8 Nisan 2012 Pazar

POLITIK - Mustafa Mutlu

Dile kolay, henüz mahkum olmadınız, daha yargılanıyorsunuz.
Tam, 1130 gün geçmiş, 1130/365=3 Yıl.
Üstelik son bir yıldır tek başına bir odada, açıkça yıllık hücre hapsi cezası çekiyorsunuz.
Gerçekte hücre hapsi, hapisteyken dahi suç işleyenlere verilen daha ağır bir cezadır.
Yani duble ceza hem hapis, hem  de hücre hapsi.

Daha mahkum olmadınız, sadece zanlısınız, peki ya mahkum olursanız daha başka ne ceza verecekler.
Gulaklara  mı gönderecekler, prangaya mı bağlayacaklar, köle olarak mı satacaklar?
Geriye ne kaldı, soruyorum?

Bakın ben herkesi uyarıyorum.
Bütün bunlar açıkça artniyetli, haince işlerdir.
Devran döndüğünde öyle cezaevinde oda döşemeler, törenli gösterişli ziyaret törenleri, evde hapis çekmeler, Cumhurbaşkanından af saçmalıkları, mağduriyet menkıbeleri üretmeler artık olmaz.
Bu ülke artık nezaketin, kibarlığın, nahifliğin, medeniyetin ülkesi değil belli.
Artık belli ki, insanlık rafa kalkmış, bu elbette karşılıklı olur.
Siyaseti kelle alma işi haline sokanlar, bana sorarsanız kendi kellelerini de hazırlasınlar.

Misal T.Erdoğan, Arınç, Gül, hapse düşerse onunların da ocağını söndürürler, mal varlığına el koyarlar, akrabalarını içeri tıkarlara, hatta önerildiği gibi kafese koyarlar, mahkeme kapısına bir sürü cahili elinde iple yığarlar, ölmeden öldürürler, soyunu kuruturlar.
Halen olan budur. Eksiği vardır, fazlası yoktur.
Herkes yaşananlardan ibret alsın.
Rövanşsa, rövanşın da rövanşı olur.
Kehanettir, ama temeli de vardır, yani..

Ben özellikle Fitnebaz Cemaat üyelerini uyarıyorum, gittikleri ülkelere iyi yerleşsinler, oralara kök salsınlar, hissediyorum ki, devran döndüğünde ülkelerine dönemeyecekler.
Vatandaşı oldukları ülkelerin iyi vatandaşları olmaya baksınlar.
Bakın ben söylüyorum.
Bu kadar nefret ettikten ve bu kadar nefret edildikten sonra, farklı birşeyler beklemesinler.
Etme bulma dünyasıdır bu dünya, ona göre.
Sonra bilmiyorduk demeyin.

Ben ihtilallere, karşı ihtilallerle veya bu tür davalarla karşılık verilmesini düşünen biri değilim.
Barışçı bir yol bulmak lazım.
Halkın bir kısmı istiyor, bir kısmı istemiyor.
Bir kısmının istediği şeyi yaparsanız istemeyen kısmı; istemeyenlerin dediğini yaparsanız isteyen kısmın duygularını incitir, onları karşı karşıya getirirsiniz. Bundan da faydalı bir sonuç çıkmaz.
Bu sebeple uzlaşma yaratmak, barışçı bir yol bulmak gerekir.
Bu tür olaylarda yapılacak iş sadece mahkemeye gitmek değil, toplumda uzlaşmayı, barışı sağlamaktır.

S.Demirel
Biraz ahlak, biraz samimiyet, biraz dürüstlük, herkese lazım, bana sorarsanız en çok da dindarlara lazım.
Hatırlarım bir zamanlar Fazilet isminde bir parti bile vardır.
Belli ki, bu konuda en çok açık yine o cennahta.
Yoksa ne diye iki de bir ahlak, fazilet diye öne atılıyorlar, ve neredeyse on yıldır, türlü türlü ahlaksızlığa imza atıyorlar,
Yoksa siz insanların yatak odası görüntülerinin toplanmasını, sunulmasını, şantaj yapılmasını, bile bile yalan ithamlarla ortaya çıkmayı, her türlü adli haksızlığı, parasal cukkacılıkları iyi ahlak mı sanıyorunuz?
Eeee, o zaman siz fazilet deyince bir kenara çekilmek lazım.
Çünkü siz daha faziletli oldukça.....

Yahu bu dünya nasıl bir dünyadır, bir zamanlar Demirelleri beğenmiyorduk, şimdi adam karşımızda akil adam, makbul adam oldu.
Oldu da şu alemdeki en aklıbaşında lafları eder oldu.
Demek ki, beterin beteri her zaman varmış.
Ona göre bakın, beterin beteri her zaman varmış, ayağınızı denk alın.
Tecrübeler böyle söylüyor, ben değil, haberiniz olsun.

Saygılar.


MUSTAFA MUTLU

Tabutluk yetmedi ‘alay’ başladı!

Önceki gün haber sitelerinde, dün de birçok gazetede şu başlığı okudunuz:
“Adalet Bakanı Sadullah Ergin’den, Ergenekon Davası sanığı tutuklu İzmir Milletvekili Mustafa Balbay’a iyi haber...”
Neymiş bu iyi haber?
Bir yılı aşkın bir süredir yalnızlığa mahkum edildiği tabutluğa, bir başka tutuklu daha konulacakmış!
Sinirlendiniz mi? Küfür mü ediyorsunuz?
Ben de ettim...
***
Mustafa Balbay, Cumhuriyet Gazetesi’nin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarıyken, 1 Temmuz 2008 sabahı Ergenekon soruşturması kapsamında gözaltına alındı,
5 Temmuz 2008 günü tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Sonra; 5 Mart 2009 Perşembe sabahı, tekrar gözaltına alındı; 6 Mart 2009 günü de hükümeti düşürmeye teşebbüs suçlamasıyla tutuklandı.
Bugün 8 Nisan 2012... Mustafa tam 1130 gündür tutuklu...
Suçu; bilgisayarından elde edildiği ileri sürülen günlükler...
Gerçi o, “Ben asla günlük falan tutmadım. O belgeler bana ait değil. Farklı yerlerden alınıp kurgulanmış, suç üretilmeye çalışılmış” diyor ama...
Sesini hakim beylere bir türlü duyuramıyor!
***
Mustafa Balbay salak ya... Bu günlüklere, İlhan Selçuk ve diğer Cumhuriyet yazarları ve bazı komutanlar ile birlikte nasıl darbe planları yaptıklarını (!) yazmış...
Hakkındaki tek delil bu!
Bu yüzden tam 1130 gündür içeride...
Bu yüzden çocuklarının büyüdüğünü göremedi...
Bu yüzden karısının saçını değil, küçücük fotoğrafını öpüp kokladı...
Bu yüzden annesinin gözyaşlarını kuruttu...
Bu yüzden babasını hasta etti...
***
Bu arada milletvekili bile seçildi ama... PKK davasında yargılanan sanığı vekil seçildiği gün serbest bırakan yüce adalet, aynı hakkı ona çok gördü!
Serbest bırakılmayı bir kenara koyun; cezalandırıldı... Acılarını ve yalnızlığını bölüştüğü kader arkadaşı Tuncay Özkan’ın yanından alındı, hücreye tıkıldı... Ve bir yıldan fazla bir süredir o tabutlukta, tek başına!
***
Şimdi soruyorum:
Böyle bir adam için, “özgürlük”ten başka bir iyi haber ya da müjde olabilir mi artık?
Kendinizi onun yerine koyun ve öyle verin yanıtınızı:
Bir Adalet Bakanı çıkıp da; sırf sizin hücrenize bir yıl sonra bir başka tutuklunun daha verilebileceğini söyledi diye...
Bunu “müjde” olarak başlığa taşımak, o acılarla yaşayan adamla ve yakınlarıyla dalga geçmek değil midir?
Küstahlık değil midir?
Duyarsızlık değil midir?
Sorumsuzluk değil midir?
***
“Müjde”ymiş... “İyi haber”miş...
Alın o “müjde”yi...
Yalakalık diplomanızın üzerine, şeref madalyası olarak asıverin!
*****

GÜNÜN SORUSU

Sorum; Mustafa Balbay’ın hücresine bir tutuklunun daha konulacağı haberini “müjde” başlığıyla gazetelerine, haber sitelerine, televizyon bültenlerine taşıyan tüm gazetecilere:
“Allah hepinize böyle müjdeler nasip etsin” desem kızar mısınız? Kızarsanız; bu başlığı atarken neden kafanızı değil de oturma organınızı kullandınız?
*****
CHP’nin yeni tüzükle, ilk büyük demokrasi sınavı...
Çok fazla gündeme gelmese de; son Kurultay’da tüzüğünü demokratikleştiren, kadın ve genç kotalarını artıran, çarşaf listeyle ön seçim zorunluluğu getiren Cumhuriyet Halk Partisi’nde büyük bir “önseçim maratonu” yaşanıyor.
İstanbul’un ilçelerinde tamamlanma aşamasına gelen önseçimler; Baykalcı ve Savcı eskilerle Kılıçdaroğlu’nu tutan “yeniler” ve “sol kanat” delegeleri arasında kıran kırana bir mücadeleye sahne oldu.
Bu seçimler, parti tabanının yeni tüzüğe yeterince hazır olmadığını da ortaya koydu. Bazı ilçelerde genç ve kadın kotalarını doldurmakta güçlük çeken gruplar, erkek adayları ikna edip; yerlerine eşlerini, kızlarını, oğullarını listelere almak zorunda kaldılar.
***
İlçe seçimlerinin tamamlanmasının ardından gözler Mayıs’ta yapılması beklenen İstanbul İl Başkanlığı seçimlerine çevrilecek...
CHP kulislerinde konuşulanlara göre, İl Başkanlığı için şimdiden dokuz aday var:
Mevcut başkan Oğuz Kaan Salıcı, Mustafa Kul, Bülent Kerimoğlu, Seyfullah Beysülen, Cemal Canpolat, Cemal Özdemir, Çetin Soysal, Ali Özcan ve Rıdvan Budak...
Kendisi dışındaki isimlerin tamamının, “Genel Başkan’dan işaret beklediğini”, sadece kendisinin, “Güdümlü başkan, atama başkan istemiyoruz. Bu yüzden Genel Başkan kimseyi işaret etmemeli” dediğini söyleyen eski il başkanlarından Ali Özcan, son derece kararlı konuşuyor.
“Biz Genel Başkanımızı sonuna kadar destekliyoruz ve onu Başbakan yapmak istiyoruz. Bu yüzden İstanbul İl Başkanı’nın tüzükte belirtildiği gibi atamayla değil, işaretle değil; gerçek seçimle gelmesi gerektiğini düşünüyoruz. Yukarıdan aşağıya değil, aşağıdan yukarıya doğru örgütlenen bir İl Başkanlığı istiyoruz. Eğer Genel Başkan beni işaret ederse, adaylıktan çekilirim. Beni bir tek örgüt önerebilir. Eğer Genel Başkan bir başka arkadaşımızı işaret ederse, örgütten öneri de beklemem, aday olurum. Gerçek demokrasi bunu gerektirir. CHP’nin yeni İstanbul İl Örgütü, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ni kazandıracak deneyime, birikime ve çalışkanlığa sahip olmalıdır. Ben bunlara sahip olduğuma inanıyorum ve örgütün aday olmam yönündeki baskısını ciddiye alıyorum.”
***
Kısacası; İstanbul İl Başkanlığı seçimi, CHP Kurultayı’nda kabul edilen “demokratikleşme tüzüğü”nün ilk kez test edileceği büyük ve çetin bir yarışa sahne olacak...
Sonucu bekleyip göreceğiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder