Can Dündar “İKİNCİ GENÇ OSMAN FACİASI”
“İlerde bir gün “2011 Türkiye’sinde iktidarın, sanatçının, bürokrasinin, basının ve insanların ruh haline dair bir örnek ver” deseler herhalde bunu anlatırım. Bir dönemin bütün şifreleri, bu küçük sahnede gizli çünkü...
Ön sıradaki gösterişsiz seyirci
Önce eldeki bilgilerle ne yaşandığını toparlamaya çalışalım:
Cuma akşamı...
Başbakan’ın kızı Sümeyye Erdoğan yanında kendisi gibi başörtülü yengesiyle Devlet Tiyatroları’nda “Genç Osman” oyununu izlemeye gitmiş.
En ön sırada oturmuşlar, ama anlaşılan bilet alırken “Başbakan’ın kızı” kimliğini kullanmamış. Çünkü oraya gideceğinden Genel Müdür’ün bile haberi yok.
Başta bu “gösterişsizlik”ten ötürü kendisini kutlayalım.
Tersini çok gördük çünkü...
Ama ağzında sakız var; “Yolda ağzıma atmıştım; benim için normal, farkında bile değildim” diyor; ama bu sakız da istemeden, sahnemizin önemli unsurlarından biri oluyor.
Reformist sultan
300 kişilik salonda 150 kadar Polis Koleji öğrencisi var.
Oyun başlıyor.
Burada kısaca oyundan söz etmekte yarar var.
Turan Oflazoğlu’nun “Genç Osman”ı, o güne kadar Saray’a her istediğini yaptıracak kadar çığırından çıkmış Yeniçeri, Sipahi Ocaklarını zapturapt altına almaya çalışan bir Sultan’ı resmediyor. Reformist Sultan, Saray’da Harem’i kaldırıp tek eşliliğe dönmek, Kur’an’ı her okuyanın anlayabileceği bir dile kavuşturmak ve Padişah’ın işine karışmayan bir ordu kurmak istiyor. Ama her yenilikçi gibi bağnazlık ve küstahlık duvarına çarpıyor.
Yeniçeriler ayaklanıyor.
“Halkın çoğu aç, azı toksa...”
Sonradan olup bitenleri anlamak için bu “küstahlık” boyutu önemli...
Oyunu, 2 yıl önce Büyük Tiyatro’da eşim ve oğlumla izlemiş, öven bir yazı da yazmıştım.
Biz de ön sıralardaydık.
İlk perdenin sonuna doğru, sonradan “Haka dansı” diye yorumlanan curcuna sahnesinde yeniçerilerin cüretkârlığını göstermek için seyircilere sataştıkları bir sahne var.
Orada özellikle ön sıradakilere sataşarak seyirciyi oyunun bir parçası haline getirmeye çalışıyorlar. Eldeki boş kadehi önde oturan birinin eline verip “Hepsini sen mi içtin” diye soruyorlar.
“Halkın çoğu aç, azı toksa...” iğnelemesi yapılırken de “tok” derken protokol sıralarını, “aç” derken arka sıraları gösteriyorlar.
(Gel de John Lennon’ı anımsama şimdi:
Kraliyet ailesinin de protokol sıralarından izlediği bir konserde “Arka sıralardakiler alkışlayabilir, ön sıralardakiler mücevherlerini şakırdatsalar yeter” demişti. Mücevherliler terk etmemiş, gülmüştü.)
“Ne o ağzındaki?”
Bizim izlediğimiz akşam, oyunculardan Tolga Tuncel, önde oturan birinin kravatına takmıştı; anlaşılan geçen Cuma, Sümeyye Erdoğan’ın sakızına takmış. Ön sırada sakız çiğneyen başörtülü seyirciyi taklit ederek “Pardon! O ne öyle ağzındaki? Biz Osmanlı’da böyle bir şey bilmiyoruz” demiş.
Sümeyye Erdoğan, bunu şahsi bir sataşma olarak almış.
Ve yanındaki yengesiyle birlikte kalkıp tiyatroyu terk etmiş.
Peşinden de Polis Koleji öğrencileri çıkmışlar.
Bir anda salonun yarısı boşalmış. Kalanlar devamını da izlemiş ve finalde alkışlamış.
Koruma kuliste
Oyunu izleyen biri bunun Sümeyye Erdoğan’a yönelik bir taciz olmadığını kolayca anlayabilir.
Dahası, o ana kadar ne oyuncular, ne tiyatro yöneticileri, ön sırada oturan seyircinin Sümeyye Erdoğan olduğunu bilmiyorlar bile...
Ne zaman öğreniyorlar?
Oyundan sonra iki sivil koruma, kulise gelip “Ne oldu” diye sorana dek...
İşin aslı, yani kasıt olmadığı onlara da anlatılıyor, “Yine de kırdıysak özür dileriz” deniyor; onlar da kibarca “Biz de özür dileriz” deyip gidiyorlar.
‘Başörtüsüne takık’
Ama mesele bitmiyor.
“Skandal” duyulunca Bakanlık katından Genel Müdürlük aranıyor. Hemen soruşturma başlatılıyor. Seyircinin tepkisi, oyun raporuna yazılıyor.
Bundan sonrası daha da rahatsız edici:
Ertesi sabah Kültür Bakanı, Genel Müdür’le oyuncuyu makamına çağırarak “uyarıyor”.
Devlet Tiyatroları acilen bir özür mesajı yayınlıyor:
“Bir sanat eserinin icrasında, kişisel yanlışlardan doğan bu sıkıntıdan dolayı üzüntümüzü paylaşıyoruz”.
Ardından Sümeyye Erdoğan, (bence “babaya şikâyet”ten daha iyi bir şey yapıyor ve) niye alındığını, facebook’taki sayfasında “arkadaşıyla dertleşir gibi” anlatıyor:
“Oyuncu öne geldikçe bana bakarak kaş göz işareti yapmaya başladı. Sonrasında ağzıyla sakız çiğneme hareketi yaptı. Adam aslen sakıza değil, başörtüsüne takmıştı.”
Sümeyye Erdoğan, “tok azınlık” göndermesini ve doğaçlama sahnesini üstüne almış, dökmüş içini:
“Bizi tiyatroda görmek istemiyorlar. ‘Sizin ne işiniz var tiyatroda’ demek istiyorlar. Bize ‘bidon kafalı’ ‘göbek kaşıyan’ muamelesi yapıyorlar. Ama alışsalar iyi olur. Biz hep burada, gözünüzün dibinde olacağız.”
Yanlışlıklar silsilesi
Buraya kadar, herkesin yanlışları apaçık görülüyor.
Oyuncu belki rolünü biraz abartmış.
Sümeyye Erdoğan aşırı alınganlık göstermiş.
Korumalar gereksiz yere topa girmiş.
Devlet Tiyatroları soruşturma sonucunu beklemeden oyuncusunu günah keçisi haline getirmiş.
Ama sonrasında bu yanlışlıklar, artarak sürdü.
Oyun kaldırılmadı, oyuncu oyundan alınmadı, ama malum interaktif sahne, oyundan çıkarıldı.
Oyunu bilmeyen, taraflarla görüşmeyen birçok yorumcu, tarafına ve meşrebine göre peşinen ya Sümeyye Erdoğan’a ya Tolga Tuncel’e yüklendi.
İş hızla “laik tiyatrocular-mürteci seyircilere karşı” vodviline dönüştürüldü.
Daha da fenası, başta medyada haber olan olay, bir “telefon trafiği”yle, aniden İnternet sitelerinden çıkarıldı, Sümeyye Erdoğan’ın açıklaması facebook’tan kazındı, konu gündemden düşürülmeye çalışıldı.
Kültür Bakanı, “Oyuncuyu çağırdım uyardım. Ondan başkalarının da yakınması varmış” diyerek soruşturma sonucunu beklemeden, daha önce o rolüyle ödül almış bir sanatçıyı 2,5 yıldır oynadığı rolden dolayı mahkûm etti.
Devlet Tiyatroları Sanatçıları Derneği’nden henüz bir ses çıkmadı.
Başta dedim ya, bir gün “2011 Türkiye’sini anlat” deseler bunu anlatırım diye...
Haksız mıyım?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder