================================
ARSLAN BULUT: SURİYELİLER NEDEN GÖNDERİLMİYOR?
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Kahramanmaraş Geçici Barınma Merkezi'ni ziyaret etti ve Suriyelileri kastederek "Sayın Cumhurbaşkanımızın sınırlarımıza kardeşlerimizin zoraki geldikleri ilk dakikadan itibaren tavrı ensar ve muhacir olmuştur. Dünya yalnız bıraksa da birileri yanlış anlasa da birileri yanlış anlatsa da birilerinin hoşuna gitmese de kim ne yaparsa yapsın bizim bu anlayıştan vazgeçmemiz mümkün değildir" dedi.
Soylu "Bugün Türkiye'de 3 milyon 639 bin Suriyeli geçici koruma kapsamındadır. Bunların 100 bini de kamplardadır. Hem kamplarda hem de kamp dışında olan kardeşlerimizle önemli bir uyum politikası yürütmeye çalışıyoruz. Eğitim sağlık mesleklendirme diyanet ve birçok politika bu başlık altında gerçekleşmiştir. " diye bilgi verdi.
***
"Uyum politikası" denildiği zaman uzun vadeli bir program anlaşılır. Suriyelilerin kalması öngörülüyor ki uyum politikaları uygulanıyor!
Geçici koruma kapsamında olan insanlar bayram ziyareti için kendi ülkelerine gidip gelebiliyorsa uluslararası hukuka göre bu statülerini kaybetmezler mi?
Konunun uzmanı Prof. Dr. Sibel Özel Cumhuriyet gazetesinde yayınlanan makalesinde geçici koruma statüsünü de inceledi:
* "Geçici koruma statüsü Suriyelilere Türkiye'de koruma sağlarken şartlar düzeldiğinde vatanlarına dönmelerini zorunlu kılan bir statüdür. Dolayısıyla yılın belli dönemlerinde Suriye'deki akrabalarını ziyaret edip Türkiye'ye dönüp yaşamını burada idame ettirmek statünün anlamı ile bağdaşmaz. Bu durum mülteci statüsü ya da uluslararası koruma statüsü ile de bağdaşmaz.
* Kaçtığı ülkeye kendi rızasıyla dönen ve sonra sığındığı ülkeye geri gelen kişi uluslararası hukuk anlamında mülteci de değildir uluslararası koruma kapsamında da değildir. Geçici koruma statüsü de anlamını yitirmiştir. Bu durum hukuki değil tümüyle siyasi bir karardır. "
***
Peki Suriyelileri inatla Türkiye'de tutmak kararının siyasi hedefi nedir?
Öyle ya Sibel Hoca "Geçici koruma statüsünden yabancılar için öngörülen diğer statülere geçiş söz konusu değildir. Diğer yandan bu statünün TC vatandaşlığına alınma yoluyla sonlandırılması da ulusal ve uluslararası hukuka aykırıdır. " diyor:
* Sadece uzun dönem mülteciler için uluslararası hukukta kabul edilen vatandaşlığa alma yöntemi geçici koruma altında olan Suriyeliler için hukuki bir talep olarak ileri sürülemez.
* Demografik yapıyı kökten değiştiren büyük ekonomik ve sosyal problemlere neden olan bu meselede hukukun uygulanması ırkçılık ya da faşizm olarak değerlendirilemez. Meselenin Almanya'ya işçi olarak Almanya'nın davetiyle kontrollü sayılar halinde giden ve Alman ekonomisine büyük katkı yapan Türk işçilerle ilişkilendirilerek konuşulması da mümkün değildir.
* İstisnai vatandaşlığa alınma yöntemiyle TC'nin değerler sistemini kabul etmeyen bir Suriyelinin vatandaşlığa alınması mümkün değildir. TC'nin değerler sisteminin laiklik ve kadın-erkek eşitliği noktasında temsil edildiğini vurgulamak gerekir. Şiddet eylemlerine katılmış laik hukuk düzenini kabul etmeyen çok eşliliği kimliğinin bir parçası olarak gören Suriyelilerin TC vatandaşlığına alınmaları hukuken mümkün olmadığı gibi siyasi nedenlerle bu yola gidilmesi çok ciddi sosyolojik sorunlara yol açacaktır. "
***
Suriyeliler "Türk-Arap-Kürt Federasyonu"nun alt yapısını oluşturmak üzere Türkiye'ye sürüldü veya getirildi! Suriyelilerin getirilmesi Türkiye'nin nüfus yapısı değiştirilerek anayasa ve rejim değişikliğine gerekçe sağlamak için bir ön hazırlıktır. Bu sebeple geri gönderilmeleri savsaklanıyor!
Bu proje ABD-İsrail tasarımıdır ve ilk olarak terör örgütü başı Abdullah Öcalan tarafından dile getirilmiştir. Bütün partilere dayatılan proje de budur. Maalesef ABD'ye açıkça veya örtülü olarak "Projeyi biz daha hızlı yaparız" mesajı veren kadrolar mevcuttur! Bu durum ancak halk tarafından anlaşılırsa proje tamamen çöker.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/suriyeliler-neden-gonderilmiyor-52760yy.htm
================================
CAN ATAKLI: İKİ YİĞİT ÇIKMIŞ MEYDANE İKİSİ BİRBİRİNDEN MERDANE
Söylüyorum inanmayan çıkıyor.
Çıksın önemli değil.
Kimileri de alay ediyor sanki fal bakıyormuşuz da bilememişiz gibi "nabeeeer hani gelemezdi şimdi nereye koysunlar söyle bakiiiim" gibi son derece üst düzey "hiciv"edebiyatı yaptığını zannediyor.
Zavallılar diyeceğim de haydi kalsın bir kenarda.
Oysa tam bir komedi oynanıyor hepimizin gözü önünde.
Ve işin tuhafı artık kendini yandaş-tetikçi olarak sınıflandırmaktan asla utanmayanlar da sanki büyük bir destan yazılıyormuş gibi havalara giriyorlar.
AKP takımının halini görüyorsunuz.
Hepsi bir anda Trump'çı kesiliverdi.
Neden?
Çünkü Trump "Erdoğan haklı ne yaptıysa bizim Obama yaptı. Onun zaten Amerika'ya verdiği zararın haddi hesabı yok" dedi.
Aylardır anlatmaya çalışıyoruz ki şu S-400 olayı tamamen bir oyundur.
Türkiye'nin S-400 alacağı falan yok alsa da kullanmayacak.
Bir blöf yapıldı Amerika bu kez blöfü gördü şimdi resti kaybetmeden masadan nasıl kalkılacağını düşünüyorlar kara kara.
Bir iki günden beri AKP ve yalakalarında bir zafer havası var biliyorsunuz.
"Türkiye'ye yaptırım uygulanmayacak" diye havalara uçuyorlar.
Sanki Amerika Erdoğan'ın karşısında diz çökmüş de S-400'leri almamıza ses çıkaramıyormuş gibi anlatıyorlar.
Öyle değil ki.
Bakın Trump dün ne dedi; "Türkiye ile zor bir durum S-400 alıyorsun o zaman bizim modellerimizi ve hiçbir şeyimizi alamazsın. Hiçbir malzeme sipariş edemezsin. Genel olarak malzeme sipariş edemezsin. Nokta. "
Ama bizimkiler şu cümleyi önemsiyorlar "Türkiye'yle ilgili duruma bakıyoruz. Türkiye'yi suçlamıyorum çünkü bir felaket olan Obama dönemine kadar dayanan çok sebep var. "
O halde "Yaşasın Trump. Bizi haklı buluyor demek ki bir fenalık yapmayacak. "
Trump niçin bize fenalık yapmayacak?
Çünkü karşısına çıkan diğer yiğit Erdoğan ne dedi; "Biz size 'Aldık ama siz yine de verecekseniz sizden de Patriot alırız' dedik ama yine vermediniz. Hâlâ vermiyor farklı farklı öneriler getiriyorsunuz ve 'Kongre müsaade etmiyor' diyorsunuz. Biz şu anda bütün tedbirlerimizi en ideal şekilde almak durumundayız ve alacağız. F-35 vermiyor musunuz? Peki kusura bakmayın biz o konuda da yine tedbirlerimizi alırız başka yerlere döneriz. Bu konuda çalışmalarımızı yaptık yapıyoruz. "
İki yiğidin meydanda kapışması böyle olur.
Millet de kendince sevinir teselli bulur.
Oysa olanı madde madde yazayım;
Amerika talebinden vazgeçmemiştir.
Yaptırımlar sistem henüz kurulmadığı için başlamayacaktır.
Erdoğan "Sistem 2020 Nisan ayında hazır olacak" diyerek hem kendi zaman kazanmış hem de Trump'a nefes alma şansı vermiştir.
Amerika tarafının yaptığı son "Sistemi aktif hale getirmezseniz yaptırım uygulanmaz" teklifine biraz zaman kazanıldıktan sonra uyulacaktır.
KOMİK
Faizleri düşürmedi "Babacan'ın adamı" oldu
Yandaş tetikçi medya faizlerin 9 yıllık bir süreçte yüzde 1.5'tan yüzde 19.75'e düşürülmesini neredeyse bayram havası içinde kutlayacak.
Şaşırmayın 9 yıl önce faizler yüzde 1.5 düzeyindeydi.
2011'den itibaren yükselmeye başladı ve şimdi yüzde 19.75'lere geldi.
Ama bu yükselme sırasında ekonominin iyi olmamasına hiç değinmeyen bu medya şimdi sanki Türkiye'nin önü açılmış gibi "ekonomi destanı" yazmaya çalışıyor.
Kim olduğunu bilemediğimiz bir faiz lobisi faizleri hep yükseltmek istemiş ama ekonomi eğitimi aldığını övünerek açıklayan Erdoğan'ın gösterdiği ışıklı yol sayesinde bu hainler her seferinde alt edilmişler!
Aşağı yukarı bunları yazıyor bu yandaş tetikçi medya işte.
Faiz lobisinin kim olduğunu bir türlü söylemiyorlar ama Merkez Bankası başkanlığından alınan Murat Çetinkaya suçlanıyordu son zamanlarda ısrarla.
Erdoğan'ın "Faizler düşürülsün" talimatına uymadığı için eleştiri oklarına hedef olmuştu Çetinkaya.
Gerçi o da AKP'nin adamı elbette ama bazen çıkarlar çatışıyor böyle.
Şimdi Merkez Bankası'nın başına getirilen soyadı gibi uysal davranıp sarayın talimatını yerine getiren Murat Uysal göklere çıkarılıyor.
Peki eski başkan için bulunan yeni tanım ne?
"Babacan'ın adamı. "
Yandaş tetikçiler Çetinkaya'nın faizleri düşürmemesini "Babacan'ın adamı olmasına"bağlıyorlar.
Oysa o Babacan 2002'den itibaren 10 yıldan fazla ekonominin başında tutulmuştu.
Şimdi parti kurma hazırlıkları içinde ya tu kaka oldu.
DİKKATİMİ ÇEKEN ŞEYLER
İşin aslı budur gerisi palavradır
Antalyalı plakalı bu araçtaki "kamyon yazısı" günümüzü ne kadar güzel özetliyor değil mi?
Eğitim öğretim bilgi birikim görgü hiç fark etmiyor. Eğer iktidara biat etmiş biri değilsen başına gelecek olan budur. İşin tuhafı bu iktidara veren milyonlarca kişi de bunu biliyor ve hatta bir kısmı kendini büyük efendilere gösteremediği için aynı dramı paylaşıyor. Ne hazin değil mi?
ÇOK GÜLDÜM
Bu pazara 4 fıkra birden
Araya yıllık tatilin bir bölümü girince pazar fıkralarını da yayınlayamadık tabii. Yıldırım Tunaüç hafta aradan sonra bu kez 4 fıkra birden göndermiş.
Kırmızı Ördek
Anaokulunda öğretmen çocuklara boyama kitabını açtırmış ve elinde şemsiye tutan ördeğin bulunduğu sayfayı buldurup " Haydi çocuklar şimdi ördeği sarıya şemsiyeyi yeşile boyayacaksınız…"
Sıraların arasında gezerken öğrencilerden birinin ördeği itfaiye arabası gibi kıpkırmızı boyadığını görünce " Masal?. . " demiş hafif kızarak "Sen hiç kırmızı bir ördek gördün mü bakayım?. . "
"Öğretmenim…" diye ayağa kalkmış Masal "Siz hiç elinde şemsiye ile gezen ördek gördünüz mü?. . "
Seyahat
Seyahat acentesi sahibi dünyanın çeşitli yerlerinin harika fotoğraflarının sergilendiği vitrine iç geçirerek baktıklarını hissettiği bir anda anne ve babasına benzettiği yaşlı adam ve kadını içeri davet etmiş "Biliyorum böyle yerlere gidebilmeyi hayal dahi edemezsiniz" demiş "Sizi çok güzel bir yere göndermek arzusundayım. . Tek bir itiraz bile duymak istemiyorum. "
Hemen sekreterine direktif verip iki adet uçak bileti ve 5 yıldızlı bir otelde balayı suitindeyer ayırtmış.
Aradan bir ay geçtikten sonra yaşlı kadın onun ziyaretine gelmiş "Teşekkür etmek için geldim" demiş.
"Nasıldı? Beğendiniz mi?" diye sormuş acente sahibi
"Ne demek? Harikaydı" diye cevap vermiş yaşlı kadın "Fakat bir şey öğrenmek istiyorum. . Sürekli yatağımı paylaştığım o adam kimdi?. . "
Boğuluyoruz İşte
Dalgıç 6 metre derinde balıklarla oynaşıp içinde bulunduğu müthiş manzaranın tadını çıkartırken tam yanına oksijen tüpü deniz gözlüğü ve dalgıç kıyafeti olmayan bir adam gelmiş. Dalgıç şaşırmış bir 10 metre daha inmiş aynı adam yine ağır ağır yanına süzülmüş. Hayretler içinde kalan dalgıç yanındaki özel tebeşir ve tahta setini çıkartıp üzerine "Donanımınız olmadan bu kadar derine nasıl dalabiliyorsunuz?. . " diye yazıp ona doğru çevirmiş.
Adam tahtayı ve tebeşiri alelacele elinden almış "Salak!. . " yazmış "Boğuluyoruz işte görmüyor musun?"
Domuz ve Bayan Mary
Adam kadının birine 'Domuz' dediği için mahkemeden ceza almış hakime dönüp "Yani bayan Mary'e 'Domuz' diyemem öyle mi?. . " diye sormuş…
"Diyemezsiniz. . " diye cevap vermiş hakim
"Pekii bir domuza 'Bayan Mary' diyebilir miyim?. . "
Hakim "O bir suç değil tabii ki" cevabını vermiş.
Bunun üzerine adam Bayan Mary'e dönmüş onun gözlerinin içine bakmış bakmış
"İyi günler Bayan Mary…" demiş ve ayrılmış salondan…
================================
EMİN ÇÖLAŞAN: CHP'NİN YENİ BAŞKANLARI
Sevgili okurlarım 31 Mart yerel seçimlerinde CHP'nin önemli başarılar elde ettiğini hepimiz biliyoruz.
Recep Bey ve iktidar bu başarıyı içlerine sindiremedi.
Düşünsenize CHP o gün çok önemli belediyeleri kazanmıştı.
Ankara Adana Mersin Antalya Bolu Kırşehir İzmit gibi önemli yerel yönetimler AKP'nin elinden kayıp CHP'ye geçmişti.
İktidar partisi panikledi resmen şok oldu.
İzmir Aydın Eskişehir Muğla falan da yine ana muhalefet partisinin elinde kaldı.
Bu sonuçlar AKP açısından gerçek bir hezimetti.
Ellerinde devletin maddi ve manevi bütün olanakları vardı. Devlet gücünü arkalarına almışlardı ama hiçbiri yetmedi.
★★★
İstanbul seçimini iptal ettirmeyi başardılar.
Adayları Binali Bey seçim sahnesinde zaten etkinliğini yitirmiş ve çoktan pes etmişti. Ancak bu durumu seçmene yansıtmaları elbette ki mümkün değildi.
Karşısında dört dörtlük bilinçli bir rakip vardı…
Ve yaklaşık 15 bin oy fark sonrasında iptal edilen seçim haziran ayında yenilendiği zaman bu rakam yüz binlere ulaşmıştı.
★★★
Yeni başkanlar iş başına geçtikten sonra AKP' nin kaybettiği belediyelerin geçmişteki acıklı durumu tek tek ortaya çıkmaya başladı:
Denetimsizlik…
Korkunç bir israf ve savurganlık… Torpilli atamalar.
Milletin parasıyla yandaş zengin etmek…
Peşkeş…
Ve bunların sonucu olarak altından kalkılması ve parayla ölçülmesi bile asla mümkün olmayan zararlar…
Bu saydığım gerçeklerin henüz yüzde biri bile açığa çıkmış değil. Asıl kıyamet o rakamların tamamı bilinince kopacak!
★★★
İktidar kapıldığı panik sonrasında kararını hemen verdi:
"Biz bunlara iş yaptırmayız. Ellerini kollarını bağlayıp topal ördek yaparız. "
İktidar sözünün eri çıktı!
Şimdi yeni başkanların yapacağı her türlü atamayı engelliyor.
CHP'li başkanlar kadrolarını kuramıyor. Amaç bunları o yolla yıpratıp açmaza düşürmek.
İktidar sandıkta kazanamadığının intikamını şimdi baskı yaparak engelleyerek almaya çalışıyor.
Örnek mi istiyorsunuz işte İstanbul'da Ekrem İmamoğlu Ankara'da Mansur Yavaş'ın durumu…
Hem merkezde hem de belediye şirketlerinde kadrolarını kurmalarına izin verilmiyor.
Davul CHP'li belediyelerin omuzlarına asılı ama tokmak Ankara'daki iktidar kesiminin elinde!
Onları bu yolla başarısız kılmaya halkın gözünden düşürmeye çalışıyorlar.
Son seçimde AKP'den CHP'ye geçen irili ufaklı öteki belediyelerde de aynı tezgahın kurulduğunu duyuyor ve biliyoruz.
★★★
Afyon'da düzenlenen CHP'li belediye başkanları toplantısında Kılıçdaroğlu çok güzel bir konuşma yaptı ve uyulması gereken ilkeleri belirledi.
O ilkelerin bütün CHP'li belediye başkanlarının cebinde ve beyninde taşınması gerek.
Şeffaf olacaksın torpil yapmayacaksın israftan kaçınacaksın yandaş zengin etmeyeceksin.
★★★
Şimdi başkanların hepsinin çok önemli bir sorunu var:
İş başvuruları.
Bu işsizlik ortamında çaresiz kalan ve inim inim inleyen yüz binlerce kişi CHP'li belediyelere başvurup iş istiyor. Sadece Ankara'da bu rakam 50 bin'i geçmiş durumda.
Herkes ister istemez iş için torpil arayışında.
Başkanların başındaki en önemli sorunlardan biri bu. Kimi görsem aynı istekle ben de karşılaşıyorum:
"Oğlum (kızım yeğenim ya da kendisi) işsiz. Sizi kırmazlar… Büyükşehir veya Çankaya'dan rica edip bir şey ayarlasanız…"
İnsanın içi parçalanıyor. Bu insanların çoğu CHP'li ve o doğrultuda oy vermiş… Onlara bunun mümkün olmadığını söylüyorum ama tahmin ediyorum Türkiye'deki her CHP'li başkan şimdi bu sorunla uğraşıyor…
Geçmişte batık duruma düşürülmüş olan belediyelerin bugünkü başkanları ne yapsın… Durumun onlar da farkında ama çareleri yok ki…
★★★
Sevgili okurlarım şu son iki seçimde özellikle başkanlığı AKP'den devralan başkanların işi gerçekten zor. Üzerlerinde çok büyük baskı var.
Bir yanda devlet ve hükümet baskısı öbür yanda iş isteyenlerin baskısı.
İktidar onları her açıdan başarısız kılmak için elinden geleni ardına koymuyor ve koymayacak.
Doğrusunu isterseniz bu ortamda CHP'li belediye başkanı olmayı istemezdim!
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/chpnin-yeni-baskanlari-5252847/
================================
EMİN ÇÖLAŞAN: KURBAN BAĞIŞLARI LÖSEV'E…
Sevgili okurlarım Türkiye'de uzun yıllardan bu yana çok ciddi bir "Kurban sorunu" yaşanıyor.
Kurban derileri ve kurban etindeki büyük kazançlar İslamcı örgütlerin her zaman ağzını sulandırır. Bunlar vatandaşın kurbanına bile göz dikmiştir.
Arkalarında iktidar desteği vardır.
Bu İslamcı dernekler ve İslamcı vakıflar bu işten her yıl trilyonlar kazanır ama bu paraların nereye gittiği nereye harcandığı ve kimlerin cebine hortumlandığı hiçbir zaman bilinemez. Bazıları toplumu kandırır…
"Kurbanı sizin adınıza Afganistan'da Bangladeş'te Somali'de Burkina Faso'da kesip oralardaki Müslüman kardeşlerimizin karnını doyuracağız!. . "
Sonrası meçhul!. .
Toplanan paralarla hangi kurbanlar nerede kesildi eğer kesildiyse kimlere nerede dağıtıldı bilmek asla mümkün değildir.
Deniz Feneri olayını unutmadık!
★★★
Geçmiş yıllarda bu İslamcı kesimin kurban kestirme ve kurban bağışları açısından bir tek ciddi rakibi vardı…Ve bizler her kurban bayramı öncesinde defalarca çağrıda bulunurduk:
"Ey vatandaş kurbanını bunlara kaptırma.
Bağışını Türk Hava Kurumuna yap. "
Atatürk'ün kurduğu Türk Hava Kurumu böylece her yıl büyük gelir elde etmiş olurdu.
AKP iktidarı bu kurumu da yaralayıp etkisiz duruma getirmek için elinden gelen her şeyi yaptı ve sonuca ulaştı.
Türk Hava Kurumu şimdi ne yazık ki kendi içindeki kavgalarla uğraşıyor.
Kurban bağışları konusunda adı falan artık unutuldu gitti!
★★★
Peki ne yapmalı yaklaşan kurban bayramı öncesinde kurban bağışlarını nereye vermeli?
Akla hemen iki isim geliyor:
Mehmetçik Vakfı ve LÖSEV… (Lösemili Çocuklar Vakfı. )
Bu yazıda size LÖSEV' den kısaca söz edip "Bağışlarınızı oraya verin" diyeceğim.
Lösemi hem büyüklerde hem de özellikle çocuklarda yoğun görülen bir kanser türü. Erken teşhis edildiği ve düzgün bir tedavi uygulandığı takdirde hayat kurtarılıyor.
Ankara'da bu amaçla kurulmuş LÖSEV hastanesi var. Türkiye'nin en modern ve donanımlı hastanelerinden biri.
400 yataklı. Ancak Sağlık Bakanlığı hiçbir gerekçe göstermeden sadece 75 yatağa ruhsat veriyor. 325 yatak ise yıllardan beri boş bekletiliyor!
İnanılır gibi değil ama böyle.
Hastaların yarıdan fazlası kanserli diğerleri arasında her çeşit hasta var.
Her kanserli hasta tamamen ücretsiz tedavi ediliyor.
Üstelik aynı bakanlık örneğin LÖSEV hastanesinin en modern tedavi gereçlerine bile ruhsat vermiyor bunları çürümeye terk ediyor. Örnek radyoterapi cihazı.
★★★
Size LÖSEV'i kısaca tanıtmak istiyorum. Kurban bedeli dahil her türlü bağışlara açık. Türkiye'nin dört bir yanındaki lösemili çocuklar burada tedavi ediliyor hastane dışındaki tüm harcamaları da ayrıca karşılanıyor.
Pijamaları oyuncakları günde altı öğün et yemekleri etleri korumak için evlerindeki buzdolapları ilaçları ve annelerine verilen maddi ve manevi destekler dahil.
Kayıtlı hasta sayısı 36.960.
Bu yılın kurban bağışı bedeli 1.040 lira olarak belirlenmiş.
Kurbanlar sizin adınıza Diyanet'in ilkeleri doğrultusunda vekaletle imam ve veteriner eşliğinde kesiliyor.
Ancak bağışınız mutlaka kurban konusunda olmak zorunda değil. Her türlü maddi bağışlarınız da LÖSEV tarafından severek kabul ediliyor.
★★★
Tüm banka şubelerinden Bağış ekranları aracılığı ile işletim ücreti ödemeden LÖSEV adına masrafsız bağış yapılabiliyor.
LÖSEV'in son 10 yılda lösemili ve kanserli çocuklara yaptığı maddi yardımlardan kısa birkaç örnek:
Annelerin banka hesaplarına nakit yardım 47 milyon lira.
Et temel gıda giysi eşya olarak 54 milyon lira.
Sağlık ilaç tedavi yardımı olarak 115 milyon lira.
Bunlar sadece sizler gibi duyarlı vatandaşlarımız ve yaptığınız bağışlar sayesinde karşılanmış.
Belki bilmeden farkına bile varmadan nice hastaların hayatını kurtarmışsınız.
★★★
Eğer ulaşmak isterseniz size LÖSEV' in internet adresini de vereyim:
Ayrıntılı bütün bilgileri oradan öğrenmeniz mümkün.
★★★
Emin Çölaşan'ın notu: LÖSEV bu iktidar tarafından niçin engelleniyor Türkiye'nin en modern sağlık tesislerinden biri olan tam kadrolu hastane niçin 325 boş yatakla tutuluyor en modern tedavi cihazlarına bile niçin ruhsat verilmiyor?
Kendi üniversitesine devletin bina ve arazilerini torpille tahsis ettiren Sağlık bakanı acaba neyi amaçlıyor?
O kanserli çocuklara ve yetişkin hastalara günah değil mi?
Üzerinde durulması gereken çok önemli bir konu.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/emin-colasan/kurban-bagislari-loseve-5255495/
================================
FATMA ÇELİK: "İHANET" VE "BEDEL ÖDEMEK"
Yeni bir parti kurulmasına dair pek çok yorum yapabilirsiniz. Hatta yeni oluşumun içinden çıktığı partinin lideri olsanız bile söyleyecek pek çok sözünüz var:
"Yollarımız ayrıldı" diyebilirsiniz mesela…
Ya da "ayrı düştük" "fikir uyuşmazlığı yaşadık" "politikalarımız farklılaştı"…
Hatta daha kırılgan belki de küskün bir dille "bizi terk ettiler" demeniz de mümkün…
Ama "bize ihanet ettiler" "hainler" diyebilir misiniz?
Daha ileri gidip "bunun bir bedeli olacağını" söyleyebilir misiniz?
Bu tarz söylemler siyaset etiğine sığar mı?
Daha da önemlisi demokrasi kültürüne yakışır mı?
Zamanla siyaset hayatına başlanılan partiden farklı bir yaklaşıma sahip olmak neden "ihanet" anlamına gelsin ki?
17 yıl önce Refah Partisi'nden ayrılarak AKP'yi kuran Cumhurbaşkanı Erdoğan merhum Necmettin Erbakan'a ihanet mi etmişti? Ümmeti mi parçalamıştı?
Oysa Erdoğan AKP'den ayrılarak yeni parti kurması beklenenler için isim vermeden şu sözleri söyledi:
"Birileri parti kuruyormuş. Hiç bunları kafanıza takmayın. Çok içimizden ayrılıp da parti kuranları gördük. Şu anda sorsam adını sanını bilmezsiniz. Bu iş böyledir çünkü bu tür ihanetlerin içerisinde olanlar bu işin bedelini de ağır öderler. "
Her ne kadar kafanıza takmayın dese de kurulması planlanan yeni partiyi kendisinin kafasına taktığı belli…
Aslında sevinmesini bekleyebilirdik: Ne mutlu ki hainlikle suçlayacak bir grup daha çıktı!
Malum… Cumhurbaşkanımızın tarzı bu.
"Eyyy"ler "sana mı soracağım"lar "haddini bil"ler…
Bu üslupla gelmedi ama bir noktadan sonra bu üslupla iktidarda kalmayı başardı.
Karşısına geçen herkes hain ve karşısına geçmenin bedelini ödemek zorunda.
İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e de bu bedel ödetilmek istenmişti:
"Birileri şuan cezaevinde süre dolduruyor. Aynı yola sen de düşebilirsin. Neden? Cumhurbaşkanı'na iftira atamazsın. Hanımefendinin kaçacak deliği de yok. Çünkü o milletvekili de değil. Onunla hemen hesaplaşacağız. Onun hesabı ağır olacak. "
Pek tabi bu hesap kesiminden CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu da nasibini almıştı:
"Nerede ülkemiz aleyhine bir iş varsa CHP orada. Bir saldırı varsa CHP orada. Nerede Türkiye'yi karalamaya yönelik bir kampanya varsa CHP orada. Fransa'da sarı yelekliler var CHP orada. Gezi olaylarında Bay Kemal nerede o orada. Bu yollara tevessül ettiğiniz zaman bunun bedelini sizlere çok ağır ödetiriz. "
Tabii dünya devletleri de bu üsluptan nasibini aldı vatandaş da…
Herhâlde vatandaşına en çok dava açan yönetici bizde.
Eee böyle düşünce yapısını haiz kimsenin parti içindeki sorgulamalara hoşgörü ile yaklaşmasını bekleyemezdik değil mi?
Şimdi gel de anlat bu zihniyete parti kurmanın "anayasal bir hak" olduğunu…
Gel de anlat tüm bunların sebebinin devletin yönetimini tek bir kişiye vermekten kaynaklandığını…
Tüm bunların neticesinde;
Gel de anlat bu üslubun artık kabul görmediğini…
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/ihanet-ve-bedel-odemek-52764yy.htm
================================
MURAT İDE: BABANIZIN ÇİFTLİĞİ DEĞİL. .
ODTÜ'nün arazilerine çök. .
Sonra dön Medipol Üniversitesi'ne de arazi tahsis et. .
İkisi de üniversite. . Birine çöküp diğerine kıyak üstüne kıyak neden?
Sorunun cevabı 17 yılın özeti;
- ODTÜ "Biz" dediklerinden değil Medipol bizzat Sağlık Bakanı'nın yani "Biz" dediklerinden. .
17 yıl böyle geçti. . Her seçim sonrası yapılan balkon konuşmasında "Aha da şimdi değişecek" diye ümitleniyoruz daha üç gün geçmeden eski tas eski hamam. .
**
"Hastane sahibi" Sağlık Bakanı'nın üniversitesine tahsis edilen yerlere bir bakın hepsi Cumhuriyetin sembol alanları. . TEKEL'in Unkapanı'ndaki binası Ankara Garı bizzat Atatürk'ün çiftliği. .
TEKEL'e alerjileri malumunuz. .
Ankara Garı da muhtemel ki "10. Yıl Marşı'ndaki demir ağları" hatırlatıyor. .
Atatürk Orman Çiftliği öldürdükleri Türk tarımının temellerinin atıldığı yer. . Nasıl gıcık olmasınlar. .
Melih bey zamanında yaptı yapacağını. . Şimdi de bizzat Atatürk'ün çiftliğine el koydular. .
**
Bu arada Ankara Garı bahsi açılmışken şunu belirtmeden geçmeyeyim. . O kadar güzel taş ve tarihi bir binanın arkasına diktikleri o 'ucube' binayı her gördüğümde kulaklarını çınlatıyorum. .
İhtiyaç varsa büyütmek gerekiyorsa "aslına uygun yapalım" demek kimsenin aklına gelmemiş. .
İhtiyaç hasıl olduğunda "İstanbul'a ihanet ettik" diyerek sıyrılmayı iyi bilenler tarihi dokularımıza değerlerimize ihanete devam ediyor hala. .
Kaz Dağları'ndaki maden faciası büyüyerek devam ediyor. .
Salda Gölü gibi bir kıymetimiz 'Millet Bahçesi' adı altında talana açılacak. .
**
İşin özü iş Atatürk'ün çiftliğine uzandı ya belli ki kabulleri o yönde 'Memleket babamızın çiftliği' deniyor. .
Değil efendiler değil. . Babanızın çiftliği değil. .
Bursa'ya 400 milyon dolara yaptırılan "Şehir Hastanesi"ni ilk yağmurda sel götürdü milyarlarca dolara malolan yeni havalimanının pistleri havuza döndü;
Hala "Biz en iyisini düşünür en iyisini yaparız" diyorlar. .
Lüzumu halinde de söz hazır;
- Şehirlere ihanet ettik. .
Edin efendiler edin. .
Tevfik Fikret'in dediği gibi; "Bu hanı iştiha sizindir. . "
Ahlaksız 'gazetecilik" ne mi?
Dedi ki Meral Akşener;
- Cumhurbaşkanlığı sistemi ucube bir sistem. . Uygulamadaki örneklerine benzemiyor. . Anayasal olarak icapları da yerine getirilmedi. . Türkiye keyfiyetle yönetiliyor. . İyileştirilmiş bir 'Parlamenter Sistem' Türkiye'ye daha uygun. . Bu konuda arkadaşlarımın bir 'Anayasa çalışması' var. .
**
Vay arkadaş aynı dakika belli ki aynı merkez ve akıl üflemiş kiralık kalemlerin satılık havuzundaki gazete ve televizyonlar başladı 'dezenformasyona'
Haberleri dinlerken okurken mesleğimden utandım. .
Sanırsın 'Sıkıyönetim bildirisi" ya da "Darbe bildirisi". .
Hepsinde haberin spotu aynıydı;
- CHP HDP ve İYİ Parti'nin memuriyetken atılan Fetö mensuplarını işe iade cezaevindekileri de serbest bırakmak için 'Anayasa hazırlığı' yaptıkları ortaya çıktı. .
Vay anam vay !
Devleti. .
Devletin Ordusunu. .
Devletin Polisini. .
Devletin Yargısını. .
Devletin Hariciyesini. .
Devletin Dahiliyesini. .
Devletin Milli Eğitimini Fetullah Gülen'e teslim etmiş gidip elini-eteğini öpmüş adamların arsızlığına bak sen. .
Meral Akşener "Parlamenter sistem Türkiye'ye daha uygun. . Bu sisteme dönüş için bir anayasa çalışmamız var" diyor bu ahlaksızların mevzuyu getirdiği yere bakın. .
Zaten sözünü ettikleri işin anayasayla da ilgisi yok ha. . İşte yersen. .
Kapı arkalarında Fetö'yle 'beyaz sayfa' lafları edenler ahlaksız yalanlarla gürültü çıkarıyor ki foya meydana çıkmasın. .
**
Ben onlar fır döndükçe mesleğimden utandım. .
Dönüp bakıyorum suratlarına en küçük bir kızarma yok. .
Gerçeği suratının ortasına vurunca da yağmur yağdı sanıyor. .
Ne yapsın fıtratı bu hem yalancı hem düzenbaz hem de arsız. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/babanizin-ciftligi-degil-52765yy.htm
================================
MURAT İDE: EEE HANİ SOKAKLAR KARANLIKTI!
Kışlaların bayraklarına bile göz dikildi. .
Mesela Diyarbakır'daki askeri üssün bayrağı bile indirilip parçalandı. .
Milli duygular yerle birdi. .
Protesto etmek için sokağa çıkmak isteyen gençlere dendi ki;
- Sokaklar karanlık. . Ve o karanlığın işi nereye götüreceği belli olmaz. .
**
Terör örgütü yandaşları İstanbul'da yürüyüş yapıyorlardı. .
Güzergahtaki binaların bayrakları efendiler tahrik olmasın diye indirildi. .
Milli duygular ayağa kalktı. .
Protesto etmek isteyenlere dendi ki;
- Sokaklar karanlıktır. .
**
Çadır mahkemeler kuruldu. .
Teröriste 'Sayın' şehide 'Kelle' dendi. .
Milli duygular altüsttü. .
Sokağa çıkıp protesto etmek isteyenler oldu. .
Dendi ki;
- Sokaklar karanlıktır. . İşin nereye gideceği belli olmaz. .
**
Mustafa Kemal Atatürk'e edilmedik laf bırakılmadı. .
Annesine edilmedik hakaret kalmadı. .
Cumhuriyetin banisine edilen her söz aslında Cumhuriyetin varlığına yapılan atıştı. .
Büyük Türk Milliyetçisi'ne edilen hakaretlere sessiz kalmayıp sesini yükseltmek isteyenler oldu. .
Dendi ki;
- Sokaklar karanlıktır. . Mevzunun nereye gideceği belli olmaz. .
**
Medyadaki 'entel-dantel' tayfa da sürekli övüyordu bu yaklaşımı. .
Bu sessizliği bu tepkisizliği "Türkiye'nin huzuru için inanılmaz derecede kıymetli buluyorlardı"
Kıymetli buldukları bu tavrın fikri değeriyle Türk Milliyetçiliği'yle zerre alakaları yoktu hatta nefret ediyorlardı. .
Bu zihinlerde Türk Milliyetçileri ezel-ebed faşistlerdi. .
Ama 'Sokaktan uzak durun' talimatını yere göğe sığdıramıyorlardı. .
Çünkü bu sessizlik Türk Devleti'nin altını oyanların da işine geliyordu. .
**
Gencecik bir fidan Fırat Yılmaz Çakıroğlu alçakların saldırısıyla hayattan koparıldığında da devreye girdi bu 'hassasiyet'. . Cenazeye gidilmedi. . Canı acıyan gençlerin içi kan ağlayan gençlerin seslerini duyurmak için yaptıkları hamleler de aynı sözle frenlendi. . Dendi ki;
- Sokaklar karanlıktır. . İşin nereye gideceği belli olmaz. .
Fırat Cennet'e giderken bağrına taş basanlar evlerinde oturdu. .
**
Ekranlerde çoktaaan kurulmuştu 'kürdistan'. .
Diyarbakır'da gümbür gümbür terörist mesajı okunuyor Türk Milliyetçileri'ne 'Sizi tükürüğümüzle boğarız' deniyor 'O kalaşnikofların' namlularıyla tehdit ediliyorlardı. .
Üniversitelere çökmüş teröristlerin barikatlarını aşamayan Milliyetçi gençler okullara giremiyordu. .
Homurtular artınca dendi ki;
- Sokaklar karanlıktır. . İşi nereye götürüceği belli olmaz. .
**
Türk Milliyetçileri'nin kurduğu Türk Cumhuriyeti'ne "Reklam arası' denildi. .
Türk Milliyetçileri de bi nevi o reklamın 'figüranı' ilan edildi. .
Dişini sıkanlar sesini çıkarmaya kalktığında dendi ki;
- Sokaklar karanlıktır. . Nereye çıkacağı belli olmaz. .
**
Bu satırların yazarı bu hassasiyetin kıymetini bilenlerdendir. .
Evet bağıra taş basıldı ve Türkiye'nin sürüklenmek istediği bir iç savaşın değirmenine su taşınmadı. .
Bu bir bakış. .
Ancak bugün geldiğimiz noktada insan ister istemez bu bakışı da sorguluyor. .
Türkiye'nin birçok yerinde sokaklarda hesap soranlar çıktı ortaya. .
Neyin hesabı?
"Bize laf ettiniz"in hesabı. .
Sokakta önleri kesiliyor insanların. . Evlerine girerken pusu yiyorlar. .
Odalara kapatılıp yumruklanıyor sokak ortasında meydan dayağı yiyorlar. .
Neden?
O sessizliğe isyan ettikleri bırakın sessizliğe isyanı Türkiye'yi karanlığa sürüklemek isteyenlerle ittifaka karşı çıktıkları için. .
Farkında mısınız bilmem sokaklar pusu doldu. .
Bazen bir gazeteci. . Bazen bir siyasi parti lideri. . Bazen bir ilçe başkanı. . Bazen bir parti kurucusu. . Bazen bir genç. . Bazen 'Ocak kardeşliği. . '
Hepsi pusu altında. .
Ve pusu yiyenlerin ortak özelliği de 'Milli hassasiyetleri'. .
Daha da ötesi "Türk Milliyetçiliği"
**
Ne garip değil mi?
Türk Milliyetçiliği'ne pusu kurulan zamanlarda sokaktan çekilen gençler Türk Milliyetçilerine pusu kurmak üzere sokağa çıkarılıyor. .
Yumruğu atan da Türk Milliyetçisi yumruğu yiyen de. .
Demir çubukla vuran da Türk Milliyetçisi demir çubuğu yiyen de. .
**
Düne kadar 'Sokaklar karanlıktı' ve Türk Milliyetçileri en doğal haklarını bile bu barikat yüzünden kullanamıyordu. .
Peki ne oldu da bugün sokaklarda bunlar oluyor?
Haliyle soruyor içimdeki ses;
-Türk Milliyetçiliği'ne ve onun kurduğu Cumhuriyet'e saldıranlara kurban verilirken en demokratik hak bile 'Karanlık' barikatıyla engellenirken bugün nasıl bir aydınlık var ki sokaklara o gençler?
Düne kadar karanlık denilen sokaklar ittifakın ardından Ak Parti'nin 'ampulüyle' mi aydınlandı?
Ki dün ülkelerinin bekası için haykırmak isterken susturulan gençler bugün ellerine sopa verilip sokağa salınıyor?
**
Bugün de ben sesleniyorum;
- Evet sokaklar karanlıktır. . Ama bu karanlık Ak Parti'nin ampulüyle aydınlanmaz. .
Çünkü bizzat MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin de söylediği gibi 'O ampul Türkiye'yi karanlığa sürükleyen ampuldür. . "
Olmayan bir ışık olmaması gereken işler yaptırmasın. .
İşte tam da şimdi gerçekten bu işin nereye gideceği belli olmaz. .
Başka hesaplar olmasa Türk Devleti'nin iktidarı Cumhurbaşkanı hele de 'İçişleri Bakanı' bu saldırılara sessiz kalmaz. . Ama sessizler. . Hesap var ki sessizler. .
**
Diğerini biliriz de siz hiç "İki ucu gülle donanmış" değnek duydunuz mu?
O yüzden asıl şimdi dikkat!
Bu anlamsız kavganın iki ucunda da Türk Milliyetçisi var. .
Ve yine diyor ki içimdeki ses;
Türk Milliyetçisi ne demir çubuğun ne de pusunun altında kalmaz. .
Ve Türk Milliyetçisi başkalarının hesabının dolgu malzemesi olmaz. . O-l-a-m-a-z. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/eee-hani-sokaklar-karanlikti-52746yy.htm
================================
MURAT MURATOĞLU: İKTİDARIN HOBİSİ FAİZ LOBİSİ!
Hey gidi faiz lobisi gördünüz mü Merkez Bankası'nın son hamlesi sonrası nasıl darmadağın edildi? Gizli girişi olan mahzendeki yuvarlak masanın kenarına kırmızı pelerinlerini savurarak otururken baktım yüzü ekşimişti!
Lobi belki hayali ama sonuçta yenmedik mi? Sahi kim olabilir bu faiz lobisi? Sadece Türkiye'de yetişen endemik bir bitki mi? Aman başka ülkelerde dile getirmeyin dünyada böyle bir terim yok! Yüzünüze bön bön bakarlar!
★★★
Sahi faiz lobisi diye bir şey olabilir mi? Sadece Türkiye'de faizleri yükseltmek için grup kurup örgütlenmişler mi?
Faizlerin yükselmesinden kimler para kazanır? Bankalar mı? Bankalar boğazlarına kadar kredi vermişler. Neden faizlerin yükselmesini istesinler?
Bankalar mevduat ve krediler arasındaki faiz farkından para kazanırlar. Faizler yükselirse verdikleri milyarlarca liralık düşük faizli kredilerden zarar ederler. Gidip de bundan sonra verecekleri kredileri hesaplayamaz hale düşerler.
★★★
Ya şirketler? Onlar krediyi talep edenler. Faizler düşsün ki kredi alıp rahatça yatırım yapabilsinler.
Borçlanmış bir şirketin temel çıkarı ekonominin iyi olması kurun ve faizin sabit kalmasıdır. Neden faizlerin yükselmesini istesinler?
★★★
Peki küresel finans çevreleri mi? Olabilir onlarda çok para var. İşin ilginci yabancıların böyle bir deyişi bile yok! Demek birbirlerine işaretle anlatıyorlar!
Yabancı Türkiye'ye 450 milyar dolar borç vermiş. Yetmemiş para sokup Türk Lirası'na çevirmiş yatırım yapmış. Ülkeyi batırsınlar ki paralarını alamasınlar!
★★★
Şu aralar pek ortada görünmüyorlar ama faizin ve dövizin yükselmesini borsanın düşmesini isterler mi? Zararına satacaklar yetmezmiş gibi yükselmiş kurdan dolar alacaklar. Bir dünya zarar edip bu işten memnun kalacaklar… Sıkı bir mazoşizmin esareti altında olmaları gerekir.
Paranızı faize yatırdıysanız bono veya tahvil aldıysanız faizlerin düşmesini istersiniz ki para kazanın. Eğer böyle bir lobi varsa şu an dansöz oynatıyor olmalı!
★★★
Sahi nereden çıktı bu "faiz lobisi" lafı? Dış mihrak ihtiyacından… Ekonomiyi biz batırdıkdiyecek halleri olmadığından!
Kullanılan terimin literatüre girişi 2010 yılına denk geliyor. İlk yazıların internette Sabah ve Zaman gazeteleri kaynaklı olduğu görülüyor. Oradan da kopup gidiyor.
★★★
İktidar kanadında ilk defa zamanın Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan Türkiye'nin bu lobi tarafından 1.5 trilyon dolar sömürüldüğünü söylüyor.
O günden bugüne ülke geri vitese takmış ekonomisi bir türlü ilerleyemiyor. Tabii ki nedeni faiz lobisi! Yoksa ülkeyi yönetenlerin ne suçu olabilir ki? Biri hayalet avcılarını çağırabilir mi?
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/murat-muratoglu/iktidarin-hobisi-faiz-lobisi-5255501/
================================
NECATİ DOĞRU: 6 OKA 7 OK EKLEDİ!
Gerçeği "onlar şeytan-biz melek- onlar zillet- biz millet" propaganda laflarıyla sürgit saklayamazsınız.
Halk aptal değil.
Mutlaka anlar görür.
Muhalefet!
"Daha iyiyi" işaret eder.
Demokratik düzenlerde muhalefet de aslında "ülkenin ve halkın durumunu daha iyiye götürmek" için yapılır.
Halk da bakar!
Hangisi sözünde duruyor.
Son yerel seçimlerde halk "daha iyiyi kimin yaptığını net görebileceği bir camdan tabloyu" seçim sandığından çıkarttı.
1.389 belediye var.
755'ini AKP aldı.
263'ünü CHP.
Sayı olarak iktidar partisi daha çok kazanmış görünse de gerçekte "büyükşehir tokadı"yedi. Çünkü büyük şehirleri muhalefet partisi
CHP'ye kaptırdı.
★★★
Sonuçta!
Halk yarışa soktu.
4 yılı izleyecek.
Ne dediler?
Ne yaptılar?
AKP belediyeciliği ile CHP belediyeciliğini kıyaslayacak. AKP belediyelerinin arkasında iktidar partisi ve güçlü Cumhurbaşkanı'nın bizzat kendisi var. Bu; devletin bütün parasal kaynakları da AKP belediyelerine
akıtılacak anlamına geliyor. CHP Belediyeleri ise gücünü sadece "verdiği sözleri yerine getirme" umudundan alıyor. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu seçimler sırasında kimsenin beklemediği çok başarılı bir strateji izledi. Büyük kentlere "belediye yönetim deneyimi olan başarılı isimleri" aday olarak koydu. Ve önceki gün de Afyonkarahisar'daki buluşmada onlara "seçimlerdeki başarı tek başına bizim değil halkın demokrasiye olan güveninin sonucudur" dedi ve halkı temelli kazanmak için yeni başkanlara CHP'nin "6 okuna 7 ok daha eklemeleri" çağırısı yaptı.
★★★
CHP'nin 6 oku:
Devrimcilik.
Laiklik.
Devletçilik.
Milliyetçilik.
Halkçılık.
Cumhuriyetçilik.
Milli Kurtuluş Savaşı'nın içinden doğan ve Cumhuriyeti kuran bir partiydi. 6 oku 1927'de temel hedefler olarak ilan etti. O günden bugüne dünya çok değişti Türkiye'de değişti gelişti. Ve tarih 2019 yılında CHP'ye "ülkenin ve halkın durumunu daha iyiye götürme"rolü verdi. "6 oka 7 yeni ok ekleme ihtiyacı" buradan doğdu.
★★★
Yeni 7 ok:
Kul hakkı yemeyin oku:
(Yolsuzluk yapmayın)
(Yolsuzluk yapanı korumayın)
(Çalmayın. Çaldırmayın)
Halkı hakir görmeyin oku:
(İnanç ayrımı yapmayın)
(Kimlik farkı gözetmeyin)
(Kimseyi ötekileştirmeyin)
Cam gibi olun oku:
(Hizmeti belli kişiler gruplar şirketler aileler için değil halk için yapın. Her işin hesabını verin.
Şeffaf olun. Attığınız her adım saydam olsun her adımınızdan
halkı haberdar edin. )
Yüksek adalet oku:
(Adaletten sapmayın)
(Hukuktan asla ayrılmayın)
(Kenti adaletle yönetin)
Her işe iyi adam oku:
(Kayırma yapmayın)
(Kollama yapmayın)
(Torpili kazıyıp atın)
(Her işe o işi en iyi yapacak elemanı bulup yerleştirin. İşini iyi yapmayanı Genel Başkanı'nın akrabası olsa bile belediyeden atın)
İsrafa savaş oku:
(Makam aracı saltanatını bitirin. Borç bulup gösteriş yatırımı asla yapmayın. Belediye bütçesinden yaptığınız her kuruş harcamanın içinde zerre israf olmasın.
Belediyenin geliri ile gideri denk olacak planlama içinde olun. )
Fakir-fukara oku:
(Şehir yoksulluğunu bitirin)
(Fakir mahalleri gözetin)
(Yoksullara yardım yaparken insan onurunu koruyun ailenin fakirliğini asla kimseye teşhir etmeyin)
★★★
7 yeni ok.
Hedefini bulursa.
Martın sonu bahar.
Türkiye altın adımlar atarak yeni bir döneme kapı açar. Tarih CHP'ye böyle bir rol verdi.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/necati-dogru/6-oka-7-ok-ekledi-5252830/
================================
ORHAN UĞUROĞLU: BİK BİK AHMET HAKAN BİK BİK…
Recep Tayyip Erdoğan'ın uçan sarayına binince yazdığı yazılar da sorması gereken sorular da aklı da uçtu gitti Ahmet Hakan'ın…
"Lozan'a hezimet diyenlere Reis'ten üç tane kapak!" başlıklı 26 Temmuz 2019 tarihli yazısında Ahmet kardeşim Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Lozan Antlaşması'nın yıldönümünde yayınladığı mesajı şöyle değerlendirdi:
"Lozan hezimettir... Lozan yenilgidir... Lozan şudur... Lozan budur..." diye bik bik yapanlara...
Tam üç adet sağlam kapak yaptı.
İşte o üç kapak:
- KAPAK BİR: "Lozan Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş senedidir" diyerek kapak yaptı.
- KAPAK İKİ: "Lozan ülkemizin bağımsızlığının ve egemenliğinin belgesidir" diyerek kapak yaptı.
- KAPAK ÜÇ: "Lozan Milli Mücadele'yi İstiklal Savaşı'nı taçlandırmıştır" diyerek kapak yaptı.
Lozan'a "hezimet" diyenlere...
Bir değil iki değil tam üç adet kapak!
Üstelik Reis'ten...
Alsınlar hayrını görsünler. "
Peki Ahmet Hakan kardeşim Reis'inden ve benden sana TAM 6 ADET ÇOK SAĞLAM KAPAK OLSUN:
- KAPAK BİR / Tarih: 6 Aralık 2017: Reis'in Atina ziyareti öncesinde Skai TV'ye verdiği mülakatta şöyle dedi: "Lozan Anlaşması'nın güncellenmesi gerekir. Aslında dünyada tüm yapılan anlaşmaların zamanın akışı içerisinde güncellenmesi gerekir. Lozan'ın da bu şekilde tüm bu gelişmeler karşısında bir güncellenmeye ihtiyacı var. Bu güncellenme sadece Türkiye için değil Yunanistan için de faydalı olabilir. "
- KAPAK İKİ / Tarih: 7 Aralık 2017: 65 yıl sonra ilk kez Reis resmi bir ziyaret için Yunanistan'da. Reis'in ortak basın toplantısında Yunan mevkidaşı Prokopis Pavlopulos'ten Lozan yanıtını şöyle aldı: "Lozan'da güncellemeye gerek yok. Antlaşmayı gözden geçirme ya da değiştirme gibi bir kavramı kullanmıyoruz. "
- KAPAK ÜÇ / Tarih: 7 Aralık 2017: Yunanistan Başbakanı Çipras Reis'ine sert yanıt veriyor: "Lozan Anlaşması'nın güncellenmesi için 9 diğer ülkeyi aynı masaya toplamamız lazım. Yunanistan'ın toprak bütünlüğüyle ilgili herhangi bir durum söz konusu değil. "
- KAPAK DÖRT / 4 Ekim 2016: Hürriyet Gazetesindeki köşende Reis'ine şöyle çağrı yaptın: "Var mısınız Lozan'da yapılmayanı yapmaya? Madem Lozan'da bizim olması gereken adalar Yunanistan'a verildi. O zaman bugün hakkımızı arayalım ve Yunanistan'dan adaları isteyelim. " Tabi o gün henüz Reis'inin uçan sarayına binmemiş aklın da uçmamıştı…
- KAPAK BEŞ / Bugün de benden sana: 1 - Uçan sarayına binmişken neden Yunanlıların işgali altındaki 18 Türk adasına çıkartma yapıp topraklarımızın geri alınmadığını Reis'ine sormadın? Korktun mu?
- KAPAK ALTI / Bugün de benden sana: 2 - Reis'ine "Bu güncellenme (Lozan) sadece Türkiye için değil Yunanistan için de faydalı olabilir" sözü ile ne kast ettiğini neden sormadın? Korktun mu?
Sen Hakan'sın o ise Reis bakalım "Lozan'ın güncellenmesi gerekir" sözüne şimdi ne diyeceksin?
Bik bik Ahmet Hakan bik bik…
Değerli okurlarım
Meslektaşlarımın yazılarını zaman zaman değerlendiririm.
Bu kez iki Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi ile Ahmet Hakan bir gün ara ile öyle yazılar yazdılar ki değerlendirmesem yorumlamasam inanın bana gazetecilik mesleğime ihanet olurdu.
Hüseyin Gülerce gibi Fethullah Gülen'i sağ kolu iken bugün Erdoğan'ın sağ kolu olmaya çalışan FETO'cu yazımdan alıntılayıp "AK Parti tabanından yüzde 3-4 koparmayı bekliyorlar ama CHP ve İYİ Parti tabanına daha fazla mesaj verecekler. Çarşı fena karışacak gibi…" diye yazdı.
Daha partileri kurulmadan AKP'den yüzde 3-4'ünü koparma demek partilerin kurulmasından sonra en az yüzde 10-15 demektir ki Gülerce Abdullah Gül Ali Babacan ve Ahmet Davutoğlu'nun yüzlerini güldürmüştür…
Eminin Gülerce haklı AKP fena karışacak ve eminim Erdoğan da bu yoruma çok kızmıştır…
Yandaşın da karşıt görüşü de olan gazetecilerin; akıllısını ahlaklısını iftira ve çamur atmayanını doğru yorum ve gerçek haber yapanını severim…
Değerli okurlarım
Ertuğrul Özkök Hürriyet Genel Yayın Koordinatörü olduğu 20 Kasım 2004 tarihinde muhabiri Nurettin Kurt'un yüzde 100 yalan haberini 9 sütuna sürmanşet yaparak bana öyle bir kazık attı ki o güne kadar aralıksız çalışırken 10 yıl işsiz kaldım.
Her ikisine de hakkımı helal etmiyorum…
Gün gelir bu gerçek hikayemi de yalan haberi de yazarım ama dün "Alsancak'ta yazılan bir Palo Alto hikayesi" başlıklı yazısında Özkök 2 Türk gencinin muhteşem başarı öyküsünü yazdı ki görmezden gelemem. Gençlerimize de sizlerin de okumanızı tavsiye ederim.
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/bik-bik-ahmet-hakan-bik-bik-52747yy.htm
================================
RIFAT SERDAROĞLU SAYGIN BİR KADIN
Işılay Saygın!
Soyadını hak etmiş ender insanlardan!
Buca Belediye seçimlerinde CHP Adayı Yüksel Çakmur gibi dişli bir rakibi tek başına yenen kadın!
Türkiye'nin en zor dönemlerinden olan 1973-1980 yıllarında 7 yıl Buca Belediye Başkanlığı yaptı.
Tarafsızlığı ile siyasi düşüncesi ne olursa olsun herkesi eşit şekilde kucaklaması ile ülkede 5 binden fazla gencin öldüğü bir dönemi Buca'da en az kayıpla geçirilmesine neden olan yüreği sevgi dolu kadın!
Kısa bir nişanlılık döneminden sonra hiç evlenmek istemedi.
Israrlarımıza rağmen aldığımız yanıt hep şöyle oldu;
"Israr etme Rifat Kardeş. Ben tüm Buca ile evliyim. Evlenirsem onlar yalnız kalır. Bırakın yalnız kalan ben olayım!"
Işılay'ın kapısı da telefonu da herkese açıktı.
Kim ararsa arasın kim gelirse gelsin partisine bakmaksızın problemi çözmeye gayret ederdi.
Davet edildiği her düğüne hediyesiyle giderdi.
Özellikle Buca ve İzmir'deki hemen her cenazeye yetişmeye çalışır ve zor günlerinde dostlarıyla beraber olmayı isterdi.
Sonraki dönemler Milletvekilliği TBMM Divan Üyeliği ve Bakanlıklarla geçti.
En büyük mücadelesi Türkiye'de resmi nikahı olmayan kadın bırakmamaktı!
Bu çabasında da çok önemli mesafeler kaydetti.
Işılay tüm yaşamı boyunca koştu koştu yardım için koştu.
Birlikte son bir koşu daha yapacaktık!
Eylül ayından itibaren Çoban Ateşi Hareketinin partileşme sürecinde birlikte Türkiye'yi dolaşacaktık. Kısmet değilmiş!
Işılay yalnız yaşadı yalnız öldü diye düşünenler olabilir. Doğru değil!
Işılay tüm Bucalılarla İzmirlilerle birlikte yaşadı. Gönlüne dokunduğu insan sayısı o kadar çoktu ki!
Onu sonsuzluğa kendisini seven insanların kucaklar dolusu dualarıyla uğurluyoruz…
Ne mutlu sana kardeşim!
Boşa yaşamadın iyilik ettin kalplerde güzel izler bıraktın! Nu mutlu sana!
Mekanın cennet olsun. Allah rahmetini üzerinden eksik etmesin…
(İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun…)
================================
YILMAZ ÖZDİL: İKİ ÜÇ KULAÇ ATIP GELDİM
Milli mücadelenin sembol şehri Sivas'ta İstiklal Caddesi'ni Mursi Caddesi olarak değiştirmeye kalktılar.
Asrın liderimize göre Özgür Suriye Ordusu tıpkı Kuvayi Milliye'yse şeriatçı Mursi'den rahat rahat İstiklal Savaşı şehidi olur tabii… Katarlılardan da Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti kurduk muydu tamamdır gari.
★
15 Temmuz'un yıldönümü töreninde Vahdettin'in posterini taşıdılar.
ABD'de yaşayan feto'yu lanetlerken İngiliz gemisiyle kaçan Vahdettin'i alkışlamak hakikaten "milli şuur" ister yani.
★
ABD yaptırım uygulamasın diye S400'leri aktive etmeyeceğimiz fişini bile takmadan depoya kaldıracağımız ortaya çıktı.
Böylece… Parasını peşin peşin ödediğimiz halde F35'lerini alamayan parasını peşin peşin ödediğimiz halde S400'lerini kullanamayan güya hem F35'leri hem S400'leri olduğu halde aslında ikisine de sahip olmayan dünyadaki ilk ve tek ülke olduk.
★
Her yaz olduğu gibi gene ormanlarımız yanmaya başladı.
F35 uçaklarını alıp almayacağımızı merak eden sayın ahalimiz neden hâlâ yangın söndürme uçağımız olmadığını gene merak etmedi.
★
Sayın yandaş medyamız "yerli ve milli helikopter yaptık Pakistan'a 30 adet Atak helikopteri sattık 1.5 milyar dolarlık helikopter ihracatı yaptık" diye manşet üstüne manşet atmıştı bangır bangır bağırmıştı.
Ama… Helikopter filan ihraç edemediğimizi tek sütun bile yazmadılar.
Çünkü… Yerli ve milli denilen helikopterimiz yerli ve milli kaportadan ibaret.
Motorunu Amerikan Honeywell şirketiyle İngiliz Rolls Royce şirketi üretiyor Rusya'dan S400 füzesi aldığımız için motorları bize vermiyorlar e motor olmazsa bizim yerli ve milli kaporta uçamıyor bu yüzden bizim bademler Fransa ve Polonya'dan fellik fellik motor arıyor Fransa veya Polonya'dan motor alabilirlerse yerli ve milli (!) helikopteri tamamlayacaklar
ama küçük bi pürüz olacak Pakistan'a gene satamayacaklar çünkü Fransa ve Polonya motorları Himalaya yüksekliğinde uçamıyor e Himalaya'da uçamayan helikopteri Pakistan ne yapsın birader?
★
Son 18 günde Hakkari'de dört şehit verdik Hakurk'ta bir şehit verdik Adıyaman'da bir şehit verdik Erbil'de bir diplomatımızı şehit verdik Bitlis'te biri binbaşı iki şehit verdik.
Binbaşımızı toprağa verdiğimiz gün… "Reis bizi Afrin'e götür" sloganının mucidi olan Akp gençlik kolları başkanı 18 günlük "bedelli" askerliğini tamamladı.
Bence madalya takılmalıydı.
★
Bursa büyükşehir belediye başkanı "30 Ağustos'un halkı ilgilendiren bir bayram olmadığını" söyledi.
30 Ağustos olmasaydı 1920'de işgal edilen Bursa bugün hâlâ Yunan şehri olacaktı. Ona üzülüyor herhalde!
★
Vatan haini Ali Kemal'in torunu İngiltere'de başbakan oldu.
30 Ağustos olmasaydı İngiliz şehri İstanbul'da doğacak olan Tayyip Erdoğan avam kamarasına milletvekili olabilir miydi?
★
Ayaz sekiz yaşındaydı.
Nupelda dört yaşındaydı.
İki kardeş.
Tunceli Ovacık'ta hayvan otlatırken tuzaklanmış patlayıcıya denk geldiler hayatlarını yitirdiler.
Türkiye her defasında olduğu gibi yine hiç utanmadan yine hiç umursamadan hayatına devam etti.
Tomurcuk demek Nupelda…
Tunceli'de tomurcuk'larımız mayına basarken İzmir'in dağlarında çiçekler açabilir mi?
Hissetmediği yaraları sarabilir mi Türkiye?
★
Abdurrahman Dilipak yazdı…
Abdeste mani olmayan ruj ve ojeler varmış helal etiketli likör helal etiketli bira helal etiketli şampanyalar varmış "after umre party"si yapılıyormuş "umre celebraty" yapılıyormuş "tesettürlü happy birthday party"si yapılıyormuş bu "party"leri organize eden dindar (!) ajanslar varmış tesettürlü kadınlar "bekarlığa veda party"si yapıyormuş yat partilerinde konken oynayan türbanlılar varmış altın kaplamalı pasta sunumları yapılıyormuş son trendler bunlarmış "yakında piercingli imamlar tattoo'lu imamlar görürseniz şaşmayın" diyor "başörtüsü başörtüsü olmaktan çıktı aksesuara dönüştü" diyor "bizim muhafazakarların yaptıkları dudaklarımızı uçuklatacak noktaya geldi" diyor "gay dergahlarına az kaldı" diyor "gökkuşağı renkli sarıklara çiçekli cübbelere az kaldı" diyor "haram para cüzdanda durduğu gibi durmuyor" diyor "Lale Devri sosyetesinin yaptıklarını Osmanlı zannediyorlar" diyor "bu işlerin içinde siyasilerin bürokratların yakınları var bunlar biliniyor" diyor.
★
Bu yazıyı okuyunca hemen patronumuz Burak Akbay'ı aradım…
"Şu Abdurrahman'ı Sözcü'ye köşe yazarı olarak alalım Sözcü'nün on senedir anlatmaya çalıştığını herif bir makalede anlatmış" dedim.
Burak'ın aklına yattı.
Gazetenin adını "helal Sözcü" yapacağız.
★
Diyanet işleri başkanlığı kadınlardan sonra kafayı erkeklere taktı cuma hutbesinde erkeklere tesettür uyarısı yapıldı "dar kıyafet giyen erkekler mahremiyetini koruyamaz erkeklerin dar giyinmesi tesettüre uymaz" denildi.
Bakın iddia ediyorum… Türbandan çarşaftan cübbeden sarıktan filan vazgeçtik 82 milyon insanımızı tek tek 82 milyon varile sokun kapaklarını kapatın herkes varilde yaşasın bunlar gene tesettürü yeterli bulmaz. Yobazlık böyle bir şeydir.
★
(Dilipak'ın gördükleriyle Diyanet'in hutbesi ifratla tefrittir.
Türkiye Akp döneminde uçlara savrulmuştur.
Normal'den anormal'e sürüklenmiştir.
İmam yapılmaya çalışılan gençlerimizi deist yapan hazin gerçek budur. )
★
Duayen tiyatrocumuz Orhan Aydın festival için gittiği Urla'da gözaltına alındı.
Asrın liderimiz TRT ekranlarına çıkarılan terörist Osman Öcalan'ın arandığını bilmiyordu ama sayın devletimiz alt tarafı bir tweet attı diye saygın sanatçımızı fellik fellik arıyordu.
★
Türkiye'nin gururu bir başka sanatçımız Zuhal Olcay'a asrın liderimize hakaret ettiği gerekçesiyle 11 ay 20 gün hapis verilmişti Yargıtay onadı.
Yargıtay'a temyiz dilekçesi versek "efendiler hepiniz milletvekili olabilirsiniz bakan olabilirsiniz hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz fakat sanatçı olamazsınız" desek kaç ay yeriz acaba?
★
Devletin kesesinden ıstakozlu makarna yediği ortaya çıkan Fransa çevre bakanı istifa etmek zorunda kaldı.
Aynı gün… Hayırsever Rıza bey davasından ABD'de 28 ay hapis yatan Halkbank genel müdür yardımcısı Hakan Atilla VIP salonundan Türkiye'ye giriş yaptı asrın damadımız tarafından törenle karşılandı.
★
Zavallı Fransa.
★
İçişleri bakanımız İstanbul'da işporta tezgahı açan Afrikalı kaçak mültecilere dikkat çekti "Afrika'dan gelmiş elinde bir saat 10 liraya satıyor buna müsaade etmeyeceğiz" dedi.
Bence de müsaade edilmemeli yok öyle 10 liralık saat filan satmak…
Ama İran'dan gelip bakanlarımıza 300 bin euroluk saat takarsa sorun yok istediği kadar takabilir.
★
Coca Cola'yı protesto etmek için Fanta içen İstanbul valimiz İstanbul'a kayıtlı olmayan Suriyelilerin kayıtlı oldukları şehirlere gönderileceğini duyurdu.
Suriyelileri göndereyim derken Iraklıları gönderirse yadırgamamak lazım.
★
Türkiye'de 5 milyon Suriyeli var bir milyonu İstanbul'da yaşıyor.
İstanbul'a sırf bu yıl 43 bin kaçak Afgan geldi Beykoz'da Afgan işçi pazarı kuruluyor.
İstanbul'da yaşayan kaçak Senegalliler Afrika Uluslar Kupası Finali'nde oynayan milli takımlarını seyretmek için Fatih'te düğün salonu kiraladılar üç bin Senegalli dev ekranda seyrettiler.
İstanbul'da yaşayan kaçak Cezayirliler Senegal'i yenip Afrika Uluslar Kupası'nı kazanınca caddelerde meşaleli kutlama yaptılar.
Hal böyleyken… Yurtdışı çıkış harcı 15 liradan 50 liraya yükseltildi.
★
Memleket dingonun ahırına dönmüş dünyanın bütün milletleri kaçak olarak Türkiye'ye giriyor biz Türkler yurtdışına çıkmak için üste para ödüyoruz iyi mi!
★
Bakın Türkiye'deki Suriyeliler kurban bayramı tatili için gene akın akın Suriye'ye geçmeye başladılar her gün 5 binden fazla Suriyeli Suriye'ye geçiyor… Hani yurtdışı çıkış harcı?
★
Türkiye'de biz Türklerden başka keriz yok mu birader?
★
İspanya'nın salgın hastalık nedeniyle karantinaya alınan bölgesinden sahte veteriner raporlarıyla büyükbaş hayvan ithal ettiğimiz ortaya çıktı.
İzmir Bergama'da küçükbaş hayvanlarda veba görüldüğü için 20 mahalle karantinaya alındı.
Çerkezköy'de İngiliz yarış atı Çağrıbey'i çiftlikten çalıp ormanlık alanda öldürüp etlerini çaldılar.
Bolu'da foseptiğe ayı düştü.
İnsan olmak zaten zor ama hayvan olmak daha zor bu ülkede.
★
Kazdağları'ndaki altın madeni yüzünden orman katliamı yapılıyor.
Enerji bakanlığımız izah ediyor "orası Kazdağları değil" diyor.
Bana sorarsanız bakanlığımız yerden göğe kadar haklı.
Böyle bakanlarımız olduğuna göre dağ değil olsa olsa bizler kaz'ız.
★
Antalya'nın simgelerinden kesik minare'ye 123 yıl sonra külah takıldı.
Altı siyasi parti ve 30 sivil toplum kuruluşundan oluşan Ortak Akıl Platformu kesik minare'nin 123 yıldır olduğu gibi külahsız kalması için çağrıda bulundu.
Antalya müftüsü derhal yazılı açıklama yaptı kesik minare'ye külah takılmasına itiraz edenleri "cami karşıtı ve ezan karşıtı" ilan etti.
Halbuki…
Antalya'ya gelen istisnasız her yabancı turist kesik minare'nin fotoğrafını çeker külahı olmadığı için Türkiye'nin en meşhur minaresidir yabancı turistler sayesinde dünyanın her yerine hatıra fotoğrafı olarak gider.
Diğerlerinden hiçbir farkı olmayan külahlı minarelerin fotoğrafını çeken yabancı turist olur mu? Niye çeksinler?
Türkiye'de kesik minare kadar minareye ezana dolayısıyla İslam'a tanıtım katkısı olan minare var mı?
★
Antalya'ya öneriyorum…
Kesik minare kesik minare olarak kalsın külahı müftüye taksınlar hiç olmazsa işe yarayan ilgi çekici bir müftümüz olur.
★
Karaburun'un Chp'li belediye başkanı kendi kendini belediye şirketine müdür atadı kendi kendine müdür maaşı bağladı.
Torbalı'nın Chp'li belediye başkanı oğlunu belediye şirketine genel müdür yardımcısı yaptı.
İzmir Chp'nin kalesidir kasası değildir.
İstanbul ve Ankara'yı İzmir direnişiyle İzmir umuduyla kazandık şimdi İstanbul ve Ankara'yı İzmir yüzünden karalamasınlar.
Lafı eğip bükmeyin bunları partiden atın kardeşim.
★
15 Temmuz'un siyasi ayağıyla ilgili soru önergesi veriliyor reddediliyor cevap verilmiyor. Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu başta olmak üzere şüpheli ölümlerle faili meçhul cinayetlerle ilgili soru önergesi veriliyor reddediliyor cevap verilmiyor. Soma soruluyor reddediliyor. Terör soruluyor reddediliyor. Ekonomi soruluyor reddediliyor. Yunanistan'ın işgal ettiği adalar soruluyor reddediliyor. Binali beyin çocuklarının şirketleri soruluyor reddediliyor. Uyuşturucu soruluyor reddediliyor. Kadın cinayetleri soruluyor reddediliyor. Ensar vakfı soruluyor tarikat yapılanmaları soruluyor reddediliyor.
Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi'ne "menemen soğanlı mı yapılır soğansız mı yapılır?" diye soruldu Cumhurbaşkanlığımız hiç bekletmedi "soğansız" diye cevap verdi.
★
Bu ülkenin yurttaşları olarak çok şanslıyız gerçekten soğanına kadar bilgi veren ne kadar şeffaf ne kadar demokrat bir cumhurbaşkanlığımız var değil mi?
★
Asrın liderimiz bir hafta kadar ortadan kayboldu yine ameliyat olduğu söyleniyor Türkiye'de herkes kulaktan kulağa bu konuyu konuşuyor ama kimsenin götü yemediği için bu konu sorulamıyor yazılamıyor şeffaf ve demokrat bir ülkede yaşadığımız için siz de bu paragrafı okumamış olun sakın ha okuduğunuzu inkar edin.
★
Arsın lidreimiz Apk il bşkankllarıa konştu "tutturuşlar tkek adam tke addm hep ayn nakratt bniim tekk adam olummak gbi bir derim yko" didi.
Gülmekten yazamadım…
Asrın liderimiz Akp il başkanlarına konuştu "tutturmuşlar tek adam tek adam hep aynı nakarat benim tek adam olmak gibi bir derdim yok" dedi.
★
Akp'nin İstanbul büyükşehir belediye başkanı adayı Mevlüt Uysal insanların soyadından hangi partiye oy verdiğinin anlaşıldığını söylemişti.
Faizleri düşürmeyen Merkez Bankası başkanını görevden alıp Mevlüt Uysal'la aynı soyadı taşıyan Murat Uysal'ı getirdiler şak faizler düştü.
Soyadı teorisine kanıt oldu!
★
Merkez Bankası'nın olağanüstü durumlar için ayırdığı ihtiyaç akçesi Türkiye'nin kefen parası Hazine'ye aktarıldı.
Yılın ilk beş ayında 725 bin vatandaş kredi kartı borcunu ödeyemediği için icra takibine alındı.
Türkiye'ye tek başına en çok kredi veren yabancı kurum olan Avrupa Yatırım Bankası Türkiye'ye kredi vermeyi durdurdu.
2003'den beri sırf elektriğe yüzde 307 zam yapıldığı elektrik zammı konusunda OECD şampiyonu olduğumuz ortaya çıktı.
Basketbolcu Kerem Gönlüm'ün eşi Elif Gönlüm'ün manken-sunucu Gül Gölge'yi özel dedektifle takip ettirdiği ortaya çıktı.
★
Aynı hafta yayınlanan bu haberlerin internetteki okunma oranlarını merak edip baktım… Sayın ahalimiz Elif Gönlüm'le Gül Gölge haberini öbür haberlerin toplamından 50 misli fazla okumuş!
★
Memleketi komple kefenleseler bile az.
★
14 gün tatil yaptım yazmaya kalksam 14 sayfalık mevzu var.
E yaz yaz sıkıldım hoşbulduk.
https://www.sozcu.com.tr/2019/yazarlar/yilmaz-ozdil/iki-uc-kulac-atip-geldim-5255568/
================================
MEHMET FARAÇ: CUMHURİYET'E SALDIRAN "PERVASIZLIK!. . "
Yolsuzluk rüşvet adam kayırma cemaatlerin - tarikatların kucağına oturma çabaları devletin işgal edilmesi gerici kadroların "darbe"ye yönelmesi liyakatsız zavallıların bürokraside cirit atması özelleştirme yağmasıyla Türkiye'nin milli kaynaklarının hızla tarumar edilmesi vs...
Tüm bunlar ve benzeri girişimlerle eylemler kırık bir plak gibi ihanet içindeki -fırıldak marka- bir pikapta dönmeye devam ediyor...
Velhasıl sürekli tekrarlanan göz yumulan ve faillerine her fırsatta "ödül" de verilen zavallıca Türkiye manzaralarıdır bunlar!. .
Yukarıda sıralanan sıkıntılar Türkiye'nin derin bir yarası gibi giderek daha çok kangrenleşirken ne yazık ki dur durak bilmeyen bir siyasal öfke bildiğini okumaya her platformda at koşturmaya "Ali kıran baş kesen" zihniyeti ile istediğini yapmaya devam ediyor...
Ve bu saldırılar güç zehirlenmesinin tüm yandaşlara sirayet etmesinden de cesaret alıyor!. .
Cumhuriyet laiklik Atatürk'ün mücadelesi Aydınlanma Devrimi Tevhid-i Tedrisat kimsenin umurunda değil...
Molla-medrese sisteminin eğitimi bağnazlığın eline teslim ettiği bir dönemde yazının başından itibaren dikkat çekilen gerekçeler - unsurlar - erozyonlar bir tek sözcüğü ısrarla akla getiriyor; "Pervasızlık..."
Devletle çatışan rejimi vurmaya çalışan 1923'teki devrimin rövanşını almak için çırpınan - siyasetten medyaya iş dünyasından bürokrasiye kadar - yuvalandıkları hücrelerde cumhuriyete adeta kör bıçaklarıyla taarruz etmeye devam edenler işte bağrında öfke - ihanet - kalleşlik - zavallılık barındıran o sözcüğü ısrarla akla getiriyor; Pervasızlık...
Hedef yine Atatürk...
Pervasızlık öyle bir zavallılıktır ki ne yaparsa yapsın nihayetinde kendini de vurur!!!
Çünkü "cahil cesaretli olur" sözünü bir devasa sinema perdesi gibi duvarda tutan ve bütün ihanetleri o perdede korkusuzca - zalimce sahneleyen bir zavallı duruştur da pervasızlık...
Öyle bir şeydir ki pervasızlık; ne devletin varlığından çekinir ne rejimin yaşamsal olmasından...
Halkın tepkisinden korkarak geri adım atmayan hele de "millet"in siyasal mücadeleler sırasında iktidara hiç beklemediği bir dönemde çok büyük bir darbe vurması daha dün kadar taptazeyken; pervasızlık bir çılgın ata binmişcesine yaşamın her alanında nallarını (!) çevreye vura vura ve ateş saça saça (!) ilerlemeye devam ediyor...
Evet; cehalet atına binmiş elinde kılıçla cumhuriyete karşı ağır taarruzlar sergilemeyi sürdürüyor pervasızlık...
Hem de bürokrasiyle siyasetçisiyle işadamıyla sanatçı geçinen zavallısıyla gazeteci kılıklı tetikçisiyle ve külliyen cahil- cühela güruhuyla!. .
Velhasıl; pervasızlık artık güçlenen muhalefetin öfkesi artan toplumun ve ülkede yükselen birlik- beraberliğin tepkisinden bile çekinmiyor olmalı ki Türkiye'nin her köşesinde cumhuriyete- Atatürk'e karşı eylemler -saldırılar ne yazık ki durmuyor...
Kimden cesaret alıyor bunlar?. .
31 Mart'ın ardından 23 Haziran seçimlerinde AKP'nin 17 yıllık iktidarı çok derinden sarsıldı yandaşlar büyük şok geçirdi ama pervasızlık durmuyor...
İktidar partisi İstanbul'u Ankara'yı Adana Mersin Antalya'yı ve uzun yıllardır denetimi altında bulundurduğu birçok önemli kenti de kaybetmesine rağmen güç şımarıklığından beslenenler geri adım atmıyor!. .
Ekrem İmamoğlu'nun 800 bini aşkın farkla mağlup ettiği AKP yaşadığı ağır yenilginin ardından parçalanma tehlikesi ile karşı karşıya iken ne yazık ki Türkiye'nin her tarafından AKP'lilerle onların koltuğa oturttuğu bürokratlardan toplumun tepkisini çeken eylemler gelmeye devam ediyor;
Muhalefetin 30 Ağustos'ta belediye otobüslerinin ücretsiz olması teklifini reddeden ve daha sonra belediye şirketlerinin neredeyse tamamında başkan olduğu ortaya çıkan Bursa Büyükşehir Belediye Başkanı Alinur Aktaş büyük infial yarattı...
Başkan son 10 gün içerisinde öylesine tepki çekti ki bu pervasızlığı kendisine oy verenler arasında bile sıkıntı yarattı...
İşte uygulamaları muhafazakar çevreleri de rahatsız etmiş ki dün medyaya Bursa Belediyesi'ne ait otobüslerin arka camlarına Kuran'dan surelerin yazıldığını gösteren fotoğraflar yansıdı... Ve herkesin aklına aynı soru geldi;
30 Ağustos'a karşı duran Aktaş otobüslerin arkasına ayetler astırarak neyi kapatmaya çalışıyor acaba?. .
Peki; Ankara'da Jandarma Genel Komutanlığı bahçesindeki Atatürk heykelinin kaldırılmasına ne demeli?. .
İçişleri Bakanlığı heykelin "tadilat sonrası yerine konulacağı"nı açıklarken Çorum'da bir memur Türk Bayrağı ve Atatürk sevgisi yüzünden adeta siyasal lince uğradı!!!
Bölge Göğüs Hastanesi'ndeki odasında Atatürk posterinin ve Türk Bayrağı'nın duvardan indirilmesine karşı gelen Sedat Kantarcı ne yazık ki memuriyetten "ihraç" edildi!. .
Bu arada Necip Fazıl Kısakürek'in "Abdullah Abdurrahman" takma ismini kullanarak yazdığı iddia edilen Arapça roman "Put Adam" Atatürk'e ağır hakaretler içermesine rağmen Türkçe'ye çevrilerek "Efsane Kitap" diye satışa çıkarıldı...
Sizlere pervasızlık - zıvanadan çıkmak - infial yaratmak ve kışkırtıcılık konusunda çabalar içeren yukarıdakilere benzer onlarca örnek gösterebiliriz…
Ve şu soruları da her zaman sormaya devam edeceğiz; İktidar partisi ve yandaşları son seçimlerdeki ağır yenilgiye rağmen pervasızlığın cesaretini halen kimden alıyor acaba?. .
Ve yandaşlarla bürokratları seçim tokatına rağmen nasıl oluyor da halkın tepkisinden ve yasalardan çekinmiyor Atatürk'ü - cumhuriyeti hedef alabiliyor?. .
İşte bu soruların cevabını eminim iktidar ve yandaşları vermeyecektir ama yanıt hiç kuşkusuz ilk seçimde yine halktan gelecektir... Nihayetinde "egemenlik milletindir" değil mi?. .
https://www.yenicaggazetesi.com.tr/cumhuriyete-saldiran-pervasizlik-52745yy.htm
================================
RIFAT SERDAROĞLU: YEDİSİNDE NE İSE YETMİŞİNDE DE AYNI
Gelin sizlerle tam 7 yıl önce yazdığım bir yazıyı okuyalım ve nostalji yapalım!
Sonra da beraberce "Neredeeen nereye" diyelim…
6 Eylül 1980 Milli Selamet Partisi Konya'da Miting yapıyor. Katılım Yüz Bin kişiyi bulmuş. Ellerde "Şeriat Sancakları" dillerde "Şeriat isteriz" sloganları.
En ön sırada Erbakan Konya Belediye Başkanı Mehmet Keçeciler ve
Milli Selamet Partisi İstanbul İl Gençlik Kolu Başkanı Erdoğan.
Mitinge katılanların çoğunluğu tarafından yürüyüş güzergâhındaki tekel bayileri-büfeler restoranlar birahaneler taşlanıyor yıkılıyor yer-yer polisle çatışmalar yaşanıyor. Menemen de Asteğmen Kubilay'ın kafasını bıçakla kesen şalvarlı-takkeli-sakallı adamlar sanki tarihin içinden fırlayıp Milli Selamet Partisinin mitingine gelmişler!
Bu "Cumhuriyet'i Yıkma Mitingi"nden 6 gün sonra 12 Eylül Askeri darbesi yapıldı ve demokrasi katledildi. Erdoğan 26 yaşında idi.
Yıl 1989. Yerel Seçimler. Erdoğan Beyoğlu Belediye Başkan Adayı!
Görevli Hakime hakaretten mahkum olup Bayrampaşa Cezaevine girdi.
Yaş 35. Henüz yolun yarısında.
Yıl 1999. Erdoğan 4 ay hapse mahkum olur ve Pınarhisar Cezaevine konulur.
Yaş 45.
30 Temmuz 2008 tarihinde Anayasa Mahkemesi AKP'nin "Lâiklik karşıtı eylemlerin odağı" olduğunu 11 üyesinin 10'unun oyula karara bağladı. AKP'nin kapatılması 5'e karşı 6 oyla gerçekleşmedi. Askeri Üyenin oyu "Kapatılmasın"dı. AKP Hazine yardımının kesilmesi cezasına çarptırıldı. Cumhuriyet tarihinde bir ilk olarak iktidar partisi AKP Anayasa Mahkemesi tarafından "sabıkalı" ilan edildi.
Erdoğan bu hükümetin Başbakan'ı idi ve 54 yaşında idi.
29 Ekim 2012 Cumhuriyet Bayramı kutlama törenleri. Yurdun her yanında bayrağını eline alan insanlar meydanları doldurdular. 81 İl'de Ankara'ya gitmek isteyen otobüsler saçma sapan gerekçelerle Valiler tarafından engellendi. Ankara Ulus'a çocuklarıyla gelen anneler-babalar-anneanne ve babaanneler biber gazı ve tazyikli su ile hücuma uğradılar. İnsanlar polis barikatlarını aşıp sel gibi Anıt Kabir'e Atatürk'e koştular.
Başbakan Erdoğan bu toplantıları "Kanunsuz" olarak nitelendirdi.
Polisi görevini yapmamakla suçladı. Cumhuriyet Savcılığı toplantılar için soruşturma başlattı. T. C Devletinin kuruluş günü olan 29 Ekim Cumhuriyet Bayramının halk tarafından kutlanması 2911 Sayılı Kanun gerekçe gösterilerek suç haline geldi!
Erdoğan Başbakan'dı ve 58 yaşında idi.
Şeriat Mitingi düzenleyicisi Anayasa Mahkemesinin mahkûm ettiği Genel Başkan ve Cumhuriyet Bayramı kutlamalarına "Kanunsuz" diyen
Erdoğan'a dört soru soralım;
1)Öcalan'ın emriyle Türkiye'ye gelen PKK'lı militanlara içinde seyyar tuvaleti de bulunan "Seyyar Mahkeme" kurmak ve katilleri hemen serbest bırakmak kanuni midir?
2)Taksim Meydanında polislerin gözü önünde Atatürk'ün heykeline PKK'lı çapulcuların çıkmaları hakaret etmeleri ve polisin bunları engelleyip gözaltına almaması fakat Atatürk'ün anıtına çiçek bırakmak isteyenleri engellemesi kanuni midir?
3)İsimleri ancak kanunla değiştirilmesi mümkün olan ilçe ve beldelere Cumhurbaşkanı ve Başbakan tarafından Kürtçe isimler takılması kanuni midir?
4)Türk Milletinin en büyük bayramının kutlamalarının tarihimize bir kara leke olarak geçmesine sebep olacak polis baskısı için emir vermek kanuni midir?
Bu sorulara Erdoğan'ın cevap vermesi mümkün değildir. Zira insan yedisinde ne ise yetmişinde de odur. Tüm hayatı boyunca "Şeriat" özlemi içinde bulunan ve bu yönde eğitim alan mücadele eden mahkûm olan birinin "Yanılıyorsunuz ben değiştim artık demokrat oldum" demesine inanmak mümkün müdür?
Eğer mümkündür insan değişebilir diyebiliyorsanız ben de size Erdoğan'a sorduğumuz "kanuni midir" diye biten 4 sorunun cevabını şöyle veririm;
Elbette ki kanuni değildir olsa olsa Hürrem'dir.
Hadi şimdi yüksek sesle ve hep beraber "Neredeeen Nereye!"
a45UyF587661
- - - - - - - - - - - - -
Analarin bugunku evlatlarina verecegi terbiye eski devirlerdeki gibi basit degildir.
Bugunun analari icin gerekli vasiflari tasiyan evlat yetistirmek evlatlarini bugunku hayat icin faal bir uzuv haline koymak pek cok yuksek vasiflar tasimalarina baglidir.
Onun icin kadinlarimiz hatt erkeklerimizden cok aydin daha cok feyizli daha fazla bilgili olmaya mecburdurlar eger hakikaten milletin anasi olmak istiyorlarsa.
Gazi Mustafa Kemal ATATURK
- - - - - - - - - - - - -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI
45. ALLAH'IN LUTFU DENILEN SEY BOS BIR KELIMEDEN IBARETTIR
Zayif yaratiklarin ihtiyaclarini saglayarak, tanrisallik gosterisiyle comertlik etmeye, ozen gostermeye Allah'in lutfu denir. Ancak insan gozunu acar acmaz Allah'in kimseyle ilgilenmedigini gorur. Allah'in lutfu ve iyiligi, bu dunyada oturanlarin buyuk cogunlugu icin tumuyle uykudadir, insanlarin "mutlu" diye adlandirdigi cok kucuk bir miktarina karsilik, cok buyuk bir mutsuzlar kafilesi baski altinda inlemekte ve yoksulluk icinde sararip solmaktadir. Ezmekte olduklari esirlerden daha mutlu olmayan birkac karanlik zorbanin savurganliklarina lokma olsun diye agizlarindan lokmalari cekilip alinan milletler yok mudur?
Tumturakli sozler ve ovunmeyle, hocalar, Allah'in iyiliklerini, comertliklerini aciklarken ve Allah'in iyiligine guvenmemizi isterken, ani felaketlerin huzurunda, bu ayni hocalarin, "Allah'in lutfu insanlarin beyhude projeleriyle egleniyor, isteklerini alt ust ediyor, insanlarin cok calismasina guluyor, insanlarin olgun zihinlerini celmekten zevk aliyor" diye bayagi bir sekilde sizlandiklari gorulmuyor mu? Peki, insan turuyle alay eden, insan turuyle eglenen bir Allah'in lutfuna nasil guvenilir? Hareket tarzini aciklayamadigim bir hafiyenin bilinmeyen edali yuruyusunu hayranlikla gormem benden nasil istenebilir?
"Hakkinda eserleriyle karar veriniz" diyeceksiniz; esasen ben de eserleriyle karar veriyorum ve buluyorum ki, bu eserler benim icin bazen yararli, bazen zararlidir. "Bu dunyada insan turunun her bireyi icin kotuluklerden cok iyilik vardir" diyerek, iyiliklerin Allah'i hakli cikardigi, akladigi zehabina kapiliyorlar. Varsayalim ki, bu Allah lutfunun bize verdigi iyilik yuzdur ve kotulukler ondur; herhalde bu kiyas ve kabulden, yuz derece iyilige karsi, Allah'in lutfunun on derece kotuluge bulasmis varligini, varsayilan "mukemmellik"le birlestirmek nasil mumkundur?
Butun kitaplar, Allah'in lutfunu ve ozenini ozellikle yuceltmeye yonelik ve en dalkavukca ovgulerle doludur. Bunlar okunurken sanilir ki, insanin bu dunyada mutlu yasamasi icin hicbir caba gostermesine gerek yoktur. Oysa, insan calismazsa bir gunden fazla zor yasar. Goruyorum ki, insan yasamak icin kan, ter dokmek, cift surmek, avlamak, balik tutmak, kesintisiz calismak zorundadir. Bu ikinci etkenler, yani insan caba ve calismasi olmaksizin, baslangic etkeni (herhalde ulkelerin cogunda) insanin muhtac oldugu seylerden hicbirini elde etmiyor. Her ne zaman bu yeryuzunun neresinde goz gezdirecek olsam vahsi ve uygar insani, "Lutfu rabbani" ile surekli bir mucadele icinde gorurum. Tanrisal lutfun kasirgalarla, firtinalarla, donlarla, dolularla, su baskinlariyla, kurakliklarla, insanin calismasini cogu kez yararsiz kilan ve emeklerini berhava eden afetlerle yonelttigi darbelere karsi, insan, savunma durumu almak zorundadir. Sozun kisasi, insan turunun mutluluk nedenini hazirlamakla mesgul oldugu iddia edilen bu tanrisal lutfun kotuluk dolaplarindan korunmak icin insanogullarinin durmadan mesgul bulundugunu goruyorum.
Insanlarin buyuk sehirler kurduklari her yerden irmaklar gecirmis oldugundan dolayi, bir sofu tanrisal lutfu son derece hayranlikla, saygiyla yuceltiyordu. Esyanin olusunda Allah'in velinimete yarasan amacini acikca gorduklerini one suren "bilgin"lerin muhakeme tarzi ne kadar dogruysa, bu adamin muhakeme tarzi da ancak o kadar dogru degil midir?
- - - - - - - - - - - - -
Buyuk Birader seni izliyor.
George Orwell1984
- - - - - - - - - - - - -
Kilise yerkurenin duz oldugunu soyluyor, ama ben yuvarlak oldugunu biliyorum, cunku Ay'daki golgesini goruyorum ve golgelere kiliseden daha cok guveniyorum.
MACELLAN,FERDINAND (1480-1521) Portekizli ksif ve gezgin.
Ateistin Kutsal Kitabi - Aforizmalar - Derleyen Joan Konner
- - - - - - - - - - - - -
Grup eposta komutlari ve adresleri | : | |
Gruba mesaj gondermek icin | : | ozgur_gundem@yahoogroups.com |
Gruba uye olmak icin | : | ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com |
Gruptan ayrilmak icin | : | ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com |
Grup kurucusuna yazmak icin | : | ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com |
Grup Sayfamiz | : | http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/ |
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz | : | http://orajpoyraz.blogspot.com/ |
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder