19 Şubat 2019 Salı

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar. -- 2

  1. NECATİ DOĞRU: KÜMAŞ ve BEKA!
  2. YILMAZ ÖZDİL: MÜŞAVİR GARSON
  3. MURAT MURATOĞLU: AH BE KADIN DERTLERİN TAM ORTASINDASIN!
  4. ARSLAN BULUT: "ÖNCE KADINA SAYGILI ERKEK YETİŞTİRİN!"
  5. BATUHAN ÇOLAK: MHP'NİN HUKUKÇUSU FETÖ'CÜ ÇIKTI!
  6. ORHAN UĞUROĞLU: AKP VE AKŞAMCILARIN BEKASI
  7. MURAT MURATOĞLU: TUTTUĞUNUZ DOLARLAR BAKALIM NE OLACAK?
  8. TOKMAK: HANİ BEKA SORUNU VARDI?
  9. SİNAN MEYDAN: MİLLİ KORUNMA KANUNU'NA DÖNÜŞ: İNÖNÜ'NÜN AHI!


================================

NECATİ DOĞRU: KÜMAŞ ve BEKA!

Bilene anlayana gerçekten gönlüyle dokunup gönlüyle görene sihirli bir kelime: KÜMAŞ!

45 yıllık birikim demek.

45 yıllık milli tecrübe.

"Beka" diyorlar ya; işte KÜMAŞ esasen ülkenin yerli milli bütün beraber huzurlu ahlaklı vicdanlı hukuk içinde yüksek faiz ödeyip kendini dış borçla soydurmadan başkasına el açmadan birlikte yaşaması demek.

K: Kütahya.

M: Manyezit.

A: Anonim.

Ş: Şirket.

KÜMAŞ: Kütahya Manyezit Anonim Şirketi 47 yıl önce (1972'de) devlet bankası Etibank'ın yüzde 30 sermaye desteği ile halka açık bir şirket olarak kuruldu. KÜMAŞ kurulmadan önce Kütahya-Eskişehir arasındaki toprağın hemen altında milyarlarca ton manyezit madenini Avusturya şirketi işletiyordu. Manyezit cevherinin üstünde tek başına oturmuş yatakların en kolay çıkartılabilir en ucuza mal edilir bölümlerini kepçeleyip yurt dışına çok ucuza satıyordu. Türkiye'nin manyezitini alan ülkelerin şirketleri onu işleyip Türkiye'de yüksek ısılı fırın kullanan cam demir-çelik çimento metal-makine fabrikalarına yüksek döviz karşılığı satıyordu. Böylece Türkiye manyezini ucuza veriyor işlenmiş manyezitten elde edilen ara mallarını ise döviz ödeyerek pahalı alıyordu.

Türkiye ütülüyordu.

Bekası tehlikedeydi.

★★★

KÜMAŞ ütülmeye tepki olarak yerli ve milli bir devlet-halk şirketi olarak doğdu. Toprağın hemen birkaç metre altındaki zengin manyezit yataklarında 40 kuyu açtı. Doğal yerli manyezit cevherini taşından toprağından kilinden sapağından temizledikten sonra 2000 derecelik fırınlarda milli zinter manyezit haline getirmek için 2 yüksek fırın ithal edildi diğer 2 yüksek fırın ise Türkiye'de yerli üretildi.

500 işçi işe alındı.

Kütahya'nın manyezitin milli ve yerli şirket KÜMAŞ tarafından zenginleştirilmesine ve ihracatına kısa zamanda başlandı. Rusya İran Romanya Polonya İtalya'ya işlenmiş manyezit satışını KÜMAŞ yaptı. Avusturyalı firmanın Kütahya manyeziti üzerindeki tekelciliği ve istediği gibi at oynatması imkanı kalmadı.

1981 yılına gelindi.

Üretim 72 bin tondu.

İhracat 15 milyon dolar.

1982 yılına geçildi.

Üretim 82 bin tona çıktı.

İhracat 25 milyon doları buldu. KÜMAŞ bu miktar ihracatı ile o yıllarda Türkiye dış satımının en büyük yedi firması; Koç Sabancı ENKA Çukurova Okumuş Transtürk Anadolu Endüstri'den sonra sekizinci sırada yer aldı. KÜMAŞ ihracattan tek kuruş vergi iadesi de almadı. Manyezitte vergi iadesi yoktu. KÜMAŞ Sosyal Güvenlik Kurumu'na Merkez Bankası'na Hazine'ye Devlet Yatırım Bankası'na belediyeye tek kuruş borç takmadan işçisi-mühendisiyle huzur içinde çalışmaya uzun yıllar devam etti.

★★★

Bir ütülme kapısı kapatılmıştı.

Diğeri açık duruyordu.

KÜMAŞ'tan zinter manyeziti alan dış ülke şirketleri onu yüksek ısıya dayanıklı malzeme haline getirip Türkiye'ye yüksek fiyata satıyordu. KÜMAŞ İslam Kalkınma Bankası'ndan çok düşük faizli 10 milyon dolarlık kredi buldu ve ısıya dayanıklı ara malı üretimini de gerçekleştirdi. Böylece Türkiye KÜMAŞ sayesinde ham maddeden başlayarak sinter manyezit sinter dolomit monolitik ürünler ve bazik tuğlalar üreten yerli ve milli entegre fabrikanın sahibi oldu.

BEKA diyorsanız.

BEKA budur.

Bütün bunlar; KÜMAŞ' ın kurucu genel müdürlüğünü yapan Tuğrul Erkin ve 3-4 çalışkan dürüst mühendis arkadaşı döneminde oldu.

★★★

Tuğrul Erkin ayrıldı.

Devlet şirketi KÜMAŞ Özelleştirme Yüksek Kurulu kararı ile 108.1 milyon dolara Zeytinoğlu Holding'e satıldı. KÜMAŞ karlı kazançlı sorunsuz bir şirketti. Bankalarda 40 milyon dolar nakit parası vardı. Satılmadan bir gün önce bu 40 milyon doların 18 milyon doları bankalardan çekilerek satın alacak Zeytinoğlu Holding'in bankasına yatırıldı. Zeytinoğlu da bir gün sonra 18 milyon dolar peşinatı yatırarak KÜMAŞ'ın sahibi oldu. Bankalarda kalan 28 milyon dolar KÜMAŞ parası da yeni sahibine geçti. Zeytinoğlu 1999-2000 krizi sırasında batınca KÜMAŞ devletin yani TMSF'nin eline geri geldi. Devlet KÜMAŞ'ı yeniden 2011 yılında Tayyip Erdoğan döneminde Yıldız Holding'e (Ülker) sattı. Bu satışın yapıldığı yıl KÜMAŞ üretiminin yarısını 55 ülkeye ihraç ediyordu.

Geldik bugüne.

KÜMAŞ'ı alan Yıldız Holding geçen hafta Kamuoyu Aydınlatma Platformu'na (KAP) bir açıklama yaptı ve KÜMAŞ'ı 500 milyon dolara Avusturyalı RHI şirketine satacağını duyurdu.

★★★

Döndük yine başa!

Ütüldüğümüz noktaya.

Avusturyalı şirket 47 yıl önce kendine rakip olan yerli ve milli KÜMAŞ'ı aldı.

"BEKA" diyorsunuz.

Oy istiyorsunuz.

Ayıp arkadaş ayıp!

================================

YILMAZ ÖZDİL: MÜŞAVİR GARSON

Tbmm'de emektar bir berber vardı Hüseyin.

Demokrasimizi 30 sene tıraş etti.

Eski dönemlerde milletvekillerimiz genellikle kel oldukları için üstelik üç kuruşa tamah edip illa mecliste tıraş olmadıkları için bir berber yetiyordu.

Anap iktidara geldi.

Anap milletvekilleri gördüler ki saç 3 lira sakal 1.5 lira fön avanta dışarda en az 20 lira… Devletin malı deniz düşüncesiyle hem kendileri meclis berberinde tıraş oldular hem de arkadaşlarına kıyak olsun diye dışardan eşi-dostu getirmeye başladılar.

Kuyruk oluştu.

Plan bütçe komisyonu'ndaki müzakereler neticesinde Tbmm'ye artık bir berberin yetmediği ve derhal takviye edilmesi konusunda oybirliğiyle karar alındı.

Meclis başkanı Mustafa Kalemli demokrasimizin tıraşı için başbakan Mesut Yılmaz'la istişarelerde bulundu.

Yaklaşık iki saniye süren istişareler neticesinde başbakanın küçük oğlu Hasan'ın berberi Ahmet işe alındı.

Bir de Ekrem'i aldılar Tbmm berberi üç kişilik kadroya kavuştu 2003'e kadar böyle devam etti.

Akp iktidara geldi.

Bismillah ilk iş bürokrasideki istenmeyen kılları cırt diye sökmek için epilasyon gibi kanun çıkarıldı kamudaki emeklilik yaşı 65'ten 61'e indirildi.

Bürokrasimiz sinekkaydı hale gelmişti ama meclisin emektar berberi Hüseyin 63 yaşındaydı usturayı yedi emekli edildi.

Berber sayısı tıraşlanınca yüce meclisimizde kriz çıktı.

Plan bütçe komisyonundaki istişareler neticesinde iki berberin yetmediği ve derhal takviye edilmesi konusunda oybirliğiyle karar alındı.

Meclis başkanı Bülent Arınç'tı.

Kimseyle istişare mistişare yapmadan kafasına göre kendi berberi Mümtaz'ı işe aldı. Peşinden Cemal'i aldı etti dört berber.

Emektar Hüseyin epilasyon kanunuyla sandığa gömülmüştü ama demokrasimizin fiyatları aynı kalmıştı saç 3 lira sakal 1.5 lira fön avantaydı.

Akp'yle fetocular imam nikahlıydı kumpas dönemleriydi.

Bir emekli albay dilekçe yazdı yüce meclisimize başvurdu.

"Orduevi berberlerinde ayrımcılık yapılıyor berber koltuğuna oturduğumuzda hemen bir er koşturup geliyor burası generallere ait diyor benim ağırıma gidiyor" dedi.

Meclis dilekçe komisyonu bu dünyanın en önemli (!) şikayetini derhal işleme aldı manşet yapılmak üzere fetocuların ve ikinci cumhuriyetçilerin gazetelerine servis edildi.

Meclis berberindeki vaziyetten hiç bahsedilmeden orduevlerindeki berberler yerden yere vuruldu albayları kendi berber koltuklarına oturtmayan generaller darbeci casus ve fuhuşçu ilan edildi.

Mehmet Ali Şahin meclis başkanı oldu.

"Hepsi özel berberini işe aldı benim başım kel mi?" diye düşündü Hicabi'yi işe aldı.

Milletvekili sayımız değişmemişti ama yüce meclisimizin berber sayısı bir'den beş'e yükselmişti.

Demokrasi tıraşımız gayet güzel sürüp giderken tatsız bir hadise yaşandı.

Berber Mümtaz baktı ki yeteri kadar berber var bol bol boş vakit kalıyor eski köye yeni adet getirdi ağda yapmaya karar verdi.

Bedavaydı…

Dokunulmazlıklarına dokundurtmayan vekillerimiz demokrasinin avanta imkanından faydalanmak için kulak memelerine dokunulmasına izin verdi.

Mümtaz başladı dokunmaya… Isıtıyor yapıştırıyor caarrtt diye söküyordu. Vekillerimizin kulakları cillop gibi oluyordu.

Taa ki Akp Çorum milletvekili Cahit Bağcı'ya kadar… Yapıştırdı ağdayı Mümtaz bi çekti kardeşim kulağın derisini söktü iyi mi!

"Eyvah kulak koptu" diye bağırışlamalar oldu panik yaşandı ambulans filan çağırıldı.

Allah'tan kulak yerindeydi.

"Kulağım yerinde kaldı ama bu yaptığı Mümtaz'ın yanına kalmamalı" diyen Çorum milletvekilimiz Meclis başkanlığı'na dilekçe yazdı şikayetçi oldu.

Hiçbir konuda "araştırma" önergesi kabul etmeyen yüce meclisimiz "tıraştırma" açtı.

Uzun uzun incelediler. Ama o zamanlar Bülent Arınç henüz boş süt şişesi gibi kapının önüne konulmamıştı "özgül ağırlığım var" filan diyordu tırsıyorlardı. Bülent Arınç'tan korktukları için Arınç'ın işe aldığı Mümtaz'ı kovamadılar yazılı savunmasını alıp uyarı cezası vermekle yetindiler.

Yüce meclisimizdeki avanta ağda uygulamasına son verildi.

Vekillerimizin kulaklarına yönelik tehdit ortadan kalkmıştı.

Ama berber Mümtaz mimlenmişti. Adeta HDP milletvekili gibi olmuştu kimse onun koltuğuna oturmak istemiyordu.

E mecburen berber kadrosunun takviye edilmesi ihtiyacı doğdu meclis başkanımız devreye girdi Serkan'ı işe aldı etti altı berber.

(Meclis başkanımız Mehmet Ali Şahin'in demokratik olgunluğunun herkese örnek olması lazım… Hicabi ve Serkan'ı işe aldı ama senden-benden ayrımı yapmadı taaa Mustafa Kalemli tarafından işe alınan en kıdemli berber Ekrem'e tıraş olmaya devam etti. )

Bilahare İsmail Kahraman meclis başkanı oldu.

Herhangi bir ihtiyaç olmamasına rağmen durup dururken bir berberi daha işe aldı.

Bu son berber enteresandı elinde sünnet çantası gibi bir çantayla dolaşıyordu mobilizeydi.

Sonradan anlaşıldı ki aslında kadrosu milli savunma bakanlığındaydı şak diye meclise transfer edilmişti nereye tayin ederlerse çantasını kapıp gidiyordu.

Meclis berberleri bakanlık berberlerinden daha yüksek maaş aldığı için İsmail Kahraman'ın özel berberi olduğu yolunda dedikodular dolaşmaya başladı.

İsmail Kahraman kapının önüne konuldu ama transfer berber mecliste kaldı.

İsmail Kahraman'dan önceki Tbmm başkanımız İsmet Yılmaz'dı İsmet Yılmaz Tbmm başkanlığından önce milli savunma bakanıydı…

Dolayısıyla milli savunma bakanlığından transfer edilen bu son berberin İsmet Yılmaz'ın özel berberi olma ihtimali de vardı.

Demokrasi kulislerimiz son berberle alakalı dedikodularla çalkalanırken Binali Yıldırım meclis başkanı oldu.

Ve dün ortaya çıktı ki ilkeli siyasetçimiz Binali bey ilkeli davranarak özel berberini Tbmm'de işe aldırmaya tenezzül etmemiş.

Sadece özel garsonunu müşavir kadrosuna aldırmış hepsi o.

Garsonken Tbmm'ye müşavir yapılan ve müşavir maaşı bağlanan müşavir unvanlı garson mecliste garson olarak çalışıyor.

(Bürokrasiyi azalttılar berber sayısı iki'den yedi'ye çıktı.

Bürokratları azalttılar garson bile devlete müşavir oldu. )

Hâlâ utanmadan "Akp döneminde küçüldük" diyenler var.

Demokrasi tıraşımızdaki ve yüce meclis lokantamızdaki büyümeler gözünüze dizinize dursun yani.

================================

MURAT MURATOĞLU: AH BE KADIN DERTLERİN TAM ORTASINDASIN!

Bundan 191 yıl önce 1828'de… İzmir'de yapılan ekmek zammına tepki gösteren kadınlar üç gün boyunca sokakları işgal etti. Bu protesto sonunda zam geri çekildi.

Bundan 85 yıl önce 1934'de… Kadınlara eşit seçme hakkı tanındı Türkiye'de…

Bundan 64 yıl önce 1955'de… Kadınlarımızın yüzde 72'si işgücüne dahildi… Çalışıyor üretiyor kalkındırıyordu memleketi…

★★★

Bugün… Her 100 kadından sadece 34'ü işgücüne dahil… İş gücüne dahil olmak çalışmak demek değil… Çalışmak istemek! Çalışabilen kadın sayısı her 100 kadından 29 tanesi… Nerede gerisi?

Krizdi dolardı faizdi… Kafanızdaki bütün ekonomi modellerini silip atın. Nüfusun yarısı kadın… O yarının sadece üçte biri çalışmaya niyetliyse nasıl kalkınabilir bu ülke?

★★★

Araştırma yapıldı 144 ülke sayıldı… Türkiye cinsiyet eşitliğinde 131'inci sırada kaldı. Bu ülkeyi yönetenler bu tablo karşısında biraz olsun utanmadı.

Kadınların işgücüne katılımında bu ülke 132'inci sırada yer aldı. Yüzleri bile kızarmadı!

★★★

Bizi kıskanan Avrupa'da kadın çalışma oranı yüzde 66'da… Hadi onlar gelişmiş ülkeler…

İşi Müslümanlığa vuracaksanız İran'da bile kadınların işgücüne katılım oranı yüzde 35'te… Yine bizden önde…

Eğer ileri süreceğiniz bahane "ortam müsait değil" ise savaştaki Afganistan'daçalışan kadın oranı yüzde 30 ile bizden fazla!

Kadın ne iş yapar bu ülkede? Bizzat Cumhurbaşkanı söylüyor; "Kadın kolları… Kapı kapı dolaşmaya hazır mıyız? Sandıkları patlatmaya hazır mısınız?" Nasıl olsa işleri güçleri yok!

Türkiye'de kadınların belediye başkanlığı oranı yüzde 2.86… Üç bile değil… Bari kapı kapı dolaşsınlar erkeklere oy toplasınlar. Politikacıların gözünde başka ne işe yararlar? Ancak sandık patlatırlar.

★★★

Duyuyorsunuz mitinglerde… Uçacak coşacak bu ülke… Milletin yarısı ayaklarından zincirlendikçe geri kalanı nasıl yükselecekse göklere?

Türkiye'de kadınlara soruyorsun yüzde 34'ü paralı işte çalışmak istediklerini yüzde 53'ü her ikisini de yapmak istediğini sadece yüzde 12'si de ailenin bakımını üstlenmek istediğini söylüyor. Demek ki kadınları çalıştırmak birilerinin işine gelmiyor!

★★★

No woman no cry… Ağlama kadınım diyor şarkı… Tamam kadın ağlamasın ama kadınlar çalışmadığı için bizim anamız ağlıyor.

İktidarın anladığı tek mecra para… Oradan anlatayım onlara… Türkiye kadın işgücü katılım oranını OECD ortalaması olan yüzde 63'e yükselirse yılda fazladan 250 milyar dolar cepte…

Kaç saray yaparsın o parayla… Kazarsın Kanal İstanbul'u bir baştan bir başa… Yeni yollar yaptırırsın yandaşa… Bir de böyle anlatsak ikna olurlar mı acaba?

================================

ARSLAN BULUT: NCE KADINA SAYGILI ERKEK YETİŞTİRİN!"

Meclis'e sunulan bir kanun teklifi var. Adı "İKÖ Kadının İlerlemesi Teşkilatı Tüzüğü'nün çekincesi ile birlikte onaylanmasının uygun bulunduğuna dair kanun teklifi. "

Teklif Kadın-Erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu ve Dışişleri Komisyonu'na havale edildi. Kanun Teklifi'nde İslam İşbirliği Teşkilatı'nın merkezi Kahire'de bulunmak üzere Kadının İlerlemesi Teşkilatı Kurulması kararlaştırıldığı Türkiye'nin de bu kararı "Türkiye bu tüzüğü kendi kanunlarına göre yorumlar" çekincesi koyarak imzaladığı belirtiliyor.

Tüzüğün giriş bölümünde "Kadınların ulusal toplumların siyasi ve sosyo-ekonomik kalkınmasında adalet ve fırsat eşitliği temelinde oynadıkları önemli rolü kabul ederek Müslüman aleminde hızla değişen gelişen ve modernleşen bir dünyada kadınların 'erkeklerin saygı duyulan eşleri' olarak yetiştirilmesi eğitimi öğretimi ve durumlarının iyileştirilmesi"nin hedeflendiği ifade ediliyor.

Tüzüğün 15'inci maddesinde "Teşkilatın çalışma dilleri Arapça İngilizce ve Fransızca'dır. Söz konusu diller bu tüzüğün de dilleri olup her biri hukuki anlamda bağlayıcıdır" hatırlatması yapılıyor!

***

Tüzükten haberdar olanlardan ilginç tepkiler var.

Twitter'da hukukçu Gönenç Gürkaynak "Kadınların erkeklerin saygı duyulan eşleri olarak yetiştirilmesi yerine erkekleri kadınlara saygı duyan eşler olarak yetiştirsek? İlerleme ihtiyacı orada..." diye bir mesaj yayınladı.

İş kadını Ümit Nazlı Boyner'ın mesajı da "Bu metin neyi referans alıyor anlayan var mı? Anayasamızda hâlâ eşitlik ilkesi var!" şeklinde.

Bursa Barosu Kadın Hakları Merkezi Başkanı Avukat Nazlı Ceren Şendoğan Medeni Kanun'un kabulünden bugüne kadar elde edilen kadın hakları kazanımlarını geriye götürecek değişiklikler yapılmasını ve Türkiye'nin tarafı olduğu uluslararası sözleşmelerin göz ardı edilme çabalarını kabul etmediklerini söyledi.

***

Tüzükte önce "adalet ve fırsat eşitliği"nden bahsedilmesi hemen ardından da "kadınların erkeklerin saygı duyacağı eşler olarak yetiştirilmesi"ne geçilmesi buna karşılık Gürkaynak'ın tespit ettiği gibi İslam dünyasında asıl ihtiyacın erkeklerin kadınların saygı duyacağı eşler olarak yetiştirilmesi olduğunun hiç akla gelmemesi normaldir!

Çünkü İslam dünyasında adalet yoktur!

İslam dünyası bu anlayış yüzünden geri kalmıştır. Bu yüzden İslâm ülkelerinin bir kısmında peşine kara çarşaflı beş kadın takıp gezebiliyorlar.

Türkiye'de ise kadın cinayetleri tecavüz istismar gibi olaylarda ciddi boyutlarda artış var. Son olarak polise sığınan bir yabancı kadına ekip arabasında tecavüz edilmesi bir gösteride gözaltına alınmakta olan bir kadının araca bindirilirken elle taciz edilmesi hangi medeniyet anlayışında vardır? Bu olayların artması kamu personelinde kadına nasıl bakıldığına dair anlayışın hangi düzeyde olduğunu gösteriyor? Elbette genelleme yapılamaz ama sadece bir olay olsa bile bu bir faciadır.

İslam İşbirliği Teşkilatı ise sömürgecilerin oyuncağı bir kuruluş olduğunu kendisi ifade ediyor?

***

"Teşkilatın dili Arapça İngilizce ve Fransızcadır" ne demek? İslam dünyasında Arapça konuşanlar kadar Türkçe konuşanlar var. Farsça konuşanlar var. Nüfusu en yüksek olan İslam ülkesi Endonezya! Endonezce Malayca ne oluyor?

İslam İşbirliği Teşkilatı'nın Afganistan'da Irak'ta Libya'da Sudan'da Yemen'de Filistin'de son 20 yıl içinde katledilen Müslümanlar için tecavüz edilen kadınlar için bir eylemini duydunuz mu? Doğu Türkistan'da hakları ihlal edilen Uygur Türkleriyle ilgili tek bir cümleleri var mı?

Türkiye'yi yöneten siyasi irade neden bugüne kadar bu kuruluşun öncelikle dilinde bir sorun olduğunu gündeme getirmedi de şartları aynen kabul etti? Türkiye'nin de İran hariç diğer İslam ülkeleri gibi sömürge olduğunu kabul ettikleri için mi acaba?

================================

BATUHAN ÇOLAK: MHP'NİN HUKUKÇUSU FETÖ'CÜ ÇIKTI!

Türkiye'nin son yıllardaki en önemli olayı ne başkanlık referandumu ne 24 Haziran seçimleri ne de 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimleridir.

Türk siyasetinin en önemli olayı ve Türkiye'nin yakın tarihini değiştiren olay MHP'nin yaptırılmayan kongresidir.

Bu kongre sürecini takip edenler çok iyi bilirler. Devlet Bahçeli'yi genel başkan seçen delegelerin 700'e yakını noter onaylı imza vererek olağanüstü kurultay talep ettiler.

İmza veren delegeler için hem iktidar medyası hem de Bahçeli ve kurmayları FETÖ iddiasını ortaya attılar. İktidar-MHP yakınlaşması da ilk kez o günlerde medya üzerinden oluşmaya başladı. "Düşmanımın düşmanı dostumdur" felsefesi benimsenmişti.

Genel başkan seçimli olağanüstü kurultay isteyen MHP'lilere yönelik oluşturulan FETÖ söylemi epey popüler oldu. Bahçeli ve yakın çalışma ekibi bu söylemi o kadar benimsedi ki; kendilerine uymayan eleştirmek istedikleri herkese bu sıfatı çok rahat bir şekilde takabildiler.

Ankara'da 12. Sulh Ceza Mahkemesi'nin verdiği olağanüstü kongre kararı sonrasında her şey bir anda tersine döndü.

MHP Genel Merkezi itiraz etti. İktidar medyası kongre talep edenler hakkında çok yoğun bir şekilde eleştirilere başladı. MHP'li yöneticiler uzun yıllar sonra ana akım medyanın ilk sayfalarında haber oluyordu.

Bu sırada kamuoyunu da yakından ilgilendiren çok önemli bir rapor hazırlandı. 12. Sulh Ceza Mahkemesi'ne MHP Genel Merkezi'nin savunması olarak sunulan rapor Hukuk Profesörü Hüseyin Hatemi ve Dr. Burcu Kalkan Oğuztürk imzası taşıyordu.

O dönemde Bahçeli muhalifleri Hatemi üzerinden eleştiri yaptılar eşi Kezban Hatemi'nin akil insanlar heyetinde olduğunu hatırlattılar.

Ancak raporun en kritik ismi hiç konuşulmadı; Burcu Kalkan Oğuztürk. Hatemi'nin manevi kızı olarak biliniyor raporun neredeyse büyük kısmını kendisi hazırladı. 15 Temmuz darbe girişimi sonrasında KHK ile görevinden uzaklaştırıldı sonrasında ise yine KHK ile görevine iade edildi.

Oğuztürk için devletin haber ajansı AA'dan öyle bir haber çıktı ki akıllara durgunluk verecek cinsten. Hazırlanan iddianameye göre; Burcu Kalkan Oğuztürk hakkında "silahlı terör örgütüne üye olmak" suçundan 7 5 yıldan 15 yıla kadar hapis isteniyor. İddianamede inanılmaz ifadeler ve kanıtlar var.

Oğuztürk'ün mahkemeye verdiği ifadenin bir bölümü aynen şöyle:

"ByLock programını kullandığımı kabul ediyorum. Eşimle aramda problem olduğu dönemde eski Zaman gazetesi İmtiyaz Sahibi Alaeddin Kaya'nın damadı Bora Erdem ile tanıştım ve aramızda duygusal bir yakınlık başladı. Bu iletişimi gizli olarak sürdürebilmek için telefonuma ByLock'u Bora Erdem yükledi. "

Haberden devam edelim:

"Oğuztürk eşinin de FETÖ'nün Türk Hava Yolları'ndaki (THY) yapılanmasında yer aldığını örgütün üst düzey isimleriyle temas halinde olduğunu anlattı. Eşinin irtibatlı olduğu bazı isimleri de tek tek veren sanık Oğuztürk kendisinin kullandığı telefondaki WhatsApp yazışmalarında yer alan 'vazifeye durma vazife yapma' şeklindeki ifadelerin 'Cemaat sohbetinden önce yapılan namaz kılma eylemi' olduğunu savundu. "

"Oğuztürk'ün bilgisayarından örgüt elebaşı Fetullah Gülen'in fotoğrafları örgütün yayın organları Zaman Yarına Bakış Meydan gazeteleri Aktif Haber ve Rota Haber görüntüleri cep telefonunda da ByLock ve Kakao Talk uygulamasının kalıntıları hard diskte ise örgüt elebaşı Gülen'e ait ve Gülen'i anlatan elektronik kitaplar bulundu. "

Bu iddianameden sonra Oğuztürk iade edildiği üniversitede tekrar açığa alındı. Eşinin FETÖ'nün THY'deki imamlarından biri ve halen tutuklu olduğunu da hatırlatalım.

MHP kongresi sürecini detaylı takip edenler hatırlayacaktır. Bu rapor bu sürecin en kritik merhalelerinden biri olmuştur. Yargıtay'a yapılan itirazlarda da "yetkisiz mahkeme vurgusu" hep bu rapora dayandırılmıştır.

Raporu hazırlayanların da nerelerle ortaklık yaptığı iddianamelerle ve kanıtlarla ortaya çıkarılmıştır.

Şimdi dönelim gerçekleşmeyen MHP kongresinin Türk siyasetinde neden kırılma noktası olduğu konusuna...

Eğer bu kongre yapılmış olsaydı MHP'de yaşanacak genel başkanlık değişimi Türkiye'deki siyaseti çok yakından etkileyecekti. Milliyetçi oylar parçalanmayacak ve bir blok halinde yüzde 25'lik bir yüzdeye yaklaşacaktı. Başkanlık sisteminin lafı bile edilmeyecekti.


================================

ORHAN UĞUROĞLU: AKP VE AKŞAMCILARIN BEKASI

AKP ve Recep Tayyip Erdoğan'ın beka sorunu var mı? Var. Nerede var? Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde var.

AKP'nin sandalye sayısı: 291

MHP'den gelen destek sandalye sayısı: 49

AKP iktidarının bekası için MHP şarttır.

MHP'nin desteği için Devlet Bahçeli'nin bekası şarttı ki AKP yargı desteği ile bu bekayı sağladı ya.

Eee böyledir siyaset sağlarsan bekamı sağlarımı bekanı...

Amerikalılar buna "win-win" yani kazan-kazan diyorlar.

Peki Türkiye'nin beka sorunu var mı?

Yanıtı Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın yeni askerlik sistemine ilişkin şu açıklamasına dayanarak vereyim.

"Lise ve altı mezunlar için 6 ay+6 ay askerlik uygulaması getiriyoruz. Bir aylık eğitimini tamamlayıp 5 aylık kıta hizmetini bitirerek ilk 6 ayı tamamlayanlar isterlerse terhis olabilecekler. Şayet askerliğe devam etmeyi tercih ederlerse 6 ay süreyle maaşlı olarak görev yapacaklar.

Dövizle askerlik uygulaması sürecek. Bedelli askerlik uygulamasını belirli bir rakamla sınırlı olmak üzere kalıcı hale getiriyoruz. Eğitim durumuna bakılmaksızın herkes bedelli askerlik yapabilecek. "

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan ve koalisyon yandaşı MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli başta tüm kamuoyuna soruyorum.

Türkiye'nin beka sorunu olsa askerlik kısaltılabilir mi?

Türkiye'nin beka sorunu varsa bedelli askerlik kalıcı hale getirilebilir mi?

Erdoğan "Askerliği gençlerimiz için bir yük olmaktan kurtarıyoruz" diyor.

Vatani görev hangi Türk erkeğine "yük" oluyordu ki?

Sonuç olarak Türkiye'nin beka sorunu yoktur.

AKP şarapçılara müjde verdi...

AKP'li eski bakan ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Zeybekci şunları söylüyor:

"Bugün İzmir ile ilgili şunları duymuyor değilim: 'Rakımıza dokunma...' Eyvallah. Bugün insanların özgürce içkilerini içebildiklerini ben biliyorum. AK Parti'deki arkadaşlarımız bugün içkisini içebilen namazını da kılabilen günü geldiğinde orucunu tutabilen bir hoş görü alanına sahiptir. Türkiye'nin bir özeti gibidir AK Parti. Demek ki biz anlatamamışız.

İzmir'de şarap üretiminin desteklenmesi ile ilgili bu bir ekonomidir bu bir üründür bir sanayidir bir ticarettir. Sonuçta ben dini kimliği kişiliği olan bir müftü değilim. Diyanet İşleri Başkanı değilim. Orası beni hiç ilgilendirmez. Fetva verecek de değilim. "

Şimdi soruyorum bu sözlere AKP Genel Başkanı Erdoğan destek veriyor mu?

Veriyor ki tek kelime itiraz etmediği gibi şu cümleyi de söylüyor:

"Türkiye'yi artık bu yaşam tarzından laiklik istismarından kurtarmanın vakti geldi"

Demek ki müjdeyi verebiliriz.

Şarapçıların rakıcıların bekası AKP'nin güvencesi...

Camiler ahırdı lokanta oldu

16 yıldır AKP'lilerin diline pelesenk olan "CHP döneminde camiler ahır yapıldı" söylemi yerine yeni slogan üretiliyor.

Merhum Başbakan Necmettin Erbakan'ın uyguladığı siyaset şöyle tanımlanırdı:

"Camiler arka bahçemizdir"...

Camiler günümüzde ibadet merkezi değil AKP'nin siyasi propaganda merkezi oldu.

Yalova Kadıköy Beldesi'nin belediye başkan adayı AKP'li başkan Mehmet Şahin mahalle sakinleri ile Özden Mahallesi'ndeki Yeşil Camii'nde kahvaltı yaptı.

Şahin kahvaltı fotoğraflarını sosyal medyadan şu sözlerle paylaştı: "Cemaat ile kahvaltı programımızı gerçekleştirerek vatandaşlarımızın isteklerini dinledik. "

Allah kabul etmesin inşallah.

Köprü altı siyaseti

Ankara'da bazı şerefsizler duvarlara "Yavaş yavaş Devrim ve Devrim Ankara'dan başlayacak" sloganları yazdılar.

Afişlerinde AKP ve AK Parti adları ile Ampul amblemine yer vermeye utanan bir kampanya yürüten AKP'lilerden bu alçakça uygulamaya karşı tek bir kelime açıklama yapılmaması manidar değil mi?

"Emir" ile Ankara'ya aday gösterilen AKP'li Mehmet Özhaseki bu mudur etik siyasi mücadele?

Mansur Yavaş "Ankara'da her seçimde yaşanan geleneksel kışkırtmalar başladı. Bizim ittifakımız önce Hakk'la sonra halkla. Ankara bu yalanları yemez. Bu telaş çaresizliğin göstergesi. 1 Nisan'da Ankara'ya huzur ve bereket gelecek" diyor.

Sayın Özhaseki seçimi kaybedebilirsin ama itibarını kaybetme...

Bu şerefsizlerin alçakça saldırılarına hemen acilen tavır koy...

Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş

Ne diyorsun camilerde yemek yenmesine?

Ne diyorsun Zeybekci'nin şarap ve rakı açıklamalarına?

Ne diyorsun şerefsizlerin duvarlara alçakça sloganlar yazmasına?

Haydi bir ses ver bakalım.

================================

MURAT MURATOĞLU: TUTTUĞUNUZ DOLARLAR BAKALIM NE OLACAK?

Kahvede oturdum bir çay söyledim. Yan masadaki dayı; "Dolar alanlar şimdi kara kara düşünüyor. 6'dan dolar alanlar ne yapacağız şimdi dolar 5'lere düştü diyor… Ha ha… Siz tutmaya devam edin elinizde o dolarlar bakın ne olacak. Bu iş böyle… Siz daha çok beklersiniz" dedi diye anlatsam sorun yok!

★★★

Bunları kelimesi kelimesine söyleyen ülkenin Hazine ve Maliye Bakanı! Ülke sanayisi göçmüş ülke küçülüyor şirketler ya konkordatoya gidiyor ya iflas ediyor. Enflasyon düşmüyor. Millet işsizlikten kırılıyor. Bakan hâlâ; "Siz tutmaya devam edin elinizde o dolarları bakın ne olacak" diyebiliyor. Koca bakan yatırım tavsiyesi veriyor!

Vatandaşın doları olsa… Bakan beye güvenip; "Hazine'nin patronu söylemişse vardır bir bildiği" deyip bütün dolarlarını bu fiyattan satsa… Oldu ya dolar da bir anda 6 liraya çıksa… Vatandaşın zararını kim ödeyecek? "Siz daha çok beklersiniz"diyen bakan bey mi üstlenecek?

Yakın tarihimiz benzer örneklerle dolu… Hepsinin sonu da hüsran oldu…

★★★

Şu aralar sesi pek çıkmayan Cumhurbaşkanı Ekonomi Başdanışmanı Yiğit Bulut doların 1 lira olacağını söylediği gibi Euro'nun da gazoz kapağı olacağını söylüyordu. Gerçekten kapak oldu!

Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı; "Dolar yıl sonunda 1.92 olacak" dedi… Dolar bir daha o seviyeyi hiç görmedi!

Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekçi dolar o sıra 2.58 lirada… "Dolarla oynayanların ellerinde patlayacak ve elleri yanacaktır" dedi… Dolar gerçekten patladı alev aldı gitti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan; "Dolara aşırı derecede yatırım yapanlar yaya kalabilir"dediğinde dolar 2.59'daydı

Hiç unutmam o gün aklıma Tarkan'ın; "Gel gel gel güzelim gel hiç acımayacak"şarkısı geldi. İçim ürperdi… Hani filmlerde olur ya biri fena yaralanır arkadaşı öleceğini biliyordur ve ağlamaklıdır… Son nefesini vermeden elini tutar; "Her şey düzelecek hiç korkma hepsi geçecek" der. Tıpkı o sahne gibiydi…

★★★

MÜSİAD başkanı; "4.30'un üzeri köpük" diye tüyo verdi. İnanıp satanlar köpük banyosunda boğuldu gitti.

En sonunda Ekonomi Bakanı "Dolar'daki artışı kabul etmiyorum" bile dedi… Sert bir şekilde sözlü müdahale etti! Sahi düşüyor mu kabul etmeyince? Yine düşmezse bence küfür edelim sülalesine! Zira bu konuda ben de çok kırgınım dolara! Ekonominin dinamiklerinin tamamen yabancıların elinde olduğu bir ülkede bırakın bakanı kahvedeki dayı bile söylemeye çekinir dolar tahminini…

Ülkenin bu yıl için 220 milyar dolar para döndürmesi gerekirken ya yeni borç vermezlerse? Hadi seçimden önce faizleri indirsene… Ancak bu kadar inebiliyor bu faize bile…

★★★

Öyle demeyin… Ülkede ileri demokrasi var! İstediğinizi söyleyebilirsin lakin sadece iyi şeyler söyleyebilirsin. Aksi takdirde vatan haini terörist ilan edilirsin.

Bu gidişle ancak seçime kadar idare edebilirsin. Nitekim belki birkaç hafta dahadüzgün gidersin. Sonra ya acı ilacı içersin ya da doları bir daha buralarda göremezsin.

================================

TOKMAK: HANİ BEKA SORUNU VARDI?

AKP-MHP cephesinin oluşturduğu Cumhur İttifakı mitinglerde toplantılarda 31 Mart Yerel Seçimleri'nin Türkiye'nin beka meselesi olduğunu haykırıp duruyor.

İYİ Parti İzmir Milletvekili ve Genel Başkan Yardımcısı Aytun Çıray beka konusunda Meclis Araştırması yapılması için bir önerge vermiş ve "Bu iş lâfla olmaz. En yetkili kurum olan Yüce Meclis beka konusunu araştırıp milletimize açıklasın" demişti.

"Beka sorunu var" diyenlerin bu önergeyi memnuniyetle kabul etmeleri gerekirdi değil mi? Hayır! Önerge AKP ve MHP'lilerin oyları ile reddedildi!

Hani beka sorunu vardı? Demek ki bu sadece lâfta imiş! AKP ve MHP'li vekillere göre Türkiye'de araştırılacak bir beka meselesi yokmuş!

Aytun Çıray'a "Ne demek oluyor bu?" diye sordum. Şu cevabı verdi:

"Ülkemizin bin bir sorunu var ama 'Beka meselesi millet için ölümcül bir sorunun varlığını' ifade eder. Önergemize ret oyu verdiklerine göre 'Beka sorunu var' diyen iktidarla ortağı inandırıcılıklarını kaybettiler. Meğerse bu onların sadece bir seçim malzemesiymiş!"

================================

SİNAN MEYDAN: MİLLİ KORUNMA KANUNU'NA DÖNÜŞ: İNÖNÜ'NÜN AHI!

Milli Korunma Kanunu'na göre hükümet beyazpeynir süt kaşar yumurta tereyağı vb ürünlerin fiyatlarını belirleyecekti. Şeker ve benzin satışlarına sınırlama getirecekti. Birçok ürünü karneyle dağıtacaktı.

Milli Korunma Kanunu'ndan söz eden Ulus Gazetesi haberi 1941.

AKP'li Cumhurbaşkanı R. T. Erdoğan neredeyse her seçim öncesinde şöyle diyor: nönü zamanında ekmek 'karneyle' dağıtıldı. Tek parti döneminde 'kuyruklar' vardı. CHP halkı yokluğa mahkûm etti!" Fakat İnönü zamanında ekmeğin "karneyle dağıtıldığı" ve "kuyrukların oluştuğu" dönem II. Dünya Savaşı yıllarıydı. Zorunlu "savaş ekonomisi" nedeniyle Türkiye'de bir süre –dünyanın başka yerlerinde de olduğu gibi- "karne" uygulamasına geçilmiş ve ister istemez "kuyruklar" oluşmuştu.

Ancak gelin görün ki 17 yıllık AKP iktidarı Türkiye'yi 2019 yılında soğan patates domates patlıcan kuyruklarına mahkûm etmiş durumda. Kurulan "Tanzim Satış"noktalarından 2 kilodan fazla soğan patates almak yasak. Bu sınırlama aslında adı konulmamış bir "karne" uygulaması demek.

SAVAŞ EKONOMİSİ

İsmet İnönü Türkiye'yi II. Dünya Savaşı'na sokmamayı başardı. Türkiye sıcak savaşın yıkımından kurtuldu ama savaş ekonomisinin olumsuz etkilerinden kurtulamadı.

Şevket Süreyya Aydemir'in dediği gibi savaş ekonomisi "topyekün savaşın" bir gereğidir. Savaş ekonomisi devletin savaş koşullarını düşünerek maddi manevibütün kaynakları önceden düzenlemesidir. (1)

II. Dünya Savaşı başlarında Türkiye savaş ekonomisine mecbur kaldı. Çünkü Avrupa'da savaş başladığında Türkiye yapayalnızdı. Saldırı tehdidine karşı ordununher an savaşa hazır olması gerekliydi. Savaş boyunca büyük bir ordu (bir milyondan fazla asker) beslendi. Bu nedenle askeri harcamalar çok arttı. Yetişkin erkeklerorduya alındığı için ister istemez üretim azaldı. İkinci Beş Yılık Kalkınma Planıertelendi. Savaş koşulları nedeniyle ithalat azaldı. Bunun sonucu olarak temel tüketim maddeleri karaborsaya düştü. Fiyatlar yükseldi. Enflasyon arttı. (2)

Savaş ekonomisi çok zordu. Öyle ki o günlerinde halkın ve ordunun iaşesini sağlamakta zorlanan Ticaret Bakanı Mümtaz Ökmen bir ara intiharı bile düşünmüştü. (3)

Akşam 12 Ocak 1942.

MİLLİ KORUNMA KANUNU

II. Dünya Savaşı'nın ufukta görüldüğü günlerde CHP hükümeti savaş ekonomisineyönelik bazı kanunlar çıkardı. Bu kanunlardan en önemlisi 18 Ocak 1940'ta Dr. Refik Saydam hükümeti tarafından çıkarılan 72 maddelik "Milli Korunma Kanunu"ydu. (4)

Milli Korunma Kanunu ile hükümete; ücretli iş yükümlülüğü getirme ücretleri sınırlandırma özel işletmelere geçici olarak el koyma hafta tatilini iptal etme hangi ürünün nerede ve ne kadar üretileceğini iç ve dış ticarette azami ve asgari fiyatları belirleme ve temel malları vesika (karne) ile dağıtma gibi geniş yetkilerverildi. (5)

Savaş ekonomisinden şahsi çıkarları için yararlananlar oldu. Bu "savaş fırsatçıları"hapis para ve sürgün cezalarına çarptırıldılar. Fakat yine de hemen her alandaki karaborsacılık istifçilik rüşvet ve nüfuz ticareti önlenemedi. (6)

Kapsamlı bir devlet müdahalesi öngören Milli Korunma Kanunu'ndan beklenen sonuç elde edilemedi.

1942'de Şükrü Saraçoğlu hükümeti kuruldu. Saraçoğlu Milli Korunma Kanunu'nun öngördüğü devlet müdahalesini olabildiğince gevşetti: Tarımsal üreticiye ödenen fiyatları arttırdı. Fiyat denetimini kaldırdı. Böylece fiyatlar yükseldi ve enflasyonarttı. Savaş koşullarında kentlerde oluşan aşırı kazançlara karşı -çok tartışılan- Varlık Vergisi adlı yeni bir vergi koydu. (7) Saraçoğlu hükümetinin bu uygulamaları da ekonomik sorunları çözmeye yetmedi.

12 defa değişikliğe uğrayan Milli Korunma Kanunu 1960'a kadar yürüklükte kaldı.

Savaş koşulları karneler ve kuyruklar

Savaş koşulları nedeniyle tarımsal üretim azaldı. Hükümet ordunun ve halkınbeslenebilmesi için üreticilerden kendi belirlediği düşük fiyata hububat toplamaya başladı.

1941'den itibaren her üreticinin kendi ihtiyacını ayırdıktan sonra kalan buğdayı kilosu 20 kuruştan devlete satması istendi. Oysaki o dönemde piyasa fiyatları 50 kuruşa kadar çıkmıştı. Bu durumda üreticiler ürünlerini saklamaya devlete teslim etmemeye veya devlet memurlarına rüşvet vererek ürünlerini az göstermeyebaşladılar. Bu nedenle 1942'den itibaren buğday ve un fiyatları daha da yükseldi. Birçok ilde ekmeklik un bulunmaz oldu. 1943 başlarında "TMO Vergisi" adlı yüzde 10'luk bir üretim vergisi getirildi. (8)

Ekmek Karnesi 1942.

Savaş koşullarında her şeyden çok ekmeğe ihtiyaç vardı.

1940'da İçişleri Bakanlığı belediyelerden yüzde 80 randımanlı ekmek üretmelerini istedi. Ayrıca ekmeklik buğdaya belli bir orada çavdar karıştırılmasına karar verildi. Ekmeğin fiyatı denetlendi. Fırıncıların ellerindeki un miktarını bağlı bulundukları belediyelere bildirmeleri istendi. Acil ihtiyacı olan illere hükümet buğdaygönderdi. (9)

24 Kasım 1941'de Bakanlar Kurulu buğday unundan ekmek ve türevleri dışına başka maddelerin yapılmasını satılmasını ve tüketilmesini yasakladı. Bu karar göre pasta kek sandviç ekmeği poğaça yufka çörek börek tatlı vb. maddelerin üretimi satışı ve tüketimi yasaklandı. (10)

13 Ocak 1942'de halka karne ile ekmek verilmeye başlandı. (11) Buna göre 7 yaşına kadar çocuklar günde 287.5 gram 7 yaşından büyükler 375 gram ağır işlerde çalışanlar 750 gram ekmek tüketme hakkına sahip olacaktı. (12) Karne ile ekmekdağıtımına 9 Eylül 1946'da son verildi. (13)

14 Ekim 1942 tarihli bir kararnameyle şeker de karneyle dağıtılmaya başlandı. Yaklaşık 4 ay sonra şeker satışları serbest bırakıldı. (14)

Ekmek ve şeker dışında et un çay ve Sümerbank ürünleri de bir süre karneyle dağıtıldı. (15)

Aslında CHP hükümeti o zor savaş koşullarında orduyu ve halkı aç bırakmamakiçin elinden geleni yaptı. Bütçe darlığına rağmen memurlara belli aralıklarla zamyaptı. 1942-1943 yıllarında memurlara birer maaş ikramiye ile memurlara eşlerine ve çocuklarına Sümerbank'tan ayakkabı ve elbiselik kumaş yardımı yaptı. 1944 yılı bütçesine memurlar için 15 milyon lira ek ödenek koydu. Köylüye tarım aletleri ve tohumluk dağıttı. Kızılay'ın kurduğu aşevlerinden yemek verilenlerin yiyecek giyecek ve yakacak yardımı alanların sayısı sadece İstanbul'da 85 bin kişiyi buldu. Kimsesiz çocuklar Çocuk Esirgeme Kurumu tarafından doyuruldu bakıldı. İşçiler sigortalandı. Bu sırada bir taraftan da tifüs çiçek ve sıtma gibi hastalıklarla mücadele edildi. (16)

Ekmek Karnesi 1946.

Cumhurbaşkanı İnönü 1 Kasım 1942'de Meclis açış konuşmasında karaborsacıları eleştirdi. Yaklaşık iki yıldır ülkede ıstırap çekildiğini bu ıstırabın dindirilmesi için Cumhuriyet hükümetinin var gücüyle çalıştığını söyledi. Ancak toplumunkendilerine yardımcı olmadığından yakındı. (17)

1940'lardaki zorunlu savaş ekonomisi; "karneler" ve "kuyruklar" 1950'de CHP iktidarının sonunu hazırladı. Savaş ekonomisi yüzde 80'i kırsalda yaşayan halkın Demokrat Parti'ye (DP) yönelmesine neden oldu.

Menderes dönemindeki karneler ve kuyruklar

1950'de Adnan Menderes'in DP'si iktidar oldu. 1950-1954 arasında ekonomi düzeldi. Ancak 1954'te yaşanan büyük kuraklık devam eden elverişsiz hava koşulları tarımsal üretimi azalttı. Buna ek olarak ABD yardımları kesildi ve kredi musluklarıkapandı. Bu nedenle fiyatlar yükseldi enflasyon arttı. (18)

Menderes'in DP'si döneminde 1954'ten itibaren birçok mal karaborsaya düştü. Piyasada kahve lastik yedek parça şeker et gaz yağı ve hatta nal çivisi bulunmaz oldu.

Menderes "bu yokluğu" muhalefetteki CHP'ye bir kısım basına tüccarlara ve iş adamlarına bağlıyordu. Menderes'e göre ülkede aslında her şey vardı ama nüfus çok arttığı için mal yetişmiyordu!

Menderes 1955'teki bir konuşmasında şöyle diyordu: "Lastik yok! Fakat 1950 senesinin 5 misli lastik istiyorsunuz…" (19) Menderes 1956'da aynı mantıkla şeker yokluğunu da şöyle açıklıyordu: "1950'de 100 bin ton şeker yiyen Türkiye'ye bugün 260 bin ton şeker veriyoruz memlekete yetmiyor. Ankara'nın 25 bin nüfustan 400 bin nüfusa çıktığını hayranlıkla hatırlamıyorsunuz…"(20)

Sonunda olan oldu! 1956'da Menderes'in DP'si İnönü'nün CHP'sinin savaş koşullarında çıkardığı Milli Korunma Kanunu'na sarılmak zorunda kaldı.

Hürriyet 18 Nisan 1954.

Milli Korunma Kanunu tasarısı Mayıs 1956'da TBMM'de görüşüldü. Tasarı Milli Korunma Kanunu'nda yer alan cezaları 10 katına kadar yükseltiyordu. Örneğin kanunda 3 gün olan en düşük hapis cezası 30 güne 5 yıl olan en yüksek hapis cezası ise 30 yıla çıkarılıyordu. Hatta bazı milletvekilleri 30 yıl hapis cezasını yeterli görmeyip "idam" cezası bile istediler. Bu istek 114'e karşı 205 oyla reddedildi. (21)

6 Haziran 1956'da ağırlaştırılmış Milli Korunma Kanunu kabul edilip yürürlüğe girdi.

Kanuna göre hükümet malların fiyatlarını ve kâr sınırlarını belirleyecekti. Toptancı kârı yüzde 10'u perakendeci kârı yüzde 20'yi geçmeyecekti. Beyaz peynir süt kaşar yumurta tereyağı vb. ürünlerin fiyatları Ticaret Bakanlığı tarafından belirlenecekti. Şeker ve benzin satışlarına sınırlama getirilecekti. Özel araçlardan 13 beygire kadar olanlara günde 6 litreden daha yukarı olanlara günde 8 litreden fazla benzin verilmeyecekti. Taksilerin yakıt hakkı 15 litreydi ve taksilerin şehir dışına çıkmaları yasaktı. Gazeteler bayram günleri hariç 8 sayfadan fazla çıkmayacaktı. (22)

Kanuna uymayanlar ağır biçimde cezalandırılacaktı. Vehbi Koç'un bile gözaltına alındığı fiyatı 12 kuruş olarak belirlenen yumurtayı 13 kuruşa satan 15 yaşındaki bir çocuğun başkentte karakolda hırpalandığı duyuldu. (23). O günlerde gazetelerde şöyle haberlere rastlanıyordu: "Ankara'da 21 kuruşluk düğmeyi 25 kuruşa sattığı gerekçesiyle 1 esnafa 1 yıl hapis 3 yıl ticaretten uzaklaştırma ve 1000 lira para cezası verildi. " (24)

Menderes'in DP'si döneminde birçok ürün -sınırlı biçimde- karneyle dağıtıldı:

14 Mart 1955'te kişi başına 250 gram şeker dağıtımı başladı. Eylül 1956'da Ankara'da karneyle kahve dağıtımı başladı. Ocak 1957'de karneyle akaryakıt dağıtımı başladı. Kasım 1957'de Brezilya'dan 300 ton kahve geldi. Kişi başı dağıtılacak kahve miktarı 12 grama çıktı. Temmuz 1958'de Ankara'da benzin karneye bağlandı. İstanbul'da şeker ve gaz yağı sıkıntısı başladı. (25)

Menderes'in DP'si döneminde –üstelik savaş yokken– ülkede "yokluk" baş gösterdi; birçok ürün karneyle verildi.

Ve

Haziran 1959'da Eskişehir'de DP'nin bir temel atma töreninde kürsüye çıkan bir imam "Allah bu muhalefeti kahretsin!" diye dua etti. (26)

Malum! Bugün Menderes'e çok özeniyorlar ya! Sonunda ülkeyi tıpkı Menderes gibi İnönü'nün savaş koşullarında çıkardığı Milli Korunma Kanunu'na muhtaç durumuna getirdiler.

KAYNAKLAR

1- Şevket Süreyya Aydemir İkinci Adam C. 2 7. bas. İstanbul 2000 s. 206-208.

2- Şevket Pamuk Türkiye'nin 200 Yıllık İktisadi Tarihi 5. bas. İstanbul 2015 s. 199 200.

3- Aydemir age s. 204.

4- TBMM Zabıt Ceridesi Devre VI C.8 s. 141-158.

5- Pamuk age s. 200. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi C. II Ankara 2010 s. 523.

6- Pamuk age s. 201.

7- Pamuk age s. 201. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi C. II s. 523.

8- Pamuk age s. 206 207.

9- Şinasi Sönmez kinci Dünya Savaşı'nda Türk Hükümetinin Temel Gıda Maddelerinin Temini Konusunda Aldığı Tedbirler" Ankara Üniversitesi Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Atatürk Yolu Dergisi S. 47 Bahar 2011 s. 613-617.

10- BCA: 030.18.01.02/ 96.95.17. / 24. II. Teşrin 1941. Sönmez age s. 617.

11- Cumhuriyet 4 Ocak 1942.

12- BCA: 030.18.01.02/ 97.108.8. Sönmez age s. 618.

13- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi C. II s.528.

14- Son Posta 17 Ekim 1942.

15- Türkiye Cumhuriyeti Tarihi C. II s. 528.

16- Son Posta 3 Kasım 1942. Cumhuriyet 11 Mayıs 1943. Türkiye Cumhuriyeti Tarihi C. II s.5 29 530.

17- İnönü'nün Söylev ve Demeçleri İstanbul 1946 s. 370.

18- Feridun Cemil Özcan "Ellili Yıllarda Türkiye Ekonomisi" Türkiye'nin 1950'li Yılları İstanbul 2015 s. 41

19- Şevket Çizmeli Menderes Demokrasi Yıldızı? 2. bas. Ankara 2007 s. 529.

20- Altan Öymen Ve İhtilal İstanbul 2013 s. 324 325.

21- Öymen age s. 294 295 Özcan age s. 61.

22- Öymen age s. 297 298.

23- Çizmeli age s. 531.

24- Öymen age s. 298.

25- Çizmeli age s. 720-741.

26- Çizmeli age s. 741.



--
AltNot a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Ey kahraman Turk kadini sen yerde surunmeye degil omuzlar uzerinde goklere yukselmeye layiksin.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

124. IMANI AKLIN YERINE KOYMAK ISTEYENLERIN SARLATANLIKLARI NE KADAR SACMA VE GULUNCTUR

Bana surekli olarak, dinin gerceklerinin aklin ustunde oldugunu yineliyorsunuz. Ancak, bu sekilde teslim etmiyor musunuz ki, bu gercekler akli basinda insanlarin anlayacagi icerikte degildir. Aklin bizi aldatabilecegini one surmek, "gercek batil olabilir; yararli olan sey zararli olabilir" demektir. Akil, yararliyi ve dogruyu tanimaktan baska bir sey midir? Bundan baska, bu hayatta kendimize rehber olmasi icin, tasidigi hal ve sifatla aklimizdan ve az cok egitilmis duygulanmizdan baska bir seye sahip olmadigimizdan, "akil sadakatsiz bir rehberdir ve duygularimiz aldaticidir" demek, "hatalarimiz kacinilmaz ve cehaletlerimiz yenilmezdir ve son derecede bir adaletsizlik etmeksizin, bize vermis oldugu yegane rehberleri izledigimiz icin Allah bizi cezalandiramaz" demektir. Aklimizin, kavrayisimizin ustunde olan seylere inanmak zorunda oldugumuzu one surmek, Allah, kanatsiz havalara yukselmemizi emrediyor demek kadar gulunc bir sozdur. Hakkinda akla basvurulmasi dogru olmayan konular, sorunlar bulundugunu soylemek, bizim icin en onemli olan iste, yalniz hayalgucune danismamiz gerektigini ya da gelisiguzel, rastlantiya bagli olarak hareket etmenin uygun oldugunu soylemektir.

Din bilginlerimiz, aklimizi Allah'a kurban etmemiz gerektigini soyluyor. Ancak bize yalnizca yararsiz bagislarda bulunan ve bunlari kullanmamizi istemeyen bir zata aklimizi feda etmemiz icin hangi neden ve gerekce vardir? Bizzat din bilginlerimize gore, kalpleri kiracak, gozleri kor edecek, bize tuzak kuracak, bizi bastan cikaracak kadar muzip olan bir Allah'a nasil guvenebiliriz? Sozun kisasi, bizi daha kolay sevk ve idare etmek icin gozlerimizi kapatmamizi emreden bir Allah'in gostericilerine nasil guvenebiliriz?
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder