6 Temmuz 2019 Cumartesi

Bu gün öne çıkan bazı makaleler.... 2019-07-06 1

  1. ARSLAN BULUT: PAKİZE ANA'NIN GÜCÜNÜ ANLAYAMADINIZ!
  2. NECATİ DOĞRU: O GEÇİNEMİYORSA!
  3. ORHAN UĞUROĞLU: YÜZDE 5-6 ZAM NEYİNİZE YETMEZ?. .
  4. RIFAT SERDAROĞLU: 4 YIL DAHA KALSIN!
  5. RIFAT SERDAROĞLU: KÜRESEL ISINMA
  6. SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: YAPTIĞI ATAMALAR "SORUŞTURULAN" BABACAN'I ATAYAN DA SORUŞTURULACAK MI?
  7. TOKMAK: DAVUTOĞLU OLAYI!
  8. YILMAZ ÖZDİL: S400

================================

ARSLAN BULUT: PAKİZE ANA'NIN GÜCÜNÜ ANLAYAMADINIZ!

Şehit anası Pakize Ana'ya "Cumhurbaşkanı'na hakaret" suçlamasıyla dava açıldı. Pakize Ana 5 Aralık 2017'de Eşitlik ve Adalet Kadın Buluşması'na davet edilmiş ve burada 12 dakikalık bir konuşma yapmıştı. Dava o konuşmadan dolayı açıldı.

Bu dava Pakize Ana'yı milletin gönlünden beynine taşır. Pakize Ana'nın o konuşmasını bu yazının yazıldığı gün ve saate kadar 31 bin 191 kişi görüntülemiş durumdaydı… Şimdi bu dava dolayısıyla milyonlarca insan Pakize Ana'nın ne dediğini merak edecek ve o konuşmayı dinleyecek. Konuşmanın yayınlanmasına devlet gücüyle engel olunursa bu defa sosyal medyada yayılacak.

Sonuç ne olacak? Pakize Ana gibi diğer şehit anaları da konuşmaya başlayacak! O zaman ne olur tahmin edebiliyor musunuz?

***

Pakize Ana içten gelen duygularla ama şehit anası yüreği ile çıplak gerçekleri haykırıyor o konuşmasında. Dinleyip de etkilenmemek mümkün değil.

Pakize Ana bir ayakkabı kutusu ile kürsüden sesleniyor. "Bakın" diyor "Bu bir ayakkabı kutusudur. Benim oğlumun ayakkabı kutusu…"

Pakize Ana sonra o ayakkabı kutusunun içinde bir çift yıpranmış spor ayakkabı çıkarıyor ve altını gösteriyor. Bu arada şehit oğlu komando astsubay kıdemli çavuş Namık Ayhan Akbaba'ya ait ayakkabıları öpüyor… "Bu benim oğlumun ayakkabısı. Bakın altı çürümüş ama benim yüreğim kale gibidir. AKP'lilere sesleniyorum. Siz o kutuları niye saklıyorsunuz? Kutu deyince kızıyorsunuz. Siz kutulara para sakladınız…" diyor…

Şehit oğlunun ilkokulda okuma bayramında giydiği beyaz kısa pantolonu gösteriyor. Ardından şehit olduğunda giydiği bordo beresini… Sonra "Ben gerçekleri söylüyorum" diyor:

"Ben anayım ben Cumhuriyet kadınıyım ben şehit anasıyım ben Atatürk'ün izinden giden anayım her şeyi elinize aldığınızı sanıyorsunuz değil mi? bu analar ölmeden Cumhuriyeti yıkamayacaksınız.

FETÖ'cü kimdir? AKP değil mi? Orduya FETÖ'cü soktunuz emniyete dine eğitime milletin içine FETÖ'cü soktunuz. Ayıkla ayıkla bitmez kardeşim. Peygamber ocağını dağıttınız siz. FETÖ'yü siyasetten temizlemedikçe hiçbir yere varamazsınız. "

***

Bir şehit anasına hakaret iddiası ile dava açılamaz mı? Yasal olarak açılabilir elbette. Bir şehit kardeşi cenazede yaptığı konuşmadan dolayı ordudan atılabiliyorsa şehit anasına da dava açılabilir!

Yalnız o dava yargının konusu olmaktan çıkar milletin konusu olur. Hatta dava Pakiza Ana'nın değil milletin davası haline gelir.

Zaten onu kadın buluşmasına davet eden Veli Ağbaba da "Pakize Akbaba şehit annelerinin sesidir. Tüm gerçekleri bir şehit annesinin cesaretiyle onuruyla haykırarak dile getirmiştir. İşte bu konuşma yüzünden kendisine dava açıldı. Bu dava sadece ona değil tüm şehit ailelerine açılmıştır. " diyor.

15 Temmuz'da kaybettiğimiz Erol Olçok'un eşi ve Abbdullah Tayyip'in annesi Nihal Olçok "Peki biz kime dava açacağız?" diye soruyor.

***

Tayyip Bey siyasi hayatının sonuna doğru hata üzerine hata yapıyor. Bir şehit anasına dava açmak siyaset adamını milletin gönlünden de beyninde de düşürür.

Terör örgütü başının devletin sağladığı imkanlarla seçim mesajı verdiği ve 74 kişinin katili olan kardeşinin de devletin televizyonunda konuşabildiği bir ülkede şehit anası konuşmayacak da kim konuşacak?

Pakize Ana'nın gücünü anladığınızda çok geç olabilir…

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/pakize-ananin-gucunu-anlayamadiniz-52512yy.htm

================================

NECATİ DOĞRU: O GEÇİNEMİYORSA!

Bülent Arınç "edepsiz…" sözünü neden ve kimler için sarf ettiğini açıklasın diye çıktığı TV söyleşisinde "Aldığım emekli milletvekili maaşı ile geçinemiyorum" dedi.

O geçinemiyorsa… (!)

Ülke yanıyor sayılır!

Emekli milletvekili maaşı 15 bin liradan fazla eşi de çalışıyor varsayalım ki 5 bin lira da eşi kazanıyor. Arınç Ailesi'nin evine ayda en az 20 bin lira giriyordur. Arınç ailesi 20 bin TL aylık gelirle geçinemiyorsa; asgari ücret geliri olan bir aile ne yapıyordur?

Öğretmen diyelim.

Aylığı 3 bin 612 TL.

Belediyede itfaiyeci:

Aylığı 3 bin 400 TL.

Hastanede hemşire:

Aylığı 3 bin 826 TL.

Doğumevinde ebe:

Aylığı 3 bin 936 TL.

Camide vaiz:

Aylığı 3 bin 667 TL.

Nufusta memur:

Aylığı 3 bin 223 TL.

Karakolda başkomiser:

Aylığı 5 bin 358 TL.

Mahallede bekçi:

Aylığı 3 bin 111 TL.

Cezaevinde gardiyan:

Aylığı 3 bin 583 TL.

Meclis lokantasında garson:

Aylığı 3 bin 106 TL.

Devlet dairesinde avukat:

Aylığı 4 bin 884 TL.

Araştırma görevlisi:

Aylığı 5 bin 364 TL.

(Maaşlara son yapılan yüzde 6 oranındaki zam dahildir)

★★★

Bülent Arınç'a devlet emekliliğinde özel şoförlü bir makam aracı da veriyor. Ayrıca Meclis binasında bir odası da varmış kendi söyledi. Bu odanın elektrik su ısınma soğutma giderlerini makam otosunun benzin ve tamir masraflarını şoförün aylığını da devlet halktan topladığı vergilerden karşılıyor. Bu ilave imkanlara rağmen Bülent Arınç "emekli milletvekili maaşı ile geçinemediğim için avukatlık bürosu açtım arabuluculuk yapıyorum yine de geçinemiyorum" diyorsa gardiyan ebe hemşire avukat işçi emeklileri memur emeklisi insanlar bu maaşlarıyla bir "geçim mucizesi" yaratıyorlardır.

Nedir mucize?

★★★

1/1'den maaşlı vali.

13 bin 500 TL alıyor.

1/1'den daire başkanı.

9 bin 103 TL alıyor.

1/1'den genel müdür.

11 bin 730 TL alıyor.

1/1'den il müftüsü:

8 bin 896 TL alıyor.

Arınç 15 bin TL ile geçinemiyorsa vali ailesi daire başkanı ailesi genel müdür ailesi il müftüsü ailesi boğazlarından mı kesiyorlar aileden kalanları mı satıyorlar borç bulup borç mu yiyorlar? Bülent Arınç Cumhurbaşkanlığı'nın yeni kurduğu Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyeliğine atandı. 18 bin TL maaş alacakmış. 23 bin TL alacak diyenler de var. Miktarı Cumhurbaşkanı belirliyormuş.

Peki YİK ne yapacak?

Neyi "istişare" edecek?

YİK bir iyilik yapsın.

İlk toplantısını; "Türkiye'yi 15 bin TL'yi geçen emekli milletvekili maaşıyla bile geçinilemez durumuna kim nasıl ne yaparak getirdi?" sorusunu istişare etmeye ayırsın.

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/o-gecinemiyorsa-5216644/

================================

ORHAN UĞUROĞLU: YÜZDE 5-6 ZAM NEYİNİZE YETMEZ?. .

Cumhurbaşkanlığı Hükümeti zam üstüne zam yağdırırken nasıl oluyorsa enflasyon düşüyor işsizlik artıyor işçi memur ve emeklilerine Temmuz'da yüzde 5-6 zam veriliyor.

Önce 1 Ocak'ta Cumhurbaşkanı maaşının 2019 için yüzde 26 oranında arttığını anımsatayım.

İşçi memur ve emeklilerinin maaşlarına gelen artış oranı ise 1 Ocak 2019'da yüzde 10 19 - yüzde 10 69 oldu bilirsiniz.

Ve 1 Temmuz zamları ile 2019'un toplam zam oranlarının yüzde 26'ya tamamlanacağını beklersiniz değil mi?

Avucunuzu yalayın…

Yüzde 5-6 zam neyinize yetmez?

İşçi memur ve emeklilere toplamda yüzde 15 19 ve yüzde 16 69

Cumhurbaşkanı'na yüzde 26.

Yüksek İstişare Kurulu üyelerine yüzde 40

Cumhurbaşkanı'mızın elektrik su doğalgaz yeme içme kira ulaşım benzin mazot şoför koruma paraları devlet bütçesinden ki yüzde 26 zam oranı ile maaşı 74 bin 500 liracık oldu…

İşçi memur emekli maaş zam oranlarını hesaplayanlar utanırlar mı?

Hiç sanmam…

"BÜTÇE ZIVANADAN ÇIKTI…"

Ben bu cümleyi önce Cumhurbaşkanı maaş zam oranı ile işçi memur emekli Bağ-Kur'luların Temmuz 2019 zam oranları arasındaki fark için haklı olarak kullanayım…

Bu söz CHP Genel Başkan Yardımcısı Ankara milletvekili ve Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu üyesi Bülent Kuşoğlu'na ait tepki sözü…

Sonra da Kuşoğlu'nu kızdıran ve "Devlet bütçesi zıvanadan çıktı…" diye tepki gösterdiği yasa teklifine değinelim.

Cumhurbaşkanlığı hükümeti Türkiye Cumhuriyetinin ihtiyacı olan parayı uluslararası finans kaynaklarından temin edemiyor.

Açık çok büyük devlet bütçesinde gelir yetersiz.

Zamlar yağmur gibi yağıyor ama devlet öyle bir israf ve savurganlık ile harcıyor ki bütçe açık veriyor.

Özelleştirilecek kamu malları da kalmadı imar affı ile toplanan paralar da savruldu gitti.

Cumhurbaşkanlığı Hükümeti'nin AKP kanadına "Turizm Geliştirme Ajansı" kurulması için bir yasa teklifi verdirildi.

Kuşoğlu "milyarlık örtülü fon" için teklife konulan "Sayıştay denetiminin dışında" yasa hükmüne ilk tepkisini "zıvanadan çıktılar" diye koydu.

Teklife göre "Otel motel tatil köyleri pansiyonlar restoranlar turistik yat tekne ve gemiler seyahat acenteleri özel hava yolu şirketleri ve özel şirketlerce işletilen havalimanları kurulacak fona "Turizm payı" ödeyecek. Bu pay işletmelerin net satış ve kira gelirlerinin toplamı üzerinden yüzde 1'e kadar ulaşan oranlarda olacak. "

Devlet bürokrasisinde;

Maliye Bakanlığı'nda hesap uzmanlığı

Baş hesap uzmanlığı

Brüksel'de AB Dış İlişkiler Genel Müdürlüğü

Sosyal Sigortalar Kurumu Genel Müdür Yardımcılığı yapan Kuşoğlu'na sordum:

Brüt gelirden yüzde 1 alınır mı? Bazı şirketler zarar ediyorsa ne olacak?

Kuşoğlu "On binlerce tesisten alınacak paylar milyarlarca lirayı bulacak. Kurumlar vergisi ödeyen mükelleflerin brüt gelirlerinden yüzde 1 almak açıkça ek vergi demektir. Evet haksızlık adaletsizlik bu denli olabilir. Zarar eden şirketlere 'batın' demektir… Devlet bütçesi zıvanadan çıktı bu yasa çaresizliğin vesikasıdır" dedi…

Yasa teklifine göre "Turizm Payı" tesislerin net satış ve kira gelirleri üzerinden alınacak. Konaklama tesisleri ve bakanlık belgeli tesisler yüzde 1 deniz turizmi araçları seyahat acenteleri ve hava yolu işletmeleri ise binde 1 pay ödeyecek.

"YAĞMA HASAN FONU"

Sadece Kuşoğlu değil CHP milletvekili Akif Hamzaçebi de bu yasa teklifini "Yağma Hasan Fonu" diye eleştirdi…

Hamzaçebi de bürokrasiden siyasete adım atan uzmanlardan;

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi İktisat ve Maliye Bölümü'nden mezun oldu. Yüksek lisansını Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Maliye Bölümü'nde Gelir ve Kurumlar Vergilerinin Entegrasyonu alanında tamamladı.

Maliye Bakanlığı Gelirler Genel Müdürlüğünde Maliye Müfettiş Yardımcısı ve Maliye Müfettişi oldu. Maliye Başmüfettişi oldu.

İstanbul Defterdar Yardımcısı

Ankara Defterdarı

Millî Emlak Genel Müdürü

Gelirler Genel Müdürü olarak görev yaptı.

Hamzaçebi bu yasa teklifini şöyle değerlendirdi:

"Kültür Bakanlığı'nın kendi bütçesi var. Türkiye'nin tanıtımı için kurulmuş olan Tanıtım Fonu da var. Bunlar olduğu halde bir de ajans kurulmak isteniyor. Fona toplanan paraların nasıl ve ne amaçla kullanılacağı ise denetlenemeyecek.

Çünkü Sayıştay denetiminden ve Kamu İhale Kanunundan muaf olacaklar. Yönetim kurulu ve icra kurulunu da Kültür Turizm Bakanı belirleyecek. Bunun adı yağmadır. Tam olarak 'Yağma Hasan böreği'. Bu fon çiftlik ve keyfilik olur "

Değerli okurlarım

"Cumhurbaşkanlığı Hükümet rejimi çöktü" diye yazmakta ne kadar haklıyım anlıyor musunuz?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yuzde-5-6-zam-neyinize-yetmez-52508yy.htm

================================

RIFAT SERDAROĞLU: 4 YIL DAHA KALSIN!

Hikaye bu ya;

Köyün en şaibeli kişisi muhtar seçilmiş. Seçildiğinin henüz birinci yılında köy sürüsündeki sığırların sayısı hırsızlık sebebiyle yarıya düşmüş. Köy merası da yabancıların eline geçmiş.

Köyün yaşlıları köy halkını toplamış ve "Bu böyle olmaz adam köyü bitirdi. Kaymakam Bey'e durumu anlatıp bunu görevden aldıralım" demişler!

Köy halkı ne dese beğenirsiniz?

"Adamın önünde daha 3 senesi var o bozdu o düzeltsin. Biz erken seçim istemiyoruz!"

Köyün en yaşlısı; Yani siz şimdi bu sahtekâr muhtara "Sen bizi soydun köyü batırdın ama daha süren var bizi 3 sene daha soy mu" diyorsunuz?

Eğer 3 yıl sonra sizler seçim yapacak köy bulursanız ben de bir şey bilmiyorum.

Bu adam 3 seneye ne köy bırakır ne de köylü!

Bizler İstanbul Belediye seçimlerini çok önemseyip neden seçime yüklendik ve İmamoğlu'na kazandırdık? İmamoğlu'nun kara kaşına kara gözü hatırına mı?

31 Mart'ta-23 Haziran'da ve bugün Türkiye'nin birinci meselesi İstanbul seçimleri miydi?

Yoksa Türkiye'nin yönetiminden AKP İktidarını seçimle def etmenin yolunu açmak mıydı?

İstanbul seçimleri kazanıldı! Eee kazanıldı da ne oldu?

AKP durmak yok yola devam demedi mi?

Yarın "Büyük Belediye Teşkilatı" diye bir kurum oluşturup başına Binali'yi getirir ve seçilmiş Belediye Başkanlarının elini kolunu bağlarsa ne yapacaksınız?

Bir türlü anlatamıyorum;

Gezi hareketleri sonuca ulaştı mı?

Ya Cumhuriyet Mitingleri Adalet Yürüyüşü?

Hepsi yaşandı bitti. Bu toplumsal eylemlerin herhangi bir siyasi sonucu oldu mu? Olmadı aksine hala suçsuz yere yargılamalar devam ediyor.

AKP ise büyük bir pişmanlıkla iş başında ve yapacağını serbestçe yapmaya devam ediyor!

Türkiye'nin en büyük problemi tek başına iktidara aday olan ve buna hazırlanmış bir Siyasi Partinin olmayışıdır.

AKP; Siyasal İslamcıhvancı bir partidir. Ne merkez ile ne de merkez sağ ile hiçbir alakası yoktur.

CHP; Merkez sağdan oy devşireceğim diye Bekaroğlu gibileri bünyesine alıp Sosyal Demokrasiyi unutan bir partidir.

Eski MHP; O şimdi Saray'da nöbette. Askerliği ne zaman biterse durumuna o zaman bakarız.

Yeni MHP; Başbuğ'un izinde Akşener'in Başkanlığında Koray Aydın'ın teşkilatlarıyla yönünü tayin etmeye çalışıyor.

Şimdi size bir soru;

AKP haricindeki partilerden "Ben önümüzdeki seçimde tek başıma iktidar olacağım" diyen var mı?

Yok! Kendilerinin inanmadığına Türk Milletinin inanmasını niçin beklerler?

Değerli Okurlar;

Gerçekler acıdır. Türk Demokrasisi Türk Vatanı tehlikededir. İktidar ehil akıllı ve vicdanlı değildir.

Türk Milleti olarak bölücü siyaset yapanları kesin bir şekilde uyarıp milletçe el ele vererek akılcı çözümler üretmemiz ve mutlaka ama mutlaka uzlaşmamız ortak değerlerimiz etrafında birleşmemiz ve kaderimize el koymamız gerekmektedir.

Her şey güzel olacak çok doğru ve güzel bir slogandır.

Ama bu slogan bize hedefimizi unutturursa çok acı verir.

Türk Milleti olarak elimizde kalan kurumlarımıza sahip çıkarak eteğimizdeki taşları dökerek geleceği planlayarak bu emperyalist oyundan demokratik rejim içinde çıkmalıyız. Başarabiliriz!

Bu hedefi gerçekleştirecek kadrolar Çoban Ateşi Hareketi içinde mevcut…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: KÜRESEL ISINMA

Prof. Dr. Ali Demirsoy'un "2035 SONUN BAŞLANGICI" adlı kitabını okuyorum.

Herkesin de okumasını öneririm.

Demirsoy'a göre bugün küresel ısınma denince akademik çevrelerde dahi ilk akla gelen her gün evde akan çeşme suyunun akıbeti televizyonlarda sık-sık gösterilen kutup ayılarının yaşam alanlarının daralması Hollanda ve Bangladeş gibi ülkelerin bir kısmının ya da tümünün sular altında kalması kıyılardaki yazlıkların sular altında kalıp kalmaması yiyeceğimiz besinleri bulabilmedeki zorluklar oluyor!

Biraz daha bilinçli olanlar tarım alanlarının bozulmasını sulak ortamlardaki köklü değişiklikleri okyanuslardaki su akımlarının köklü değişimini ve sonuçlarını hayvanların göç yollarının değişmesini yüksek dağların geleceğini düşünüyor.

Halbuki küresel ısınma tüm bunların ötesinde dünyanın (yani tüm canlıların) hiç karşılaşmadıkları kadar büyük bir tehlikenin adıdır.

Gorbaçov görevdeyken bu konuda şunu söylemişti;

"Önümüzdeki yüzyılda çevre koşulları dünya çapında yıkımlara yol açtıkça askeri değil ama ekolojik güvenlik tüm ulusların en çok önem verdiği konu olacak!"

Dünyada son yıllarda bu konuda önemli uyanış başladı.

Ancak yara o kadar büyümüş durumda ki hiç kimse tedaviye yanaşmıyor.

2018 yılı itibariyle bu kötü gidişi sadece DURDURMAK için 7 Trilyon dolara

GERİ ÇEVİRME için de 3 5 Katrilyon dolara ihtiyaç var. Kimse bunu göze alamıyor.

Çünkü devletler bu konuya hala lüks yaşantılarının kârlarının ve menfaatlerinin azalacağı korkusuyla yaklaşıyorlar.

Gerçekte söz konusu olay;

Biyologların evrimleşmenin son halkası gibi gördükleri dogmatiklerin ise Allah'ın "müstesna varlığı" "yaratılmışların en şereflisi" diye sundukları insanın 3 8 milyar yıldan beri evrim basamağında yücelmeye çalışan tüm canlı varlıklarla birlikte açgözlülüğünün- vurdumduymazlığın- bencilliğinin kurbanı olarak YOK OLMASI olayıdır.

Küresel ısınma sebebiyle başımıza gelecek felaketlerin baş sorumluları dünyaya demokrasi dersi vermeye kalkan emperyalist ülkelerdir.

Örneğin ABD'de her aile yılda 23.000 kg karbon dioksit salıyor. Bu rakam Hindistan'ın salımının 19 katıdır. Buna rağmen ABD Kyoto Sözleşmesini imzalamıyor ve kağıt üstünde yapılacak kontrolleri bile kabul etmiyor!

Aynı ABD on bin km uzaktan gelip "nükleer silah" var diye Irak'ın-Suriye'nin parçalanmasına milyonlarca insanın ve daha da fazla canlının yok olmasına sebep olabiliyor!

Küresel Isınmanın sebep olduğu kirlenmenin yarısından sorumlu ABD bunu görmezden gelir ama Türkiye'nin hangi hava savunma sistemini alıp alamayacağına karışır.

Yapılması gereken tüm dünya devletlerinin birleşerek bu aç gözlü kovboyu hizaya getirmek olmalıdır. Türkiye bunun öncülüğünü yapmalıdır.

Yapmasına yapmalıdır ama Türkiye öncelikle ve ivedilikle ortaçağ kafası taşıyan cemaat-tarikat artıklarından kurtulmalı vizyon sahibi halkının her türlü hakkını koruyan içte ve dışta saygınlığı olan yöneticileri göreve getirmesi gerekir.

"İtibardan tasarruf olmaz" diyerek sadece Beştepe-Okluk Koyu-Van Gölü kıyısındaki üç sarayın yapımı için on binlerce ağacı katleden anlayışın dünyayı bekleyen bu en büyük tehlike konusunda bir şey yapmayacağını görmek için bilim insanı olmaya gerek var mı?

Bunun için de Türk Milleti bir karar vermek zorundadır;

Ya tıpkı Kurtuluş Savaşı öncesi gibi birleşecek ve yeni bir mucize yaratacak ya da bu bölünmüşlük ve bu cehalet deryasında kaybolacaktır…

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: YAPTIĞI ATAMALAR "SORUŞTURULAN" BABACAN'I ATAYAN DA SORUŞTURULACAK MI?

Meral Akşener'le hakkındaki üç yıldır bir arpa boyu yol gidilemeyen FETÖ soruşturmasının raftan indirildiği haberleri üzerine konuştuğumuzda "Herhangi bir bilgiye dayanarak söylemiyorum. Böyle midir değil midir bilmiyorum… Ama tahminlerden biri benimle birlikte AK Parti'den ayrılarak yeni bir parti kuracakları konuşulan kişilere de bir mesaj vermek isteniyor olabilir…" demişti.

Bingo!

Konuşmamızın haftası dolmadan yeni parti kuracağı konuşulan AK Partili eski Başbakan Yardımcısı Ali Babacan'la ilgili olarak da yürümekte olan bir FETÖ soruşturması olduğu ortaya çıktı.

Babacan'a dönük tek suçlama "görev süresi içindeki FETÖ kadrolaşması"ysa;

Suç duyurusunda bulunan şahıs yahut savcılar bunu dün mü duydular?

Dün duymadılarsa neden Babacan'ın AK Parti'ye alternatif yaratmaya giriştiği ortaya çıkana kadar bunu "mesele" yahut "dava konusu" yapmadılar?

Siyasetçilerin AK Parti'ye rakip yahut engel olmadıkları sürece FETÖ'ye "ne istedilerse vermiş olmalarının" bir sakıncası yok mu bağımsız(!) Türk mahkemelerine göre; zihniyet bu mu?

Babacan'ı savunuyor yahut aklamaya çalışıyor değilim; zinhar… Bu işte bir tuhaflık olduğunu ifadeye çalışıyorum sadece; bu işte bütün emsal durumlarda da gördüğümüz gibi "adalet" kavramı açısından bir terslik var. "Hukuk" nazarında eşitsiz bir durum var.

Babacan'la ilgili tek iddia zmir Casusluk Davası'na bulaştırılmış bürokratları görevden alıp yerlerine FETÖ'cüleri atamak" yahut kendisine "FETÖ'cü danışman atamak" ise;

FETÖ'nün Balyoz kumpasıyla Türk Ordusu'nun "milli" damarını tasfiye etmesinden sonra 2011 2012 ve 2013 YAŞ'larında FETÖ'cü askerleri terfi ettirenler terfi ettirilmelerine onay verenler hakkında neden "FETÖ soruşturması" başlatılmıyor?

"FETÖ'cü danışman atamak" suçsa ki konjonktürden talimat beklemeksizin soruşturmaya değer bence; "FETÖ'cü yaver" "FETÖ'cü emir subayı" "FETÖ'YÖK Başkanı" "FETÖ'cü bakan" "general" "büyükelçi" ve elbette "bakan" başbakan yardımcısı" atamanın da suç sayılması yahut en azından soruşturmaya tabi tutulması gerekmez mi?

Mansur Yavaş utandırıyor!

Hani bir işin o işe talip olan tarafından layığıyla yapılabilmesi dileğiyle "Allah utandırmasın" denir ya; Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş "utandırıyor". Hemen her gün bir yenisiyle tanıştığımız jestleri ve incelikleriyle daha göreve başlamadan şahsını ve başkanlık tarzını yargısız infaz edenleri fazlasıyla utandıran bir performans sergiliyor.

İşte son ezber bozan girişimi:

Belediye bünyesindeki birimlerde fotoğrafının asılmamasını "rica eden" bir genelge yayınlamış.

Belediye Başkanı'nın fotoğrafının asılmasının yasal bir dayanağı yok ama yasada buna dair bir yasak da yok; yani istese mesaisini "ego masajı" niyetine çalışanların -asla yalakalık değildir- kendisine hayranlığının sadakatinin saygısının vesikası olarak astığı boy boy fotoğrafları arasında koltuklarını kabarta kabarta yapmayı da tercih edebilir; etmemiş.

Darısı siyasi liderlerin başına!

Partilerinde asılı fotoğraflarını kaldırtsınlar demiyorum ama en azından her gün beraber oldukları yüz yüze baktıkları çalışma arkadaşlarının milletvekillerinin yetkili kurullara üye kişilerin şu sosyal medyadan yaptıkları "lider güzellemeleri"nde "baaaak ben seni nasıl güzel övüyorum gör beni" der gibi kendilerini etiketlemelerine "dur" deseler pek şık olmaz mı?

Reyhanlı bombasını da "ırkçılar" mı patlattı

İkitelli'de çocuk tacizi olayına karışanlar Suriyeli değil Afganmış ama "biz ırkçılar" toplumu provoke etmek için "Suriyeli" söylentisini çıkarmışız…

Aslında Suriyelilerin karıştığı bir asayiş olayı yokmuş ama "biz ırkçılar" toplumu provoke etmek için infial yaratmışız…

Öz ve öz bu toprağın çocukları "terörist" de oluyor "darbeci" de oluyor her şeyin en aşalığına da layık görülebiliyorken kişi Suriye'den ithal olunca "teflon tava" hiçbir fenalık yapışmıyordu nasıl oluyorsa ona…

Düne kadar.

Reyhanlı'da dünkü patlamanın faillerinin Suriyeli olduğunu ve terör bağlantısı bulunduğunu bizzat Cumhurbaşkanı açıkladığına göre "ırkçılık" deme şansınız kalmadı. Bu defa neyle kamufle etmeyi düşünüyorsunuz meselenin Türkiye için bir "güvenlik sorunu"na dönüştüğü gerçeğini?

https://www.yenicaggazetesi.com.tr/yaptigi-atamalar-sorusturulan-babacani-atayan-da-soru-52511yy.htm

================================

TOKMAK: DAVUTOĞLU OLAYI!

Ülkede "Tek Adam" sistemiyle birlikte AKP'nin ekonomi politikası da çöktü.

Ağır İstanbul yenilgisi bunun sonucudur!

Damat beyin "Bakın burası çok önemli" diyerek sürekli açıkladığı içi boş paketler yaşanan krizi azaltmak bir yana daha da körükledi ve AKP'nin çöküş sürecini hızlandırdı.

İşte böyle bir ortamda eski başbakan Ahmet Davutoğlu yeniden siyaset sahnesine çıktı.

"Tabanda kopuş başladıysa insanları neyle tehdit ederseniz edin o çözülüşü durduramazsınız!" diyen Davutoğlu haklı olmasına çok haklı ama "3 yıl boyunca neden sustu ve şimdi neden kükrüyor?" diye düşünüyor insan…

Fakat hangi sebeple olursa olsun Davutoğlu'nun sözleri doğrudur. Hele şu cümlesi tam isabet:

"FETÖ darbe girişiminin baş sorumlusu olanların akrabaları yüksek makamları işgal ederse adalete güven kalmaz!"

Haklıdır. Artık susma vakti değil yüksek sesle doğruları konuşma zamanıdır! Yanlış ve yandaş siyaset anlayışı ülkeye çok zarar veriyor!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/rahmi-turan/davutoglu-olayi-5208579/

================================

YILMAZ ÖZDİL: S400

Nato'ya girdik.

Amerikalılar bize girdi.

Bismillah ilk iş İzmir'e geldiler.

Kavaklıdere Köyü'nde orman içindeki dağı oydular nükleer saldırıya dayanıklı savaş karargahı kurdular.

Bilahare Çiğli'de inşaata başladılar.

Toki apartmanı yapar gibi betonarme iskeleler diktiler.

Sayın ahalimiz "bunlar ne?" diye merak edince "salça fabrikası kuracağız" dediler.

İskeleler bitti 18'er metre boyunda boru gibi şeyler kondurdular.

Sayın ahalimiz gene merak etti "bunlar ne?" diye sordu bu defa "minare" dediler.

Evet minare dediler.

Gel gör ki bu minarelerden ezan okunmuyordu etrafı tel örgülerle çevriliydi kapısında kurt köpekli Amerikan askerleri nöbet tutuyordu.

Sayın ahalimiz bu durumu da merak etti "hani bunlar minareydi?" diye sordular Amerikalılar makul şekilde izah etti "minare yapmaktan vazgeçtik bunlar İbrahim" dediler.

İbrahim'lerin kenarında IRBM yazıyordu intermediate range ballistic missile orta menzilli balistik füze… Sovyetler'i vurmak için getirilmişti Jüpiter füzeleriydi.

Üstüne fotoğrafta gördüğünüz gibi Türk Bayrağı monte ettiler.

IRBM'ye Ege şivesiyle İrbaam diyen sayın ahalimiz pek mutlu oldu.

Füzeler güya Türkiye'nin emrindeydi ama füzelerin anahtarı elbette Amerikalı subaylardaydı Türk subayları dekor olarak duruyordu.

Minareyi döşeyen kılıfına uydurmuştu.

1954'ten itibaren memlekete füze döşenmesinden haberi bile olmayan sayın ahalimiz 1974'te kafasına füze yiyordu gene haberi yoktu.

Çünkü…

Küba krizi bitmiş Amerikalılar Jüpiter füzelerini söküp götürmüş onların yerine Nike Hercules füzeleri getirmişti nükleer başlık taşıyabiliyorlardı ayrıca İncirlik Balıkesir Eskişehir Ankara ve Malatya'ya nükleer depolar inşa etmiş nükleer bombalar yerleştirmişlerdi.

Tabii bunların benzerini Yunanistan'a da yerleştirmişlerdi.

1974

Kıbrıs'a çıktık.

Yunanistan kara kuvvetlerine bağlı fanatik bir general komutasındaki birlik Nike Hercules füzeleri ve nükleer silahlar bulunan üsse baskın yaptı.

Türkiye'ye nükleer füze fırlatmak istiyordu.

Amerikalı subaylar ve Amerikalı teknik personel silahlarıyla birlikte kendilerini hangarlara kilitlediler füzelerin ve bomba taşıyabilen uçakların başında çatışma pozisyonu aldılar.

Yunan hava kuvvetlerine mensup subaylar Amerikalılarla birlikte hareket ettiler üsse girmeye çalışan kara birliğine direndiler takır takır çatışma çıktı içeri girmeye çalışanlar durduruldu.

Az daha kafasına atom bombası yiyecek olan Türkiye'nin ruhu bile duymamıştı!

Körfez savaşı çıktı…

Scud füzesi pek modaydı.

Saddam'ın bize fırlatma ihtimali vardı.

Sayın devletimizin en ufak bir önlemi olmadığı için sayın ahalimiz kendi kendine önlem aldı… Tavuk dedektörü icat edildi!

Irak sınırına yakın bölgemizde herkes kapısına balkonuna tavuk bağlıyordu sabah uyanınca ilk iş tavuklara bakılıyordu tavuklar gıdaklıyorsa çok şükür kimyasal füze fırlatılmadığı anlaşılıyordu!

Piyasa ekonomisi devreye girdi "tavuk dedektörse güvercin radardır" denildi İstanbul'da İzmir'de ne kadar cami varsa alayının avlusundaki güvercinler araklandı Irak sınırındaki şehirlerde satıldı.

Tanesi 10 liraya kakalanıyordu.

Televizyona çıkıp "güvercinlerin kimyasal silaha karşı daha duyarlı olduğunu" anlatan tırışkadan otoriteler peydah olmuştu.

O dönemi yaşamayan gençlerimiz abarttığımı düşünebilirler ama… Gazetelerde yayınlanan uçan balon gibi ayağına sicim bağlanmış martı fotoğrafı bile vardı.

Koca koca üniversitelerin koca koca profesörleri "kardeşim ahaliye gaz maskesi dağıtsanıza" diyeceğine kedi ve köpeklerin erken uyarı sistemi olarak kullanılabileceğini tavsiye ediyordu.

Sanırsın kediler awacs'tır!

Bazı vatandaşlarımız işi sağlama bağlamak için kimyasal füze sızmasın diye kapıyı pencereyi naylonla kaplıyordu.

Ki hakikaten sızmıyordu soba zehirlenmesinden ölenler oldu.

Patriot'u ilk o zaman duyduk.

Scud'u havada yakalıyordu.

İncirlik'e yerleştirilmişti.

Sayın ahalimiz kendini tavukla kediyle korumaya çalışırken coniler babalarının tarlası gibi kullandıkları İncirlik'i Patriot'la koruyordu.

Yanlış bir uydu sinyali aldılar…

Haşırt diye fırlattılar.

Füze yoldayken yanlışlıkla fırlattıklarını anladılar havada imha ettiler. Ancak henüz Adana üzerindeyken imha ettikleri için sokakta oynayan sekiz yaşındaki çocuğumuzun kafasına şarapnel düştü çocuğumuz ölmedi ama sakat kaldı.

Böylece…

Topraklarına füze düşmediği halde kendisine ait olmayan füzeyle kendi vatandaşını vurmayı başaran ilk ve tek ülke Türkiye oldu.

Yıllar geçti.

Suriye karıştı…

Türkiye'yi korumak için Patriotlar getirildi.

Milli mücadelemizin sembol şehirleri Gaziantep Kahramanmaraş ve Adana'ya yerleştirildi.

Kahramanmaraş'ı Almanlar…

Gaziantep'i Amerikalılar…

Adana'yı Hollandalılar korudu!

Patriot bataryalarının ortak komutanı Yunan'dı herif kendisi anlatıyordu dedesini İzmir'den denize dökmüştük!

Milli mücadele dediğin işte böyle olurdu…

Sayın hükümetimiz utanmasa Nato'ya İstiklal Madalyası takacaktı!

Bi ara Çin füzesi almaya kalktılar.

Asrın liderimizin başkanlığında toplanan savunma sanayi icra komitemiz Çin'den füze savunma sistemi almak üzere görüşmelere başladığımızı duyurdu.

Hatta savunma sanayi müsteşarımız bizzat açıkladı in'den 3.5 milyar dolar füze alacağız teslimat dört ay içinde yapılacak" dedi.

4 ay geçti yok.

14 ay geçti gene yok.

26 ay geçti…

Çin'den almıyoruz dediler.

"Obama beyzbol sopasını ağzımıza soktu" diyemediler…

"Biz dünya lideriyiz milli ve yerli füze yapacağız" dediler.

Çin füzesi alacağımızı duyunca alkışlayan sayın ahalimiz Çin füzesi almayacağımızı duyunca gene alkışladı.

Sonra gidip milli ve yerli füze olarak Rusya'dan S400 aldılar.

Milli ve yerli füze yapacağımızı duyunca alkışlayan sayın ahalimiz Rus füzesi alacağımızı duyunca gene alkışladı.

Ve şimdi ortaya çıktı ki…

S400'ler aktive edilmeyecek.

Radarı açılmayacak.

Fişini bile takmayacaklar yani.

"Kullanırsak Amerikalılar bizi oyacak" diyemiyorlar…

"Barış konuşlanması" diyorlar.

Aman diyeyim depoya kaldırmadan önce ambalajın üstüne Türk Bayrağı yapıştırmayı unutmayın ha!

https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/s400-5216718/



- - - - - - - - - - - - -
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Bir milletin basarisi mutlaka butun milli guclerin bir istikamette olusmasiyla mumkundur.
Bu nedenle bilelim ki elde ettigimiz basari milletin guc birligi etmesinden ortak hareket etmesinden ileri gelmistir.
Eger ayni basari ve zaferleri gelecekte de tekrarlamak istiyorsak ayni esasa dayanalim ve ayni sekilde yuruyelim.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

123. IMAN AKILLA UZLASTIRILAMAZ, BIRLESTIRILEMEZ VE AKIL IMANDAN USTUNDUR

Ilahiyatcilara gore iman, acik olmayan bir istektir. Bundan su sonuc cikar ki din, acik olmayan ya da akla cok aykiri olan iddialara tam bir olgunlukla inanmayi gerektirir.

Bu, inanis hakkinda aklin karar verme yetkisini kabul etmemek, aklin imanla uzlasmasinin, birlesmesinin olanaksiz oldugunu aciklamak degil midir? Madem din imamlari akli surmeyi gerekli gorduler; bu akli, imanla birlestirmenin imkansizligini din imamlarinin anlamis olmasi ve imanla uzlasmanin mumkun olmadigini, din imamlarinin hissetmis olmasi gerekir.

"Idrakinizi kurban ediniz; tecrubeden vazgeciniz, ileri gelenlerinizin tanikligina guvenmeyiniz, Allah adina size bildirdigimiz seylere koru korune itaat ediniz!". Dunyanin butun rahiplerinin kullandigi dil, iste budur. "Mutlulugumuz icin en gerekli seyler" diye bize sunduklari ilkeler soz konusu olunca, asla muhakeme etmemek, dusunmemek gerektigi noktasindan baska hicbir noktada birlesmezler.

Aklimi hicbir zaman kurban etmeyecegim. Cunku, yalniz bu akil, bana iyiligi kotulukten, hakki batildan ayirt ettirebilir. Eger sizin iddia ettiginiz gibi, aklim Allah'tan geliyorsa, cok comert oldugunu soylediginiz Allah'in, ancak beni yok etmek ve oldurmek uzere, sirf beni bir tuzaga dusurmek icin akli bana vermis olduguna hicbir zaman ihtimal vermem. Ey rahipler! Allah'inizin bir bagisi, vergisi oldugunu bize temin ettiginiz akli tanimlarken, Allah'iniza iftira ettiginizi gormuyor musunuz? Tecrubeden asla vazgecmeyecegim. Cunku, tecrube, hayalgucunden ya da bana kabul ettirilmeye calisilan rehberlerin otoritesinden daha guvenilir bir yol gostericidir. Bu tecrube bana gosteriyor ki, hirs ve cikar, o rehberlerin gozlerini gormez hale getirebilir kendilerini de yanlis yola saptirabilir ve tecrubenin otoritesi, ya aldatmaya cok elverisli, ya da baskalarini aldatmakta cok cikarci olarak bildigim bircok insanin kuskulu tanikligindan, kesin olarak busbutun baska bir onem ve degerdedir ve ruhun uzerinde busbutun baska bir hukum ve etkiye sahiptir.

Duygularima guvenmeyecegim. Cunku, bilirim ki, bazen beni hataya dusurebilir. Ancak ote yandan, duygularim beni hep aldatmaz. Pekala bilirim ki, goz, gunesi gercekte oldugundan cok kucuk gosterir. Ancak, duygularin yeniden uygulanmasindan baska bir sey olmayan tecrube gosterir ki, esya ne kadar uzak olursa o olcude kucuk gorunur. Dolayisiyla, gunesin dunyadan cok buyuk olduguna emin olurum.

Dolayisiyla, duygularimin, bana alelacele verdirmis oldugu kararlari sorusturmak icin, tecrubelerim yeterlidir.

Duygularimin tanikligina guvenmemeyi bana ihtar ederek, rahipler, her dinin kanitlarini benim icin curutur. Eger insanlar, hayalgucleri tarafindan aldatilabilirse, eger onlarin duygulari aldaticiysa, atalarimiz uzerinde etkili olmus mucizelere inanmam nasil istenilebilir? Eger duygularim sadik olmayan yol gostericilerse, bana, gozlerimin onunde yapilan mucizelere hic guvenmemek gerektigi ogretiliyor demektir.

- - - - - - - - - - - - -
Yaptiginiz, soylediginiz ya da dusundugunuz her seyi en ince ayrintisina dek ortaya cikabilirler ama gonlunuzun derinligine, isleyisine, sizin bile bilmediginiz o yere el uzatamazlar.

George Orwell1984

- - - - - - - - - - - - -
Butun dinler, insanlara, nefsin ya da kalbin faziletleri icin obur dunyada sonsuza kadar odullendirilecekleri sozunu verir, aklin ve anlayisin faziletleri icin degil.

SCHOPENHAUER,ARTHUR (1788-1860) Alman filozof.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner

- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

 



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder