Balyoz davasında yargılanan subaylardan hiçbirini tanımam. Fakat “Bu ülkede hâlâ kaleminden kin ve nefret yerine mürekkep akan, erdemli, onurlu ve vicdan sahibi gazeteciler olduğuna inanan” subayların bazıları, bana da duruşmada yaptıkları savunmaları gönderiyor. Bu savunmaları yayınlamak, iddiaları, daha iddianame hazırlanmadan manşetlerinden veren gazetecilerin görevidir. Fakat hiçbiri bunu yapmıyor.
Daha önce bir savunmadan özetle bahsetmiştim. Son gelen savunma, Hasdal cezaevinden Hüseyin Topuz’a ait. Fatih Camii’ni bombalama planının iç yüzünü anlatıyor.. Yine özetleyerek veriyorum:
***
“İddianamede Fatih Camii’ne yönelik eylem planı hazırlamakla suçlanmaktayım. Halbuki, bu belgelerin hazırlandığı iddia edilen 2002-2003 yıllarında Kara Harp Akademisi’nde öğrenim gören, henüz yüzbaşı olmuş bir jandarma subayı idim. Darbe provası olarak gösterilen seminere katılmadığım gibi böyle bir seminer yapıldığından konuyla ilgili haberlerin basına yansıdığı 2010 Ocak ayında ilk kez haberim oldu.
Soruşturma sırasında yurt dışı görevde olduğum için poliste, savcılıkta veya sorgu hakimliğinde ifadem alınmadan, kanunlara aykırı bir şekilde sanık oldum ve 11 Şubat 2011 tarihinde hukuksuz bir şekilde tutuklandım. Tutuklandıktan yedi buçuk ay sonra ilk defa bir adli makama kendimi ifade etmek fırsatı buldum.
***
- TÜBİTAK raporuyla 2003 döneminde oluşturulduğu iddia edilen CD’lerde yer alan ‘Çarşaf Eylem Planı’nda, Fatih Camii ve çevresindeki kameralardan bahsedilmektedir. Fatih İlçe Müftülüğü dahil, resmi makamlardan konuyu soruşturarak resmi cevaplarını mahkemeye sundum. Bu resmi belgelerde söz konusu kameraların 2005 yılında kurulduğu bildirilmiştir. Eylem planını 2003 yılında yazmışsam, iki yıl öncesinden Fatih Camii’ne kamera sistemi kurulacağını nereden bilebilirdim?
- Yine sözde planda, ASELSAN ve TÜBİTAK tarafından üretilen emniyetli cep telefonu kullanımı tavsiye edilmektedir. İlgili kuruluşlardan aldığım resmi yazılara göre, emniyetli cep telefonu sistemi 2008 yılında üretilmiştir. Bunu beş yıl önceden bilerek yazmam mümkün müdür?
- Sözde planda Fatih Camii etrafındaki sokak isimlerinden bahsedilmektedir. Bu sokak isimlerinin İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi kararı ile 2006-2007 yıllarında verildiği, ilgili kurumun resmi yazılarıyla sabittir. Benim hangi sokağa hangi ismin verileceğini üç-dört yıl öncesinden bilerek yazmam mümkün müdür?
***
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı, TÜBİTAK, Fatih İlçe Emniyet Müdürlüğü, Fatih İlçe Müftülüğü gibi resmi makamlardan aldığım bu belgeler, söz konusu dijital verilerin, en erken 2008 yılı ve sonrasında hazırlandığını göstermiyor mu? Bu da açık bir sahtekârlığa işaret etmiyor mu?
Söz konusu belgelerde, şu ana kadar diğer sanıklar ve avukatları tarafından mahkemeye sunulan, yukarıda ifade ettiklerime benzer 1500 civarında sahtekârlık var. Ben sadece kendime yönelik suçlamaların asılsız olduğunu ispat edebilmek için 99 kurumla yazışma yaptım ve resmi belgelerle 117 adet sahtekârlığı ortaya çıkardım.
Suçlamalara dayanak teşkil eden ve benim de ismimin yer aldığı dijital görevlendirme çizelgesindeki dokuz kişiden benimle aynı durumda olan yedi kişi tutuksuz olarak yargılanmakta ve duruşmalardan vâreste tutulmaktayken ben hangi gerekçeyle tutuklu olarak yargılanıyorum?
***
20 Ocak 2010 tarihinden bugüne kadar yazılı ve görsel basında, sürekli ‘Bunlar camileri bombalayacak, kendi uçağımızı düşürecek, darbe yapacak’ diye suçlayıp bizleri din düşmanı, halk düşmanı, hain, şerefsiz ve onursuz göstermeye çalıştılar. Bunu yaparken, resmi belgelerle ispat ettiğim gibi sahte dijital verilerde yer alan sahte argümanları kullandılar.
Bizler sürekli aşağılanırken herkes ama herkes bunu duymazdan geldi. Fatih Camii’ne yönelik hazırlandığı iddia edilen bu sahte planı mahkeme huzurunda yaptığım savunmada her yönüyle çürütmeme rağmen, bu hususların hiçbiri medyada yer almamıştır. Bu durumu sizlerin ve kamuoyunun vicdanına bırakıyorum.”
Hüseyin Topuz, HASDAL
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder