25 Nisan 2011 Pazartesi

Politik - Doç. Dr. Ümit Sayın'ın bir röportajı / Zihin Kontrolü ve Mançurya Kobayı

Doç. Dr. Ümit Sayın'ın bir röportajı / Zihin Kontrolü ve Mançurya Kobayı

Doç. Dr. Ümit Sayın'ın bir röportajı


Zihin Kontrolü ve Mançurya Kobayı Nedir, Nasıl Yapılıyor?


Zihin kontrolü, insanın algı sistemlerine ya da bilincine yönelik olarak yapılan birtakım operasyonlar zinciri. Bunların bir tanesi LSD gibi çok çeşitli halüsinojenlerin kullanılması ve insanda farklı bilinç halleri oluşturmak. Bunu özellikle yabancı

istihbarat örgütleri kullanmış. Kore Savaşı'nda Çinlilerin kullanmış olduğu yöntemleride unutmamak gerek tabi. İnsanların fizyolojik ihtiyaçlarını bloke etmek ve onların direncini kırmak, kullanılan yöntemler arasında. Zaten " Mançurya Kobayı" ismi de Kore Savaşı'ndan geliyor. Kore Savaşı'nda insanların dirençlerini kırıp çeşitli işkence yöntemleri uyguladıktan sonra çözülmeyi çok daha kolay bir şekilde sağlıyorlar.ABD'liler 1950'li yıllarda uyanıyor ve 1953'de MK-ULTRA projesi başlatılıyor. O dönemlerde Solomon Asch adlı bir Yahudi bilimadamı var. Bunun 300 bin kişi üzerinde yaptığı bir çalışma mevcut. Çalışmada iki grup var. Bunlardan birinde öğretmenler, diğerinde denekler var. Denekler oturdukları yerde bir kelime okuyacak ve hata yaptıkları zaman öğretmenler bunlara elektrik şoku verecek.Elektrik şokları 75 volttan başlayıp üst noktalara kadar geliyor. Aslında burada deney yapılanlar şok verilenler değil, öğretmenler. İnsanların nereye kadar şok vermeyi sürdürecekleri ölçülüyor. Görülüyor ki 300 bin kişinin yüzde 65'i bir beyaz gömlekliye " Şok ver!" demeyi sürdürdüğü için şok vermeyi sürdürüyor ve 450 voltluk değerlere kadar çıkılıyor. Bu arada, öğrenenlere elektrik falan verilmiyor. Aslında deneklerin (öğrenenlerin) çoğu tiyatrocu ve rol yapıyor. İnsanlar, deneklerin canının acıdığını görmelerine rağmen elektrik vermeye devam edebiliyor. Dolayısıyla insanlarda otoriteye karşı korkunç bir boyun eğme var.300 bin kişiyle yapılmış olması, bunun büyük olasılıkla ABD derin devletinin bir projesi olduğunu gösteriyor. Şuna bakıyorlar: " Otoriteye bizim halkımızne kadar bağlı?" Bu deneyi Türkiye'de yapsanız oran daha az çıkar; Yüzde 65 çıkmaz. Ama Amerika'da sosyal koşullama ile otoriteye inanç çok yüksek düzeylerde.

Teknoloji bu konuda ne yoğunlukta kullanılıyor?


Teknoloji çok iyi kullanılıyor. ABD'de şunu gördüm. İnsanlarda ciddi bir televizyon bağımlılığı var. Gidiyor evine, günde beş saat televizyon seyrediyor. Seyrettikleri şeyler abuk subuk. ABD'deki kanallar Türkiye'dekinden kötü; hepsi birbirine benziyor. Haber programları zaten tamamıyla beyin yıkama. Dolayısıyla,insanlar nasıl günde beş saat televizyon seyretmeye yönlendirilir, alıştırılır,bu nasıl bağımlılık haline getirilir, o çok enterasan. Televiyonlarla aslında indoktrine edilmiş, pasifleştirilmiş bir toplum kurdu ABD. MK-ULTRA projesini başlatan Allen Dulles'in çok vurucu bir sözü var;

"Birinci aşamada propaganda,depolitizasyon ve kitlesel sindirmeyi sağlayacağız."; "İkinci aşamayı da bireyin beyninde kazanacağız" diyor.

Zihin kontrolü yoluyla sıradan bir insandan bir cani yaratmak mümkün mü?


Bunun başarılabileceği söyleniyor şu anda. Bunların en vurucusu John Lennon'unkatili Mark David Chapman. John Lennon, ABD dengeleri için çok büyük tehlike oluşturmaya başlamıştı. Vietnam Savaşı'na karşı çok ciddi bir etki oluşturuyordu.John F. Kennedy ve kardeşi Robert Kennedy'nin katillerinin de böyle bir programlara tabi tutulduğu söylendi. Detaylı bilgi için 2006 Temmuz'unda yayınlanan, 'Derin Devletler, Gizli Projeler ve Kirli Gerçekler' (Neden Kitap)

isimli kitabıma da bakabilirsiniz.

Zihin kontrolü ağırlıklı olarak istihbarat örgütleri tarafından mı kullanılıyor?


Bu yöntem, istihbarat örgütleri ve askeri istihbarat tarafından kullanılıyor.ABD'de 29 tane istihbarat örgütü var. Bunlardan en önemlileri Savunma Bakanlığı'na bağlı Askeri İstihbarat Teşkilatı, CIA, NSA, FBI ve DIA. En gizlilerinden biri

NSA'dir. Bu teşkilatlardan hepsi zihin kontrolü konusunda çalışmalar yapıyor.

Toplumsal olarak zihin kontrolündeki araçlar nedir?


Televizyon ve moda en önemli araçlar. Hollywood bu işte başı çekiyor. Çünkü Hollywood'la insanların davranış şekillerini kalıplamak mümkün. Mesela bununen önemli örnekleri Harry Potter, Yüzüklerin Efendisi, Matrix isimli filmler.Matrix'te bazı kalıplara insanlar şartlanıyor. Yahudi geleneklerini insanlara,çocukların bilinç dışına aşılıyor. Belki bizler genel toplumdan biraz kopuk vedaha farklı insanlar olduğumuz için, "Hadi canım sende, bu olmaz!" diyoruz ama bu öyle değil. İnsanların yüzde 50-65'ini etki altına alsa yetiyor zaten.Normal insanlar bu telkinleri ve şartlandırmaları çok kolay alıyor. Dolayısıyla

beyin yıkama araçlarından en önemli ikisi; televizyon programları ve filmler.Filmler çok önemli. Bu mecrada her şey milim milim işleniyor. Ortaya çıkan şu: ABD'de toplumun yüzde 65'i tamamen itaatkâr, ABD'yi yöneten 25 bin elite kafa
kaldırmayacak insanlardan oluşuyor. Nitekim Bush gibi birisini başlarına getirmelerinden belli olmuyor mu? Yahudi sistemini, Evangelist beyin yıkamayı sorgulamaması ve ABD'deki sistemi sorgulamaması üzerine eğitilmeye çalışılan insanlar bunların büyük çoğunluğu. Bugün ABD'de demokrasi yok ki! Demokratlarda, Cumhuriyetçiler de CFR (Dış İlişkiler Konseyi) üyesi. Aynı yerden adam seçiyorsun. Bir çelişki yok yani. ABD'de kimin nereye geleceğine başından karar veriliyor. Bir zihin kontrolü projesi olan " Monarch Projesi" bunlardan bir tanesi.Onunla ilgili "Baykuş İmparatorluğu" (Trance Formation of America) isimli birkitap var. Bu, CIA'in yazdırdığı bir psikolojik savaş kitabı. Buradaki hiçbir şey gerçek değil. Deli saçması bunların büyük çoğunluğu. Büyük bir kısmı ise pornografik. Hedef komplo teorisiyle uğraşanları hasta ve mantık dışı göstermek.

Derin devletlerin kendilerini, olduklarından daha güçlü göstermek ve insanlara "Ensenizdeyiz" izlenimi vermek gibi bir görevleri de var.


Zihin kontrolünün bu çerçevede yeri nedir?


Belki adam uğraşıyor zihin kontrolünü yapmaya ama yaptığı zihin kontrolünü çok daha farklı gösteriyor bize. Çok daha büyük, ulaşılmaz. "Uzaydan, uydulardan kontrol ediyoruz, rüyalarınıza giriyoruz" şeklinde lanse ediyorlar.

Bir yandan yapılıyor, bir yandan da yapıldığından daha fazla abartılıyor...

Bu da zihin kontrolünün bir parçası. Bugün bir sürü hatalı düşünen insan var .Mesela, Türkçe'de çıkmış bir sürü kitap var. Saçma sapan bir sürü bilgi içeriyorlar, gerçeklerle ilgileri yok.


Zihin kontrolü Türkiye'de uygulandı mı?


Türkiye'de uygulandığını düşünüyoruz. Kitabımda Aytunç Altındal'la yapılmış bir mülakat var. Orada detaylı örnekleri yer alıyor. 1968-70'lerde "Phoenix Operasyonu" adı altında bir operasyon var. Yakalanan iki ABD'linin üzerlerinde LSD ve diğer haplar vardı. Yabancı istihbarat birimleri tarafından kontrol edilen, Türkiye'nin düşmanı haline getirilmiş bazı tarikat ve cemaatlerde bu tip maddeler ve çok değişik tekniklerin kullanılmış olma olasılığı çok yüksek.


Danıştay saldırısının da bu etkiyle yapılmış olabileceğine dair bir iddia var kitabınızda?


O konuda çeşitli iddialar var. Bulgaristan'da bir hafta kaldığı söyleniyor,ne yaptığı belli değil. Danıştay saldırısının büyük olasılıkla Gladyo tarafından planlandığı, temelinde de Danıştay üyelerinin, Tüpraş'ın özelleştirmesine, Galataport'a onay vermemelerinin yattığı sanılıyor. Oferler'in projeleri bunlar ve arkada Yahudi lobisi ve İsrail hükümeti var. Danıştay üyelerinin hayatları tehlikede. Danıştay üyeleri koruma istedikleri halde alamıyorlarmış, yani bugün Devlet kendi Danıştay üyelerini koruyamıyor. Bugün Türkiye'de Türkçülüğü, Ulusalcılığı savunan bir yapı, derin devlet yok. Olsa zaten şu andaki yönetimi ve sistemi alaşağı ederdi.


Nasıl bir derin devlet var peki Türkiye'de?

Türkiye'de yabancı derin devletlerin ve yabancı istihbarat örgütlerinin uzantısı olan bir sözde derin devlet ya da çete-derin devlet var. Bunun hedefi, Türkiye'yi Sevr koşullarına göre parçalamak. Ben 2002'den beri televizyonlarda söylüyorum bunu. O zamanlar bana " Sevr paranoyağı!" diyorlardı, şimdi gazetelerde 'Parçalanmış Türkiye haritaları' yayınlanınca millet uyandı. Hatta Mustafa Balbay'ın yaptığı Cumhuriyet gazetesindeki o panele katılan bir iki kişinin bulunduğu ortamlarda ben bunları anlatmıştım da, "Çok abartıyorsun" demişlerdi. Pek çok kişi, 11 Eylül'ün ABD derin devletinin işi olduğuna da inanmamıştı.
Tabii komplolarla dolu bir dünyada yaşıyoruz. Her tarafta komplolar ve entrikalar çevriliyor. Emperyalist ülkeler zaten komplocuların en başında geliyor. Bu koşullarda, komploları araştırmak son derece normal bir şey. Ama insanların çoğu, "komplocu" ya da"paranoyak" damgası yememek için uzak duruyor. Tabii burada ciddi paranoyaklar, komplo teorisyeni olup da cidden hasta olan insanlar da var. Uzaydan gönderilen sinyallerle deprem yapılabileceğini söyleyen insanla rvar ki bunlar gazeteci. Cinlerle istihbarat toplanacağını, cinlerle beyin kontrolü yapılacağını söyleyen insanlar da var. Bugün Türkiye'deki kitaplarda bu bilimdışı iddialar var.

Zihin kontrolü ile cinselliğin ilişkisi nedir?


İnsan beyni bir programdır. Yani insan, kendi kendini programlayan birbilgisayar gibidir. İnsan beyninde pek çok şey haz alma, mükafatlandırma prensibine dayanır. Pavlov'un bir zamanlar kanıtladığı gibi şartlanmaya dayanır. Şartlanmaya dayalı bu sistemde haz en önemli belirleyicilerden biri haline gelmiş durumda. Dolayısıyla insan kendi kendini programlarken,kendi kendisine yeni bir sürü şey öğretiyor. Cinsellik de bu öğrettiği şeylerden bir tanesi. Tabii bu, uyuşturucuyla, flaşlarla, değişik ortamlarla, ilaçlarla bu şartlanma etkileri arttırılabiliyor, azaltılabiliyor. İnsanlarda cinsel haz nesnesi yaratmak, libidoyu değiştirmek mümkün. Dolayısıyla bu haz nesnesine bağlı olarak "Pavlovyen" bir şartlanma yaratmak mümkün. Bu şartlanmada insanları belli koşullara, stimulanlara, belli fikirlere göre yönetmenin ve programlamanın mümkün olduğu söyleniyor. Cinsellik bunun için sıklıkla kullanılan bir araç. Ve cinsellik başka motiflerle birlikte kullanıldığı zaman yeni bir takım şeyler getiriyor.Bunlardan bir tanesi " Kauçuk ve Deri Fetişizmi". Bu parafilik fetişizmler,son zamanlarda özellikle toplumlara pompalanıyor. Halbuki her ikisi de birer sapış.


Cinselliğin daha fazla kullanılmasıyla ne elde ediliyor?


Daha fazla haz, planlanan şeylerden birisi. Belli tarikatlarda, belli kültlerde insanların cinselliğe şartlanmaları, cinselliği daha uçlarda yaşamaları, libidoları arttırmaları teşvik edilen bir yöntem. Özellikle ABD'de bu tip kültler çok yaygın ve bunlarda cinsellik beyin yıkama işlevine yönelik olarak kullanılıyor. Bunlar için şimdi "De -Programming" denilen, programdan arındırma klinikleri bile açılmış. Orada insanları alıp uzun süre tutuyorlar, davranış tedavisi uyguluyorlar ve gördükleri şu: Cinselliği kullanan bu tarikatlar insanlarda çok ciddi başka şartlandırmalar da oluşturuyor. Satanizm onlardan bir tanesi mesela. Colin Ross'un bu konuda yazılmış bir kitabı bile mevcut, 'Satanik Ritüellerdeki Tacizin Tedavisi' isminde...


"Sadomazohizm, lezbiyenlik, fetişizm gibi parafilialar derin devletlerin gizli projeleri olarak yayılmıştır" diyorsunuz. Emperyalist Derin devlete fetişist mi lazım?


Kısmen, evet! Çünkü yeni tüketim malzemesi ve uyarıcılık lazım; kapitalizm ve moda sapıtmış durumda. Bir de, insanlarda saldırganlığı cinsellik yoluyla da arttırmaya yöneliyorlar, böylece haz ve saldırganlık bütünleştirilerek, saldırganlık legalize ediliyor ve normalleştiriliyor. Bugün porno içerikli iki buçuk milyon web sitesinin tahminen yüzde 50-60 kadarı sadomazohizm ya da değişik cinsel haz nesneleri üzerine kurulmuş durumda. Aynı şeylerden bıkıp, insanlara yeni metalar ve yeni uyarı nesneleri sundukları zaman çok daha etkili olabildiklerini görüyorlar. İnsanlarda etki-tepki de geliştiriliyor. Haz arttıkça, şartlanma bir şekilde insanların beynine yerleştiriliyor. Bu noktada parafilialar (sapışlar) bir noktada teşvik ediliyor.


Üniversiteden atılmak istendiğinizi yazmışsınız kitabınızda. Niye atmak istiyorlar sizi üniversiteden?


Geçen yaz bu zamanlarda, internette dolaşmakta olan bir elektronik posta bahane edilip, İstanbul Üniversitesi Rektörü ve üniversite yönetimi tarafından savcılığa şikayet edilerek, evime polis baskını yaptırıldı. Mahkeme kararı çıkartmışlar ama mahkeme kararı legal değil, bir kere dilekçede benim bağlanma saatlerim ve IP adresim hedef gösterir gibi verilmiş, mesajı benim gönderdiğime ait kanıt yok. Ayrıca mahkeme kararı Ağustos ayının dokuzunda verilmiş, " İki gün içinde arama yapılacak" diye.Benim evime, tam 20 gün sonra, 29 Ağustos'ta geldiler; arama illegal. Polis bilgisayarlarıma el koydu ve bu bilgisayarlar birkaç gün poliste kaldı. Rektörün dilekçesinde IP numaram ve bağlanma saatim gösterilmiş.

Yani Türk Telekom'dan öğrenilmiş. Dolayısıyla olayın içindeki pek çok şey baştan sona illegal, çünkü hangi saatlerde hangi değişken IP numarası ile bağlandığımı sadece Türk Telekomdan mahkeme öğrenebilir. Legal olmayan yöntemlerle elde edilmiş bir takım bilgilerle yazılmış dilekçelere dayanarak evime polis baskını yapıyorlar. Bir yıldırma politikası. Bilgisayarımda suç teşkil edecek şeyler olup olmadığına bakıyorlar. Sonra da bilgisayarımda bulunan başka bilgilere dayanarak üniversiteden atma soruşturması açıyorlar, ama YÖK bu soruşturma sonucunu delil yetersizliği nedeniyle reddetti. Tüm makalelerimde, kitaplarımda ve televizyon programlarımda Türkiye'nin bütünlüğünü, Atatürk Milliyetçiliğini savunan bana, ülke bütünlüğünü yok edici ve bölücü suçu atfedilmiş, olaya bakan tüm hukukçular güldüler!

Eski Yargıtay başsavcısı Vural Savaş bir dergide şöyle yazdı:


'Daha pek çok önemli araştırmada imzası bulunan sözkonusu kitabın yazarı Doç. Dr. Ümit Sayın'ın İ.Ü Rektörü Mesut Parlak'a bir internet sitesi aracılığı ile hakaret ettiği gerekçesiyle üniversiteden atılmaya çalışıldığını öğrendim. Değerli  bir bilim adamının üniversiteden atılmasının gerekçesi bu olamaz. Gerçek neden elbetteki yaptığı araştırmaların içeriği!'


--

"Çaresiz Kaldığınızda, Bilin ki Tek Çare Yine Kendinizsiniz...!"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder