6 Şubat 2019 Çarşamba

Bu günlerde öne çıkan bazı yorumlar... 2019-02-06



================================

YILMAZ ÖZDİL: TUNÇ SOYER'İN BABASI VE MAKEDONYALI MANSUR YAVAŞ

Ötüken'de dünyaya gelen asrın liderimiz siyasete Büyük Hun İmparatorluğu ilçe başkanı olarak başlamış Tonyukukspor'da santrafor olarak forma giymiştir.

Oğuz Kağan Destanı'nda adı geçen Oğuz Kağan aslında asrın liderimizdir onun korkusu yüzünden Çin Seddi inşa edilmiştir.

Milli Selamet Partisi kapatılınca Göktürkler İmparatorluğu'na geçen asrın liderimiz Avar İmparatorluğu döneminde Germen kavimlerinin adaylarını yenerek büyükşehir belediye başkanı seçilmiştir.

Sözleri Dede Korkut tarafından yazılan dombıra şarkısı Farabi tarafından bestelenmiştir orkestrasyonu Itri tarafından yapılmıştır.

Asrın liderimizin şahsına yönelik komplolar nesilden nesile aktarılarak Ergenekon Destanı'nda anlatılmaktadır.

İbni Sina ve Yusuf Has Hacib'le birlikte deniz otobüsleri işletmelerini kuran Binali bey Hazar Kağanlığı'nda milletvekili Karahanlı Devleti'nde ulaştırma bakanı Harzemşahlar'da başbakan olmuştur. Üçüncü köprü ve üçüncü havalimanı gibi projeleri Kutadgu Bilig'de ölümsüzleştirilmiştir Avrasya tüneli Atabetü'l Hakayık'ta anlatılmaktadır. Gemilerin karadan yürütülerek Haliç'e indirilmesi fikrini Fatih Sultan Mehmet'e Binali bey vermiştir. Kentsel dönüşüm ayağıyla Çin Seddi'ni yıktırıp müteahhit Cengiz'e yeniden Çin Seddi yaptırması Çin ahalisine durup dururken 75 milyar dolar masraf çıkarması Alaeddin Keykubat'ın büyük takdirini kazanmıştır. Kendisini hiç utanmadan Divanü Lugati't-Türk'te eleştiren Kaşgarlı Mahmud bizzat Gıyasettin Keyhüsrev tarafından kınanmıştır bu tarihi hadiseye Evliya Çelebi şahittir.

Sultan Alparslan'la birlikte omuz omuza Anadolu'ya giriş yapan Mehmet Özhaseki stajını Nizamülmülk'ün yanında yapmış Büyük Selçuklu Devleti'nde tekstil ticaretiyle uğraşmış Mimar Sinan'ın ricasını kıramayarak Osmanlı İmparatorluğu'nda toki bakanı olmuştur. Efes Hattuşaş Kapadokya Aspendos Zeugma gibi şehirlerimizi inşa etmiş Galata Kulesi'ni dikmiş Louvre Müzesi'ni yaptırmış bilahare Louvre Müzesi'nin Türkiye'de olmadığı anlaşılınca Louvre Müzesi'ni özgeçmişinden çıkartarak Çifte Minareli Medrese'yi ekletmiştir. İbrahim Mütefferika'ya verdiği röportajda Ankara belediye başkanı seçilirse İsmet İnönü tarafından ahır yapılan Hacı Bayram Camisi'ni yeniden ibadete açacağını müjdelemiştir.

Bu arada…

Tunç Soyer'in babası Bizanslı'dır.

Mansur Yavaş Makedonyalı'dır Büyük İskender'in emmioğludur.

================================

NECATİ DOĞRU: AKP MANİFESTOSU İÇİNDEN CHP ÇIKTI

İktidar partisi belediye seçimleri için yeni bir yol haritası hazırladı. Adına "Menifesto" demişler. İşte bu "Menifesto"nun sloganı; "Memleket işi. Gönül işi. " diye belirlenmiş.

Memleket işi.

Gönül işi.

Bunu da yapar.

Ancak tek kişi.

Şiire benzedi.

Benim zorlamam değil.

Manifesto söyletiyor.

Ne demek manifesto? Yabancı bayraklı her gemi şehrin limanına demirleyince mutlaka "manifestosu" sorulur. Yükün ne? Ne taşıyorsun? Manifesto açıklarken yalan söylenmez dubara numara mal gizleme yapılmaz. Gemi ithal patlıcan yüklüyse yerli domates taşıyoruz dersen cezası vardır: Gemiyi bağlarlar. El koyarlar.

★★★

Anlayacağınız bir gemicilik terimi olan "manifesto" kelimesi bizim siyaset diline de gelip girdi. Oysa bu kelimeyi komünizmin fikir babası Karl Marks siyaset diline kazandırmıştı. Ocak 1848'de "Komünist Partisi Manifestosu"nu yazan Karl Marks "Manifesto" içinde dünya işçilerinin birleşerek iktidara el koymasının bulunduğunu ilan etmişti.

Kadere bak!

171 yıl sonra Türkiye'de varlığını komünizme sosyalizme sosyal demokrasiye karşı olmaktan alan dindar muhafazakar iktidar partisinin seçim beyannamesinin adını "manifesto" koydular.

★★★

AKP'nin "Memleket işi. Gönül işi" sloganlı manifestosunun içine bakıyoruz:

Her şehre anayasa.

Her şehre kimlik.

Doğaya uygun ruhsat.

İklime göre yapılaşma.

Şehir mimarisini koruma.

Dikey mimariye sınır.

Yatay mimariye geçiş.

Kişiye özel parsele hayır.

Şirkete özel imara yasak.

Manifestoda bunlar var.

Yine kadere bak!

AKP manifestosunun içinden Hüseyin Sağ çıkıyor. Hüseyin Sağ İstanbul Büyükşehir Belediye Meclisi'nin CHP'li üyesi ve bugün "AKP Manifestosunda" sayılıp dökülenleri 10 yıl boyunca Belediye Meclisi'nde hemen her iki oturumun birinde tekrarlamış; "kişiye şirkete holdinge özel plan değişiklikleri yaparak Belediye Meclisi'ni rant üretim merkezi haline getirdiniz şehir betonlaşıyor taşlaşıyor" diye durmayıp uyarmış birisi.

★★★

AKP çoğunluktaydı.

Belediye Başkanı ve Meclis çoğunluğu CHP'li Hüseyin Sağ'ın uyarılarını dinlemedi. İstanbul AKP belediyeciliği döneminde parsel ve kişi bazında imar izinleri ile 15 yılda Avrupa'nın en hızlı rant üreten "gökdelen şehri" haline geldi. Yeşilköy'den Zeytinburnu'na Şişli'den Sarıyer'e Boğaz'ın Avrupa Yakası'nda; Eminönü'nden Rumeli Hisarı'na Asya Yakası'nda; Kadıköy'den Beykoz'a kişiye şirkete özel imar ruhsatlarıyla taşlaştı betonlaştı. İstanbul'da bugün gördüğünüz her AVM her özel okul her otel her özel hastane her gökdelen tamamı parsel bazında şirkete ya da kişiye özel plan değişikliği ile yapıldı. Hesaplara sığmıyor milyar milyar dolarlık şehir rantı doğurtuldu paylaşıldı.

AKP manifesto yazdı.

İçinden CHP öğütleri çıktı.

Şu siyasetin cilvesine bak!

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Belediyeden vakıflara akan israf mı rüşvet mi paralel yapı mı!

İstanbul Büyükşehir Belediye şirketlerinin zarar ettikleri ve aynı dönemde belediye kaynaklarından çeşitli ad ve namdaki vakıflara milyonlarca lira kaynak aktarıldığı vakıfların belediye ile adeta paralel yapı gibi görüldüğü ortaya çıktı. Yeniçağ Gazetesi'nin usta kalemlerinden Orhan Uğurlu ise bu haberin eksiğini tamamlayarak İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin yuvarlak hesap 848 milyon liralık kaynağı aktardığı; TÜRGEV- TÜGVA- OKÇULAR- T3- AZİZ MAHMUD HÜDAYİ adlı vakıfların hangi iktidar önde gelenlerinin ailesine ait olduğunu dün köşesinde yazdı. Şimdi soru şu: Belediye'den vakıflara akan milyon liralar israf mıdır rüşvet midir paralel yapı kurdurmak mıdır?

================================

MURAT MURATOĞLU: 2023 HEDEFLERİ 30 YIL ERTELENDİ!

Tam; nceki gece bakım çalışması vardı tünelde… Zamları kutlamak için altın kapladılar herhalde" diyordum. Avrasya Tüneli'ne yapılan yıllık "yüzde 93" zammı eleştiriyordum.

Yazıyı yazdım "yanlışlıkla açıkladık" deyip zammı geri çektiler. Yazımı piç ettiler. Ben razıyım varsın yazı çöp olsun. Böyle acayip zam olur mu?

★★★

Benim anlamadığım bu tünelin fiyatı 4 dolar+KDV değil miydi? Öyle denilmişti. Hatta KDV'si yüzde 8'e indirilmişti. İlk açıklanan fiyat 32 lira 10 kuruş idi…

Hayırdır Dolar 7.43'e mi yükseldi? Bize mi söylenmedi? Kim neye göre bu zammı bize kilitledi? Neyse ki geri çekildi!

Bu kadar falsosu olan bir iktidar varken bende konu bitmez. Hele böylesi berbat bir ekonomide ofsayta düşmüş yazının dibine "son anda zammı geri çektiler" yazmak beni kesmez.

★★★

Açtım televizyonu haber 2023 hedefleri… İktidarı iş adamları kaptırmışlar kendilerini üfürüyorlar hayallerini… Kraldan çok kralcı olacaklar ya… Şuurlarını kaybetmişler sanki…

Güzel kardeşim öyle bir hedef yok! Yalan dolandan ibaret… 2023'e kaldı dört yıl… Azkaban'dan Harry Potter gelse yanına yüzüklerin efendisini alsa sihirli değneği bile olsa yine de yeri yok gerçek dünyada…

★★★

Adam koskoca şirketin genel müdürü; "Biz Türkiye'nin 2023 yılı hedefi olan dünyanın en büyük 10 ekonomisi arasına girmesi adına elimizden geleni yapıyoruz. "

İyi de dokuz yıl önce bunu söylendiğinde 17'inciydik geçen yıl 18'e geriledik. Bu yıl 19'dayız

Sahi ne yapıyorsunuz? Hedeflere göre 2023'te kişi başına düşen milli geliri 25 bin dolar… Çalışanına zam mı yapıyorsun? Yoo… Sigortalı çalışanı çıkartıp ucuza Suriyeli çalıştırıyorsun! Başka? Daha çok para kazanmaya çalışıp ihracat gelirlerini artırmayaçalışıyormuş. Duyan da 2023 hedefleri olmasa para kazanmak umurlarında olmayacak sanacak…

Anlatsa ya ülkenin 168 milyar doları zor zar yakalamış ülkenin ihracatını dört yıldanasıl 500 milyar dolara çıkartacak?

★★★

Hele; "Bütün dünyanın parmakla gösterdiği bir ülke olmaya doğru hızla ilerliyoruz" demez mi? Tıpkı Berat Bey gibi… Hangi parmakla gösterdikleri de önemli!

Konu Türkiye ekonomisi ise başparmak aşağıya… Yukarı kaldırana pek rastlanmadı son zamanlarda…

Orta parmak; dilsiz alfabesinde "boş konuşuyorsun" anlamında… Farklı anlatımları da mevcut batıda…

★★★

Yüzük parmağı; "anlaşalım mı?" demek… Lakin göstermesi zor…

Serçe parmağı iddiacı kimliğin kanıtı… "Var mısın 2023 hedefler tutacak gelirimiz kişi başı 25 bin dolar olacak!" diyen biri bu parmağı gösteriyorsa fırsatı kaçırmayın… Halay çekmek istiyor da olabilir. Hemen atlamayın!

İşaret parmağına gelince… Dudaklara götürünce… "Sus" demektir ki en anlamlısıbudur bence… Bari sus! Bak nereden nereye geldi koca ülke!

================================

MURAT MURATOĞLU: TÜRKİYE İNGİLTERE'NİN ÇÖPLÜĞÜ ?

Ülkemizde "aşırı plastik kullanılıyor her yer plastik oldu" diye marketten alışveriş yapınca 25 kuruş poşet parası isteniyor ya… Ülke diyet yaparken baklava yiyor üzerine şerbet içiyor.

Çevre duyarlılığı ayağına plastik poşeti 25 kuruşa satan Türkiye İngiltere'den plastik çöp ithal ediyor. Kasım 2017-Ekim 2018 arasında "80 bin ton plastik çöp" satın aldı. Dünyada İngiltere'nin en çok çöpünü alan "ikinci ülke" madalyasını göğsüne taktı!

★★★

Peki Türkiye nasıl dünya devi oldu çöpte? Çin İngiltere'den plastik çöp alımını yasakladı. İngiltere bu plastik çöpleri bir yere kakalayacaktı. Her alanda dünya liderliğine oynayan güzel ülkem bu açığı kapadı!

Birinci ülke kim? Malezya… Zira bu işler biraz karışık Malezya'da… Aldığı plastik atıkları sözde geri dönüşüme yolluyor. Yolladığı falan yok bildiğin yakıyor! Denilen o ki Malezya'nın bu çöpleri alması için birileri "el altından para alıyor. "

★★★

Bu durumu taa Türkiye'den ben anladığıma göre Malezyalılar da biliyor haliyle. Nitekim artan tepkiler üzerine Malezya hükümeti de yurtdışından plastik çöp alımını sınırlamaya yönelik bir çalışma yürütüyor. Üç yıl içinde çöp alımının tamamen bitirilmesi hedefleniyor.

Gelelim Türkiye'ye… Ücretli poşet çevre doğa falan hikaye… Ayrıştırma işlemi için harcanan enerji ve bunun yol açtığı çevre kirliliği aslında elde edilen kazançtan daha fazlasını götürüyor.

★★★

Uluslararası Science Dergisi'nde yayımlanan araştırmaya göre Türkiye plastik atıkları geri dönüştürme konusunda en başarısız ilk 20 ülke arasında…

OECD verileri Türkiye'nin çöpünün sadece yüzde 1'ini geri dönüşüme yolladığını gerisini ise katı atık sahasına gönderdiğini söylüyor.

Onlar yabancı kaynaklar… Türkiye İstatistik Kurumu'na göre bütün çöplerin sadece yüzde 10'u geri dönüşüme gönderiliyor. Bunların çoğunu kağıt ve türevlerioluşturuyor.

★★★

Sanki kendi çöpümüzün tamamını geri dönüşümde kullanabiliyormuşuz gibi Türkiye gemilerle plastik atık ithal ediyor! Bu süreç 2005'den beri artarak devam ediyor.

Atık plastiklerin hangi işlemlerden geçiriliyor? Geri kazanımda nerelerde kullanılıyor? Yok! Kamuoyundan gizleniyor.

Sahi İngiltere neden dönüştüremiyor da bize yolluyor? Bizim teknolojimizonlardan daha mı iyi? İlla vardır bir sebebi… Malezya örneğine dikkat edilmeli!

★★★

Nitekim Türkiye sahilleri tüm Akdeniz'in en kirlileri… Su değil sanki mikro plastik denizi… Esas ilginci Türkiye'de satılan 16 farklı markanın sofra tuzu örnekleri… İncelendi… Tamamında mikro plastik bulundu.

O kadar küçükler ki gözle görünmüyor insan vücuduna su ve yiyecek yoluyla giriyor. Kana karışıyor. Sonrasında organ iflas ediyor kanser artıyor!

Soran olursa ortamlarda "çevreyi koruyoruz" dersin. Plastik çöpü ithal edersin. Tebriklerimi lütfen kabul edin.

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: 40. YILDA ABDİ İPEKÇİ

Sevgili okurlarım onun adını bugün çoğunuz özellikle 50 yaşın altında olanlar bilmeyebilir…

Abdi İpekçi Milliyet Gazetesi'nin genel yayın yönetmeni ve geçmiş yılların efsane gazetecisi idi.

Gazetenin birinci sayfasında her gün bir yorum yazısı çıkar ve o yazılarıyla Türk siyasetine yön verirdi.

Onun yönettiği dönemde Milliyet sosyal demokrat ve saygın bir gazete idi. Türkiye'nin çok sayıda önde gelen gazetecisi Milliyet'te çalışırdı.

Satışı 300 bin dolaylarında idi.

Milliyet'te yalan haber biz gazetecilerin deyimiyle "Asparagas" haber çıkması asla mümkün değildi. Abdi Bey'in bu konuda koymuş olduğu kesin kurallar vardı:

"Bir haber yazarken karşı tarafın görüşünü de mutlaka alıp haberin içinde yer vereceksiniz…"

★★★

Abdi Bey beni gazeteciliğe başlatan bu mesleğe kabul eden yöneticidir.

Milliyet'in 1970'li yıllarda kurucusu Ali Naci Karacan adına düzenlediği bir yarışma vardı:

Karacan Armağanı yazı yarışması.

Konusu bir yıl önceden açıklanırdı. Ciddi bir jüri kurulur katılan eserleri didik didik inceler ve kararını verirdi. Gazetecilerin bu yarışmaya katılması yasaktı.

Biz rahmetli arkadaşım dostum İcen Börtücene ile birlikte bu yarışmaya iki kez katıldık ve ikisinde de birincilik ödülü kazandık.

Ödül almaya İstanbul'a gitmiştik…

Ödülümüzü odasında Abdi Bey verdi… Türk basınının efsane adamı Abdi Bey'le orada ilk kez tanıştık.

Yarışmanın konusu: "Türkiye'den bir memleket gerçeği röportaj yoluyla anlatılacak. "

O günlerde iktidar tarafından uygulanmayan Danıştay kararları günceldi. Haklarında verilen yargı kararları iktidar tarafından uygulanmayan yüksek bürokratlarla görüştük ve sanırım birinci gelmeyi hak eden iyi bir eser ortaya koyduk.

★★★

İki yıl sonra yarışmaya ikinci kez katıldık ve yine birincilik kazandık. Onun konusu: "1973 seçimleri ve bürokrasi. "

İcen o sırada Planlama'da daire başkanı olmuştu. Dolayısıyla bu siyasi konuda onun ismini kullanmadık ve sadece benim ismimle girdik.

Rahmetli Abdi Bey'in elinden ödülünü almak için bu kez tek başıma İstanbul'a gittim uzun uzun sohbet ettik… Ve kendisine bir öneride bulundum:

"Efendim ben artık gazeteci olmak istiyorum. Yapabilir miyim bilmiyorum ama…"

"Niye yapamayasın ki yapanlar senden daha mı iyi! Planlama'da Maliye'de çalışmışsın ODTÜ mezunusun daha ne olacak yani…"

★★★

Aradan uzunca bir süre geçti ve benim "Gazeteciliğim" yeniden (1977 yılında) gündeme geldi. Siyasi muhabir olmak istiyordum ama Abdi Bey bana kesin kararını bildirdi:

"Hayır sen ekonomiye bakacaksın. Ekonomik konular önümüzdeki dönemde çok ağırlık kazanacak. Orada daha başarılı olursun. "

Pazarlık etme gücüm yoktu. Ekonomi muhabiri olarak başladım.

Şansım yaver gitti (!) ve Türkiye büyük bir ekonomik krize girdi.

Ankara'daki bütün çevremi devreye soktum. Bu başlayışın ilginç öyküsünü Milliyet'te yaşadığım acı ve tatlı olayları nce İnsanım Sonra Gazeteci" isimli kitabımda anlatmıştım.

Gazetede artık her gün çok önemli haberlerim çıkıyordu. Basın piyasasında isim yapmaya başlamıştım. Gazeteciliği yavaş yavaş öğreniyordum.

Bu arada beni zaman zaman arayıp haberlerim nedeniyle kutlayan Abdi Bey birkaç küçük hatamı da yakaladı ve hafiften fırça atmayı ihmal etmedi! Her arayışından ders çıkardım.

Ölümünden birkaç gün önceki yazısında benim bir haberime değiniyor "Ankara muhabirimiz Emin Çölaşan'ın bildirdiğine göre…" diyordu.

★★★

Acı haberi bütün dünya ve Türkiye 1 Şubat 1979 gecesi öğrendi.

Abdi İpekçi öldürülmüştü.

50 yaşında idi.

O gün Ankara'da idi. Arabasıyla evine giderken pusu kuran bir katil tarafından tabancayla vurulmuştu.

Katilin kimliği kısa süre sonra ortaya çıktı:

Mehmet Ali Ağca…

Acaba katilin yanında başka suç ortakları var mıydı? Bu sorunun yanıtı hiçbir zaman ortaya çıkmadı.

Bu olaydan sonra hapisten kaçan bir süre sonra Vatikan'da Papa'yı vuran uzun yıllarını Türkiye ve İtalya'da hapiste geçiren ancak ser verip sır vermeyen aklî dengesinin yerinde olup olmadığı bugün bile tartışılan esrarengiz ve karanlık adam…

Şimdi Türkiye'de özgürce yaşıyor!

★★★

Evet bugün gazeteciliğin ustalarından Abdi İpekçi'nin ölümünün 40. yıldönümü.

Onun ölümüyle birlikte gazetecilik ne yazık ki yozlaşmaya başladı ve bugünkü duruma geldi. Gazetelerin sahipleri birer ikişer el değiştirdi işlerin başına meslekten yetişme gazeteciler yerine tüccarlar ve iş adamları geçmeye başladı.

Basın onların kazanç kapısı oldu.

İktidar övücülüğü yağcılık yalakalık avanta ve yalan haber dönemi yavaş yavaş yaygınlaştı ve bugünkü duruma ulaştı.

★★★

Abdi Bey beni bu mesleğe başlatan ve gazeteci yapan insandır. Ona layık olup olamadığımı doğrusunu isterseniz bilemiyorum. Bazen düşünürüm yaşıyor olsaydı benim için acaba ne düşünür ne derdi…

40. ölüm yıldönümünde Abdi İpekçi'nin anısı önünde bir kez daha saygıyla eğiliyorum Allah'tan rahmet diliyorum.

================================

YILMAZ ÖZDİL: ŞAKŞUKA

Ekonomideki kötü gidişatın sorumlusu bulundu patlıcan.

Asrın liderimiz tarafından "vatan haini" ilan edilen zincir marketler etiketleri gören sayın ahalimizin morali bozulmasın diye özellikle gariban muhitlerdeki şubelerinde patlıcan satmama kararı aldılar.

Ki hakikaten bu memlekette her ne oluyorsa altından mutlaka patlıcan çıkar.

Mesela dolar faiz enflasyon zıplayınca konkordatolar iflaslar işsizlik patlayınca memleketi yöneten Akpli arkadaşlar ne olmuş olur? İmambayıldı.

Chp genellikle karnıyarık'tır.

Vay efendim imambayıldı'da kıyma yokmuş bu iş zeytinyağlı olmazmış yemek illa ki sıcak yenmeliymiş hükümet dediğin hiç olmazsa musakka olmalıymış filan habire anlatırlar.

Halbuki neticede aynı soyun soyu'dur.

Enflasyon hesabını doğru yapanlar Tüik'ten kovuluyorsa böylece enflasyon düşük çıkıyorsa "işsizim ama aylardır iş bulamadığım için iş bulma ümidimi kaybettim" diyenler işsiz sayılmıyorsa böylece işsizlik rakamı düşük çıkıyorsa piyasada yaprak kıpırdamazken "sakın inanmayın kriz mriz yok" deniyorsa iş dünyası sarayda el pençe divan duruyorsa neyin tarifidir bu?

Hünkarbeğendi.

Senelerdir Akp'ye en ağır muhalefeti yaparken aniden Akpci olan Mhp iktidara yanaştığı için kendisini eleştirenlere nasıl sitem ediyor?

Onunki can da benimki patlıcan mı?

Hdp ise oturtma'dır.

Habur'da oturttu.

Oslo'da oturttu.

İmralı'da oturttu.

Kandil'de oturttu.

Şimdi ne diyor Trump?

Dokunursanız oturturum.

Bakın Trump dedim aklıma geldi ABD'nin Ankara büyükelçisine sordular Türkiye'nin en çok nesini sevdiniz dediler adam hiç düşünmeden "Türkiye patlıcan ülkesi patlıcanın her şeyi güzel" dedi.

Muz cumhuriyeti diyenler yanılıyor yani… Patlıcan ülkesi.

Şu şehirde Akp aday göstermesin Mhp göstersin.

Şu ilçede Chp katılmasın İyi Parti adayı katılsın.

Rica ederim belediyeyi siz alın estağfurullah siz önden buyrun istirham ederim siz başkan olun arz-ı hürmet ederim falan…

Bu nezaket olsa olsa Alinazik değil midir?

Arap mutfağının mezesiyken Mastırşef asrın liderimiz tarafından Türk mutfağına monte edilen lezzetlerine doyum olmayan Suriyeliler nedir?

Babagannuş.

15 sene önce evlerde fırın mı vardı diyor şak şak şak alkışlıyorlar.

Biz gelmeden önce buzdolabı mı vardı diyor şak şak şak alkışlıyorlar.

Ambulansları köpekler çekiyordu diyor şak şak şak alkışlıyorlar.

Biz gelmeden önce tomografi mi vardı diyor şak şak şak alkışlıyorlar.

Cami yoktu diyor şak şak şak alkışlıyorlar.

Nedir bu yalakalığın izahı?

Şakşuka.

Bu topraklarda hıyar'dan sonra en bol yetişen sebzedir patlıcan.

Bahsederken bile insanın ağzı sulanıyor.

Bayılırız.

Parmaklarımızı yeriz.

Ama parmaklarımızı yediğimizle kalırız.

Bünyeye zerre faydası olmaz.

Besin değeri fakirdir.

Vitamini sıfıra yakındır.

Çocuklara tavsiye edilmez.

Çünkü nikotin içerir.

Ama büyüklere tavsiye edilir…

"Ekonomideki kötü gidişatın sebebi patlıcan" denir.

Gayet güzel uyuşturur!

================================

ÜMİT ZİLELİ: YENİ TÜRKİYE'DE GÜCÜN ADALETİ!. .

Acil tıp teknisyeniydi…

İş başvurusu yaptı… Prosedür gereği güvenlik soruşturması gerekiyordu yapıldı. Tıp teknisyeni soruşturmadan tertemiz çıktı hakkında hiçbir olumsuz sicil kaydına rastlanmamıştı… Ancak yine de işe alınmadı!. . Nedeni neydi peki? Şimdi sıkı durun söylüyorum:

-Annesi ve babası sakıncalı çıkmıştı!. .

Büyük suçları vardı; bir kere ikisi de sendikalıydı üstüne üstlük baba sendikanın mitinglerine katılmıştı!. . Anne ise siyasi faaliyetlerde bulunmuştu!. . Teknisyen bu karara karşı mahkemeye başvurdu. Yerel mahkemenin kararını da paylaşayım:

Kendisinde bir sakınca yok ama ailesi hakkındaki hususlar kişinin içinde bulunduğu ortam da dikkate alındığında güvenlik soruşturmasının olumsuzluğu için yeterli!. .

Kara bir şaka gibi değil mi?. . Ama tamamen doğru aynen yaşanmış bir öykü!. . Eminim sizin de hemen aklınıza aynı soru geldi:

-Yasalarımızda tanımlanan "suçun şahsiliği" ilkesine ne oldu?. .

Çok şakacısınız; tabii ki buharlaştı Yeni Türkiye'de artık böyle!. . Peki hep mi böyle? Tabii ki hayır "güce yakın ya da uzak olmak" bu tür durumlarda sonucu 180 derece değiştirebiliyor!. .

Örnek çok buyurun birkaç tanesini inceleyelim…

Belediye başkanı olamazsın ama meclis başkanı olabilirsin!. .

Biliyorsunuz İzmir Büyükşehir Başkan adayı Tunç Soyer için iktidar ve yavru iktidar ortağı tarafından babası Nurettin Soyer ile ilgili iddialar ortaya atılmış "işkenceci"yaftası bile yapıştırılmıştı!. .

Nurettin Soyer sıkıyönetim savcısı olarak 1970'lerin başında tarihte ilk ve son kez olmak üzere Fetullah Gülen'i 7 ay tutuklu olarak hapishaneye sokan kişiydi… FETÖ bunu hiç unutmadı!. .

12 Eylül darbesi sonrasında da aralarında MHP davası olmak üzere pek çok davada görev aldı… Aradan neredeyse 40 yıl geçtikten sonra 10 yıl süreyle Seferihisar Belediye Başkanlığı yapan Tunç Soyer İzmir Büyükşehir'e aday olunca bir anda Nurettin Soyer'in oğlu olduğu hatırlandı!. . Yandaş kuyrukçuların da katıldığı bir linç kampanyası başlatıldı; Suçun şahsiliği ilkesi bir kez daha hunharca katledilmişti!. .

-Ne demiştim yukarıda; suçun şahsiliği ilkesi "Yeni Türkiye'de" artık yalnızca gücü arkana almışsan işliyor işletiliyor!. .

Bu kez örneğimizin adı Sinan Yıldırım!. . İstanbul Kozyatağı'nda bulunan Central Park Hastanesi'nin sahibiydi… Bu hastaneye FETÖ'den dolayı el konuldu. Sinan Yıldırım yurtdışına kaçtı yani FETÖ firarisi unvanına erişti!. . Kimdi bu Sinan Yıldırım peki?

-Eski Meclis Başkanı İsmail Kahraman'ın damadıydı!. .

Bitmedi; iddiaya göre el konulan hastanenin başına kayyum olarak da TMSF Fon Kurulu Üyesi Yılmaz Şener atandı. Peki o kimdi? O da iddiaya göre İsmail Bey'in ağabeyi Rüştü Kahraman'ın damadıydı!. .

Böyle olunca ne oluyordu peki? çok kolay:

-Damatlar hukuku oluyordu!. .

Ufak bir bilgi notu: Bu durumu bir soru önergesiyle Meclis'e taşıyan zamanın CHP Milletvekili Eren Erdem şu anda hapishanede açlık grevinin 6'ncı gününde!. .

Bu durum Meclis Başkanı İsmail Kahraman'a da soruldu elbette. Şu tarihi cevabı verdi:

Onu ben bilemem. Şahıslara ait keyfiliktir!. .

Sayın Meclis Başkanı "Suçun Şahsiliği" ilkesini hatırlamıştı!. .

Teknisyen olamazsın ama büyükelçi olabilirsin!. .

Sırada pek ünlü pek "Dişli" bir örnek var…

15 Temmuz darbe girişiminin beyin takımında yer alan FETÖ davasında 1 numaralı isim olarak yargılanan Tümgeneral Mehmet Dişli'yi biliyorsunuz…

Onun kardeşi AKP'nin ağır toplarından Şaban Dişli'den söz edeceğim… Mesela 2004 yılında KKTC'de yapılan "Annan Planı" referandumunda değişik soyadları altında Kuzey Kıbrıs'a gitmiş referandumdan "evet" çıkması için cansiperane uğraş vermiş başarılı da olmuştu… Yıllar sonra bu kez Silivri'deki TESCO satışında 1 milyon TL "komisyon" ile gündeme düşmüş geri plana çekilmişti. Daha sonra kendisini AKP Genel Başkan Yardımcısı koltuğunda görmüş ancak eleştiriler üzerine istifa etmişti. Şaban Dişli Hollanda Büyükelçisi iyi mi!. . O da kardeşiyle ilgili bu kritik konu ne zaman hatırlatılsa hep aynı yanıtı verdi:

-Suçun şahsiliği!. .

Acaba Şaban Bey o tıp teknisyeni gibi "güvenlik soruşturmasında" sınıfta kalsa mahkemeye gitse o mahkeme o teknisyen için verdiği kararı verir miydi?. .

-Tabii ki vermesi gerekirdi!. .

Yoksa insanlar Bank Asya'nın yanından geçti hesap açtı diye içeriye atılan işinden ihraç edilenler hep bir ağızdan şu soruyu sormazlar mıydı:

-Bu nedir birader adaletin gücü mü yoksa gücün adaleti mi?!

Elinizi vicdanınıza koyun cevaplayın lütfen…

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: AĞZINDAN BAL DAMLIYOR MAŞALLAH!

Sevgili okurlarım başımızda bu ülkeyi 17 yıldan bu yana yöneten bir iktidar var.

İktidarın her açıdan her şeyi ise Recep Bey.

Tek adam rejiminin bir numarası…

Hem AKP genel başkanı hem de "Tarafsız (!)" cumhurbaşkanı.

Türkiye'de sinek uçsa haberi olur. Her konuyu bilir her şeyden anlar!

İşi gücü her gün bir toplantı düzenleyip nutuk atmak önündeki ekranda yazılı olan cümleleri okumak.

Yapacağı konuşmaların metni danışmanları tarafından hazırlanıyor Recep Bey'e de onları okumak düşüyor.

Televizyon ekranları her gün onun sözleriyle dolu. Canlı ve cansız yayınlarda hep o var. Konuşmaya bir başladı mı en az yarım saat sürüyor.

Bütün kanallar yayınlarını anında kesip onu ekrana taşıyor.

Bütün yandaş gazetelerin manşetleri de ertesi gün onun sözleriyle dolu.

Böyle bir olaya sadece az gelişmiş ve diktatörlükle yönetilen ülkelerde tanık olabilirsiniz.

Medyanın yüzde 95'inde onun sözü geçiyor kendisinin ve danışmanlarının ağzından çıkan her söz "Emir" kabul ediliyor.

★★★

İşte böyle bir ortamda beyefendinin ağzından şimdi her gün adeta bal damlıyor…

Seçim yaklaştı kaybetme korkuları başladı ya…

Devlet kesesinin ağzını açmak zorunda kaldı.

Her gün vaatler müjdeler yağdırıyor hem de bütün kesimlere…

"Şuna şu kadar vereceğiz buna bu kadar avantaj sağlayacağız taşeronları kadroya alacağız fiyatları düşüreceğiz fiyat artıranlar vatana ihanet etmektedir hastalara ücretsiz ilaç sağlayacağız vesaire vesaire…"

Kendisiyle tanışıklığım olsaydı sorardım:

"Beyefendi kaç yıldır iktidardasınız. Bu vaatlerinizi niçin önceki yıllarda gerçekleştirmediniz de şimdi konuşuyorsunuz?"

★★★

Bu soruya yanıt veremezdi zira o sözde vaatlerin tamamı seçim yatırımıdır.

31 Mart'a kadar kaşıkla verecekleri her şeyi kepçeyle misliyle geri alacaklar.

Hastalar için piyasada bir sürü ilaç ve aşı yok. Olanların fiyatı da uçmuş durumda.

Beyefendi kendi çıkamaz ama güvendiği birilerini eczanelere gönderip durumu kolayca belgeleyebilir.

Örnek vereyim zatürre aşısı.

Doktorlar özellikle belli bir yaştan sonra bu aşının mutlaka yapılmasını istiyor da bulursan ve paran yeterse yaptırırsın! Fiyatı sadece 250 lira.

Bir sürü aşı ve ilaç böyle.

İki ay önce aldığım bir ilacın fiyatı 68 lira idi şimdi olmuş 110 lira!

Beyefendi bu konuları görmezden gelir konuşmalarında hiç değinemez… Ya da danışmanları kendisinden gizler.

Evet bir kez olsun güvendiği adamlarını eczanelere gönderip durumu araştırsa karşısına neler çıkacak neler!

Piyasada bir sürü önemli ilaç yok.

İsimlerini vermiyorum… Tansiyon kalp ve şeker ilaçları yok. Kafa hastalığı olarak bilinen ruhsal rahatsızlıklarda kullanılan antidepresanlar göz ilaçları ve üstelik çok önemli bazı kanser ilaçlarını bulmak da ne yazık ki mümkün değil.

Vatandaşa her gün "Cennet (!)" vaat edip kesenin ağzını açan beyefendi bu durumları acaba bilmez mi?

★★★

İlaçları bırakalım gelelim klasik ev temizlik ve mutfak harcamalarına…Şimdi kalkmış marketlere manavlara ve bakkallara savaş ilan ediyor!

Belediye zabıtalarını fiyatları denetlemeye davet ediyor.

Zannediyor ki zabıta marketleri basınca fiyatlar düşecek!

Yok öyle bir şey…

İşte o yüzden patlıcan biber domates salatalık soğan ve her türlü meyvenin sebzenin fiyatları aldı başını gidiyor.

İşte o yüzden Türkiye saman mercimek buğday fasulye kuru soğan gibi ürünleri ithal eder bir ülke durumuna düştü.

Daha birkaç gün öncesine kadar açıklamalar yapılıyordu:

"Kuru soğanda fiyat artışı yaratan depoları bastık şu kadar ton soğana el koyduk!"

Bastınız da ne değişti Türkiye şimdi Azerbaycan başta olmak üzere çeşitli ülkelerden kuru soğan ithal etmeye başladı.

★★★

Bir yanda her gün müjdeler (!) yağdıran ağzından bal damlayan bir iktidar öbür yanda ise yoksulluk ve açlıkla boğuşan milyonlarca insanımız…

Ve ağırlığını her gün daha çok hissettiren ekonomik kriz. Her gün kepenk indiren iş yerleri.

Vatandaş tepkili…

Ve iktidar korkuyor "Bu kriz giderek bizi vurur ve seçimde belli yerleri kaybedersek mahvoluruz" diye korkuyor panik yaşıyor.

Vuracak kardeşim vuracak kaçınılmaz sona doğru gidiyorsunuz… Zira partizanlığın ayrımcılığın yandaş zengin etmenin ve vatandaşı mahvetmenin bu kadarı tarihte görülmedi.

================================

ORHAN UĞUROĞLU: ERDOĞAN AİLESİNE REKOR BAĞIŞ

İstanbul Büyükşehir Belediyesi çeşitli vakıflara toplamda 847 milyon 592 bin 858 lira 27 kuruş bağış yapmış...

Milyonlarca lira yardımı İstanbullulara hizmet için değil önemli bölümünü Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ailesinin fertlerinin bulunduğu vakıflara yapmış.

Benim en çok dikkatimi çekenlerden bir tanesi T3 Vakfı'na yapılan 41 milyon 363 bin 939 lira 34 kuruş tutarındaki bağıştır.

T3 Vakfı'nda Selçuk ve Hakan Bayraktar kardeşler alıyor.

Türk Silahlı Kuvvetleri'nin satın aldığı yerli ve millî silahlı ve silahsız İnsansız Hava Araçlarını (İHA) imal eden BAYKAR şirketinin 2 ortağıdır Bayraktar kardeşler.

Türk ordusunun terörle mücadelesinde çok önemli görev üstlenen BAYKAR yönetimi T3 vakfının aldığı 41 milyon liradan nasıl yararlanıyor?

ARGE araştırmalarında kullanıyorsa hatadır.

BAYKAR'a uzman eleman yetiştirmek için kullanıyorsa hatadır.

Sermaye olarak kullanıyorsa hatadır.

BAYKAR şirketinden elde ettiği kâr ile T3 vakfını kurup finansını sağlaması gerekirken İstanbullular için harcanması gereken 41 milyon liranın ticari faaliyette bulunan bir şirketin ortaklarına bağışlanması da siyaseten büyük hatadır.

Erdoğan'ın aile fertlerinin İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden sadece 2018 yılında aldıkları bağışlar şöyledir:

TÜRGEV Recep Tayyip Erdoğan'ın kızının Yönetim Kurulu Üyesi olduğu vakıftır ve İstanbulluların 51 milyon 593 bin 44 lira 70 kuruşunu AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden bağış almıştır

AKP'li İstanbul Büyükşehir Belediyesi mütevelli heyetinde Bilal Erdoğan'ın bulunduğu OKÇULAR Vakfı'na 16 milyon 640 bin 457 lira 11 kuruş bağışlamış.

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Yüksek İstişare Kurulu'nda Bilal Erdoğan'ın olduğu TÜGVA Vakfı'na 74 milyon 276 bin 471 lira 18 kuruş bağış vermiştir.

Şimdi gelin Erdoğan'ın aile fertlerinin yer aldığı vakıflara yapılan bağışları toplayalım:

+++++++++++++++++++

TÜRGEV: 51.593.044 70

OKÇULAR: 16.640.457 11

TÜGVA: 74.276.471 18

TOPLAM: 142.509.972 99

+++++++++++++++++

Erdoğan ailesinin vakıflarına İstanbul Büyükşehir Belediyesi sadece 2018 yılında 142 milyon 509 bin 972 lira 99 kuruş bağışlamış...

İstanbullular hizmet bekliyor yatırım bekliyor ama Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Cumhurbaşkanı olan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın aile fertlerinin bulunduğu vakıflara İstanbul Büyükşehir Belediyesi 142 milyon lira bağışlıyor.

Değerli okurlarım hangi amaçla kullanılırsa kullanılsın çok büyük miktar paranın İstanbul Büyükşehir Belediyesi bütçesinden bu vakıflara bağışlanması affedilemez.

Ben de İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne soruyorum:

16 yılda Erdoğan'ın aile fertlerinin vakıflarına toplam ne kadar bağış yapılmıştır?

Belediyeler vatandaşların vergilerinden kendi yasalarından doğan maddi kaynaklardan vatandaşa hizmet yapmaları gerekirken bütçelerinden vakıflara hele hele Cumhurbaşkanının aile fertlerinin de bulunduğu vakıflara yüz milyonlarca lirayı sadece bir yılda bağışlamıştır.

Değerli okurlarım vakıflar kendi topladıkları bağışlarla Osmanlı'dan bu yana çok faydalı işlere imza atmışlardır.

Ancak 15 milyon İstanbullu Büyükşehir Belediyesi'nden hizmet beklerken 848 milyon liranın vakıflara bağışlanması büyük hatadır.

Bu büyük hatanın hesabını da İstanbullular 31 Mart yerel seçiminde AKP'den sormalıdır.

Bu vakıflar çocuklara gençlere hizmet verecekler ve AKP'ye oy devşirecekler öyle mi?

Kimin parası ile? Elbette İstanbulluların parası ile...

Haydi diyelim böyle bir siyasi faaliyetleri yok.

Peki İstanbul Büyükşehir Belediyesi bu para ile neden öğrenci yurtlarını kendisi yapmaz?

Okçular Vakfı'na ne demeli?

Size vakfın resmi web sitesinden bir faaliyet ileteyim:

"Her yıl düzenli olarak açtığımız yaz dönemi Kur'an-ı Kerim kursumuzu tamamladık. 15 Eylül 2018"

Okçuluk faaliyeti tamam da vakfın amacı din eğitimi de vermek midir?

Ayrıca öğrendim ki Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD) Türk Eğitim Vakfı (TEV) ve Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de (ÇYD) İstanbul Büyükşehir Belediyesinden bağış istemişler ama verilmemiş.

Erdoğan'ın aile fertlerinin vakıflarına bağışlar yapılmış ama bir de Aziz Mahmud Hüdayi Vakfı var ki 16 milyon 476 bin 823 lira 48 kuruş yardım almış 2018 yılında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden.

Bu vakıf da görevden istifa ederek ayrılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş ailesinin.

İşte AKP'nin yönetiminde olan İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nin bağışları böyle.

================================

RIFAT SERDAROĞLU: BU FOTOĞRAFA İYİ BAKIN

BU FOTOĞRAFA İYİ BAKIN

Bu fotoğrafı 30.01.2019 Çarşamba günü saat 13.30 civarında çektim.

İzmir Vilayet Binasının saat kulesine bakan yönüne asılı!

Atatürk'ün resminin yanına Erdoğan'ın ve AKP İstanbul Belediye Başkan Adayı Binali'nin resmi konulmuş!

Bugünden günlerce önce Binali AKP Genel Başkanı tarafından büyük bir törenle

partisinin İstanbul adayı olarak ilan edilmişti.

Bu resim AKP'nin ve Türk Demokrasisinin yüzkarasıdır.

Bu karayı çalan da o resmin asılması için emir veren İzmir'in AKP'li Valisidir…

Şimdi beraberce soralım;

zmir Vilayet Binasına bugüne kadar bir parti adayının resmi asıldı mı?

-"Efendim Binali'nin resmini TBMM Başkanı olduğu için astık" diyecek Vali Bey;

Siz Anayasanın 94. Maddesini bilmiyor musunuz? Yoksa siz de mi Anayasayı rafa kaldırdınız?

-Vilayet Binasına Cumhuriyet kurulduğundan bu güne kadar herhangi bir TBMM Başkanının resmi asılmadı. İzmir'de önceleri görev yapan Valiler mi yanlış yaptılar yoksa siz mi?

İzmir'in bu AKP'li Valisi görevden alınıncaya kadar İzmirli Demokratlar olarak Vilayet Binasını bundan böyle AKP İL Binası olarak kabul edeceğiz ve onu ayıbıyla baş başa bırakacağız.

Bu utanç fotoğrafının çekildiği dakikalarda AKP Genel Başkanı-tarafsızlık yemini etmiş Cumhurbaşkanı tüm Valileri-Vali Yardımcılarını-Kaymakamları Saray'da toplantıya çekmişti!

Tam da seçim öncesi Cumhurbaşkanı- AKP Genel Başkanı T. C Devletinin memurlarına ne diyebilir tahmin eder misiniz?

-Seçim yatırımı olarak gittiği Fazıl Say Konserini anlatmıştır!

-Bekaa Vadisini ve Beka meselesini anlatmıştır! Görev yaptıkları İl ve İlçelerde AKP'nin seçim kaybetmesi halinde görevden alınacaklarını esas beka sorununun Valilerin-Kaymakamların olduğunu kulaklarına fısıldar!

özüm Sürecindeki gibi seçim öncesi "PKK'nın Şehir Yapılanmasına dokunmayın görmezden gelin" der! (Sonra o Valileri attığı gibi bunları da atar)

-Veya "Eyy Devlet Memurları tarafsız olun seçime hile karıştırtmayın seçim güvenliğini sağlayın adil-eşit-şeffaf bir seçim olsun diyecektir!

Sizce hangisini söyler?

Gerçi biz 2002'den beri yapılan her seçimde AKP'nin neler yaptığını çok iyi biliyoruz ama sürekli kazık yiyen muhalefet partileri yedikleri kazıklardan bir türlü ders almadılar ki…

Elma ile sonradan zenginleşen AKP'li Elma Şekeri yolda karşılaşmışlar;

Elma; "Elbisen çok güzel" demiş.

AKP'li Elma Şekeri; "Tabii ki güzel. Çünkü markası Armani!"

Elma; Belli belli kıçındaki kazıktan belli…

AKP'nin nasıl bir seçim cambazı olduğu belli değil mi?

Belli olmaz mı? Arkalarında ki çöplerden belli değil mi?

Türk Milletinin namusu demek olan oylarını çalanlardan devletin kendilerine verdiği makamları AKP'ye bağlayan herkesten Türk Adaleti önünde hesap sormak boynumuzun borcu olsun…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: DİK DURUYORUZ AMA DİKLEŞEMİYORUZ

AKP Genel Başkanı Erdoğan partisinin manifestosunu 11 maddede açıkladı.

(Manifesto; Toplumsal bir hareketin siyasi inanç ve amaçlarının açık ifadesi)

Manifestonun ne anlama gelmediğini bilmeyen AKP İlçel yöneticileri salonda avantadan verilen dürüm-ayranı götürürlerken aralarında konuşuyorlardı;

"Lan oğlum Reyiz 'in dediği bu mani ile festo ne ola ki? Mani para demek olduğuna göre festo da çuval mı demek? Çuvalla para mı demek istedi acaba?"

11 maddelik AKP Manifestosunda gördüğümüz eksiklikler şöyledir;

-25 senedir İstanbul'u içine eden "Erdoğan Ekolü" yine ve yeniden on bir maddelik tatlı palavralarla İstanbulluları salak yerine koymuş!

-"Kupon Arazi" denilen ve imar değişikliği ile çuvalla para götürülen işlerle ilgili bir madde göremedik!

Demek ki bir tane daha manifesto var! Yani gizli manifesto…

kincisi AKP'nin artık dikleşememek sorunu olduğu ortaya çıktı.

Reyiz "Dik duruyoruz ama dikleşemiyoruz artık yatay-yatay çalışacağız" dedi.

İstanbul'daki tüm dikine-dikine binaları diken AKP'li müteahhitler neden dikleşemezler niçin dikleşemezler nasıl olur da dikleşemezler anlayamadık.

Milletin orasına burasına koyduklarından dolayı bitap düşmüş olabilirler mi?

Fıkra bu ya;

"Vücuttaki tüm organlar Tanrı'ya taleplerini iletmesi için Hamurkârın (Allah'ın emriyle insanların yaradılış hamurunu hazırlayan melek) makamında toplantı istemişler.

Toplantıyı yöneten Başmelek;

Hamurkârın huzurundasınız saygılı olun söz alın ayağa kalkıp öyle konuşun diye tembihlemiş.

Önce göz söz almış;

Efendim ben yıllarca hizmet ettim. Sahibim çok okuyan biri. Yoruldum emekli olmak istiyorum!

Beyin;

Ben de emekli olmak istiyorum. Sahibim o kadar cahildi ki yerel seçimleri bile beka diye yutturmaya çalıştı ve beni hiç kullanmadı paslandım!

Mide;

Benim ki öyle obur idi ki beni çöp kovasına döndürdü. Deveyi bile hamutuyla götürdü. Emekli olmak istiyorum!

Popo;

Efendim benim ki çok tembel idi hiç kıpırdamazdı. Ne bulursa götürdü helal kazançla yemek yemezdi.

Sürekli kabızdı perişan oldum beni de emekli edin!

O sıra en arkadan titrek sesle biri bağırmış;

Ben de emekli olmak istiyorum. Beni de emekli edin!

Başmelek sinirle;

Terbiyesiz ayağa kalkıp konuşsana!

Titrek ses;

Ayağa kalkacak ve dikleşecek gücüm olsa hiç emekli olmak ister miydim? Baksanıza bana aynen AKP'li müteahhitler gibi oldum. Dik durmaya çalışıyorum ama bir türlü dikleşemiyorum…

Değerli Okurlar;

AKP'nin müteahhitlerinin bir tek burunları hassastır. Çok iyi koku alırlar.

Reyiz ve Binali ile beraberce yaptıkları köprülerdeki tünellerdeki hisselerini yabancılara satıp yavaş- yavaş yurtdışına tüymek istiyorlar! Bazıları devir işlemini başlattılar bile!

Neden böyle yapıyorlar? Artık arkalarında dikleşecek birileri kalmadığı için!

Bakınız kıymetli AKP Müteahhitleri;

Nereye kaçarsanız kaçın sizi bulup Silivri Kampüsünde konuk edeceğiz.

Hem yalnız olmayacaksınız. Hani o AKP'lilerin alıyor ama çalışıyor" "Bizimkiler hiç olmazsa besmele ile çalıyorlar" "Ne istediniz de vermedik" "Öcalan saygın bir önderdir" diyenler var ya hah işte hepiniz orada bir araya geleceksiniz.

Büyük Atatürk'e küfredenleri ziyaret edenler var ya izninizle onları ben misafir edeceğim ve sakızlı muhallebi ile besleyeceğim. Kimseye bırakamam onları…

Not;

Bugün sizleri güldürmeye gayret ettik. Yarın üzüleceğiniz bir "hırsızlığı" anlatmaya çalışacağım.

Not;

23 Şubat Cumartesi günü saat 12.30 da Fuar-Basmane Kapısı girişindeki 1/B

Holünde yapılacak toplantıyı unutmuyoruz tamam mı? Dünyaya Demokrat İzmir'de nasıl toplantı yapılır beraberce göstermeliyiz! Hadi bakalım…

================================

RIFAT SERDAROĞLU: HAKİM; HÂKİM OLMALI

Hakimlik dünyanın en zor ve en önemli mesleklerinden biridir.

Yeryüzünde insanların yaşamları özgürlükleri hakkında hüküm verebilen kişinin yükünün ağırlığını düşünebilir misiniz?

Kur'an daki bir çok ayette "El-Hükmü Lillâh" yani "Hüküm Allah'ındır" der.

Şüphesiz ki doğrudur. İnsanlar arasındaki ilişkilerde ise "Hüküm Hakimindir. "

Lâiklik ilkesinin önemi ve vazgeçilmezliği burada ortaya çıkar.

Siyasal İslamcılar insanların günlük ilişkilerinde Şer'i kaidelerin geçerli olmasını savunurlar.

İrticanın bu güne kadar ki en kısa ve doğru tanımı şöyledir;

İrtica Pozitif hukukun yerine Şer'i hükümlerin konulmak istenmesidir.

Bu eylemin adı irticadır.

İslam tarihinde çok sayıda ilim sahibi değerli Kadı vardır. Bir kişinin Kadı olup dünyada insanlar için hüküm verebilmesi için halk deyişiyle kırk fırın ekmek yemesi gerekmektedir.

Kanuni'nin 1557'de Süleymaniye Camii İmamlığı için verdiği ilanda aranan şartlar şöyleydi;

"3 dil (Arapça-Farsça-Latince) ve yüksek ilimleri insan yapısı ilmi bilecek spor yapacak özellikle çok iyi bir at binicisi olacak güzel giyinecek karısı bir tane olacaktır…" (Reyiz 'in bu işi alması mümkün değil. Ata binemez ki!)

İmam için böyle şartlar arayan iradenin kadı olacak kişilerdeki aradığı özellikleri varın siz düşünün.

Türkiye'de nasıl Hakim olunur derseniz Hukuk Fakültesini bitiren bir genç önce yazılı sonra sözlü sınava tabi tutulur. Sınavları geçer ve kabul edilirse 1 yıl sürecek stajı tamamlamak zorundadır. Son yapılacak sınavdan geçerse Hakim olarak atanır. Hele AKP'li bir Avukat iseniz sizin yolunuz daha kısadır!

25-26 yaşındaki bu Hakim veya Hakime sizin hakkınızda hüküm verebilecek yetkiye kavuşur!

Bu genç Hakimler insanlar hakkında hüküm vermenin önemini değerini sorumluluğunu ancak 40'lı yaşlara geldikten sonra anlayacak donanıma sahip olacaklardır. Tabii ki bu arada sürekli okumaları kendilerini geliştirmeleri şartıyla!

Hukuk eğitimi almadım. Fakat 45 senedir seçimle gelinen makamlarda yöneticilik yaptım. Çok güzel ve çok acı olaylara şahit oldum. Yanlış kararlar yüzünden insanların yaşamlarının karardığını ailelerin perişan edildiklerini gördüm. En son örneği beraberce yaşıyoruz.

Evinin kirasını ev sahibi öyle istediği için Bank Asya'ya yatıran öğretmen zindanda "Ben FETÖ'cuyum" diye bağıran AKP'li Bakanlar dışarıda!

Orduya FETÖ'cu subayları dolduran terfi ettiren generaller görevde silahı olmayan askeri öğrenciler zindanda! Böyle uygulamalarla toplumu paramparça edersiniz!

Türkiye'nin Yargıyı "Ben nasıl ele geçiririm" mantığıyla değil "Adaletin çabuk ve doğru olarak karar vermesini nasıl sağlarım" anlayışıyla yapılacak ve tüm paydaşların katkısının sağlanacağı bir "Adalet Reformunun" ön çalışmaları uzman arkadaşlarımız tarafından yapılmaktadır.

Hüküm verecek Hakim kendi tarihini dünya tarihini Sosyolojiyi Psikolojiyi Sosyal Olayları Siyasi Akımları bilecek ve değerlendirecek bilgiye sahip olmalıdır.

Karar verirken önce Anayasamızı Yasalarımızı Anayasa Mahkemesi Yargıtay Danıştay içtihatlarını altına imza koyduğumuz Uluslararası Anlaşmaları AHİM Kararlarını İnsan Hakları Evrensel Beyannamesini ve en önemlisini Türkiye Cumhuriyetinin nasıl kurulduğunu Aydın olarak sorumluluklarını vicdanına danışarak düşünmeli ve öyle karar vermelidir.

Yoksa herhangi bir söylemin veya yazının içindeki bir cümleye takılıp karar verirse Hüküm Makamını bir bilgisayara dönüştürürse kendisini tartışmaya açar. Hakim bilgisayar gibi olmamalıdır. Eğer dava konusunun önünü arkasını ülkenin içinde bulunduğu durumu düşünmeden karar verecekse o zaman Hakime gerek yok ki! Bilgisayar uzmanlarına bir program yazdırırsınız.

Şu cümleler suç mu değil mi diye bilgisayara sorduğunuzda aldığınız yanıta göre karar verirsiniz.

Kendi davamdan örnek vereyim. Şu cümleyi ben yazmıştım; "Sayın Akar üzerinizdeki üniforma Atatürk'ün giydiği üniformadır. Ankara Belediye Zabıta Müdürünün üniforması değil. Bu üniformanızla siz Atatürk'e küfreden yobazları ziyaret edemezsiniz!"

Hakime Hanım cümlenin sonunu yok sayarak Anayasa ve yasaların Genelkurmay Başkanına neler yüklediğini düşünmeden Atatürk Devrimlerini de yok sayarak Akar'ı aşağıladığım gerekçesiyle beni mahkûm etti!

İnanıyorum ki o Hakime Hanım yukarıda yazdığım eğitimleri alsaydı ya da kafasını kaldırıp duvardaki Atatürk resmini hatırlasaydı bu kararı vermezdi!

Bir ülkenin zenginliği ne yeraltı yerüstü varlıklarıyla ne ekonomisinin gücüyle ölçülemez.

Eğer o ülkede adalet doğru bağımsız tarafsız ve çabuk işliyorsa o ülke dünyanın en zengin ülkesidir.

Suudi Arabistan Katar gibi ülkeler sizce zengin ülkeler mi? O halde vatanlarını terk eden Iraklı-Suriyeliler o ülkelere değil de neden Avrupa'ya gitmek için ölümü göze alıyorlar?

Şunu biliyorum ki adaletin işleyişine göre dünyanın en fakir ülkelerinden biriyiz.

Bu ayıp da susan sessiz kalan herkese yeter. İnşallah bu aralar işiniz adliyeye düşmez. Düşte gör…

Not;

Çoban Ateşi İzmir Buluşması

23 Şubat 2019 Cumartesi Saat 12.30

Fuar Basmane Kapısı girişi 1/B Holü İZMİR. Sahip çık toplantıya katıl…

================================

ARSLAN BULUT: "BÜYÜK BAŞKENTLERDE ÖNEMLİ GÖRÜŞMELER!"

ABD Savunma Bakan Vekili Patrick Shanahan Suriye'nin kuzeydoğusunda karmaşık bir durumun söz konusu olduğunu belirterek "Avrupa'nın büyük başkentlerinde Suriye'nin kuzeydoğusuna destek konusunda önemli görüşmeler yapılıyor. " dedi.

Avrupa başkentlerinde sadece Suriye'nin kuzeydoğusu için mi çalışmalar yapılıyor? Türkiye'nin güneydoğusu da bu kapsamda değil mi?

Oslo'da yapılan son "akiller toplantısı" Avrupa Birliği Türk Delegasyonu tarafından hazırlanmamış mıydı?

Projenin adı "Kritik bir zamanda Türkiye'de kapsayıcı diyaloğu desteklemek!" olarak tespit edilmemiş miydi?

AKP iktidarının seçtiği akillerin Oslo'da bir toplantıya katılması Ankara'nın da bu işin içinde olduğunu göstermiyor mu?

***

Foreign Affairs'de "Kuzeydoğu Suriye için Mücadele; Birleşik Devletler çekilirse ne olacak?" başlıklı bir incelemesi yayınlanan Aaron Stein ise "Bu karmaşık ekosistem içinde en etkili aktörler Türkiye ve Rusya'dır. Her iki ülke de Suriye'nin kuzeydoğusunu ele geçirmek istiyor. Rusya Türk askerî müdahalesini Şam rejimini güçlendirmek için kullanmaya çalışıyor. " diye yazdı. Aynı yazar daha önce de "ABD'nin amacı Türkiye'nin Suriye'nin kuzeydoğusunu istikrarsızlaştırmasını önlemek" demişti. Yani TSK'nın Fırat'ın doğusuna girmesini önlemek...

***

Bütün bölgeyi istikrarsızlaştıran ABD bu hedefine ulaştı ama mesela Irak'ta kimin kazandığını artık kendileri de itiraf ediyor.

ABD Kara Kuvvetleri'nin hazırladığı 1300 sayfalık raporda ran ve Suriye Sünni ve Şii militanlara alan ve destek sağlarken ABD bunu durdurmak için hiçbir zaman kapsamlı bir strateji geliştirmedi. Irak'ta tek kazanan İran oldu. " denildi.

Suriye iç savaşı sona erdiğinde kim kazanmış olacak?

Rusya Suriye'nin kuzeydoğusu için bir taraftan ABD ile görüşmeler yaparak bu bölge için "sınırlı özerklik" çerçevesinde anlaşmaya varırken Türkiye'yi de Adana Mutabakatı'nı uygulamaya davet etti.

Adana Mutabakatı Türkiye'ye El Bab ve Afrin'deki gibi askerî müdahalede bulunulan bölgeyi yönetmek için yetki vermiyor. Rusya bu hatırlatma ile Türkiye'ye "Terörle mücadele için operasyon yapabilirsin ama bu mutabakat sana Suriye topraklarını işgal etme hakkı vermiyor" demiş de oluyor aslında!

ABD için fikir üretenler mesela CFR için yazan Jonathan Masters Putin'in "ABD bize hep yalan söyledi. Bunu yaparken NATO'yu doğuya doğru genişlettiler ve sınırlarımızın hemen ötesine askerî üsler kurdular. Bu durum on sekizinci on dokuzuncu ve yirminci yüzyıldaki meşhur Rusya'yı çevreleme politikasının bugün de devam ettiğini gösteriyor" şeklindeki eski çıkışlarına yer veriyor ama bu açıklamaların şimdi öne çıkarılması Suriye'nin kuzeydoğusu üzerindeki ABD-Rusya anlaşmasını örtmeye ve gizlemeye yarıyor! Türkiye'nin her zamankinden daha uyanık olması ve tuzaklara düşmemesi gerekiyor.

***

Irak ve Suriye'de olup bitenler İran'a kazandırıyor ama Türkiye'nin güvenliğini hatta "beka"sını tehlikeye atıyorsa iç siyasetin de buna göre düzenlenmesi şart.

Yerel seçimlerde özellikle CHP'deki aday tespitleri gösteriyor ki asıl hedef parti içindeki iktidarı korumaktır. Adalar Kadıköy Kartal gibi sorunsuz ilçeler ve Kırklareli'de yeniden kazanacağı kuvvetle muhtemel olan mevcut başkanların yerine ilgisiz kişilerin aday olarak atanmasının sebebi bellidir. Bu başkanlar CHP'nin olağanüstü kurultaya çağrılmasını istedikleri için cezalandırılıyor. CHP gibi bir partinin İstanbul'da belediye başkan adaylarını atama yoluyla ve keyfi kararlarla belirlemesi güven veren üslubuyla büyük mesafe alan büyükşehir adayını da zor durumda bırakmıştır.

Genel seçimlerdeki aday tespitlerinde de keyfi kararlar geçerliydi. Böyle bir anlayışın uluslararası konularda sağlıklı bir çizgi takip etmesi mümkün müdür? Türkiye büyük denizleri geçmeye çalışırken Kurbağalıdere'de boğuluyor!

================================

AHMET TAKAN: ANKARA'YI SARSAN DERİN IMF SÖYLENTİSİ!. .

Kahraman iktidar hain marketlere karşı muazzam bir savaş başlattı!. . Radar kurdu... Fiyat hız sınırını aşanın canına okunacak!. . 16 yıldır tek başına ülkeyi yönetenler "IMF'ye borçları sıfırladık. Artık onlar bizden borç para istiyor" noktasından marketteki pazardaki pahalılıkla baş etmekte neden bu kadar acze düştüler?. . Onun izahını keçi sakallı entel ekonomistlere bırakalım. Amaa!. . Bugünlerde derin ekonomi kulislerinde oldukça ilginç bir iddia dolaşıyor;

ABD Başkanı Trump'ın "Türkiye'yi ekonomik olarak mahvederiz" rezil küstah tivitinin perde arkası ile ilgili ileri sürülen iddia çok ilginç. Denilen o ki; "Trump'ın o tiviti attığı sıralarda Türkiye'de gayriresmi olarak bulunan bir IMF heyeti ile görüşmeler yapılıyordu. " Kaynağım sağlam iddiasında ise oldukça ısrarlı. Başka bir kaynağa da teyit için sordum ona daha sonra yer vereceğim. Ekonomi kulislerindeki "sır"ı şöyle anlattı kaynağım;

"IMF ile pazarlıklar devam ediyor. Hükümet seçime kadar 20 milyar dolar seçimden sonrası içinde 200 milyar dolar istedi. IMF heyeti bu talebe temkinli yanaştı. Seçime kadar 5-7 milyar dolar seçimden sonrası için de 50 milyar dolar verebileceklerini bizimkilere bildirdiler. Ancak onu da şarta bağladılar. Suriye'de Türkiye'nin ABD ile birlikte hareket etme şartına. Görüşmeler sürüyor. "

Bu iddiayı dile getiren kaynağımı uzun yıllardır tanırım. Spekülasyonu manipülasyonu sevmez. Hele hele iç boş iddialardan özellikle uzak durur. Gazetecilik gereği bana aktardıklarını bir başka kaynaktan da teyit etmem gerektiğini kendisine söyledim. Duraksamadan "Sor bana da bilgi ver istersen" dedi. Ankara'da ekonomi bürokrasisini ve işleyişini çok yakından takip eden başka bir kaynağıma iddiayı aynen aktardım. Şu cevabı verdi;

"IMF heyeti Türkiye'de temaslarını sürdürüyor. Türkiye'ye yardım göndermek için teknik çalışmalar yapılırken IMF heyeti antlaşmayı seçimden sonra yapmakta kararlı. Seçim sonuçlarını görmeden IMF heyeti herhangi bir anlaşma yapmayacak. Eğer seçimlerden AKP istediği sonucu alırsa o zaman 50 milyar dolar serbest bırakılacak. Bunun için iç gelişmelere IMF özellikle dikkat ediyor. Öncelik seçim sonuçları seçimlerde AKP'nin iyi sonuç alması. IMF bundan sonra anlaşma yapmaya yanaşıyor.

Bunun karşılığında ise nasıl tavizler verileceği konusu zaten bilinen şeyler aslında. Suriye'nin kuzeyinde ABD istediğini alıyor. Çekiliyorum diyor ama bu süreçte zaten kamuoyunun bildikleri var farklı bir şey yok. Orada istediğini alacak. Benzer şeyler önümüzdeki dönemde Irak'ta da söz konusu olacak. Irak'a çok büyük bir şey olmaz. Zaten orada ABD istediğinin çoğunu almış durumda.

Esas çarpıcı konulardan birisi 'Kıbrıs Rum kesimi tanınacak' yönündeki iddialar. Bu da olabilir. Bu konuda bir tavizin her an olabileceği kulislerde dile getiriliyor. Nedeni ise daha önceki gelişmeler. Ancak Türkiye'de kamuoyu bunu ne kadar kaldırabilir bunun hesabını AKP nasıl yapmıştır bu hesabı bu adımı nasıl açıklar kamuoyuna bu belirsiz. Bu kulislerde dile getirilen bir konu. Olabilir mi? Neden olmasın!. . "

***

Muhalefet uzun bir süredir iktidarın kapalı kapılar arkasında IMF ile görüştüğünü ve seçimlerden sonra IMF'ye teslim olacağını açıktan söylüyor. Yüzde 10 indirim kampanyasından istediği verimi alamayan iktidar poşet işi ile uğraşıyor. Bu seçimin düşman kampı Tunç Soyer ile birlikte marketler oldu!. . Bir de Balkan göçmenleri...

Bu arada CHP İstanbul Milletvekili ve Genel Başkan Koordinatör Başdanışmanı Erdoğan Toprak'ın önemli bir tespiti ile devam edelim. Toprak ktidar ekonomiyi terörize ederek günü kurtarmaya çalışıyor" diyor. Erdoğan Toprak'ın görüşleri özetle şöyle;

"Halkı dünyanın en pahalı etini soğanını patatesini yemek zorunda bırakan Erdoğan hükümeti yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot gibi milletin üreticinin işsizlerin sorunundan bihaber patlıcanla biberle savaşırken dört ayda işsizlik maaşı için İŞKUR'a başvuranların sayısı 622 bin kişiye ulaşıyor. Seçim öncesinde panikleyen hükümet tehdit ekonomisine yöneliyor.

Ağustos'ta 2 milyon 751 bin olan kayıtlı işsiz sayısı 751 bin kişi artarak Aralık sonunda 3 milyon 501 bine ulaşmış durumda. Bu tablo üretmeyen üreteni desteklemeyen üreticiyi işletmeleri ithalat tehdidiyle polisiye ve zabıta baskısıyla sindirerek ekonomik gerçekleri milletten gizlemeye çalışan hükümet politikalarının sonucudur. "

Erdoğan Toprak'ın dikkatlerden kaçmaması gereken çok önemli bir tespiti daha var;

"Hükümetin desteklediği hazine garantileriyle kamu bankalarından milyarlarca dolar kaynak aktardığı milletin gelecek 25-30 yılının ipotek edildiği Kamuzel İşbirliği mega projelerdeki müteahhitler teker teker hisselerini satmaya başladılar. Önce 3. Havaalanı müteahhitleri şimdi de Osmangazi Köprüsü ortakları hisse satışına girişmiş durumdalar. Hükümetin iktidar imkânlarıyla büyüttüğü müteahhit ve iş adamları da batan gemiyi terk etmeye hazırlanmaktadır. "

Tüm veriler iktidarın IMF kıskacından kurtulamayacağını gösteriyor. McKinsey'yi hatırlayın!. . IMF'nin taşeronunu... Türkiye ekonomisini yönetim yetkisinin bu ABD taşeronuna verilişini... Skandalın patlayışını ve sonradan güya nasıl çark edildiğini... Kağıt üstünde yoklar ama ruhları Ankara'da dolaşıyor!. . Vatandaş da soğandan sonra patlıcana açılan savaş ile uyutuluyor. Pazara kadar değil seçime kadar!. .





--   a45UyF587661    Arkadaslar!    Devrimimiz Turkiye nin yuzyillar icin mutlulugunu ustlenmistir.    Bize dusen onu kavrayarak ve takdir ederek calismaktir.      Gazi Mustafa Kemal ATATURK          JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI    62. ILAHIYAT, ALLAH'ININ HER SEYE YETEN KUDRETINDEN SOZ EDER VE ONU HEP ACIZ GOSTERIR    Her din, acik bir sekilde, "Dieuproposeet l'homme dispose", yani "Allah takdir eder ve insan uygular" ilkesi uzerine kuruludur. Dunyanin butun teologlari, bir yanda tanrisallik, ote yanda yaratiklar oldugu halde, iki tarafi esit olmayan bir savastan soz eder. Tanrisallik hicbir zaman bu savastan serefli olarak cikmaz. Butun gucune ragmen, yaratiklarini olmalarini arzu ettigi bir sekilde yapmayi bir turlu basaramaz. Abesin, sacmaligin uzerine tuy dikme kabilinden olarak bir din vardir ki, Allah'in insan soyunu iyilestirmek icin bizzat olmus oldugunu iddia eder; ve bu olume ragmen insanlar hic de Allah'in arzu edebilecegi bir durumda degillerdir. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder