20 Şubat 2019 Çarşamba

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar. 2019-02-20 1

  1. TOKMAK: KRİTİK GÜNLER!
  2. ORHAN UĞUROĞLU: ANAYASA PASPAS MI?
  3. TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: İMAMOĞLU ANLATIRSA KAZANACAK...
  4. NECATİ DOĞRU: ARACILAR MELEKTİ ŞEYTAN OLDULAR!
  5. YILMAZ ÖZDİL: İLAÇ
  6. CAN ATAKLI: BİR EKSİĞİMİZ IŞİD'Lİ VAHŞİ TERÖRİSTLERDİ

================================

TOKMAK: KRİTİK GÜNLER!

AKP'nin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Adayı olması nedeniyle Meclis Başkanlığı'ndan ayrılan Binali Yıldırım görevi en yaşlı Meclis Başkanvekili MHP'li Celal Adan'a devrettikten sonra yemekli toplantıda ilginç lâflar etti.

7 ay Meclis Başkanlığı yaptığını ve gönül rahatlığıyla görevinden ayrıldığını belirten Binali Yıldırım'ın 31 Mart Seçimleri sonrası için söylediği şu sözler çok önemliydi. Dedi ki:

"1 Nisan tarihine geldiğimizde mutlaka Meclis'in milletvekili sayısında bir değişiklik olacak. Ama nasıl bir değişiklik olacak onu şimdiden söyleyemiyoruz. Sürpriz olsun!"

Vay canına! Nedir bu sürpriz acaba?

MHP'den ya da başka partilerden AKP'ye katılımlar mı olacak?

Bazı milletvekillerinin (başta HDP sonra CHP olmak üzere bütün partiler dahil) vekillikleri mi düşürülecek?

Nasıl bir sürpriz olabilir?

Binali Yıldırım'ın sözlerinden anlıyoruz ki TBMM'de çok ciddi bir değişiklik olacak.

Peki bu sır ya da sürpriz 1 Nisan'a kadar gizli kalır mı? Sanmıyorum! Bombası yakında patlar!

Türkiye'yi çok daha ilginç (ya da kritik) günler bekliyor!

Cumhurbaşkanı ve Türk Ceza Yasası

Sevgili okurlar Emre Kongar Cumhuriyet'teki köşesinde ilginç bir yazı kaleme aldı. Bunu (özetle) sizlerle paylaşmak istiyorum:

"Ceza Yasası'ndaki Cumhurbaşkanı'na hakaret suçu tarafsız partisiz Cumhurbaşkanı için konulmuş bir hükümdür; kaldırılmalıdır.

Cumhurbaşkanı artık 'yamalı bohça'ya dönmüş olan bu Anayasa'ya göre hem taraflı ve partili olduğu hem de hukuken ve fiilen yürütmenin başı olarak bütün icra fonksiyonlarını yüklendiği için: Siyasilerin muhatap olduğu her eleştiriye hatta onlardan çok daha fazla yetkili olduğu için politikacılara yöneltilen eleştirilerden çok daha fazlasına muhatap olmalı ve özel koruma altında bulunmamalıdır. "

================================

ORHAN UĞUROĞLU: ANAYASA PASPAS MI?

Anayasa hükmü olan cumhurbaşkanlığı yeminine göre "tarafsız" olmaya ant içen Recep Tayyip Erdoğan bu açık yemine uyuyor mu?

Anayasa çiğnendi mi?

Yoksa ettiği yemini mi çiğniyor?

Anayasayı çiğnemesi için anayasa hukuku dehası (!) Profesör Doktor Burhan Kuzu'nun hazırladığı 16 Nisan anayasa değişikliği ile cumhurbaşkanına "siyasi partiye üye olma hakkı" tanındı.

Erdoğan AKP Genel Başkanı yani partili cumhurbaşkanı oldu.

Yemindeki "tarafsızlık" hükmü kaldırıldı mı?

Hayır devam ediyor.

Partili ve "taraflı cumhurbaşkanı" ama anayasa hükmüne göre "tarafsızlık yemini" de duruyor.

Bu durumda anayasa çiğneniyor mu çiğnenmiyor mu?

Cumhurbaşkanı taraflı mı tarafsız mı?

Yemini bozuldu mu bozulmadı mı?

Erdoğan'ın bu durumu hukuken nasıl değerlendirilir?

Ben bilmem hukuk profesörleri ve barolar bilir de bakalım ne derler?

Bugün Erdoğan için "tarafsız cumhurbaşkanı" diyecek tek bir Allah'ın kulu çıkar mı?

BİNALİ YILDIRIM

Demokratik parlamenter rejimi kaldırıp "tek adam rejimini" kurmak için Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından AKP genel başkanlığına ve başbakanlığa atanan Binali Yıldırım bu görevini yerine getirdi. Son Başbakan yani boşbakan olarak koltuk elinde kaldı.

"Tek adam rejimi" gerçekleşti ki mükafat olarak 24 Haziran 2018 seçiminden sonra Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığı'na atandı. Bu atamayı yapan AKP Genel Başkanı Erdoğan 31 Mart 2019'da yerel seçim yapılacağını bilmiyor muydu?

Binali Yıldırım'ı İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday yapacağına karar vermiş miydi?

Bence vermişti ve TBMM Başkanı olarak "istifa etmeden" yerel seçime girmesini istiyordu ki İstanbulluları etkilesin.

Nitekim aday gösterildikten sonra daha Yıldırım konuşmadan Erdoğan "Meclis Başkanlığı'ndan istifa etmesine gerek yok" dedi.

Ama Anayasanın hükmü çok açıktı ki Binali Yıldırım da Türk siyaset tarihine geçecek şu cümleyi söyledi:

"Yerel seçim siyasi faaliyet değildir istifa etmem gerekmez..."

Ve bu muhteşem (!) hukuki yorum karşısında akan sular durdu yandaş kuşlar televizyon ekranlarında ötmez oldu...Ve Binali Bey TBMM Başkanlığından lütfedip istifa etti.

Peki Binali Beyefendi TBMM Başkanlığı devam ederken siyasi faaliyetlere katıldı mı? Katıldı... Anayasayı çiğnedi mi? Çiğnedi Değdi mi? Bence değmedi ve ne yazık ki siciline "anayasayı çiğneyen TBMM başkanı" olarak kara bir leke düşürdü...

Yandaş medya sahipleri

Duayen gazeteci yazar Emin Çölaşan yandaş medya hakkında özetle şunları yazdı.

"Birkaçı hariç bütün televizyon kanalları onun emrinde. Yukarıdan talimat gelince sıkıysa canlı yayınlamasınlar.

Gazeteler derseniz birkaçı dışında onlar da iktidarın sesi olarak görev yapıyor. Ertesi gün açıyorsunuz o gazeteleri manşetleri hep aynı... Beyefendinin sözleri manşette. Belli ki yine yukarıdan talimat gelmiş..."Manşette şu cümleler kullanılacak!"

Biz de şu soruları gündeme getirelim

- Yandaş medyanın gerçek sahipleri kimler?

- Hangi gerçek patron medyasını yüzde yüz iktidar yanlısı hale getirir?

- Hangi yandaş medya patronu hangi kamu bankasından ne kadar krediyi hangi vade ve hangi faiz ile aldı? Geri ödemelerini düzenli yapıyorlar mı?

- Kamu bankaları neden Basın İlan Kurumu aracılığı ile ilan ve reklamlarını tüm medyaya adil şekilde dağıtmıyorlar?

- Yandaş gazete tirajları yerlerde sürünmesine rağmen iktidar yanlısı özel şirketler neden hâlâ reklam yağdırıyorlar?

- Değişik gazetelerin 13 köşe yazarı nasıl oluyor da aynı başlık ve aynı yazıyı aynı gün yayınlıyorlar?

Çölaşan usta ne diyorsun bu hususta?

Değerli okurlarım yandaş medya Türkiye Cumhuriyeti Devletinin tarihinde görülmemiş şekilde iktidarı destekliyor gerçek dışı muhalefet haberleri üretiyor.

AKP'li eski bakan Sözcü'de

FETÖ iddiaları nedeniyle sahibi yurt dışında kalmak zorunda olan Sözcü gazetesinin Ankara Temsilciliğini AKP'nin eski Ekonomiden Sorumlu Devlet Bakanı Nihat Zeybekci ziyaret etti. Zeybekci İzmir Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na AKP tarafından aday gösterildi. Sözcü sayesinde İzmir'e yapacaklarını Emin Çölaşan ile Ankara Temsilcisi Saygı Öztürk'e anlatmış. Sözcü gazetesi yazarları Emin Çölaşan Necati Doğru'nun ve bazı yöneticilerinin de aralarında bulunduğu 5 isme 'FETÖ'ye yardım' davası açıldı. Yazar ve çalışanların 15 yıla kadar hapisleri isteniyor. AKP'nin en önemli bakanlarından Nihat Zeybekci FETÖ iddiası ile yargılanan Burak Akbay'ın gazetesine gidiyor ve yargılanmasına başlanılan Emin Çölaşan'a İzmir'le ilgili projelerini anlatıyor.

Şimdi soruyorum.

Eğer Burak Akbay Emin Çölaşan Necati Doğru ve 5 Sözcü çalışanı FETÖ'cü olsa AKP'nin bakanı Nihat Zeybekci Sözcü'yü ziyaret eder mi?

Devletin MİT'i Emniyet istihbaratı ve Jandarma İstihbaratı elinde olan AKP iktidarının mensupları kimin FETÖ'cü olup olmadığını en doğru şekilde bilirler değil mi?

Ben Sözcü'nün avukatlarının yerinde olsam Sözcü mensupları hakkında açılan FETÖ iddialarının yargılandığı tüm davalara bu ziyareti yazan Saygı Öztürk'ün köşesinin kupürünü ve ziyaret fotoğraflarını delil olarak sunar şöyle derim: AKP'nin eski Bakanı ve İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Nihat Zeybekci'nin Sözcü'yü ziyareti masumiyetimizin tescilidir.

================================

TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: İMAMOĞLU ANLATIRSA KAZANACAK...

Aç insana demokrasiyi anlatamazsınız diye yazmıştım referandum öncesi...

55 milyon insan yoksul!

En temel gıda ürünleri ulaşılamaz hale gelmiş. Maaş ile geçinen geniş kesimlerin hem iki yakası bir araya gelmiyor hem de her an işlerini kaybetme korkusu ile yaşıyorlar.

Orta direk çökmüş... Kent yoksullarının belirlediği bir seçimden ötekine sürükleniyoruz...

Yoksulluk geçim derdi seçmeni nihayetinde "dürtüleri" ile hareket etmeye zorluyor! En temel dürtü "hayatta kalmak" üzerine...

Abartılı mı buldunuz? Değil...

İYİ Parti'nin daha emekleme aşamasında seçime girdiği dönemde en çok duyulan projesi kredi kartları ve takipteki milyonlarca yurttaş için söylediği sözlerdi...

Neredeyse dalga konusu olan ama aslında hiç yabana atılmayacak AKP'nin Millet Bahçeleri de aynı dürtüye yanıt verecek türden projeler...

En dandik kahvenin 15 TL'ye satıldığı bir memlekette gençler arkadaşları ile hangi ortamlarda buluşup dertleşecek? Tek bir maaş geçinmeye yetmiyor anneler çocuklarını en uygun koşullarda nereye bırakıp çalışmaya gidecek?

*

Demokrasi insan hakları hukuk devleti... Kimse kusura bakmasın çocuklarının günlük ihtiyaçları ve açlık derdine düşürülmüş milyonlar aslında ekmek kadar su kadar gerekli bu kavramları duymuyorlar bile...

Bu nedenle "ekonomik temelli projeleri anlatabilen yerel seçimlerde başarılı olacak" diye yazdım...

Seçmen sandık başında önce cebini-işini düşünüyor... Ekonomik bunalımına çare olacağına inandığı kadrolara oy veriyor.

Kötünün iyisini tercih ediyor!

*

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Başkan adayı Ekrem İmamoğlu'nun vaatleri bu anlamda çok önemli... Diyor ki;

"Yoksulluk geçim sıkıntısı eğitim ve sağlık hizmetlerine eşit erişim iş bulmak meslek edinmek çocukların geleceği yalnızca İstanbullunun değil Büyükşehir Belediyesi'nin meselesi olacak. "

İmamoğlu "Faturalarda eğitimde ulaşımda alışveriş ve sağlıkta cebimizden çıkan parayı birlikte azaltacağız. Yeni iş sahaları ve ortaklıklar kuracağız. Kimsenin bize gelmesini beklemeyeceğiz biz ayaklarına gideceğiz..." diyor.

İstanbul'un en önemli sorunu tüm anketlerde trafik çıkıyor... Çünkü soru; stanbul'un en önemli sorunu nedir?" şeklinde soruluyor. Oysa seçmen İstanbul'un trafik derdinden daha çok kendi yakıcı sorunlarını önceliyor.

"İBB olarak Mahalle Çözüm Merkezleri kuracağız" diyor İmamoğlu... "Doğumdan ölüme kadar İstanbullunun yanında olacağız her mahalleye bir etüt kurarak çocuklarımıza ücretsiz etüt imkânı sağlayacağız" diyor...

Ulaşımda özel indirimlerden su fiyatlarına ücretsiz sağlık merkezlerinden üretici kooperatiflerine burslar gençlere özel imkânlar yoksullara düzenli maaş çocuklara özel eğlence merkezleri yurt imkânları...

Ben Ekrem İmamoğlu'nun projelerine baktığımda İstanbul ölçeğinde bir kentte tamamının hayata geçirilebileceğine inanıyorum.

AKP yoksullar kenar mahalleler ötekiler üzerinden iktidara geldi ancak rantçının müteahhitlerin yeşili yağmalayanların beton ekonomisinin sermayenin hizmetine girdi.

Ekrem İmamoğlu seçmenin "hayata tutunma dürtüsüne" çare olacak projeler anlatıyor. Ancak en büyük sorunu İstanbul gibi devasa bir metropolün adaylığına geç soyunmuş olması...

Bir yıl önceden kendini ve bu projeleri anlatabilseydi bugün rakipsiz İstanbul adayı olacaktı.

Peki son durum ne? Dün açıklandı...

Metropol ve PİAR araştırma şirketleri stanbul'da Ekrem İmamoğlu Ankara'da Mansur Yavaş kazanacak" diyor...

İki büyük kentin değişimi "Türkiye'nin dönüştürülmesine" de set çekecektir.

Umuda bu kadar yaklaşmışken tekrar soralım;

* Nüfus kayıtlarına göre hazırlanan seçmen listelerinde son durum nedir? Doğruluğu kontrol edildi mi?

* Seçimde olası tüm hilelerle ilgili bir kriz yönetimi planlandı mı?

* Parmak boyasını bir türlü onaylamayan YSK önünde büyük bir demokratik eylem düzenlemek iyi olmaz mı?!

* YSK'ya güven var mı? Yoksa plan nedir?

================================

NECATİ DOĞRU: ARACILAR MELEKTİ ŞEYTAN OLDULAR!

Rahmetli başbakan Bülent Ecevit CHP'liydi. Ben onun başbakanlığı döneminde ekonomi muhabirliği yapıyordum. Unutmadım. Ecevit tefeciye aracıya stokçuya sempatiyle bakmazdı. Belediyelerin Et ve Balık Kurumu'nun Süt Endüstri Kurumu'nun TARİŞ'in ve diğer birliklerin aracısız satışlarını teşvik eder piyasada fiyatların şişmesini önlemeye çalışırdı. Ecevit ayrıca hısım akraba tanıdık partili kayırması da yapmazdı.

Sanki akrabası yoktu.

Varsa bile görmedik.

Öne çıkmazlardı.

Devletin kilit noktalarına atanmazlardı. Ecevit'in oğlu-kızı da yoktu. Olsaydı bile Ecevit'in damadını Hazine Bakanı yapması teyzesinin oğlunu Kredi Yurtlar Kurumu Genel Müdürlüğü'ne ataması oğlunun kızının kurduğu vakıflara partili belediyenin malından-mülkünden kaynak aktarılması düşünülemezdi.

Ecevit fakir öldü.

Siyasetçilik yapayım diye annesinden kalan evi sattı. Başbakanlığı döneminde ülke ekonomik sıkıntıya girince yabancı ülkede üretilmiş döviz ödenerek ithal edilmiş Mercedes makam aracından indi Bursa'da kurulu otomobil fabrikasının ürettiği yerli otomobile binmeye başladı. Şimdi bakıyorum bugün hem Cumhurbaşkanlığı ve hem Başbakanlığın yetkilerini elinde toplayan Tayyip Erdoğan Ecevit'in bu özelliklerinden sadece "tanzim satış modelini" örnek aldı.

★★★

Söz konusu tanzim olunca.

Sanki Ecevit dirildi.

Ete kemiğe büründü.

Erdoğan diye göründü.

Aracılara yani haldeki komisyoncu pazardaki pazarcı zincir marketteki müdür kasabadaki tüccar mahalledeki manav bölgedeki toptancıya çok acı sözlerle hitap ediyor. Geçen gün Isparta meydanında yine "Ispartalı çiftçi kardeşimin kilosunu 1 liradan verdiği meyveyi Ankara'daki İstanbul'daki vatandaşım kilosu 10-15 liraya evine götürüyorsa burada fırsatçılık var demektir ihanet var demektir. Kimse kusura bakmasın bunun adı ticaret değil vurgundur soygundur" dedi.

Aracılar şeytan sayıldı.

Oysa bu aracılar 17 yıldan beri vardılar. 2002 yılında 2003 yılında 2004 yılında böyle yıl yıl gidersek 2019 yılının ocak ayına kadar 17 yıldır aracılıktan başka bir iş yapmıyorlardı.

17 yıl melektiler.

Tek azar işitmediler.

Bu aracıların yani pazarcılar manavlar zincir market sahipleri tüccarlar toptancıların yüzde 90'ı da zaten 17 yıl boyunca oylarını Tayyip Erdoğan'a verip onu desteklediler. Zincir market sahipleri de Erdoğan'ın acılı günlerinde gazete ilanları vererek onun acısını paylaşanların içinde yer aldılar.

★★★

17 yıl boyunca elma armut soğan patates domates beyaz lahana kırmızı turp yeşil çarliston aklınıza ne gelirse hemen hepsinin tarla-bahçe fiyatı ile manav-market fiyatı arasında 6-7-8 kat fark hep oldu.17 yıldır fiyatlar hiç durmadı hep arttı.

Aracılar 17 yıldır melekti.

Seçime denk geldi.

Şeytan oldular!

İstanbul ve Ankara'nın muhafazakar sağcı ülkücü seçmeni "17 yıldır aracıyı melek gibi gören fakat seçim günleri gelince onu şeytan yapan" söyleme oy verecek mi?

31 Mart gecesi çok ilginç olacak.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Şarap içmek haram Camide kahvaltı helal!

Hocalar imamlar müftüler Diyanet bize "dinimize göre şarap içmek haramdır" diyor. Dini bilen insanların söyledikleri dine göre doğrudur. Peki iktidar partisi AKP'nin bir belediye başkanı yeniden seçilebilmek için "camide kahvaltı verip seçim propagandası yaparsa" bu kahvaltı helal midir? Şarap satan lokantada şarap içen cehenneme gidecekse camiyi kahvaltı mekanı haline getirip dini siyasete alet eden sayın belediye başkanı cennete mi gidecek? Ey Diyanet senin bir lafın yok mu?

================================

YILMAZ ÖZDİL: İLAÇ

Hani "beyne pıhtı attı felç oldu" filan denir ya…

Aman sakın bugünlerde beyne pıhtı filan atmayın çünkü beyne pıhtı atmayı önleyen ilaçlar bulunamıyor.

Sayın basınımız yazmıyor size asla söylemiyor ama Türkiye'de şu anda domuz gribi salgını yaşanıyor.

Bir yanımızdaki Yunanistan'da mesela şimdilik 56 kişi domuz gribinden hayatını kaybetti bir yanımızdaki Bulgaristan'da çocuklar domuz gribinden ölüyor okullar tatil ediliyor öbür yanımızdaki Gürcistan'da ölenlerin sayısı 20'yi aştı Gürcistan'da halka ücretsiz domuz gribi ilacı dağıtılıyor.

Bu ülkelerin arasındaki Türkiye'de hem kaç kişinin öldüğü açıklanmıyor hem de domuz gribi aşısı yok!

Türkiye'de daha üç dört sene önce hatırlayın ahaliye zorla domuz gribi aşısı yapılıyordu şimdi domuz gribi aşısı bulunamıyor.

Yüksek fiyatlı kanser ilaçları zaten bulunamıyor ama… Ucuz fiyatlı sıradan tabir edilen burun damlalarında bile sıkıntı var göz damlası bile bulunamıyor. Hormon ilaçlarında radyolojik tetkiklerde kullanılan ilaçlarda özetle hemen her ilaç türünde güçlük çekiliyor.

Çünkü…

Sayın hükümetimiz 2004 yılından beri "referans ülke" hokus pokusuyla Avrupa'da beş ülke seçiyor o ülkelerin ilaç fiyatlarına göre Türkiye'deki ilaç fiyatlarını belirliyor.

Mesela kalp ilacı bakıyor en ucuz Portekiz'de Portekiz'in fiyatını esas alıyor. Romatizma ilacı bakıyor en ucuz İspanya'da İspanya'nın fiyatını esas alıyor.

O romatizma ilacı Fransa'da daha pahalıymış Yunanistan'da daha pahalıymış İtalya'da daha pahalıymış o tarafıyla hiç ilgilenmiyor işine neresi gelirse orayı seçiyor.

Mesela Aspirin bakıyor en ucuz Almanya'da şak Almanya'nın fiyatını seçiyor. Halbuki Almanya kendi eczacısını kolluyor kendi ilaç üreticisini kolluyor sübvanse ediyor kendi vatandaşının sağlığını düşünürken kendi eczacısının da vatandaşı olduğunu unutmuyor.

Avrupa Birliği ülkelerinin hükümetleri "ben halka şirin görüneyim sıkışırsam bütün günahlarımı eczacının üstüne yıkarım" demiyor!

Ayrıca…

İlaçta dışa bağımlıyız.

İlaç pazarının yüzde 60'ı ithal.

Üstelik en çok satılan 100 ilacın 95'i ithal.

Hal böyleyken…

Sayın hükümetimiz ilaç ithalatında euro'nun fiyatını 2.7 lira olarak belirliyor.

"Sen 6 liralık euro'yla ithalat yap ben sana euro karşılığı olarak 2.7 lira ödeyeyim" diyor!

Nasıl olsa sayın ahalimiz hiç merak etmiyor… Dünyanın en pahalı benzinini dünyanın en pahalı elektriğini dünyanın en pahalı doğalgazını kullanan ülke nasıl olur da Avrupa'nın en ucuz ilacını kullanır? Böyle bir matematik mümkün mü?

Türkiye'de şu şu markanın şurubunu içiyorsun yurtdışında aynı markanın şurubunu içiyorsun lezzeti bile farklı!

Fiyatı aşağı çekince kaliteyi koruyabilmen mümkün mü?

İkisini de Alman üretiyor Skoda fiyatına Mercedes verirler mi?

SSK'nın ilaç fabrikası neden kapatıldı?

Askeri ilaç fabrikası neden güdük hale getirildi?

Yerli ilaç fabrikalarının kapılarına neden kilit vuruldu?

İlaç fabrikalarının arazileri neden alışveriş merkezi oldu?

Günümüzde görmeyen gözlere bile çare var artık ama…

Görmek istemeyen gözlere ilaç icat edilmedi maalesef.

Eczacı üfürükçü değildir.

Doktor muska yazamaz.

Dünyanın en eşitlikçi kavramı hastalıktır.

Etnik köken mezhep zengin-fakir ayırmaz.

Kimseye ayrıcalık tanımaz.

Akp'linin kanseri de aynıdır Chp'linin kanseri de.

Mhp'linin diyabeti de aynıdır Hdp'linin de.

İngiltere Kraliçesi'ne ABD Başkanı'na hangi ilacı veriyorsan aynı hastalıktan muzdarip Hatice ablaya da aynı ilacı verirsin.

Aslanı kediye eğitimliyi cahile kırdırmaya devam edersek hükümetin hatalarını örtbas etmek için eczacıyı doktoru hedef göstermeye devam edersek bu ithalat kafasıyla devam edersek açık söylüyorum ilacın tanzim satış çadırı olmaz… Taziye çadırı olur!

================================

CAN ATAKLI: BİR EKSİĞİMİZ IŞİD'Lİ VAHŞİ TERÖRİSTLERDİ

Herhalde Türk kamuoyunda kimsenin haberi bile yoktu Amerika'nın elinde batı ülkelerinden Suriye'ye gelen 800 IŞİD teröristi olduğundan.

Trump açıklamasa yine haberimiz olmayacaktı.

Amerika Başkanı; Almanya İtalya Fransa İngiltere gibi Avrupa ülkelerine seslenerek "Elimizdeki bu teröristleri alın yoksa serbest bırakma durumunda kalacağız" deyiverdi.

Bu 800 vahşi terörist Müslüman ülkelerden getirilen teröristler değil.

Avrupa ülkelerinde yaşayan bir şekilde Müslümanlığa geçen ama teröristliği seçen meczuplar bunlar.

Avrupa muhtemelen bunları almak istemiyor.

Nedeni basit.

Bu ülkeler "hukuk devleti" ve yabancı topraklarda yabancılara karşı işlenmiş suçları yargılama sistemleri yok.

Bu nedenle o vahşi teröristler teslim edilirse bu ülkeler ne yapacaklarını tam olarak bilmiyorlar.

Örneğin Almanya "Açacağımız rehabilitasyon merkezlerinde ıslah etmeye çalışabiliriz" dedi.

Buraya kadar bizi ilgilendiren bir durum yok gibi görünüyor.

Ama dünkü Hürriyet Gazetesi'nden öğreniyoruz ki kamuoyunun bilmediği bu 800 batılı IŞİD teröristi konusu daha önce Trump-Erdoğan görüşmelerinde defalarca ele alınmış.

Trump "Bunları ne yapacağız siz mi alsanız" deyince Erdoğan "Merak etmeyin biz alırız. Hem onları nereye koyacağımızı da biliyoruz" demiş.

Ne demek şimdi bu?

Bize ne elin vahşi teröristinden.

Kendi ülkeleri bile bunları istemezken biz niye hemen üstüne atlıyoruz?

Hürriyet'in haberine göre; Türkiye'nin himayesindeki Özgür Suriye Ordusu'nunelinde de IŞİD teröristleri varmış onlar bir hapishanede tutuluyormuş. Amerika'nın vereceklerini de oraya koyabilirmişiz.

Sanki Özgür Suriye Ordusu denilenlerin IŞİD'den bir farkları varmış gibi bir de onlara güven gösteriyoruz.

Amerika'nın yakaladığı ve elinde tutuğu vahşi teröristleri almak elimize pimi çekilmiş el bombası almakla aynıdır.

Türkiye'nin sanki hiçbir sorunu yokmuş gibi bir de IŞİD teröristleri alması ülke güvenliğini de tehdit eder.

Yarın yurt dışında ve yurt içinde yapılacak bir terör eylemi sonucu "arkadaşlarımızı serbest bırakın" şantajıyla karşılaşma olasılığını düşünmek bile korkunç .

Ayrıca Avrupa'nın meczup teröristlerine niye bu halkın cebinden çıkan paralarla bakılsın ki?

Herkes kendi teröristini alsın almıyorsa Amerika götürsün bu ülkelerin meydanlarına bıraksın bize ne?

BUNU YAZMAK GEREK

Yabancılar söyleyince "küstahlık" diye savunuyoruz kendimizi

Türkiye'nin gerek Irak'ta gerekse Suriye'de terör estiren İslamcı örgütlere karşı "pek şahin olmadığı" aslında bilinmeyen bir gerçek değil.

Hatta öyle ki kimi batılı ülkeler ayrıca Suriye bu teröristlere Türkiye'nin açıkça destek verdiğini bile söylemekten çekinmiyor.

Aslına bakarsanız Suriye'de iç çatışmalar başladığı sırada 10 bin Taliban militanının Türkiye tarafından bölgeye getirildiğini yazmıştım. O sırada Vatan Gazetesi'nde yazıyordum en küçük bir yalanlama bile gelmedi.

Aynı bilgi aşağı yukarı altı yıl sonra bir Hürriyet yazarı tarafından da dile getirilmişti.

O da "Bu bilgi doğru mu?" diye sormuştu ama iş işten geçmişti zaten.

Son zamanlarda Türkiye'ye yönelik bu tür suçlamaların dozunun arttığını görüyorum.

Örneğin Suriye'deki görevi biten Amerikalı komutan "Türkiye'nin bu teröristlerle ilişkisi olduğunu biliyoruz" demişti.

Biz bu tür açıklamalara karşı hemen "küstah açıklama haddini bilmez Amerikalı"başlıklarını atmayı çok seviyoruz.

Tabii bunlar iç politikaya yönelik yurt dışında hiçbir etkisi olmuyor.

Ayrıca dünya kamuoyu bizim açıklamamıza değil ama oradaki Amerikalı komutanın açıklamasına daha fazla itibar eder bu gerçeği de bilelim.

Son olarak Mısır'ın başındaki Sisi de aynı suçlamayı yaptı.

Münih Güvenlik Konferansı'nda konuşan Sisi "Suriye'de yabancı savaşçıların bulunmasının sorumlusunun Türkiye olduğunu" iddia etti.

Bizim tepkimiz yine "Küstah açıklama" şeklinde oldu.

Kızıyoruz ama sanki etrafımızdaki çemberi daraltıyorlar gibi geliyor bana.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

"Babası FETÖ'cü" deyince her şey hak oluyor

Sosyal medya Ankara'da polis tarafından gözaltına alınan bir kıza yönelik cinsel taciz olayı ile çalkalanıyor.

Türbanlı bir öğrenci Ankara'da katıldığı bir protesto eyleminden sonra gözaltına alınırken polislerden biri hiç de hoş görünmeyen biçimde genç kızın bacak arasına elini sokuyor.

Bu görüntüler tepki yaratınca Ankara emniyeti bir açıklama yaptı.

Polisin davranışının hiç kınanmadığı açıklamada "O kızın babası FETÖ'cü" deniyor.

"Tamam oldu o zaman babası FETÖ'cüyse polisin arkadan bacak arasına elini sokmasının bir sakıncası yok hatta az bile yapmış" mı diyeceğiz yani?

Her olayda "FETÖ'cü" tanımının kullanılması kabak tadı verdi artık.

Buradaki mantığı anlamak kolay.

Öncelikle "Biri eğer FETÖ'cü veya yakını ise her şeye müstehaktır" deniliyor.

İkincisi bu konuyu eleştirecek olanlar "Bakın bunlar FETÖ'cüyü koruyor onların ağzıyla konuşuyor" denilerek etkisiz hale getirilmeye çalışılıyor.

İkisine de karşı çıkmak demokrasi ve hukuka inanan herkesin görevidir.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

BDDK bu tür bankacılığa göz yumamaz

Haberi hayretler içinde okudum.

Kuveyt Bank hesapta İslami bankacılık yapan bir finans kuruluşu.

Ama bütün çalışma yöntemleri bankacılık kurallarına uygun.

Bankalar ne yapıyorsa Kuveyt Bank da onu yapıyor.

Kredi veriyor yatırım yapıyor mudilerine kredi kartı da veriyor.

Kendisine para yatıranlara "kâr payı" adı altındaki neredeyse diğer bankaların verdiği faizin aynısını veriyor.

Ancak bu bankanın kredi kartını kullanıyorsanız içkili yerlerdeki harcamalarınızı ödeyemiyorsunuz.

Ya da kredi kartınızı içki domuz eti gibi ürünleri almak için kullanamıyorsunuz.

Kuveyt Bank kredi kartına böyle bir sınırlama getirmiş.

Türkiye'nin geldiği noktaya bakar mısınız?

Banka yöneticileri bu iddiayı yalanlamayarak "Evet böyle bir muamelemiz var"açıklaması yapmışlar.

Kredi kartına sınırlama getirilebilir mi?

Özellikle dini bir hassasiyet öne sürülerek bu tür kısıtlamalar yapılması sanıyorum laikliğe olduğu kadar hukuka da aykırıdır.

Bankaları denetleyen BDDK isimli bir kuruluş var.

BDDK'nın bu konuda bir açıklama yapması gerektiğini düşünüyorum.

DÜZELTME

Mehmet Bekaroğlu açıklama gönderdi; "Atatürk'e asla kefere demedim"

Önceki gün İçişleri Bakanı'nın talimatıyla tartaklanan HDP milletvekilleri için "Onlar HDP'li diye bu hukuksuzluğa karşı çıkmayacak mıyız?" diyen CHP'li Mehmet Bekaroğlu'nu yazmıştım hatırlarsanız.

Yazımda aslında o yazının içeriği ile bir ilgisi olmamasına rağmen Mehmet Bekaroğlu'nun CHP'de yönetim katında olmasını içime sindiremediğimi Atatürk'e kefere diyen birinin Atatürk devrimlerini anlatmakla nasıl görevlendirildiğini anlayamadığımı belirtmiştim.

Yazının yayınlanmasından sonra Mehmet Bekaroğlu aradı.

"Bari siz yapmayın Can Bey" dedi "Kim bilir kaç kez Atatürk'e kefere demediğimi açıkladım. "

Bekaroğlu ile geçmişe dayanan bir hukukumuz var.

Siyasetine saygı duyarım elbette karşı çıktığım CHP'de çok üst düzey görev alması.

Bunu tekrar hatırlattım tabii ama haklı olduğu taraf şu ki "kefere sözünün kasıtlı olarak tekrarlanmasına" tepki göstermesi.

Neyse medeni iki insan olarak konuştuk ben de bir yanlış yapmamak için "Açıklamanızı aynen yayınlarım" dedim.

Bekaroğlu şu açıklamayı gönderdi:

Sayın Can Ataklı;

18.02.2019 tarihli Korkusuz Gazetesi'ndeki köşenizde Atatürk'e kefere dediğimi iddia ediyorsunuz.

27 yıldır bir yalan tekrarlanıp duruluyor. Sayın Ataklı; daha önce bin defa ifade ettim; Atatürk'e kefere dediğim doğru değil böyle bir şey yok olmadı. Bu tamamen uydurmadır yalandır iftiradır. 27 yıl önce; üniversitedeki bir rektörlük seçimi öncesi icat edilen bu yalan mahkeme kararlarına rağmen hâlâ bana ve dostlarıma zarar vermek için kullanılıyor.

Sayın Ataklı; inanın ben bu konuda "böyle bir şey yok bu yalan ve iftiradır" demekten bıktım. Ama sizin gibi ciddiye aldığım ve önem verdiğim biri de böyle yazınca cevap verme ihtiyacı duydum.

Saygılarımla.

Mehmet Bekaroğlu



--
AltNot a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Turkiye nin asil sahibi ve efendisi gercek uretici olan koyludur.
O halde herkesten daha cok refah saadet ve servete mustahak ve layik olan koyludur.
Onun icin Turkiye Buyuk Millet Meclisi nin iktisadi siyaseti bu asl gayeye erismek maksadini guder.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

11. DIN, CAHILLERI MUCIZEYLE KANDIRIR

Din acik olsaydi, cahiller icin daha az cekici olurdu. Onlar icin, karanlik ve esrarli seyler, korkular, masallar, kerametler ve surekli olarak beyinlerini isletecek, yoracak, akla sigmaz seyler gereklidir. Romanlar, inanilmaz cin ve cadi hikayeleri, siradan insan ruhu icin, gercek tarihlerden daha cekicidir.

Din konusunda insanlar buyuk cocuklardir. Bir din ne kadar sacmalik ve mucizelerle dolu olursa, halkin ruhu uzerinde o oranda tahakkum hakki kazanir. Sofu, bonlugune hicbir sinir koymamak zorunda olduguna inanir. Bir sey ya da seyler ne kadar cok anlasilmaz olursa, halka o oranda ilahi gorunur. Bu seyler ne kadar az inanilabilir olursa, bunlara inanan siradan insanlar, o oranda erdem ve ustunlukler oldugunu sanir.
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder