11 Şubat 2012 Cumartesi


Ben her zaman her yerde söyler dururum.
Ahlak olmadan hiçbir başarının anlamı yoktur diye..
Çok iyi bir cerrah mısınız, ama ahlaksızsanız hiçbir kıymeti yok.
İşte o zaman gereksiz ameliyatları başarılı bir şekilde yaparsınız.
Ya da gerekli ama riskli ameliyatlardan kaçarsınız.
Ahlaksız becerinin hiçbir kıymeti yoktur.

Adamlar çok iyi kalemşörleri bir gazetede toplamışlar ama ahlak yok.
Kalemleri keskin  ama ahlak yok.
Ne zaman doğruyu satıyorlar, ne zaman yanlış taraftalar, tek ölçü menfaat ise işte o zaman hiç kulak vermeyin.
İşte size güzel bir mizah yazısı, ama ne niyetle ne söylüyor?
Satır aralarında neler saklı?
Doğan görünümlü Şahin misali..



Ümit Kıvanç
(Taraf /11 Şubat 2012)

Hrant’ın Arkadaşları olarak, Cemaat’in elemanları kimliğiyle başladığımız faaliyeti Ergenekoncularla işbirliğine vardırmamız kolay olmadı.

Hrant’ı öldürdüklerinde hemen toplanıp dar bir örgüt kurduk.
Amaçlarımızı şöyle tanımladık:
1.Hükümete ve Cemaat’e bişey olmasın,
2.Derin Anadolu Hrant’a dokunamasın,
3.Sonra da psikolojik harekât yapalım.

Faaliyetlerimizi Pennsylvania’nın bize polisteki Cemaat’çi örgütlenmeyi desteklememiz için verdiği parayla finanse edecektik.
Ergenekon’la pazarlıklarımız henüz kayda değer bir aşamaya varmamıştı.
Hocaefendi’nin resmine el basarak yemin ettik, işe giriştik.
Mustafa Kemal fotoğraflarını da hazırladık ama çıtalarını çaktırmadık.

Başta işler kesattı.
Nostaljik duygularla kendilerine sol demeye devam eden Kemalist gruplar Hrant Dink cinayeti davası adlı müsamereyi iplemiyorlar; mevki-makam buldumcuğu olmuş İslâmcı kalem-kanaat erbabı, mukaddes hükümet sayesinde nihayet devlete iç rahatlığıyla tapınabilmenin coşkusundan, bizimle ilgilenemiyorlardı.
Böyle üç sene geçti.

Kabahatin bizde olduğu açıktı: Hrant’ı Ermeni olarak sunmuştuk!
Derin Anadolu’dan bir arkadaşa sorduk, “Yok kardeşim öyle bir şey,” dedi.
“Yalnız biz Ermeni değiliz, Türk’üz, yani siz ‘hepimiz Ermeni’yiz’ diye bağırıyorsunuz ya, onun için yanınıza gelemiyoruz...”
Aramızdan bazıları, “Hrant’a Fırat diyelim, aslında Müslüman olduğunu söyleyelim, ‘hepimiz Türk’üz, Müslüman’ız’ diye bağıralım, herkes bizi destekler, Hocaefendi’nin de hoşuna gider,” dedi.
Fakat Cemaat’ten gelen parayla hazırladığımız afişler, bildiriler basılmıştı, diasporadan gelen paraları da yemiştik, değiştiremedik.

Suikastın planlayıcılarını yakalarından tuttuğu gibi yargı önüne çıkarmak için canla başla uğraşan hükümet pek ayıp bir şekilde eleştirilmeye başlandığında, liberal faşist işbirlikçiler olduğumuzu gizlemek için biz de eleştiriyormuş gibi yaptık.
Mevzu hükümet olunca birileri birden ortadaki rezaleti keşfetmişlerdi.
Ama bizim gibi, genel seçim adı altında yapılan darbeyle işbaşına gelmiş hükümetin yalakası tiplerle birarada gözükmemek için ayrı yerden yürüdüler.
Herkes Ergenekon meselesinin uydurma olduğunu, dünya halklarının biricik düşmanının AKP hükümeti olduğunu anlamak üzereydi.
“Solcuların sloganlarını bastırın” talimatı aldık.
Ve “sessiz yürüyüş” diye bir şey icat ettik ki, sırf devrimci sloganlar atılamasın.
Bunu da mahsus, Hrant’ın ailesi öyle istiyormuş gibi takdim ettik.

Fakat o esnada solcular etrafımızı sarmış, bizi Hrant’ı taşıyamaz hale getirmişti.
Hemen çıkış yolu bulduk.
Aslında beş vakit namazında, mütedeyyin bir insan olan Hrant’ı sosyalist olarak sunmaya karar verdik.
Biliyorduk ki Hrant son yıllarda Budist olmuştu ve bunu gizlememiz gerekliydi.
Emniyet’ten yardım istedik.
Emniyet’te Fethullahçı sanıp başvurduğumuz müdürler meğerse Ergenekoncuyken kendini cemaatçi gösteren tiplermiş.
“Normal polis yok mu” diye sorduk, yokmuş.
Bize dediler ki: “Bu işi hükümete karşı bir eyleme çevirirseniz sizin kamera kayıtlarınızı yok etmeyiz.”
Kabul ettik.
Çünkü kamera kayıtları bize lâzımdı.
Pennsylvania için tanıtım dizisi ve Veli Küçük’ün güvenlik şirketi için reklam filmi yapacaktık.
Fakat bazı arkadaşlar gelip, “Niye o polise gittiniz de bu polise gitmediniz” diye sordular.
Manalı manalı da baktılar.
Cemaat’le ilişkimiz deşifre olmuştu!

Böylece Ergenekonculara yöneldik.
Bu sefer Derin Anadolu’dan aradılar, “Bu durumda biz gelmeyiz” dediler.
Biz de solcu olduğumuz için bunun önemini kavrayamadık.
Ve kaldık öyle kavruk kavruk!
“Ama Hrant içinizden biriydi!” diye ikna etmeye çabaladık.
Onlar da dediler ki: “Kardeşim o bir kere Ermeni’ydi.
Ayrıca siz onu sosyalist olarak sundunuz, günah bizden gitti.”
Zaten günah hiçbir zaman onlarda olmamıştı.

Ergenekon’dan aldığımız talimat şuydu: “Tıpkı Susurluk’taki gibi, hedefi saptırın, Ergenekon’u bırakıp hükümete yönelin!” “Haa, psikolojik harekât!” diye cevap verdim, “Telefonda konuşma!” dediler.

Yani insanların birkaç yıl önce “Hrant’ın katili Ergenekon devleti” diye bağırırken “Faşistler vuruyor, AKP koruyor”a dönmesi asla hükümetin beş sene boyunca katilleri korumasından değil bizim Ergenekoncularla iş tutmamızdan ötürüdür.

Ancak bu kolay olmadı.
Çünkü hükümetten kimse çıkıp “mum söndü oynuyorlar”, “glu glu dansı yapıyorlar”
demiyordu.
Hükümetin rezaletteki rolünü teşhir etmek için bir dolu ayrıntı anlatmak lâzımdı, kim dinleyecekti?

Basın toplantısı düzenleyip hükümetin günahlarını saydık döktük.
Fakat memleketin cesur ve uyanık gazetecileri hemen bütün bu tezgâhı yine polisteki Cemaatçileri korumak için kurduğumuza uyandı.
Basın da, yargıyı, meclisi, hükümeti, askeri, polisi töhmet altında bırakan bizim gibi şerefsizlerin söylediği tek lafa yer vermedi tabiî.
Üstelik “Hrant Dink operasyonu”nun o sırada hükümete karşı da yapıldığını ağzımızdan kaçırdığımız için solcu teşkilatlar bizim gerçek yüzümüzü hemen anladı.
Hükümeti hedef aldığımız için de öbürküler Ergenekon’la ilişkimize uyandı.

Ve nihayet, Hrant’ı öldürtenlerin korunması gibi tâlî meseleler bir kenara itildi, Hrant’ın Arkadaşları olarak baş köşeye geçtik.

Hrant’ın çok yakın bir dostu, çok yerinde bir hamleyle, insanlara asıl hedefi işaret etmişti: Hrant’ın Arkadaşları.
Hemen ardından yazdığı yazıda da “parazit” lafını kullandı, böylece “arkadaş” gibi olumlu çağrışımlı bir kavramın insanların kafasını karıştırması önlendi, biz de parazit olduk, çünkü bu iki yazı “parazit” kodu altında birarada internet âlemini süsledi.
Basın toplantımızda “hükümetin yapabilecekken yapmadıkları” başlığı altında sunduğumuz beş buçuk sayfa malzemeden aktarmaya değer tek satır bulamayan gazeteler, hakkımızdaki yazıyı internet sitelerinde sürmanşetlere, manşetlere çıkardılar.
İktidar makamına bayağı alışmışken kamu vicdanı gibi bir düşmanla karşı karşıya gelmeyi hiç istemeyen hükümet yanlısı akıl-fikir insanları kaleme sarıldı.
Vicdan sahibi dindar insanları Hrant için adalet için verilen mücadeleden soğutma harekâtı başladı.
Bunu Hrant’a laf ederek yapamıyorlardı.
Ermeni olmasına RAĞMEN!
onu bağrına basmış geniş kitleyi, “bakın, Hrant’a sahip çıkanlar kötü insanlar” diyerek etkileme şansını onlara bizzat Hrant’ın bir dostu vermişti.
Bulunmaz nimetti!
Artık “psikolojik harekât”ın parçası olduğumuzu söylemek bile terbiyesizlik sayılmayacaktı.

 

http://www.t24.com.tr/hem-cemaate-hem-ergenekona-calisiyoruz/haber/197176.aspx

--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   BEN ASK ADAMIYIM  Dolastigim denizlerce dusunuyorum, Binecegim son gemi degil midir Hayir sahibi omuzlarda giden tabut. Herkes gibi teselliye muhtac olsaydim eger, Derdim ki: Elbet bir aglayanim olur benim de; Ramazan geceleri Yasin okuyanim, Baharda kabrime menekse getirenim de. Fakat butun bunlar da olur, Yine tasa etmem, Yine kirilmam kimseye. Ben ask adamiyim, Sevmeye geldim insanlari, Gonlumle, elimle, kafamla sevmeye; Hesapsiz, karsiliksiz, Ayrilik gayrilik gozetmeden. Gun gelip gidersem sayet, Oyle severekten gidecegim ki, Karanlik kiyilardan bile olsa, Candan selamlarim, Civarimdan gececek gemileri; Gunesli gemileri; Sarkili gemileri; Iclerinde kendim varmisim gibi!  Cahit Sitki TARANCI   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder