20 Nisan 2012 Cuma

Darbelerle Hesaplaşma Sahtekârlığı, Sol Müdahillik, Sermaye İğvasına gelme

Darbelerle Hesaplaşma Sahtekârlığı, Sol Müdahillik, Sermaye İğvasına gelme

İlk Kurşun 18 Nisan 2012

Fetullah Gülen,

Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve sair tüm şüreka o yüzde 92'nin içinde olmadıklarına, 12 Eylül anayasasına MAVİ "HAYIR" oyu verdiklerine Kuran üzerine yemin ederler mi, edebilirler mi?

Allah'tan korkmadan!??...

Ali TARTANOĞLU
Tam bir tiyatro...
32 kısım tekmili birden Direklerarası Naşit Tiyatrosu…
Hemen herkes oynuyor.
Olanların hiçbirisi hayatın normal akışı değil.
Hiçbir ciddiyeti yok…
Bol miktarda demokrasi lafı ediliyor, ama kimsenin umuru değil demokrasi memokrasi…

28 Şubat davası…
Süngünün dokunduğu popo kendilerinin olmasaydı aynı tepkiyi gösterirler miydi çok merak edebilirsiniz.
28 Şubat uyarısı mesela bir CHP hükümetine karşı yapılmış olsaydı…
Yahut, o kadar ileri gitmeye gerek yok; Erbakan'ın ortak olmadığı herhangi bir hükümete…

12 Eylül davası mecburiyetten…
O kadar çok demokrasi lafı ettiler ki, iki tane piri fani için dava açmak zorunda kaldılar, ama galiba doğru dürüst yargılayamıyorlar…
Adamlar neredeyse yatalak…
Yoksa 12 Eylül'le bir dertleri yok.
Hatta minnettarlar, borçlular.

Ama alınacak çok önemli dersler de var bütün bu hay huydan…
Birincisi, zavallı(!) Kenan Evren'in durumu…
Sen iç ve dış sermaye adına, Türkiye'yi tamamen açık pazar haline getirme adına solu biç.
Emek haklarını, sendikayı yok et.
Bunu da Sam abinin ezber ettiğin dersi üzere dini kullanarak yap; Türk-İslam sentezini devlet politikası haline getir.
Mekteplere zorunlu din dersleri koy…
Kürsüye her çıktığında birkaç ayet parala…
Sonra, sola karşı o kadar pışpışladığın, şımarttığın şeriat, 90'ını geçeli kaç yıl olmuşken seni sanık yapsın!..

Bilinci yerindeyse, Kenan, herhalde kafasını duvarlara vuruyordur.

Çünkü bu davanın iler tutar tarafı yok.
Adam bütün yaptıklarını necip Türk milletine anayasa diye onaylattırarak meşruiyet kazanmış.
30 yıldır onun yaptığı anayasa kullanılıyor.
Bütün hükümetler, bütün meclisler, bunların bütün icraatı, yasaması meşruiyetini bu anayasadan aldı.
Bu anayasayı çekin, hepsi yok hükmünde…

Kenan Evren'i yargılıyorlarmış…
Ne kadar da demokratlarmış…

Hadi canım…
Necip Türk milletinin, o anayasaya ve onun üzerine bina edilen her şeye meşruluk kazandıran yüzde 92'sini ne yapacaksınız?
Çok büyük kısmı hala sağ olan milyonlarca insanı sabaha karşı evlerinden toplayıp mahkemeye mi getireceksiniz?

Ayrıca…
Fetullah Gülen, Abdullah Gül, Recep Tayyip Erdoğan, Bülent Arınç ve sair tüm şüreka o yüzde 92'nin içinde olmadıklarına, 12 Eylül anayasasına "HAYIR" oyu verdiklerine Kuran üzerine yemin ederler mi, edebilirler mi Allah'tan korkmadan!??...

% 92…
Bu nasıl yüksek bir oran biliyor muzunuz ahali?!!..
AKP'yi (ve öncüllerini) de yutar, CHP'yi de yutar, MHP'yi de yutar…
Şimdi önüne gelen müdahilliğe koşup Evren'e küfrediyor; o % 92 kimdi peki yahu?!..

Dolayısıyla bu davanın açılması şaklabanlıktan başka şey değil.

Amma Evren'in düştüğü durum hakikaten ibretlik…
Yani tam, mağrur olma padişah, senden büyük Allah var, vaziyeti…
12 Eylül sabahı Amerikalı abilerin "bizim çocukları" idi.
Şimdi o abilerin tavsiyesiyle şımarttıklarının sanık sandalyesinde…
Amerikalı abi, iki kardeşi yine birbirine dövdürüyor.

Tabi bu ders herkes için…
Dünün mutlak iktidar sahibi Evren'i bugün iki paralık edenler de aynı dersi kendilerine yontmalı; istikballerine bakıp mücrim gibi titremeliler…
Kaddafi'nin, Mübarek'in, Saddam'ın hallerini de unutmamalılar.

Etme bulma dünyası…
Bugün ona yarın sana…

Çünkü Evren'i, 28 Şubatı yargılayanlar da çok can acıtıyorlar, çok "aaah" alıyorlar.
Sadece Ergenekon, Balyoz davalarında yaptıkları bile altından asla kalkamayacakları bir "aaaah" çığlığı yaratıyor.
Davalar tamamen çökmüş, hiçbir delilin hiçbir tutar tarafı kalmamış; hakimler ve savcılar, kimsenin kıskanmadığı, yerlerinde olmak istemediği bir konumdalar…
Sanık bağırıyor hakimin yüzüne "siz sahtekarsınız, sizin savcılarınız, polisiniz sahtekar" diye.
"Biz sahtekar değiliz" diyemiyorlar.
Delilin sahihliğini ispat edemiyorlar, tam tersine sahteliği karşısında eziliyorlar.
Ama ne ceza verip mahkum ediyorlar, ne hadi "beraat" diyorlar; tutukluluktan da inatla vazgeçmiyorlar.
İlk tutuklu Ergün Poyraz 5 yıldır içerde.

Bunların hiçbirisi demokrasiyle, darbeyle açıklanamaz.
Eğer "günah" diye bir şey varsa ve bu adamlar iddia ettikleri gibi buna inanıyorlarsa, demokrasi diye, aman darbe yapılmasın diye bu kadar zulüm yapılmaz.
Demokrasi "beni koru da nasıl korursan koru; ne kadar zulmedersen et" mi diyor?
Bu zulmü demokrasi mi emrediyor?
Sivil bir takım yaratıkların iktidarlarını sürdürmeleri bu zulmü meşrulaştırır mı?
O zaman engizisyon papazları, mahkemeleri de meşru!..

Bu kadar "aah" iflah etmez adamı.
Öte yandan, parmağı yok gözlerine sokacak ama Allah da büyük!...
Madem pek dindarlar…
"Bu memleket, anca Müslümanlar Allah'tan korkunca kurtulur" demişti de pek hoşuma gitmişti…

28 Şubat hadisesinin hukukiliği de çok su götürür.
Dün bir takım yazılı kurallar, laikliği koruyacaksın diye emir veriyordu birtakım kurumlara.
Onlar da onun gereğini yapmışlar.
MGK anayasada yer tutmuş bir kurum.
Askerler ve siviller birlikte karar vermişler; hükumete tavsiye etmişler; o da bu tavsiyeyi uygulamaya koymuş.

Şimdi recepgiller de öyle yapmıyor mu?..

Üstelik, askerler iyi kötü mevcut hukuku uygulamışlar 28 Şubat'ta.
Yeni bir hukuk yaratmamışlar.
Bunlar, sürekli hukuk yaratıyorlar, ya da mevcut hukuku uygulamıyorlar.
Ooohhh; Hakan Fidan mı korunacak, MİT kanunu cart diye değişiveriyor.
Laikliği, tevhidi tedrisatı mı düzleyecekler, kavga dövüş, zorbalıkla 4+4+4 yasası çıkarıveriyorlar.
Sürekli yeni kanun geliyor, sürekli mevcut kanunun bir yeri değiştiriliyor.
O da olmadı, aynı kanun yandaşa başka türlü, düşman sayılana başka türlü uygulanıyor.
Tutukluluk Ceza usulünde düzenlenmiş; bir değişiklik yok.
Ama Silivri'dekilere 4 yıl, 5 yıl tutukluluk olağan; Deniz Fenerine 3 ay tutukluluk çok!...Suç değiştirilip, 20 yıl yerine 8 yıl isteniyor.
Sanıklar yerine savcılar yargılanıyor.

Dün görev olan, bugün suç oluyor.
Niye laikliği korudun, diye zındana atılıyor insanlar…
Dün suç olan şeriatçılık, irtica da, kaş göz arasında marifet haline, hatta devlet politikası haline geliveriyor.
Ben nasıl güveneceğim hukuka, yargıya?..

Bunların hepsi büyük "aaah"lar" yaratıyor; ama daha önemlisi büyük bir öfke biriktiriyor...
Fay hattının enerji biriktirmesi gibi…

Daha ilginç olan ise…

Asker, Demirel'i, Erbakan'ı, Ecevit'i, Baykal'ı vaktiyle dövmüş; şimdi Erdoğan da askeri dövüyormuş.
Aman da ne güzel demokrasi imiş…

Asker salaklığına doymasın.
"Aman Türkiye komünist olmasın" saplantılı bir sanal korku üzerinden sermayeyi, Koç'a, Sabancı'yı, Halit Narin'i korumak üstünüze vazife mi idi?
Atatürk böyle mi diyordu?
Size harp okulunda "birinci vazifeniz para babalarını solculara karşı korumaktır" diye mi öğretiliyordu?..

Ayrıca asker dahil hepsi aynı evin çocukları…

N'olmuş asker Demirel'i, Erbakan'ı, Ecevit'i, Baykal'ı dövmüş de?!..
Dövmüş mü?
Onları mı dövmüş?..
Asker'in devirdiği sözüm ona seçilmiş hükümetler pek mi demokratmış?
Menderes mi?
Demirel mi?
Erbakan mı?..

Hadi canım!..
Asker, olsa olsa kendi aralarında kavga eden küçük kardeşlerini arada bir hizaya sokmuştur…
Çünkü hepsinin babası sermaye, onun babası da emperyalizm!..

Asker, diğerlerini demokrasi adına dövmüş değil; öyle bir işlevi olamaz zaten.
Kaldı ki dayak yiyen siviller de demokrat memokrat değil.
Şimdi rte de askeri demokrasi adına filan dövüyor değil…
O ayıplansa ayıplansa babasına ihanet eden evlat diye, ekmek yediği kapıya hayınlık yapıyor diye, kadir kıymet bilmez diye ayıplanabilir.

Askerin bugün bu kadar munis kesilmesi bile bir program gereği…
Dedik ya hepsi aynı evin çocuğu…
Sermayenin…
Kapitalizmin…
Onlar kavga etseler bile birbirine zarar vermez.

Bu hengame de demokrasi için filan değil.
Hatta bütün bu hayhuy içinde belki her şey var, ama esamisi okunmayan, bir tek demokrasi…

Hele demokrasi adına bu hayhuyun tarafı olunmaz.
Bu, bizim kavgamız değil.
Nedir bizi ilgilendiren?
Bütün bu hayhuy içinde emeğin, emek sermaye çatışmasının, sermaye karşısında emek mücadelesinin hangi zavallı noktaya geldiğidir.
Bir de yaşanan işkenceler, zulümlerdir.

Çünkü bu sözüm ona kavganın, hayhuyun hepsi aslında cambaza bak numarası.
Güya kapitalist-sömürgen evinin çocukları kavga eder görünür; bütün dikkatler oraya yönelir; ama hepsi bir olur aslında emeği, sendikayı, işçiyi, sömürüleni bir kez daha hacamat eder.

Bu kavgadan zararlı, yara bere içinde çıkmış, hapse girmiş, işkence görmüş bir tek sermayedar gördünüz mü?
Ne diyordu Türkiye İşveren Sendikaları Konfederasyonu Başkanı Halit Narin sendikalara ve işçilere 12 Eylül 1980'de: "Bugüne kadar siz güldünüz; bundan sonra biz güleceğiz…"

"Bugüne kadar siz güldünüz"ün anlamı da, 1980'e kadar emek hareketinin, sol'un bir nebze diri ve güçlü kalabilmesi, olabilmesi idi.
Yoksa öyle kahkalarla gülen, bir eli yağda bir eli balda bir proletarya olmadığı gibi, ezim ezim ezilen, kahrolmuş, mahvolmuş bir sermaye de yoktu.
Sadece istedikleri kadar kar edemiyorlardı, o kadar.
Tipik sermaye edepsizliği…
Onlar, beş kuruş eksik kar etseler ağlarlar, malum.
Neye göre eksik?
O da ayrı konu…
"Sonsuz kar"a göre, desek valla yanlış olmaz.

12 Eylül 1980'in en büyük işlevi Türkiye'yi iç ve dış sermaye açısından, iç sermaye dış sermayenin hınk deyicisinden, çırağından başka şey olmadığı için esas olarak dış sermaye, yani emperyalist kapitalizm açısından dikensiz gül bahçesine çevirmesidir.

Efendim, 12 Eylül '80, seçilmiş Demirel iktidarını devirmiş.
Devirmiş de ne olmuş?
Demirel'in o güne kadar isteyip de bir türlü yapamadığı, Narinleri güldürecek, IMF talimatı ekonomik düzenlemeleri, askerler süngü zoruyla kelimesi kelimesine uygulayıvermişler…
15-16 Haziran'da Demirel'in anasından emdiği sütü burnundan getiren işçiler, sendikalar, DİSK ezilivermiş..
Demirel hep yargıdan, özellikle Danıştay'dan şikayet ederdi; Kenan Paşa Danıştay'ı, hakim teminatını, yargı bağımsızlığını, Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunu budayıvermiş; bir başka ifadeyle bugünkü manzarai umumiyeyi rte-fg ve şürekasına gümüş tepside sunuvermiş…
Daha ne?!..

Yoksa 40'lar hele 50 sonrası asker de, onun dövdükleri de, bugün askeri döven de hep Amerikancıdır, hep AB'cidir, hep özel sektörcü, sermayeci, özelleştirmecidir, IMF'cidir vesselam…

Demirel (ve hatta Baykal), en azından zahiri olarak 12 Eylül mağduru olduklarını kimse inkar edemeyeceği halde, neden Kenan Evren davasına müdahil olmadılar sanıyorsunuz?
(Hoş…) Bu kadar kirli, sabıkalı olmasalar da, tertemiz mağdur olsalar da müdahil olmamalıydılar.
Bu minvalde Kılıçdaroğlu'nun müdahilliği de kirlenmektir.
Bütün bu davalar da, bu davalara müdahillik yalakalığı da recepgilleri ve arkasındakileri meşrulaştırır, aklar!
O kadar!..
Hele soldaki müdahiller, recepgillere şükran pozisyonuna düşmüş olmuyor mu?
recepten gelecek Allah'tan değil, şeytandan gelsin!
Şeytandan gelecek olan bile daha hayırlıdır.
recepgiller demokrasi kahramanı olacak, güya benim acımı soğutacak, ben de ona teşekkür edeceğim, öyle mi?!..
receple kenanın ne farkı var!!!..
Onlar kavga görünümünde peşrev yapıyor; ben niye alkışlayayım!..
)

Bütün bunların nesi, neresi demokrasi?!!!?..

Böyle tamamen pantomim nitelikli, yapay bir itiş kakışı, ben anca gülümseyerek izlerim.
Bu sözüm ona kavganın, danışıklı dövüşün içinden demokrasi çıkmaz.
Öyle bir amaç da yok zaten.
Bu danışıklı dövüşün sözüm ona taraflarının demokrasisi bizi ilgilendirmemeli.
Bizi ilgilendiren, yukarıda da değinildiği gibi kamusal olarak emeğin hali pür melalidir; bireysel olarak yaşanan, çekilen zulümdür.
Bunların intikamını da bu iğrenç danışıklı dövüşün rol icabı kahramanları alıvermez…
Denizler, Erdal Erenler, Uğurlar, umurunda olabilir mi receplerin, güllerin, arınçların!!!..
Sivas-Madımak umurlarında oldu mu?!..

"Demokrat" onlarsa, ben değilim!..

Onlar paraya tahakküm kavgası yapıyorlar; ölen zengin babanın miras kavgasındaki çocukları gibi…
Yoksa recep niye desin "- Hamdolsun kendi sermayemizi yarattık" diye?!..

Sermaye yeşil mi olsun, beyaz mı?!!..

"Cambaza bak" iğrençliğindeki bu sahte demokrasi kavgası bu ülkenin adam gibi yurtseverini hiç ilgilendirmemelidir.

Kim verecek, hele kim soracak hapislerin, işkencelerin, idamların, suikastlerin, katliamların; kimliğini kaybetmiş, kafası kesilmiş ama henüz ölmemiş tavuk gibi oraya buraya savrulan sendikaların, AKP seçmeni haline gelmiş işçilerin, AKP'nin kömür çuvallarının duacısı haline gelmiş işsizlerin hesabını?

Kenan Evren'e kim soracak Erdal Eren'in hesabını?

Recep mi?...

Recep'in polisleri, savcıları, hakimleri mi??...

Onlar böyle bir hesabı sormaz.
Bu kesin.
Ama kafalarına taş düşüp sormaya niyetlenseler bile ben almayayım.
Kasaba minnet edeceğime bir yerlerimi keser yerim.
Hesabımı, gücüm yetiyorsa ben sorarım.
Soramıyorsam, davam divana kalır.
Recepgillere değil…

Yurtsever, her "HIYAR!!!.."ım diyene koşturacak "TUZ" değildir

Ali TARTANOĞLU

İLK KURŞUN

http://www.ilk-kursun.com/haber/101681
--   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .    Hizmetciniz Allaha itaat etmezse onu cezalandiriniz, ama eger size itaat etmezse onu bagislayabilirsiniz.  Hz.Ali   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .   Kurmus oldugum gruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir gruptur.  Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com   . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .  Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz.  http://orajpoyraz.blogspot.com/  Dinlerin kitaplar1n1;  Okuyup anlayana 'ateist', Okuyup anlamayana 'dindar', Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir.  Nikola Tesla  ....... Dinler atesbocekleri gibidir:  Parlayabilmek icin karanliga gereksinim duyarlar.  Tum dinlerin kosulu yaygin olan bel irli bir derecede cehalettir.  Ki sadece bu havada yasayabilirler ancak.  Arthur Schopenhauer  . . . . . . . . . . . . . . . .  Ey mutsuzlar!  Kardeslerinizi bogazliyorlar, goz yumuyorsunuz. Çigliklar duyuluyor ama siz susuyorsunuz. Aramizda dolasip kurbanini seciyor zorbanin teki, sessiz kalirsak bize dokunmaz diyorsunuz. Bok yiyorsunuz! Ne tuhaf yer burasi, sizler nasil insanlarsiniz! Haksizlik varsa bir yerde eger ayaklanmali insan. Ayaklanma olmuyorsa batsin o sehir yerin dibine. Yansin bitsin, kul olsun karanliklar basmadan.   Bertolt BRECHT 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder