14 Şubat 2019 Perşembe

Bu günlerde öne çıkan bazı yorumlar... 2019-02-14

  1. RIFAT SERDAROĞLU: BİR ARTI BİR EŞİTTİR BİR OLUR MU?
  2. EMİN ÇÖLAŞAN: PARACIKLAR AKIYOR İMAR AFFINA!
  3. CAN ATAKLI: ZİNCİR MARKET SAHİPLERİ TUTUKLANMALI
  4. ÜMİT ZİLELİ: MÜLAKAT OYUNU İNTİHARA BİLE SÜRÜKLÜYOR EYY İKTİDAR!. .
  5. ÜMİT ZİLELİ: MÜLAKATLARDA NE DOLAPLAR DÖNÜYORMUŞ AMANIIIN!. .
  6. MURAT MURATOĞLU: SEBZE KUYRUĞUNDA SEN BEKLE MEYVEYE ÇOCUĞU YOLLA!
  7. MURAT MURATOĞLU: BABASININ PARASI YA HİZMET YOK OY YOKSA!
  8. RIFAT SERDAROĞLU: ZERZEVATÇI İLE PÜSKEVİTÇİ
  9. TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: HAFRİYAT SPOR KULÜBÜ...
  10. EMİN ÇÖLAŞAN: PATLICAN VAA TOMATİS VAA BONFİLE VAA!
  11. AHMET TAKAN: KARTAL'DA ÇÖKEN BİNA BEKA SORUNU MU?. .
  12. SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: İKTİDAR SİNYAL VERİYOR
  13. CAN ATAKLI: O REKLAM AKP'NİN HDP'YE "RESMEN" ORTAKLIK ÇAĞRISIDIR
  14. NECATİ DOĞRU: SORU: 1 VE SORU: 2


================================

RIFAT SERDAROĞLU: BİR ARTI BİR EŞİTTİR BİR OLUR MU?

Hani siyaset onuruyla gururuyla bilgi ve birikimiyle ülkesine canı pahasına hizmet etmekti?

Hani söz konusu vatansa gayrısı teferruattı?

Hani siyaset zenginleşmenin vurgun ve hırsızlığın halkı aldatarak iktidarı kapmanın yandaş ve paydaş yaratarak koltukta kalmanın aracı değildi?

Hani siyaset halkına hizmet etmek isteyenler için kutlu bir yoldu?

Partilerini kurarken Genel Başkanlar benzeri sözleri söylemediler mi?

Diğer partilerin programlarına ilkelerine değerlerine katılmadıkları için kendi partilerini kurduklarını söylemediler mi?

Daha fazla oy almak için birbirlerini hakarete varan sözlerle kötülemediler mi?

İyi de o zaman 31 Mart Yerel Seçimlerine neden kendi başlarına giremediler?

Cumhur ve Millet ittifaklarını kuran partiler hangi duyguyla bir araya geldiler?

Halka daha fazla hizmet etmek için mi?

Yoksa beraberce daha fazla koltuk kapıp daha fazla rant elde etmek için mi?

Lütfen kendinize sorar mısınız?

AKP ile MHP'nin programlarında ve liderlerinin söylemlerinde ortak noktaları

var mı?

AKP Arap milliyetçiliğini Kürtçülüğü savunan lâiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu Anayasa Mahkemesince karara bağlanmış şaibeli bir parti değil midir?

MHP Türk Milliyetçiliğini savunduğunu söyleyen bir parti değil midir?

Nasıl birbirlerini destekleme kararı alabilirler?

CHP Sosyal Demokrat bir parti değil midir?

İYİ Parti MHP'den ayrılanların kurduğu bir parti değil midir?

Programları ilkeleri ülke meselelerine bakış açıları FARKLI olan bu partiler niçin tek başlarına seçime girmezler de ittifak yaparlar?

Fikir beraberliği yok ideal ve halka hizmet etmede hiçbir birliktelik yok ahlak ve namus anlayışlarında benzerlik yok.

Bu kadar YOK varken Türk Milletini neden İKİ partiye birden oy vermek zorunluluğunda bırakırlar?

Bir artı bir eşittir bir mi demek istiyorlar?

Yoksa "Sen sadece oy ver gerisine karışma biz aramızda anlaşır paylaşırız" demek mi istiyorlar?

AKP önderliği defalarca "Bu ülke koalisyonlardan çok çekti. Başkanlık sistemi ile koalisyonlar devrini kapatıyoruz. Hızlı ve çabuk iş göreceğiz" demedi mi?

Hem böyle söyleyeceksiniz hem de genel ve yerel seçimlere koalisyonlardan daha beter pazarlıklarla gireceksiniz!

Aziz Türk Milleti;

Bu partilerin tamamı çok iyi niyetlerle kuruldu.

Fakat bunların tamamını Genel Başkanları ve Genel Merkezleri birer

"Çıkar Ortaklığı" haline getirdi. Ama siyasi ama ticari çıkar ortaklığı!

Siyasette tepe noktalara kadar bulaşan bu sahtecilik bu yüzsüzlük bu ilkesizlik ülkemizi iyiye güzele doğruya götürür mü?

Aklı başında ülkesini seven çocuklarının geleceğini düşünen dürüst çalışan vergisini veren devleti çağırdığında koşarak giden bizler neden bu partilere oy verelim?

Türk Milleti olarak gerçek hizmet partileri kurmaktan aciz miyiz?

Bizler bu siyaset cambazlarına mahkûm muyuz?

Bizler bu ilkel cahil kaba insanların sırtımızdan geçinmelerine neden göz yumalım?

Peki ne yapacağız?

Bizler Çoban Ateşi Hareketi mensupları olarak Türkiye'nin her seçim bölgesinde Cumhur İttifakı denen sahteciliğe ve onun adaylarına

OY VERMEYECEĞİZ.

CHP-İYİ Parti ittifakının adayları içinden dürüstlüğüne Cumhuriyet değerlerine bağlı olduklarına inandığımız adaylara son defa OY VERECEĞİZ.

31 Mart'tan sonra bu partilerin tabanları ya yönetimlerini değiştirirler ya da bir daha oy alamazlar.

Bizler siyaseti geçim ve zenginleşme kapısı olarak değil hizmet kapısı olarak görenler 31 Mart 2019'dan sonra Türk Milletinin bu arzusunu yerine getirecek bir siyasi yapılanmanın temelini atacağız!

Genel Başkan ve Genel Merkezlerin yetkilerinin sınırlandırıldığı

Parti içindeki ve Genel-Yerel seçimlerdeki aday belirlemelerinin üyelere bırakıldığı

Üyelerinden başka kimseden bağış kabul etmeyeceği

Parti içi demokrasinin sonuna kadar yaşanacağı ve bunu tüm ülkeye yayacağı

Türkiye'de yine "Kuvvetler Ayrılığını" sağlayacak Parlamenter düzeni kurmayı

Yeni ve çağdaş bir Anayasa ve Seçim Kanunu hazırlayarak

Ekonomiden-Tarıma Eğitimden-Teknolojiye- Çevreden-Sağlığa kadar her konuda şeffaflığın ve birleşik aklın kullanılacağı bir siyasi yapıyı Türk Milletine armağan etmek istiyoruz…

Çalışmak bizden gayret Türk Milletinden nasip Allah'tandır.

Ne Mutlu Türküm Atatürkçüyüm Vatanseverim Diyenlere…



================================

EMİN ÇÖLAŞAN: PARACIKLAR AKIYOR İMAR AFFINA!

Sevgili okurlarım Allah korusun İstanbul'da bir deprem olsa tarihimizin en büyük felaketini en büyük faciasını yaşayacağız.

Olur mu ne zaman olur bilinmiyor. Ama er veya geç günün birinde mutlaka olacak.

Şimdi milyonlarca insanımıza inşallah olmasın diye dua etmek düşüyor!

Türkiye'nin her yerinde olduğu gibi İstanbul'da da yapıların ve binaların büyük çoğunluğu kaçak.

Kartal'da son olarak yıkılan apartmanda gördük.

Son üç katı sonradan eklenmiş.

Altında kaçak çalışan ve kaçak işçi çalıştıran bir tekstil atölyesi var.

Binanın yapımında deniz kumu kullanılmış.

1999 Marmara depreminde de aynı olaya tanık olmuştuk. Yıkılan ve 35 bin kişinin ölümüne neden olan binaların çoğunda deniz kumu kullanılmıştı. Aynen şimdi İstanbul'da olduğu gibi!

Enkazların içinden midye kabukları ve salyangozlarla dolu kum çıkıyordu.

★★★

Şimdi Kartal'da başka binaları da tahliye etmeye hatta yıkmaya başladılar.

Bu yetmez hiçbir şey değişmez.

Yüzlerce aile evlerine bile giremeden meskenlerinin yıkımını izlemek zorunda bırakıldı.

Eşyaları olduğu gibi gitti enkaz altında kaldı.

Bunlar varlıklı kesim değil orta direk parası pulu olmayan aileler.

Kendimizi onların yerine koyalım ne kadar acı bir şey olduğunu düşünelim.

★★★

Şimdi onlar yaşamlarını nerede ve nasıl sürdürecek?

Akrabaların yanına gitmeleri tavsiye ediliyor!

Bazılarına otellerde ve misafirhanelerde yer ayırtılmış!

Enkaz sonrasında canını kurtaranlar bir tek üzerlerindeki giysilerle ortalıkta kaldı.

Şimdi yıkımına başlanan apartman sakinleri de öyle.

Bu yüzlerce aile bundan sonra ne yapacaktır? Devlet onlara geçimlerini sağlayacak parayı verecek midir? Verecekse ne kadar?. .

Bu sorulara yanıt yok.

Onların bütün günahı bilerek veya bilmeyerek kaçak inşaatlardan daire almış olmaları.

★★★

Şimdi işin çok daha korkunç olan bir başka boyutuna kısaca bakalım.

Yıkılan ve yıkımına başlanan yedi sekiz katlı binaların hem kaçak hem de çürük olduğu ortaya çıktı.

Türkiye'de böyle yüz binlerce bina var.

İşin bundan sonrası ise korkunç.

Hepimiz biliyoruz hükümet geçtiğimiz aylarda adına mar affı" denilen bir hilkat garibesi çıkardı… Ve bunun adını da "İmar barışı" koydu!

★★★

Bu işin devreye girmesi şöyle oldu:

Türkiye'nin dört bir yanında ne kadar kaçak ve çürük yapı varsa her birinin sahipleri başvuruda bulunacak…

Kamu arazisine yapılanlar dahil…

Başvuru sahiplerinden para alınacak ve karşılığında yüz binlerce usulsüzlük af kapsamına sokulmuş olacak.

★★★

Amaç şuydu:

Devlete gelir sağlamak…

Zira hükümetin elinde para kalmamıştı. Bütçe sürekli açık veriyordu.

O kadar ki karakol polislerini bile ellerinde makbuzlarla sokağa salıp gördükleri bütün araçlara trafik cezası kestirmeye başladılar. (Tepkiler artınca bu uygulamayı biraz olsun hafifletmek zorunda kaldılar. )

İkinci amaç ise şu idi:

Kaçak mülkleri apartmanları insanların canları pahasına Allah ne verdiyse yasallaştırıp oy avcılığı yapmak.

★★★

Ancak süreç işlemeye başlayınca umdukları rakamların çok üzerinde bir sonuç elde ettikleri ortaya çıktı…

Kendi açılarından bakıldığında şu anda bu iki amaca da fazlasıyla ulaştıklarını görüyoruz.

Çevre Bakanı geçtiğimiz aralık ayında açıklamıştı:

Bu af sonrasında vatandaştan toplanan para miktarı 7 milyar 511 milyon lira. (Eski parayla 7 katrilyon 511 trilyon. )

Korkunç büyük bir rakam.

Peki kaç vatandaş başvuruda bulunmuştu? Yine Bakan Bey'in verdiği rakam şöyle idi:

8 milyon 900 bin başvuru.

Öyle tatlı bir para ki!. .

Bunu görünce başvuru süresini uzattılar gelir artışı sağladılar.

Tahminlere göre şu anda toplanıp kasaya giren para 10 milyarı başvuran vatandaş sayısı ise 10 milyon kişiyi geçti!

★★★

Şimdi dikkat ediniz… Ortalıkta yanıt veremedikleri çok önemli bir soru daha var:

İstanbul'da çöken ya da çökmediği halde yıkımına başlanan kaçak ve çürük binalar acaba imar affından yararlanmış mıydı?

Bu sorunun yanıtı evet ise bu onayı verenler cinayete ortak olmuştur.

Bu konuda bugüne kadar resmi bir açıklama yapılmadı çünkü bunların huyudur…

İşlerine gelmeyen hiçbir konuda konuşmazlar yanıt vermezler.



================================

CAN ATAKLI: ZİNCİR MARKET SAHİPLERİ TUTUKLANMALI

Erdoğan'ın seçimler için en büyük koz olarak ortaya koyduğu "tanzim satışlar"bütün hızıyla sürerken fahiş fiyat uygulayan ve neredeyse tamamı AKP'li zincir marketlerin de maskesi düşüyor.

İktidar "üreticiden halka" adı altında işportadan piyasaya sebze sürerken zincir marketler de fiyatlarında yarı yarıya varan indirimler yaptılar.

Bu tam bir suçüstü yakalanma durumudur.

Çünkü bu AKP'li zincir marketler bir gün öncesine kadar aynı ürünleri neredeyse iki katı fiyatına satıyorlardı.

Bir gün içinde ne oldu da fiyatlar bu kadar düşürülebildi? Bu açıklanması mutlaka gerekli çok önemli bir durum.

Belki bazıları "Sebze gibi gıda maddelerini uzun süre tutamazsınız. Marketler bu nedenle zararı en aza indirmek için ellerindeki ürünleri işportada satılan ürünlerin fiyatına indirmiştir" diyebilir.

Ancak bu bana göre geçerli değil.

Çünkü eğer gerçekten öyle olsa o market zincirleri bunu kamuoyuna açıklar.

Oysa marketler ne yaptı?

Fiyatlarını devletin işportada sattığı gıda ürünlerinin fiyatlarına indirdiler bir anda.

Oysa bunu yapmaları teknik olarak mümkün değil.

Çünkü devlet işportada mal satarken fatura kesmiyor KDV ödemiyor çalıştırdığı kişilere para ödemiyor dükkan kirası ya da işgaliye de ödemiyor.

Peki devlet bunca maliyet girdisinden kurtularak domatesi 3 liradan satabilirken aracıları nakliyeyi falan hariç tutalım sadece bu maliyetleri üstlenmek zorunda olan o zincir marketler domatesi nasıl 3 liradan satabiliyor?

İşte maskelerin düşmesi budur.

AKP'li market zincirleri iktidarı ayakta tutabilmek için "suç işlemeyi" bir anlamda "dolandırıcı-hırsız" durumuna düşmeyi göze alarak fiyatlarını indiriyorlar.

Herkesi aptal yerine koyan iktidar bu alanda da foyasını ortaya çıkardı aslında.

Sahte bir fiyat yükseltilmesi yapıldı önce.

Sonra "halkının yanındaki başkan" algısı yaratılmak için ucuz işporta satışlar gündeme getirildi.

Böylelikle "başkan" halkı için her türlü fedakarlığı yapan Türkiye'yi yok etmek isteyenlere dik durup müthiş bir mücadele veren ve fiyatları da düşürten adam olarak kahramanlaştırılıyor.

Şimdi herkes adına yargıya seslenmek istiyorum.

Cumhurbaşkanı isim vermeden "gıda teröristlerinden!" söz ediyor.

İsim vermiyor ama "marketler" diyerek fahiş fiyatlara marketlerin neden olduğunu söylemiş oluyor.

İktidara yalakalık olsun diye fiyat düşürme oyununa alet olan bu zincir marketlerin sahipleri farkında olmadan "terörist olduklarını" kabul etmiş oluyorlar.

O halde namuslu savcılar hemen harekete geçerek bu zincir market sahipleri hakkında soruşturma açmalı hakimler de bu teröristleri derhal tutuklamalıdır.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Eskiden mal yokmuş şimdi halk ucuzluk kuyruğundaymış

Yandaş yalaka tetikçi medya devletin işporta sebze satışıyla iyice coştu.

Neymiş Türkiye'yi döviz faiz oyunlarıyla dize getiremeyenler şimdi sebze meyve üzerinden operasyon çekiyormuş.

Kendileri nasıl inanıyor bu tuhaflığa anlamıyorum orası ayrı bir de kuyruk görüntülerini yayınlayan muhalif medyaya saldırmıyorlar mı iyice canım sıkılıyor.

Erdoğan hemen her gün "Cepahe zihniyeti" diye CHP'ye karşı istediğini söylüyor.

"Bunların döneminde kuyruklar vardı şimdi var mı?" diyor.

Oysa var işte.

Yandaş yalaka tetikçi medya buna öfkeleniyor.

Diyor ki örneğin; "Efendim eskiden kuyruklar yokluktan oluşuyordu. Şimdi insanlar kendilerini kazıklayanlara karşı ucuz mal satan devleti için kuyruğa giriyor. "

Tabii hem cahillik hem tetikçilik olunca böyle oluyor işte.

Evet eski kuyruklar döneminde mal yoktu.

Ama neden yoktu?

Çünkü Ecevit Hükümeti'ni devirmek isteyen büyük sermaye tüm ihtiyaç maddelerini depolara saklayıp piyasaya vermiyordu.

İkincisi Amerikan ambargosu vardı ve zaten pek çok ürün de gerçekten yeterli olmuyordu.

Oysa şimdi ne ambargo var ne de hükümeti devirmek isteyen sermaye.

Tam tersine bolluk var.

Buna rağmen halk eğer biraz daha ucuz satılıyor diye saatlerce kuyrukta beklemeyi göze alıyorsa o ülkede ekonominin durumunu anlamak için uzman olmaya gerek yoktur.

KAFAMI BOZAN ŞEYLER

Karne edebiyatı yine prim yapıyor ya ona yanarım

Erdoğan halka sesleniyor diyor ki; "Babam gösterirdi nüfus kağıdını; bu yağ damgası bu şeker damgası bir de karne vardı. Bu Cehape zihniyeti İnönü döneminde böyle zulüm yapardı işte. Şimdi var mı bunlar?"

Vallahi insaf.

Olmaz ki bu kadar.

Kaç kere anlattık.

Bu millet kendi yakın tarihine bu kadar duyarsız olunca söylenene hemen inanıveriyor.

Erdoğan'ın sözünü ettiği o damga ve karne dönemin İkinci Dünya Savaşı'nın sürüdüğü yıllardır.

60 milyon kişinin öldüğü Avrupa'nın Kuzey Afrika'nın Rusya'nın Uzak Asya'nın baştan aşağı yıkıldığı 6 yıl süren o korkunç dönem.

Türkiye savaşa girmeyen nadir ülkelerden biri.

Savaşan ülkelerde üretim tamamen durmuş insanlar savaşırken bir de açlıkla mücadele ediyor.

İşte o dönemde "Cehape zihniyeti" denilen İnönü yönetimi halkı ekmeksiz gaz yağsız kadınları elbisesiz bırakmamak için bazı ürünleri kontrollü satıyordu.

Böylelikle 6 yıllık savaş boyunca Türk halkı çok yoksulluk çekti ama aç ve açıkta kalmadı.

Şimdi tamamen savaşın neden olduğu bir durumu çok büyük bir ayıp ve hainlik gibi anlatmak en azından devlet adamlığı ile bağdaşmaz.

ÜZÜLDÜM

Zavallı vatandaş gerçekten ucuz ürün aldığını zannediyor

Sıraya girmiş bir AKP'li işportada satılan güya ucuz sebzeden alacak kendisine soru soran gazetecilere çemkiriyor;

"Allah ondan razı olsun" diyor Erdoğan'ı kastederek "bize kazık atmaya çalışanları nasıl hizaya getirdi. "

Tekçi gazeteci "Millettin ucuz domates soğan patates alabilmesi sizi niye bu kadar geriyor?" diye terbiyesizce soru sorma hakkını kendinde buluyor.

Ortağı bol bir oyun bu.

Sahte bir oyun.

Zavallı vatandaş gerçekten ucuza sebze aldığını zannediyor.

Evet elbette rakamsal olarak bakıldığında sanki domates ucuza satılıyormuş gibi görünebilir.

Oysa zavallı vatandaş işporta tezgahının önünde kuyruğa giriyor domatesi olacağı fiyattan da pahalıya alıyor ve farkında bile değil.

Sadece sınırlı bir dönem yapılacak bu işporta satışlardan sonra ortaya çıkacak maddi zarar ve vergi kayıpları diğer ürünlere yapılacak zamlarla yine o zavallı vatandaşın sırtına yüklenecek.

Doğalgazın elektriğin suyun demirin çimentonun unun şekerin yağın iki misline çıktığı bir dönemde gelecek faturalara isyan edecek olanlara "iyi ama sen domatesi çok ucuza almıştın" diye seslenmek geliyor içimden ama vicdanım elvermiyor işte.

SORALIM BAKALIM

Devletin işporta satışına hangi üreticiler mal yetiştirebiliyor?

Dünkü bir yazımda biraz sordum bugün biraz daha açık yazayım.

Sebze meyve fiyatları ilk arttığı günlerde iktidar ve tetikçileri "Doğal şartlar üreticiyi perişan etti. Hortumlar ve seller seraları yerle bir etti bu da ürünü azalttı. Sonuçta fiyatlar arttı ama bu geçici" diyorlardı.

Bunda haklılık payı var mı?

Var elbette. Nitekim Tele1'deki sabah sohbetimde o tarihlerde "Bu konuda çok da haksızlık yapmayalım ürünlerin çoğu telef oldu" demiştim.

Şimdi birinci sorum;

Bunca sera mahvolmuş ürünler telef olmuşken devletimiz hangi üreticiden ürün buldu da tonlarca sebzeyi işportada satabiliyor?

İkinci sorum şu;

Sebze meyve üreticisi önceden bağlantı yapmak zorundadır. Malını paketleyip de kapı önüne koyarsan satamazsın çünkü sebze meyve çabuk çürür. Kapıda bekletme lüksünü kimse üstlenemez.

Durum böyleyken hangi üreticiler daha önce başkalarına sattıkları ürünleri devlete vermeye başladı?

Gelelim üçüncü soruma o da şöyle;

Ürünlerini devlete veren üreticiler faturayı kimin adına kesiyor? Fiyatların içinde KDV var mı bu satışlarından vergi ödeyecekler mi onlar vergi ödeyecekse satıcı devlet de vergisini ödüyor mu?

Basit sorular değil mi?

Buyurun cevap bekliyorum artık.

================================

ÜMİT ZİLELİ: MÜLAKAT OYUNU İNTİHARA BİLE SÜRÜKLÜYOR EYY İKTİDAR!. .

Atama bekleyen yarım milyon öğretmen adayından biriydi…

Bir yandan yüzbinlere vardığı söylenen öğretmen açığı diğer yandan atamaları yapılmadığı için sersefil bekleşen psikolojisi bozulan inşaatlarda pazar yerlerinde çalışan ya da daha fazla dayanamadığı için canına kasteden 500 bin gencecik insandan yalnızca biriydi Halil Mustafa Bozkurt…

İngilizce öğretmenliğinden mezun olduktan sonra yıllarca uğraşmış didinmiş ancak ataması bir türlü yapılmamıştı… Geçtiğimiz gün Çorum'daki yalnız yaşadığı bağ evine gitti çok sevdiği köpeklerini sevdi sonra da kendisini tavana asarak intihar etti. İpte asılı bedenini kendisinden haber alamayıp merak ederek bağ evine gelen öğretmen arkadaşları buldu!. . Halil Mustafa Bozkurt ardında yalnızca üç sözcükten ibaret bir not bırakmıştı:

-Köpeklerime iyi bakın!. .

Gencecik öğretmen adayının çaresizlik sonucu intiharından sonra konuşan Eğitim-Sen Genel Başkanı Feray Aytekin Aydoğan üzgün öfkeli ve tepkiliydi:

-Yarım milyon öğretmen adayı bekliyor… İktidar tarafından ısrarla ve bilinçli olarak gerekli adımlar atılmıyor. Özel okul sahiplerine dini yapılara bütçe ve kamu kaynakları sınırsızca aktarılırken sıra öğretmen atamaların geldiğinde bütçe yetersizliği gerekçe olarak sunuluyor. Artık yeter!. .

Öğretmenin çığlığı çok yerinde… Örneğin Diyanet İşleri Başkanlığı'na yağmur gibi bütçeden ek ödenek ve kadro yağıyor; son örneği paylaşayım:

-9 bin 500 kişilik yeni bir kadro!.

Fizikte Türkiye birincisi mülakatta elendi!. .

Gelelim aynı konuda bir başka vicdan kanatan kepazeliğe…

O da öğretmen adayıydı… KPSS'de aldığı 88.295 puanla fizik öğretmenliği alanında Türkiye birincisi oldu. ÖSYM Deniz Eren Demir'e Türkiye 1'incisi olduğuna dair belgeyi de iletti. Deniz Eren Demir bu kez öğretmenlik mesleğini yapmak için "Sözleşmeli Öğretmenlik"sınavına girdi…

Ve mülakatta 54 puan alarak elendi iyi mi!. .

Sonuçlar açıklandığında büyük bir şok yaşayan Demir bu duruma inanamadığını belirterek şöyle konuştu:

-2016'da girdiğim mülakatta 95 puan almıştım. Bütün soruları bildiğim halde ne oldu da bu yıl girdiğim mülakatta elendim?. .

Bence Deniz Eren Demir boşuna şaşırıyor!. . Eğitim-Sen yöneticilerinin mülakatta kaybeden öğretmen adaylarının altını çizerek vurguladıkları iddiayı anımsatayım:

-Mülakat sınavları "öğütücü" olarak görev yapıyor!. .

Ne demek peki bu?. . İstersen Türkiye birincisi ol "yok öyle burası yeni Türkiye" demek!. . Kaşını gözünü bakışını görüşünü sevmedilerse "yürü seni kim tutar" demek!. . "Bizden değilsen naş" demek!. .

Bu yüzden yılardır "mülakat" isimli "piyesin" kaldırılması için mücadele veriliyor… Binlerce gencecik yetenekli beyin "Allah kahretsin" diye ülkeyi terk ediyor… Terk etmeyen ya da edemeyenler bambaşka işlerde çalışmaya mecbur kalıyor çoğu iş bile bulamıyor… Bazıları da öğretmen adayı Bozkurt gibi intihara sürükleniyor…

ki elleri onları bu duruma getirenlerin iki yakasında sonsuzluğa göçüyor!. .

Cumhurbaşkanı danışmanları oturun sıfır!. .

Yazık değil mi asrın liderimize?. .

Etrafında o kadar danışman var ama AKP'li Cumhurbaşkanı meydanlarda toplantılarda sürekli yanlış şeyleri söylüyor eleştiri konusu oluyor… Son olarak seçim mitinglerini başlattığı Sivas'ta da aynı şey oldu; Erdoğan aynen şöyle dedi:

-Sivas Bilim ve Teknoloji Üniversitesi'ni biz kurduk. Bizden önce Sivas'ta üniversite var mıydı? Yok. Bizimle beraber Sivas'a üniversite geldi!. .

Maalesef yanılıyordu! Sivas'ta Cumhuriyet Üniversitesi vardı kuruluş yılı da 9 Şubat 1974'tü!. . O tarihlerde 20 yaşında bir delikanlı olan sayın Cumhurbaşkanı zannımca futbol oynuyordu…

CHP Genel Başkan Yardımcısı Veli Ağbaba Erdoğan'ın bu sözlerine sosyal medya hesabından bir video ile yanıt verdi… Şöyle bir not da paylaştı:

-Yaptık deyip yapmadıkları kurduk deyip kurmadıkları yerleri hatırlayalım mı?!.

Videoda Erdoğan'ın "biz yaptık" dediği ancak AKP'nin kuruluşundan çok önce kurulan Adıyaman Havalimanı'ndan Muş Havalimanı'na Zonguldak Karaelmas Üniversitesi'nden Süleyman Demirel Üniversitesi'ne kadar pek çok kurum ve kuruluş resmi geçit yaptı!. . İlk bakışta gerçekten komik ama aynı zamanda üzüntü verici…

Niçin derseniz; Cumhurbaşkanı da olsa her şeyi bilemez ki birader… Bunun için Saray'a doldurulmuş bir yığın danışman var; onların görevi bilgilendirmek yazılanları kontrol etmek yanlışlar varsa düzeltmek değil mi?. . Sen o kadar maaş al Cumhurbaşkanı devamlı yanılsın yanlış yapsın yazık vallahi…

-Bence hepsine sıfır!. .

================================

ÜMİT ZİLELİ: MÜLAKATLARDA NE DOLAPLAR DÖNÜYORMUŞ AMANIIIN!. .

Ben meğer arı kovanına çomak sokmuşum eyy millet!. .

Dünkü "Mülakat oyunu intihara bile sürüklüyor eyy iktidar" başlıklı yazımdan sonra Tanrı sizi inandırsın telefondan başımı alamadım; gelen mesajlar yapılan yorumlar da cabası!. . Anlatılan haksızlıkları döndürülen dolapları KPSS mülakatına katılan adayların yüzüne karşı yapılan alayları aşağılamaları yazmaktan ben utanç duyarım!. .

Geçmiştekileri geçtim son alınan 20 bin sözleşmeli öğretmenin atanması sürecinde yapılanlarla ilgili iddialar tam bir kepazelik!. . CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel geçtiğimiz gün mülakatlarda haksız gerekçelerle elendiğini belirten mağdur öğretmen adayları ile bir araya geldi. Genç siyasetçi duyduklarına inanamadı anlatılanlardan benim gibi utanç duyduğuna bahse girerim!. .

Özel daha sonra yaptığı açıklamada süreçle ilgili pek çok şaibe ve soru işaretleri bulunduğunu anlattıktan sonra o ana kadar kendisine akseden şikayetleri şöyle özetledi:

-KPSS puanı 80 ve üzerinde olan 200'e yakın adaya haksız mülakat puanları verilerek tercih yapma hakları gasp edilmiştir!. .

Bunun ne anlama geldiğini artık gayet iyi biliyoruz; iddialar da o yönde zaten iktidar partisine yakın elinde " kart hamili yakınımdır" yazılı kartvizit bulunan ya da kendisinden önce ismi mülakat salonuna ulaşanlara yer açmak talimat verilen yerlere atanmasını sağlamak!. .

Geriye kalanlara da "Allah selamet versin" demek!. .

Bakanlıktan liste gelir bizlereee!. .

Özgür Özel konuyla ilgili olarak TBMM'ye önerge verdi…

Bu sistemde neye yaradığını anlayamadığım önergede Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'a kamuoyuna yansıtan çok sayıda iddia ile ilgili olarak neden bir idari soruşturma açılmadığını sordu. Durum tam da bu noktada "mizahi" niteliğe bürünüyor sevgili okuyucu çünkü en az bir o kadar iddia da zaten bakanlığın bizatihi kendisi ile ilgili!. . Özel o soruyu da sordu tabii aynen şöyle:

-Milli Eğitim Bakanlığı'nın illere mülakatta elenecekler ve sınavı geçeceklerle ilgili liste gönderildiği iddiası!. .

Bu durumda ne oluyor peki?. . Gayet açık değil mi; kadıyı kadıya şikayet etmiş oluyorsun birader!. . Mülakatı "biçer-döver" niyetine kullanıp gencecik insanların hayatını karartıyor akademik ve pedagojik başarılarını hiç acımadan çöp sepetine atıyor onları da umutsuz bir geleceğe mahkum ediyorsun!. . Bilmem kimin yeğeni büyük bir muhteremin amcasının oğlu öbür muhteremin teyzesinin kızı ise hiç hak etmedikleri anlamadıkları branşlara sırf iktidar partisine yakın muhterem zevatın akrabası yakını olduğu için atanıyor!. .

Böylece gelecekten hiç umudu kalmamış milyonların ülkesi inşa ediliyor!. .

Daha da vahimi var; Özgür Özel'in önergesinde şu korkunç iddia da yer alıyor:

-Adaylar etnik kimliğine ya da doğduğu yere bakılarak mülakattan eleniyor!. .

Ben okurken yazarken utandım ya siz?!.

Patlıcanla ters köşe!. .

AKP'li Cumhurbaşkanı Kastamonu'da yine marketçilere veryansın etti…

Kendisine ve partisine saldıranların asıl hedefinin Türkiye olduğunu belirten marketçilerin terör estirdiğini söyleyen Cumhurbaşkanı aynen şöyle dedi:

Baktılar kur faiz algıyla olmuyor ülkemizi patlıcan domates biber üzerinden ters köşe yapmaya çalışıyorlar. Bu hamleyi boşa çıkardık mı? Şimdi artık çadırlar kuruldu…

Ne güzel ne büyük başarı artık hain marketçiler depocular görecek gününü… Ancak tanzim satışlarının organize edilmesiyle ilgilenen bir üst düzey görevli "planlamaların 2.5 ay için yapıldığını" söyleyince kafam karıştı… Ne yani seçimlerden sonra iktidar patlıcan biber domatesten elini eteğini çekecek mi?. . O zaman "hainler" yeniden harekete geçmez mi?. . Üstelik Cumhurbaşkanı "hele durun daha temizlik malzemeleri bulgur mercimek var sırada" diye haykırırken!. .

Devletin Et-Balık Kurumu'nu Sümerbank'ını piyasayı düzenleyen gıda kooperatiflerini "Babalar gibi satmaktan" buralara gelmişken vazgeçmez bence iktidar!. . Ehh inşaat da yerlerde sürünürken patlıcan biber epey getirisi olan bir ürüne dönüşmüşken bırakılır mı hiç!. . Pekiii üretici motorin gübre aracı banka sarmalında kan ağlarken ucuza ürünü nereden bulacaklar?. .

-Bu da soru mu yani; ithal ediverirler olmazsa üstünü hazineden karşılar sonra da millete ihale ederler… İktidar da yol çok!. .

================================

MURAT MURATOĞLU: SEBZE KUYRUĞUNDA SEN BEKLE MEYVEYE ÇOCUĞU YOLLA!

Devlet nasıl teröristlerin Cudi'de Gabar'da Tendürek'te mağaralarda işini bitirdiyse sebze halinde terör estirenlerin işini bitiririz" dedi… PKK ile kabzımalı eşitledi. "Terörist" kavramını bayağı bir basite indirgedi.

Seçim öncesi yurtdışından mihrak bulamayınca iç kaynaklara yöneldi. Yerli ve milli kabzımalları terörist ilan etti.

Çok yakında ana haber bültenlerinin "son dakikası"! Sebze halinde bir grup teröristle sıcak temas sağlandı… "Dur!" ihtarına uymayan kabzımallar çok sayıda kasayı bıraktı kaçtı.

★★★

Marketçi terörist kabzımal terörist pazarcı terörist… Herkes vatan haini… Yazık değil mi? Fırsatçı diye suçla kazıkçı olduğunu söyle vurguncu damgasını yapıştır. Ne bileyim spekülatör deyiver… Terörist biraz ağır olmadı mı?

Oysa devletin görevi serbest piyasada ticaretin güvenliğini işleyişini düzgün yürütülmesini düzenlemektir. Piyasayı yasalarla regüle etmesi gerekir. Yapamıyorsa bırakır yapan gelir.

★★★

Zira iktidar ne yaptı? Gitti devlet manavları açtı. Savaş yok kıtlık yok; millet sebze meyve sırasında… Sebzeyi sen bekle meyveye çocuğu yolla… Darısı doğalgaz ve elektriğin başına… "Kriz yok" dersiniz soran olursa… Bu yaşananlar Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en acıklı manzaralarından biridir. Ülkeyi 17 yıldır yönetirken bu hale getiren acaba kimdir?

★★★

Bu ülke insanı daha önce de kuyruklara girdi. Biri İkinci Dünya Savaşı diğeri Kıbrıs Barış Harekatı… Ülke ambargo yemişti. Sahi şimdiki sebep neydi?

Kim diyordu; "Eskiden kuyruklar vardı çok şükür artık yoklar. " Tanzim satıştan alışveriş yapanlar acaba hiç düşünüyorlar mı kimdir onları bu kuyruğa sokanlar? Bu hale nasıl düştüler? Neden sıradalar? Hem de kota ile satıyorlar. Kişi başı en fazla 3 kilo sınırı var!

★★★

Sahi ne yapacak manav ve pazarcılar? Bu iş piyasadaki rekabeti yok edip devletin bu piyasada tekelleşmesini ve zararına satış yapmasını sağlar. Esnaf zamanla topu atar iflaslara yol açar.

Diğer açıdan devlet vergi kazandığı işten üzerine para verir duruma gelir. Nitekim Venezuela ekonomisi buna örnektir. Sonuçta yanlış politikalar yüzünden en temel gıdalara ulaşmak bile güçleşir.

★★★

Milletin fabrikalarını satıp sonra da çadır açıp sebze satmak nedir yahu? Orduya tankı Katarlılar üretsin biberi patlıcanı kamu satsın. Bizim millet de Türkiye'yi dünya devi sansın!

Her seçim öncesi yerli araba yerli uçak yapıyorlardı. Bu seçimde kamu yönetimi gitti manav açtı. Kesmedi… "Gıda ile sınırlı kalmayacak. Temizlik malzemelerinde de buna gireceğiz" dedi…

Tam olarak çıkartamadım şimdi… AKP mi? Süpermarket işletmecisi mi? Cep telefonu aksesuarı ve çiğ köfte işine de girerse kesin tutturur bütçeyi!

================================

MURAT MURATOĞLU: BABASININ PARASI YA HİZMET YOK OY YOKSA!

İktidar partisi belediye başkan adayları hemen her konuşmalarında "Devlet bizim arkamızda oy yoksa hizmet yok" lafını sıkıştırıyorlar araya… Seçmeni tehdit ediyorlar bir anlamda…

Propaganda yoluyla sistematik bir biçimde AKP'ye oy vermeyenlerin hizmetten yoksun bırakılacağı oy verenlerin ise hizmet alacağı bilgisi pompalanıyor.

★★★

Sanki babasının parasını harcıyor hazretler… Öyle de pişkinler… Belediye başkanlarının maaşını kim ödüyor? Vergilerle ben ödüyorum sen ödüyorsun… Her Türk vatandaşı ödüyor.

Kime neye göre öncelik veriyorsun? Kimin parasıyla kimi kayırıyorsun? Vatandaşın verdiği vergiyi oy karşılığı peşkeş mi çekiyorsun?

★★★

Cebinden veriyorsa babasının çiftliğinde harcıyorsa kendi parasıysa isterse şöminede yaksın bana ne? Lakin vergisini veren Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlarını kendi siyasi çıkarlarına göre ayrıştırmak kimin haddine?

Vergiyi toplarken park ücreti keserken ceza yazarken turnikelerden geçerken herkesten cayır cayır para tahsil ediyorsun da iş hizmete gelince mi partiye göre ayrıştırıyorsun?

★★★

Belli ki bu bile yetmiyor; "Cennetin tapusunu dağıtan" "AK Parti'ye oy vermeyeni Allah çarpar" diyen yalakalar çıkıyor. Buna inanan geri zekalı insan varsa çarpsın valla… Hiç değilse boşuna oksijen israf etmez faydası olur dünyaya…

Bir belediye İller Bankası'ndan kredi almadan kolay kolay büyük bir yatırım yapamaz. İller Bankası borcu olan belediyelerin listesini açıkladı. Listenin ilk beşinde AKP'li belediyeler yer aldı. Muhalefet aradığı krediye bir türlü ulaşamadı!

Neden? İller Bankası'nın yönetim kuruluna bakalım istersen! Ne iş yapar bu İller Bankası? Görevi köylere ve belediyelere finansal destek sunmaktır. Şu şansa bakın ki toplam 7 yönetim kurulu üyesinin 5 tanesi AKP'li…

★★★

Belediyelerdeki yolsuzluk hikayelerinin ardı arkası da kesilmiyor. Peki yolsuzluk oluyor da ne oluyor? Hiç! Koskoca AKP sözcüsü Bülent Arınç "parsel parsel" lafını etti. Arkasını getirmek yemedi!

Nitekim AKP'li belediyeler denetimden uzak… Neredeyse muaf! Muhalif il belediyelerinin yüzde 75'i denetlenirken bu oran AKP'li belediyeler için yüzde 27'dekaldı. Sahi denetlense ne olacaktı?

★★★

İstanbul'da yaşam kalitesi en yüksek ilçeler Beşiktaş Kadıköy Şişli Bakırköy… Hepsi de muhalefetin elinde… Belli ki bir yere kadar para ile…

Bu saatten sonra muhalefet belediyelerini nasıl eleştireceksin? Her şeye rağmen bu yoklukta yine iyi işler yapıyorlar diyeceksin. Kaynak vermiyorsan bile en azındanhakkını vereceksin.

================================

RIFAT SERDAROĞLU: ZERZEVATÇI İLE PÜSKEVİTÇİ

Allah var 17 senede ülkemizin tüm yükünü boşaltıp bizi tığ teber şah-ı merdan zil gibi ortada bıraktı Zerzevatçı ile Püskevitçi! Bayağı hafifledik yani!

Neydi o öyle fabrikalar-barajlar-petrokimya tesisleri-şeker fabrikaları-demir çelik tesisleri-rafineriler-ağır sanayi yatırımları yahu!

Bunların hepsi sırtımızda yük idi. Zerzevatçı ile yan baskıcısı Püskevitçi üç otuz paraya sattılar kurtulduk bir oh çekip rahatladık yahu!

Eski Türkiye'den kalan ve sırtımızda yük ayağımızda bağ olan milli andımızmış ne mutlu türküm diyene imiş türk milletiymiş onları da kaldırıp attılar.

Olduk İbrahim milleti ve Reyiz ümmeti!

Atatürk milliyetçiliğini de salladık bayır aşağı arap milliyetçiliğinde karar kıldık…

Bazı münafıklar çekemeyenler illet ve zillet mensupları "17 senede ne ettiniz battık açız aç" diye bağırıp dururlar. Bunlarda utanmanın zerresi kalmamış!

Zerzevatçı ile Püskevitçi'nin hedeflerine ulaşması için daha 8 seneye ihtiyaçları var. Millet bunlara 8 sene daha vize verirse inanın üzerinde hiç yük kalmayacak. Bırakın üzerlerini ayağında don kalmayacak don…

Size bir emsal-misal-örnek görseteyim;

1994 yılından beri yani 25 yıldır İstanbul'u kim yönetiyor?

Tabii ki asrın lideri zerzevatçı!

Eskiden çöp dağlarından geçerken sıçanların saldırısına uğrayan bizler susuzluktan vebadan uyuzdan kırılırdık. Zerzevatçıdan önce bizler yaşamıyorduk ki! O bir geldi pir geldi. Herşeyi halletti. Şimdi İstanbul nasıl?

Aha bal dök yala…

İstanbul'da her şey kontrol altında. Yasa dışı tek olay yok.

Hamdolsun Suriyeliler de gelince inanlar sokağa çıkmamaya evlerinde oturmaya ve böylelikle masraf yapmamaya başladılar!

Geçenlerde Gaziosmanpaşa'da 3 katlı bir binanın 4'üncü katında (!) yangın çıktı. Yanan kat kullanılamaz hale geldi. Yanan katta kayıtlı 250 Suriyeli seçmenden maalesef kurtulan olmadı.

Yine Esenler de 5 katlı bir apartmanın üstüne kondurulan kaçak üç kat ağır gelince sonradan 8 katlı olan koca apartman güüüm diye çöküverdi.

Müslümansanız inanın (Müslüman olmayanlar da inanabilir) hepimizin ödü patladı yani.

Zerzevatçı o gün üzüntüsünden kimseye fırça atmadı.

Bereket bağımsız yargı imdada yetişti ve yayın yasağı koydu da şimdilik 22 olan ölü sayısına 5 günde ancak ulaşabildik.

Zerzevatçı ölen vatandaşlarımızı şehit olarak açıkladı. Zaten artık normal mezarlık kalmadı.

Herkes ya şehit ya gazi olduğu için her yer şehitlik oldu!

Buraları hem bu dünya için hem de deprem olduğunda ahiret için toplanma yerleri olarak ilan edildi. Artık kimse arkamızdan "ne şehit oldu ne gazi b.k yoluna gitti niyazi" diyemeyecek. Toptan şehidiz yani!

Milletin geri kalan kısmı ya konkordato 'ya ya da yurtdışına kaçtı.

Trafik sorunu her hafta mazot ve benzine zam yapılarak tarihin derin derinliklerine (!) gömüldü. İnsanlar arabalarına binemez oldular!

Elektrik ve doğal gaz zamları ile de mum yakarak battaniyelerle evde oturan vatandaşlarımızı tasarrufa alıştıran da Zerzevatçı oldu! Ne adam be!

Nankörlük etmeyin. Bakın zerzevatçı neler dedi;

"Geçen defa "Bir kahvenin kırk yıl hatırı vardır" diye kahve dağıttık. Bunlar kırk yıl iktidarda kalmayı planlıyorlar diye oy vermediniz. Bu defa çay dağıtıyoruz.

Bu çayları Yargıtay-Danıştay başkanlarıyla topladık. El emeği home made yani!

Yine gidip te o zillet ittifakına oy verirseniz sidikliğiniz bağlansın kıçınız kurusun inşallah…"

Not 1; Yazıdan çok sıkıldınız di mi?

O zaman 23 Şubat 2019 Cumartesi günü saat 12.30 da Fuar Basmane kapısı girişindeki 1/B holüne gelin sizi eğlendirelim! Orada belki demokrasi-özgürlükler-hukuk devleti-çağdaşlık-iş- çalışma-yatırım-küresel ısınma- çevre- yapay zeka- yeni teknolojiler-kadın erkek eşitliği hakkında konuşuruz.

Zerzevatçı ve Püskevitçi birden bağırmaya başlarlar; "Yapay zeka mı? Ne ulan o? Bizde zekanın hası var hası! Bizden iyi kağıt sayan okeyde taş çalan var mı!"

Not 2; Yarın oban Ateş Hareketinin" temsilcilerinin sebze-meyve-tanzim satış ile ilgili son derece önemli bir değerlendirmesini yazacağız.

Sayın A. Tolga Kornoşor'a teşekkürler…



================================

TUNCAY MOLLAVEİSOĞLU: HAFRİYAT SPOR KULÜBÜ...

Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı Mansur Yavaş TELE 1'de İsmail Dükel'in programında bombayı patlattı.

Ankara'nın dillere destan hafriyat gelirinin Osmanlıspor'a aktarıldığını açıkladı!

Günlük 30 bin TL'yi bulan gelir! Altını çiziyorum; günlük 20-30 bin TL...

Bu iddiayı ilk dillendiren şu anki AKP'li Belediye Başkanı Mustafa Tuna'ydı...

"Eskiden aylık 30 bin TL olan hafriyat gelirimiz 15 trilyon liraya çıktı" demişti!

Ankara'nın emanet edildiği Tuna bu seçimlerde muhtar bile yapılmadı tabii... Belki de kendisi bu "sistemi" reddetti.

*

Mansur Yavaş yalnızca hafriyat gelirinden söz etmedi otopark bilboard gelirlerinin de belediye kasasına girmediğinden söz etti...

Peki kimindi bu Osmanlıspor? Başında Melih Gökçek'in oğlu Ahmet Gökçek vardı.

Belediye imkânları ile milyonlarca dolarlık harcama yapan spor kulübü!

Bu büyüklükte olmasa da benzeri belediye futbol kulüpleri var...

Nasıl denetleniyorlar ne derece şeffaflar? Belediye Başkanlarının futbol aşkı nereden geliyor? Yalnızca oy kaygısı olmamalı. Örneği ortada;

Yılmaz Büyükerşen...

Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'in geçmişte yaptığı bir açıklama bana tercüman oluyor; "Belediye kanunu sadece amatör kulüplere yardım edileceğini söyler. Profesyonel kulüplere belediye yardımı kanunsuzluktur..."

Kumpası unutma! Metastaz yapabilir...

Görüntüleri ODA TV yayınlamıştı...

163 subayın tutuklanma anı kumpas mahkemesinin kamera kayıtlarındaydı.

2011 yılının Şubat ayıydı...

Engin Alan'dan Özden Örnek'e İbrahim Fırtına'dan Cem Çakmak'a...

Balyoz TSK'ya TSK'daki Atatürkçü-anti emperyalist subaylara Türkiye'nin tam kalbine indirilmişti.

Savcı-Hâkim-Yargıç-Polisstihbaratçı kılıklı emperyalist caniler Türkiye'yi çökertmek için var güçleri ile saldırıyorlardı.

O tarihî görüntüleri bulup izleyin... Mikrofonda "yoklama" alıyordu hain mahkeme heyeti... Dördüncü sırada adını söyleyen İzzet Ocak'tı...

O İzzet Ocak ben Van'da askerlik yaptığım sırada bölgede teröre karşı yıllarını vermiş bir kahraman olarak anılıyordu. Elbette savaş esiri sıralarında olmalıydı!

Türk mahkemesi değildi... Türk subayları toplama kampına doldurmuş savaş kazanmış bir düşman mahkemesi gibiydi...

Sahi nasıl bir savaş vermişlerdi ve kazanmışlardı?

Türkiye bu soruyu da tartışmalıdır...

Devletin kılcal damarlarına nüfuz eden tarikat ve cemaatler nasıl korunup kollandılar?

Siyasetteki suç ortakları kimlerdi?

O gün bizler gibi yapılan emperyalist saldırıya dikkat çeken bir avuç gazeteci-aydın dinlenseydi 15 Temmuz yaşanmayacaktı.

Neden kulak asılmadı iktidar neden karşı duracak yerde destek oldu?

*

FETÖ'nün devlette güçlendiği dönemde başka tarikat ve cemaatlerin devletin yerine geçen bu yapıyı kıskandığını ve onlarla bilek güreşi yaptığını biliyoruz...

Araştırmacı gazeteciliğin yüz akı iki kardeşim; Barış Terkoğlu ve Barış Pehlivan işte bu sorunun peşine düşüp kitap yazdılar.

"Metastaz" adlı kitap 163 generalin kendi vatanlarında esir düşmelerinin perde arkasına ve sonuçlarına da bakıyor.

Büyük kumpasın organizatörleri finansörleri nasıl olduysa yurt dışına kaçıverdiler. İki Barış'ın ifadesi ile FETÖ borsasında aklananların sayısı az değil...

Banka sahipleri uçtu... Yöneticileri ise kamu bankalarında çeşitli görevlere atandılar... Ama öte yandan binlerce kişi; Bank Asya'ya para yatıran ya da okullarından geçen insanlar tutuklu...

İktidar bir kez daha "hata ettim" "kandırıldım" durumuna düşmeden FETÖ ile mücadeleye farklı bir perspektif katmalıdır.

Devlette boşalan makamların koltukların FETÖ dışındaki Cumhuriyet düşmanları ile doldurulması yeni facialara neden olacak...

"Görmedik duymadık kandırıldık" dememek için METASTAZ'a dikkat...

================================

EMİN ÇÖLAŞAN: PATLICAN VAA TOMATİS VAA BONFİLE VAA!

Sevgili okurlarım Türk tarımını çökerttiler uyguladıkları yanlış politikalarla bütün milletle birlikte çiftçinin ve üreticinin de anasını ağlattılar.

Üstelik Türk milletini tarihte ilk kez sebze meyve kuyruklarına sokmayı başardılar.

Bu olaylar kazara CHP döneminde olmuş olsaydı Recep Bey kürsülere çıkıp her gün avaz avaz bağıracaktı:

"Sevgili vatandaşlarım CHP yokluk demektir kuyruk demektir. Bunlar benim milletimi üç kuruşa muhtaç ettiler. Siz bugüne kadar benim milletimin sebze meyve kuyruklarında inim inim inlediğini görmüş müydünüz duymuş muydunuz!. . "

Ve devamını getirecekti:

"Bay Kemal sen şimdi çık ortaya da CHP olarak yarattığın şu rezaletin hesabını önce bir ver bakalım.

Bu memlekette patlıcandan biberden domatesten bol ne var ki benim milletime hiç utanmadan azap çektiriyorsun.

Benim yaşlı teyzem yaşlı amcam benim emekli kardeşlerim senin yüzünden kuyruklarda bekliyor bunları alabilmek için. İki kilo soğan uğruna zamanını kuyruklarda geçiriyor.

Sende hiç utanma yok mu Bay Kemal konuşsana.

Evet sevgili vatandaşlarım CHP yokluktur kuyruktur. 1940'lı yıllarda bunların tek parti döneminde ekmek bile karneye bağlanmıştı.

Değerli vatandaşlarım şimdi size soruyorum.

Bu memlekette günün birinde benim vatandaşımın patates soğan kuyruklarında bekleyeceğini hiç aklınıza getirmiş miydiniz?Onun için diyorum ki CHP deyince akla işte bunlar gelir.

Benim vatandaşım bu gerçekleri bildiği için Bay Kemal'in partisine asla oy vermez.

Önümüzde seçim var. AK Partimizi yeniden seçin sonra neler olacağını görün.

Burada hepinizin huzurunda açıklıyorum. Soğanı 50 kuruşa domatesi biberi 75 kuruşa indirmezsek gelin hesabını benden sorun.

Paranız cebinizde kalsın doya doya yiyin menemen pişirin…"

Recep Bey kürsüde bağırıp çağırırken onu dinleyen bindirilmiş kıtalardan alkış sesleri yükselecek ahali "Kahrolsun bu kuyruklar kahrolsun memleketi bu duruma düşüren CHP" diye slogan atacaktı!

★★★

Sevgili okurlarım şimdi işin ciddi boyutuna bakalım ve önümüzdeki utanç tablosunakısaca bir göz atalım.

AKP iktidarı her alanda olduğu gibi tarımda da çok büyük yanlışlar yaptı.

Yapılan uyarıları hiçbir zaman dikkate almadı…

Çünkü o iktidar burnundan kıl aldırmazdı…

Ne yaparsa o doğru idi…

Ve işte bugünkü utanç verici durumlara böyle düştük.

★★★

1940'lı yılların başında İkinci Dünya Savaşı olanca hızıyla devam ediyordu. Alman orduları Trakya'da sınırımıza dayanmıştı. Neler olacağını Türkiye'nin de işgal edilip edilmeyeceğini sadece Hitler biliyordu.

Türkiye Cumhuriyeti olarak kritik günler yaşıyorduk.

O günkü koşullarda ticaret yollarımız kapalı buğdayımız kısıtlıydı…

Ve ekmek karneye bağlandı…

Ama onurumuzu çiğnetmedik. Tarafsızlığımızı binbir güçlükle koruduk ve savaşa girmedik.

Bazıları o günkü savaş koşullarında bile hiç utanıp sıkılmadan İsmet İnönü'yü şöyle eleştirdi:

"Paşa savaşa girmedin de ne oldu. Milletin erkekliğini öldürdün. "

İnönü'nün tarihe geçen yanıtı muhteşemdi:

"Ama çocuklarınızı babasız bırakmadım. "

Aynı sapık kafalar şimdi en büyük yalanlarla ona saldırıyor:

"Camileri yıktın ahır yaptın!. . "

★★★

Sevgili okurlarım şimdi 2019 yılının şubat ayındayız…

Ve Türkiye'de bir ilk gerçekleşti…

Hayat pahalılığını önlemeye gücü yetmeyen iktidar seçim öncesinde paniğe kapıldı…

"Pahalılık böyle giderse seçimleri yitiririz büyük oy kaybı olur…"

Ne yapmalı ne etmeli de bu soruna çözüm bulmalı diye düşünürken akıllarına İstanbul ve Ankara'da belediyelere tanzim satış barakaları açtırmak geldi!

Durumu seçime kadar idare etmeleri gerekiyordu.

Fakir fukara ayın sonunu getiremeyen vatandaşlarımız bu barakalara (ya da çadırlara) hücum etti. İki kilo patates soğan domates alabilmek için sabahın erken saatlerinde sıraya girdi.

Şu anda Türkiye'de iki çeşit kuyruk var.

İlki iş arayan işsizler ordusunun umut kuyrukları.

İkincisi ise sebze meyve kuyrukları.

★★★

Şunu asla unutmayınız…

Cumhuriyet tarihimizde nice badireler atlattık ama patlıcan domates biber soğan kuyruklarına ilk kez tanık oluyoruz.

Bu tablo vatandaşın AKP iktidarında ne durumlara düşürüldüğünün en somut göstergesidir.

İnsanlar aç insanların tenceresi kaynamıyor.

Bu efendiler iktidarda kalabilsin diye sürekli yapılan zamlarla milletin anası ağlatıldı.

Et almak o milyonlarca vatandaşımız için hayal oldu.

Tencereyi kaynatmak için patlıcan biber almaya bile güçleri yetmiyordu…

İşte o kuyruklar o yüzden oluştu.

Hem Osmanlı hem Milli Mücadele hem de Cumhuriyet tarihinde bir ilktir.

Utancı bu yüz kızartıcı tabloyu yaratanlara aittir. Eğer utanma duygularını henüz yitirmedilerse…

★★★

Recep Bey tam zamanında yeni bir müjde verdi

"Tanzim satışlarında temizlik malzemesi ve bakliyat işine de gireceğiz. "

Çamaşır ve bulaşık deterjanlarıyla birlikte nohut mercimek kuru fasulye vesaire…

Belki araya rokfor peyniri dana bonfile kuzu pirzolayı da ekler.

Nasıl olsa göz boyamaca tanzim satışları seçimin ertesi günü olan 1 nisanda bitecek.

Türkiye'yi 17 yıldan beri yönetmekte olanlar o güne kadar oyları devşirmeyi başarırlarsa ne âlâ!

Başaramazlarsa işte o zaman yandı gülüm keten helva.

Onları ne patates soğan domates nohut ne kuzu pirzola ne de deterjan kurtarır.

================================

AHMET TAKAN: KARTAL'DA ÇÖKEN BİNA BEKA SORUNU MU?. .

AKP eski İstanbul Milletvekili Emin Şirin kişisel Twitter hesabından R. Erdoğan'ın Kartal'da çöken bina ziyareti ve açıklamalarıyla ilgili olarak bir mesaj attı;

"Sn. Başkan 'imar şehitlerinin' artmaması için (bir imar felaketi olan) 'imar barışı'ndan faydalanmak için 'teknik yeterlilik' şartını getirmeyi düşünüyor musunuz? Bu şartı getirmezseniz çökecek binaların mesuliyeti kime ait olur?"

Bazı medya organları Emin Şirin'in bu mesajını "Erdoğan'ı kızdıracak mesajlar" diye duyurdu. Şirin'e amacının ne olduğunu Erdoğan'ı kızdırmak mı olduğunu sordum. Şirin "benim niyetim pek tabii ki Sayın Cumhurbaşkanını kızdırmak değil böyle bir niyetim olamaz. Ancak kendisi Türkiye'nin bütün mesuliyetini taşıyan bir insan olarak konuları dikkatine getirmek için bu tweeti attım" dedi. Meğerse Emim Şirin beka meselesine dikkat çekmek için o paylaşımda bulunmuş. İstanbul'da yıkılan bir bina ile Türkiye'nin beka meselesi arasında nasıl bir alaka mı olur?. . Emin Şirin Cumhur İttifakı'nın ortağı da değil. Peki ne o zaman?. . Şirin başladı anlatmaya;

stanbul'da Kartal'da yıkılan bina imar şartlarına uymayan binaların ne kadar riskli olduğunu gösterdi. Bir imar affı söz konusu oldu biliyorsunuz. Bu imar affı çıkarken maalesef imar affına girecek olan binaların teknik yeterlilik belgesi aranma şartı getirilmedi. Bunu iktidar partileri düşünmediler sadece belki para toplamak veya oy toplamak istediler imarı rahatlatarak. Muhalefet partilerinden de bir muhalefet milletvekili plan bütçe komisyonunda itiraz etmesine rağmen onlar da bu konuda bir önerge vermediler. Bu çok büyük bir eksiklik. Şimdi bu konudan hareketle milletvekilliği yaptığım dönemde de çok üzerinde durduğum bir konuyu tekrar özellikle gündeme getirmek istedim. O da İstanbul'a gelmesi muhtemel değil mukadder olduğu söylenen deprem meselesi. Şimdi uzmanlar İstanbul'da zamanı belli olmamakla beraber çok uzak olmayacak bir gelecekte belki yarın belki 30 sene içinde 7 şiddetinin üzerinde hatta 7 buçuğa yaklaşacak bir deprem olasılığına kesin gözüyle bakıyorlar. Yapılan simülasyonlarının sonucunda İstanbul'daki 1 milyon 400 bin konuttan birkaç yüz bininin yıkılabileceği öngörülüyor. Şimdi birkaç yüz bin konut dediğiniz zaman 100 bin konut dediğiniz zaman Kartal'daki binada 21 kişi hayatını kaybetti. 100 bin konutu 21 ile çarparsanız 2 milyon gibi bir rakam korkunç bir rakamın önümüze çıkma ihtimali var. Bunun haricinde olabilecek diğer kotasyonlar yani milyonlarca belki yaralı ortaya çıkacak. Ve biz bu Kartal'daki enkazı 4 günde kaldıramadık. Allah korusun böyle bir felaket olduğunda yönetimdeki insanların en iyimser şartlara göre değil en karamsar şartlara göre tedbir alması lazım. "

şgale uğrarız"

İstanbul'da yaşanacak büyük bir deprem ile Türkiye'nin bekası nasıl tehlikeye girer?. . Emin Şirin'in yanıtı;

"Böyle bir deprem olur ise depremden sonraki İstanbul'u gözümüzün önüne getirelim. Bütün yollar perişan yüz bin veya üzerinde bina yıkılmış kanalizasyon sistemleri patlamış doğal gaz sistemleri patlamış ve çalışmıyor. Elektrikler kesilmiş hastaneler ne durumda olacakları belli değil ama kapasitelerinin fevkalade üzerinde bir sıkıntı içindeler. Salgın hastalık riski başlamış. Su gelmiyor içecek yiyecek sıkıntısı başlamış bir İstanbul'la karşı karşıya kalacağız. Buna ilaveten İstanbul'un Türkiye ekonomisinin asgari yüzde 40'ını teşkil ettiğini dikkate getirelim. Ekonomi duracak İstanbul'da. Ekonominin durması ile birlikte İstanbul'dan toplanan vergiler duracak. İstanbul senelerce vergi ödemeyecek. Yani ekonominin yüzde 40 küçülmesinden bahsediyoruz. İnsanlar işsiz kalacak. Bu işsiz kalan insanlar sadece İstanbul'da değil Anadolu'nun İstanbul'a bağlı olarak Marmara bölgesi ve Anadolu'nun çeşitli yerlerinde etkilenip işsiz kalacaklar. Bu muhtemelen Türkiye'den yurt dışına bir göç dalgasının meydana gelmesine sebep olacak. Yani milyonlarca insan ekonomisi yüzde 40-50 sekteye uğramış hazine gelirlerini toplayamamış bir ülkede kalacağına göç etme fikrine girecek. Böyle bir manzara Türkiye'nin önündeki hakiki beka sorununu teşkil eder. FETÖ mühimdir mücadele ediliyor edilecektir edildiği kadar PKK mühimdir Suriye mühimdir hepsi mühimdir ama İstanbul'un başına eğer böyle bir felaket gelirse ve tedbir alınmamışsa bu hakiki beka sorunudur. Neden? Böyle bir durumla karşı karşıya kaldığımızda yüz milyarlarca dolara ihtiyaç duyulacak. Alt yapının üst yapının ve ekonominin canlandırılması için. Bu para bizde yok. Ekonomi de ufalmış olacak. Bunu siz Batı ülkeleri başta olmak üzere dünyadan talep edeceksiniz. Dünya İstanbul'a sahip çıkmaya kalkar ama yüz milyarlarca dolar parayı buraya yollayacaklarsa bu paranın yönetimini de bırakmazlar. Biz o zaman gerek mali bakımdan gerek maddi bakımdan gerekse de fiziki olarak işgale uğrarız. Yani buraya insanlar gelirler derler ki ' biz sizin enkazınızı kaldıracağız onu yapacağız bunu yapacağız altyapınızı da tamir etmenize yardım edeceğiz' o yüzlerce milyar dolarla beraber on binlerce yabancı idareleri ile beraber gelirler. Türkiye'nin hakiki beka sorunu o zaman ortaya çıkar. Ben bu konuya dikkat çekmek istiyorum. İstanbul'u dolayısıyla Türkiye'yi bekleyen en büyük problem depremden sonraki gün Türkiye'nin karşılaşacağı beka sorunu. Bu konuda kim ne düşünüyor bilmiyoruz..."

Emin Şirin sözlerini "Bu söylediklerimin ne kadar zor olduğunun idraki içerisindeyim. Çünkü rant sağlamadan eğer bir dönüşüm yapacaksanız bunun finansmanını organize etmek halkı buna ikna etmek kolay işler değil. Mesele daha fazla kat yaratmak değil mesele mevcut olan metrekareleri akıllı bir şekilde ıslah etmek. Bunun finansman sistemi de kolay olmayacak ama Cumhurbaşkanlığı sisteminin sağladığı otoriteyle beraber bunu akıllı bir şekilde insanları da mağdur etmeden yapmak şart. Önümüzdeki 4 senenin en büyük projesi bu olması lazım. " diye bitirdi.

================================

SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: İKTİDAR SİNYAL VERİYOR

Başta Ankara ve İstanbul olmak üzere; büyükşehirlerin "ilçe mitingleri"ni bile adaylar yerine koskoca "devletin başı" yapar hale geldiyse çanlar iktidar için çalıyor demektir.

Eskiden buzdolabı dağıtırlardı susuz köye çamaşır makinası dağıtırlardı çekyat dağıtırlardı tonla kömür dağıtırlardı koli koli un şeker yağ tuz bulgur pirinç dağıtırlardı; şimdi "Burhan Pazarlama" tonunda "çay dağıtımı" müjdeler hale geldilerse vah ki vah demektir.

"Devletin başı"nın il ilçe belediyelerini kazanabilmek için yaptığı propaganda konuşmaları Ana Muhalefet partisinin iyi-kötü çoğu haber kanalının verdiği Meclis Grup Toplantısı saatine denk getiriliyor ve bütün ekranların parsellenmesi yoluyla muhalefetin sesi Meclis salonuna hapsediliyorsa gidişat kötü demektir.

"Cumhur İttifakı"nı oluşturan partiler tek başına seçime girme kararı aldıkları illerde de "Millet İttifakı"na karşı birleşme kararı alıyor biri adayını geri çekip diğerini desteklemeye hazırlanıyorsa korku öyle böyle değil iyiden iyiye dağları sarmış demektir.

Geçmiş seçimlerde sadece "Ce-Ha-Pe zihniyeti"ni hedef göstererek yol alabiliyorlardı bu defa isim isim CHP'yle de İYİ Parti'yle de Saadet Partisi'yle de uğraşmaya başladılarsa; "iki kutuplu seçmen düzeni" stratejisi çökmüş demektir.

"Başörtüsü" "Pınarhisar cezaevi" tozlu raflardan indiyse sıkışıp kaldılar demektir.

Ama hepsinden önemlisi ne biliyor musunuz?

İktidar cayır cayır alarm verir sinyal üstüne sinyal verirken muhalefet bu sinyalleri görmez de hatalı sollarsa yol kazası yaparsa işte o zaman var ya...

Hepimize geçmiş olsun demektir!

Keşke bu anons bir Türk'e ait olmasaydı

Sancaktepe'de 4 şehit verdiğimiz helikopter kazasının görüntülerini yayınlayan televizyon kanalında görüntülerin üzerine konuşan spikerin yorumu:

- Keşke bu görüntüler Amerikan askerlerine ait olsaydı onu böyle verseydik!

"Irak'ı işgal ettikleri camileri türbeleri bombaladıkları mabetlerde toplu tecavüz ayinleri düzenledikleri günlerde sağ salim eve dönebilmeleri için dua ettiğiniz Amerikan askerleri mi" meselesini geçiyorum.

Trump'ın en ağır hakaretlerine dahi "Yarabbi şükür"le karşılık verip"sırtınızı sıvazlatmaya çalıştığınız ABD mi" meselesini de geçiyorum.

Sadece...

Keşke bu anons savaş halinde dahi ülkesinde ölmüş düşman askerlerinin arkasından "Burada bir dost vatanın toprağındasınız. Huzur ve sükûn içinde uyuyunuz. Sizler Mehmetçiklerle yan yana koyun koyunasınız. Uzak diyarlardan evlatlarını harbe gönderen analar! Gözyaşlarınızı dindiriniz. Evlatlarınız bizim bağrımızdadır. Huzur içindedirler ve huzur içinde rahat uyuyacaklardır. Onlar bu toprakta canlarını verdikten sonra artık bizim evlatlarımız olmuşlardır" diyen bir büyük kumandanın kurduğu ülkeye ait olmasaydı...

Keşke bu anons bir Türk'e ait olmasaydı...

Keşke bu anons "insan" sıfatlı bir canlıya değil de bir canavara ait olsaydı diyebiliyorum.

Hiç değilse insanlığımızdan utanmazdık onun adına!

Ben bilmem bakanlık bilir

Sözüm ona Sancaktepe'de 4 şehit verdiğimiz askerî helikopter kazasıyla ilgili olarak değerlendirme yapsın bilmeyenlere bildirsin anlamayanlara anlatsın "bu işler nasıl oluyor neden oluyor" aydınlatsın diye ekrana çıkardıkları "bir bilen"lerden biri.

Pilotmuş.

Uzmanmış.

Askerî geçmişi varmış.

Haberci hanım kızımız "neden" diye soruyor;

"Hele bir raporlar çıksın gerekli açıklamayı bakanlık yapar" diye cevaplandırıyor.

Haberci hanım kızımız "nasıl" diye soruyor;

"Bakanlık gerekli açıklamayı yapar bizim bir açıklama yapmamız doğru olmaz" diye cevaplandırıyor.

Neden çıktın o zaman oraya be adam;

"Bakanlığın gerekli açıklamayı yapacağını açıklamak" mı uzmanlığın?

SORU-YORUM

"Millet İttifakı'nın -onlar millet yerine illet zillet filan diyor tabii- ön plana çıktığı yerleri yeniden değerlendireceğiz" demek kendi yaptırdıkları kendilerine sakladıkları anketlerde dahi "Millet İttifakı"nın bir çok ilde "önde" olduğunun itirafı değil midir?

Yavuz hırsız misali...

Sandıkların kendilerinden korunması gerekenlerin 'sandıklara sahip çıkın' minvalli uyarılarını duydukça tek şey geliyor aklıma; yavuz hırsız ev sahibini bastırır!

Asıl başarı…

İş tanzim satış noktası kurmakta değil. İş 81 ilden sadece ikisinde toplasan 20 bilemedin 30 noktada tanzim satış noktası kurup sanki 80 milyona ucuz sebze meyve yediriyormuş algısı yaratmakta...

================================

CAN ATAKLI: O REKLAM AKP'NİN HDP'YE "RESMEN" ORTAKLIK ÇAĞRISIDIR

Birkaç gün önce yandaş-tetikçi gazetelerde tam sayfa yayımlanan bir reklam hayli ilgi görmüştü.

Başlığı "Bizi asla bölemeyeceksiniz" olan reklam cep telefonlarının en büyük ithalatçısı olan GENPA'nın sahibi Zeynel Abidin Erdem tarafından verilmişti.

Baştan aşağı Erdoğan ve AKP'ye övgülerin düzüldüğü reklamda Zeynel Abidin Erdem herkesi AKP'ye oy vermeye çağırıyor.

Erdem Türkiye'nin geleceği ve bekası için AKP dışında partilere oy vermenin ağır bir sorumluluk olduğunu da belirtiyordu.

Aslında bazı örnekleri daha önce görülmüş olsa da hayli varlıklı bir iş adamının böyle bir reklam vermesi herkes için şaşırtıcı olmuştu.

Doğal olarak yorumlar yapıldı.

Birincilik elbette "Böyle yalakalık görülmedi" şeklindeki görüştü.

Kim olursa olsun her iktidarla çok iyi geçinmeyi bilen Zeynel Abidin Erdem seçim öncesi bu desteği kendine bir fırsata çevirmek istiyordu.

Tabii daha sonra farklı başka görüşler de atıldı ortaya.

Erdem'in çok yakını bir kişi hakkında "Fetullahçı terör örgütüne üye olmak" suçlamasıyla soruşturma başlatılmış ve cezaevine konmuştu.

Zeynel Abidin Erdem de pis işler yapabildiği dönemde cemaate çok yakın bir isim olarak biliniyordu zaten.

Bu nedenle "Erdem Fetullahçılık suçlamasından korunmak için böyle bir yalakalığa soyunmak istedi" diyenler ister istemez haklı gibi görünüyordu.

Oysa bana göre durum öyle değil.

Zeynel Abidin Erdem elbette FETÖ suçlamasından kurtulmak isteyecektir ama bunun yolu bu değil.

Erdoğan'ı Beyaz Saray'a takdim eden ve "Bu çocukta çok iş var siz Türkiye'de bunu destekleyin" diyen ekibin içinde yer alan Zeynel Abidin Erdem'in kurtulmak için bu şovlara ihtiyacı yok.

Gider anlatır durumu neyse gereği yerine de getirir.

Bu reklam aslında AKP'nin HDP'ye dolaylı yoldan "ortaklık teklif etmesinin" görüntüsüdür.

Erdem Mardinli ve Arap kökenli bir iş adamı.

Bu bölgede çok tanınıyor hayli de güçlü.

Verdiği reklamda "Arap Kürt kardeşlerim" diyor.

Bu kesimlerin AKP'ye oy vermesini istiyor.

Bölgedeki dindar Kürtler zaten oylarını AKP'ye veriyor.

Kürtler bunun dışında HDP'ye oy veriyorlar.

Zaten AKP'ye oy verenlere "Oyunuzu AKP'ye verin" demenin bir anlamı yok.

Ama Erdem reklam yoluyla HDP'ye oy verenlere çağrı yapıyor ve "Akıllı olun çıkarınız burada" demiş oluyor.

"Zeynel Abidin Erdem Kürtler üzerinde etkili değil ki" diyenler olabilir.

Mesele etkili olmak değil ki mesajın iletilmesi. Bu konuda da Zeynel Abidin Erdem adı bölge için gerçekten çok önemli.

AKP kurmayları HDP'nin oylarına muhtaç olduklarını biliyorlar.

Ama CHP ve İYİ Parti'yi "teröristlerle iş birliği halinde" gibi göstermek için karalama kampanyası açtıkları için bunu açıktan yapamıyorlar.

O reklamın asıl öyküsü budur bence.

SORALIM BAKALIM

Atatürk Kültür Merkezi üzerinden millet düşmanı çıkarmak nasıl bir başarıdır böyle?

Erdoğan yeniden inşa edilecek Taksim'deki Atatürk Kültür Merkezi açılışında gerçekten inanılmaz şeyler söyledi.

"Bu bina sadece bir kültür merkezi değil" dedikten sonra ekledi; "Son 5 yıldır milli iradeye kasteden vatan millet düşmanlarına verilmiş en güzel cevap olacak. "

Pardon ama ne alaka?

Atatürk Kültür Merkezi opera-bale ve tiyatro sanatının sahnelendiği bir alan.

Vatan millet düşmanlığı ile ne ilgisi var veya olabilir?

Ayrıca kimdir bu vatan millet düşmanları ve eskisi ile aynı işlevi taşıyacak bir binanın yeniden inşası nasıl olur da millet düşmanlarına karşı bir zafer anıtı olarak tanımlanabilir? Erdoğan'ın nefret söylemini bu kadar sık ve yüksek sesle dile getirmesi beni derinden etkiliyor ve çok rahatsız ediyor.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

Ne Gezi'de ne başka bir zaman Atatürk Kültür Merkezi'ne teröristlerin fotoğrafı asılmadı

Cumhurbaşkanı Erdoğan Atatürk Kültür Merkezi'nin temel atma töreninde aklından hiç çıkmayan Gezi direnişine yine veryansın etti.

"Buraya Gezi sırasında teröristlerin resmini asmışlardı" dedi.

Gezi direnişine katılmış biri olarak AKM'nin üzerine terörist fotoğrafı asıldığına hiç tanık olmamıştım.

Ancak yine de "hafızam yanıltabilir" diyerek arşivden Gezi fotoğraflarını bulup tek tek baktım.

Hiçbirinde terörist fotoğrafı göremedim.

Atatürk Kültür Merkezi üzerinde dev bir Atatürk posteri vardı.

Deniz Gezmiş'in bir posteri duruyordu ki herhalde kimse Deniz Gezmiş için "terörist"tanımını kullanamaz.

Yeri gelmişken temel atma törenine "sanatçılar da katıldı" cümlesine kafam takıldı.

"Kimdir bu sanatçılar?" diye baktım.

En önde Sibel Can var. Yavuz Bingöl Orhan Gencebay da tanıdık isimlermiş.

Bu kişiler her ne kadar yandaş olsalar da "sanatçı değillerdir" diyemem bu büyük haksızlık olur.

Ancak bu isimlerle Atatürk Kültür Merkezi'nin anlamı örtüşmüyor.

O sanatçılar temel atma törenine katılsalar bile en önde olacak isimler değiller.

Ve işin en fenası asıl önde bulunması gereken sanatçıların hiçbirinin orada olmaması.

Bu da iktidarın sanata ve kültüre nasıl baktığının tipik örneklerinden biri.

YENİ ÖĞRENDİM

Ucuzluk algısını böyle oluşturuyorlar

Size bir okurumun gönderdiği mesajdan bazı parçalar sunmak istiyorum.

Okurum adı bende saklı olan bir market zincirinde gördüklerini anlatıyor.

Bakın ne diyor;

"Can Bey merhaba. Fiyatları tepeye fırlatıp sonra indirmiş gibi yapmayı en iyi …… market zinciri beceriyor. Yafa portakalı 2.5 lira idi. Ertesi gün gittiğimde portakalın üzerine 6.5 lira etiket koymuş üzerini çizmiş altına 3.99 yazmış. Vallahi de billahi de aynen böyle. "

Böyle bir oyun olduğunu defalardır yazdım ve özellikle Tele1'de çok söyledim.

Okurum ardından devam ediyor. Duyarlı bir tüketici olarak durumu gidip market zincirinin mağaza müdürü ile konuşmuş.

Bakın onu nasıl anlatmış;

"Durumu gittim market müdürüne anlattım. Önce inkar eder gibi yaptı üsteleyince çaresiz kaldı. Ellerini kaldırıp 'emir yukarıdan geliyor ne yapayım' dedi. "

Aynı okurumun bir de başka saptaması var. O da ilginç geldi bana.

Diyor ki; "Can Bey bir de her gün tenceremizden soframızdan eksik etmediğimiz maydanozun bir demeti 3 lira. Bir demet 49-53 gram geliyor yani kilosu 60 lira. Ot deyip geçiyoruz ama kilosu 60 lira. "

Gerçekten de aldığımız bazı yeşilliklerin kilosunun kaça geldiğini hiç düşünmemiştim ben de.



================================

NECATİ DOĞRU: SORU: 1 VE SORU: 2

7 şiddetinde deprem olmadı. TIR bindirmedi. İş makinesi kepçesini balyoz yapıp vurmadı. Tank gelip çarpmadı. Kartal'da Yeşilyurt Apartmanı kendiliğinden çöktü. Göz göre göre haber vererek yıkıldı. Çökmeden önce duvarlarından kolonlarından temellerinden "çökeceğim" sesleri geliyordu.

21 kişi hayatını yitirdi.

Devletin büyükleri; Cumhurbaşkanı eski Başbakan yeni belediye başkan adayı Bakanlar çöken binanın içinden cansız çıkartılanların cenaze namazına durdular ve onlar için "şahadet makamına ulaştılar… Allah rahmet etsin şehitlerimize…" dediler.

"İmar şehitlerimiz!"

Yıkılan apartmanın enkazı altında can verenlerin yakınlarının acılarını paylaşırım. Bu yazıyla amacım onları incitmek değil. Soruyu enkaz altında can verenlerin yakınlarına sormuyorum. Cenazeye katılan ve "imar şehitlerimiz" diye ölüm acısı ticareti yapan devlet büyüklerine soruyorum.

Onları kim şehit etti?

★★★

Savaş çıkmadı. Düşman ordusu saldırmadı. Düşman uzun menzilli füzeleri ile nokta atışı yapıp vurmadı. Birliğe sızmış ajan gizlice zaman ayarlı patlayıcı koymadı. Yeraltına gizlenmiş hain aşağıdan ateş edip vurmadı. Çekmeköy'de askeri helikopter motorlarında sorun olup olmadığını bilmek için test uçuşu yapıyordu. Helikopter UH-1H tipiydi ve pek çok ülkenin ordusu bu tip helikopteri artık kullanmıyordu.

Helikopter düştü.

Yüzbaşılar; Ümit Özerli Semih Özcan astsubaylar; İlyas Kaya ve Yakup Aşar test uçuşunu yapıyorlardı. Düşen helikopter içinde canlarını verdiler. Şehit 4 askerin annelerinin "oğlum sen beni taşıyacaktın ben seni taşıyorum" sözleri tören alanında yankılandı. Aynı Çekmeköy'de yine aynı tip UH-1H tipi askeri helikopter yine test uçuşu sırasında iki ay önce düşmüş 5 asker şehit olmuştu.

"Asker şehitlerimiz!"

Onları kim şehit etti?

Helikopter test uçuşu sırasında can verenlerin yakınlarının da acılarını paylaşırım. Bu yazıyla amacım onları incitmek değil. Soruyu devleti orduyu yönetenlere soruyorum.

Soru 1:

Hangisi şehit?

Ve…

Soru 2:

Onları kim şehit etti?

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

Kuyruklu döneme nasıl geldik?

Yeni Bakan FAKIBABA "Erkekseniz şimdi yolsuzluk yapın da göreyim" demişti. Kendinden önceki Mehdi Eker Kutbettin Arzu Faruk Çelik'in bakan olduğu dönemlerde "yolsuzluk yapıldığını" itiraf etmişti. O günlerde Sayıştay da son 15 yılda Tarım Bakanlığı'nın bütçesinden 60 milyar liralık desteğin dağıtıldığını ve bu parayı alıp kullanan çiftçilerin tarlasında ahırında bostanında bağında bahçesinde nasıl bir verimlilik artışı yaratıldığının takip edilmediğini rapor etmişti. 60 milyar çok büyük

--
AltNot a45UyF587661
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Turk Milletinin istidadi ve kesin karari medeniyet yolunda durmadan yilmadan ilerlemektir.

Gazi Mustafa Kemal ATATURK

-   -   -   -   -   -   -   -   -
JEAN MESLIER : SAGDUYU TANRISIZLIGIN ILMIHALI

118. MUCIZELERLE ILGILI KARAR VERME TARZI KONUSUNDA, PASCAL'IN GORUSUNUN REDDI

Tanrisalliklarini mucizeler uzerine bina eden ve bu sekilde bizi dogrudan dogruya kuskulanmaya ozendiren bazi dinler hakkinda ne diyecegiz? Hiristiyanlarin, icinde Allah'in yurekleri katilastirmakla, yok etmek istediklerinin gozlerini kor etmekle ovundugu; bu Allah'in kotu ruhlara ve buyuculere kendi hizmetkarlarinin yaptigi kadar buyuk mucizeler yapma iznini verdigi, deccalin imani esfiyayi (ermisleri) bile sarsacak kerametler gosterebilecegi haberinin verildigi bu kutsal kitaplarindaki gizli kapakli mucizelere nasil inanilir? Bu bir kez kabul edilince, Allah'in bizi uyarmak mi, yoksa tuzaga dusurmek mi istedigi hangi belirtilerden anlasilabilir? Gordugumuz olaganustu seylerin Allah'tan mi, ya da seytandan mi geldigi nasil fark edilir? Pascal, bizi guclukten kurtarmak icin, cok agirbasli olarak, "Inanis hakkinda mucizelerle, mucizeler hakkinda inanisla hukum verilmelidir; inanislar mucizeleri, mucizeler inanislari fark ve temyiz eder" diyor. Gulunc bir kargasa cemberi varsa, kuskusuz Hiristiyanlik dininin en buyuk savunucularindan birinin bu dilber akil yurutmesindendir. Dunyada hangi din vardir ki, "en guzel" inanisa sahip olmakla ovunmesin ve bu inanislari dogrulamak icin bize bir suru mucizeler soylemesin?

Bir mucize, kanitlanmis bir gercegin acikligini yok etmeye elverisli midir? Bir adam: butun hastalari iyilestirmek, butun topallari duzeltmek, bir sehrin butun olulerini diriltmek, gokyuzune yukselmek, gunesin ve ayin hareketini durdurmak sirrina sahip olan bir adam, bunun delaletiyle, iki kere ikinin asla dort etmedigine, birin uc olduguna, ucun ancak bir olduguna, genisligi ve gorkemiyle evreni dolduran bir Allah'in bir Yahudinin vucuduna girdigine, "sonsuz"un bir olumlu insan gibi olebildigine; degismez, her seyi gorup anlayan, bilgin ve zeki oldugu soylenen bir Allah'in dini hakkinda bakisini degistirebilmis ve kendi eserini yeni bir vahiy ve ib'as (gonderme) ile duzeltmek zorunda kalabilmis olmasina beni inandirabilir mi?
-   -   -   -   -   -   -   -   -
Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder