18 Şubat 2019 Pazartesi

Şu bir iki günde öne çıkan bazı yorumlar... 2019-02-18 2

  1. RAHMİ TURAN: TARİHİ BELGE TÜM İDDİALARI YERLE BİR ETTİ
  2. NECATİ DOĞRU: İÇMEDEN KÖR KÜTÜK SARHOŞ OLDU!
  3. YILMAZ ÖZDİL: ASRIN LİDERİMİZ "BU KAFA" SAYESİNDE DÜNYANIN EN ŞANSLI SİYASETÇİSİDİR…
  4. CAN ATAKLI: SOÇİ'DE ORTAK SÖYLEM VAR GİBİ AMA KASTETTİKLERİ TERÖRİSTLER ÇOK FARKLI
  5. MURAT MURATOĞLU: YERİMİZ Mİ DAR YOKSA SANAYİMİZ Mİ DAR?
  6. MURAT MURATOĞLU: HİÇ BANA SORDUN MU BÜTÇE VE İŞSİZLİĞİ?
  7. AHMET TAKAN: BİNALİ YILDIRIM'IN TEMPOSU DA SORUN OLDU...
  8. ORHAN UĞUROĞLU: BAHÇELİ OLMAZSA ERDOĞAN OLAMAZ
  9. RIFAT SERDAROĞLU: ERDEM Mİ DEDİNİZ?
  10. RIFAT SERDAROĞLU: SEBZE VE MEYVEDEKİ FİYAT DALGALANMALARI
  11. TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: GÖKÇEK'E SORU; "1 MİLYAR DOLAR NE OLDU?"
  12. AHMET TAKAN: BU DA OLDU!. . SAHTE ROZETLE OY AVCILIĞI...
  13. ORHAN UĞUROĞLU: İŞTE AKP'NİN ANKARA ANKETİ
  14. NECATİ DOĞRU: SOĞAN AĞACI!
  15. EMİN ÇÖLAŞAN: CHP'NİN YEDEK PARÇA DEPOSU DSP
  16. YILMAZ ÖZDİL: DÖRT MİLYON RESMİ İŞSİZ
  17. TOKMAK/RAHMİ TURAN: İTİRAF!



================================

RAHMİ TURAN: TARİHİ BELGE TÜM İDDİALARI YERLE BİR ETTİ

Dün SÖZCÜ'de tarihi bir belge yayınlandı.

Akbay Ailesi'nin sahibi olduğu GIRGIR Dergisi'nin 25 Haziran 1999 tarihli sayısında yayınlanan yazı ve karikatürlerde Fetullah Gülen'e ilk defa "Feto" deniliyor ve 40 bin kişinin katili terörist başı Apo ile bir tutuluyordu.

Oysa o dönemde herkes Fetullah Gülen'in karşısında secde ediyor bakanlar milletvekilleri valiler emniyet müdürleri elini öpmeye gidiyor bugünün tetikçileri onun tırnaklarından muska yapıyorlardı.

Fetullah Gülen'e ilk defa "Feto" diyen Akbay Ailesi'dir.

Bugün Burak Akbay'a "Feto okullarında okudu Feto sermayesiyle SÖZCÜ Gazetesi'ni kurdu" diye iftira atan tetikçiler o tarihte Feto'yu yağlayıp ballıyor ondan çıkar sağlıyorlardı.

★★★

Burak Akbay matbaasını 1997 yılında kurdu.

1999 yılında herkesin kutsal bir anlam verdiği aslında bir hain olan Feto'nun gerçek yüzünü gösteren yayınlar yaptı.

İddia edildiği gibi Feto'nun sermayesiyle kurulsa Feto ile en ufak bir ilişkisi olsa Burak Akbay bu yayınları yapabilir miydi?

Feto'yu Apo ile bir tutan ve o tarihte tirajı 150 bin olan GIRGIR Dergisi'ni "Estetik Yayıncılık" şirketi hazırlıyor

"Çağdaş Yayıncılık" şirketi basıyordu.

Bugün de SÖZCÜ Gazetesi'ni "Estetik Yayıncılık" hazırlıyor "Çağdaş Yayıncılık"basıyor.

Bu iki şirketin hesapları müfettişler tarafından inceleniyor.

★★★

Burak Akbay SÖZCÜ Gazetesi'ni 2007 yılında çıkardı. Gazete ilk sayısından bugüne kadar 4251 gündür Cumhuriyet ilkelerine ve Atatürk devrimlerine bağlılığını dile getiriyor yazarlarıyla haberleriyle Türkiye Cumhuriyeti'nin yanında yer alarak Feto'yu lânetliyor.

20 yıldır Burak Akbay'ın çizgisi hiç değişmedi.

Eğer Akbay Ailesi'nin 1999 yılından bu yana defalarca yaptığı uyarıları devlet dikkate alsaydı o kanlı 15 Temmuz Darbe Girişimi de olmazdı.

25 Haziran 1999 tarihli GIRGIR Dergisi tüm iddiaları yerle bir eden önemli bir belgedir. O tarihte Fetullah Gülen'e Feto demek ve onu terörist başı Apo ile bir tutmak her babayiğidin harcı değildi. Burak Akbay bunu yaptı.

Şimdi "Kripto FETÖ'cüler" FETÖ'nün tetikçi kırıntıları yıllardır bu örgütle mücadele eden Akbay Ailesi'nden akıl almaz iftiralar atarak intikam almak istiyor.

Fakat… Kazanan daima gerçektir.

Gerçek her zaman ışığa çıkar.

Ülkeler adaletle sonsuzlaşır adaletsizlikle yıkılır.

"Adalet geç de olsa yerini bulacaktır" inancımız devam ediyor.



================================

NECATİ DOĞRU: İÇMEDEN KÖR KÜTÜK SARHOŞ OLDU!

Adaletim bitti.

Tanzime gideyim.

Ahlak açığım doğdu.

Tanzime gideyim.

Tutarsızlığa battım.

Tanzime gideyim.

İnsanın aklına böyle uçuk "adalet-ahlak-tutarlılık tanzim satışı yapan" devlet mağaza-market-manavı açılması fikrini getiren örnekler çoğaldı.

Dün gazetelerde vardı.

İzmir'e büyükşehir belediye başkanı olmak için adaylığını koyan eski bakan zmirli beni seçince şehirde şarap açılımı yapacağım" demiş.

İzmir- Denizli:

241 kilometre.

Otomobille yola çık çay ve ihtiyaç molası vere vere ve güle oynaya en fazla 3 saat içinde gidersin. Aracın benzinli ise 20 litre benzin yeter ve artar bile… Mazotlu ise 13 litreyle kurtarırsın.

O kadar yakın!

İzmir'e Belediye Başkan adayı olan eski bakan bakan olmadan önce Denizli'nin belediye başkanı imiş. Gazetenin yazdığına göre sayın eski bakan Denizli'de belediye başkanlığı yaptığı dönemde "şarap-rakı satan 54 mekanın ruhsatını iptal etmiş" ve Denizli'yi "şarap açılımına muhtaç" kent haline bu eski belediye başkanı sonradan bakan olan politikacı getirmiş. Şimdi aynı iktidar partisi politikacısı İzmirli'ye şirin görünüp oy toplamak için "şarap açılımcısı" kesildi ve içmeden kör kütük sarhoş oldu. Benim aklıma Hayyam'ın şiiri geldi:

"Ramazan geçti.

Dedim oh tamam.

Dedim hiç durma.

Yumul şaraba.

Gir ateşin içine.

Kıpkırmızı yan.

Artık ne namaz var sana.

Ne oruç var.

Kurtuldun iki farzdan.

Hımbıl softa. "

★★★

Barış açılımı da vardı.

Ne olmuştu?Yeniçağ Gazete

si yazarı Selcan Taşçı'nın "altını dikkatle çizip" hatırlattığı örneklere göre Ankara'da "bozkurt" işareti yapan polis açığa alınmıştı. Uşak'ta ise bir hanım Cumhurbaşkanı konvoyu geçerken sağ elini kaldırıp bozkurt işareti yapmış "Bozkurt işareti yaparak devlet büyüğüne hakaret etti" gerekçesiyle bu hanım hakkında soruşturma başlatılmıştı.

Onlarca örnek var.

"Analar ağlamasın süreci" sırasında bozkurt işareti yapanların tamamı "devlet büyüğüne hakaret etti" gerekçesiyle savcıların önüne çıkartılmıştı.

Bugün bakıyoruz.

Devlet büyüğü eski Başbakan İstanbul'a Belediye Başkanı adayı olmuş kürsüden önündeki kalabalığa "bozkurt işareti" yapıyor. Yine devlet büyüğü Cumhurbaşkanı kürsüde yanında bozkurt işareti yapan ittifak belediye başkan adayı ile halkı selamlıyor.

Tutarsızlığa bak!

Bak bak otur ağla!

Dün "Bozkurt işaretini" hakaret sayıyordu. Bugün "haybeden kör kütük Bozkurt" oldu.

★★★

Çıplak gerçek ortada!

Adalet pahalı oldu.

Tanzime ihtiyaç var.

Ahlak açığı büyüdü.

Tanzim gerekli.

Tutarsızlık şahlandı.

Tanzimi kaçınılmaz.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Büfeci Şenol adalet arıyor!

"Merhabalar Ben hiçbir siyasi partiye üye olmayan aileden muhafazakar sağcı bir insanım. Okul yıllarımda Refah Fazilet destekçisi oldum. Sonra da AKP'nin kurulması ile hiçbir mitinge gitmeden üye olmadan bu partiye oy verdim. Şu anda hiçbir partiye sempatim yok. Aksine kızgınlığım var. Oyumu yine AKP'ye veririm ama bu partiye olan sempatimden değil diğerlerine olan inançsızlığımdan. Gelelim asıl konuya: Ben İstanbul B. Çekmece'de büfe ve kafeterya açmak için İBB ye ve B. Çekmece belediyesine CİMER'e defalarca başvurdum. Hepsinde bana verilen klasik cevap "ilgili yerler hep ihale ile oluyor ve ihale ilanlarını belediyenin sitesinde takip edebilirsiniz" oldu. Allah için soruyorum: İstanbul da hangi büfe için ihale oldu? Biri çıkıp Allah rızası için açıklasın. Benim de büfe açmam için partide tanıdığım belediye de adamım mı olmalı? Bu işi yapmak için partiye üye olmak kayırılma desteği istemek "rüşvetin farklı bir versiyonu" değil mi? Bu soruyu belediyelere soruyorum ama onlardan gerekli cevabı alamıyorum. İmza: Şenol ÇOBAN. " Adalet arayan vatandaş Şenol mektubunun sonunda telefon numarasını da yazmış. Cevap bekliyor.

================================

YILMAZ ÖZDİL: ASRIN LİDERİMİZ "BU KAFA" SAYESİNDE DÜNYANIN EN ŞANSLI SİYASETÇİSİDİR

25 sene önce…

1994 yerel seçiminde SHP'nin İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı Zülfü Livaneli'ydi.

CHP'nin adayı Ertuğrul Günay'dı.

DSP'nin adayı Necdet Özkan'dı.

DYP'nin adayı Bedrettin Dalan'dı.

ANAP'ın adayı İlhan Kesici'ydi.

CHP DSP SHP birbirini yedi.

DYP ANAP birbirini böldü.

Sadece yüzde 25 oy alan Tayyip Erdoğan aradan sıyrıldı kılpayı seçildi.

Halbuki…

CHP DSP SHP toplamı yüzde 34'tü.

DYP ANAP toplamı yüzde 37'ydi.

10'ar puan fazlaydı.

Çoğunluk bölündüğü için…

Azınlıkmış gibi kaybetti.

Sadece yüzde 25'e hakim olan Tayyip Erdoğan yüzde 75'e hükmetti.

20 sene önce…

1999 yerel seçiminde CHP'nin İstanbul büyükşehir belediye başkan adayı Adnan Polat'tı.

DSP'nin adayı Zekeriya Temizel'di.

CHP DSP birbirini yedi.

Birbirini böldü.

Sadece yüzde 27 oy alan Ali Müfit Gürtuna aradan sıyrıldı kılpayı seçildi.

Halbuki…

CHP DSP toplamı yüzde 35'ti.

8 puan fazlaydı.

Çoğunluk bölündüğü için…

Azınlıkmış gibi kaybetti.

Sadece yüzde 27'ye hakim olan Ali Müfit Gürtuna yüzde 73'e hükmetti.

25 sene önce…

1994 yerel seçiminde SHP'nin Ankara büyükşehir belediye başkan adayı Korel Göymen'di.

CHP'nin adayı Ali Dinçer'di.

DSP'nin adayı Faruk Sarıkaya'ydı.

CHP DSP SHP birbirini yedi.

Birbirini böldü.

Sadece yüzde 27 oy alan Melih Gökçek aradan sıyrıldı kılpayı seçildi.

Halbuki…

CHP DSP SHP toplamı yüzde 37'ydi.

10 puan fazlaydı.

Çoğunluk bölündüğü için…

Azınlıkmış gibi kaybetti.

Sadece yüzde 27'ye hakim olan Melih Gökçek yüzde 73'e hükmetti.

20 sene önce…

1999 yerel seçiminde CHP'nin Ankara büyükşehir belediye başkan adayı Murat Karayalçın'dı.

DSP'nin adayı Doğan Taşdelen'di.

CHP DSP birbirini yedi.

Birbirini böldü.

Sadece yüzde 33 alan Melih Gökçek aradan sıyrıldı kılpayı seçildi.

Halbuki…

CHP DSP toplamı yüzde 43'tü.

10 puan fazlaydı.

Çoğunluk bölündüğü için…

Azınlıkmış gibi kaybetti.

Sadece yüzde 33'e hakim olan Melih Gökçek yüzde 67'ye hükmetti.

Bu manzara sadece İstanbul'da Ankara'da değil Türkiye'nin hemen her şehrinde her ilçesinde aynen böyle yaşandı.

Çoğunluk bölündü.

Azınlık çoğunlukmuş gibi oldu.

Çoğunluğun bölünmesinden birbirini yemesinden koltuk kavgasından faydalanan asrın liderimiz rejimi değiştirdi!

Ve şimdi 25 sene sonra bakıyoruz…

Aynı terane.

Bir milim gelişme yok.

Bir milim ibret alınmışlık yok.

CHP'den aday olursa partimin neferiyim filan deniyor.

CHP'den aday olamazsa şak DSP'ye geçiyor rakip oluyor.

Koltuktayken çıtı çıkmıyor parti yönetimine toz kondurmuyor.

Koltuk alınınca parti yönetimi en şerefsiz parti yönetimi oluyor.

Bu kafa değişmediği sürece… İstersen memleketin halini düşüne düşüne beyin kanaması geçir nafile.

================================

CAN ATAKLI: SOÇİ'DE ORTAK SÖYLEM VAR GİBİ AMA KASTETTİKLERİ TERÖRİSTLER ÇOK FARKLI

Bizim medyamıza baktığımızda Soçi'de yapılan üçlü zirveden yine bir destan çıkardığımızı düşünebilirsiniz.

Bir kere gazete başlıkları neredeyse aynı yandaş tetikçi medyada.

"Çözüme hiç bu kadar yaklaşmamıştık" diyorlar örneğin.

"Bütün liderler terörle mücadele için ortak karar aldılar" iddiası var.

Düz mantıkla bakıldığında doğru gibi görünebilir.

Zaten fazla düşünmeyen duyarlılığı da düşük kesimler bu düz mantıkla etkileniyor.

"Türkiye her zaman olduğu gibi dünya devlerine yine ayar veriyor.

Erdoğan ne söylüyorsa diğer liderler de onun söylediklerini tekrar ediyorlar. "

Ancak gerçek durum bu değil.

Rusya ve İran genel açıklamalarında "terörle mücadelenin çok etkin olacağını"söylüyorlar elbette ama fark şu;

İran ve Rusya'nın kastettiği teröristler öncelikle İdlib ve çevresinde yuvalanmış olan kan emici IŞİD'liler.

Erdoğan'ın kastettiği teröristler ise PYD'liler.

"Teröre karşı etkin mücadele" söylemi liderlerin ortak açıklaması gibi görününce bu fark arada kaynayıp gidiyor ki zaten iktidarın amacı da bu.

Bu kanıya nasıl varıyorum?

Çok basit; ne İran ne Rusya ne de dünyanın bir başka ülkesinin yetkili isimleri terörden söz ettiklerinde asla ve asla PYD'yi YPG'yi ağzına almıyor.

Çünkü bu örgüt Türkiye dışında hiçbir ülke tarafından terörist olarak algılanmıyor.

Erdoğan ise asla ve asla IŞİD'lileri terörist olarak ağzına almıyor. Terörist kelimesini kullandığı an arkasına mutlaka PYD adını eklemek zorunda hissediyor kendini.

Peki bu konuda Erdoğan belirleyici mi gerçekten?

Kesinlikle hayır.

Sadece Soçi'den çıkan son mesaja bakıldığında bunun böyle olmadığını görüyoruz zaten.

Rusya ve İran liderleri İdlib'i açıkça anarak "Buradaki terör kontrol edilemez hale gelirse müdahale edilecek" diyorlar ve bunda en büyük payın Türkiye'ye düşeceğini söylüyorlar.

Çünkü Erdoğan İdlib konusunda bu iki ülkeye söz vermiş durumda.

Rusya ve İran Fırat'ın doğusu konusunda ağızlarına PYD'yi hiç almadan "Türkiye'nin sınırlarındaki güvenlik endişelerini anlıyoruz" diyerek açıkça yan çiziyorlar ve Erdoğan'a adres olarak Şam'ı yani Esad'ı gösteriyorlar.

Rusya daha önce ortaya attığı "Adana Mutabakatı" konusunu son zirvede de dile getirerek "Bu anlaşmayı gözden geçirirseniz sizin için de iyi olacak" dedi yine.

Erdoğan ise Türk kamuoyuna sunulan "destan edebiyatına" leke sürdürmemeye de özen göstererek "Geleceğimizi 1998 tarihli Adana Mutabakatı çerçevesinde değerlendiriyoruz" diyor ve Putin'e "söz dinleyeceği" konusunda bir tür güvence veriyor.

Bir daha tekrarlayayım uzun zamandır söylediğimi dışişlerinde tel tel dökülüyoruz diplomatik alanda ne itibarımız ne ağırlığımız ne de inandırıcılığımız kalmadı.

ÖNERİ

"Gıda teröristleri" ortada duruyor harekete geçin işte

İktidar sanki uzaydan birileri gelmiş de meyve sebze fiyatlarını uçurmuş gibi "gıda teröristlerine savaş açtıklarını" söylüyor.

Bu amaçla işportada tanzim satışlar kuruldu. Nereden ve kaça aldığı belirsiz sebzeler burada çok ucuz fiyatlara satılıyor.

Hesapta bu sayede marketler manavlar ve pazarcılar da hizaya girdi. Hepsi fiyatları düşürdü.

İyi de o hizaya gelen marketler manavlar ve pazarcılar demek ki düne kadar halkı bilerek ve isteyerek kazıklıyorlarmış.

Yani bir başka anlatımla halk soyuluyormuş büyük bir hırsızlık yapılıyormuş.

Buna rağmen iktidar hâlâ kılını bile kıpırdatmıyor elinin altındaki suçluları yakalamak ve yargıda hesap sormak yerine yine mağduru oynayarak ağlaşmayadevam ediyor.

Oysa sorunun çözümü çok kolay.

Daha önce "tutuklayın bunları" demiştim.

Tutuklansınlar bu zincir marketlerin sahipleri ve bu şirketlere de kayyum atansın.

Bu iktidar beğenmediği kişilerin şirketlerine kayyum atıyor beğenmediği belediyelerin başına kayyum oturtuyor.

Burada suç çok açık ve sabit. Üstelik failleri de apaçık ortada.

Bunca market kapatılamayacağına göre hepsine kayyum atansın ve tanzim satışlar hem işportadan kurtarılsın hem de tüm yurtta vatandaşlar ucuz sebze meyve yesin.

Ama o zor işte.

Çünkü o zincir marketlerin sahipleri AKP'li.

Zaten buradaki asıl amaç da halka ucuza sebze yedirmek değil "pahalılığa halk yararı için savaş açmış bir iktidar görünümü" vermek.

İyice yoksullaştırılmış ve bir kutu yiyeceğe bile muhtaç hale getirilmiş geniş yığınların bundan etkilenmemesi mümkün değil.

Muhalefet konuyu alaya alacağına durumu lehine çevirecek yöntemler aramalıdır.

MERAK ETTİĞİM ŞEYLER

Şu CHP'de hiç iyi avukat yok mu?

Sizin de dikkatinizi çekiyor mu bilmiyorum ama CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun sürekli tazminat ödemeye mahkum olmasına ben çok şaşırıyorum.

Sadece Man Adası iddiaları yüzünden bir milyon liranın üzerinde tazminat ödemeye mahkum edildi Kılıçdaroğlu.

Hatta bu paraların ödenebilmesi için milletvekillerine "salma" bile çıkarıldı. Her milletvekili maaşlarının bir bölümünü Kılıçdaroğlu'nun kaybettiği paraların ödenmesi için partiye bağışlıyor.

En son AKP'nin Ankara Belediye Başkan adayı Mehmet Özhaseki 20 bin lira tazminat kazanmış.

Kazandığı parayı da tahsil etmiş.

Bu parayla sokak ortasına döner tezgahı kurdurmuş gelene geçene bedava "Kılıçdaroğlu döneri" dağıtmış.

Belli ki Kılıçdaroğlu kendisine karşı açılan tazminat davalarının çoğunu kaybediyor.

Tamam "bağımsız yargımız yukarıdan gelen emirlere göre hareket ediyordur" diyebilirsiniz ve kuvvetli bir olasılık ama yine de bu kadar çok tazminat davası kaybedilmesi tuhaf.

Muhtemelen CHP'nin hukukçuları son derece yetersiz.

İkincisi CHP bunca ağır hakarete uğramasına rağmen demek ki karşı davalaraçmıyor.

Sadece CHP'ye yönelik davalar açılıyor ve bunlar da pek becerikli olmayan avukatlar tarafından hep kaybediliyor.

Bu kadar çok dava kaybedilmesi ciddi bir itibar kaybına da neden oluyor bunun da bilinmesi gerek.

ŞAŞIRDIM

Kaşıkçı cinayetini kendi kendimize çürütüyor gibiyiz

Dünyanın en garip cinayetlerinden biri Türkiye'de işlendi biliyorsunuz.

Suudi Arabistan Kraliyet Ailesi'ne muhalif olmasıyla bilinen gazeteci Cemal Kaşıkçı evlilik işlemleri için girdiği Suudi Arabistan'ın İstanbul Başkonsolosluğu'ndan bir daha çıkmadı.

Kaşıkçı konsolosluğa 2 Ekim 2018 tarihinde girmişti.

Aradan tam 4.5 ay geçti.

Akıbeti hâlâ belli değil.

Öldürülmüş olduğu konusunda herkes hemfikir ama bunun nasıl olduğu hâlâ sır.

Çünkü ortada ceset yok.

Katil de yok.

Buna karşın ortaya atılan pek çok iddia var.

Bu iddiaların hepsi de Türkiye tarafından ortaya atıldı.

Kaşıkçı'nın boğularak öldürüldüğü sonra da parçalara ayrıldığı söylendi.

Bu parçaların Suudi Arabistan'dan cinayet için gelen "diplomatik kurye" olarak ülkemize girip çıkan 15 kişilik katil çetesinin çantalarına konularak dışarı çıkarıldığı ileri sürüldü.

Daha sonra Kaşıkçı'nın parçalanmış cesedinin üzerine asit döküldüğü ve tüm bedenin eritilerek yok edildiği söylendi.

Şimdi de cesedin konsolosluktaki tandırda yakıldığı belirtilen bir emniyet raporu çıktı ortaya.

Bu iddiaların hepsi de Türk resmi kaynaklarından elde edildi.

Kendi ülkenizde işlenen bir cinayetin tüm ayrıntılarını biliyorsunuz cinayet işleyenlerin kimliklerinden haberiniz var bu kişilerin kebapçıdan ısmarladığı etlerekadar her şeyi izlemişsiniz cinayet anının ses kayıtları bile elinizde ama her nasılsa katiller elinizden uçup gitmiş cesedi bile bulamıyorsunuz.

Üstüne bir de her ay farklı bir senaryo ile dünya kamuoyunun karşısına çıkıyorsunuz.

Uluslararası alanda bir ciddiyetiniz kalır mı?

================================

MURAT MURATOĞLU: YERİMİZ DAR YOKSA SANAYİMİZ DAR?

Yerimiz genişti de arsası için fabrikayı yıkan ya konut inşa etti ya müteahhite verdi. İktidar da bu işe kol kanat gerdi. Yapılan konutlar satılmayınca sanayici iflas etti. Çok açık söyleyeyim Türkiye bunu hak etti!

Sonuçta sanayimiz dar değildi yüzde 10 daraldı… Böyle yazarsam anlaşılır mı? Zor! Şöyle anlatayım; hani dar pantolon giyersin eğilince patlar arka tarafın ortaya çıkar ya… İşte sanayi daralması da Türkiye ekonomisinin arkasının ortaya çıkması!

★★★

Ülke ekonomisinin neresinden tutsanız elinizde kalıyor. Ekonomik verilere göre sanayi çöktü! İmalat sanayi üretimi ara malı üretimi sermaye malı üretimi… Kısaca içinde "üretim" kelimesi geçen ne varsa göçtü.

İşadamları borsa başkanları ekonomi kanallarına telefonla bağlanıyor sanayinin çöküşünü yorumluyor… Hepsi hâlâ çok mutlu gelecekten umutlu… Bir acayip yalakalık yarışı… Bana ne aman ben anlamam… Beter ol bundan bile mutluysan…

★★★

Tabii olayda pek hesaplı ince iş var. Pek de haksız sayılmazlar. Sonra kimden ihale alıp iş kapacaklar? Kamu bankalarından nasıl kredi kopartacaklar? Borçlarını nasıl öteleyecekler?

Haliyle sen seni bil sen seni… Sen sıkı tut çeneni… Eline diline hakim ol… Ya batırırlar ya terörist ilan ederler seni… Kabzımal dahi bu ülkede terörist olduktan sonra işadamının işi en fazla beş dakika…

★★★

Tekrar gelirsek sanayi üretimine… Anlatacak fazla bir şey yok öyle… Böyle ülke yönetimine yine iyi bile… Verilen tüm vergi ve faiz desteklerine rağmen bu çöküş gerçekleşti. Sermaye mallarında üretimin yüzde 8.6 gerilemesi öyle kolay kolay toparlanılamayacağının habercisi…

Aynı zamanda bankaların kredileri taklaya gelecek. İşsizlik yükselecek. Ülke daha da fakirleşecek. İktidar klasik davranışını sergileyecek ve dış mihrakların oyunu deyip geçiştirecek.

★★★

Yahu ülkeyi zor duruma sokmak istese senin patlıcanınla hıyarınla mı uğraşacak? Yapacağı iş sadece sana yeni borç vermemek olacak! Yurtdışından para bulmazsan ülke zaten krizden çıkamayacak.

İktidar hâlâ manav açma derdinde… Vatandaşı kuyrukta bekletip patlıcan satmaya çalışıyor. Bari tanzim çadırı kursak içerisinde sanayi üretimini artırsak… Ülkeyi böyle yönetirsen millet bu günleri çok arayacak.

★★★

Ah içimizde ne saflar var. Arada hicaz biraz da caz ne duysalar inanırlar. Bir yanları her duruma müsait… Ne kadar ucuza bulurlarsa o kadar kuyruktalar.

Patatesi domatesi biberi zor alıyorlar. Gidip de buzdolabı araba falan mı alacaklar? Hadi bakalım kolay gelsin.

================================

MURAT MURATOĞLU: HİÇ BANA SORDUN MU BÜTÇE VE İŞSİZLİĞİ?

Ekonomi ile ilgili iki veri geldi. Biri bütçe ile ilgili diğeri işsizlik idi… Bütçe gerçekleşmelerinde "büyük başarı" sağlanmış! Maliye ve Hazine Bakanı Berat Albayrak sanki Norveç'ten bildirdi. Başarı dediği merkezi yönetim bütçesi ocak ayında 5.1 milyar lira fazla verdi. Bu yüzden iktidar işportacılığa başladı değil mi?

★★★

Her şey düzeliyor algısı yaratılırken aslında hiçbir şeyin düzelmediği aşikar. Ele güne inanıp da ekonomiyi karalara boyadılar yar… "Hedefi tutturduk" derler inananı da çıkar!

Sanayi çökmüş. Enflasyon düşmüyor. Ülke küçülüyor. Borç boyumuzu aşmış… Şirketler konkordato ilan etmiş. İflaslar teker teker geliyor. Açıklanan işsiz sayısıdünyanın 114 ülkesinin nüfusunu geçiyor. Zira hedefler tutuyor!

★★★

Peki bütçe nasıl fazla verdi? Hadi beraber kontrol edelim. Açın interneti girin Bütçe ve Mali Kontrol internet sayfasına… BUMKO diye geçiyor kısaltmasında… Açın 2019 gelirlerini

Gelirler geçen yıl 6.2 milyardan bu yıl 41.2 milyara yükselmiş. Nasıl olmuş?

İktidar Merkez Bankası'nın kamu kuruluşlarının ve kamu bankaları geçen yılın kâr payı ödemelerini önden istedi. Normal şartlarda nisan ayında alması gereken parayı bütçeye kaydetti.

★★★

Hata bende biliyorum. Söyleyemedim ki hislerimi… Belki bunu millet yer… Lakin ekonomiden biraz anlayan biri yer mi? Biliyorum artık geç ama haykırıyorum gerçeği…

Gelir 6 kattan fazla artmışsa ve hâlâ verilen sadece 5 milyar fazlaysa… Hiç bana sorma… Artık o kadar parayı 45 günde nereye harcamışlarsa?

★★★

Bütün yıl için planlanan dış borçlanmanın yüzde 80'ini de yılın ilk günlerinde gerçekleştirdik. O kadar borçlanma da şubat ile martı kurtarır. Seçime kadar durumu kotarır. Ya sonra?

Güzel kardeşim düşündün mü hiç neden dışarıdan fellik fellik borç arıyoruz paramız varsa? Bütçe fazla verdiyse onu IMF'ye borç versek ya… TÜRGEV ve TÜGVAbağış bekliyor sırada…

★★★

İşsizliğe gelince… Baka kaldım tokat gibi geldi. Alabora etti. Nüfusu 82 milyon olan ülkede çalışan insan sayısı 28 milyon 314 bin kişiye indi. Görünen işsiz sayısı 3 milyon 981 bin kişiye yükseldi.

Yalnızca çalışmak isteyip de iş bulamayanlar işsiz sayılıyor. Kimin çalışmayı isteyip istemediği anketler sonucu tahmin ediliyor.

Çalıyor denilenlerin üçte biri kayıtsız çalışan kabul ediliyor. Biliyorsan kayıt altına alsana… Ya çalışmıyorsa? Kaydı kuydu yok nasıl olsa! Uydurursun yazarsın kağıda…

★★★

İşsizlik rakamlarının içinde olmayıp çalıştığı halde aylardır maaş alamayanlar da var. Sözde çalışıyorlar ama patronun maaş ödemeye durumu yok! Yakında onlar da işsizler ordusunda…

Sözün özüne gelirsek unutulmuştunuz kurutulmuş güller gibi… Neyse ki seçim yetişti. Gece bitmez gündüz bitmez bu kriz kolay bitmez. Seçimden sonra yapılacak zamlarla ömür geçer acısı geçmez!

================================

AHMET TAKAN: BİNALİ YILDIRIM'IN TEMPOSU DA SORUN OLDU...

Sarayda görev yapan bir arkadaşımla oturduk konuşuyoruz. Gündemimiz 31 Mart mahalli seçimleri. O bana muhalefeti ben ona iktidar kanadını soruyorum. Adaylar üzerinden yapılan değerlendirmelerden sonra konu tabii ki anketlere geliyor. Bir süredir dikkatimi çekiyor iktidar kanadı bu seçimlerde anketlere nedense soğuk bakıyor!. .

Saray kaynağım yaptırılan çok özel anketler ve sonuç rakamları ile ilgili sır vermedi. Cumhur İttifakı'nı genişletme çalışmaları da içinde bulundukları panik ortamını yansıtıyor aslında. İstanbul Ankara ve İzmir'de adaylardan kaynaklanan sıkıntılar hâlâ devam ediyor iktidar cephesinde. Saray kaynağım Ankara'da Mehmet Özhaseki'nin İzmir'de Nihat Zeybekci'nin "yanlış aday" olduğu yargısının AKP içinde iyice yerleştiğini söyledi. Ağırlıklı olarak İstanbul'daki seçim çalışmalarından bahsetti. Gözlerini CHP'nin yaptığı ve yapacağı hatalara dikmişler. Her ayrıntıyı çok dikkatlice değerlendiriyorlar. stanbul" deyince söz Binali Yıldırım'a geldi. Yapılan bazı anketlerde Binali Yıldırım ile Ekrem İmamoğlu arasındaki farkın 2 buçuk puana kadar düştüğünü belirtti. Onlara göre nedenin ne olduğunu sorunca da şu cevabı verdi;

"Binali Yıldırım Bey seçime asılmıyor. İsteksiz çalışıyor. Sanki kazanmayı istemiyormuş gibi bir havası var. Binali Bey'i yakından tanıyanlar o bir yeri kazanmayı isterse nasıl çalıştığını temposunu nasıl asıldığını iyi bilirler. O Binali Yıldırım ile bugünkü Binali Yıldırım arasında çok fark var. "

Biraz daha kurcalayınca eski defterler açıldı halen devam eden iç çekişmelerin İstanbul'daki seçim çalışmalarını olumsuz etkilediğini kaydetti ve devam etti;

"Binali Yıldırım'ın kapıştığı o Bakanı sen biliyorsun. Hâlâ etrafına 'merak etme Binali Yıldırım kazansa da İstanbul'u biz yöneteceğiz' diyor. Bunun bir yerde duyulmayacağını sanıyor ama öyle değil. Bu konuşmalar Binali Yıldırım'ın kulağına geliyor ve onu çok rahatsız ediyor. "

Gördüğünüz gibi parti içi kapışmalar sadece CHP'de yaşanmıyor. AKP'de sorunlar daha devasa boyutta. Ancak bir fark var; AKP içindeki kavgalar dışarı yansıtılmıyor CHP'de ise malumunuz!. .

Hazır söz Binali Yıldırım'dan açılmışken devam edelim. Yıldırım Meclis Başkanlık Divanı'na veda etti. İstifa dilekçesini Pazartesi günü vermesi bekleniyor. Bu arada iktidar partisi içindeki Meclis Başkanı aday olma yarışı ise bütün hararetiyle devam ediyor. AKP Grup Başkanı Naci Bostancı en şanslı aday gibi görünüyor. MHP'nin tavrının Bostancı'nın adaylığından yana olduğu konuşuluyor. AKP genel başkan vekili Numan Kurtulmuş'un da Meclis Başkanlığı için çok bastırdığı gelen kulis bilgileri arasında. Diğer bir aday da genel başkan yardımcısı Hayati Yazıcı ama "Ankara Kuşu" bile onun şansını düşük görüyor!. . Geçenlerde bir AKP'li Meclis Başkan Vekili kendisinin Binali Yıldırım'ın yerine oturacağını iddia ederek odasını toplamaya kalkışmış. Gelen uyarı ile birlikte yerine oturmuş. AKP'deki koltuk kapma yarışında böyle komedi işler de oluyor!. .

Tabii merak ediyorsunuz... Çokça yazılıp çizilir oldu bu ara AKP içindeki yeni parti kurma çalışmaları... Bana sorarsanız 'Batı Cephesinde değişen bir durum yok'. Abdullah Gül perde gerisinden gaz alıp gaz verme seanslarına devam ediyor. Abdullah Gül'den medet uman ona yakın gibi görünen bazı eski bakan ve milletvekilleri Ankara'daki çok özel ofislerde sürekli durum değerlendirmesi yapıyor. İçlerinde en somut en ciddi en çalışan isim azledilen Başbakan Ahmet Davutoğlu. Ancak onun da Abdullah Gül ile ilişkilerinin küslük derecesinde soğuk olduğu bilindiği için kendisine pek şans tanınmıyor. "Ali Babacan da Abdullah abisi izin vermeyeceği için Davutoğlu'nun yanına gidemez" deniyor. Yeni parti umudu içinde bekleşen o özel ofislerde sürekli listeler yapılıyor; "bizimle beraber" olanlar "bizi satanlar" "bizimle beraber olabilecekler" şeklinde.

Siyasetçi yakın bir dostum anlattı; AKP içinde hareketlenen yeni klik kendisine ad da bulmuş "büyük harflerle yaz ki yanlış anlaşılmasın" dedi. Aynen dediği gibi yapıyorum. AKP'de yeni parti için hareketlenenlere "AK BABALAR" deniyormuş. Bunlar "parti büyükleri" oldukları için bu isim yakıştırılmış. Başka manalara da çekilmemeliymiş!. . "AK BABALAR" gelinen süreçte Ahmet Davutoğlu ile de Abdullah Gül ile de yeni parti işinin olmayacağı düşüncesindeler. Ali Babacan'a bir formül çalışıyorlar. Ondaki "çekimserlik" ve "aşırı Abdullah Gül bağımlılığı"nın nasıl aşılacağı konusunda kafa patlatıyorlar. AKP içinde dalgalanmalar oldukça enteresan bir seyir aldı. Dur bakalım daha neler göreceğiz!. .

================================

ORHAN UĞUROĞLU: BAHÇELİ OLMAZSA ERDOĞAN OLAMAZ

24 Haziran olmasaydı Erdoğan olur muydu? Çok kısa ve öz sordum ki bugünün siyasi yapısının şifrelerini birlikte çözelim.

Değerli okurlarım önce 7 Haziran 2015 genel seçimine bakalım.

AKP: Yüzde 40 87 - 258 Milletvekili

CHP: Yüzde 24 95 - 132 Milletvekili

MHP: Yüzde 16 29 - 80 Milletvekili

HDP: Yüzde 13 12 - 80 Milletvekili

Bu tablodan tek başına iktidar çıkmadı yani AKP 2002 yılında yakaladığı tek başına iktidar şansını ilk defa kaybetti.

Neden?

Çünkü Recep Tayyip Erdoğan "Başkanlık rejimi" için mitingler yapıyordu ki seçmen "hayır" mesajı vererek AKP'yi tek başına iktidardan düşürdü.

7 Haziran gece yarısı MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli şu açıklamayı yaptı:

"Birinci koalisyon başlangıcından bu yana birliktelikleri devam eden AKP ile HDP arasında olması lazımdır. İkinci bir koalisyon modeli olarak AKP CHP ve HDP'yi bir araya getirebilirsiniz.

Böyle bir yapılanma içinde MHP şerefi ve haysiyetiyle ilkeli ve dürüst politikalarıyla Meclis'te denetimi esas alan ana muhalefet partisi görevini üstlenmeye de hazırdır.

Eğer bunların hiç birisinden sonuç alınamıyorsa Türkiye'yi AKP'nin azınlığına bir takım çevrelerin senaryosuna mahkûm etmeye kimsenin hakkı yoktur. En erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur" dedi.

AKP Genel Başkanı ve Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu idi ve "Başkanlık rejimi" denilen yeni yapıya karşı "parlamenter rejim" taraftarıydı.

Koalisyon arayışında Devlet Bahçeli'ye "Uzun vadeli kısa vadeli azınlık veya seçim hükümeti" teklif eden Davutoğlu Bahçeli'yi "her nedense" ikna edemedi.

O gün kapalı kapılar ardında yapılan görüşmelerin perde arkası 20 Ekim 2017'de bir televizyon yayınında ortaya çıktı.

Programa telefon eden MHP Genel Başkan Yardımcısı Semih Yalçın 7 Haziran sonrası Başbakan Ahmet Davutoğlu'nun kendilerine koalisyon teklifi yapmadığını koalisyon teklifi yapmayıp suçu MHP'ye atmayı planladığını belirterek "Gerçekler ortaya çıkarsa defterler açılırsa Davutoğlu mahcup olur zorda kalır" dedi.

AKP adına katılan Şanlıurfa Milletvekili Faruk Çelik de yayına bağlanarak amacın hükümet kurmak olduğunu ancak MHP'nin koalisyona yanaşmadığını ve Bahçeli'nin Cumhurbaşkanı Erdoğan hakkında ağır cümleler kullandığını belirterek "CHP ile bir koalisyonu değerlendirmemizi tavsiye ettiler" dedi.

O günlere tekrar dönelim.

MHP defterini kapatan Davutoğlu Türkiye'de toplumsal barışı ve iç huzuru sağlamak uluslararası ilişkilerde çok güçlü bir dış politika uygulamak için CHP ile koalisyon yapmak amacıyla CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile buluştu.

İki parti heyetleri istikşafi görüşmeleri başlatarak AKP/CHP koalisyonunun temellerini atmaya çalıştılar.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan AKP ile CHP koalisyonuna karşı tavır alarak sonuca ulaşılmasını engelledi ve 1 Kasım 2015'te seçimlerin yenilenmesi kararı aldı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan çok az sayıda mitinge katıldı. AKP'yi sırtlayan Davutoğlu 7 Haziran'ın ana teması "başkanlık rejimi" tartışmalarını gündem dışına çıkartarak çöken AKP'yi 1 Kasım'da ayağa kaldırdı.

AKP: Yüzde 49 49 - 317 Milletvekili

CHP: Yüzde 25 31 - 134 Milletvekili

HDP: Yüzde 10 76 - 59 Milletvekili

MHP: Yüzde 11 90 - 40 Milletvekili

Devlet Bahçeli'nin AKP ile koalisyon imkânını kullanmayarak tekrar tek başına iktidar yapması ve HDP'nin altında kalması ülkücü kesimin büyük tepkisine neden oldu.

MHP'deki parti içi muhalefet yeterli imzayı toplayıp "olağanüstü tüzük kurultayı" için iş birliği yaparak genel başkan seçiminin yolunu açınca AKP ve Erdoğan Bahçeli'ye sahip çıkıp yargı yoluyla onun koltuğunu korumasını sağladılar.

Bahçeli 11 Ekim 2016'da grup toplantısında yaptığı konuşmayla "sürpriz" şekilde Erdoğan'a "başkanlık rejimi" pası attı.

16 Nisan referandumunda "tek adam" sistemi olarak adlandırılan "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" YSK'nın mühürsüz oyları da hukuka aykırı şekilde kabul etmesi ile kabul edildi.

16 yıllık AKP iktidarının geleceği için seçim takvimleri şöyleydi:

31 Mart 2019 yerel seçim.

10 Ağustos 2019 Cumhurbaşkanı seçimi ve milletvekili seçimi.

17 Nisan 2018 tarihinde Bahçeli "Cumhurbaşkanlığı Sistemi henüz tam devreye girmedi. Türkiye'nin 2019'a kadar dayanması kolay değildir. 2019'a kadar ulaşmak her dakika zorlaşmaktadır" diyerek 26 Ağustos 2018'de erken cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimi yapılmasını önerdi.

Bu öneri cumhurbaşkanı ve milletvekili seçimin bir arada yapılmasını sağlayacaktı.

Erdoğan Bahçeli'nin bu yeni desteğine "balıklama atlamak" bir yana "dört elle sarılarak" erken seçimi 24 Haziran 2018'e çekti ve AKP Meclis'te ancak MHP koalisyonu ile çoğunluğu sağlayabildi.

14 ay daha görev süresi olan Erdoğan kendisini ve AKP'yi neden riske attı?

Değerli okurlarım; Erdoğan gördü ki 15 yıllık AKP iktidarı sonunda gerek döviz gerek enflasyon Ağustos 2018'de patlayacak ve büyük ekonomik kriz yaşanacak.

Aslında bugün bakıldığında beka sorunu Türkiye'nin değil Türk ekonomisinin ve AKP iktidarının beka sorunu olduğu anlaşılıyor.

Bu tablo da 31 Mart 2019'da yerel seçimi kaybetmesine yol açacak ve yıkılan domino taşları etkisi ile hem cumhurbaşkanlığı hem de milletvekili seçimleri kaybedilecek.

Bu siyasi tablodan anlaşıldığı üzere Erdoğan'ın siyasi kaderi MHP'nin elindedir.

Sonuç olarak şu vurguyu yapayım;

Bahçeli olmasaydı Erdoğan olamazdı...

1 Nisan'dan sonra Bahçeli olmazsa Erdoğan da olamaz...

================================

RIFAT SERDAROĞLU: ERDEM DEDİNİZ?

İnsanın hayat felsefesi dışında olanlarla değil içinde taşıdıkları ile ölçülür.

Bu yüzden hayatın amacı bir nesne-eşya-mal olmamalı bir erdem olmalı!

Erdem övünmek için değil uygulamak içindir.

Ağzınız erdem satar eliniz yanlış işler yaparsa ne yaparsanız yapın "Erdem" size yapışmaz…

Sizleri biraz eskiye götürmek isterim. Çok da fazla eskiye değil.

2013 Haziran ayına.

Erdoğan Başbakan!

Ağzında dilinde "Barış Süreci!"

Devlet düşmanı PKK'lı katillere "Barış Güvercini" diyen sapıklar ve ne yaptıklarının farkında olmayan artist oğlaklar AKP'nin "Akil İnsanları" olarak Kürtçü-Bölücüleri pışpışlıyorlardı.

Dönemin Başbakanı Valilere ve Askeri Birliklere talimat vererek şehirlerdeki PKK yapılanmalarına dokunmamalarını istemişti. Askerler kışlalardan polisler karakollarından dışarı çıkamıyorlardı.

PKK'lılar ise şehirlerimiz sokaklarında fink atıyorlardı!

Dönemin Başbakanı ve dönemin İçişleri Bakanı rüşvetçi Boyunsuz Muammer "Polis Akademisi Mezuniyet Töreninde" birer konuşma yapıp okul birincilerine diplomalarını verdiler.

Bir gün evvel aynı saatte Türkiye Cumhuriyeti Şırnak İl'i Cizre İlçesinde PKK "Yurtsever Devrimci Gençlik Hareketi" (YDG-H) Asayiş Birimlerinin (Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yeni deyişiyle (VAY Cİ-EYÇ) kuruluşunu ilan etti. PKK Merkez Komitesi PKK'lı gençlere törenle diplomalarını verdi!

Bu gençler o andan itibaren Cizre sokaklarında kimlik kontrolü yapmaya başladılar.

Polis olaya müdahale etmek istedi Valilikten gelen emir üzerine polisler çekildi.

Ellerinde üzerine Öcalan resmi yapıştırılmış telsizlerle PKK'lı gençler yol keserek kimlik kontrolü yapmaya devam ettiler!

Orada Türk Devleti yoktu Beka sorunu da yoktu! Ama paralel bir devlet vardı!

T. C Devletinin birliğinden bütünlüğünden egemenliğinden birinci derece sorumlu olan AKP Hükümeti o günlerde görüntü kirliliği yapıyor gerekçesiyle "Ne Mutlu Türküm Diyene" yazılarını da kaldırtıyordu!

MHP lideri ise AKP Hükümetini vatana ihanetle-Kandil Uşağı olmakla suçluyordu.

2019'a gelindiğinde AKP ve MHP yapışık kardeşler gibi birlikteler.

Adına Cumhur İttifakı dedikleri beraberlikle zerzevat terör örgütüne savaş açmış durumdalar.

Erdem;

Ahlaklı olmanın getirdiği doğruluk yiğitlik bilgelik iyi yüreklilik vatanseverlik demektir…

Yukarıdaki bölücü eylemlerin yüzlercesini örten-yaptıran EY ve EM EYÇ ortaklığında ERDEM kırıntısı göremedim. Siz gördünüz mü?

Not;

23 Şubat 2019 İzmir Çoban Ateşi Toplantısı sebebiyle bir hafta yoğun iş yüküm var. 25 Şubat'a kadar izninizi istirham ediyorum.

================================

RIFAT SERDAROĞLU: SEBZE VE MEYVEDEKİ FİYAT DALGALANMALARI

AKP hangi işi planlayarak uzmanlığa ve bilime saygı duyarak yaptı ki?

Sağ cep kasa sol cep muhasebe en yetkili uzmanlar Reyiz ev halkı ve sülale!

Bir kişi "Ben her şeyi bilirim" diyorsa bilin ki orada mutlaka kaos olur.

En son rezaleti İstanbul-Kartal'da yaşadık. Hazinede para kalmayınca kurnazlık edip vatandaşın parasını alacaksınız sonra da sağlam olmayan binaya ruhsat vereceksiniz. Ne bir denetim ne bir uyarı! Modern Devlete yakışmayan bir ilkellik…

Gelelim tarım ürünlerine;

Çoban Ateşi Hareketinin uzmanlarının raporuna göre;

-Sorunların çözümü için olayın bütününü irdelememiz ve her adımda karşılaşılan küçük ya da büyük aksaklıkların tamamının çözümünü sağlamamız gerekir.

-Tarımın başlangıcı damızlık yerli tohumdur. Bitkisel ve hayvansal üretimde kendi damızlık tohumunuz yoksa ne kadar iyi şartlara sahip olsanız da verimli bir üretim yapamazsınız.

AKP'nin tohum kartellerine boyun eğip YERLİ TOHUMU YASA İLE YASAKLAMASIihanetle eşdeğerdir.

-Girdilerinin çoğu ithal olan tarım sektöründe (enerji-gübre-ilaç-tohum) dışa bağımlılık tarımınızı bitirir. Cumhuriyetin yaptığı fabrikaları (şeker-gübre) satarsanız kendi çiftçinizi değil yabancı ülke çiftçilerini onlardan mal alıp desteklerseniz sonuçta bir lokma ekmeğe muhtaç olursunuz.

lkemizdeki tarım mekanizasyonu son derece yetersizdir. Tarım arazilerinin miras hukuku ile sürekli parçalanmasıyla endüstriyel üretim olanaksızdır. (Çözüm önerilerimiz ilerde paylaşılacaktır)

retimin kalitesi standardizasyonu ve sınıflandırılması sağlanmalı bunun için paketleme soğuk hava tesisleri zorunlu hale getirilmeli ve tarla ile Pazar arasındaki fire en aza indirilmelidir.

-Kara taşımacılığı ile oluşan yüksek navlun maliyetleri alternatif yollarla ekonomikleştirilmelidir.

Adana-Antalya'dan meyve-sebze yüklü kamyonlar büyükşehirlere trenle taşınmalıdır. Böylece hem taşıma ücretleri minimuma inecek hem de Avrupa ülkelerine daha çabuk ulaşım sağlanmış olacaktır.

Yollarda trafiğin rahatlaması da cabası!

niversiteler ile üretici çiftçi birbirinden uzaktır. Dünyanın en verimli tarım bölgelerimize öğretim üyeleri gönderip son teknolojilerle tarımın hizmetine sokmalıyız.

retilen ürünün en az aracı kullanılarak tüketiciye ulaşması sağlanmalıdır.

iftçi ürününü hallere göndermektedir. Hale gelen üründen şu kesintiler yapılmaktadır.

Stopaj %2 Komisyon %8 Komisyon KDV'si %1 44 Bağkur %2 Hamaliye %2 Toplam; %20-25.

Yani hale gelen 1 000TL'lik mal gönderen üreticinin eline 750-800 TL olarak geçmektedir.

Halden mal alan tedarikçiler ise şunları ödemekteler;

Hal Rüsumu %1 KDV %8 Hamaliye-navlun %10.

Yani 1.000TL ye alınan ürün yaklaşık 1.200TL'ye ulaşmaktadır.

-Komisyoncular üreticiye AYRI tedarikçiye AYRI fatura kesememelidir.

Alıcı-satıcı faturası çoklu nüsha ile tek yaprakta görülebilmelidir.

-Yaş Meyve Sebze üretimi ticaretinde otorite çeşitliliği vardır. Tam 6 Bakanlık bu konuda otoritedir.

Burada sorumlulukların birbirine karışması normaldir.

Değerli Okurlar;

17 yıllık AKP İktidarının sonunda AKP'nin kendi üreticisine ve kendi komisyoncularına Belediyeler eliyle savaş açması bir utanç örneğidir.

Siz yerli tohumu kanun ile yasaklayıp çiftçinizi İsrail'in hibrit tohumuna mahkûm edeceksiniz.

Mazota gübreye tarım ilacına insafsızca zam yapacaksınız.

Market zincirlerinin bir kısmını yabancıya satışına onay vereceksiniz.

Geri kalan marketleri de çocuklarınız alacak.

Saman dahil yüzlerce tarım ürününü ithal edip yabancı çiftçiyi destekleyeceksiniz.

Fiyatlar fırlayınca vatandaşınızın karşısına kira ödemeyen-işçi parası ödemeyen- nakliye ücreti ödemeyen-vergi vermeyen Belediyelerle çıkacaksınız! Yazıklar olsun…



================================

TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: GÖKÇEK'E SORU; "1 MİLYAR DOLAR NE OLDU?"

Hatırlayacaksınız;

Ankara Büyükşehir Belediye Başkanı Mustafa Tuna katıldığı bir tv programında hafriyat gelirinin aylık 30 bin TL iken belediyeye devrolduktan sonra 15 milyon TL'ye yükseldiğini açıklamıştı.

Aylık 30 bin TL'den 15 milyon TL'ye!... ortalama insan zekası aradaki farkın nereye gittiğine ne olduğuna takılıyor...

Eski Başkan Melih Gökçek hafriyat gelirlerini adı daha sonra Osmanlıspor olan Ankaraspor A. Ş'ye vermişti. Gökçek'in oğlu Ahmet Gökçek'in de yöneticilik yaptığı kulüplerde belediyelerden aktarılan gelirlerin nasıl denetlendiği ve nasıl harcandığı sorularına bir önceki yazımda yer vermiştim.

Şimdi bir başka "ne oldu?" sorusunu dikkatinize sunuyorum.

TELE 1 de yayınlanacak programım için Ankara Büyükşehir Belediyesi eski Başkanı Murat Karayalçın ile buluştuk. Gündemdeki bu soruyu kendisine yönelttim hafriyat gelirleri ne olmuştu?

"Ağır bir suçlama... bu para cebe indirilmiştir diyemiyorum ama paranın kullanım şekli yasa dışı vicdan dışıdır. Denetimden uzaktır. Sayın Gökçek ile ilgili kendi partisinden ağır eleştiriler daha önce de geldi. Bülent Arınç Gökçek'i Ankara'yı parsel parsel satmakla suçlamıştı... "

Karayalçın bir tarihi soru daha ortaya attı. Ankara'nın Gökçek zamanında özelleştirilen gaz şirketinin parasını gündeme getirdi.

"Ankara'nın bizzat Ankaralılar tarafından parası ödenmiş doğalgaz şebekesini 1 milyar 300 milyon dolara özelleştirdi. Tekel konumda olan halka ait şirketi sattı. İçime çok oturmuş bir satıştır. Bu para ile BOTAŞ'a borcunu ödeyecekti ödemedi... ne oldu bu 1 milyar dolar? nereye harcandı belli değil... "

Büyük sorular...

***

Türkiye tarihi seçime son sayıyor...

31 Mart'taki yerel seçimlerde gözler iki büyükşehirde... İstanbul ve Ankara ne olacak?

SHP Genel Başkanlığı Dışişleri bakanlığı Devlet bakanlığı yapmış Ankara Büyükşehir Belediyesini başarı ile yönetmiş Murat Karayalçın ile yaptığımız program Pazartesi akşamı TELE 1 TV de yayınlanacak.

Önemli değerlendirmeler yaptı Murat Karayalçın... İstanbul'daki kentsel dönüşümün bir kent katliamı olduğunu hükümete ait bakanlık ve kurumların imar planlarına doğrudan müdahale ederek İstanbul'a ihanet ettiklerini söyledi.

"Hesap sormak yerine müteahhide küsen yöneticileri de gördük" dedi.

Türkiye'de daha adı konulmamışken kentsel döşümü ilk kez gerçekleştirmiş kent konseyleri kurarak katılımcı demokrasiyi derinleştirmiş bir başkanlık dönemi yaşattı Ankaralılara Karayalçın... Kendi döneminde yapılan metroyu Çankaya- Mamak viyadüğünü yüz milyonlarca dolara mal olan alt yapı projelerini konuştuk... En önemli projelerinden biri de Ankara'da doğalgazı yaygınlaştırmasıydı;

"Ankara bir çanak gibidir. Yılın belli aylarında Kasım'dan itibaren bu çanağın üzerine hava çöker ve öylece kalır... Kirli hava aylarca kenti esir alırdı. Doğalgaz ile biz bunu çözdük..."

İşte parası Ankaralılardan peşin olarak toplanan bu şebekenin satılmasına da isyan ediyor Karayalçın...

Yerel yönetimlere bir bakın... milyar - milyon dolarlar havada uçuşuyor...

Ayrım yapmadan soruyorum; şeffaflık -denetim - hakkı ile harcama...

Hazır seçimler gelmişken içiniz rahat mı?

Canpolat'tan çarpıcı çıkış...

CHP'de belediye başkan adaylarının belirlenme süreci yöntemi ve bazı isimlerin adaylaşması ile ilgili tartışmalar sürüyor.

Ancak tüm tartışma ve itirazlara rağmen CHP'nin Millet İttifakı olarak girdiği seçimlerden başarı ile çıkması noktasında parti içi muhalefet de güç birliği yapmış görünüyor.

İstanbul'un bir önceki İl Başkanı Cemal Canpolat hem örgütün sesi olabilecek hem de olası iç tartışmaları seçim sonrasına erteleyecek bir açıklama kaleme aldı.

Canpolat açıklamasında adaylık sürecindeki yanlışlara dikkat çekiyor;

"CHP içerdeki dar kadrocu gruplar ve dışardan farklı organizasyonlar ile sol görünen liberaller tarafından sıkıştırılmaktadır. Partide Cumhuriyetçi halkçı ve gerçek sol değerlere bağlı kesim tasfiye ediliyor dışlanıyor..."

Canpolat 18 ilçe başkanı ile ortak hareket ederek yaptığı açıklamada son günlerin tartışma konusu 10 Aralık Hareketi ile ilgili olarak "bunlar siyasi bir akım değil hizip akımıdır" diyor.

stanbul'da parti örgütü ve üyelerinin yarısından fazlası yok sayıldı... Birleştirmek yerine dar grupçu tasfiyeci bir çizgi izlendi. Parti hizbin denetimine girdi. Bu hizip İstanbul'u bölüyor. Hizip kadroları 4 oy farkla kazandıkları il kongresindeki psikoloji ile hareket ediyorlar "

"CHP vakıf olmalıdır diyen anlayış partinin öz evlatlarına siyasi operasyon yapıyor. Gelişmeleri İstanbul'da yıllardır partinin bayrağını taşıyan gençlik ve kadın kollarından gelen ve beklentisiz emek veren kadrolarımızla takip etmekteyiz. "

CHP'ye katkısı hizmeti emeği tartışılmayacak isimlerden Cemal Canpolat...

Sözlerine dikkat...

================================

AHMET TAKAN: BU DA OLDU!. . SAHTE ROZETLE OY AVCILIĞI...

Ölüleri mezarlarından kaldırır oy kullandırırlar...

Metruk binaları seçmen kütüğüne kaydederler...

8 daireli aparmana ilçe nüfusu kadar seçmen yazdırırlar...

Seçim sandıklarına tekerlek takıp gezdirirler...

Trafoları kedilere patlatırlar...

Bir alay askeri öğrenciyi 2 koğuşta ikamet gösterip oy kullandırırlar...

"Seçim" denince şeytanın aklına gelmeyecek "proceler" (!) üretmekte üstlerine yoktur. Hele bir de rant ve avantadan para kazanma "proceler"i (!) yaratmakta ellerine kimse su dökemez (bu konu için ciltler dolusu kitap yazılır). Türkçe meali "kazan kazan"dır!. . Sık sık gömlek değiştirirler... Papaz cübbesi de giyerler Yahudi kipası da takarlar. Sorsanız Müslümanlık da kimseyi beğenmezler. Helal haram konusunda vaaz ederken mangalda kül bırakmazlar!. . " Yetim hakkı" denince salya sümük olurlar... Nasıl olsa kafalarına göre imam bulmakta da sıkıntıları yoktur!. .

Geride bıraktığımız hafta içinde metruk bina içinde ne yaşar ne de yaşamaz seçmenlerimizi bile hayretlere düşüren bir olay cereyan etti;

Malatya'da ev ziyaretleri yapan bir grup kadının Saadet Partili olduklarını söyleyerek 'başka partilerle işbirliği yaptığı için' Saadet Partisi'ne oy verilmemesini istedikleri ortaya çıktı.

Malatya'da Saadet Partisi rozeti taşıyan bir grup kadının ev ziyaretleri yaparak Saadet Partili olduklarını ancak bu partiye oy vermeyeceklerini söyledikleri iddia edildi.

Saadet Partisi Yeşilyurt Belediye Başkan adayı Emine Akkurt düzenlediği basın toplantısında olayı açıklayarak "Bu süreç bir savaş değil hizmet üretme sürecidir yerel seçimdir" diyerek böyle bir tutum içerisinde olanları vazgeçmeleri konusunda uyardı. Saadet Partisi Yeşilyurt Belediye Başkan Adayı Emine Akkurt son günlerde bazı kadınların Saadet Partisi rozeti takarak ev ev gezip Saadet Partisi'nin bir takım siyasi partiler ile iş birliği içerisinde olduğunu iddia edip "Yerel seçimlerde Saadet Partisi'ne oy vermeyin" dediklerini ifade etti.

Tezgahın patlamasının ardından SP lideri Temel Karamollaoğlu tivıtır üzerinden sert mesajlar paylaştı. Karamollaoğlu bir mesajında "Malatya'da kendilerini Saadet Partili gibi gösteren bir grup kadının kapı kapı dolaşıp Saadet Partisi'ne oy verilmemesini telkin etmesi bizi son derece şaşırtmış ve üzmüştür. Yapılan bu ahlaksızlık ne insanlığa ne de insani değerler sığar" dedi.

"Bu tezgahı kim çevirdi acaba" diye herhalde sormazsınız diye düşünüyorum. Ateş bacayı sardı bir kere!. . Cumhur İttifakı'nı genişletme ve geliştirme çalışmaları da yeterli gelmeyecek gibi gözüküyor. SP lideri Temel Karamollaoğlu skandalın ortaya çıkarılması ardından YENİÇAĞ'a özel açıklamalarda bulundu Karamollaoğlu "maalesef ısrarla Saadet Partisi'nin üzerine haksız ve ahlaksız bir kampanya yürütülmeye çalışılıyor. Biz bunu iktidarın kaybetme telaşına bağlıyoruz. Kaybedeceklerini anlayanlar hedefe gidecek her türlü yöntemi meşru görüyorlar. Bu yanlıştır. Hile yalan iftira hiç bir şart altında meşru olamaz. Seçimler bir demokrasi yarışıdır. Partiler birbirinin düşmanı değil siyasi rakibidir. Bu yarışın siyasi nezaket içerisinde yürütülmesini istiyoruz. Çünkü rakibin iyisi kazanırken değil kaybederken kendini belli eder" dedi.

O zihniyet 2002 seçimleri öncesinde de ev ev dolaşmış Mîlli Görüş mensuplarına yemin billah edip "Necmettin Erbakan'ı satmadıklarını iktidara geldiklerinde Erbakan'ı ne pahasına olursa olsun Cumhurbaşkanı yapacakları" propagandasını yapmıştı. Olan biten ortada. Merhum Necmettin Erbakan'ın onlar için söyledikleri de hala arşivlerde...

Ankara kulislerinde sıkışan Cumhur İttifakı'nın seçim kazanmak için daha ne yollara başvurabileceği ile ilgili dudak uçuklatacak iddialar konuşuluyor. Montaj kasetlerden tutun da iftira dosyalarına kadar...

Şarap şişesi ile ev ev gezip "Biz CHP'liyiz. Millet İttifakı'nı içimize sindiremedik. CHP'ye oy verin" deseler... Ayaklarına Mekap ayakkabı giyip HDP rozeti ile evleri dolaşıp "çözüm süreci buzdolabından çıkarılacak. Durmak yok yola devam. Beraber ıslandık biz bu yollarda" diye şarkı söyleseler inanın hiç şaşırmayacağım. İmralı'dan mektup getirip calan'dan zillet ittifakına destek" diye meydanlarda bile okuturlar!. .

Soğan'ın terörist patlıcanın hain olduğu ülkede ayva ile hıyar dile gelir bekanın devamı için oy bile ister!. .

================================

ORHAN UĞUROĞLU: İŞTE AKP'NİN ANKARA ANKETİ

AKP ile çalışan Siyasal ve Sosyal Araştırma Servisi'nin (SAROS) Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimi için hazırladığı rapora göre Mansur Yavaş açık ara önde.

31 Mart'ta yapılacak seçime 42 gün kala Millet İttifakının adayı Mansur Yavaş ile Cumhur İttifakının adayı Mehmet Özhaseki'nin oy oranlarını açıklamadan önce şu bilgiyi vereyim.

Burhan Eptemli'nin sahibi olduğu SAROS'un 19-28 Eylül tarihleri arasında İstanbul'da 3027 Ankara'da ise 1620 denekle yüz yüze araştırma yöntemiyle yaptığı araştırmaya göre seçmenlerinin ezici bir çoğunluğu partiye oy veriyorlar.

"Partiye oy veririm" diyenlerin oranı Ankara'da yüzde 59 3'ken bu oran İstanbul'da yüzde 63 1'e kadar çıkıyor.

Araştırmaya göre İstanbul'da "Adayın açıklayacağı projelere göre oy veririm" diyenlerin oranı yüzde 28 3'le ikinci sırada gelirken bu oran Ankara'da yüzde 17 8'le üçüncü sıraya düşüyor.

Ankara'da adayın "Ankaralı" olması 19 1'le ikinci sırada yer alırken bu oran İstanbul'da 1 8'le en son sırada yer alıyor.

Şimdi bu verilere göre Ankara'ya bakınca;

Ankaralı olması Mansur Yavaş'a çok önemli oranda bir destek sağlıyor.

Ankaralılar yıllarca verilen seçim vaatlerinin gerçekleşmediklerini bildiklerinden "Adayın açıklayacağı projelere göre oy veririm" sorusuna yüzde 17 8 oranında önem veriyorlar ki Mehmet Özhaseki'nin "projelerimizin arkasında bir ağa var cumhurbaşkanı var" demesi çok fazla anlam taşımıyor Ankaralılar için.

Çünkü Ankaralılar gördü ve yaşadı ki Melih Gökçek'in 3 önemli projesi Ankara Kanalı 333 Metre yüksekliğindeki Avrupa'nın en yüksek gökdeleni ve Kızılay - Esenboğa metro hattı 2014 yerel seçiminde Recep Tayyip Erdoğan tarafından desteklendi ama hiç biri gerçekleşmedi.

Şimdi gelelim SAROS Araştırma servisinin 31 Mart'ta yapılacak yerel seçimler için yaptığı Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı konusundaki araştırmanın sonucuna.

Şekil 1 1'e göre;

31 Mart 2019'da yapılacak yerel seçimlerde Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığı için oyunuzu hangi İttifaka / partiye verirsiniz?

Kararsızlar dağıtılmamış hali

Millet İttifakı: Yüzde 46 2 - Mansur Yavaş

Cumhur İttifakı: Yüzde 37 9 - Mehmet Özhaseki

Kararsızlar: Yüzde 37 9

Diğer: Yüzde 1 4

Oy kullanmayacağım: Yüzde 3 1

Kararsızların dağıtılmış hali

Millet İttifakı: Yüzde 54 1 - Mansur Yavaş

Cumhur İttifakı: Yüzde 44 3 - Mehmet Özhaseki

Diğer: Yüzde 1 6

Evet ilk kez bu kadar net rakamlar AKP Genel Merkezinden sızdı ki bu tablo Mehmet Özhaseki'nin seçilme şansının olmadığını ortaya koyduğu gibi "değiştirilme" olasılığını da ortaya koyuyor.

Erdoğan'ın Ankara sokaklarına çıkmasına rağmen Yavaş'ın Özhaseki ile arasındaki farkı 10 puana çıkartması İYİ Parti lideri Meral Akşener'in deyimi ile seçmeninin "AKP / Erdoğan hükümetinin kulağını çekeceğini" de ortaya koyuyor.

Mehmet Özhaseki'yi "emir" vererek aday yapan AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan bu tablo karşısında Süleyman Soylu'ya "Haydi emir veriyorum adayım sensin" der mi?

AKP ve MHP birleşmeye doğru

AKP ve MHP ittifak yaptıkları seçim çevrelerinde "Cumhur İttifakı" ruhuna uygun hareket edilmesi için parti teşkilatlarına "ortak genelge" yayınladılar.

Genelgede AKP ve MHP'nin "ortak çalışma" yapmaları ve ittifak adaylarının seçim çalışmaları kapsamında illerde izleyeceği yol haritası ve çalışma esaslarının belirlendiği genelge her iki partinin seçim koordinasyon merkezlerine iletildi.

Seçim ofislerinde büyükşehir belediye başkan adayı ve ilçe belediye başkan adayının birlikte çekilmiş fotoğrafı ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ile MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin birlikte çekilmiş fotoğrafları kullanılacak.

AKP ve MHP ortak program yapabilecek.

Değerli okurlarım 16 Nisan referandumu ile "tek adam rejimini" Erdoğan'a hediye eden MHP ve Genel Başkanı Devlet Bahçeli

24 Haziran seçiminde Cumhurbaşkanı adayı çıkartmadı

Meclis Başkanlığına aday göstermedi

Ankara İstanbul ve İzmir'de Büyükşehir Belediye Başkan adayı çıkartmadı…

Ve Cumhur ittifakı da gösterdi ki MHP'nin kaderi AKP'ye endekslendi.

Şimdi bir de şunu vurgulayayım.

Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Standard & Poor's (S&P) Türkiye'nin uzun vadeli yerel para birimi cinsinden kredi notunun "BB- Eksi" olarak teyit edildiğini açıkladı.

Mehmet Özhaseki'nin yani Cumhur İttifakının Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığını kaybedeceği SAROS'un Şubat 2019 tarihli anketi ile ortaya çıkıyor.

Bu tablo 31 Mart yerel seçiminde gerçekleşirse bakalım domates biber patlıcan kuyruğundaki Türk seçmeni Cumhur İttifakına yani Erdoğan iktidarına ne not yani yüzde kaç oy verecek?

================================

NECATİ DOĞRU: SOĞAN AĞACI!

Gidiyor kuyruğa.

Patates alacak.

3 saat bekliyor.

Patates ağacı oluyor.

Domates alacak.

4 saat bekliyor.

Domates ağacı.

Patlıcan ağacı.

En acısı!

Acı kuru soğan ağacı oldu.

Günün sorusu: Yoksulun soğan kuyruğunda ağaç olmasına kim sebep oldu?

Haldeki komisyoncu:

Hırsız ilan edildi.

Pazarcılar ahlaksız.

Marketler soyguncu.

Toptancılar sefil.

Tüccarlar bencil ilan edildi. Bir tek asil olan var o da iktidar! Şimdi iktidar sözcülerinden; "onlar hırsız soyguncu ahlaksız sefil ayarsız bencil biz ise asil" övünüp-şişinme sohbetlerini dinliyoruz.

★★★

Üretici çaresiz.

Beş nesildir bölüne bölüne küçülmüş toprağını bırakıyor. Şehre göçüyor. Tarımsal üretim nüfus artışına yetecek ve döviz kazancı olsun diye dışarıya satacak kadar artamıyor. Tarımda kendine yeten ülke olabilme potansiyeli çok yüksek Türkiye gıda malı ithalatçısı ve dışa bağımlı ülke oldu.

Şehirler göçle doldu.

Şehir yoksul deposu.

İşsizler ambarı.

Ülkenin her sektöründe "borçla cari açık kapatan dolara bağımlı yapı" oluştu. Döviz yükselince fiyatlar haliyle uçuyor. Tarla fiyatı ile raf fiyatı sera fiyatı ile pazar fiyatı hal fiyatı ile market fiyatı arasında her üründe kilo başına 4 kata kadar farklar oluştu. Ancak bu büyük farklar üreticinin kazancına dönüşmedi. Üretici ürününü enflasyonun altında satmak zorunda kaldı. Üretici toprağına ve üretimine yabancılaştı. Komisyoncular pazarcılar toptancılar tüccarlar zincir market kapitalistleri ise "tarla fiyatı ile raf fiyatı arasındaki farkı yüksek vergiler yüksek taşıma ve dağıtım maliyetleri büyütüyor" demekteler.

Sonuç:

Yoksul vatandaş.

Oldu kuru soğan ağacı.

İktidar 17 yıldır ülkeyi yönetiyor. Bütün güçleri tek elde topladı; zincir market sahiplerine gösterişli binalar yapsın diye şehirlerde parsel bazında imar izini rantı sundular ve 2010 yılında çıkardıkları hal yasası ile destekleyip piyasaya egemen kıldılar. Şimdi onlara "Osmanlı tokadını yemeyi hak etmiş hırsız soyguncu ahlaksız sefil bencil ayarsız" damgası vurmaktalar.

★★★

17 yıldır iktidar yüksek faizle Türkiye'yi yabancıya soydurup borç bulup yedi yedirdi gıdada ithalata bağımlı yaptı. Eskiden kurulmuş Tarım Kredi Kooperatifleri ile Köy Kalkınma Kooperatifleri desteksiz bırakıldı. Tarım kesiminde üretici üretimine küstü. Üretici ile dağıtıcı zincirini: haldeki komisyoncu toptancı bölgenin tüccarı semtin pazarcısını bir araya getirebilen ve "dünya ile rekabet edebilir mukayeseli üstünlüğe sahip kaliteli organik tarım üretimi yapacak" örgütlenmeler birlikler yol gösterici iş ortaklıkları modeller kuramadı.

Sormak gerekli.

Niçin kuramadı?

Rant yok onun için.

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

İşsizlik alev oldu!

Sanayideki küçülme büzülme gerileme beklenenden de yüksek çıktı. İşsizlik alev oldu. Özellikle genç işsiz sayısında patlama yaşanıyor. 15 ile 30 yaş arası 5 milyon genç ne eğitim görüyor ne çalışıyor. Ne de iş arıyor. İşsiz kalanların sayısı artmakta işi olanların yüreğine "ben de işsiz kalabilirim korkusu" gelip yerleşmekte. Sanayi üretiminde yüzde 9.8 gerileme var. Tarım dışı işsizlik oranı da yüzde 15'e dayandı. Kasım 2018'de bir önceki yılın aynı ayına göre işsizlik 2 puan artarak yüzde 12 3'e ulaştı. "İş bulsam çalışırım" diyenlerin de hesaba katıldığı geniş işsizlik oranı ise yüzde 17'yi buldu. Ekonomideki büzülme hem tüketim ve hem üretim halkasında devam ediyor.

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: CHP'NİN YEDEK PARÇA DEPOSU DSP

Sevgili okurlarım Türk siyasetinde çok ilginç gelişmeler oluyor. Özellikle CHP kesiminden çok sayıda aday adayı yeniden aday gösterilmeyince tepki gösteriyor ve DSP'ye geçiyor.

Niçin?

Bunun tek nedeni var:

"Madem CHP beni aday göstermedi ben de gidip DSP'den aday olurum!"

Herhangi bir aday adayı istediği partiye geçme özgürlüğüne elbette sahiptir.

Ancak bunun seçim kapıya dayanmışken adaylığı kabul edilmeyince yapılması biraz ayıptır.

Evet tek neden budur.

★★★

Bunlar arasında çok değerli başarılı başkanlar olduğu kesin.

Bazıları uzun yıllar belediye başkanlığı yaptılar. İsimleri herhangi bir hırsızlığa yolsuzluğa kirli olaya karışmadı.

Ama yeniden aday gösterilmeyince küstüler.

Haklı olabilirler. Küsmelerini eleştirmiyorum.

Hangi nedenle aday gösterilmediklerini de bilemiyorum zira CHP'nin işleyişini ve iç işlerini iyi bilen bir gazeteci değilim.

O illerde ve ilçelerde neler olduğunu seçmen eğiliminin genelde nasıl olduğunu hangi adayı isteyip istemediğini de doğrusu bilemiyorum. (Ne biçim gazeteciyim ben!)

Sizlere tavsiyem çok şey bildiğini zannedenlere ya da bunu iddia edenlere de çok fazla güvenmeyin!

★★★

Aday gösterilmeyen bazı isimlerde CHP yönetimi kendine göre haklı olabilir.

Bu öyle bir iş ki irili ufaklı yüzlerce belediyeye aday seçiyorsunuz.

Bu açıdan bakıldığında AKP ve MHP'de işin hiçbir sıkıntısı yok.

O iki partide adaylar emir komuta zinciri tepeden gelen emir doğrultusunda seçildiği için sorun çıkmıyor.

En tepedeki isim olan genel başkanlar ya da onların yakın çevresi unu aday gösterin bunu göstermeyin" dediği anda iş bitiyor. İtiraz etmek su koyvermek çatlak ses çıkarmak kimsenin haddine değil!

★★★

Evet ses sadece CHP'li aday adaylarından çıkıyor!

Sadece ses değil açık seçik gümbürtü çıkıyor.

Haklı veya haksız doğru ya da yanlış aday gösterilmeyen partililerin neredeyse tamamı şimdi DSP'den aday olma hazırlığında.

Ama oyları bölecekler…

Dolayısıyla doğrudan ya da dolaylı olarak AKP-MHP koalisyonuna hizmet vermiş olacaklar.

Bazıları iddialı görünüyor seçimi kazanabilirler. Ona hiçbir itirazım yok.

Ama önemli bir bölümü AKP-MHP ikilisine çalışmış olacak.

★★★

Şimdi DSP'nin durumuna kısaca bir göz atalım…

Saygın bir parti hiçbir itirazım yok…

Ancak rahmetli Bülent Ecevit'ten sonra siyaset sahnesinden çekildi siyasette en ufak ağırlığı bile kalmayan bir parti kimliği ile giderek küçüldü neredeyse yok olma aşamasına geldi.

Şimdi ise CHP'den aday gösterilmeyenlerin bir numaralı tercihi…

CHP'nin yedek parça deposuna dönüşmek üzere!

Yanlış anlaşılmasın… Bunları söylerken DSP'den çok CHP'de reddedilip kapağı DSP'ye atmayı planlayan ve bunu açık açık söyleyenleri kastediyorum.

Demek ki beklentileri sadece kişisel imiş.

İlkeler falan pek yokmuş!

Koltuk varsa CHP yoksa DSP!

Seçim yaklaştıkça tablo önümüze daha net bir biçimde çıktıkça sanırım bu konuyu daha ayrıntılı irdelemek gerekecek.

"Beyefendi Türkiye'de en yüksek makamlara ulaşmış bir siyasetçi idiniz. Bakanlık Başbakanlık ve son olarak Meclis Başkanlığı yaptınız ve partiniz tarafından İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na aday gösterildiniz.

Başka bir deyişle attan inip eşeğe binmek durumunda kalmayı içinize sindirdiniz.

Ancaaak!. . Uzun süredir İstanbul'da Meclis Başkanı sıfatınızla birlikte parti siyaseti yapıyor ve oy istiyorsunuz.

Bunu yaparken anayasa ve yasaları paspas gibi çiğnediniz.

Hem de bilerek ve isteyerek…

Anayasanın 94. maddesi açık. Size bunu burada kaç kez anımsattım. Yine özetliyorum:

'Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı… üyesi bulunduğu siyasi partinin veya parti grubunun Meclis İÇİNDEKİ ve DIŞINDAKİ FAALİYETLERİNE katılamaz. '

Aynı hüküm Siyasi Partiler Kanunu'nun 24. maddesinde yer alıyor.

★★★

Haftalardan beri İstanbul'da partiniz adına çalışıyor ve siyasi propaganda yapıyorsunuz.

Bu eyleminiz anayasa ve yasaları çiğnemenin somut örneğidir.

Meclis Başkanlığı'ndan istifa edip bu çalışmalarınızı sonra yapsaydınız sorun olmayacaktı.

Ama siz bir koltuğa iki karpuz sığdırmaya kalkıştınız.

Şimdi hiç kuşkum yok adına YSK denilen Yüksek Seçim Kurulu bu konuda yapılan bütün haklı itirazları kafadan reddedecektir çünkü o kurul AKP'nin arka bahçesi olarak görev yapmaktadır.

★★★

Neyse beyefendi yarın görevinizden istifa ediyormuşsunuz! Şu birkaç haftalık marifetlerinizle anayasayı çiğnediniz devlet gücünü arkanıza alıp siyasi faaliyetlerde bulundunuz.

'Kim takar anayasayı kim takar yasaları' demeye getirdiniz. İyi de şu yaptıklarınız 'Siyasi ahlâkla' bağdaştı mı?

Yarınki istifanız hayırlı olsun beyefendi başarılar dilerim…

Ama seçimi kaybedip Ankara'ya kös kös dönerseniz arkanızdan bağırırlar…

'Tarzan zor durumda!'"

================================

YILMAZ ÖZDİL: DÖRT MİLYON RESMİ İŞSİZ

Resmi işsiz sayısı dört milyona ulaştı konkordatolar iflaslar tanzim satış kuyrukları domates patlıcan terörist soğan durdurulamayan enflasyon seçimden sonra dolar ne olacak filan…

Sizi bilmem ben ekonomi haberlerini ekonomi sayfalarından değil üçüncü sayfalardan takip ederim.

Ataması yapılmayan 32 yaşındaki öğretmen kendini astı.

Kredi borcunu kapatmak için böbreğini 20 bin liraya satışa çıkardı.

Boşanmak isteyen eşini tandır yaptı.

Uyuşturucu bağımlısı genç para vermeyen annesini öldürdü.

Kızının okul taksidini ödeyemeyen anneye önce icra geldi sonra 90 gün hapis cezası verildi.

Tefeciye borçlanan iki çocuk babası marketçi oğlunun oyuncak tabancasıyla banka soymaya kalkıştı.

Çarşı esnafıyla Suriyeliler arasında taşlı sopalı kavga çıktı.

Afgan kağıt toplayıcılarla mahalleli arasında taşlı sopalı kavga çıktı.

İstanbul'da yaya ile sürücü arasındaki yol verme tartışması cinayetle sonuçlandı.

Apartmanda beslediği köpeğinden şikayetçi olan komşusunu tabancayla vurarak öldürdü.

Atm'den maaşını çeken 80 yaşındaki emekliyi döverek parasını gaspettiler.

Alacağını vermeyen dükkan sahibine pompalı tüfekle ateş açtı.

Belediyede işe alınmayınca üstüne benzin döküp kendini yakmaya kalktı.

Adliyede öfke krizine giren kadın bebeğini polislerin üstüne attı.

Farklı partilere oy veren karı koca siyasi anlaşmazlık yüzünden boşandı.

İşadamı tartıştığı ortağını vurdu.

Polis memuru karakolun tuvaletinde intihar etti.

Antalya'da cami bahçesindeki teneşir masasının üzerine terkedilen beş aylık bebeğin soğuktan öldüğü ortaya çıktı.

Son bir haftada üçüncü sayfalara yansıyan haberlerin bazıları bunlar.

36 yıllık gazeteci olarak açıkça söyleyebilirim ki… Ekonomik krizin bir numaralı göstergesi insanın insana yönelik şiddetidir.

Sıradan insanların kriminal hadiselere karışmasının en önemli sebebi ekonomiktir.

Silahlı şiddet olayları bir önceki yıla göre yüzde 70 arttı.

Geçen yıl 2 bin 300 kişi öldürüldü.

Her dört saatte bir cinayet işleniyor.

Yılda 600 bin hırsızlık oluyor inanılması gerçekten çok güç ama ortalama her bir dakikada bir hırsızlık olayı yaşanıyor.

Yılda 25 bin araç çalınıyor.

"Şüpheli" sıfatıyla hakkında işlem yapılan kadın sayısı tarihimizde ilk kez bir milyonu geçti!

Geçen yıl 3 bin 500'den fazla insanımız canına kıydı.

Herkes birbirini mahkemeye veriyor.

25 milyon kişi davalı veya davacı.

40 milyon icra dosyası var.

Boşanmalar son on yılda yüzde 85 arttı. Geçen yıl İstanbul'da açılan hukuk davalarının yüzde 70'i boşanma davasıydı.

Çıkın sokağa… Yüzbinlerce üniversite mezunu gencimiz işsiz henüz yirmili yaşlarında kara kara düşünmekten saçları ağarmış geleceğe dair umutsuz elleri cebinde dolaşıyor.

Bulaşıkçılık yapan üniversite mezunu var işsiz evladına bakabilmek için 70 yaşında garsonluk yapan memur emeklisi var.

Herkes barut gibi.

Herkes burnundan soluyor.

Herkes dokunsan patlıyor.

Ekonomi dediğin toplumsal moraldir huzurdur mutluluktur.

Birinci sayfalarda istediğin kadar pembe hayaller yansıt…

Üçüncü sayfalar gerçeği kusuyor.

Herkes kendi kendine çöken çürük apartmanları konuşuyor ama aslında toplumsal yıkıma ramak var…

"Sosyal enkaz"ın altında kalmaya hazır olun.

Bugün saat 12'de Ankara Kitap Fuarı'ndayım.

================================

TOKMAK/RAHMİ TURAN: İTİRAF!

Binali Yıldırım; "Bu para yağmur gibi yağarken sanki hiç ödemeyecekmişiz gibi bol bol almışız. Geri ödeme zamanı gelince 'Yahu nereden çıktı bu?' demeye başlamışız…" dedi. Önemli bir özeleştiri bu…

İktidarın İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı Binali Bey'in sözleri doğrudur ve aynı zamanda AKP iktidarının ülkeyi neden bu hale getirdiğinin itirafıdır!

Yıllar önce dünyada para bolluğu varken ve devletler kredi vermek için müşteri ararlarken biz bol bol borç aldık.

Bunları yatırımlara yönelttik mi? İnsanlarımıza iş sahaları açtık mı? Fukaralığı yok ettik mi? Hayır oturup bir güzel yedik! Beyefendiler için köşkler saraylar yapıldı lüks araçlar dev uçaklar satın alındı.

Dışarıdan aldığımız dövizleri mirasyedi gibi savurduk.

Şimdi içine düştüğümüz krizin en önemli sebeplerinden biri budur.

İşsizlik patladı iflaslar arttı firmalar battı inşaat sektörü dibe vurdu üretim durdu. İşsiz sayısı 4 milyona ulaştı.

Milleti domates-patates kuyruğuna mahkûm ettiler!

Bir de "Memleketi iyi idare ediyoruz" diyorlar. İyisi buysa ya kötü olsaydı ne yapardık?

İktidara geldikleri günden beri karşılarında hep düşman yaratıp günleri gerginlik ve kavgayla geçiren iktidar ve son dönemde ortağı olan küçük destekçisi şimdi bir "Beka sorunu" tutturdu gidiyor.

Biliyorsunuz "Beka sorunu bir devletin toprak bütünlüğünün anayasal düzeninin bağımsızlığının iç ve dış tehditlerle tehlikeye girmesi" demek…

Gerçekten böyle bir tehlike varsa bunu bütün milletin bilmesi görmesi inanması gerekir değil mi?

Öyle lâfla "Beka sorunu" olmaz. Araştırılması belgeler bilgiler deliller toplanması lâzım. Öyle kafadan atmakla olmaz!

★★★

İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve İzmir Milletvekili Aytun Çıray "Beka meselesi" konusunda Meclis Araştırması istiyor.

Aklın yolu budur değil mi? Her fırsatta beka sorununu dile getiren AKP ve MHP'nin bunu kabul etmeleri lâzım? Peki ederler mi? Hiç sanmıyorum!

Aytun Çıray "Türkiye'nin içine düştüğü büyük iç ve dış sorunlar ve derin ekonomik kriz milletimizde bir uyanışı tetikleyince beka meselesi Sayın Devlet Bahçelitarafından ısıtıp soframıza getirildi Sayın Cumhurbaşkanı da onu takip etti.

Biz de 'beka meselesini' Meclis'e taşıyarak işin iç yüzünü ve gerçeğini aydınlatmak istiyoruz. Var diyorsanız bunun içeriği kapsamı ve boyutları ne? Bunları Türk milletine açık delilleriyle gösterebiliyorsanız size destek verelim önlemlerini alalım" diyor.

AKP ve MHP samimi mi yoksa "Beka sorunu" sadece dillerinde mi? Göreceğiz!

"Aha geldim gidiyorum"

Ozan Arif Türk milliyetçiliğinin en gür seslerinden biriydi. Gönül adamıydı.

Ülküsü uğruna uzun yıllar sürgünde yaşadı.

Konser verdiği salonlar saldırıya uğrayıp bombalandı.

O doğruları söyledikçe susturulmak istendi.

Yıllarca halkın dertlerini dert edindi. Fakat aynı saflarda mücadele ettiği Bahçeli Beyve MHP tarafından mahkemeye verildi. Çünkü doğruları söylüyor MHP yönetimini eleştiriyordu.

Milletin hukukunu korumak insanları savunmak isterken bağışıklık sistemi bozuldu kanser tedavisi görmeye başladı ama menhus hastalığı yenemedi.

Dizeleriyle tarihe not düşen Ozan Arif dün Samsun'da toprağa verildi. 70 yaşındaydı.

Onun mısraları Türk'ün Türk'e zulmünü anlatan acılarla doludur.

★★★

Ozan Arif'e Allah'tan rahmet dilerken onun "Aha geldim gidiyorum" başlıklı şiirini okuyalım:

Yalan dünya işte senden

Aha geldim gidiyorum.

Kalanlara selam benden

Aha geldim gidiyorum.

Var mı sana gelip kalan

Baştan başa murat olan

Varın yoğun hepsi yalan

Aha geldim gidiyorum.

Dereyi aş tepeyi aş

Sonu yoktur dolaş dolaş

Günden güne yavaş yavaş

İşte geldim gidiyorum.

Yalan dünya sana böyle

Kimler konup göçtü söyle

Ben de işte aynen böyle

Aha geldim gidiyorum.

Gülemedim şöyle bir gün

Senelerim geçti sürgün

Gönül sevdiğine dargın

Aha geldim gidiyorum.

Arif der ki: Bunca yıl ay

Geldi geçti dünya vay!

Yaşamaksa yaşadım say

Aha geldim gidiyorum!

TEBESSÜM

Öfkeli uçak yolcusu

Aşırı sinirli bir yolcu havaalanında bavullarını teslim ederken hiçbir kusuru olmadığı halde ilgili memura ağır hakaretlerde bulundu.

Yolcunun aşırı kabalığına karşı memur sakin ve güler yüzlü bir şekilde davrandı hiç cevap vermeden "Check-in" işlemlerini yaptı.

Adam işini bitip gidince arka sıradaki yolcu memura:

"Sizi tebrik ederim" dedi "Hiç tahrike kapılmayıp nezaketinizi sürdürdünüz ama bu kadarı da fazla değil mi? Yapabileceğiniz bir şeyler olmalıydı…"

Memur gülümseyerek:

"Olmaz olur mu efendim" dedi "Tabii ki yaptım. O kaba adam New York'a gidiyor bavulları ise Japonya'ya…"

GÜNÜN SÖZÜ

Eğitim savunma ekonomi milli olmalıdır olmazsa Sevr gelir! (Atilla İlhan)



--
AltNot a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Ey kahraman Turk kadini sen yerde surunmeye degil omuzlar uzerinde goklere yukselmeye layiksin.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

124. IMANI AKLIN YERINE KOYMAK ISTEYENLERIN SARLATANLIKLARI NE KADAR SACMA VE GULUNCTUR

Bana surekli olarak, dinin gerceklerinin aklin ustunde oldugunu yineliyorsunuz. Ancak, bu sekilde teslim etmiyor musunuz ki, bu gercekler akli basinda insanlarin anlayacagi icerikte degildir. Aklin bizi aldatabilecegini one surmek, "gercek batil olabilir; yararli olan sey zararli olabilir" demektir. Akil, yararliyi ve dogruyu tanimaktan baska bir sey midir? Bundan baska, bu hayatta kendimize rehber olmasi icin, tasidigi hal ve sifatla aklimizdan ve az cok egitilmis duygulanmizdan baska bir seye sahip olmadigimizdan, "akil sadakatsiz bir rehberdir ve duygularimiz aldaticidir" demek, "hatalarimiz kacinilmaz ve cehaletlerimiz yenilmezdir ve son derecede bir adaletsizlik etmeksizin, bize vermis oldugu yegane rehberleri izledigimiz icin Allah bizi cezalandiramaz" demektir. Aklimizin, kavrayisimizin ustunde olan seylere inanmak zorunda oldugumuzu one surmek, Allah, kanatsiz havalara yukselmemizi emrediyor demek kadar gulunc bir sozdur. Hakkinda akla basvurulmasi dogru olmayan konular, sorunlar bulundugunu soylemek, bizim icin en onemli olan iste, yalniz hayalgucune danismamiz gerektigini ya da gelisiguzel, rastlantiya bagli olarak hareket etmenin uygun oldugunu soylemektir.

Din bilginlerimiz, aklimizi Allah'a kurban etmemiz gerektigini soyluyor. Ancak bize yalnizca yararsiz bagislarda bulunan ve bunlari kullanmamizi istemeyen bir zata aklimizi feda etmemiz icin hangi neden ve gerekce vardir? Bizzat din bilginlerimize gore, kalpleri kiracak, gozleri kor edecek, bize tuzak kuracak, bizi bastan cikaracak kadar muzip olan bir Allah'a nasil guvenebiliriz? Sozun kisasi, bizi daha kolay sevk ve idare etmek icin gozlerimizi kapatmamizi emreden bir Allah'in gostericilerine nasil guvenebiliriz?
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder