10 Şubat 2019 Pazar

Bu gün öne çıkan bazı yorumlar.... 2019-02-09

  1. RIFAT SERDAROĞLU: YALNIZ DEĞİLSİNİZ
  2. AHMET TAKAN: ÜMİT ALBAY HEYBELİADA'DA ÇİPRAS'A HESAP SORDU!. .
  3. RIFAT SERDAROĞLU: TÜRK DEVLETİNİN KURUCUSUNU TANIMAYANLAR
  4. NECATİ DOĞRU: HARUN OLACAKTI! KALEM OYNADI! KARUN OLDU!
  5. YILMAZ ÖZDİL: İSMET İNÖNÜ HIRSIZ ÖYLE Mİ?
  6. MURAT MURATOĞLU: TELEKOM'U YABANCIYA SAT SEN GİT MANAV AÇ!
  7. EMİN ÇÖLAŞAN: SON FIRSATTAN ÖNCE CHP'NİN DURUMU
  8. YILMAZ ÖZDİL: FRANSA İŞTE ŞİMDİ MAHVOLDU
  9. AHMET TAKAN: YEREL SEÇİM YARIŞINA SÜLEYMAN ŞAH DA GİRİYOR!. .
  10. BATUHAN ÇOLAK: ANKARA'DA YOLSUZLUKLAR ORTAYA ÇIKARSA NELER OLUR?
  11. MEHMET FARAÇ: ANDIMIZ'A DÜŞMANLIĞIN ASIL YIKIMI!. .
  12. BATUHAN ÇOLAK: ÖZHASEKİ CUMHURBAŞKANLIĞINI BÖYLE TANIMLIYORSA...
  13. MURAT MURATOĞLU: EŞ ZAMANLI KABZIMAL BASKINI!
  14. NECATİ DOĞRU: KARTAL'DA İSTANBUL'UN İNTİKAMI!
  15. ARSLAN BULUT: "DEVLET KANSERİ" "METASTAZ" YAPARSA!
  16. RIFAT SERDAROĞLU: KİN KAPISINDA HANGİ TÜRK ASILACAK?
  17. YILMAZ ÖZDİL: APARTMAN NİYE ÇÖKTÜ?
  18. RIFAT SERDAROĞLU: YALNIZ DEĞİLSİNİZ
  19. AHMET TAKAN: ÜMİT ALBAY HEYBELİADA'DA ÇİPRAS'A HESAP SORDU!. .
  20. RIFAT SERDAROĞLU: TÜRK DEVLETİNİN KURUCUSUNU TANIMAYANLAR
  21. NECATİ DOĞRU: HARUN OLACAKTI! KALEM OYNADI! KARUN OLDU!
  22. YILMAZ ÖZDİL: İSMET İNÖNÜ HIRSIZ ÖYLE Mİ?
  23. MURAT MURATOĞLU: TELEKOM'U YABANCIYA SAT SEN GİT MANAV AÇ!
  24. EMİN ÇÖLAŞAN: SON FIRSATTAN ÖNCE CHP'NİN DURUMU
  25. YILMAZ ÖZDİL: FRANSA İŞTE ŞİMDİ MAHVOLDU
  26. AHMET TAKAN: YEREL SEÇİM YARIŞINA SÜLEYMAN ŞAH DA GİRİYOR!. .
  27. BATUHAN ÇOLAK: ANKARA'DA YOLSUZLUKLAR ORTAYA ÇIKARSA NELER OLUR?
  28. MEHMET FARAÇ: ANDIMIZ'A DÜŞMANLIĞIN ASIL YIKIMI!. .
  29. BATUHAN ÇOLAK: ÖZHASEKİ CUMHURBAŞKANLIĞINI BÖYLE TANIMLIYORSA...
  30. MURAT MURATOĞLU: EŞ ZAMANLI KABZIMAL BASKINI!
  31. NECATİ DOĞRU: KARTAL'DA İSTANBUL'UN İNTİKAMI!
  32. ARSLAN BULUT: "DEVLET KANSERİ" "METASTAZ" YAPARSA!
  33. RIFAT SERDAROĞLU: KİN KAPISINDA HANGİ TÜRK ASILACAK?
  34. YILMAZ ÖZDİL: APARTMAN NİYE ÇÖKTÜ?



===============================

RIFAT SERDAROĞLU: YALNIZ DEĞİLSİNİZ

Osmanlı Devleti canı sıkıldığı için kendi kendine yıkıldı!

Anadolu'yu paramparça eden Sevr Antlaşması rüyasında Lozan Antlaşmasının fotokopisini görünce kendini yaktı!

Kurtuluş Savaşı bir oyundu kurşun askerlerle sahnelendi.

Türk Milletinin 15 yaşından büyük tüm gençleri şehit olmadı kimse vatan için ölmedi.

Zaten Mustafa Kemal Atatürk diye biri hiç yaşamadı vatanı da kurtarmadı!

Yeni moda elbise alır gibi demokrasiyi belediyenin tanzim satış noktalarından aldık ve giydik tüm dünya bizi çok sevdiğinden "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" diye tanıyıverdi…

Türk Milletinin büyük çoğunluğu siyasi partileri anayasal kurumları yıllardır aynen yukarıdaki gibi davrandılar ve hala da davranmaya devam ediyorlar!

Gözlerimizin önünde Cumhuriyetimizin değerleri teker-teker koparılıyor demokratik rejim ortadan kaldırılıyor beraberce sadece seyrediyoruz…

Daha önce yazmıştım.

Cumhuriyeti bir tablonun çerçevesi çerçevenin içindeki resmi ise demokrasi olarak düşünün. Demokrasimizin seviyesi uluslararası standartlara ne kadar yaklaşmışsa kişi hak ve özgürlükleri hukuk devleti lâik ve sosyal devlet ilkesi katılımcılık ve örgütlü toplum ne kadar gerçekleşmişse o tablo tam bir sanat harikası olur.

Fakat bir şartla;

Demokrasi ve nimetleri haftanın yedi günü yirmi dört saat üzerinde titrenmesi korunması gereken değerlerdir. Eğer bir kere kaybedersiniz geri kazanmanız çok zordur çok!

Aynen İran'da Suriye'de Irak'ta Suudi Arabistan'da Sudan'da olduğu gibi karanlıkta yaşayarak orta çağa sürükleniriz.

Cumhuriyeti ve Demokratik rejimi koruma görevi öncelikle siyasi partilerimizindir.

İşte Türkiye'nin problemi buradadır. Çünkü tehlike bizzat partilerimizden gelmektedir. Ya bilmemekten ya uyuşukluktan ya da ihanetten.

AKP;

"İrticai eylemlerin odağı" olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından "Hazine Yardımı kesilmesi" cezası almıştır. AKP temelli kapatılma cezasından

5'e karşı 6 oyla kurtulmuştur.

AKP yolsuzluğa-hırsızlığa-rüşvete bulaşmış şaibeli bir partidir.

FETÖ'yu T. C Devletine ve kozmik odaya sokan AKP'dir.

Yüksek Yargıyı FETÖ'ye teslim eden de AKP'dir.

Hedefi Türkiye'yi "Federe İslam Devletine" dönüştürmektir.

MHP;

Genel Başkanı ve milletvekilleri AKP tarafından esir alınmıştır. AKP ve MHP her konuda AYRI düşünür. Fakat MHP AKP'nin her dediğini yapan partidir.

HDP;

Türk Milletinden aldığı 6 milyon oyun kıymetini bilememiş terör örgütü ile arasına mesafe koyamamış Kürtçü-Bölücü bir partidir. Türk Milletinin partisi olamamış demokrasiyi korumak için tek adım dahi atmamıştır.

İYİ Parti;

Şu sözler Sayın Akşener tarafından İYİ Parti TBMM grubunda söylenmiştir;

"Cumhurbaşkanlığı makamında kim oturursa otursun ona laf söyletmeyiz.

Dil uzatanların dilini koparmayı biliriz. Sayın Cumhurbaşkanı tehditlere boyun eğmeyiniz. Siz memleketimize göz dikenlere karşı dik durup ayağa kalkın yeter. Bizi yanınızda bulacaksınız!"

Sanki ülkeyi 17 senedir AKP değil de İYİ Parti yönetiyormuş gibi değil mi?

CHP;

Burada bizzat CHP'ye ömrünü vermiş olanların sözlerini yazsam sizlere ayıp etmiş olurdum. Yüzünüz kızarırdı!

Bu partiler mi Türk Devletini Türk Demokrasisini koruyacak? Kimse hayal görmesin!

Bir örnek vereyim;

Yunan Başbakanı Ankara'ya geliyor ama Anıt Kabri ziyaret etmiyor.

AKP ona kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulunu ziyaret etme izni veriyor. Siyasi Partilerin herhangi birinden bir itiraz duydunuz mu?

Sayın Ümit Yalım tek başına adaya gidip Yunan Başbakanına Türk Adalarını işgal ettiğini söyleyebiliyor! Kendisini tekrar kutluyorum…

Yıllardır yazıyor söylüyorum. Çaresiz ve yalnız değilsiniz.

Çare de sizsiniz çok olan da sizsiniz.

Yeter ki isteyin ve bir kez olsun ayağa kalkın. Gerisi çözülecektir.

Sizlerin içinden çıkan ve kendileri için hiçbir şey istemeyen Çoban Ateşi Hareketine katılın.

Katılın ki bu hareketi Türk Milletinin siyasi partisi haline dönüştürelim.

İlk hareketi 23 Şubat 2019 Cumartesi günü Fuar-Basmane Girişindeki 1/B Holünde birlikte yapalım mı? Var mısınız?

Ne Mutlu Türküm Diyene…

===============================

AHMET TAKAN: ÜMİT ALBAY HEYBELİADA'DA ÇİPRAS'A HESAP SORDU!. .

İlgi iltifat 1 milyondu!. . Krallar gibi karşılanıp ağırlandı. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras Heybeliada'da 48 yıldır kapalı olan Ruhban Okulu'nu ziyaret eden ilk Yunan Başbakan olarak tarihe geçti. Çipras'ın yanında Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ile Türk düşmanı Papaz Bartholomeos da vardı. Birlikte okul bahçesine fidan diktiler!. . Neyi yeşerteceklerse?. .

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'ın 5-6 Şubat'taki 2 günlük Türkiye ziyaretinin ilk gününde sarayda ortak basın toplantısı yapıldı. 18 ada ve 1 kayalığımızı işgal eden ve Türk toprakları üzerinde her fırsatta bizlere hakaretler eden meydan okuyan küstahça tehditler savuran Yunanistan'ın Başbakanına soru soran çıkmadı. İşgal edilen 18 adamız ve 1 kayalığımız hiç gündeme getirilmedi. Çipras'ın ziyaretinden önce Dışişleri Bakanlığı'ndan bir heyetin saraya bilgilendirme için gittiğini ve "istikşafi görüşmeleri" bahane ederek o konuya hiç girilmemesini tavsiye ettiğini duymuştum. Kulaklarıma inanamamıştım!. .

Meydan bu kadar mı boş? Vatan topraklarını savunacak küstah Yunan'dan hesap soracak bu ülkede bir Allah'ın kulu yok mu?. .

6 Şubat Çarşamba günü sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Arayan Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli kurmay Albay Ümit Yalım'dı. Bana Çipras'ın Heybeliada'daki programlarının saatlerini sordu. Bildiğim kadarı ile söyledim. Yalım "Heybeliada'ya gideceğim. Çipras ile görüşmeye çalışacağım" dedi. Saray'daki basın toplantısında işgal edilen adalarımız konusunda soru sorulmamasına fena halde içerlemişti. Atladı vapura Heybeliada'ya gitti. Yoğun koruma duvarını aşarak Çipras'ın karşısına dikilip hesap sordu. Gerisini Ümit Yalım'ın anlatımından aktarayım;

ipras 6 Şubat Çarşamba günü Heybeliada Ruhban Okulu'nu ziyaret etti. Ziyaret sonrası dönüşe geçen Çipras ile saat 16:15 sularında Heybeliada vapur iskelesinin ön tarafında yoğun bir kalabalık içinde görüştüm.

Yunan Başbakanı Çipras ile yaptığım yüz yüze görüşmede kendisine 'Bay Çipras size bir sorum var. Ege Denizi'nde işgal edilen Türk adalarını ne zaman boşaltacaksınız?' (Mr. Çipras I have a question for you. When will you evacuate occupied Turkish Islands in the Aegean Sea) sorusunu yönelttim. Çipras'ın suratı asıldı ve cevap vermekte tereddüt etti. Bunun üzerine konuyu biraz daha açarak 'Ege Denizi'nde işgal edilen Türk adalarını ne zaman boşaltacaksınız? Biliyorsunuz 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı Yunanistan tarafından işgal edildi' (When will you evacuate occupied Turkish Islands in the Aegean Sea. You know 18 Turkish Islands and 1 Turkish Rocks have been occupied by Greece) dedim.

Çipras biraz düşündükten sonra 'Bu kesin değil' (This is not sure) diye cevap verdi. Ben de kendisine '18 Ada ve 1 Kayalık Türkiye'ye aittir' (18 Islands and 1 Rocks belong to Turkey) diye karşılık verdim. Çipras bu sözlerime karşı sessiz kaldı ve adada yaşayan Rum kökenli vatandaşlarımızla fotoğraf çektirdikten sonra kendisine tahsis edilen tekneye binerek oradan ayrıldı. "

Ümit Yalım işgal edilen adalarımız konusunda sarayda Çipras'a bilinçli olarak soru yönelttirilmediği düşüncesinde;

"Basın toplantısında Ege Denizi'nde Yunan işgali altında olan 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı konusu yine gündeme gelmedi. Basın toplantısının bitiminde söz alan Erdoğan hiçbir gerekçe göstermeden soru cevap bölümünü sadece iki soru ile sınırladı. İlk soru Yunan gazeteci tarafından Çipras'a soruldu. İkinci soru ise yandaş televizyon kanalı ahaber muhabiri tarafından Erdoğan'a soruldu. Erdoğan'a Heybeliada Ruhban Okulu hakkında sorulan sorunun önceden hazırlandığı açıkça anlaşılıyordu.

Erdoğan bu yöntemle Yunanistan'a alenen verilen 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı hakkında soru sorulmasını önledi. Bugüne kadar Çipras'a Ege Denizi'nde işgal edilen Türk adaları hakkında soru sorulmadı. Topraklarımızı işgal eden ve geçen sene Türkiye Cumhuriyeti'ne ait Muğla Keçi Adası'nda işgalci Yunan askerleri ile birlikte egemenlik ve bayrak gösterisi yapan Çipras'a dost muamelesi yapıldı. "

Çipras korunuyor ama vatan toprakları korunmuyor!. .

Çipras'ın Heybeliada ziyareti sırasında alınan yoğun güvenlik önlemlerine dikkat çeken Yalım şunları kaydetti;

"Sahil Güvenlik Gemileri Polis Deniz Botları ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Teknelerinden oluşan filo Çipras ve teknesi için seyir güvenliği sağladı. Karada da çok sayıda polis görevlendirildi.

Çipras'ın korunması için yoğun güvenlik önlemleri alan Tayyip Erdoğan ve Hükümeti işgal altındaki vatan topraklarının korunması için kılını bile kıpırdatmıyor. Çipras'ın korunması için bir filo görevlendiren Erdoğan ve Hükümeti adalarımızın korunması için bir kayık bile görevlendirmiyor. 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığının Yunanistan'a teslim edildiği açıkça görülüyor. "

Erdoğan bir yıldır dosya çıkaramadı!. .

Erdoğan'ın 27 Ocak 2018'de AKP Kocaeli İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada imdi Kılıçdaroğlu'na sorarsan Lozan'da kazandığımızı söyler. Ondan sonra da adaların faturasını AK Parti'ye kesmeye kalkar. Adaları siz verdiniz siz. Sizin partinizin başında olanlar (Atatürk ve İnönü'yü kastederek) verdi ve şimdi tarihî dosyaları hazırlatıyorum ve o tarihi dosyaları Lozan da dâhil olmak üzere bunların önüne de milletime de bunları o belgelerle anlatacağız" şeklindeki sözlerini de hatırlatan Ümit Yalım sözlerini şöyle tamamladı;

"Erdoğan bizzat kendisinin Yunan askerine teslim ettiği 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığını Lozan'a yüklemeye kalktı Atatürk ve İnönü'ye iftira attı. Ancak Erdoğan bir yıldır bir dosya bile çıkaramadı ve iddiasını ispatlayamadı. Erdoğan'ın tarihî dosyaları ve iddiaları boş ve fos çıktı!...

Erdoğan akıntıya karşı kürek çekiyor. Erdoğan boş yere uğraşmasın. Türk adalarını Erdoğan'a da Yunanistan'a da yedirmeyiz. "

===============================

RIFAT SERDAROĞLU: TÜRK DEVLETİNİN KURUCUSUNU TANIMAYANLAR

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Yürürlükteki Anayasamızın Başlangıç kısmı şöyle der;

"Türk Vatanı ve Milletinin sonsuz varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun devrim ve ilkeleri doğrultusunda…"

Sizler ABD'nin Kurucu Babaları olarak ve özgürlük belgesinde isimleri geçen John Adams'a-Thomas Jefferson'a-James Madison'a-George Washington'a ABD'li bir siyasetçinin hakaret ettiğini duydunuz mu?

Sizler İngiltere'nin Kurucusu Kral Arthur'a veya Kraliçe Elizabeth'e küfreden bir İngiliz siyasetçi gördünüz mü?

Sizler bir Fransız siyasetçinin Devlet Başkanı General de Gaulle'ye kötü söz söylediğini gördünüz mü?

Sizler Modern Almanya Devletinin Kurucusu Bismarck'a hakaret etmeye cüret eden bir Alman siyasetçi duydunuz mu?

Duyamazsınız ve göremezsiniz. Ayrıca bu milletler kurucu liderlerinden saygıyla bahsederler ve onu korurlar. Kötü söz söylemeye kalkışanları da analarından doğduklarına pişman ederler…

Değerli Okurlar;

Bu devletlerin hiçbirinin tarihi Türk Devleti kadar eski değildir.

Ön Türkler bu günden 15 Bin yıl evvel Anadolu'ya gelip Anadolu'nun dip kültürünü oluşturmuş medeniyetlere beşiklik etmiş defalarca devlet kurmuş bir millettir. Türklerdeki Devlet geleneği binlerce yılın imbiğinden süzülüp bu günlere gelmiştir. Ünlü müzik dehası Mozart 1770 yılında TÜRK MARŞINI bestelediğinde ABD henüz yeni kuruluyordu.

2002'ye kadar gelen tüm Cumhurbaşkanları-Hükümetler Ülkemizin kurucusuna saygıda asla kusur etmediler.

Fakat 17 yıldır Türk Devletini yöneten AKP adlı bir parti ne hikmetse bu devletin kurucusu Atatürk'e her bulduğu fırsatta ya hakaret ediyor ya da açıkça hakaret eden kişileri baştacı ediyor!

Atatürk'e ve İnönü'ye ki Ayyaş" diyen bunlar.

Atatürk'e "Kefere Kemal" "Beton Kemal" "Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı" "Cumhuriyet Okulları hain yetiştirdi" "Önemli olan Şeriat düzeninin gelmesidir gerisi teferruattır" diyen meczupları Cumhurbaşkanlığı sofrasına oturtanlar hastanede ve evlerinde ziyaret edenler de

AKP'li siyasetçiler veya AKP'nin atadığı bürokratlardır…

Atatürk'e hakaret kervanına en son Cumhurbaşkanı Yardımcısı katıldı.

Yunan Başbakanı Çipras ile görüştüğü odada Atatürk resmi yoktu.

Onu işe alan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın resmi vardı…

Bu kişi kimdir?

Atanmış bir devlet bürokratı! Anayasamızı emrini tanımayan bir bürokrat!

Hadi anladık bu ülkede Anayasayı korumakla görevlendirilmiş Cumhuriyet Savcıları korkudan görevlerini yapamıyorlar.

Bu ülkede kendini Atatürk'e borçlu hisseden Atatürk'e minnet ve saygı duyan insan da mı kalmadı?

Zaten bizler böyle sustuğumuz için sindiğimiz için bu günlere gelmedik mi?

Değerli Okurlar;

Sizlerden şahsımız için bir şey istemiyoruz.

Kendinizin ve çocuklarınız için Cumhuriyet rejimine ve kurucumuz Atatürk'e sahip çıkmanızı istiyoruz.

Makam odasına Atatürk'ün resmini asmayan bu memura bir e-posta ile bir telefon ile bir mesaj ile tepkinizi göstermeyi düşünmez misiniz?

Böyle giderse Türk Milletinin önüne düşüp tarikat-cemaat artıkları ve Atatürk düşmanlarıyla mücadele edecek kimseyi bulamayacaksınız.

Bakın Mehmet Akif Ersoy ne diyor;

Ey dipdiri meyyit ki el bir baş içindir "

Davransana. Eller de senin baş da senindir.

Sahipsiz olan memleketin batması haktır

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır…

Yazıyı mahkemede kadın yargıca söylediğim bir cümle ile bağlayalım;

"Makamı ne olursa olsun kim ki Atatürk'e küfreder ben ona bin misli küfrederim…"

Hepinizi 23 Şubat 2019 Cumartesi günü saat 12.30 da Fuar Basmane Kapısı girişindeki 1/B Holünde bekliyoruz. Gelin ve İzmirlilerin cesaretini coşkusunu görün. Gelin ki Çoban Ateşi Hareketini "Reddi İlhak" cemiyetleri gibi tüm Anadolu'ya yayalım…

===============================

NECATİ DOĞRU: HARUN OLACAKTI! KALEM OYNADI! KARUN OLDU!

Ali Babacan kimdi? AKP kurucusuydu. Dededen-babadan iş hayatının içindeydi. Ekonomi bilgisi yüksekti. Başbakan Yardımcılığı Ekonomi Bakanlığı yaptı. O günlerde İstanbul Finans Zirvesi toplantısının açış konuşması için çağırdılar.

Şunları söyledi:

"Bundan böyle bizim için imalat sanayinde daha çok yatırım önemli olacak. İnşaat sektörünü de teşvik ediyoruz. Ama bu sektörde 'küçük kalem oynatmaları' ile bir gecede mevzuat değişimiyle oluşan bir rant var…"

Ne diyor?

Bir kalem oynatılıyor.

Plan değişiyor.

Büyük rantlar doğuyor.

★★★

Nihat Ergün kimdi? O da AKP kurucusuydu. Ekonomi ve teknoloji bilgisi yüksekti. O da Başbakan Yardımcılığı Bilim ve Teknoloji Bakanlığı yaptı. Bakanlık'tan sonra kitap yazdı. Kitabında; "ranta dayalı zenginleşmeyi" de ele aldı.

Şunları yazıyor:

"Siz 0.25 emsal olan bir şehir arsasını Belediye Meclisi'nin TOKİ'nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın veya başka bir mekanizmanın kararıyla 2.5 emsale- 4 emsale çıkarıyorsanız bir çok insan bunun peşinden koşar. Hele bu artışlar parsel bazında ada bazında yapılıyorsa o zaman bu işlerin içine rüşvetin irtikabın iltimasın girmemesi mümkün değil…"

Çok açık söylüyor.

Bir kalem oynatılıyor.

Emsal yükseltiliyor.

Büyük rantlar doğuyor.

★★★

Demek ki bu iki önde gelen AKP kurucusu en önde gelen AKP kurucusu Tayyip Erdoğan'ın bugün yana yakıla şikayet ettiği "parsel bazında plan değişikliklerinin yaratacağı sorunu" çok önceden görmüşler.

Uyarmışlar.

Dinleyen olmamış.

2004-2015 yılları arasında sadece İstanbul'da "ana plana aykırı-imar kanuna aykırı- plan yapım ilkelerine aykırı-kıyı kanununa aykırı-emsal teşkil edici- trafik yoğunluğunu artırıcı" 17 bin 300 dosyada "kalem oynatılarak kişiye şirkete holdinge özel imar planı değişikliği" yapıldı. İnşaattan ranttan emsalden ve parselden bir gecede kazanılan büyük zenginliklerin gerisinde çökmüş şehircilik batmış belediyecilik kaldı.

(Not: Bu bilgiler İstanbul Belediye Meclisi üyesi Hüseyin Sağ'ın (CHP) Meclis'te yaptığı konuşmadan derlenmiştir)

★★★

Bugüne böyle geldik.

Bugün ne oldu?

Numan Kurtulmuş Halkın Sesi Partisi adlı bir muhalefet partisi kurmuş ve o yıllarda AKP'yi ve Tayyip Erdoğan'ı "Harun olmaya geldiniz. Karun oldunuz" diye eleştirmişti. Sonra AKP'ye geçti üst görevlere yükseldi Başbakan Yardımcılığı Bakanlık yaptı şimdi AKP sözcüsü. Ankara'dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın İstanbul'da Yeni Havalimanı ile Kanal İstanbul projesi arasında kalan tarım arazisi niteliğindeki 2.7 milyon metrekarelik arazi üzerinde plan değişikliği yaptı araziyi imara açtı. Bu arazi içinde Numan Kurtulmuş'un babadan kalma ve kendisinin unuttuğu hissesi olduğu ortaya çıktı.

Harun olacaktı.

Yine kalem oynadı.

Karun oldu.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Polis okulu arazisinin tapu kavgası olmuştu!

Hatırlatmak da gazetecilik görevidir. İstanbul'un en kıymetli semtlerinden Ulus – Etiler'de polis okulu arazisi için tapu kavgası olmuştu. Etiler Polis Meslek Okulu arazisiyle birlikte polis lojmanı yapılması karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise Ankara'dan yaptığı imar planı değişiklikleriyle 32 bin metrekarelik araziye 2.5 emsal inşaat izni vermiş; böylece inşaat hakkı 100 bin metrekareye çıkarken yükseklik ise serbest bırakılmıştı. Yeni imar planında araziye AVM rezidans restoran mağaza otel yapımına izin çıkmıştı. Arazinin Yasin El Kadı'nın oğlu Muaz Kadı ve Mısırlı İşadamı Usame Kutub'un da aralarında bulunduğu bir şirkete 460 milyon dolar bedelle ihalesiz verildiği iddia edilmişti. Bu iddialar üzerine o sırada İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş 30 Aralık 2013 tarihinde yaptığı basın toplantısında bu iddiaları yalanlamış ve tapuları göstererek arsanın kendilerinde olduğunu söylemişti. Topbaş "Birileri kendi aralarında bir takım organizasyonlar yapabilirler ilişkiler kurabilirler üzerinde bir takım gelecek adına hesaplar yapabilirler. Kendi aralarında bir takım konuşmalar geçmiş olabilir" demişti.

===============================

YILMAZ ÖZDİL: İSMET İNÖNÜ HIRSIZ ÖYLE Mİ?

Abdülhamit'in torunuyum diye ortaya çıkan bir arkadaş var kendisine "sultan" diye hitap edilmesini istiyor.

Bir yandan Akp'yi şakşaklıyor beri yandan "padişah dedemin tapulu mallarını geri istiyorum" filan diyerek Boğaz'daki Suada'yı istiyor.

En son çıktı… Kurtuluş Savaşı kahramanımız İkinci Cumhurbaşkanımız tarihin gördüğü en namuslu devlet adamlarından İsmet İnönü'ye "hırsız" dedi.

Kelimesi kelimesine… "Osmanlı hanedanı sürgüne gönderildikten sonra İsmet İnönü Fransa'ya geliyor hanedan mensuplarını ziyaret ediyor Abdülhamid'in kızlarından Şadiye sultan'a da uğruyor bu olay basında yeralmıyor Şadiye Sultan biz ülkemize geri dönmek istiyoruz diyor hiçbir şey talep etmeyeceğiz diyor İsmet İnönü 'bunun bir bedeli var' diyor 'bu iş böyle kolay değil' diyor Şadiye sultan babası Abdülhamid hanın kendisine evladına bıraktığı bütün değerli mücevherleri çıkarıyor İsmet İnönü'ye teslim ediyor sonra bir daha İsmet İnönü'den haber alamıyorlar Türkiye gazetelerini takip ediyorlar taa ki bir gün İsmet İnönü'nün katılmış olduğu bir toplantıda İsmet İnönü'nün hanımının üzerinde kendi broşunu görüyor çok acı meselelerdir" dedi.

Yani İsmet İnönü hanedan mensuplarını sadece dolandırmakla ve mücevherlerini çalmakla kalmamış hırsızlık malını eşine hediye etmiş Osmanlı sultanları gibi gezdirmiş.

Eminim böylesine bir karalamayı ilk defa duydunuz ama… İlk değil.

Aslına bakarsanız varılmak istenen hedef de İsmet İnönü değil.

Nisan 1919

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkmasına sadece bir ay vardı İstanbul'da geceli gündüzlü toplantılar yapıyor milli mücadeleyi birlikte yürüteceği kadroyu örgütlüyordu.

Şak…

İkdam gazetesinde bir haber patladı.

"31 Mart vakasında sultan Abdülhamid tahttan indirilirken Yıldız Sarayı'nın yağmalandığı Mustafa Kemal Paşa'nın sarayı yağmalayanlar arasında yeraldığı Mustafa Kemal Paşa'nın elmaslı incili bir kürdanlık çaldığı" yazıldı!

31 Mart vakası Nisan 1909'da yaşandı.

Bu haber tam 10 sene sonra Nisan 1919'da yazılıyordu!

Mustafa Kemal'in tam Anadolu'ya geçme arefesindeyken iftiraya uğraması hırsız ilan edilmesi "padişahımız efendimizin sarayını soydu eşyalarını çaldı" denilmesi pek de sürpriz olmamıştı.

Çünkü İkdam gazetesinin İngiliz tetikçisi olduğunu cümle alem biliyordu.

Buna rağmen karalama kampanyası amacına ulaşmıştı insanların zihninde kuşku doğmuş acabalar oluşmuştu.

Hem Mustafa Kemal aleyhinde iftira yazıyor hem de kendisini savunması için Mustafa Kemal'e söz hakkı tanımıyorlardı.

Mustafa Kemal bu çirkinliğe karşılık milli mücadelenin yanında yeralan İleri gazetesine röportaj verdi.

Çok kısa konuştu.

"Gülünç ve fecidir. Namusa saygı kalmadığını görmekle üzüntülüyüm" dedi.

Bu "gülünç" ve "feci" olaydan tam 100 sene sonra İsmet İnönü'ye hırsız denildi.

Hem de tıpkı Mustafa Kemal gibi İsmet İnönü'nün de Abdülhamid'in mücevherlerini çaldığı öne sürüldü.

(Özellikle son 10 senedir gençlerin zihnine Atatürk'e karşılık Abdülhamid koymaya çalışmalarının… Atatürk'ü tarihten silmeye kalkışırken Osmanlı'da sanki Abdülhamid'ten başka padişah yokmuş gibi davranmalarının… Tarihin t'sinden haberi olmayan cahil cühelayı kafasında fesle dolaşan tımarhanelik tiplerle zehirlemelerinin… Atatürkçü faaliyetlerin saldırıya uğramasının linç edilmesinin… Son hamlesidir İsmet İnönü'ye "hırsız" denilmesi. )

100 sene önce namusa saygı kalmadığını görmüştük.

100 sene sonra da namusa saygı olmadığını görüyoruz.

===============================

MURAT MURATOĞLU: TELEKOM'U YABANCIYA SAT SEN GİT MANAV AÇ!

Bakan Berat Albayrak'ın "ekonomide yeni başarı hikayesi" dediği hayret valla bugüne kadar kimsenin aklına gelmedi! Devlet kabzımallık işine girdi. Tanzim satış mağazalarıaçıp sebze satmaya karar verdi!

Kamu seracılıkta da yer alacakmış. Sebze meyve üretip manav açıp satacakmış. Yahu 2023 yılında süper güç olacağız Avrupa Birliği'ne gireceğiz diye yola çıktılar. Son geldiğimiz noktada kabzımallığa başladılar. Haftaya siftah yapıyorlar.

★★★

Türk Telekom'u Tekel'i Petkim'i Tüpraş'ı "babalar gibi" yok pahasına sat. Yokluktan domates biber patlıcan satmak için tanzim satış yerleri aç. Sonra da "başarı hikayesi"diye millete masal anlat!

Maksat vatandaşın ülke ekonomisini bu hale getirenleri suçlamak yerine pazarcıların marketlerin çakallık yaptığına inanması… Nitekim suçlayacak dış mihrak kalmadı!

★★★

Yeni icatları "başarı hikâyesi" 1980'li yılların eseri! Bu sistem kurtarıcı olsaydı halen devam ederdi. Adama sormazlar mı hani "serbest piyasa" ekonomisi? Gidilen bu yol çok tehlikeli!

Sahi bunu yaparken düşündüler mi pazarcı ne satacak manav nasıl kazanacak? Ülkede hayvancılık sürünüyor. Millet pahalılıktan et yiyemiyor.

Sırası gelince devlet gidip kasap mı açacak? Ya süt ürünleri peynir tereyağı… Sonraki hedefleri belli ki mandıra…

Düzenleme yapmaktan acizsin gider küçük esnafın ekmeğine göz dikersin. Nitekim "zarar etmek" devletin pek de umurunda değil… Kurulan işletmeler oy için pekala zararına satış yapabilir. Zarar devletin kasasından bizim vergilerimizle finanse edilir.

Peki bu durumda esnaf nasıl ev geçindirir? Devlet ile nasıl rekabet edebilir? Kapatır dükkanı faaliyetini sona erdirir. O olacak!

★★★

İran olmaktan korkuyorduk ülkede bir anda komünizm rüzgarları esti! Örnek vermek gibi olmasın ama Venezuela da ekonomiyi batırmadan önce bu yollardan geçti. Sanki Türkiye'nin ruh ikizi… Önce zabıta zoruyla fiyatlar indirildi. Kâr edemeyince çiftçi üretimden çekildi. Mal bulunamayınca halk tepki göstermesin diye her ürün ithal edildi. Ucuza mal satıp oy kapmak adına ülkenin kaynakları eridi bitti.

★★★

Lakin diğer bir açıdan bu formül tam bir kazan-kazan… Satış noktalarında bir müddet sonra beşer onar insan da istihdam edilir. Hepsi de partililerin köyünden toprağından seçilir. Hem partili kollanır hem tepkiler sonlandırılır.

Yakında çiftlik alıp küçükbaş yetiştirirler. Millete ucuza işkembe kokoreç yedirirler. Bir de tekne aldın mı vira bismillah… Derya kuzuları bunlar… Çok yakında "kamu balıkçısı"açarlar. Vizyonları bu kadar!

===============================

EMİN ÇÖLAŞAN: SON FIRSATTAN ÖNCE CHP'NİN DURUMU

Sevgili okurlarım medya CHP haberleriyle dolu… Ancak olumlu değil pek çoğu olumsuz ve saptırılmış haberlerle…

Adaylık kavgası sürüp gidiyor.

Partiden istifalar oluyor küskünler ortaya çıkıyor.

Son olarak Genel Sekreter Akif Hamzaçebi görevinden istifa etti. Tek nedeni bazı aday adayları ya da adaylarla ilgili görüş ayrılıkları.

Seçime az bir zaman kaldı ama CHP'de taşlar henüz tam olarak yerine oturmadı.

İktidar partilerine baktığımızda onlarda bu açıdan fazla bir sorun yok… Zira AKP ve MHP'de bu işler emir komuta zincirinde yürütülüyor.

Bazı ufak tefek tepkiler dışında kimse sesini çıkaramıyor.

Genel başkanlar ne derse kimi isterse o aday gösteriliyor. Tepkiler içe atılıyor partililer sessiz kalmayı yeğliyor.

★★★

CHP'de aday gösterilenlerin ya da gösterilmeyenlerin çoğunu tanımıyorum. Dolayısıyla kimin partililerin deyimiyle yi" kimin "Kötü" olduğunu da bilemiyorum.

Bu konuda söyleyecek birkaç cümle dışında fazla bir bilgiye sahip değilim.

Koşullar ne olursa olsun oyumu CHP'ye vereceğimi burada daha önce açıklamıştım.

Ben sandık başına Ankaraankaya'da gidecek olan bir seçmenim.

Gerek Büyükşehir adayı Mansur Yavaş ve gerekse Çankaya adayı Alper Taşdelen'e oylarımı seve seve vereceğim.

Türkiye'nin başka bir yerinde yaşıyor olsaydım oyumu yine CHP'ye verirdim.

Yeter ki açıklanan aday hırsız namussuz vurguncu olmasın… Ve böylelerinin CHP'de olduğunu hiç sanmıyorum.

★★★

Halen iş başında olan ve 31 Mart seçimlerinde yeniden aday gösterilen bazı başkanları ve CHP'li belediyeleri sakın ola ki hiç kimse küçümsemeye ve eleştirmeye kalkışmasın.

İşte Eskişehir'i uygar bir Avrupa kentine dönüştüren Yılmaz Büyükerşen…

İşte Aydın'ı Aydın yapan Özlem Çerçioğlu…

Bu isim listesi epeyce kabarık.

Çok sayıda CHP'li başkan önlerine çıkarılan bir sürü engele karşın dört dörtlük işler yaptılar.

Haklarında iktidar tarafından nice soruşturmalar açıldı nice dosyalar oluşturuldu…

Ama hepsi her bir dosyadan alnının akıyla çıkmayı başardı.

Bu iktidar döneminde CHP'den seçilmiş bir belediye başkanı olmak dünyanın en zor işlerinden biriydi.

★★★

Şimdi gelelim CHP'nin en başına Kemal Bey'in durumuna…

Efendi düzgün namuslu bir adam. İşi gerçekten çok zor.

Ama anladığımız kadarıyla bu özellikler bazı konularda yetersiz kalıyor.

Temel soru şu:

Genel başkanlık görevini yeterince yerine getirebildi mi?

Bu soruyu bana soracak olursanız yanıtım şu olacaktır:

Kısmen!

★★★

Her gün gelen mesajlardan sokakta konuştuğum insanların çoğundan edindiğim izlenim ise şöyle:

Yerine getiremiyor.

Bunları söyleyen CHP'li seçmenler.

Bunlar "Ben bu adaya oy vermem önümüzdeki seçimde CHP'ye oy vermeyeceğim. Bu Kılıçdaroğlu'ndan ne köy olur ne kasaba" diyen kesim.

Burada birkaç kez ısrarla yazdım ve seçime kadar da yazmaya devam edeceğim.

Böyle bir lükse hiçbirimiz sahip değiliz.

Karşı taraf devletin bütün mekanizmaları ve olanaklarıyla birlikte para gücünü de ele geçirmiş şakır şakır çalışıyor.

Medya emrinde…

Ama bir yandan da büyük korku içerisinde…

Ya elindeki bazı önemli belediyeleri yitirirse ya yenilgiye uğrarsa…

Allah korusun Recep Bey'den önce Devlet Bey üzüntüden hasta olup yatağa düşer!

Onlar bu korkuyu yaşarken biz kapris mi yapacağız mızıkçılık edip AKP-MHP koalisyonunun değirmenine su mu taşıyacağız?

★★★

Bana öyle geliyor ki önümüzdeki 31 Mart seçimleri Kılıçdaroğlu açısından bakıldığında tünelden önceki son çıkış noktası.

Çok zor bir olasılık ama CHP eğer ağır bir yenilgiye uğrarsa genel başkanlık görevinden istifa etmesi için kendisine partisinden ve seçmeninden büyük baskı gelecektir.

İyi de o takdirde yerine kim gelecektir?

Aklınıza hemen geliveren böyle bir isim var mı?

Ama hiç kuşkum yok partide o zaman başkanlık kavgası başlayacak ve giderek kızışacaktır.

★★★

Bugün itibariyle seçime yaklaşık 50 gün kaldı.

Bundan sonra beklenen tüm CHP adaylarının eksiksiz açıklanması ve Kemal Bey'in makam odasından çıkıp araziye açılmasıdır.

Parti içi kavgalar nedeniyle bugüne kadar zamanının büyük bölümünü makam odasında aday adaylarıyla görüşmeye önerileri ve tartışmaları dinlemeye ayırmak zorunda kaldı.

Artık açık havaya parti binasının dışına çıkmak zorundadır.

Daha fazla geç kalmadan…

Kemal Bey unutmasın seçimden sonra kendisini kolay değil daha da zor günler bekleyecek olabilir.

Önlemini şimdiden alsın ve bu sözlerimi bir "Dost bir seçmen eleştirisi" olarak kabul etsin.

===============================

YILMAZ ÖZDİL: FRANSA İŞTE ŞİMDİ MAHVOLDU

2006

Fransa "soykırım yok" diyeni hapse tıkan bir yasa çıkarmaya çalıştı. Fransa'yı perişan ettik Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Mevzu unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2006

Kanada soykırımı tanıdı. Estik gürledik Kanada'ya ağır bedel ödettik Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Hadise üç gün sonra unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2007

ABD temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Fırtınalar estirdik ABD'nin anasından emdiği sütü burnundan getirdik Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimizin gazı alındı büyükelçimizi geri gönderdik.

2009

Kanada hükümeti soykırımı anma gecesi yaptı. İnfial yarattık Kanada'ya haddini bildirdik Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. E anma gecesi dediğin senede bir defa yapılıyor en azından daha bir sene anma gecesi yok öbür seneye kadar sayın ahalimiz çoktan unutur diye düşündük sayın ahalimiz böyle düşünen sayın hükümetimizi yanıltmadı unuttu büyükelçimizi geri gönderdik

2010

İsveç soykırımı tanıdı. Masaya yumruğumuzu vurduk İsveç'in burnunu sürttük Stockholm büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sonra bir durum değerlendirmesi yaptık Kanada'yı unutan sayın ahalimiz İsveç'i neden unutmasın diye düşündük haklı çıktık Kanada'yı unutan sayın ahalimiz İsveç'i haydi haydi unuttu büyükelçimizi gerisingeri gönderdik.

2010

ABD temsilciler meclisi soykırımı bi daha tanıdı. Dünyayı ayağa kaldırdık ABD'ye hesabını sorduk Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Zaten daha önce tanınmış olduğu için bu defa daha kolay unutuldu büyükelçimizi geri gönderdik.

2011

Fransa soykırımı tanımakla kalmadı soykırım yok diyeni hapse tıkan yasa çıkardı. Yanardağ gibi patladık Fransa'ya anladıkları dilden cevap verdik Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bu defa asla eskisi gibi olmayacak Fransa'yla tüm ilişkilerimizi kesiyoruz ihalelere sokmayacağız mallarını boykot edeceğiz bundan böyle Fransız öpücüğü bile yapmayacağız filan dedik. Sonra baktık ki Fransa jömanfu diyor mahvolan Fransa'yı daha fazla mahvetmemek için büyükelçimizi geri gönderdik.

2012

Bu dirayetli basiretli ve haysiyetli politikamız neticesinde devletleri boşverdik belediyeler bile havaya girdi. Torino belediyesi soykırımı tanıdı. Torino tanıyınca öğrendik ki Roma Milano Floransa Venedik belediyeleri zaten çoktan tanımış iyi mi… Saldım çayıra mevlam kayıra denildi hiç ses çıkarılmadı zaten sayın ahalimizin de haberi olmamıştı sayın ahalimizin haberi yokken sayın hükümetimizin kıllık yapıp İtalya'yla arasını bozmasının alemi yoktu.

2013

Avustralya soykırımı tanıdı. Ama telaşa hiç gerek yoktu. Zaten 1988'de gene tanımıştı. Peki bu seneki neydi böyle? Bu sefer hem Ermeni soykırımını hem Süryani soykırımını hem Rum soykırımını tanımıştı. Avustralya'ya göre hepsinin soyunu biz kurutmuştuk. Bunu söyleyen Avustralya'yı doğduğuna pişman etmemiz gerekiyordu büyükelçimizi geri çağırmakla olacak iş değildi çok daha ağır bir tepki gösterdik Avustralya'yı kınadık! Avustralya dünya çapında prestij kaybetti insan içine çıkacak hali kalmadı yani.

2014

Bolivya soykırımı tanıdı. Derhal kriz masası kurduk. Kriz masasındaki istişareler neticesinde sayın ahalimizin Bolivya'nın kararından falan haberi olmadığı gibi Bolivya'nın haritadaki yerini bile bilmediği anlaşıldı. Böylece kriz toplantısı herhangi bir karar alınmadan iki saniyede bitirildi.

2015

Vatikan soykırımı tanıdı. Ateşler saçtık küstah Papa'ya misliyle karşılık verdik Vatikan büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bilahare geri gönderdik. Ancak sayın ahalimize açıklama yaparken büyükelçimizin Vatikan'a gönderildiğini söylemedik Vatikan sanki Londra'daymış gibi Roma'ya geri gönderdiğimizi açıkladık. Böylece Vatikan büyükelçimiz Vatikan'dan çekilip Roma'ya gönderilmiş olduğu için sayın ahalimiz huylanmadı meseleyi hallettik.

2015

Bulgaristan soykırım demedi. Toplu katliam dedi. Sevindik. O kadar katliam kadı kızında da olur dedik büyükelçimizin huzurunu kaçırmadık.

2015

Avusturya soykırımı tanıdı. Gökkubbeyi başlarına yıktık Osmanlı tokadını yapıştırdık Viyana büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Viyana kapılarına dayanırız Viyana'yı kuşatırız filan dedik mehter marşları çaldık. Kuşatma bitince büyükelçimizi geri gönderdik.

2015

Lüksemburg soykırımı tanıdı. Kasırgalar kopardık bu yaptığını şımarık Lüksemburg'un yanına bırakmadık Lüksemburg büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bir iki ay bekledik. Baktık ki alt tarafı 400 bin nüfuslu kıçıkırık Lüksemburg bile bizi sallamıyor ister gönder ister gönderme diyor sen kimsin de bizi istemiyorsun ulan inadına gönderiyoruz dedik sayın ahalimiz bunu da yedi büyükelçimizi inadına tırıs tırıs geri gönderdik.

2015

Brezilya soykırımı tanıdı. Dik durduk eğilmedik Brezilya'nın burnundan fitil fitil getirdik Brezilya büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimiz bu dik duruş karşısında Brezilya milli takımına gol atmış kadar sevindi. Maç bitti tribünler boşaldı taraftarlar evine gitti stadyumda kimse kalmadı soyunma odasında bekleyen büyükelçimizi geri gönderdik.

2015… Rusya soykırımı gene tanıdı. Çıt çıkarmadık. Asrın liderimizin bütün dünyada Maduro ve Putin'den başka konuştuğu devlet başkanı kalmadığı için tanımamış gibi yaptık Rusya'nın soykırımı tanıdığını sayın ahalimize söylemedik. Dört sene geçti hâlâ söylemiyoruz. Arkadaş sohbeti sırasında bu mevzu açılırsa siz de inkar edin.

2016

Almanya federal meclisi soykırımı tanıdı. Sabrımızı test etmeleri Almanya için çok fena oldu feleklerini şaşırttık Berlin büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Asrın liderimiz o sırada Kenya'daydı "büyükelçimizin Ankara'ya gelişinden sonra nihai kararımızı vereceğiz" dedi asrın liderimiz Kenya'dan dönene kadar mevzu laga lugaya getirildi yandaş televizyonlarımız sayın ahalimize Kenya'dan safari görüntüleri filan seyrettirdi Almanya Malmanya unutuldu böylece nihai kararımızı verdik büyükelçimizi geri gönderdik.

2018

Hollanda temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekemedik. Çünkü kısa süre önce sayın bakanlarımızı adeta kedi yavrusu gibi sınır dışı ederek kapının önüne koydukları için vatandaşlarımızı yerlerde tekmeleyip köpeklere ısırttırdıkları için büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekmiştik. zür bekliyoruz özür dilenmezse bir daha Hollanda'ya büyükelçi göndermeyeceğiz" dedik. Sayın ahalimiz mutlu oldu Hollanda'yı protesto ederek portakal filan bıçakladı. Ama terbiyesiz Hollanda özür mözür dilemediği gibi üstüne soykırımı tanıdı. Baktık ki pabuç pahalı resmi açıklama yaparak "dünya lideri ülke olarak üstümüze düşeni yapıyoruz Hollanda'yla ilişkilerimizi normalleştiriyoruz" dedik yandaş medyamız "dünya lideri ülkeye de bu yakışırdı" manşetleri attı sayın ahalimiz mutlu oldu dünya lideri olmanın gururunu yaşadı ortalık sütliman oldu büyükelçimizi geri gönderdik. Üstelik sayın ahalimiz biraz daha fazla gurur duysun diye general kardeşi 15 temmuz darbe girişiminden içerde bulunan arkadaşı elçi yaptık.

(Basiretli politika örneklerimizi ilk yazmaya başladığımda birkaç paragraftan ibaretti dirayetli politikamız sayesinde neredeyse tam sayfa haline geldi. )

Ve 2019

Fransa cumhurbaşkanı 24 Nisan'ı soykırımı anma günü ilan etti.

Fransa işte şimdi baltayı taşa vurdu.

Paris büyükelçimiz Milli İstihbarat Teşkilatı'nın iki numaralı adamıdır Hakan Fidan'ın sağ koludur.

Tahminim o ki kendisine MİT'ten derhal şu şifreli mesaj gelmiştir:

"Fransa'ya tükürdüğünü yalat ilk uçağa bilet al!"

===============================

AHMET TAKAN: YEREL SEÇİM YARIŞINA SÜLEYMAN ŞAH DA GİRİYOR!. .

"Bir gece ansızın gelebiliriz"e format atıldı!. .

Sınır ötesinde beklenen temizlik operasyonu için R. Erdoğan daha köşeli tarih verdi;

1- "Münbiç'teki teröristler birkaç hafta içerisinde buradan çıkartılmazsa bizim bekleme süremiz sona erer. "

2- "Aynı şekilde Fırat'ın doğusunda Türkiye'nin desteğiyle bölge halkının kendi yönetimini tesisi birkaç ay içinde sağlanmazsa bekleme süremiz yine sona erer. "

İki kritik zaman dilimi... "Birkaç hafta" ve "birkaç ay" acaba neyi işaret ediyor?. .

Görünen o ki Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyon ikiye ayrılmış. Askerî bir hareketlilik ve de riskli bir operasyon için birkaç hafta ile bir kaç ay arasındaki zaman dilimi kısa sayılmayacak kadar önemli.

Ankara'da devlet koridorlarından ulaşabildiğim bilgilere göre "birkaç" hafta ile neyin kast edildiği belli de "birkaç ay" meselesi epey muğlak!. .

Edindiğim bilgileri şöyle özetleyebilirim;

Şubat ayının sonlarına doğru veya en geç Mart ayı içerisinde Tel Rifat'tan bir operasyon başlatılacak. Münbiç görünümlü bu operasyon ile Süleyman Şah Türbesi şu andaki yerinden eski yerine (bir gece ansızın kaçırıldığı yere) taşınacak. Kaynaklar bu konuda ilgili ülkelerle mutabakatın sağlandığını belirtiyor. Seçim öncesi Süleyman Şah Türbesi'nin yerine taşınması... Kulağa çok hoş geliyor!. .

Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyona gelince. Kaynaklarım ABD'nin Türkiye'yi oyaladığını kaydediyor. Bu meseleyi sahadan da edindiğim bilgilerle biraz daha açacağım;

Irak'ın kuzeyinde "Roj Peşmergeleri" diye adlandırılan çapulcu başı Barzani'ye bağlı polis güçlerinin görevleri sona erdiriliyor. Yaklaşık 8 bin kişilik bu güç ABD'nin planlamalarına göre Fırat'ın doğusuna kaydırılması söz konusu. Ankara'daki güvenilir kaynaklar ABD'nin zaman kazanmaya yönelik taktiklerinin ısrarla altını çiziyor. Neden?. . ABD'nin bölgeye yerleştirmeye çalıştığı Mısır'ın başını çektiği "Arap NATO"su... Kaynağım "Türkiye oyalanıyor. ABD zaman kazanıyor. ABD PKK'ya da Türkiye'yi gösterip Arap NATO'suna razı edecek. Türkiye'ye de sağ gösterip sol vuracak" diyor. Roj peşmergeleri Arap NATO'suna destek güç olacak. Maaşları da özel güvenlik firmaları üzerinden ABD tarafından ödenecek.

Sahadan önemli bir bilgi notu daha; Suriye rejimi ile Türkiye arasında alt düzeyde heyetler arasında sürdürülen görüşmelerde önemli bir noktaya gelindi. Türkiye MİT bölge başkanı düzeyinde sürdürdüğü görüşmelerin düzeyini bir tık yükseltti. Kaynaklarım bu önemli gelişmenin de altını ısrarla çizdi.

***

Peki tüm bunlar ne manaya geliyor?. . Devlet koridorlarının sesine kulak verelim;

"ABD'li yetkililer Kürtlere verdiği desteği çekmeyecek. Bir yer verecek onlara. İran'da kullanacak bölgenin başka yerlerinde kullanacak. Büyük Kürdistan ham bir hayal de değil sonuçta.

Suriye'deki çatışmaların başlamasından 7 yıl geçti. Şu anda orada savaşan rejim güçleri var. Özellikle İran ve Hizbullah'tan destek alıyor. Bunlar birbirinden bağımsız değil. İran savaşı Suriye'de tutmak istiyor. Ekonomik yaptırımlar gelecek. Petrol fiyatları çok önemli. 6 ay sonra değişken fiyatlar ile karşılaşılacak. Venezuela'daki müdahalenin nedeni bu. Doğu Akdeniz'deki durum belli. Tartus'taki liman ile birlikte orada Rusya elindeki gücü artırıyor. Burada geciktiğiniz müddetçe yani Suriye'de gecikirseniz bir şeyler gidiyor.

Kürtler çok uzun süredir sessiz. Kürtler sesini yükseltmeye başlayacak 31 Mart tarihinden sonra. Çözüme yönelik bir organizasyon var. IŞİD ile savaş derken hamle buradan geliyor. Suriye'de rejim terör örgütüyle görüşür mü? Görüşür. Kürt kartını Rusya oynamaz mı?. . Oynarlar...

Kobani'nin mutlaka temizlenmesi lazım o da bir sembol hedef. 'Biji Obama' diye bağırarak oralarda nara attılar. Bu da siyasi hedef olur. Beka ile ilgili tutum da mezara kadar gitmeli sözde kalmamalı. Çözüm sürecinden sonra değişmemeli. Çözüm sürecini yanlış okumayın fiyasko ile bitmedi. Barzani'nin referandumu ile sonuçlanmadı tarihe not düşüldü. Çözüm ile PKK PYD'ye dönüştü şehir savaşlarına dönüştü. Kuzey Irak'taki rejim palazlanıp tüm tepkilere rağmen referandum yaptı. Bunlar hep ılımlı adımlar. Süleymaniye uçuş seferleri neden başladı? ABD/CIA elemanı mı gönderecek? Öcalan'ı Nelson Mandela modeliyle bize teslim ettiler. Güney Afrika Modelini iyi okuduğumuz zaman her şey ortaya çıkıyor. Ordu çok dirençli olduğu halde Mandela'nın her şeyine karşı olduğu halde uygun bir Genelkurmay Başkanı atadılar dediler ki siyasi boyutu bana bırak bizim çözüm heyeti bu rolleri almış kişilerle görüşüyor. Bu süreçte rol almış insanlarla görüşülüyor. Aynı adamlar diyor ki çözüm sürecindeki kazanımlarımız devam ediyor diyorlar? Barış iyi de bedeli ne? Tekrar yığınaklanıp kalkışma olur mu? Bunlar önemli. Bütün bunlar olurken de bizim ülkede nüfusun yapısı da değişiyor buna da dikkat edilmeli. "

Ya Süleyman Şah seçimi kazanırsa?. . Ezber bozmak adına soruyu yöneltiyorum!. . 2 ay sonra hep birlikte oturup boşuna ağlaşmayalım diye...

===============================

BATUHAN ÇOLAK: ANKARA'DA YOLSUZLUKLAR ORTAYA ÇIKARSA NELER OLUR?

31 Mart seçimleri için geri sayım sürerken Ankara'dan sıcak haberler gelmeye devam ediyor. Hükümete yakınlığıyla bilinen anket firmalarının yayınladıkları sonuçlar sonrasında AK Parti'den yeni hamleler geliyor.

Son iddia ise oldukça çarpıcı. Konunun detaylarına inmeden önce İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'na yönelik hakaret ve saldırı girişimlerinin epey bir ses getirdiğini hatırlatalım. Hükümete yakın medya ve sosyal medya hesapları eş zamanlı olarak bu hakaretleri "Vatandaştan İmamoğlu'na tepki" şeklinde yayınlandı. Hâlâ da yayınlanmaya devam ediliyor. Muhalefet cephesi ise konuyu "planlı provokasyon" olarak değerlendiriyor.

Şimdi iddiamıza dönelim.

İstanbul'da yaşanan hadiselerin benzerlerinin Ankara'da yaşanabileceği konuşuluyor. İddiaya göre Mansur Yavaş'ın etkinlik yapacağı salona ya da alana girecek kişiler Yavaş'a aniden tepki gösterecekler. Bu tepkinin hemen ardından tıpkı İmamoğlu olayında yaşandığı gibi hükümete yakın medya organları ve sosyal medya hesapları devreye girerek "Vatandaşlar Yavaş'a tepki gösteriyor" haberleri yapılmaya başlanacak.

Konuyla ilgili olarak Ankara'da tanınan bir güvenlik firmasının çalışanlarının kullanılmak istendiği gelen bilgiler arasında.

Gökçek'e "ekranlara çıkma "talimatı

Mehmet Özhaseki'nin adaylığına ilk günden bu yana karşı çıkan Melih Gökçek aniden Mansur Yavaş karşıtı bir çıkış yaptı. Kendisini görevden alan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a övgüler düzüp partisinin yanında olduğunu söyledi. Yavaş'a çeşitli suçlamalar yöneltti.

Peki ne olmuştu da Gökçek aniden fikir değiştirip kendi televizyonu ve tanıdığı gazeteciler üzerinden yayınlar yaptırarak karşı atağa geçmişti?

Cevabı çok zor değil aslında. Kamuoyuna açıklanan anket sonuçları Gökçek'e de gidiyor. Her yeni ankette Yavaş'ın puanının yükseldiği görülüyor. Bu tablo Gökçek'te önemli bir korkuyu tetiklemiş olabilir.

Düşünün... Kendi partisinin zamanında en önemli isimlerinden biri olan Bülent Arınç Gökçek'in Ankara'da birçok yolsuzluk yaptığını ve birçok araziyi "parsel parsel" FETÖ'ye verdiğini söylemişti.

Arınç'ın sözlerini tekrar hatırlatmakta fayda var: "ABD'ye olimpiyatlarına giden benim. Hizmetlerin ne kadar iyi olduğunu anlatan benim. Gizlemedim ki. Gökçek bunlardan fazlasını yapmıştır. Seçimlerde oy isterken bu yapının kucağında oturmuştur. Bu yapıya Ankara'yı parsel parsel satmıştır. Yurt yerleri vermiştir. Zengin iş adamlarına okullar satmıştır. İmar planlarında değişiklikler yapmıştır. 30 Mart seçimlerine kadar bu ağzından bu yapıyla ilgili bir tek kötü cümle çıkmamıştır. "

Bunu söyleyen kişi dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. Peki hukukun olduğu adaletin tesis edildiği bir ülkede böyle bir gelişme karşısında ne yapılır? Arınç'ın iddiaları resmî makamlar tarafından sorulur konuyla ilgili soruşturma başlatılır. Türkiye'de birçok konu gibi adalet mekanizması da gelişmediği için bu sözler söylendiği gibi kaldı. Tek bir soruşturma bile açılmadı.

Ama şu anda işler bambaşka bir boyutta.

Ankara'daki seçimleri Mansur Yavaş'ın kazanması durumunda olacakları düşünebiliyor musunuz?

Belediyenin geçmişte yaptığı tüm ihaleler arazi satışları ödemeler tapu değişiklikleri satışlar personel giderleri para hareketleri gelir-gider dengeleri… Bunların tamamı tek tek ortaya dökülecek. Savcılar hakimler harekete geçmese bile!

İşte bu ihtimaller zinciri Gökçek'i ve AK Parti'yi son derece rahatsız ediyor. Çünkü ne kadar talimat verilirse verilsin ortaya çıkacak bilgiler ışığında yargılama süreçleri başlayabilir.

Gökçek'in ani bir kararla karşı atağa geçmesinin arka planında da bu yatıyor olabilir.

Ama Gökçek'in yöntemlerinin toplumda ne denli karşılık bulduğu tartışma konusu. Bu durum AK Parti içinde de rahatsızlık yaratmış olacak ki Gökçek'in propagandalarına son verildi.

Örneğin 2 Şubat 2019 tarihinde 21.00'da canlı yayın yapacak olan Gökçek ekranlara çıkmadı herhangi bir açıklama da yapılmadı. Oysa Beyaz TV günlerce "Gökçek'ten bomba açıklamalar" şeklinde programın duyurusunu yapmıştı.

Gökçek bir anda geriye çekildi.

Bu gelişme karşısında Gökçek nasıl bir tavır takınacak merak konusu. Daha önceki yerel seçimlerde "Gökçek gidecek sol gelecek" diye Ankara'nın birçok yerine korsan ilanlar astırılmıştı AK Parti tarafından.

Aynısı olmasa bile benzeri hamleler mutlaka gelecektir.

Ankara'da seçim heyecanı daha yeni başlıyor.

===============================

MEHMET FARAÇ: ANDIMIZ'A DÜŞMANLIĞIN ASIL YIKIMI!. .

"Doğru" olmak "çalışkan" olmak "korumak" ve "saymak" artık hak getire!. .

Kolay para kazanma hırsı vurgunculuk hırsızlık köşe dönmecilik ne yazık ki nesilden nesile bulaştırılmak istenen bir sinsi hastalık gibi toplumun her kesimine aşılanmaya çalışılıyor...

Türkiye işte böylesi bir ortamda yalnızca sosyo-ekonomik açıdan değil yaşamın her alanındaki çıkmazlarla da adeta kurtlar vadisini andırırken; toplum huzursuzluğun hançer sapladığı bir kaosun ortasında yaşamdan tat almak yerine girdaplarda boğuluyor...

Ve tüm bunlardan en çok da "gelecek nesil" diye nitelendirdiğimiz çocuklar etkileniyor...

Televizyonlarda şiddet filmleri internetin öfkeyi dayatan oyunları lise önlerinde uyuşturucu pazarları ellerinde pompalıyla cinayet işleyen öğrenciler ve özellikle de tarikat ve cemaat yurtlarında tacize-tecavüze uğramalarına rağmen sahip çıkılmayan gelecek neslin çocukları korkunç bir kaosun girdabında çırpınıyor... Hepsi tehdit altında...

Yalnızca gençliği kuşatmaya çalışan ahlak dışı davranışlar değil gelecek nesli yozlaştırmaya çalışan sinsi taarruzlar ve de iyi bir insan olmanın gerekliliğine set çeken siyasal saldırılar da bu karanlık kaosun asıl sebebi...

Bu rezaletler yoktu eskiden...

Çünkü Atatürk'ün her alanda vazgeçmediği kalkınma çabaları cumhuriyetin "ilelebet payidar" olması uğruna öncü güç olacak gençleri 1930'lardan itibaren doğru-çalışkan vatanını-bayrağını-ülkesini seven çocuklara dönüştürmek için de öngörülerde bulunmuştu...

İşte yıllar önce okullarda okutulmaya başlanan "Andımız" da; cumhuriyet evlatlarının birer örnek yurttaş olması doğru- çalışkan olması küçükleri koruması-büyükleri sayması ve vatanını sevmesini anlatan bir anlayışın çevresinde buluşturmaya çalışmıştı...

Ne tuhaf değil mi; 21. Yüzyıl'da cumhuriyet bayrağının tam da zirveye oturtulması gereken bir dönemde saldırıya en çok uğrayan çocuklar oluyor... Hem de sesleri umutları kısılarak!. .

"Doğru"yu "çalışkan"ı susturmak!. .

Son rezalet karşısında hiç ama hiç şaşırmadık...

Hiç umut vermiyordu gidişat belli ki bu gidişle de hiç huzur vermeyecek şimdiki ortam... Düşmanlık diz boyu öfke diz boyu intikam hissi diz boyu çünkü...

Atatürk'e düşman cumhuriyete düşman laikliğe düşman Kurtuluş Savaşı'na düşman ve son dönemdeki intikamcı direniş de gösteriyor ki Türkiye'yi var eden her şeye düşman bunlar...

Çünkü taarruz her yerden geliyor dört koldan adeta bir düşman taarruzudur bu!. .

Bürokrasiden müritlerden molla-medrese zihniyetinden tetikçi medyadan ve en önemlisi de tüm bunlara cesaret veren gafil siyasetten...

Şaşırdık mı hiç şaşırmadık... Çünkü cumhuriyet ve Atatürk'e öfkesini -salt Gazi'nin adının yazıldığı tabelalar düşsün- diye Türkiye'nin her köşesinde adı "Atatürk" olan statları yerle bir ederek de gösteren zihniyetin "Andımız"a acımasızca düşmanlık etmesi o kadar normal ki...

Cumhuriyeti Atatürk kurdu diye 29 Ekimleri yasaklayan Meclis'i Atatürk açtı diye 23 Nisanlara öfke duyan Kurtuluş Savaşı için Gazi Samsun'a çıktı diye 19 Mayıs ruhuna kin besleyen ve cumhuriyete giden yol "Zafer"le sonuçlandığı için 30 Ağustoslara bile ters bakan zihniyetin Andımız'ı yasaklamış olması o kadar normal ki...

Kamu binalarının bankaların valilik ve kaymakamlıkların hatta belediyelerin üzerindeki "T. C. " ibaresini silmek için binbir numara çeviren bir zihniyetin Andımız'a taarruz etmesi o kadar sıradan ki!!!

Tevhid-i Tedrisat'ın yani eğitim birliğinin temeline dinamit koymak için bir gecede binlerce eğitim kurumunu imam-hatibe çeviren gerici zihniyetin "Andımız"la kavgaya tutuşması o kadar alışık bir ihanet ki!. .

Çocuklar Kurtuluş Savaşı'nı öğrenmesin Gazi Mustafa Kemal'in mücadelesini içine sindirmesin İnönü'yü tanımasın emperyalizmle nasıl bir mücadele verilerek Cumhuriyetin kuruluşunu öğrenmesin diye eğitim müfredatına savaş açanların Andımız'la didişmesi o kadar normal ki!. .

Öyleyse "and içerim!. . "

Danıştay ambargo yasağını iptal etmesine rağmen gericilik siyaseti ısrarla direndiği için

konumuz yine "Andımız..."

Ancak gericilik direnince cumhuriyet cephesi de boş durmamış. .

İşte İYİ Parti Danıştay'ın "Andımız" kararı Millî Eğitim Bakanlığı'nca uygulanmayınca Meclis'e araştırma önergesi vermiş...

Danıştay kararının ardından Millî Eğitim Bakanlığı'nın "Andımız"ın yeniden okunması için valiliklere yazı göndermesi gerekiyormuş ama nafile...

Çünkü çocuklara tecavüz eden gericilik destekliyor "Andımız" yasağını ve Türkiye'ye düşman bölücülük!...

İYİ Parti Adana Milletvekili İsmail Koncuk tarafından Meclis'e sunulan ve çok sayıda partilisinin de imzaladığı önergede şu ifadelere yer verilmiş:

"Millî Eğitim Bakanlığı Danıştay'ın Andımızla ilgili vermiş olduğu kararı uygulamamakla 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanunu'nu 28. Maddesi ile 52. Maddesini ihlal ettiği Yargının kararları yerine getirilmemiş olup Türk Ceza Kanunu'nun 257. Maddesinde yer alana görevi kötüye kullanma suçu oluşturduğu açıkça ortadadır. Sorunların çözümü için gerekli araştırmaları yapmak üzere Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırmasını arz ederiz. "

Ancak Meclis'e sunulan araştırma önergesi her zamanki gibi AKP ve HDP'nin 'ret' MHP'nin ise 'çekimser' oylarıyla reddedilmiş...

Sözü hiç uzatmayalım; içinde "Türküm doğruyum çalışkanım" "küçükleri korumak büyükleri saymak" gibi örnek yurttaş olmanın gerekliliğini de anlatan cümlelerin geçtiği bir andı yasaklatmak yalnızca gelecek nesillere değil huzura ve mutluluğa da düşmanlıktır...

Bölücüleri gericileri cumhuriyet düşmanlarını sevindirme çabası da değil yalnızca bu yasak...

Aynı zamanda bu yasak cumhuriyete Atatürk'e aydınlanmaya düşmanlık edenlerin ezeli öfkelerinin hiç bitmeyeceğinin de sinsi bir işaretidir...

Öyleyse hiç durmayacağız; "

"Ey Büyük Atatürk!. .

Açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim..."

===============================

BATUHAN ÇOLAK: ÖZHASEKİ CUMHURBAŞKANLIĞINI BÖYLE TANIMLIYORSA...

Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın sadece temizliği için 2016 yılında 2 milyon TL harcama yapıldı. 2017 yılında ise temizlik harcaması 3.7 milyon TL'ye çıktı.

***

2017 yılında dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fatih Kasırga bin 100 odalı Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın yapım maliyetini 1 milyar 370 milyon TL olarak açıkladı.

***

Yine 2017 yılında sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın emrinde 268 aracın olduğu ortaya çıktı. İhale dosyasındaki ek donanımlarla birlikte kasko bedelleri toplandığında 268 aracın toplam piyasa değerinin yaklaşık 54 milyon TL olduğu anlaşıldı.

***

Saray'ın 2017 yılı için yaptığı 658 milyon 240 bin 289 TL ile ayda yaklaşık 54 milyon günde ise yaklaşık 1.8 milyon TL harcadığı ortaya çıktı.

***

Harcamaların aşırılığına ilişkin eleştirilere "Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yüksek temsil makamı dolayısıyla ülkemizin vitrini olan Cumhurbaşkanlığı nezdindeki faaliyetlerin 'itibarda tasarruf olmaz' anlayışıyla ülkemizin vakârına yaraşır şekilde yürütülme mecburiyeti vardır" cevabı verildi.

***

Ahlat'ta yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı'na bağlı saray için Malazgirt'i hatırlartan 1071 metrekarelik bir yer ayrıldı. Ancak sonrasında alanın yetersiz kaldığı gerekçe gösterilerek Ahlat'taki Saray'ın 25 dönümlük bir araziye yapılmasına karar verildi.

***

Saray'da yapılan 30 Ağustos resepsiyonunda davetlilere envayi çeşit ikramda bulunuldu. Sokak röportajları sırasında vatandaşlara menüdeki yemeklerin isimleri sorulduğunda doğru telaffuz eden çıkmadı.

Menü şu şekildeydi:

"Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde) Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde) Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde) Orman Meyveli Special Bahçe Naneli Limonata Taze Sıkılmış Portakal Taze Sıkılmış Greyfurt Taze Sıkılmış Havuç Taze Sıkılmış Elma.

- Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu Zencefilli Somonlu Suşi Tartalet içerisinde Antakya usulü Humus Susamlı Levrek Simidi Aydın usulü kuzu çöp şiş..."

***

Resepsiyondan kısa bir süre sonra Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın genel bakımı ile diğer hizmetlerini yapmak üzere 'sürekli işçi' kadrosuna 1.108 işçi alındığı öğrenildi.

***

Saray harcamalarıyla ilgili konuşan Erdoğan şunları söyledi "Cumhurbaşkanlığı külliyesiyle ilgili bunun iftiralarını dinlemekten bıktık. Hatırlarsanız külliyemiz ilk hizmete girdiğinde oraya gelmeyeceğini söylemişti. Altın klozetlerden falan bahsetti. Bunlar bu kadar iftira ile yetişmiş tipler. Dünyada başarı olarak gösterilen kamu-özel ortaklığı projelerini eleştirmesini mantıktan uzaktır. İşte üçüncü havalimanı Bay Kemal o da öyle. Üçüncü köprü o da öyle. Bunlar nasıl yapılıyor bunu öğren. Bay Kemal sen anlamazsın sen bu işten. SSK'yı da böyle batırdın zaten. "

***

Erdoğan'ın emrinde bulunan 268 aracın yetersiz kaldığı belirtilerek 44 yeni araç için ihale ilanı verildi. İlana göre araçların bazılarında LCD TV araç buzdolabı dijital ses sistemi deri koltuk perde halı döşeme açılıp kapanan çalışma masası şarj ünitesi bulunması istendi.

***

Saray 2019 yılı elektrik tüketimini karşılamak için ihale açtı. Bu rakam bin 300 konutun elektrik tüketimiyle eşdeğerdi.

***

Katar'dan süper lüks uçak alınmak istendi. Katar satışı kabul etmeyip uçağı hediye etti. CHP'li bir milletvekilinin olayı ortaya çıkarması sonrasında lüks jetin Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edildiği anlaşıldı. Konuyla ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan "Katar bu uçağı satıyordu hatta rakam bildiğim kadarıyla 500 civarındaydı. O esnada biz de ilgilendik. Katar Emiri bundan haberdar olunca uçağı Türkiye'ye hibe etti" dedi.

Katar'dan gelen jetin deposunun 260 bin dolara dolduğu ortaya çıktı.

***

Hediye alınan jetin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı'nın envanterinde 2014 yılında 350 milyon dolara alınan bir başka süper lüks jetin olduğu ve hâlâ aktif bir şekilde kullanıldığı anlaşıldı.

***

AK Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Özhaseki projelerini anlattığı toplantıda konuyu Erdoğan'a getirdi: "Altın klozet de altın klozet. Ben sarıya boyanmış bile görmedim bırakın altın klozeti. Her gün oralardayız zaten. Sade mütevazı. İsrafı hiç sevmeyen bir Cumhurbaşkanımız var. Bazen toplantı yapılacak diyor ki 'aşağıdaki salonda yapın'. 'Efendim şurayı kiralayalım' dediklerinde 'siz deli misiniz oğlum niye oraya para veriyorsunuz işte orada salon var aşağıda yapın' diyor. Kuruşuna kadar dikkat eden bir Cumhurbaşkanımız var. "

===============================

MURAT MURATOĞLU: EŞ ZAMANLI KABZIMAL BASKINI!

"Ticaret Bakanlığı Türkiye genelinde 5 ilde hallere yönelik eş zamanlı baskıngerçekleştirdi!" Size şaka gibi gelecek ama haber gerçekti! Ankara Adana İstanbul Mersin ve Antalya'da hıyar ve çarliston biber kalkışmasına büyük darbe indirildi.

Baskın yapılan hallerde imam bayıltmada kullanılan 6 ton patlıcan çeşitli boy ve ebatlarda 2 ton uzun namlulu pırasa 28 kasa sivriltilmiş yenmeye hazır biber 20 ton göz yaşartıcı soğan ele geçirildi. Ispanak ile taze fasulyenin inlerine girildi.

★★★

Baskının eş zamanlı olması da çok önemli! Kabzımala çete muamelesi… imdi sakin ol ve yavaşça yere bırak o çarliston biberi… Konuşmama hakkına sahipsin kullandırma bana bu patatesi…"

Kabzımal karşısında görünce adaleti ötmesin mi? Malları Arap Faik'ten alıyorduk… Karabük'te ikinci yükleme yapılıyordu… İstanbul'da malı indirirken siz geldiniz aniden…

★★★

Cumhurbaşkanı dememiş miydi; "Esnaf gerektiğinde asker polis ve hakimdir" diye… Ne ara çete kurdu terörist oldu?

Nitekim damadı; "Ocak ayındaki gıda terörü etkisini hesaplatmak lazım" diye söyledi. "Seçim öncesi sandığı etkilemek için yapılıyor zamlar" bile dedi… Belli ki dış mihraklara sallamak bu sefer yemedi! Kabzımallar ve marketlerle yetindi.

★★★

Gıda fiyatları neden yüksek? Arz-talep meselesi… Üretilen ürün 82 milyon kişiye yetmiyor. Ülkeye yerleşen milyonlarca Suriyeli ve bilumum mülteciyi beslemiyor. Her şey dahil sistemine gelen turistleri kesmiyor…

Tarımsal üretimde kullanılan dışa bağımlı gübre yem ilaç mazot gibi girdilerin fiyatı düşmedi. Girdi maliyetlerini düşürmeden fiyatlar nasıl düşebilir ki?

★★★

Üretim mi arttı? 2018 yılında bir önceki yıla göre tahıllar ve bitkisel ürünlerde yüzde 5.8 sebzelerde yüzde 2.6 azaldı. Bu yıl daha da fena başladı.

Sahi yıllardır ne yapıldı? Fiyatlar artmasın seçim öncesi vatandaş hayıflanmasın diye ithalatın önünü açtı. Çiftçi ürettiğini zararına sattı. Para kazanamadı. Tarlayı ekemedi. Çocukları kente gitti. AVM'lerde işe girdi.

★★★

Tarımın milli gelirdeki payı 18 yıl önce yüzde 10'un üzerindeydi. Bugün yüzde 3.7'ye kadar geriledi. Kayıtlı çiftçi sayısı 81 ilin tamamında azaldı.

2000 yılında nüfusu 68 milyon olan Türkiye'de yaklaşık 7.7 milyon kişi tarım ile uğraşıyordu. Tarlasını satıp kente göçtü. 2018 yılına geldiğimizde 82 milyon kişide 5.3 milyon kişi tarım ile uğraşıyor.

★★★

Acı ama gerçek! Haliyle kırmızı biberi bile Çin'den ithal ediyoruz. Türkiye'ye 126 ülkedensebze ve meyve ithal ediliyor. Sanki ülke kıtlık çekiyor.

Dünyada kaç ülke var ki zaten? Hadi bana 126 ülke adı say desen sayamazsın. Biz araştırıp bulup tarım ithalatı yapıyoruz. Fena mı? Pahalılıktan kilo almıyoruz!

===============================

NECATİ DOĞRU: KARTAL'DA İSTANBUL'UN İNTİKAMI!

Bu yazı yazıldığı saatlerde mucize gerçek olmuş 5 yaşındaki Havva Tekgöz beton tuğla cam çerçeve molozu altından çıkartılmıştı. Şehircilik Bakanı ise öken binadan sesler alıyoruz. İnşallah hepsini kurtaracağız…" diyordu.

İnşallah!

Yayın yasağı koydular.

Neyi gizleyeceksiniz?

Kartal'da 43 kişinin yaşadığı 7 katlı bina çöktü. Enkaz altında canını yitirenler var. Binanın zemin etüdü yoktu. Vali'ye göre 3 katı Belediye Başkanı'na göre 2 katı kaçaktı. Kaçak bina sahipleri mar Barışına" başvurmuşlardı. Barış olması için önce savaş olması gerekir. Kente karşı savaş açmış kıyım yapmış suç işlemiş olanları aklamak ve karşılığında oy almak için "İmar Affının" adını "İmar Barışı" koydular.

★★★

"İmar Barışı" adlı ekleme yasa maddesi 2018 yılı Haziran'da yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinden sadece 1 ay önce (Mayıs) çıkartıldı. Seçimler oldu. Oylar geldi. Kente karşı giriştikleri savaşı affettirmek isteyenlerin başvuracakları son tarih 2018 yılı Ekim ayıydı. 2 ay daha uzatıldı. Çünkü önümüzde belediye seçimleri var ve "iktidar partisi kente karşı savaş ilan etmişlerin oylarını" yine istiyor. Ocak ayındaki verilere göre Türkiye ölçeğinde 10 milyona yakın yapının sahibi barıştan (!) yararlanıp "Yapı Kullanma İzin Belgelerini" aldılar. Deprem yönetmeliğine aykırı yapılmış binalar. Elektrik su doğalgaz yangın tesisatları mevzuatına aykırı yapılar. Projelere uygun yapılmayan; fazla kat çıkmış balkon uzatmış kot farkı avantacılığı yapmış tüm inşaatlar. İlgili belediye veya yapı denetim firmasının hiçbir denetimine girmeden dikilmiş binalar. Hatta belediye ve Hazine arazileri üzerine kondurulmuş kaçak yapılar.

★★★

Kente karşı savaştılar.

Oy için affedildiler.

Kente karşı savaş açmamış yasalara uygun bina yapıp oturanlara ise büyük haksızlık ve adaletsizlik işlendi.

Kartal'da yaşanan.

Kentin ceza kesmesi.

İstanbul'un intikamı.

Ölenlerin hesabı mar Barışı" çıkartanlardan sorulmalıdır.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Daha çok bina çökecek!

"İmar affı" diye bir af hiçbir medeni ülkede yok. Kaçak yapılaşma patladı. Şehir planları yırtılıp atıldı. Yollar caddeler tıkandı. Trafik sorunu şahlandı. Kent içinde yolculuk eziyete işkenceye dönüştü. Köprüler kifayetsiz kaldı. Bir köprü yetmez oldu. Geçiş garantili yeni köprüler yapıldı. Şehirler nefes alamaz oldu. O kadar para kaynak harcama sonunda "şehir gibi şehirler" kurulamadığı için şehirlinin (medeni insanın) uygarca çıldırmadan delirmeden züppeleşmeden magandalaşıp ve lümpenleşmeden yaşayabileceği kentler kurulamadı. Çünkü şehirlere çöreklenmiş rant avcısı yeni zengin gözü dönmüş sermaye inşaat şirketleri sahiplerinden beslenen siyasetçiler devlet kaynaklarının akıtıldığı inşaat ağalarından yemlenen belediye bürokratlarının hep birlikte yarattıkları bu tip şehirleşme sona geldi. Daha çok bina çökecek.

===============================

ARSLAN BULUT: "DEVLET KANSERİ" "METASTAZ" YAPARSA!

İki Barış yani Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun "Metastaz" kitabının çıkışına denk gelen güzel bir gelişme var.

Selçuk Üniversitesi bünyesinde oluşturulan araştırma ekibi tarafından kanser teşhisi üzerine hızlı sonuç veren yeni bir yöntem geliştirildi.

Araştırma ekibinin lideri Fen Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Şükür Kılıç "Geliştirilen teknikle hasta vücudunda herhangi bir kesiye sebebiyet vermeden kanamanın gerçekleşmesine sebep olmadan hastadan parça almadan akciğer böbrek karaciğer göğüs ve ana damarlar gibi hassas organlarda yaralanmaya sebebiyet vermeden teşhis yapılabilecek. " müjdesini verdi.

***

"Metastaz"ı okurken ilk seksen sayfadan sonra bunaldım! Oysa kitabın üslubu ve yazım tekniği çok iyi. Fakat FETÖ'den sonra yargı makamlarını işgal edenlerin durumunu o kadar net göstermişler ki içimde derin bir acı hissettim. Evet kendi gözlemlerimden de hastalığın boyutlarını biliyordum ama kitapta yargının peti yani bilgisayarlı tomografisi çekilmiş adeta!

"FETÖ tasfiye ediliyor" denilirken yargının kimlere teslim edildiğini belgeleriyle anlatıyor iki genç gazeteci...

Öyle bir iki satırla geçiştirilecek gibi değil. Fakat bir bölümün sonunda öyle bir cümle kullanmışlar ki metastazın boyutlarını buradan anlamak mümkün... Cümle şöyle:

"Tahliye ettiği FETÖ şüphelisi iş adamlarını tutuklatan savcıya 'FETÖ'cü' diyen hâkimi FETÖ soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının 'rüşvet alan bir FETÖ'cü' olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hâkim FETÖ'den tutuklandı!"

İsterseniz cümleyi iki virgüle biraz daha dikkat ederek yeniden okuyun!

Sonra kitapta FETÖ'den yargılanan iş adamlarını serbest bırakmak için nasıl rüşvet pazarlığı yapıldığını suçüstü tutanaklarını ve rüşvetçilerin nasıl yargılandığını yargılayanların durumunu yargıda ve sağlık sisteminde FETÖ'nün yerine geçmeye çalışan tarikatlara 2018'de yasalar değiştirilerek sunulan imkânları inceleyin.

Sonuçta devletin içinde büyüyen kanser urunun ameliyattan sonra bile nasıl metastaz yaptığını fark edeceksiniz...

***

Kitap çıkalı birkaç gün oldu ama devam eden FETÖ davalarından ilginç bilgiler gelmeye devam ediyor.

Haber yine Anadolu Ajansı'ndan...

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nce Şanlıurfa'da örgütün talimatıyla FETÖ' 3 polisi tahliye etmekten yargılanan eski hâkimler Habil Kahraman'a FETÖ üyeliğinden 8 yıl 9 ay Mustafa Gürbüz'e 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi. FETÖ' 3 polisin avukatı diğer sanıklar Harun Kablama örgüt üyeliği suçundan 10 yıl Rıfat Tokdemir ise örgüt üyeliğinden 7 yıl 6 ay hapis cezası aldı

Esas hakkındaki mütalaada Gürbüz ve Kahraman'ın usulsüz dinlemeden tutuklanan 3 polisi soruşturma dosyasını görmeden 18 Ocak 2015 Pazar günü FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in talimatı doğrultusunda tahliye ettikleri belirtilmişti.

Habil Kahraman'ın ihraç edildiği gün diğer örgüt üyelerine ByLock üzerinden gönderdiği mesajlar tespit edilmişti. Habil Kahraman'ın bir mesajında "Görevimiz Tehlike filmindeki gözlüğü takıp beş saniyede kendini imha ettiği gibi biz de bir karar verdik görevimiz bitti... Umurumda bile değil... Kalbimde zerre kadar 'niye böyle yaptım da başıma bu geldi' yok. " ifadelerini kullandığı belirlenmişti.

***

Bu duygusuzluk hali Ergenekon ve Balyoz davalarındaki bütün FETÖ'cü savcılarda ve bütün FETÖ'cü hâkimlerde vardı. Onlar da aldıkları talimatı uyguluyorlardı.

Teşhis doğru da tedavi için ne yapmalı?

Bilindiği gibi metastaz yapmış kanserden kurtulan azdır. Başta yargı olmak üzere devletin içinde büyüyen kanser urları gerçekten metastaza dönüştü... Hukuk doktorları "hırsız bizim hırsızımızdır" anlayışıyla bütün vücuda yayılan "devlet kanseri"ne karşı yeni bir tedavi yöntemi geliştirmeli!

===============================

RIFAT SERDAROĞLU: KİN KAPISINDA HANGİ TÜRK ASILACAK?

Osmanlı Döneminde üç Patrik ihanetlerinden dolayı asılmıştır.

1)Patrik Birinci Kiril.

Dördüncü Murat zamanında Cizvitler ile Kalvinciler arasında ölümüne bir kavga vardı. Cizvitlerin yönlendirdiği Fransız ve Avusturya Elçileri dört defa azlettirdikleri fakat tekrar seçilen Patrik Kiril'i "Hıristiyanlıkta Reform" yapıyor suçlamasıyla Saray'a şikayet ettiler.

Yapılan incelemede Patrik Kiril'in "Rum Teb'a arasına dinî nifak soktuğu" gerekçesiyle suçlu bulundu ve 26 Haziran 1638 de Rumelihisarı'nda asıldı.

2)Patrik Üçüncü Parthenius.

Eflâk ve Boğdan Voyvodaları Patrik Üçüncü Parthenius tarafından Osmanlı'ya karşı isyana kışkırtıldılar ve isyan ettiler. Köprülü Mehmet Paşa Patriğin Ruslara gönderdiği mektubu ele geçirince asılmasını emretti. Patrik 24 Mart 1657 de İstanbul-Beyoğlu-Parmakkapı'da asıldı.

3)Patrik Beşinci Gregorius;

Patrik tarafından Megalo İdea yönünde faaliyet gösteren Etnik-i Eterya Cemiyetinin merkezi İstanbul-Balat'a taşındı. Mora isyanına Patrikhanenin Papazları öncülük etti. Ön binlerce insanımız katledildi. Patriğin yeraltı faaliyetleri belgelendi. Patrik "Görevimi yaptım" dedi. Yargılandı ve Sultan İkinci Mahmut'un emriyle Patrikhanenin orta kapısı önünde astırdı.

Patrikhane o kapıyı zincirle bağlayarak kapattı. Kapıya "KİN KAPISI" adı verildi. Asılan Patrik ile aynı seviyede bir Türk Devlet Adamı aynı yerde asılıncaya kadar kapının kapalı kalacağı ilan edildi.

Kin Kapısı halen kapalıdır…

Erdoğan'ın izniyle Yunan Başbakanı Çipras'ın ziyaret ettiği yer işte burasıdır.

Osmanlı'ya bağlı olduğunu sıkça söyleyen Erdoğan Sultan İkinci Mahmut'un yaptığı hakkında ne düşünmektedir?

Değerli Okurlar;

Türk Milleti olarak bizler herkesin inancına etnik kökenine kültürüne saygı duyar ve onları koruruz. Göreme Açık Hava Müzesini ziyaret ederseniz Katolik Hıristiyanların katliamından kaçan Ortodoks Hıristiyanların mağara kiliselerine sığındıklarını dönemin Türk Boylarının onları koruduğunu görürsünüz!

Atalarımız Avrupa'da-Afrika'da-Kafkaslar ve Ortadoğu'da hakimiyet kurduklarında kimseyi asimile etmek yoluna gitmediler. Herkesin kutsalına saygı duydular. Bizler de aynıyız. Herkesin inancını etnik kökenini kültürünü geleneklerini onların onuru kabul eder ve saygı duyarız.

Fakat Devletlerarası ilişkilerde sadece "Karşılıklılık" esası geçerlidir.

"Kardeşlik Hukuku" "Biz dostuz" "Stratejik Ortağız" "Biz Eşbaşkanız" gibi ilkellikler ancak "Devlet Adamı" vasfı taşımayan cahillerin işidir. Tıpkı Yunanistan tarafından işgal edilen vatan topraklarını görmezden gelenler gibi!

Yunanistan'ın ülkesinde kendi vatandaşları olan Müslüman Türklere nasıl davrandığını kısaca özetleyelim mi?

-Yunanistan'da ki Müslümanlar kendi Müftülerini seçemezler. Yunan Devleti onların başına bir Müftü tayin eder.

-AKP; Türkiye'de Patrik Bartholomeos başkanlığındaki "Sen Sinod Meclisinin" İzmir'e Metropolit atamasına bile izin verdi!

-Yunanistan'daki Osmanlı-Türk eserleri çürümeye bırakılmıştır. Yunanlılar ne bizim onarmamıza izin verirler ne de kendileri onarırlar. Yunanlılar bir tek ata yadigarı eserin tapusunu bize devretmediler.

-AKP ülkemizdeki azınlıklara üzerinde hak iddia ettikleri malların tamamının tapularını devretmiş ve ata yadigarı tarihi eserler Türk Milletinin elinden kaçmıştır.

-Atina'da resmi izinle yapılmış 1 tane Cami vardır. (2017 de açıldı)

Caminin 7 kişilik yönetim kurulu vardır. (1 Kişi Eğitim Bakanlığından-1 kişi Maliye Bakanlığından- 2 kişi Belediyeden-1 Yüksek Mahkeme Üyesi- Yunanlıların seçeceği iki kişi) Camiyi bu yedi kişi yönetir.

-Türkiye'de 349 kilise 38 adet Sinagog var. Ayrıca AKP'nin izin verdiği binlerce apartman dairesi kilisesi ve buralarda misyonerlik yapan binlerce eleman vardır.

Hepsi de faaliyetlerine özgürce devlet müdahalesi olmadan devam etmektedir.

Sizlerin şahitliğinde Erdoğan'a bir soru soralım mı?

Siz Çipras'ın Patrik Bartholomeosu ve kapalı Heybeliada Ruhban Okulunu (Kin Kapısını) ziyaret etmesine izin verdiniz.

Dostunuz Çipras'tan Atina'da ki Camide Kur'an okumak için izin isteyin lütfen!

Bakalım size izin verebilecek mi? Yoksa sizi yedi kişilik komiteye mi yönlendirecek?

Bu arada Çipras'tan Yunanlıların yasa dışı işgal ettikleri Türk Adaları ile Yunanistan'a iltica eden 15 Temmuz darbecilerini "Türkiye'ye Teslim Etme" sözü aldınız mı?

Duyamadım lütfen bir daha söyler misiniz?

===============================

YILMAZ ÖZDİL: APARTMAN NİYE ÇÖKTÜ?

İstanbul'da apartman çöktü.

İnsanlarımız öldü.

Merak ediliyor…

Niye çöktü?

Çünkü bu sahipsiz memlekette üç işi canı çeken herkes yapabilir.

Müteahhitlik.

Siyasetçilik.

Gazetecilik.

Biri yapar.

Biri onaylar.

Biri alkışlar.

Netice…

Üç oda bir tabuttur.

Yoldan geçen arkeoloğu kolundan tutup gel şu bademciği alıver diye ameliyathaneye sokamazsın.

Ya da bir ziraat mühendisini yakalayıp gel şu iddianameyi yazıver diye savcılık makamına oturtamazsın matematik öğretmenini avukat eczacıyı hakim hakimi de pilot yapamazsın.

Aşçı jeofizik bilmez biyolog statik hesabından anlamaz kuyumcu mimari proje çizemez.

Ama hepsi gayet rahat müteahhit olabilir bu memlekette.

150 bin hekim var Türkiye'de.

450 bin müteahhit var!

Bizimle aynı nüfusa sahip Almanya'da müteahhit sayısı sadece 3 bin 800 kardeşim… Sırf İstanbul'da Avrupa Birliği'ndeki toplam müteahhit sayısının beş katı müteahhit var.

Tbmm müteahhit dolu.

Belediye başkanları hakeza.

Jet Fadıl müteahhitlik yaptı mesela.

Müteahhitleri ve siyasetçi müteahhitleri yalamaktan dilinde pütür kalmayan karşılığında avanta ev kapan villa kapan gazetecilerin isimlerini üst üste koysak Türkiye'nin en büyük gökdeleni olur!

Marmara depreminde 30 bine yakın insanımızı tost haline gelen binalarda kaybettik. 2100 dava açıldı 1800'ü affa girdi 110'u zamanaşımına uğradı 189'unun cezası ertelendi sadece biri günah keçisi ilan edildi Veli Göçer o da alt tarafı yedi senede yırttı çıktı.

Gidin lütfen bakın şimdi gene müteahhitlik yapıyor Veli Göçer.

Sayın ahalimiz desen… Nerede bir inşaat varsa nerede kazı yapan iş makinesi varsa etrafına şöyle bir bakın kepçenin çamurlu toprak çıkarmasını adeta büyülenmiş gibi seyreden en az 50 kişi vardır.

Sayın ahalimiz içeri girmesin diye inşaat alanlarını yüksek panolarla duvar gibi çevirirler ama nafile… Panoların arasında iki santimlik boşluk bulup oraya gözünü dayayıp illa içeriye bakarlar.

Ankara metrosunun inşaat çalışmaları sırasında özel iskele kurup "seyir terası" yapmışlardı sayın ahalimiz seyir terasına çıkıp inşaat alanını konforlu şekilde seyrediyordu.

Televizyonda ana haber merkezi yönettiğim dönemde kentsel dönüşüm vesilesiyle beş katlı bir binanın yıkım çalışmasını canlı yayında ekrana getirmiştim. Kepçe yükseliyor binaya vuruyor duvarı yıkıyor toz duman kalkıyor falan bütün olan biten bu…

İzlenme rekoru kırdı iyi mi!

Ertesi gün kaçıranlar için özet halinde gene yayınladım banttan tekrarının özeti bile aynı oranda izlendi.

Her sohbette sık sık duyarız…

Doğayı katlettiler ağaçları kesip villa diktiler filan.

Bunu diyene sor ister misin o villalardan birini?

Yılışık yılışık sırıtır hemen anında yavşar kim istemez ki der.

Tapusunu boşver şaka yollu hayalini bile teklif etsen rantın kokusunu bile duysa omurgalı durmayı beceremez.

Habire doğadan bahseder ama betona aşıktır.

Asla ders almayan ders almaya asla niyeti olmayan bu sahipsiz memlekette üç işi canı çeken herkes yapabilir.

Müteahhitlik.

Siyasetçilik.

Gazetecilik.

İlave et buna betonsever ahalimizi…

Üç oda bir tabuttur.

===============================





===============================

RIFAT SERDAROĞLU: YALNIZ DEĞİLSİNİZ

Osmanlı Devleti canı sıkıldığı için kendi kendine yıkıldı!

Anadolu'yu paramparça eden Sevr Antlaşması rüyasında Lozan Antlaşmasının fotokopisini görünce kendini yaktı!

Kurtuluş Savaşı bir oyundu kurşun askerlerle sahnelendi.

Türk Milletinin 15 yaşından büyük tüm gençleri şehit olmadı kimse vatan için ölmedi.

Zaten Mustafa Kemal Atatürk diye biri hiç yaşamadı vatanı da kurtarmadı!

Yeni moda elbise alır gibi demokrasiyi belediyenin tanzim satış noktalarından aldık ve giydik tüm dünya bizi çok sevdiğinden "Türkiye Cumhuriyeti Devleti" diye tanıyıverdi…

Türk Milletinin büyük çoğunluğu siyasi partileri anayasal kurumları yıllardır aynen yukarıdaki gibi davrandılar ve hala da davranmaya devam ediyorlar!

Gözlerimizin önünde Cumhuriyetimizin değerleri teker-teker koparılıyor demokratik rejim ortadan kaldırılıyor beraberce sadece seyrediyoruz…

Daha önce yazmıştım.

Cumhuriyeti bir tablonun çerçevesi çerçevenin içindeki resmi ise demokrasi olarak düşünün. Demokrasimizin seviyesi uluslararası standartlara ne kadar yaklaşmışsa kişi hak ve özgürlükleri hukuk devleti lâik ve sosyal devlet ilkesi katılımcılık ve örgütlü toplum ne kadar gerçekleşmişse o tablo tam bir sanat harikası olur.

Fakat bir şartla;

Demokrasi ve nimetleri haftanın yedi günü yirmi dört saat üzerinde titrenmesi korunması gereken değerlerdir. Eğer bir kere kaybedersiniz geri kazanmanız çok zordur çok!

Aynen İran'da Suriye'de Irak'ta Suudi Arabistan'da Sudan'da olduğu gibi karanlıkta yaşayarak orta çağa sürükleniriz.

Cumhuriyeti ve Demokratik rejimi koruma görevi öncelikle siyasi partilerimizindir.

İşte Türkiye'nin problemi buradadır. Çünkü tehlike bizzat partilerimizden gelmektedir. Ya bilmemekten ya uyuşukluktan ya da ihanetten.

AKP;

"İrticai eylemlerin odağı" olduğu gerekçesiyle Anayasa Mahkemesi tarafından "Hazine Yardımı kesilmesi" cezası almıştır. AKP temelli kapatılma cezasından

5'e karşı 6 oyla kurtulmuştur.

AKP yolsuzluğa-hırsızlığa-rüşvete bulaşmış şaibeli bir partidir.

FETÖ'yu T. C Devletine ve kozmik odaya sokan AKP'dir.

Yüksek Yargıyı FETÖ'ye teslim eden de AKP'dir.

Hedefi Türkiye'yi "Federe İslam Devletine" dönüştürmektir.

MHP;

Genel Başkanı ve milletvekilleri AKP tarafından esir alınmıştır. AKP ve MHP her konuda AYRI düşünür. Fakat MHP AKP'nin her dediğini yapan partidir.

HDP;

Türk Milletinden aldığı 6 milyon oyun kıymetini bilememiş terör örgütü ile arasına mesafe koyamamış Kürtçü-Bölücü bir partidir. Türk Milletinin partisi olamamış demokrasiyi korumak için tek adım dahi atmamıştır.

İYİ Parti;

Şu sözler Sayın Akşener tarafından İYİ Parti TBMM grubunda söylenmiştir;

"Cumhurbaşkanlığı makamında kim oturursa otursun ona laf söyletmeyiz.

Dil uzatanların dilini koparmayı biliriz. Sayın Cumhurbaşkanı tehditlere boyun eğmeyiniz. Siz memleketimize göz dikenlere karşı dik durup ayağa kalkın yeter. Bizi yanınızda bulacaksınız!"

Sanki ülkeyi 17 senedir AKP değil de İYİ Parti yönetiyormuş gibi değil mi?

CHP;

Burada bizzat CHP'ye ömrünü vermiş olanların sözlerini yazsam sizlere ayıp etmiş olurdum. Yüzünüz kızarırdı!

Bu partiler mi Türk Devletini Türk Demokrasisini koruyacak? Kimse hayal görmesin!

Bir örnek vereyim;

Yunan Başbakanı Ankara'ya geliyor ama Anıt Kabri ziyaret etmiyor.

AKP ona kapalı olan Heybeliada Ruhban Okulunu ziyaret etme izni veriyor. Siyasi Partilerin herhangi birinden bir itiraz duydunuz mu?

Sayın Ümit Yalım tek başına adaya gidip Yunan Başbakanına Türk Adalarını işgal ettiğini söyleyebiliyor! Kendisini tekrar kutluyorum…

Yıllardır yazıyor söylüyorum. Çaresiz ve yalnız değilsiniz.

Çare de sizsiniz çok olan da sizsiniz.

Yeter ki isteyin ve bir kez olsun ayağa kalkın. Gerisi çözülecektir.

Sizlerin içinden çıkan ve kendileri için hiçbir şey istemeyen Çoban Ateşi Hareketine katılın.

Katılın ki bu hareketi Türk Milletinin siyasi partisi haline dönüştürelim.

İlk hareketi 23 Şubat 2019 Cumartesi günü Fuar-Basmane Girişindeki 1/B Holünde birlikte yapalım mı? Var mısınız?

Ne Mutlu Türküm Diyene…

===============================

AHMET TAKAN: ÜMİT ALBAY HEYBELİADA'DA ÇİPRAS'A HESAP SORDU!. .

İlgi iltifat 1 milyondu!. . Krallar gibi karşılanıp ağırlandı. Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras Heybeliada'da 48 yıldır kapalı olan Ruhban Okulu'nu ziyaret eden ilk Yunan Başbakan olarak tarihe geçti. Çipras'ın yanında Cumhurbaşkanlığı sözcüsü İbrahim Kalın ile Türk düşmanı Papaz Bartholomeos da vardı. Birlikte okul bahçesine fidan diktiler!. . Neyi yeşerteceklerse?. .

Yunanistan Başbakanı Aleksis Çipras'ın 5-6 Şubat'taki 2 günlük Türkiye ziyaretinin ilk gününde sarayda ortak basın toplantısı yapıldı. 18 ada ve 1 kayalığımızı işgal eden ve Türk toprakları üzerinde her fırsatta bizlere hakaretler eden meydan okuyan küstahça tehditler savuran Yunanistan'ın Başbakanına soru soran çıkmadı. İşgal edilen 18 adamız ve 1 kayalığımız hiç gündeme getirilmedi. Çipras'ın ziyaretinden önce Dışişleri Bakanlığı'ndan bir heyetin saraya bilgilendirme için gittiğini ve "istikşafi görüşmeleri" bahane ederek o konuya hiç girilmemesini tavsiye ettiğini duymuştum. Kulaklarıma inanamamıştım!. .

Meydan bu kadar mı boş? Vatan topraklarını savunacak küstah Yunan'dan hesap soracak bu ülkede bir Allah'ın kulu yok mu?. .

6 Şubat Çarşamba günü sabahın erken saatlerinde telefonum çaldı. Arayan Millî Savunma Bakanlığı eski Genel Sekreteri emekli kurmay Albay Ümit Yalım'dı. Bana Çipras'ın Heybeliada'daki programlarının saatlerini sordu. Bildiğim kadarı ile söyledim. Yalım "Heybeliada'ya gideceğim. Çipras ile görüşmeye çalışacağım" dedi. Saray'daki basın toplantısında işgal edilen adalarımız konusunda soru sorulmamasına fena halde içerlemişti. Atladı vapura Heybeliada'ya gitti. Yoğun koruma duvarını aşarak Çipras'ın karşısına dikilip hesap sordu. Gerisini Ümit Yalım'ın anlatımından aktarayım;

ipras 6 Şubat Çarşamba günü Heybeliada Ruhban Okulu'nu ziyaret etti. Ziyaret sonrası dönüşe geçen Çipras ile saat 16:15 sularında Heybeliada vapur iskelesinin ön tarafında yoğun bir kalabalık içinde görüştüm.

Yunan Başbakanı Çipras ile yaptığım yüz yüze görüşmede kendisine 'Bay Çipras size bir sorum var. Ege Denizi'nde işgal edilen Türk adalarını ne zaman boşaltacaksınız?' (Mr. Çipras I have a question for you. When will you evacuate occupied Turkish Islands in the Aegean Sea) sorusunu yönelttim. Çipras'ın suratı asıldı ve cevap vermekte tereddüt etti. Bunun üzerine konuyu biraz daha açarak 'Ege Denizi'nde işgal edilen Türk adalarını ne zaman boşaltacaksınız? Biliyorsunuz 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı Yunanistan tarafından işgal edildi' (When will you evacuate occupied Turkish Islands in the Aegean Sea. You know 18 Turkish Islands and 1 Turkish Rocks have been occupied by Greece) dedim.

Çipras biraz düşündükten sonra 'Bu kesin değil' (This is not sure) diye cevap verdi. Ben de kendisine '18 Ada ve 1 Kayalık Türkiye'ye aittir' (18 Islands and 1 Rocks belong to Turkey) diye karşılık verdim. Çipras bu sözlerime karşı sessiz kaldı ve adada yaşayan Rum kökenli vatandaşlarımızla fotoğraf çektirdikten sonra kendisine tahsis edilen tekneye binerek oradan ayrıldı. "

Ümit Yalım işgal edilen adalarımız konusunda sarayda Çipras'a bilinçli olarak soru yönelttirilmediği düşüncesinde;

"Basın toplantısında Ege Denizi'nde Yunan işgali altında olan 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı konusu yine gündeme gelmedi. Basın toplantısının bitiminde söz alan Erdoğan hiçbir gerekçe göstermeden soru cevap bölümünü sadece iki soru ile sınırladı. İlk soru Yunan gazeteci tarafından Çipras'a soruldu. İkinci soru ise yandaş televizyon kanalı ahaber muhabiri tarafından Erdoğan'a soruldu. Erdoğan'a Heybeliada Ruhban Okulu hakkında sorulan sorunun önceden hazırlandığı açıkça anlaşılıyordu.

Erdoğan bu yöntemle Yunanistan'a alenen verilen 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığı hakkında soru sorulmasını önledi. Bugüne kadar Çipras'a Ege Denizi'nde işgal edilen Türk adaları hakkında soru sorulmadı. Topraklarımızı işgal eden ve geçen sene Türkiye Cumhuriyeti'ne ait Muğla Keçi Adası'nda işgalci Yunan askerleri ile birlikte egemenlik ve bayrak gösterisi yapan Çipras'a dost muamelesi yapıldı. "

Çipras korunuyor ama vatan toprakları korunmuyor!. .

Çipras'ın Heybeliada ziyareti sırasında alınan yoğun güvenlik önlemlerine dikkat çeken Yalım şunları kaydetti;

"Sahil Güvenlik Gemileri Polis Deniz Botları ve Kıyı Emniyeti Genel Müdürlüğü Teknelerinden oluşan filo Çipras ve teknesi için seyir güvenliği sağladı. Karada da çok sayıda polis görevlendirildi.

Çipras'ın korunması için yoğun güvenlik önlemleri alan Tayyip Erdoğan ve Hükümeti işgal altındaki vatan topraklarının korunması için kılını bile kıpırdatmıyor. Çipras'ın korunması için bir filo görevlendiren Erdoğan ve Hükümeti adalarımızın korunması için bir kayık bile görevlendirmiyor. 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığının Yunanistan'a teslim edildiği açıkça görülüyor. "

Erdoğan bir yıldır dosya çıkaramadı!. .

Erdoğan'ın 27 Ocak 2018'de AKP Kocaeli İl Kongresi'nde yaptığı konuşmada imdi Kılıçdaroğlu'na sorarsan Lozan'da kazandığımızı söyler. Ondan sonra da adaların faturasını AK Parti'ye kesmeye kalkar. Adaları siz verdiniz siz. Sizin partinizin başında olanlar (Atatürk ve İnönü'yü kastederek) verdi ve şimdi tarihî dosyaları hazırlatıyorum ve o tarihi dosyaları Lozan da dâhil olmak üzere bunların önüne de milletime de bunları o belgelerle anlatacağız" şeklindeki sözlerini de hatırlatan Ümit Yalım sözlerini şöyle tamamladı;

"Erdoğan bizzat kendisinin Yunan askerine teslim ettiği 18 Türk Adası ve 1 Türk Kayalığını Lozan'a yüklemeye kalktı Atatürk ve İnönü'ye iftira attı. Ancak Erdoğan bir yıldır bir dosya bile çıkaramadı ve iddiasını ispatlayamadı. Erdoğan'ın tarihî dosyaları ve iddiaları boş ve fos çıktı!...

Erdoğan akıntıya karşı kürek çekiyor. Erdoğan boş yere uğraşmasın. Türk adalarını Erdoğan'a da Yunanistan'a da yedirmeyiz. "

===============================

RIFAT SERDAROĞLU: TÜRK DEVLETİNİN KURUCUSUNU TANIMAYANLAR

Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'tür.

Yürürlükteki Anayasamızın Başlangıç kısmı şöyle der;

"Türk Vatanı ve Milletinin sonsuz varlığını ve Yüce Türk Devletinin bölünmez bütünlüğünü belirleyen bu Anayasa Türkiye Cumhuriyeti'nin Kurucusu ölümsüz önder ve eşsiz kahraman Atatürk'ün belirlediği milliyetçilik anlayışı ve onun devrim ve ilkeleri doğrultusunda…"

Sizler ABD'nin Kurucu Babaları olarak ve özgürlük belgesinde isimleri geçen John Adams'a-Thomas Jefferson'a-James Madison'a-George Washington'a ABD'li bir siyasetçinin hakaret ettiğini duydunuz mu?

Sizler İngiltere'nin Kurucusu Kral Arthur'a veya Kraliçe Elizabeth'e küfreden bir İngiliz siyasetçi gördünüz mü?

Sizler bir Fransız siyasetçinin Devlet Başkanı General de Gaulle'ye kötü söz söylediğini gördünüz mü?

Sizler Modern Almanya Devletinin Kurucusu Bismarck'a hakaret etmeye cüret eden bir Alman siyasetçi duydunuz mu?

Duyamazsınız ve göremezsiniz. Ayrıca bu milletler kurucu liderlerinden saygıyla bahsederler ve onu korurlar. Kötü söz söylemeye kalkışanları da analarından doğduklarına pişman ederler…

Değerli Okurlar;

Bu devletlerin hiçbirinin tarihi Türk Devleti kadar eski değildir.

Ön Türkler bu günden 15 Bin yıl evvel Anadolu'ya gelip Anadolu'nun dip kültürünü oluşturmuş medeniyetlere beşiklik etmiş defalarca devlet kurmuş bir millettir. Türklerdeki Devlet geleneği binlerce yılın imbiğinden süzülüp bu günlere gelmiştir. Ünlü müzik dehası Mozart 1770 yılında TÜRK MARŞINI bestelediğinde ABD henüz yeni kuruluyordu.

2002'ye kadar gelen tüm Cumhurbaşkanları-Hükümetler Ülkemizin kurucusuna saygıda asla kusur etmediler.

Fakat 17 yıldır Türk Devletini yöneten AKP adlı bir parti ne hikmetse bu devletin kurucusu Atatürk'e her bulduğu fırsatta ya hakaret ediyor ya da açıkça hakaret eden kişileri baştacı ediyor!

Atatürk'e ve İnönü'ye ki Ayyaş" diyen bunlar.

Atatürk'e "Kefere Kemal" "Beton Kemal" "Kurtuluş Savaşını keşke Yunan kazansaydı" "Cumhuriyet Okulları hain yetiştirdi" "Önemli olan Şeriat düzeninin gelmesidir gerisi teferruattır" diyen meczupları Cumhurbaşkanlığı sofrasına oturtanlar hastanede ve evlerinde ziyaret edenler de

AKP'li siyasetçiler veya AKP'nin atadığı bürokratlardır…

Atatürk'e hakaret kervanına en son Cumhurbaşkanı Yardımcısı katıldı.

Yunan Başbakanı Çipras ile görüştüğü odada Atatürk resmi yoktu.

Onu işe alan Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın resmi vardı…

Bu kişi kimdir?

Atanmış bir devlet bürokratı! Anayasamızı emrini tanımayan bir bürokrat!

Hadi anladık bu ülkede Anayasayı korumakla görevlendirilmiş Cumhuriyet Savcıları korkudan görevlerini yapamıyorlar.

Bu ülkede kendini Atatürk'e borçlu hisseden Atatürk'e minnet ve saygı duyan insan da mı kalmadı?

Zaten bizler böyle sustuğumuz için sindiğimiz için bu günlere gelmedik mi?

Değerli Okurlar;

Sizlerden şahsımız için bir şey istemiyoruz.

Kendinizin ve çocuklarınız için Cumhuriyet rejimine ve kurucumuz Atatürk'e sahip çıkmanızı istiyoruz.

Makam odasına Atatürk'ün resmini asmayan bu memura bir e-posta ile bir telefon ile bir mesaj ile tepkinizi göstermeyi düşünmez misiniz?

Böyle giderse Türk Milletinin önüne düşüp tarikat-cemaat artıkları ve Atatürk düşmanlarıyla mücadele edecek kimseyi bulamayacaksınız.

Bakın Mehmet Akif Ersoy ne diyor;

Ey dipdiri meyyit ki el bir baş içindir "

Davransana. Eller de senin baş da senindir.

Sahipsiz olan memleketin batması haktır

Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır…

Yazıyı mahkemede kadın yargıca söylediğim bir cümle ile bağlayalım;

"Makamı ne olursa olsun kim ki Atatürk'e küfreder ben ona bin misli küfrederim…"

Hepinizi 23 Şubat 2019 Cumartesi günü saat 12.30 da Fuar Basmane Kapısı girişindeki 1/B Holünde bekliyoruz. Gelin ve İzmirlilerin cesaretini coşkusunu görün. Gelin ki Çoban Ateşi Hareketini "Reddi İlhak" cemiyetleri gibi tüm Anadolu'ya yayalım…

===============================

NECATİ DOĞRU: HARUN OLACAKTI! KALEM OYNADI! KARUN OLDU!

Ali Babacan kimdi? AKP kurucusuydu. Dededen-babadan iş hayatının içindeydi. Ekonomi bilgisi yüksekti. Başbakan Yardımcılığı Ekonomi Bakanlığı yaptı. O günlerde İstanbul Finans Zirvesi toplantısının açış konuşması için çağırdılar.

Şunları söyledi:

"Bundan böyle bizim için imalat sanayinde daha çok yatırım önemli olacak. İnşaat sektörünü de teşvik ediyoruz. Ama bu sektörde 'küçük kalem oynatmaları' ile bir gecede mevzuat değişimiyle oluşan bir rant var…"

Ne diyor?

Bir kalem oynatılıyor.

Plan değişiyor.

Büyük rantlar doğuyor.

★★★

Nihat Ergün kimdi? O da AKP kurucusuydu. Ekonomi ve teknoloji bilgisi yüksekti. O da Başbakan Yardımcılığı Bilim ve Teknoloji Bakanlığı yaptı. Bakanlık'tan sonra kitap yazdı. Kitabında; "ranta dayalı zenginleşmeyi" de ele aldı.

Şunları yazıyor:

"Siz 0.25 emsal olan bir şehir arsasını Belediye Meclisi'nin TOKİ'nin Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın veya başka bir mekanizmanın kararıyla 2.5 emsale- 4 emsale çıkarıyorsanız bir çok insan bunun peşinden koşar. Hele bu artışlar parsel bazında ada bazında yapılıyorsa o zaman bu işlerin içine rüşvetin irtikabın iltimasın girmemesi mümkün değil…"

Çok açık söylüyor.

Bir kalem oynatılıyor.

Emsal yükseltiliyor.

Büyük rantlar doğuyor.

★★★

Demek ki bu iki önde gelen AKP kurucusu en önde gelen AKP kurucusu Tayyip Erdoğan'ın bugün yana yakıla şikayet ettiği "parsel bazında plan değişikliklerinin yaratacağı sorunu" çok önceden görmüşler.

Uyarmışlar.

Dinleyen olmamış.

2004-2015 yılları arasında sadece İstanbul'da "ana plana aykırı-imar kanuna aykırı- plan yapım ilkelerine aykırı-kıyı kanununa aykırı-emsal teşkil edici- trafik yoğunluğunu artırıcı" 17 bin 300 dosyada "kalem oynatılarak kişiye şirkete holdinge özel imar planı değişikliği" yapıldı. İnşaattan ranttan emsalden ve parselden bir gecede kazanılan büyük zenginliklerin gerisinde çökmüş şehircilik batmış belediyecilik kaldı.

(Not: Bu bilgiler İstanbul Belediye Meclisi üyesi Hüseyin Sağ'ın (CHP) Meclis'te yaptığı konuşmadan derlenmiştir)

★★★

Bugüne böyle geldik.

Bugün ne oldu?

Numan Kurtulmuş Halkın Sesi Partisi adlı bir muhalefet partisi kurmuş ve o yıllarda AKP'yi ve Tayyip Erdoğan'ı "Harun olmaya geldiniz. Karun oldunuz" diye eleştirmişti. Sonra AKP'ye geçti üst görevlere yükseldi Başbakan Yardımcılığı Bakanlık yaptı şimdi AKP sözcüsü. Ankara'dan Çevre ve Şehircilik Bakanlığı'nın İstanbul'da Yeni Havalimanı ile Kanal İstanbul projesi arasında kalan tarım arazisi niteliğindeki 2.7 milyon metrekarelik arazi üzerinde plan değişikliği yaptı araziyi imara açtı. Bu arazi içinde Numan Kurtulmuş'un babadan kalma ve kendisinin unuttuğu hissesi olduğu ortaya çıktı.

Harun olacaktı.

Yine kalem oynadı.

Karun oldu.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Polis okulu arazisinin tapu kavgası olmuştu!

Hatırlatmak da gazetecilik görevidir. İstanbul'un en kıymetli semtlerinden Ulus – Etiler'de polis okulu arazisi için tapu kavgası olmuştu. Etiler Polis Meslek Okulu arazisiyle birlikte polis lojmanı yapılması karşılığında İstanbul Büyükşehir Belediyesi'ne devredilmişti. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ise Ankara'dan yaptığı imar planı değişiklikleriyle 32 bin metrekarelik araziye 2.5 emsal inşaat izni vermiş; böylece inşaat hakkı 100 bin metrekareye çıkarken yükseklik ise serbest bırakılmıştı. Yeni imar planında araziye AVM rezidans restoran mağaza otel yapımına izin çıkmıştı. Arazinin Yasin El Kadı'nın oğlu Muaz Kadı ve Mısırlı İşadamı Usame Kutub'un da aralarında bulunduğu bir şirkete 460 milyon dolar bedelle ihalesiz verildiği iddia edilmişti. Bu iddialar üzerine o sırada İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Başkanı Kadir Topbaş 30 Aralık 2013 tarihinde yaptığı basın toplantısında bu iddiaları yalanlamış ve tapuları göstererek arsanın kendilerinde olduğunu söylemişti. Topbaş "Birileri kendi aralarında bir takım organizasyonlar yapabilirler ilişkiler kurabilirler üzerinde bir takım gelecek adına hesaplar yapabilirler. Kendi aralarında bir takım konuşmalar geçmiş olabilir" demişti.

===============================

YILMAZ ÖZDİL: İSMET İNÖNÜ HIRSIZ ÖYLE Mİ?

Abdülhamit'in torunuyum diye ortaya çıkan bir arkadaş var kendisine "sultan" diye hitap edilmesini istiyor.

Bir yandan Akp'yi şakşaklıyor beri yandan "padişah dedemin tapulu mallarını geri istiyorum" filan diyerek Boğaz'daki Suada'yı istiyor.

En son çıktı… Kurtuluş Savaşı kahramanımız İkinci Cumhurbaşkanımız tarihin gördüğü en namuslu devlet adamlarından İsmet İnönü'ye "hırsız" dedi.

Kelimesi kelimesine… "Osmanlı hanedanı sürgüne gönderildikten sonra İsmet İnönü Fransa'ya geliyor hanedan mensuplarını ziyaret ediyor Abdülhamid'in kızlarından Şadiye sultan'a da uğruyor bu olay basında yeralmıyor Şadiye Sultan biz ülkemize geri dönmek istiyoruz diyor hiçbir şey talep etmeyeceğiz diyor İsmet İnönü 'bunun bir bedeli var' diyor 'bu iş böyle kolay değil' diyor Şadiye sultan babası Abdülhamid hanın kendisine evladına bıraktığı bütün değerli mücevherleri çıkarıyor İsmet İnönü'ye teslim ediyor sonra bir daha İsmet İnönü'den haber alamıyorlar Türkiye gazetelerini takip ediyorlar taa ki bir gün İsmet İnönü'nün katılmış olduğu bir toplantıda İsmet İnönü'nün hanımının üzerinde kendi broşunu görüyor çok acı meselelerdir" dedi.

Yani İsmet İnönü hanedan mensuplarını sadece dolandırmakla ve mücevherlerini çalmakla kalmamış hırsızlık malını eşine hediye etmiş Osmanlı sultanları gibi gezdirmiş.

Eminim böylesine bir karalamayı ilk defa duydunuz ama… İlk değil.

Aslına bakarsanız varılmak istenen hedef de İsmet İnönü değil.

Nisan 1919

Mustafa Kemal'in Samsun'a çıkmasına sadece bir ay vardı İstanbul'da geceli gündüzlü toplantılar yapıyor milli mücadeleyi birlikte yürüteceği kadroyu örgütlüyordu.

Şak…

İkdam gazetesinde bir haber patladı.

"31 Mart vakasında sultan Abdülhamid tahttan indirilirken Yıldız Sarayı'nın yağmalandığı Mustafa Kemal Paşa'nın sarayı yağmalayanlar arasında yeraldığı Mustafa Kemal Paşa'nın elmaslı incili bir kürdanlık çaldığı" yazıldı!

31 Mart vakası Nisan 1909'da yaşandı.

Bu haber tam 10 sene sonra Nisan 1919'da yazılıyordu!

Mustafa Kemal'in tam Anadolu'ya geçme arefesindeyken iftiraya uğraması hırsız ilan edilmesi "padişahımız efendimizin sarayını soydu eşyalarını çaldı" denilmesi pek de sürpriz olmamıştı.

Çünkü İkdam gazetesinin İngiliz tetikçisi olduğunu cümle alem biliyordu.

Buna rağmen karalama kampanyası amacına ulaşmıştı insanların zihninde kuşku doğmuş acabalar oluşmuştu.

Hem Mustafa Kemal aleyhinde iftira yazıyor hem de kendisini savunması için Mustafa Kemal'e söz hakkı tanımıyorlardı.

Mustafa Kemal bu çirkinliğe karşılık milli mücadelenin yanında yeralan İleri gazetesine röportaj verdi.

Çok kısa konuştu.

"Gülünç ve fecidir. Namusa saygı kalmadığını görmekle üzüntülüyüm" dedi.

Bu "gülünç" ve "feci" olaydan tam 100 sene sonra İsmet İnönü'ye hırsız denildi.

Hem de tıpkı Mustafa Kemal gibi İsmet İnönü'nün de Abdülhamid'in mücevherlerini çaldığı öne sürüldü.

(Özellikle son 10 senedir gençlerin zihnine Atatürk'e karşılık Abdülhamid koymaya çalışmalarının… Atatürk'ü tarihten silmeye kalkışırken Osmanlı'da sanki Abdülhamid'ten başka padişah yokmuş gibi davranmalarının… Tarihin t'sinden haberi olmayan cahil cühelayı kafasında fesle dolaşan tımarhanelik tiplerle zehirlemelerinin… Atatürkçü faaliyetlerin saldırıya uğramasının linç edilmesinin… Son hamlesidir İsmet İnönü'ye "hırsız" denilmesi. )

100 sene önce namusa saygı kalmadığını görmüştük.

100 sene sonra da namusa saygı olmadığını görüyoruz.

===============================

MURAT MURATOĞLU: TELEKOM'U YABANCIYA SAT SEN GİT MANAV AÇ!

Bakan Berat Albayrak'ın "ekonomide yeni başarı hikayesi" dediği hayret valla bugüne kadar kimsenin aklına gelmedi! Devlet kabzımallık işine girdi. Tanzim satış mağazalarıaçıp sebze satmaya karar verdi!

Kamu seracılıkta da yer alacakmış. Sebze meyve üretip manav açıp satacakmış. Yahu 2023 yılında süper güç olacağız Avrupa Birliği'ne gireceğiz diye yola çıktılar. Son geldiğimiz noktada kabzımallığa başladılar. Haftaya siftah yapıyorlar.

★★★

Türk Telekom'u Tekel'i Petkim'i Tüpraş'ı "babalar gibi" yok pahasına sat. Yokluktan domates biber patlıcan satmak için tanzim satış yerleri aç. Sonra da "başarı hikayesi"diye millete masal anlat!

Maksat vatandaşın ülke ekonomisini bu hale getirenleri suçlamak yerine pazarcıların marketlerin çakallık yaptığına inanması… Nitekim suçlayacak dış mihrak kalmadı!

★★★

Yeni icatları "başarı hikâyesi" 1980'li yılların eseri! Bu sistem kurtarıcı olsaydı halen devam ederdi. Adama sormazlar mı hani "serbest piyasa" ekonomisi? Gidilen bu yol çok tehlikeli!

Sahi bunu yaparken düşündüler mi pazarcı ne satacak manav nasıl kazanacak? Ülkede hayvancılık sürünüyor. Millet pahalılıktan et yiyemiyor.

Sırası gelince devlet gidip kasap mı açacak? Ya süt ürünleri peynir tereyağı… Sonraki hedefleri belli ki mandıra…

Düzenleme yapmaktan acizsin gider küçük esnafın ekmeğine göz dikersin. Nitekim "zarar etmek" devletin pek de umurunda değil… Kurulan işletmeler oy için pekala zararına satış yapabilir. Zarar devletin kasasından bizim vergilerimizle finanse edilir.

Peki bu durumda esnaf nasıl ev geçindirir? Devlet ile nasıl rekabet edebilir? Kapatır dükkanı faaliyetini sona erdirir. O olacak!

★★★

İran olmaktan korkuyorduk ülkede bir anda komünizm rüzgarları esti! Örnek vermek gibi olmasın ama Venezuela da ekonomiyi batırmadan önce bu yollardan geçti. Sanki Türkiye'nin ruh ikizi… Önce zabıta zoruyla fiyatlar indirildi. Kâr edemeyince çiftçi üretimden çekildi. Mal bulunamayınca halk tepki göstermesin diye her ürün ithal edildi. Ucuza mal satıp oy kapmak adına ülkenin kaynakları eridi bitti.

★★★

Lakin diğer bir açıdan bu formül tam bir kazan-kazan… Satış noktalarında bir müddet sonra beşer onar insan da istihdam edilir. Hepsi de partililerin köyünden toprağından seçilir. Hem partili kollanır hem tepkiler sonlandırılır.

Yakında çiftlik alıp küçükbaş yetiştirirler. Millete ucuza işkembe kokoreç yedirirler. Bir de tekne aldın mı vira bismillah… Derya kuzuları bunlar… Çok yakında "kamu balıkçısı"açarlar. Vizyonları bu kadar!

===============================

EMİN ÇÖLAŞAN: SON FIRSATTAN ÖNCE CHP'NİN DURUMU

Sevgili okurlarım medya CHP haberleriyle dolu… Ancak olumlu değil pek çoğu olumsuz ve saptırılmış haberlerle…

Adaylık kavgası sürüp gidiyor.

Partiden istifalar oluyor küskünler ortaya çıkıyor.

Son olarak Genel Sekreter Akif Hamzaçebi görevinden istifa etti. Tek nedeni bazı aday adayları ya da adaylarla ilgili görüş ayrılıkları.

Seçime az bir zaman kaldı ama CHP'de taşlar henüz tam olarak yerine oturmadı.

İktidar partilerine baktığımızda onlarda bu açıdan fazla bir sorun yok… Zira AKP ve MHP'de bu işler emir komuta zincirinde yürütülüyor.

Bazı ufak tefek tepkiler dışında kimse sesini çıkaramıyor.

Genel başkanlar ne derse kimi isterse o aday gösteriliyor. Tepkiler içe atılıyor partililer sessiz kalmayı yeğliyor.

★★★

CHP'de aday gösterilenlerin ya da gösterilmeyenlerin çoğunu tanımıyorum. Dolayısıyla kimin partililerin deyimiyle yi" kimin "Kötü" olduğunu da bilemiyorum.

Bu konuda söyleyecek birkaç cümle dışında fazla bir bilgiye sahip değilim.

Koşullar ne olursa olsun oyumu CHP'ye vereceğimi burada daha önce açıklamıştım.

Ben sandık başına Ankaraankaya'da gidecek olan bir seçmenim.

Gerek Büyükşehir adayı Mansur Yavaş ve gerekse Çankaya adayı Alper Taşdelen'e oylarımı seve seve vereceğim.

Türkiye'nin başka bir yerinde yaşıyor olsaydım oyumu yine CHP'ye verirdim.

Yeter ki açıklanan aday hırsız namussuz vurguncu olmasın… Ve böylelerinin CHP'de olduğunu hiç sanmıyorum.

★★★

Halen iş başında olan ve 31 Mart seçimlerinde yeniden aday gösterilen bazı başkanları ve CHP'li belediyeleri sakın ola ki hiç kimse küçümsemeye ve eleştirmeye kalkışmasın.

İşte Eskişehir'i uygar bir Avrupa kentine dönüştüren Yılmaz Büyükerşen…

İşte Aydın'ı Aydın yapan Özlem Çerçioğlu…

Bu isim listesi epeyce kabarık.

Çok sayıda CHP'li başkan önlerine çıkarılan bir sürü engele karşın dört dörtlük işler yaptılar.

Haklarında iktidar tarafından nice soruşturmalar açıldı nice dosyalar oluşturuldu…

Ama hepsi her bir dosyadan alnının akıyla çıkmayı başardı.

Bu iktidar döneminde CHP'den seçilmiş bir belediye başkanı olmak dünyanın en zor işlerinden biriydi.

★★★

Şimdi gelelim CHP'nin en başına Kemal Bey'in durumuna…

Efendi düzgün namuslu bir adam. İşi gerçekten çok zor.

Ama anladığımız kadarıyla bu özellikler bazı konularda yetersiz kalıyor.

Temel soru şu:

Genel başkanlık görevini yeterince yerine getirebildi mi?

Bu soruyu bana soracak olursanız yanıtım şu olacaktır:

Kısmen!

★★★

Her gün gelen mesajlardan sokakta konuştuğum insanların çoğundan edindiğim izlenim ise şöyle:

Yerine getiremiyor.

Bunları söyleyen CHP'li seçmenler.

Bunlar "Ben bu adaya oy vermem önümüzdeki seçimde CHP'ye oy vermeyeceğim. Bu Kılıçdaroğlu'ndan ne köy olur ne kasaba" diyen kesim.

Burada birkaç kez ısrarla yazdım ve seçime kadar da yazmaya devam edeceğim.

Böyle bir lükse hiçbirimiz sahip değiliz.

Karşı taraf devletin bütün mekanizmaları ve olanaklarıyla birlikte para gücünü de ele geçirmiş şakır şakır çalışıyor.

Medya emrinde…

Ama bir yandan da büyük korku içerisinde…

Ya elindeki bazı önemli belediyeleri yitirirse ya yenilgiye uğrarsa…

Allah korusun Recep Bey'den önce Devlet Bey üzüntüden hasta olup yatağa düşer!

Onlar bu korkuyu yaşarken biz kapris mi yapacağız mızıkçılık edip AKP-MHP koalisyonunun değirmenine su mu taşıyacağız?

★★★

Bana öyle geliyor ki önümüzdeki 31 Mart seçimleri Kılıçdaroğlu açısından bakıldığında tünelden önceki son çıkış noktası.

Çok zor bir olasılık ama CHP eğer ağır bir yenilgiye uğrarsa genel başkanlık görevinden istifa etmesi için kendisine partisinden ve seçmeninden büyük baskı gelecektir.

İyi de o takdirde yerine kim gelecektir?

Aklınıza hemen geliveren böyle bir isim var mı?

Ama hiç kuşkum yok partide o zaman başkanlık kavgası başlayacak ve giderek kızışacaktır.

★★★

Bugün itibariyle seçime yaklaşık 50 gün kaldı.

Bundan sonra beklenen tüm CHP adaylarının eksiksiz açıklanması ve Kemal Bey'in makam odasından çıkıp araziye açılmasıdır.

Parti içi kavgalar nedeniyle bugüne kadar zamanının büyük bölümünü makam odasında aday adaylarıyla görüşmeye önerileri ve tartışmaları dinlemeye ayırmak zorunda kaldı.

Artık açık havaya parti binasının dışına çıkmak zorundadır.

Daha fazla geç kalmadan…

Kemal Bey unutmasın seçimden sonra kendisini kolay değil daha da zor günler bekleyecek olabilir.

Önlemini şimdiden alsın ve bu sözlerimi bir "Dost bir seçmen eleştirisi" olarak kabul etsin.

===============================

YILMAZ ÖZDİL: FRANSA İŞTE ŞİMDİ MAHVOLDU

2006

Fransa "soykırım yok" diyeni hapse tıkan bir yasa çıkarmaya çalıştı. Fransa'yı perişan ettik Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Mevzu unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2006

Kanada soykırımı tanıdı. Estik gürledik Kanada'ya ağır bedel ödettik Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Hadise üç gün sonra unutuldu. Büyükelçimizi geri gönderdik.

2007

ABD temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Fırtınalar estirdik ABD'nin anasından emdiği sütü burnundan getirdik Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimizin gazı alındı büyükelçimizi geri gönderdik.

2009

Kanada hükümeti soykırımı anma gecesi yaptı. İnfial yarattık Kanada'ya haddini bildirdik Ottawa büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. E anma gecesi dediğin senede bir defa yapılıyor en azından daha bir sene anma gecesi yok öbür seneye kadar sayın ahalimiz çoktan unutur diye düşündük sayın ahalimiz böyle düşünen sayın hükümetimizi yanıltmadı unuttu büyükelçimizi geri gönderdik

2010

İsveç soykırımı tanıdı. Masaya yumruğumuzu vurduk İsveç'in burnunu sürttük Stockholm büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sonra bir durum değerlendirmesi yaptık Kanada'yı unutan sayın ahalimiz İsveç'i neden unutmasın diye düşündük haklı çıktık Kanada'yı unutan sayın ahalimiz İsveç'i haydi haydi unuttu büyükelçimizi gerisingeri gönderdik.

2010

ABD temsilciler meclisi soykırımı bi daha tanıdı. Dünyayı ayağa kaldırdık ABD'ye hesabını sorduk Washington büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Zaten daha önce tanınmış olduğu için bu defa daha kolay unutuldu büyükelçimizi geri gönderdik.

2011

Fransa soykırımı tanımakla kalmadı soykırım yok diyeni hapse tıkan yasa çıkardı. Yanardağ gibi patladık Fransa'ya anladıkları dilden cevap verdik Paris büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bu defa asla eskisi gibi olmayacak Fransa'yla tüm ilişkilerimizi kesiyoruz ihalelere sokmayacağız mallarını boykot edeceğiz bundan böyle Fransız öpücüğü bile yapmayacağız filan dedik. Sonra baktık ki Fransa jömanfu diyor mahvolan Fransa'yı daha fazla mahvetmemek için büyükelçimizi geri gönderdik.

2012

Bu dirayetli basiretli ve haysiyetli politikamız neticesinde devletleri boşverdik belediyeler bile havaya girdi. Torino belediyesi soykırımı tanıdı. Torino tanıyınca öğrendik ki Roma Milano Floransa Venedik belediyeleri zaten çoktan tanımış iyi mi… Saldım çayıra mevlam kayıra denildi hiç ses çıkarılmadı zaten sayın ahalimizin de haberi olmamıştı sayın ahalimizin haberi yokken sayın hükümetimizin kıllık yapıp İtalya'yla arasını bozmasının alemi yoktu.

2013

Avustralya soykırımı tanıdı. Ama telaşa hiç gerek yoktu. Zaten 1988'de gene tanımıştı. Peki bu seneki neydi böyle? Bu sefer hem Ermeni soykırımını hem Süryani soykırımını hem Rum soykırımını tanımıştı. Avustralya'ya göre hepsinin soyunu biz kurutmuştuk. Bunu söyleyen Avustralya'yı doğduğuna pişman etmemiz gerekiyordu büyükelçimizi geri çağırmakla olacak iş değildi çok daha ağır bir tepki gösterdik Avustralya'yı kınadık! Avustralya dünya çapında prestij kaybetti insan içine çıkacak hali kalmadı yani.

2014

Bolivya soykırımı tanıdı. Derhal kriz masası kurduk. Kriz masasındaki istişareler neticesinde sayın ahalimizin Bolivya'nın kararından falan haberi olmadığı gibi Bolivya'nın haritadaki yerini bile bilmediği anlaşıldı. Böylece kriz toplantısı herhangi bir karar alınmadan iki saniyede bitirildi.

2015

Vatikan soykırımı tanıdı. Ateşler saçtık küstah Papa'ya misliyle karşılık verdik Vatikan büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bilahare geri gönderdik. Ancak sayın ahalimize açıklama yaparken büyükelçimizin Vatikan'a gönderildiğini söylemedik Vatikan sanki Londra'daymış gibi Roma'ya geri gönderdiğimizi açıkladık. Böylece Vatikan büyükelçimiz Vatikan'dan çekilip Roma'ya gönderilmiş olduğu için sayın ahalimiz huylanmadı meseleyi hallettik.

2015

Bulgaristan soykırım demedi. Toplu katliam dedi. Sevindik. O kadar katliam kadı kızında da olur dedik büyükelçimizin huzurunu kaçırmadık.

2015

Avusturya soykırımı tanıdı. Gökkubbeyi başlarına yıktık Osmanlı tokadını yapıştırdık Viyana büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Viyana kapılarına dayanırız Viyana'yı kuşatırız filan dedik mehter marşları çaldık. Kuşatma bitince büyükelçimizi geri gönderdik.

2015

Lüksemburg soykırımı tanıdı. Kasırgalar kopardık bu yaptığını şımarık Lüksemburg'un yanına bırakmadık Lüksemburg büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Bir iki ay bekledik. Baktık ki alt tarafı 400 bin nüfuslu kıçıkırık Lüksemburg bile bizi sallamıyor ister gönder ister gönderme diyor sen kimsin de bizi istemiyorsun ulan inadına gönderiyoruz dedik sayın ahalimiz bunu da yedi büyükelçimizi inadına tırıs tırıs geri gönderdik.

2015

Brezilya soykırımı tanıdı. Dik durduk eğilmedik Brezilya'nın burnundan fitil fitil getirdik Brezilya büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Sayın ahalimiz bu dik duruş karşısında Brezilya milli takımına gol atmış kadar sevindi. Maç bitti tribünler boşaldı taraftarlar evine gitti stadyumda kimse kalmadı soyunma odasında bekleyen büyükelçimizi geri gönderdik.

2015… Rusya soykırımı gene tanıdı. Çıt çıkarmadık. Asrın liderimizin bütün dünyada Maduro ve Putin'den başka konuştuğu devlet başkanı kalmadığı için tanımamış gibi yaptık Rusya'nın soykırımı tanıdığını sayın ahalimize söylemedik. Dört sene geçti hâlâ söylemiyoruz. Arkadaş sohbeti sırasında bu mevzu açılırsa siz de inkar edin.

2016

Almanya federal meclisi soykırımı tanıdı. Sabrımızı test etmeleri Almanya için çok fena oldu feleklerini şaşırttık Berlin büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çektik. Asrın liderimiz o sırada Kenya'daydı "büyükelçimizin Ankara'ya gelişinden sonra nihai kararımızı vereceğiz" dedi asrın liderimiz Kenya'dan dönene kadar mevzu laga lugaya getirildi yandaş televizyonlarımız sayın ahalimize Kenya'dan safari görüntüleri filan seyrettirdi Almanya Malmanya unutuldu böylece nihai kararımızı verdik büyükelçimizi geri gönderdik.

2018

Hollanda temsilciler meclisi soykırımı tanıdı. Büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekemedik. Çünkü kısa süre önce sayın bakanlarımızı adeta kedi yavrusu gibi sınır dışı ederek kapının önüne koydukları için vatandaşlarımızı yerlerde tekmeleyip köpeklere ısırttırdıkları için büyükelçimizi ilk uçakla derhal geri çekmiştik. zür bekliyoruz özür dilenmezse bir daha Hollanda'ya büyükelçi göndermeyeceğiz" dedik. Sayın ahalimiz mutlu oldu Hollanda'yı protesto ederek portakal filan bıçakladı. Ama terbiyesiz Hollanda özür mözür dilemediği gibi üstüne soykırımı tanıdı. Baktık ki pabuç pahalı resmi açıklama yaparak "dünya lideri ülke olarak üstümüze düşeni yapıyoruz Hollanda'yla ilişkilerimizi normalleştiriyoruz" dedik yandaş medyamız "dünya lideri ülkeye de bu yakışırdı" manşetleri attı sayın ahalimiz mutlu oldu dünya lideri olmanın gururunu yaşadı ortalık sütliman oldu büyükelçimizi geri gönderdik. Üstelik sayın ahalimiz biraz daha fazla gurur duysun diye general kardeşi 15 temmuz darbe girişiminden içerde bulunan arkadaşı elçi yaptık.

(Basiretli politika örneklerimizi ilk yazmaya başladığımda birkaç paragraftan ibaretti dirayetli politikamız sayesinde neredeyse tam sayfa haline geldi. )

Ve 2019

Fransa cumhurbaşkanı 24 Nisan'ı soykırımı anma günü ilan etti.

Fransa işte şimdi baltayı taşa vurdu.

Paris büyükelçimiz Milli İstihbarat Teşkilatı'nın iki numaralı adamıdır Hakan Fidan'ın sağ koludur.

Tahminim o ki kendisine MİT'ten derhal şu şifreli mesaj gelmiştir:

"Fransa'ya tükürdüğünü yalat ilk uçağa bilet al!"

===============================

AHMET TAKAN: YEREL SEÇİM YARIŞINA SÜLEYMAN ŞAH DA GİRİYOR!. .

"Bir gece ansızın gelebiliriz"e format atıldı!. .

Sınır ötesinde beklenen temizlik operasyonu için R. Erdoğan daha köşeli tarih verdi;

1- "Münbiç'teki teröristler birkaç hafta içerisinde buradan çıkartılmazsa bizim bekleme süremiz sona erer. "

2- "Aynı şekilde Fırat'ın doğusunda Türkiye'nin desteğiyle bölge halkının kendi yönetimini tesisi birkaç ay içinde sağlanmazsa bekleme süremiz yine sona erer. "

İki kritik zaman dilimi... "Birkaç hafta" ve "birkaç ay" acaba neyi işaret ediyor?. .

Görünen o ki Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyon ikiye ayrılmış. Askerî bir hareketlilik ve de riskli bir operasyon için birkaç hafta ile bir kaç ay arasındaki zaman dilimi kısa sayılmayacak kadar önemli.

Ankara'da devlet koridorlarından ulaşabildiğim bilgilere göre "birkaç" hafta ile neyin kast edildiği belli de "birkaç ay" meselesi epey muğlak!. .

Edindiğim bilgileri şöyle özetleyebilirim;

Şubat ayının sonlarına doğru veya en geç Mart ayı içerisinde Tel Rifat'tan bir operasyon başlatılacak. Münbiç görünümlü bu operasyon ile Süleyman Şah Türbesi şu andaki yerinden eski yerine (bir gece ansızın kaçırıldığı yere) taşınacak. Kaynaklar bu konuda ilgili ülkelerle mutabakatın sağlandığını belirtiyor. Seçim öncesi Süleyman Şah Türbesi'nin yerine taşınması... Kulağa çok hoş geliyor!. .

Fırat'ın doğusuna yapılacak operasyona gelince. Kaynaklarım ABD'nin Türkiye'yi oyaladığını kaydediyor. Bu meseleyi sahadan da edindiğim bilgilerle biraz daha açacağım;

Irak'ın kuzeyinde "Roj Peşmergeleri" diye adlandırılan çapulcu başı Barzani'ye bağlı polis güçlerinin görevleri sona erdiriliyor. Yaklaşık 8 bin kişilik bu güç ABD'nin planlamalarına göre Fırat'ın doğusuna kaydırılması söz konusu. Ankara'daki güvenilir kaynaklar ABD'nin zaman kazanmaya yönelik taktiklerinin ısrarla altını çiziyor. Neden?. . ABD'nin bölgeye yerleştirmeye çalıştığı Mısır'ın başını çektiği "Arap NATO"su... Kaynağım "Türkiye oyalanıyor. ABD zaman kazanıyor. ABD PKK'ya da Türkiye'yi gösterip Arap NATO'suna razı edecek. Türkiye'ye de sağ gösterip sol vuracak" diyor. Roj peşmergeleri Arap NATO'suna destek güç olacak. Maaşları da özel güvenlik firmaları üzerinden ABD tarafından ödenecek.

Sahadan önemli bir bilgi notu daha; Suriye rejimi ile Türkiye arasında alt düzeyde heyetler arasında sürdürülen görüşmelerde önemli bir noktaya gelindi. Türkiye MİT bölge başkanı düzeyinde sürdürdüğü görüşmelerin düzeyini bir tık yükseltti. Kaynaklarım bu önemli gelişmenin de altını ısrarla çizdi.

***

Peki tüm bunlar ne manaya geliyor?. . Devlet koridorlarının sesine kulak verelim;

"ABD'li yetkililer Kürtlere verdiği desteği çekmeyecek. Bir yer verecek onlara. İran'da kullanacak bölgenin başka yerlerinde kullanacak. Büyük Kürdistan ham bir hayal de değil sonuçta.

Suriye'deki çatışmaların başlamasından 7 yıl geçti. Şu anda orada savaşan rejim güçleri var. Özellikle İran ve Hizbullah'tan destek alıyor. Bunlar birbirinden bağımsız değil. İran savaşı Suriye'de tutmak istiyor. Ekonomik yaptırımlar gelecek. Petrol fiyatları çok önemli. 6 ay sonra değişken fiyatlar ile karşılaşılacak. Venezuela'daki müdahalenin nedeni bu. Doğu Akdeniz'deki durum belli. Tartus'taki liman ile birlikte orada Rusya elindeki gücü artırıyor. Burada geciktiğiniz müddetçe yani Suriye'de gecikirseniz bir şeyler gidiyor.

Kürtler çok uzun süredir sessiz. Kürtler sesini yükseltmeye başlayacak 31 Mart tarihinden sonra. Çözüme yönelik bir organizasyon var. IŞİD ile savaş derken hamle buradan geliyor. Suriye'de rejim terör örgütüyle görüşür mü? Görüşür. Kürt kartını Rusya oynamaz mı?. . Oynarlar...

Kobani'nin mutlaka temizlenmesi lazım o da bir sembol hedef. 'Biji Obama' diye bağırarak oralarda nara attılar. Bu da siyasi hedef olur. Beka ile ilgili tutum da mezara kadar gitmeli sözde kalmamalı. Çözüm sürecinden sonra değişmemeli. Çözüm sürecini yanlış okumayın fiyasko ile bitmedi. Barzani'nin referandumu ile sonuçlanmadı tarihe not düşüldü. Çözüm ile PKK PYD'ye dönüştü şehir savaşlarına dönüştü. Kuzey Irak'taki rejim palazlanıp tüm tepkilere rağmen referandum yaptı. Bunlar hep ılımlı adımlar. Süleymaniye uçuş seferleri neden başladı? ABD/CIA elemanı mı gönderecek? Öcalan'ı Nelson Mandela modeliyle bize teslim ettiler. Güney Afrika Modelini iyi okuduğumuz zaman her şey ortaya çıkıyor. Ordu çok dirençli olduğu halde Mandela'nın her şeyine karşı olduğu halde uygun bir Genelkurmay Başkanı atadılar dediler ki siyasi boyutu bana bırak bizim çözüm heyeti bu rolleri almış kişilerle görüşüyor. Bu süreçte rol almış insanlarla görüşülüyor. Aynı adamlar diyor ki çözüm sürecindeki kazanımlarımız devam ediyor diyorlar? Barış iyi de bedeli ne? Tekrar yığınaklanıp kalkışma olur mu? Bunlar önemli. Bütün bunlar olurken de bizim ülkede nüfusun yapısı da değişiyor buna da dikkat edilmeli. "

Ya Süleyman Şah seçimi kazanırsa?. . Ezber bozmak adına soruyu yöneltiyorum!. . 2 ay sonra hep birlikte oturup boşuna ağlaşmayalım diye...

===============================

BATUHAN ÇOLAK: ANKARA'DA YOLSUZLUKLAR ORTAYA ÇIKARSA NELER OLUR?

31 Mart seçimleri için geri sayım sürerken Ankara'dan sıcak haberler gelmeye devam ediyor. Hükümete yakınlığıyla bilinen anket firmalarının yayınladıkları sonuçlar sonrasında AK Parti'den yeni hamleler geliyor.

Son iddia ise oldukça çarpıcı. Konunun detaylarına inmeden önce İstanbul'da Ekrem İmamoğlu'na yönelik hakaret ve saldırı girişimlerinin epey bir ses getirdiğini hatırlatalım. Hükümete yakın medya ve sosyal medya hesapları eş zamanlı olarak bu hakaretleri "Vatandaştan İmamoğlu'na tepki" şeklinde yayınlandı. Hâlâ da yayınlanmaya devam ediliyor. Muhalefet cephesi ise konuyu "planlı provokasyon" olarak değerlendiriyor.

Şimdi iddiamıza dönelim.

İstanbul'da yaşanan hadiselerin benzerlerinin Ankara'da yaşanabileceği konuşuluyor. İddiaya göre Mansur Yavaş'ın etkinlik yapacağı salona ya da alana girecek kişiler Yavaş'a aniden tepki gösterecekler. Bu tepkinin hemen ardından tıpkı İmamoğlu olayında yaşandığı gibi hükümete yakın medya organları ve sosyal medya hesapları devreye girerek "Vatandaşlar Yavaş'a tepki gösteriyor" haberleri yapılmaya başlanacak.

Konuyla ilgili olarak Ankara'da tanınan bir güvenlik firmasının çalışanlarının kullanılmak istendiği gelen bilgiler arasında.

Gökçek'e "ekranlara çıkma "talimatı

Mehmet Özhaseki'nin adaylığına ilk günden bu yana karşı çıkan Melih Gökçek aniden Mansur Yavaş karşıtı bir çıkış yaptı. Kendisini görevden alan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a övgüler düzüp partisinin yanında olduğunu söyledi. Yavaş'a çeşitli suçlamalar yöneltti.

Peki ne olmuştu da Gökçek aniden fikir değiştirip kendi televizyonu ve tanıdığı gazeteciler üzerinden yayınlar yaptırarak karşı atağa geçmişti?

Cevabı çok zor değil aslında. Kamuoyuna açıklanan anket sonuçları Gökçek'e de gidiyor. Her yeni ankette Yavaş'ın puanının yükseldiği görülüyor. Bu tablo Gökçek'te önemli bir korkuyu tetiklemiş olabilir.

Düşünün... Kendi partisinin zamanında en önemli isimlerinden biri olan Bülent Arınç Gökçek'in Ankara'da birçok yolsuzluk yaptığını ve birçok araziyi "parsel parsel" FETÖ'ye verdiğini söylemişti.

Arınç'ın sözlerini tekrar hatırlatmakta fayda var: "ABD'ye olimpiyatlarına giden benim. Hizmetlerin ne kadar iyi olduğunu anlatan benim. Gizlemedim ki. Gökçek bunlardan fazlasını yapmıştır. Seçimlerde oy isterken bu yapının kucağında oturmuştur. Bu yapıya Ankara'yı parsel parsel satmıştır. Yurt yerleri vermiştir. Zengin iş adamlarına okullar satmıştır. İmar planlarında değişiklikler yapmıştır. 30 Mart seçimlerine kadar bu ağzından bu yapıyla ilgili bir tek kötü cümle çıkmamıştır. "

Bunu söyleyen kişi dönemin Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç. Peki hukukun olduğu adaletin tesis edildiği bir ülkede böyle bir gelişme karşısında ne yapılır? Arınç'ın iddiaları resmî makamlar tarafından sorulur konuyla ilgili soruşturma başlatılır. Türkiye'de birçok konu gibi adalet mekanizması da gelişmediği için bu sözler söylendiği gibi kaldı. Tek bir soruşturma bile açılmadı.

Ama şu anda işler bambaşka bir boyutta.

Ankara'daki seçimleri Mansur Yavaş'ın kazanması durumunda olacakları düşünebiliyor musunuz?

Belediyenin geçmişte yaptığı tüm ihaleler arazi satışları ödemeler tapu değişiklikleri satışlar personel giderleri para hareketleri gelir-gider dengeleri… Bunların tamamı tek tek ortaya dökülecek. Savcılar hakimler harekete geçmese bile!

İşte bu ihtimaller zinciri Gökçek'i ve AK Parti'yi son derece rahatsız ediyor. Çünkü ne kadar talimat verilirse verilsin ortaya çıkacak bilgiler ışığında yargılama süreçleri başlayabilir.

Gökçek'in ani bir kararla karşı atağa geçmesinin arka planında da bu yatıyor olabilir.

Ama Gökçek'in yöntemlerinin toplumda ne denli karşılık bulduğu tartışma konusu. Bu durum AK Parti içinde de rahatsızlık yaratmış olacak ki Gökçek'in propagandalarına son verildi.

Örneğin 2 Şubat 2019 tarihinde 21.00'da canlı yayın yapacak olan Gökçek ekranlara çıkmadı herhangi bir açıklama da yapılmadı. Oysa Beyaz TV günlerce "Gökçek'ten bomba açıklamalar" şeklinde programın duyurusunu yapmıştı.

Gökçek bir anda geriye çekildi.

Bu gelişme karşısında Gökçek nasıl bir tavır takınacak merak konusu. Daha önceki yerel seçimlerde "Gökçek gidecek sol gelecek" diye Ankara'nın birçok yerine korsan ilanlar astırılmıştı AK Parti tarafından.

Aynısı olmasa bile benzeri hamleler mutlaka gelecektir.

Ankara'da seçim heyecanı daha yeni başlıyor.

===============================

MEHMET FARAÇ: ANDIMIZ'A DÜŞMANLIĞIN ASIL YIKIMI!. .

"Doğru" olmak "çalışkan" olmak "korumak" ve "saymak" artık hak getire!. .

Kolay para kazanma hırsı vurgunculuk hırsızlık köşe dönmecilik ne yazık ki nesilden nesile bulaştırılmak istenen bir sinsi hastalık gibi toplumun her kesimine aşılanmaya çalışılıyor...

Türkiye işte böylesi bir ortamda yalnızca sosyo-ekonomik açıdan değil yaşamın her alanındaki çıkmazlarla da adeta kurtlar vadisini andırırken; toplum huzursuzluğun hançer sapladığı bir kaosun ortasında yaşamdan tat almak yerine girdaplarda boğuluyor...

Ve tüm bunlardan en çok da "gelecek nesil" diye nitelendirdiğimiz çocuklar etkileniyor...

Televizyonlarda şiddet filmleri internetin öfkeyi dayatan oyunları lise önlerinde uyuşturucu pazarları ellerinde pompalıyla cinayet işleyen öğrenciler ve özellikle de tarikat ve cemaat yurtlarında tacize-tecavüze uğramalarına rağmen sahip çıkılmayan gelecek neslin çocukları korkunç bir kaosun girdabında çırpınıyor... Hepsi tehdit altında...

Yalnızca gençliği kuşatmaya çalışan ahlak dışı davranışlar değil gelecek nesli yozlaştırmaya çalışan sinsi taarruzlar ve de iyi bir insan olmanın gerekliliğine set çeken siyasal saldırılar da bu karanlık kaosun asıl sebebi...

Bu rezaletler yoktu eskiden...

Çünkü Atatürk'ün her alanda vazgeçmediği kalkınma çabaları cumhuriyetin "ilelebet payidar" olması uğruna öncü güç olacak gençleri 1930'lardan itibaren doğru-çalışkan vatanını-bayrağını-ülkesini seven çocuklara dönüştürmek için de öngörülerde bulunmuştu...

İşte yıllar önce okullarda okutulmaya başlanan "Andımız" da; cumhuriyet evlatlarının birer örnek yurttaş olması doğru- çalışkan olması küçükleri koruması-büyükleri sayması ve vatanını sevmesini anlatan bir anlayışın çevresinde buluşturmaya çalışmıştı...

Ne tuhaf değil mi; 21. Yüzyıl'da cumhuriyet bayrağının tam da zirveye oturtulması gereken bir dönemde saldırıya en çok uğrayan çocuklar oluyor... Hem de sesleri umutları kısılarak!. .

"Doğru"yu "çalışkan"ı susturmak!. .

Son rezalet karşısında hiç ama hiç şaşırmadık...

Hiç umut vermiyordu gidişat belli ki bu gidişle de hiç huzur vermeyecek şimdiki ortam... Düşmanlık diz boyu öfke diz boyu intikam hissi diz boyu çünkü...

Atatürk'e düşman cumhuriyete düşman laikliğe düşman Kurtuluş Savaşı'na düşman ve son dönemdeki intikamcı direniş de gösteriyor ki Türkiye'yi var eden her şeye düşman bunlar...

Çünkü taarruz her yerden geliyor dört koldan adeta bir düşman taarruzudur bu!. .

Bürokrasiden müritlerden molla-medrese zihniyetinden tetikçi medyadan ve en önemlisi de tüm bunlara cesaret veren gafil siyasetten...

Şaşırdık mı hiç şaşırmadık... Çünkü cumhuriyet ve Atatürk'e öfkesini -salt Gazi'nin adının yazıldığı tabelalar düşsün- diye Türkiye'nin her köşesinde adı "Atatürk" olan statları yerle bir ederek de gösteren zihniyetin "Andımız"a acımasızca düşmanlık etmesi o kadar normal ki...

Cumhuriyeti Atatürk kurdu diye 29 Ekimleri yasaklayan Meclis'i Atatürk açtı diye 23 Nisanlara öfke duyan Kurtuluş Savaşı için Gazi Samsun'a çıktı diye 19 Mayıs ruhuna kin besleyen ve cumhuriyete giden yol "Zafer"le sonuçlandığı için 30 Ağustoslara bile ters bakan zihniyetin Andımız'ı yasaklamış olması o kadar normal ki...

Kamu binalarının bankaların valilik ve kaymakamlıkların hatta belediyelerin üzerindeki "T. C. " ibaresini silmek için binbir numara çeviren bir zihniyetin Andımız'a taarruz etmesi o kadar sıradan ki!!!

Tevhid-i Tedrisat'ın yani eğitim birliğinin temeline dinamit koymak için bir gecede binlerce eğitim kurumunu imam-hatibe çeviren gerici zihniyetin "Andımız"la kavgaya tutuşması o kadar alışık bir ihanet ki!. .

Çocuklar Kurtuluş Savaşı'nı öğrenmesin Gazi Mustafa Kemal'in mücadelesini içine sindirmesin İnönü'yü tanımasın emperyalizmle nasıl bir mücadele verilerek Cumhuriyetin kuruluşunu öğrenmesin diye eğitim müfredatına savaş açanların Andımız'la didişmesi o kadar normal ki!. .

Öyleyse "and içerim!. . "

Danıştay ambargo yasağını iptal etmesine rağmen gericilik siyaseti ısrarla direndiği için

konumuz yine "Andımız..."

Ancak gericilik direnince cumhuriyet cephesi de boş durmamış. .

İşte İYİ Parti Danıştay'ın "Andımız" kararı Millî Eğitim Bakanlığı'nca uygulanmayınca Meclis'e araştırma önergesi vermiş...

Danıştay kararının ardından Millî Eğitim Bakanlığı'nın "Andımız"ın yeniden okunması için valiliklere yazı göndermesi gerekiyormuş ama nafile...

Çünkü çocuklara tecavüz eden gericilik destekliyor "Andımız" yasağını ve Türkiye'ye düşman bölücülük!...

İYİ Parti Adana Milletvekili İsmail Koncuk tarafından Meclis'e sunulan ve çok sayıda partilisinin de imzaladığı önergede şu ifadelere yer verilmiş:

"Millî Eğitim Bakanlığı Danıştay'ın Andımızla ilgili vermiş olduğu kararı uygulamamakla 2577 sayılı İdari Yargılama usulü Kanunu'nu 28. Maddesi ile 52. Maddesini ihlal ettiği Yargının kararları yerine getirilmemiş olup Türk Ceza Kanunu'nun 257. Maddesinde yer alana görevi kötüye kullanma suçu oluşturduğu açıkça ortadadır. Sorunların çözümü için gerekli araştırmaları yapmak üzere Anayasa'nın 98. İçtüzüğün 104 ve 105'inci maddeleri uyarınca Meclis araştırmasını arz ederiz. "

Ancak Meclis'e sunulan araştırma önergesi her zamanki gibi AKP ve HDP'nin 'ret' MHP'nin ise 'çekimser' oylarıyla reddedilmiş...

Sözü hiç uzatmayalım; içinde "Türküm doğruyum çalışkanım" "küçükleri korumak büyükleri saymak" gibi örnek yurttaş olmanın gerekliliğini de anlatan cümlelerin geçtiği bir andı yasaklatmak yalnızca gelecek nesillere değil huzura ve mutluluğa da düşmanlıktır...

Bölücüleri gericileri cumhuriyet düşmanlarını sevindirme çabası da değil yalnızca bu yasak...

Aynı zamanda bu yasak cumhuriyete Atatürk'e aydınlanmaya düşmanlık edenlerin ezeli öfkelerinin hiç bitmeyeceğinin de sinsi bir işaretidir...

Öyleyse hiç durmayacağız; "

"Ey Büyük Atatürk!. .

Açtığın yolda gösterdiğin hedefe durmadan yürüyeceğime ant içerim..."

===============================

BATUHAN ÇOLAK: ÖZHASEKİ CUMHURBAŞKANLIĞINI BÖYLE TANIMLIYORSA...

Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın sadece temizliği için 2016 yılında 2 milyon TL harcama yapıldı. 2017 yılında ise temizlik harcaması 3.7 milyon TL'ye çıktı.

***

2017 yılında dönemin Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Fatih Kasırga bin 100 odalı Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın yapım maliyetini 1 milyar 370 milyon TL olarak açıkladı.

***

Yine 2017 yılında sadece Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın emrinde 268 aracın olduğu ortaya çıktı. İhale dosyasındaki ek donanımlarla birlikte kasko bedelleri toplandığında 268 aracın toplam piyasa değerinin yaklaşık 54 milyon TL olduğu anlaşıldı.

***

Saray'ın 2017 yılı için yaptığı 658 milyon 240 bin 289 TL ile ayda yaklaşık 54 milyon günde ise yaklaşık 1.8 milyon TL harcadığı ortaya çıktı.

***

Harcamaların aşırılığına ilişkin eleştirilere "Türkiye Cumhuriyeti devletinin en yüksek temsil makamı dolayısıyla ülkemizin vitrini olan Cumhurbaşkanlığı nezdindeki faaliyetlerin 'itibarda tasarruf olmaz' anlayışıyla ülkemizin vakârına yaraşır şekilde yürütülme mecburiyeti vardır" cevabı verildi.

***

Ahlat'ta yapılması planlanan Cumhurbaşkanlığı'na bağlı saray için Malazgirt'i hatırlartan 1071 metrekarelik bir yer ayrıldı. Ancak sonrasında alanın yetersiz kaldığı gerekçe gösterilerek Ahlat'taki Saray'ın 25 dönümlük bir araziye yapılmasına karar verildi.

***

Saray'da yapılan 30 Ağustos resepsiyonunda davetlilere envayi çeşit ikramda bulunuldu. Sokak röportajları sırasında vatandaşlara menüdeki yemeklerin isimleri sorulduğunda doğru telaffuz eden çıkmadı.

Menü şu şekildeydi:

"Ejder Meyveli Smoothie (Chia tohumu eşliğinde) Efuli (Liçi meyvesi eşliğinde) Aloevera (Starex meyvesi eşliğinde) Orman Meyveli Special Bahçe Naneli Limonata Taze Sıkılmış Portakal Taze Sıkılmış Greyfurt Taze Sıkılmış Havuç Taze Sıkılmış Elma.

- Pataşur içerisinde Çerkez Tavuğu Zencefilli Somonlu Suşi Tartalet içerisinde Antakya usulü Humus Susamlı Levrek Simidi Aydın usulü kuzu çöp şiş..."

***

Resepsiyondan kısa bir süre sonra Beştepe'deki Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nın genel bakımı ile diğer hizmetlerini yapmak üzere 'sürekli işçi' kadrosuna 1.108 işçi alındığı öğrenildi.

***

Saray harcamalarıyla ilgili konuşan Erdoğan şunları söyledi "Cumhurbaşkanlığı külliyesiyle ilgili bunun iftiralarını dinlemekten bıktık. Hatırlarsanız külliyemiz ilk hizmete girdiğinde oraya gelmeyeceğini söylemişti. Altın klozetlerden falan bahsetti. Bunlar bu kadar iftira ile yetişmiş tipler. Dünyada başarı olarak gösterilen kamu-özel ortaklığı projelerini eleştirmesini mantıktan uzaktır. İşte üçüncü havalimanı Bay Kemal o da öyle. Üçüncü köprü o da öyle. Bunlar nasıl yapılıyor bunu öğren. Bay Kemal sen anlamazsın sen bu işten. SSK'yı da böyle batırdın zaten. "

***

Erdoğan'ın emrinde bulunan 268 aracın yetersiz kaldığı belirtilerek 44 yeni araç için ihale ilanı verildi. İlana göre araçların bazılarında LCD TV araç buzdolabı dijital ses sistemi deri koltuk perde halı döşeme açılıp kapanan çalışma masası şarj ünitesi bulunması istendi.

***

Saray 2019 yılı elektrik tüketimini karşılamak için ihale açtı. Bu rakam bin 300 konutun elektrik tüketimiyle eşdeğerdi.

***

Katar'dan süper lüks uçak alınmak istendi. Katar satışı kabul etmeyip uçağı hediye etti. CHP'li bir milletvekilinin olayı ortaya çıkarması sonrasında lüks jetin Cumhurbaşkanlığı'na tahsis edildiği anlaşıldı. Konuyla ilgili konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan "Katar bu uçağı satıyordu hatta rakam bildiğim kadarıyla 500 civarındaydı. O esnada biz de ilgilendik. Katar Emiri bundan haberdar olunca uçağı Türkiye'ye hibe etti" dedi.

Katar'dan gelen jetin deposunun 260 bin dolara dolduğu ortaya çıktı.

***

Hediye alınan jetin yanı sıra Cumhurbaşkanlığı'nın envanterinde 2014 yılında 350 milyon dolara alınan bir başka süper lüks jetin olduğu ve hâlâ aktif bir şekilde kullanıldığı anlaşıldı.

***

AK Parti'nin Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mehmet Özhaseki projelerini anlattığı toplantıda konuyu Erdoğan'a getirdi: "Altın klozet de altın klozet. Ben sarıya boyanmış bile görmedim bırakın altın klozeti. Her gün oralardayız zaten. Sade mütevazı. İsrafı hiç sevmeyen bir Cumhurbaşkanımız var. Bazen toplantı yapılacak diyor ki 'aşağıdaki salonda yapın'. 'Efendim şurayı kiralayalım' dediklerinde 'siz deli misiniz oğlum niye oraya para veriyorsunuz işte orada salon var aşağıda yapın' diyor. Kuruşuna kadar dikkat eden bir Cumhurbaşkanımız var. "

===============================

MURAT MURATOĞLU: EŞ ZAMANLI KABZIMAL BASKINI!

"Ticaret Bakanlığı Türkiye genelinde 5 ilde hallere yönelik eş zamanlı baskıngerçekleştirdi!" Size şaka gibi gelecek ama haber gerçekti! Ankara Adana İstanbul Mersin ve Antalya'da hıyar ve çarliston biber kalkışmasına büyük darbe indirildi.

Baskın yapılan hallerde imam bayıltmada kullanılan 6 ton patlıcan çeşitli boy ve ebatlarda 2 ton uzun namlulu pırasa 28 kasa sivriltilmiş yenmeye hazır biber 20 ton göz yaşartıcı soğan ele geçirildi. Ispanak ile taze fasulyenin inlerine girildi.

★★★

Baskının eş zamanlı olması da çok önemli! Kabzımala çete muamelesi… imdi sakin ol ve yavaşça yere bırak o çarliston biberi… Konuşmama hakkına sahipsin kullandırma bana bu patatesi…"

Kabzımal karşısında görünce adaleti ötmesin mi? Malları Arap Faik'ten alıyorduk… Karabük'te ikinci yükleme yapılıyordu… İstanbul'da malı indirirken siz geldiniz aniden…

★★★

Cumhurbaşkanı dememiş miydi; "Esnaf gerektiğinde asker polis ve hakimdir" diye… Ne ara çete kurdu terörist oldu?

Nitekim damadı; "Ocak ayındaki gıda terörü etkisini hesaplatmak lazım" diye söyledi. "Seçim öncesi sandığı etkilemek için yapılıyor zamlar" bile dedi… Belli ki dış mihraklara sallamak bu sefer yemedi! Kabzımallar ve marketlerle yetindi.

★★★

Gıda fiyatları neden yüksek? Arz-talep meselesi… Üretilen ürün 82 milyon kişiye yetmiyor. Ülkeye yerleşen milyonlarca Suriyeli ve bilumum mülteciyi beslemiyor. Her şey dahil sistemine gelen turistleri kesmiyor…

Tarımsal üretimde kullanılan dışa bağımlı gübre yem ilaç mazot gibi girdilerin fiyatı düşmedi. Girdi maliyetlerini düşürmeden fiyatlar nasıl düşebilir ki?

★★★

Üretim mi arttı? 2018 yılında bir önceki yıla göre tahıllar ve bitkisel ürünlerde yüzde 5.8 sebzelerde yüzde 2.6 azaldı. Bu yıl daha da fena başladı.

Sahi yıllardır ne yapıldı? Fiyatlar artmasın seçim öncesi vatandaş hayıflanmasın diye ithalatın önünü açtı. Çiftçi ürettiğini zararına sattı. Para kazanamadı. Tarlayı ekemedi. Çocukları kente gitti. AVM'lerde işe girdi.

★★★

Tarımın milli gelirdeki payı 18 yıl önce yüzde 10'un üzerindeydi. Bugün yüzde 3.7'ye kadar geriledi. Kayıtlı çiftçi sayısı 81 ilin tamamında azaldı.

2000 yılında nüfusu 68 milyon olan Türkiye'de yaklaşık 7.7 milyon kişi tarım ile uğraşıyordu. Tarlasını satıp kente göçtü. 2018 yılına geldiğimizde 82 milyon kişide 5.3 milyon kişi tarım ile uğraşıyor.

★★★

Acı ama gerçek! Haliyle kırmızı biberi bile Çin'den ithal ediyoruz. Türkiye'ye 126 ülkedensebze ve meyve ithal ediliyor. Sanki ülke kıtlık çekiyor.

Dünyada kaç ülke var ki zaten? Hadi bana 126 ülke adı say desen sayamazsın. Biz araştırıp bulup tarım ithalatı yapıyoruz. Fena mı? Pahalılıktan kilo almıyoruz!

===============================

NECATİ DOĞRU: KARTAL'DA İSTANBUL'UN İNTİKAMI!

Bu yazı yazıldığı saatlerde mucize gerçek olmuş 5 yaşındaki Havva Tekgöz beton tuğla cam çerçeve molozu altından çıkartılmıştı. Şehircilik Bakanı ise öken binadan sesler alıyoruz. İnşallah hepsini kurtaracağız…" diyordu.

İnşallah!

Yayın yasağı koydular.

Neyi gizleyeceksiniz?

Kartal'da 43 kişinin yaşadığı 7 katlı bina çöktü. Enkaz altında canını yitirenler var. Binanın zemin etüdü yoktu. Vali'ye göre 3 katı Belediye Başkanı'na göre 2 katı kaçaktı. Kaçak bina sahipleri mar Barışına" başvurmuşlardı. Barış olması için önce savaş olması gerekir. Kente karşı savaş açmış kıyım yapmış suç işlemiş olanları aklamak ve karşılığında oy almak için "İmar Affının" adını "İmar Barışı" koydular.

★★★

"İmar Barışı" adlı ekleme yasa maddesi 2018 yılı Haziran'da yapılan Cumhurbaşkanlığı ve Milletvekilliği seçimlerinden sadece 1 ay önce (Mayıs) çıkartıldı. Seçimler oldu. Oylar geldi. Kente karşı giriştikleri savaşı affettirmek isteyenlerin başvuracakları son tarih 2018 yılı Ekim ayıydı. 2 ay daha uzatıldı. Çünkü önümüzde belediye seçimleri var ve "iktidar partisi kente karşı savaş ilan etmişlerin oylarını" yine istiyor. Ocak ayındaki verilere göre Türkiye ölçeğinde 10 milyona yakın yapının sahibi barıştan (!) yararlanıp "Yapı Kullanma İzin Belgelerini" aldılar. Deprem yönetmeliğine aykırı yapılmış binalar. Elektrik su doğalgaz yangın tesisatları mevzuatına aykırı yapılar. Projelere uygun yapılmayan; fazla kat çıkmış balkon uzatmış kot farkı avantacılığı yapmış tüm inşaatlar. İlgili belediye veya yapı denetim firmasının hiçbir denetimine girmeden dikilmiş binalar. Hatta belediye ve Hazine arazileri üzerine kondurulmuş kaçak yapılar.

★★★

Kente karşı savaştılar.

Oy için affedildiler.

Kente karşı savaş açmamış yasalara uygun bina yapıp oturanlara ise büyük haksızlık ve adaletsizlik işlendi.

Kartal'da yaşanan.

Kentin ceza kesmesi.

İstanbul'un intikamı.

Ölenlerin hesabı mar Barışı" çıkartanlardan sorulmalıdır.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Daha çok bina çökecek!

"İmar affı" diye bir af hiçbir medeni ülkede yok. Kaçak yapılaşma patladı. Şehir planları yırtılıp atıldı. Yollar caddeler tıkandı. Trafik sorunu şahlandı. Kent içinde yolculuk eziyete işkenceye dönüştü. Köprüler kifayetsiz kaldı. Bir köprü yetmez oldu. Geçiş garantili yeni köprüler yapıldı. Şehirler nefes alamaz oldu. O kadar para kaynak harcama sonunda "şehir gibi şehirler" kurulamadığı için şehirlinin (medeni insanın) uygarca çıldırmadan delirmeden züppeleşmeden magandalaşıp ve lümpenleşmeden yaşayabileceği kentler kurulamadı. Çünkü şehirlere çöreklenmiş rant avcısı yeni zengin gözü dönmüş sermaye inşaat şirketleri sahiplerinden beslenen siyasetçiler devlet kaynaklarının akıtıldığı inşaat ağalarından yemlenen belediye bürokratlarının hep birlikte yarattıkları bu tip şehirleşme sona geldi. Daha çok bina çökecek.

===============================

ARSLAN BULUT: "DEVLET KANSERİ" "METASTAZ" YAPARSA!

İki Barış yani Barış Pehlivan ve Barış Terkoğlu'nun "Metastaz" kitabının çıkışına denk gelen güzel bir gelişme var.

Selçuk Üniversitesi bünyesinde oluşturulan araştırma ekibi tarafından kanser teşhisi üzerine hızlı sonuç veren yeni bir yöntem geliştirildi.

Araştırma ekibinin lideri Fen Fakültesi Fizik Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Şükür Kılıç "Geliştirilen teknikle hasta vücudunda herhangi bir kesiye sebebiyet vermeden kanamanın gerçekleşmesine sebep olmadan hastadan parça almadan akciğer böbrek karaciğer göğüs ve ana damarlar gibi hassas organlarda yaralanmaya sebebiyet vermeden teşhis yapılabilecek. " müjdesini verdi.

***

"Metastaz"ı okurken ilk seksen sayfadan sonra bunaldım! Oysa kitabın üslubu ve yazım tekniği çok iyi. Fakat FETÖ'den sonra yargı makamlarını işgal edenlerin durumunu o kadar net göstermişler ki içimde derin bir acı hissettim. Evet kendi gözlemlerimden de hastalığın boyutlarını biliyordum ama kitapta yargının peti yani bilgisayarlı tomografisi çekilmiş adeta!

"FETÖ tasfiye ediliyor" denilirken yargının kimlere teslim edildiğini belgeleriyle anlatıyor iki genç gazeteci...

Öyle bir iki satırla geçiştirilecek gibi değil. Fakat bir bölümün sonunda öyle bir cümle kullanmışlar ki metastazın boyutlarını buradan anlamak mümkün... Cümle şöyle:

"Tahliye ettiği FETÖ şüphelisi iş adamlarını tutuklatan savcıya 'FETÖ'cü' diyen hâkimi FETÖ soruşturmasında rüşvet aldığını ortaya çıkaran başsavcının 'rüşvet alan bir FETÖ'cü' olduğunu iddia ettikten sonra tutuklayan hâkim FETÖ'den tutuklandı!"

İsterseniz cümleyi iki virgüle biraz daha dikkat ederek yeniden okuyun!

Sonra kitapta FETÖ'den yargılanan iş adamlarını serbest bırakmak için nasıl rüşvet pazarlığı yapıldığını suçüstü tutanaklarını ve rüşvetçilerin nasıl yargılandığını yargılayanların durumunu yargıda ve sağlık sisteminde FETÖ'nün yerine geçmeye çalışan tarikatlara 2018'de yasalar değiştirilerek sunulan imkânları inceleyin.

Sonuçta devletin içinde büyüyen kanser urunun ameliyattan sonra bile nasıl metastaz yaptığını fark edeceksiniz...

***

Kitap çıkalı birkaç gün oldu ama devam eden FETÖ davalarından ilginç bilgiler gelmeye devam ediyor.

Haber yine Anadolu Ajansı'ndan...

Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nce Şanlıurfa'da örgütün talimatıyla FETÖ' 3 polisi tahliye etmekten yargılanan eski hâkimler Habil Kahraman'a FETÖ üyeliğinden 8 yıl 9 ay Mustafa Gürbüz'e 7 yıl 6 ay hapis cezası verildi. FETÖ' 3 polisin avukatı diğer sanıklar Harun Kablama örgüt üyeliği suçundan 10 yıl Rıfat Tokdemir ise örgüt üyeliğinden 7 yıl 6 ay hapis cezası aldı

Esas hakkındaki mütalaada Gürbüz ve Kahraman'ın usulsüz dinlemeden tutuklanan 3 polisi soruşturma dosyasını görmeden 18 Ocak 2015 Pazar günü FETÖ elebaşı Fetullah Gülen'in talimatı doğrultusunda tahliye ettikleri belirtilmişti.

Habil Kahraman'ın ihraç edildiği gün diğer örgüt üyelerine ByLock üzerinden gönderdiği mesajlar tespit edilmişti. Habil Kahraman'ın bir mesajında "Görevimiz Tehlike filmindeki gözlüğü takıp beş saniyede kendini imha ettiği gibi biz de bir karar verdik görevimiz bitti... Umurumda bile değil... Kalbimde zerre kadar 'niye böyle yaptım da başıma bu geldi' yok. " ifadelerini kullandığı belirlenmişti.

***

Bu duygusuzluk hali Ergenekon ve Balyoz davalarındaki bütün FETÖ'cü savcılarda ve bütün FETÖ'cü hâkimlerde vardı. Onlar da aldıkları talimatı uyguluyorlardı.

Teşhis doğru da tedavi için ne yapmalı?

Bilindiği gibi metastaz yapmış kanserden kurtulan azdır. Başta yargı olmak üzere devletin içinde büyüyen kanser urları gerçekten metastaza dönüştü... Hukuk doktorları "hırsız bizim hırsızımızdır" anlayışıyla bütün vücuda yayılan "devlet kanseri"ne karşı yeni bir tedavi yöntemi geliştirmeli!

===============================

RIFAT SERDAROĞLU: KİN KAPISINDA HANGİ TÜRK ASILACAK?

Osmanlı Döneminde üç Patrik ihanetlerinden dolayı asılmıştır.

1)Patrik Birinci Kiril.

Dördüncü Murat zamanında Cizvitler ile Kalvinciler arasında ölümüne bir kavga vardı. Cizvitlerin yönlendirdiği Fransız ve Avusturya Elçileri dört defa azlettirdikleri fakat tekrar seçilen Patrik Kiril'i "Hıristiyanlıkta Reform" yapıyor suçlamasıyla Saray'a şikayet ettiler.

Yapılan incelemede Patrik Kiril'in "Rum Teb'a arasına dinî nifak soktuğu" gerekçesiyle suçlu bulundu ve 26 Haziran 1638 de Rumelihisarı'nda asıldı.

2)Patrik Üçüncü Parthenius.

Eflâk ve Boğdan Voyvodaları Patrik Üçüncü Parthenius tarafından Osmanlı'ya karşı isyana kışkırtıldılar ve isyan ettiler. Köprülü Mehmet Paşa Patriğin Ruslara gönderdiği mektubu ele geçirince asılmasını emretti. Patrik 24 Mart 1657 de İstanbul-Beyoğlu-Parmakkapı'da asıldı.

3)Patrik Beşinci Gregorius;

Patrik tarafından Megalo İdea yönünde faaliyet gösteren Etnik-i Eterya Cemiyetinin merkezi İstanbul-Balat'a taşındı. Mora isyanına Patrikhanenin Papazları öncülük etti. Ön binlerce insanımız katledildi. Patriğin yeraltı faaliyetleri belgelendi. Patrik "Görevimi yaptım" dedi. Yargılandı ve Sultan İkinci Mahmut'un emriyle Patrikhanenin orta kapısı önünde astırdı.

Patrikhane o kapıyı zincirle bağlayarak kapattı. Kapıya "KİN KAPISI" adı verildi. Asılan Patrik ile aynı seviyede bir Türk Devlet Adamı aynı yerde asılıncaya kadar kapının kapalı kalacağı ilan edildi.

Kin Kapısı halen kapalıdır…

Erdoğan'ın izniyle Yunan Başbakanı Çipras'ın ziyaret ettiği yer işte burasıdır.

Osmanlı'ya bağlı olduğunu sıkça söyleyen Erdoğan Sultan İkinci Mahmut'un yaptığı hakkında ne düşünmektedir?

Değerli Okurlar;

Türk Milleti olarak bizler herkesin inancına etnik kökenine kültürüne saygı duyar ve onları koruruz. Göreme Açık Hava Müzesini ziyaret ederseniz Katolik Hıristiyanların katliamından kaçan Ortodoks Hıristiyanların mağara kiliselerine sığındıklarını dönemin Türk Boylarının onları koruduğunu görürsünüz!

Atalarımız Avrupa'da-Afrika'da-Kafkaslar ve Ortadoğu'da hakimiyet kurduklarında kimseyi asimile etmek yoluna gitmediler. Herkesin kutsalına saygı duydular. Bizler de aynıyız. Herkesin inancını etnik kökenini kültürünü geleneklerini onların onuru kabul eder ve saygı duyarız.

Fakat Devletlerarası ilişkilerde sadece "Karşılıklılık" esası geçerlidir.

"Kardeşlik Hukuku" "Biz dostuz" "Stratejik Ortağız" "Biz Eşbaşkanız" gibi ilkellikler ancak "Devlet Adamı" vasfı taşımayan cahillerin işidir. Tıpkı Yunanistan tarafından işgal edilen vatan topraklarını görmezden gelenler gibi!

Yunanistan'ın ülkesinde kendi vatandaşları olan Müslüman Türklere nasıl davrandığını kısaca özetleyelim mi?

-Yunanistan'da ki Müslümanlar kendi Müftülerini seçemezler. Yunan Devleti onların başına bir Müftü tayin eder.

-AKP; Türkiye'de Patrik Bartholomeos başkanlığındaki "Sen Sinod Meclisinin" İzmir'e Metropolit atamasına bile izin verdi!

-Yunanistan'daki Osmanlı-Türk eserleri çürümeye bırakılmıştır. Yunanlılar ne bizim onarmamıza izin verirler ne de kendileri onarırlar. Yunanlılar bir tek ata yadigarı eserin tapusunu bize devretmediler.

-AKP ülkemizdeki azınlıklara üzerinde hak iddia ettikleri malların tamamının tapularını devretmiş ve ata yadigarı tarihi eserler Türk Milletinin elinden kaçmıştır.

-Atina'da resmi izinle yapılmış 1 tane Cami vardır. (2017 de açıldı)

Caminin 7 kişilik yönetim kurulu vardır. (1 Kişi Eğitim Bakanlığından-1 kişi Maliye Bakanlığından- 2 kişi Belediyeden-1 Yüksek Mahkeme Üyesi- Yunanlıların seçeceği iki kişi) Camiyi bu yedi kişi yönetir.

-Türkiye'de 349 kilise 38 adet Sinagog var. Ayrıca AKP'nin izin verdiği binlerce apartman dairesi kilisesi ve buralarda misyonerlik yapan binlerce eleman vardır.

Hepsi de faaliyetlerine özgürce devlet müdahalesi olmadan devam etmektedir.

Sizlerin şahitliğinde Erdoğan'a bir soru soralım mı?

Siz Çipras'ın Patrik Bartholomeosu ve kapalı Heybeliada Ruhban Okulunu (Kin Kapısını) ziyaret etmesine izin verdiniz.

Dostunuz Çipras'tan Atina'da ki Camide Kur'an okumak için izin isteyin lütfen!

Bakalım size izin verebilecek mi? Yoksa sizi yedi kişilik komiteye mi yönlendirecek?

Bu arada Çipras'tan Yunanlıların yasa dışı işgal ettikleri Türk Adaları ile Yunanistan'a iltica eden 15 Temmuz darbecilerini "Türkiye'ye Teslim Etme" sözü aldınız mı?

Duyamadım lütfen bir daha söyler misiniz?

===============================

YILMAZ ÖZDİL: APARTMAN NİYE ÇÖKTÜ?

İstanbul'da apartman çöktü.

İnsanlarımız öldü.

Merak ediliyor…

Niye çöktü?

Çünkü bu sahipsiz memlekette üç işi canı çeken herkes yapabilir.

Müteahhitlik.

Siyasetçilik.

Gazetecilik.

Biri yapar.

Biri onaylar.

Biri alkışlar.

Netice…

Üç oda bir tabuttur.

Yoldan geçen arkeoloğu kolundan tutup gel şu bademciği alıver diye ameliyathaneye sokamazsın.

Ya da bir ziraat mühendisini yakalayıp gel şu iddianameyi yazıver diye savcılık makamına oturtamazsın matematik öğretmenini avukat eczacıyı hakim hakimi de pilot yapamazsın.

Aşçı jeofizik bilmez biyolog statik hesabından anlamaz kuyumcu mimari proje çizemez.

Ama hepsi gayet rahat müteahhit olabilir bu memlekette.

150 bin hekim var Türkiye'de.

450 bin müteahhit var!

Bizimle aynı nüfusa sahip Almanya'da müteahhit sayısı sadece 3 bin 800 kardeşim… Sırf İstanbul'da Avrupa Birliği'ndeki toplam müteahhit sayısının beş katı müteahhit var.

Tbmm müteahhit dolu.

Belediye başkanları hakeza.

Jet Fadıl müteahhitlik yaptı mesela.

Müteahhitleri ve siyasetçi müteahhitleri yalamaktan dilinde pütür kalmayan karşılığında avanta ev kapan villa kapan gazetecilerin isimlerini üst üste koysak Türkiye'nin en büyük gökdeleni olur!

Marmara depreminde 30 bine yakın insanımızı tost haline gelen binalarda kaybettik. 2100 dava açıldı 1800'ü affa girdi 110'u zamanaşımına uğradı 189'unun cezası ertelendi sadece biri günah keçisi ilan edildi Veli Göçer o da alt tarafı yedi senede yırttı çıktı.

Gidin lütfen bakın şimdi gene müteahhitlik yapıyor Veli Göçer.

Sayın ahalimiz desen… Nerede bir inşaat varsa nerede kazı yapan iş makinesi varsa etrafına şöyle bir bakın kepçenin çamurlu toprak çıkarmasını adeta büyülenmiş gibi seyreden en az 50 kişi vardır.

Sayın ahalimiz içeri girmesin diye inşaat alanlarını yüksek panolarla duvar gibi çevirirler ama nafile… Panoların arasında iki santimlik boşluk bulup oraya gözünü dayayıp illa içeriye bakarlar.

Ankara metrosunun inşaat çalışmaları sırasında özel iskele kurup "seyir terası" yapmışlardı sayın ahalimiz seyir terasına çıkıp inşaat alanını konforlu şekilde seyrediyordu.

Televizyonda ana haber merkezi yönettiğim dönemde kentsel dönüşüm vesilesiyle beş katlı bir binanın yıkım çalışmasını canlı yayında ekrana getirmiştim. Kepçe yükseliyor binaya vuruyor duvarı yıkıyor toz duman kalkıyor falan bütün olan biten bu…

İzlenme rekoru kırdı iyi mi!

Ertesi gün kaçıranlar için özet halinde gene yayınladım banttan tekrarının özeti bile aynı oranda izlendi.

Her sohbette sık sık duyarız…

Doğayı katlettiler ağaçları kesip villa diktiler filan.

Bunu diyene sor ister misin o villalardan birini?

Yılışık yılışık sırıtır hemen anında yavşar kim istemez ki der.

Tapusunu boşver şaka yollu hayalini bile teklif etsen rantın kokusunu bile duysa omurgalı durmayı beceremez.

Habire doğadan bahseder ama betona aşıktır.

Asla ders almayan ders almaya asla niyeti olmayan bu sahipsiz memlekette üç işi canı çeken herkes yapabilir.

Müteahhitlik.

Siyasetçilik.

Gazetecilik.

İlave et buna betonsever ahalimizi…

Üç oda bir tabuttur.

===============================



--
AltNot a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Milletlerin tarihinde bazi donemler vardir ki belli amaclara erisebilmek icin madd ve manev ne kadar kuvvet varsa hepsini bir araya toplamak ve ayni dogrultuya yoneltmek gerekir.
Yakin yillarda milletimiz boyle bir toplanma ve birlesme hareketinin onemli sonuclarini kavramistir.
Memleketin ve devrimin iceriden ve disaridan gelebilecek tehlikelere karsi korunmasi icin butun milliyetci ve cumhuriyetci kuvvetlerin bir yerde toplanmasi gerekir.
Ayni cinsten olan kuvvetler ortak amac yolunda birlesmelidir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

88. INSANIN KUSURSUZLUGUNUN REDDI

Insandan cikan delilikler ve garabetler; insanin oteki hayvanlar uzerindeki ustunlugunu, insanin kendisine bedavadan verdigi bu ustunluk sifatini aklin gozunde yok ediyor. Ne kadar cok hayvan, kendi kendine son derece akilli ve dogru sifatini veren hayvandan (yani insandan) daha cok yumusaklik, daha cok temkin ve insaf gosterir! Cogu kez esaret, zulum ve baski altinda bulunan insanlar arasinda karincalarin, arilarin ya da kunduzlarin topluluklari kadar iyi olusturulmus topluluklar var midir? Ayni turden yirtici hayvanlarin, yararsiz olarak birbirini parcalamak, birbirini yok etmek icin sahralarda, ovalarda, birbirlerine "randevu" verdikleri gorulmus mudur? Yirtici hayvanlar arasinda din savaslari goruluyor mu? Hayvanlarin oteki turlere karsi zulum ve saldirganliklarinin nedeni aclik ve beslenme ihtiyacidir. Insanin insana karsi zulum ve saldirganliginin nedeni ise, efendilerinin kavga cikarmak isteginden, acgozlulugunden ve saygisiz, batil inanclarinin azginligindan baska bir sey degildir!

Dunyada her seyin insan icin yapildigini sananlara ya da bunun boyle olduguna bizi inandirmak isteyen teologlara; evimizi hep zarara ugratan, zarar veren bunca hayvanin, insanin refahina, bolluk icinde yasamasina ne gibi bir hizmeti oldugu soruldugunda, cok saskin ve telasli bir hale duserler. Bir engerek yilani tarafindan sokulmasinda, bir sivrisinek tarafindan isirilmasinda, bit, pire, tahtakurusu gibi boceklerin lokmasi olmasinda, bir kaplan tarafindan parcalanmasinda vb. tanrilarin sevgilisi (yani insan) icin bilinen ne "yarar"lar vardir?

Insanlarin kendileri icin yapilmis oldugu iddiasinda bulunsalardi, butun bu hayvanlar, ancak bizim ilahiyatcilarimiz kadar dogru dusunmus olmazlar miydi?
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/





-------------------------------------------------
ONLY AT VFEmail! - Use our Metadata Mitigator™ to keep your email out of the NSA's hands!
$24.95 ONETIME Lifetime accounts with Privacy Features!
No Bandwidth Quotas!   15GB disk space!
Commercial and Bulk Mail Options!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder