade edileceklerin yollarda iaşe sıkıntısı çekmemeleri için gerekli tedbirler alınacak; - Geri dönenlere ev ve arazileri teslim edilecek; - Yerlerine daha önce muhacir yerleştirilmiş olanların evleri tahliye edilecek; - Osmanlı sınırları dışına çıkmış olanlar, geri dönmek isteseler de, yeni bir emre kadar kabul edilmeyecek; - Yetim çocuklar, istenildiği takdirde hüviyetleri dikkatlice belirlenerek ailesine veya cemaatlerine iade olunacak. Yukarıda özetle değinilen bu kararnamenin geri dönüşü ayrıntılı bir şekilde programladığı görülmektedir.
Bu talimatnameler ve kararnameler de gösteriyor ki, Osmanlı'nın Ermenileri yok etme kastı hiçbir zaman olmamıştır. Ermenileri yok etmek isteyen bir devlet,eğer yok etme kastı olsa "sevk ve nakilleri için", "yolda güvenlikleri için" ve "savaş hali bittikten sonra da geri dönüşleri için" hukuki düzenlemeler yapar mı? Talimatnameyle, kararnameyle soykırım yapılır mı?
Ermenistan Başbakanı'nın Raporu
Ermenistan'ın ilk Başbakanı Kaçaznuni'nin Taşnaksutyun Partisine sunduğu Rapor sözde soykırım iddialarının gerçek dışı olduğuna ışık tutmaktadır. Kaçaznuni Raporda geçmiş dönemin bir özeleştirisini yapmış ve 1914'ten 1923'e uzanan süreçte, Türk-Ermeni ilişkilerinin özünü bir savaş hali olarak nitelendirmiştir. Kaçaznuni Raporunda Türkiye'yi sorumlu tutan bir değerlendirmede bulunmamış, aksine Taşnak yönetimi dışında suçlu aranmamalıydı, denilmiştir (5).
"Tehcir Kararı" da siyasi örgütlenmeyle birlikte silahlanmaya başlayan ve 19. yüzyılın sonlarındaki yerel ayaklanma denemelerinden sonra, 1.Dünya Savaşı sürecinde, Rus cephesindeki Osmanlı ordusunu arkadan vuran Ermeni teşkilatlanması karşısında, Doğu ordusunun cephe gerisini güvenceye almak ve ayaklanmayı bastırmak amacıyla alınmıştır. Kaçaznuni Raporunda tehcir kararının amaca uygun olduğunu belirtmiştir.
Malta Mahkemesi kararı:
1915 ve devamı yıllarında Ermenilerin yaşadığı olayların hukuken soykırım suçu oluşturmadığını kanıtlayan diğer bir belge de "Malta Mahkemesi" kararıdır. 1919 – 1920 yıllarında İngilizler tarafından Malta Adasına sürülmüş olan aralarında Hariciye, Harbiye Nazırlığı, Meclis Başkanlığı, Valilik yapmış kimselerin de bulunduğu Türkler, Ermeni katliamı yapmış olmakla suçlanmışlardır. Ancak, o tarihte bütün belgeler ve arşiv ellerinin altında olmasına rağmen suçlayıcı herhangi bir delil bulamayan İngilizler, Türkleri suçlamalarının mümkün olmadığını görmüşler ve serbest bırakmışlardır. Mavi Kitabın delil olarak kullanılamamış olması, kitabın propaganda amaçlı yazıldığının açık delilini oluşturmuştur. Bu nedenle, İngilizler de Mavi Kitabı Türkler aleyhine delil olarak gösterememişlerdir.
Aslında Malta mahkemesinde verilen karar sadece sürgünlerin değil, Türk Ulusunun da aklanması anlamına gelmektedir (6).
Yukarıda değinilen Talimatnameler, Ermeni Başbakanının Raporu ve Malta Mahkemesi kararı, Osmanlının Ermenileri yok etme kastının olmadığını göstermektedir. Bu nedenle, 9 Aralık 1948 tarihli Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi açısından 1915 olayları hukuken "soykırım" olarak nitelendirilemez.
Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi
1915'den 1. Dünya Savaşı sona erinceye kadar yaşanmış Osmanlı-Ermeni olayların bir "soykırım suçu" olup olmadığına karar verebilmek için 9 Aralık 1948 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda kabul edilen Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesi'ne bakmak gerekir.
1946 yılında Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, Almanların Yahudilere uyguladığı genocid=soykırım karşısında, soykırımın Birleşmiş Milletlerin ruhuna ve amaçlarına aykırı olan ve uygar dünya tarafından lanetlenen bir suç olduğuna karar vermiştir. Bu karar üzerine bir uluslararası sözleşme hazırlığına başlanmış ve Sözleşme BM Genel Kurulunca 1948 yılında kabul edilerek 1951'de yürürlüğe girmiştir. Sözleşmeyi hazırlayanlar, soykırımı bir suç olarak tanımlarken, tarihin her döneminde yaşanmış bu tür olayları gözönünde tutmuşlardır. Eğer, Ermeni tehcirini soykırım kapsamında nitelemiş olsalardı, Sözleşmeye buna uygun kuralları da koyabilirlerdi. Ermeni iddialarının aksine yukarıda ele aldığımız belgeler, 1915 olaylarının "soykırım" olarak nitelendirilmesinin mümkün olamayacağına kanıt oluşturmaktadır. Zaten diaspora Ermenileri de, olayı tarihi ve hukuki alanda tartışmaktan kaçınmakta ve ısrarla siyasi alana çekmektedirler.
Soykırım tanımı:
1948 tarihinde kabul edilen BM Soykırım Suçunun Önlenmesi ve Cezalandırılması Sözleşmesinin 2. maddesine göre; ulusal, etnik, ırksal veya dinsel bir grubu, kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak amacıyla işlenen fiillerin soykırım suçunu oluşturacağı kabul edilmiştir. Sözleşmeye göre suçun varlığını kabul etmek için en önemli kriter eylemlerin "kasten" yapılmış olmasıdır.
Bu nedenle, Ermenilerin sözde soykırım iddialarını Sözleşmenin ikinci maddesinde yer alan tanım kapsamında nitelemek mümkün değildir.
Türk Diplomatlarına Yapılan Saldırıların Amacı
Bir Taşnak örgütü olan ABD'deki Ermeni Devrimci Federasyonu, yayın organı Armenian Weekly'nin 20 Mart 1985 tarihli sayısında Türk diplomatlarına karşı saldırıların amacı açıkça belirtmiştir. Saldırıların amacı konuya dünyanın dikkatini çekerek sonuçta Türkiye'den toprak almak olduğu yazılmıştır. Yazıda: Ermeni ulusunun dağılmasından ve 1,5 milyon Ermeninin katledilmesinden sorumlu olanlar hak ettikleri şekilde cezalandırılana kadar durmayacağız. Taleplerimiz açıktır: soykırımın tanınması ve Ermeni topraklarının gerçek sahiplerine yani Ermeni halkına iade edilmesi.." diyerek tüm dünyayı etkilemeye çalışmaktadırlar. Ermeni saldırılarında yaşamını yitiren dışişleri mensuplarının, büyükelçilerin ve yakınlarının adlarını her 24 Nisan'da bir kez daha anmalıyız. (7).
Fransız Tarihçilerden Bilimsel Açıklama
Son yıllarda "soykırımı tanıyan", hatta "soykırım değildir" demeyi bile yasaklayan, cezalandıran kanunlar çıkarılmaktadır. Tarihi ve hukuki gerçekleri gözardı eden bu girişimler sürerken, iki yıl önce Fransız Tarihçilerin yaptıkları siyasetten uzak, tarihi ön planda tutan açıklamalar ülkemizde memnuniyetle karşılanmıştır. Bilindiği gibi, Fransa'da 'tarih yazımı' tartışılırken, ülkenin önde gelen on dokuz tarihçisi, sözde Ermeni soykırımıyla ilgili yasanın da aralarında bulunduğu Fransa Meclisi'ne ait kararların iptal edilmesi için ortak bildiri yayınlamıştır. 'Tarih için özgürlük' adı verilen bildiride parlamentoların tarihî konularda karar almasının 'demokratik rejimlere yakışmadığı' vurgulanmış, 'özgür bir ülkede tarih yazma görevinin meclise ya da hukukî mercilere ait olmadığı' ifade edilmiştir. Fransız tarihçiler, parlamento kararlarının tarih biliminde araştırma yapmayı ve eğitimi zorlaştırdığını dile getirerek "Fransa'nın sömürgecilik tarihinin olumlu yönlerinin anlatılmasını öngören 23 Şubat 2005 tarihli yasa ile 'Ermeni soykırımı'nın tanınmasına ilişkin 29 Ocak 2001 tarihli yasa, köleliğe ilişkin 21 Mayıs 2001 tarihli kanun, antisemitik ve ırkçı eylemlerin cezalandırılmasına ilişkin 13 Temmuz 1990 tarihli yasanın" yürürlükten kaldırılmasını istemişlerdir (8).
İyi ilişkiler tek yanlı kurulamaz
Hiç kuşkusuz Türkiye komşuları ile iyi ilişkiler içinde olmak istiyor. Ama komşuların da yanlış tutumlarından vaz geçmelerini beklemek gerekir. Ermenistan'ın 1990 yılında yayınladığı Bağımsızlık Bildirgesinde gerçek amaçları yer almaktadır. Bağımsızlık Bildirgesinde "Ermeni soykırımının Türkiye tarafından tanınmasının" ve "Batı Ermenistan'ın" asıl emelleri olduğuna açık bir ifadeyle yer verilmiştir. 1995 yılında kabul edilen Ermenistan Anayasasında da aynı emeller tekrarlanmıştır. Ermeni Anayasasının 13. maddesinde "Ermenistan arması üzerinde Ararat – Ağrı Dağı'na" yer verilmiştir. Bu durumlar, Türkiye ile Ermenistan arasında sağlıklı bir ilişki kurulmasını engelleyecek niteliktedir. Ayrıca Karabağ sorunu çözülmeden Ermenistan – Türkiye sınırının açılması ülkemizde ve Azerbaycan'da "en hafif sözlerle ifade edecek olursak" büyük hayal kırıklığı yaratacaktır. Her ne kadar AB Raporlarında, Katılım Ortaklığı Belgelerinde "Türkiye'den komşularıyla iyi ilişkiler içinde olması gerektiğine" yer verilmekte ise de, iyi niyet ve iyi komşuluk ilişkilerinin sadece tek taraftan beklenemeyeceğini tüm dünya bilmelidir.
Bazı "liberal aydınlar'' dışında büyük çoğunluğun sözde Ermeni soykırımı iddialarının gerçek dışı olduğu konusunda şüphesi yoktur. Bu nedenle, komşumuzla iyi ilişkiler adına geri dönülmesi zor tavizler verilmemelidir. Bilindiği gibi, Erich Feigl; Bernard Lewis, Guenter Lewy gibi saygın akademisyenler yaptıkları araştırmalarda 1915 yılında yaşananların soykırım olmadığı sonucuna vardıklarını açıklamışlardır. Guenter Lewy bir makalesinde, Osmanlı hükümetinin Ermenileri yok etmek gibi bir hedefi olmadığını, yaşamını yitiren yüz binlerin zorlu savaş koşullarına kurban gittiğini anlatmıştır.
Ülkemizde çok geç başlanmış olsa da, Ermeni tezinin gerçek dışı olduğunu tüm dünyaya anlatmakta kararlılıkla yol alacağımıza inanıyorum. Bu konuda hükümete, dış işleri bakanlığına, siyasetçilere, hukukçulara, özellikle uluslararası bağlantısı olan sivil toplum örgütlerine, meslek kuruluşlarına ve her yurttaşa büyük görev düşüyor.
** Yukarıdaki yazı "N. Moroğlu; Hukuki Açıdan Ermeni Soykırım İddiaları" "Türk-Ermeni İlişkilerinde Hukuki ve Tarihi Gerçekler" kitabında yayınlanan makalenin özetidir. (yay. haz. Aysel Ekşi, 2004, s. 77 vd.).
(1(1) Ermeniler- Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu, H. Özdemir, K. Çiçek, Ö. Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, 2004.
(2(2) Gündüz AKTAN, Radikal Gazetesi, 14 Temmuz 2003; 01.04.2005 - Hürriyet.
24-25 Eylül 2006 tarihlerinde Bilgi Ü.de yapılan "İmparatorluğun Çöküş Döneminde Osmanlı Ermenileri: Bilimsel (?) Sorumluluk ve Demokrasi Sorunları Konferansında" tek yanlı olarak Osmanlının Ermenilere katliamda bulunduğu savı ileri sürülmüş, Ermeni tezinin haklılığı savunulmuştur. Toplantıda resmi Türk tezinin gerçek dışı olduğunu, bu nedenle savunulamadığını ileri süren konuşmacılar (bilim adamları), soykırımın "hukuki bir kavram" olduğunda birleşmişlerdir.
(3(3) Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi, 2005, 2. Bası.
(4(4) Yusuf Halaçoğlu, Ermeni Tehciri, 8. Bası, İstanbul 2006;
(5(5) Ovanes Kaçaznuni, Taşnak Partisinin Yapacağı Birşey Yok, (1923 Parti Konferansına Rapor), çev. Arif Acaloğlu, 5. Bası, İstanbul 2005.
(6(6) Bilal Şimşir, Ermeni Meselesi, 2005, 2. Bası.
(7(7) Ermeniler- Sürgün ve Göç, Türk Tarih Kurumu, H. Özdemir, K. Çiçek, Ö. Turan, Ramazan Çalık, Yusuf Halaçoğlu, 2004.
(8(8) Hürriyet Gazetesi, 13 Aralık 2005.
Ermeni saldırılarında yaşamını yitiren dış işleri mensupları :
MEHMET BAYDAR, Başkonsolos, 27 Ocak 1973, Los Angeles / ABD; BAHADIR DEMİR, konsolos, 27 Ocak 1973, Los Angeles / ABD; DANİŞ TUNALIGİL, Büyükelçi, 22 Ekim 1975, Viyana / Avusturya; İSMAİL EREZ, Büyükelçi 24 Ekim 1975, Paris / Fransa; TALİP YENER, Büyükelçi İsmail EREZ'in makam şoförü 24 Ekim 1975, Paris / Fransa; OKTAR CİRİT, Büyükelçilik katibi, 16 Şubat 1976, Beyrut / Lübnan; TAHA CARIM, Büyükelçi, 9 Haziran 1977, Roma / İtalya; NECLA KUNERALP, Büyükelçi Zeki Kuneralp'in eşi; 2 Haziran 1978; Madrit / İspanya; BEŞİR BALCIOĞLU, emekli Büyükelçi 2 Haziran 1978, Madrit / İspanya; AHMET BENLER, Büyükelçi Özdemir Benler'in oğlu; 12 Ekim 1979, Lahey / Hollanda; YILMAZ ÇOLPAN, Turizm Müşaviri, 22 Aralık 1979, Paris / Fransa; GALİP ÖZMEN, İdari Ataşe, 31 Temmuz 1980, Atina / Yunanistan,; NESLİHAN ÖZMEN, İdari Ataşe Galip ÖZMEN'in kızı, 31 Temmuz 1980, Atina/Yunanistan; ŞARIK ARIYAK, Başkonsolos, 17 Aralık 1980, Sidney / Avustralya; ENGİN SEVER, Başkonsolos Şarık ARIYAK koruma görevlisi, 17.12.1980, Sidney/ Avustralya; REŞAT MORALI, Çalışma Ataşesi, 4 Mart 1981, Paris / Fransa; TECELLİ ARI, Büyükelçilik din görevlisi, 4 Mart 1981, Paris / Fransa; M. SAVAŞ YERGÜZ, Başkonsolosluk Sekreteri 9 Haziran 1981, Cenevre / İsviçre; CEMAL ÖZEN, güvenlik görevlisi, 24 Eylül 1981, Paris / Fransa; KEMAL ARIKAN, Başkonsolos, 28 Ocak 1982, Los Angeles / ABD; KANİ GÜNGÖR, Ticaret Müşaviri; 8 Nisan 1982; Ottowa; ORHAN GÜNDÜZ, Fahri Konsolos, 4 Mayıs 1982, Boston / ABD; ERKUT AKBAY, İdari Ataşe 7 Haziran 1982, Lizbon / Portekiz; NADİDE AKBAY, Erkut AKBAY'ın eşi, 7 Haziran 1982, Lizbon / Portekiz; ATİLLA ALTIKAT, İdari Ataşe 27 Ağustos 1982, Ottawa / Kanada; BORA SÜELKAN, İdari Ataşe, 9 Eylül 1982, Burgaz / Bulgaristan; - 7 Ağustos'da 1982 ASALA'ya bağlı 2 terörist Ankara Esenboğa Havalimanında düzenlediği silahlı baskında 8 kişi öldü, 72 kişi yaralandı. Bu, Ermeni terörizminin Türkiye'deki ilk eylemi oldu. ESENBOĞA OLAYI; GALİP BALKAR, büyükelçi, 9 Mart 1983, Belgrad / Yugoslavya; DURSUN AKSOY, büyükelçi, 14 Temmuz 1983, Brüksel / Belçika; CAHİDE MIHÇIOĞLU, büyükelçilik Müsteşarının eşi, 27.7.1983, Lizbon / Portekiz; - 15 Temmuz 1983 THY'nin Paris Orly havalimanındaki bürosu önünde bomba patladı. Olayda, 2'si Türk, 4′ü Fransız, 1′i Amerikalı, 1′i de İsveçli olmak üzere 8 kişi öldü, 28 Türk yaralandı. Bu olay tarihe "Orly Katliamı" olarak geçti.; IŞIK YÖNDER, Büyükelçilik Sekreteri Şadiye YÖNDER'in eşi,28 Nisan 1984, Tahran / İran; ERDOĞAN ÖZEN, Çalışma Ataşesi, 20 Haziran 1984, Viyana / Avusturya; EVNER ERGUN, görevli, 19 Kasım 1984, Viyana / Avusturya; HALUK SİPAHİOĞLU, Müsteşar, 4 Temmuz 1994, Atina/ Yunanistan.
Bilginize: Berlin Atatürkcü Düsünce Dernegi 24.04 2011'de bir basin aciklamasi yaparak Orta Berlin Belediye Baskani Dr. Christian Hanke'nin himayesinde, Dr. Tessa Hoffman ve Ermeni Arastrma-Bilgilendirme Merkezinden Dr. Gerayer Koutcharian düzenledigi „1915/16 yillarinda Ermeni irkina yapilan soykirim" isimli fotograf sergisini, Berlin'de yasayan Türkleri cok derin yaraladigini vurgulayarak kinayip, portesto etti.
Berlin ADD, parlementonun 2005 kararini, Talat Pasanin katilerinin ve Nemesis teröristlerinin yüceltilmesini, ARD'nin göterdigi sözde ilmi „Aghet" filmini, Türklerin yogun oldugu bir bölgedeki bahsedilen fotograf sergisini ve Soykirim tezi gelismelerini büyük bir kaygi ile cok yakindan izledigini bildirerek bu serginin ve hicbir gercegi yansitmayan bu kiskirtmalarin türk-ermeni barisi ve türk-alman iliskilerine fayda degil zarar verecegini belirtti.
Not: Bütün bu çabalar, yaptıkları ve kanunen kabul edilmiş olan tarihi bir olayı ört bas edip, suçu bize atabilmek için. M. B.
İyi çalışmalar saygı ve sevgiler
Murat Binzet
Nürnberg: işte esas soykırım burada mahkum edilmişti.
OY VERECEĞİNİZ SEMTLERİN ADAYLARINA DİKKAT EDİNİZ:
Ankara 1. Bölge
Bala, Çankaya, Elmadağ, Etimesgut, Evren, Gölbaşı, Haymana, Mamak, Polatlı, Sincan, Şereflikoçhisar.
OYLAR GÜÇ BİRLİĞİ BAĞIMSIZ ADAYI Avukat CEYHAN MUMCU ' ya
Ankara 2. Bölge
Akyurt, Altındağ, Ayaş, Beypazarı, Çamlıdere, Çubuk, Güdül, Kalecik, Kazan, Keçiören, Kızılcahamam, Nallıhan, Yehimahalle.
OYLAR GÜÇ BİRLİĞİ BAĞIMSIZ ADAYI E.Hava Kor.Gen.ADD Gn.Bşk.Yar. ERDOĞAN KARAKUŞ ' a
İstanbul 1. Bölge
Adalar, Beykoz, Kadıköy, Kartal, Maltepe, Pendik, Sultanbeyli, Şile, Tuzla, Ümraniye, Üsküdar.
OYLAR BAĞIMSIZ ADAY Silivri Esiri TUNCAY ÖZKAN ' a
İstanbul 2. Bölge
Bayrampaşa, Beşiktaş, Beyoğlu, Eminönü, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaşa, Kağıthane, Sarıyer, Şişli.
OYLAR GÜÇ BİRLİĞİ BAĞIMSIZ ADAYI E.Orgeneral ÇETİN DOĞAN ' a
İstanbul 3. Bölge
Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Büyükçekmece, Çatalca, Esenler, Güngören, Küçükçekmece.
OYLAR BAĞIMSIZ GÜÇ BİRLİĞİ ADAYI Mk.Müh.Şb.Odası E Bşk.ADD GYK ÜYESİ ÜMİT ÜLGEN 'e
İzmir 1. Bölge
Balçova, Buca, Çeşme, Gaziemir, Güzelbahçe, Karaburun, Kemalpaşa, Konak, Menderes, Narlıdere, Seferihisar, Selçuk, Torbalı, Urla.
OYLAR BAĞIMSIZ GÜÇ BİRLİĞİ ADAYI E.Hava Kor.General YAŞAR MÜJDECİ ' ye
İzmir 2. Bölge
Aliağa, Bayındır, Bergama, Beydağ, Bornova, Çiğli, Dikili, Foça, Karşıyaka, Kınık, Kiraz, Menemen, Ödemiş, Tire.
OYLAR BAĞIMSIZ GÜÇ BİRLİĞİ ADAYI DOĞU PERİNÇEK' e
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder