MAYALAR
İki Aztek Casusundan MONTEZUMA'ya acil not
Güneşe uzanan basamaklar..
Orta Amerika ormanlarında olağanüstü tapınaklar ve saraylar inşa eden Mayalar, Avrupa Ortaçağ'ın karanlığında yaşarken, ileri bir uygarlık kurmuşlardı.
Sadece cesaret yetmedi...
Aztekler yeni doğan bebelerin göbek bağlarını kalkan ya da küçük oklarla keserlerdi. Gençler sadece askeri eğitim görür, atkuyruğu yaptıkları saçlarını, savaşta tutsak kazandıklarında keserlerdi. Ne var ki, askeri yetenekleri ve cesaretleri, top ve tüfekle donatılmış İspanyol askerlerinin karşısında işe yaramadı.
Güneşin çocuklarının kültürü...
İspanyol Pizarro XVI: yüzyıl başlarında Peru'ya ayak bastığında, İnkalar'ın gelişmiş kültür ve sanatları karşısında şaşırıp kalmıştı. Birkaç ay içinde bu uygarlığı yok etti. Son İnkalar, And Daları'nın zirvelerine sığındılar...
İspanyollar'ın kurbanı oldular
KİLİSE VE ALTIN UĞRUNA TALAN...
8 Kasım 1519'da Cortez İmparator Montezuma (üstte) ile karşılaştı...
İnka erkekleri giysilerinin üstüne kolsuz bir tunik giyiyor ve soğuk havalarda büyük bir pelerin kuşanıyorlardı. Resimdeki pelerinin 13. ya da 16. yy.'dan kalma olduğu sanılıyor. Chimu 'gömü eldiveni': Zengin bir mezardan çıkarılan, savaşçı ve kuş süsleriyle bezenmiş bir çift eldivenin teki. Gümüş tırnaklı. M.S. 14. yy.'a ait...
İspanyollar Orta Amerika'ya vardıklarında, orada çeşitli yerli toplulukları yaşıyordu. En ileri olan ve en çok nüfusu barındıran kültürler Mayalar ve Aztekler'di. Güney Amerika'da ise İnka kültürü gelişti. Maya tarihi hakkında çok az bilgimiz var. İlk Mayaların kökeninin çok eski olduğunu biliyoruz (M.Ö. 2000). Bunlar M.Ö. 1500'den başlayarak. Meksika Körfezi boyunca dar ve bataklık bir alanda yaşayan Olmekler'in kültürünü miras almışlar. Olmek kültürünün kurumaya başladığı M.Ö. 400'den başlayarak, heykellerden, özellikle de kabartmalardan belli olan ilk Maya törensel merkezleri ortaya çıkıyor. Ovalardaki en eski anıt (28 no.lu Tikal Dikilitaşı) M.S. 292'ye, en yeni anıt ise M.S. 909'a tarihleniyor. Mayalar, bu yıllar arasında en parlak dönemlerini yaşamışlar; ama tarih onları tanımamış.
Aztekler'e ilişkin tarih bilgileri daha çok. Kuzeyden geldiklerini ve Meksika Vadisi'ne en son girenler olduklarını biliyoruz. 1325'de (ya da 1370) başkentleri Tenochtitlan'ı bayındırlaştırmaya başladılar, ilk Aztek kralı Acamipichtli oldu. Taş binalar ve "chinampa"lar (yüzen bahçeler) varlığını üçüncü kral Chimalpopoca'
ORTA AMERİKA’NIN VENEDİK’İ LAGÜN KENT TENOCHTİTLAN…
Bir gün ihtiyarlar gençleri yanlarına çağırdılar. Beyaz bir söğüt dalını, bir kurbağayı ve beyaz balıkları gördükleri yere kenti kurmalarını söylediler. Tanrı Uitzilopochtli'
Başkent mahalleleri.
Tenochtitlan dört ana mahalleye ayrılmıştı. Kentin kuruluşundan az sonra, sakinlerinin bir kısmı yakın bir adacık üzerinde, yeni yerleşim alanı Tlatelolco'yu kurdular. Tenochtitlan politik ve dini merkez kimliğini korurken, Tlatelolco ticari merkez haline dönüştü.
Tanrılar, dallarına kartal konmuş kaktüsün bulunduğu yeri işaretlemişlerdi; ama, bu topraklar bir kent kurmak için hiç de elverişli değildi. Bir kere bataklığın tam ortasına düşmüşlerdi. Ancak, ilk Aztekler zorluklar karşısında yılmadılar. Komşu kabilelerden tahta ve taşlar satın alarak, bataklığın içindeki küçük adacıkların temelini güçlendirdiler. Önce kaktüs dalında kartalı gördükleri yere tanrı Uitzilopochtli için bir tapınak inşa ettiler. Daha sonra bu tapmağın çevresinde kenti kurmaya giriştiler. Bunun için, ilk iş olarak yüzlerce küçük adacığı köprülerle birbirine bağladılar. İspanyollar tarafından işgal edildiğinde, kent, eski kentin etrafında olağanüstü gelişmişti. İspanyollar'ın "Büyük Tenochtitlan" diye adlandırdıkları yerleşim alanı, hem Tenochtitlan hem de komşusu Tlatelolco kentini kapsıyordu. Kent dikdörtgen biçiminde bir alana sahipti ve binlerce hektarlık bir alana yayılmıştı. İspanyol işgalcilere göre, kentte yaklaşık 80.000 ile 100.000 arasında bina bulunuyordu. Her evde yaklaşık 7 kişinin yaşadığını varsayan İspanyollar, Tenochtitlan'ın nüfusunu 560.000 ile 700.000 arasında tahmin etmişlerdi. Günümüz de ise tarihçiler, kentin nüfusunun 500.000'den fazla, bir milyondan az olduğunu kabul ediyorlar.
Tenochtitian'
Aslında, fatihler tarafından neredeyse yok edildiği için, yakın dönemlerde sürdürülen arkeolojik kazılar, haritalar, seramik modeller ve kayıtlarla nasıl bir yerleşim olduğu ortaya çıkarabildi.
Tabanı, başka kentler gibi, her klan ya da toplumsal gruba geometrik şekilli bir yer ayrıldığı için, dikdörtgen biçimliydi. Böylece Mayalar'daki gibi, tören merkezi kent ile taşra arasında kesin bir ayrım yoktu.
Bernal Diaz. Tenochtitlan'ı düz yolları, meydanları, kanalları ve köprüleri ile Venedik'e benzetti ve şöyle betimledi: "Hem sudaki, hem karadaki nice yapıyı, düz giden yolları, meydanları gördüğümüzde, hayranlığımızı gizleyemedik. Suyun üstünde yükselen piramitlerin yüksek kulelerinden, hepsi duvarlı binalardan kaynaklanan bir çeşit büyüydü."
Aztek başkentinin merkezinde, yılanlarla süslenmiş duvarlar çevrili kutsal piramitleri, bir top sahasını, kurban taşını, vinçlerin dişli çubuklarını, törensel arınmalar için bir havuzu, okulları, kitaplıkları ve rahiplerin meskenlerini içine alan dinsel bir çekirdek vardı. Piramitler, bütün Orta Amerika tapınakları gibi, kesik koni biçimindeydi; üç kademeden oluşuyorlardı. Böyle bir yapının tepesindeki bir ya da daha çok tanrı odasına dik merdivenle çıkılıyordu. En önemli bina Aztek egemenliği sırasında birçok kere inşa edilmiş Büyük Tapınak'tı. Anıtsal binaları sağlamlaştırmak için, "tezontle" denilen, hafif ve dayanıklı bir volkanik malzeme kullanılıyordu.
Duvarla çevrili yerin ötesinde, krallık saraylan tarafından öncelenen dört büyük konut mahallesi başlıyordu. Montezuma'mn iki katlı, harika bahçeli, pek çok odalı, püsküller ve altın eşyalarla zengin bezenmiş sarayı, Avrupalılar'ın düş gücünü çok etkiledi.
Evler, su baskınından korunmak için taş yükseltilerin üstüne yapılmıştı ve dışarıdan parlak renklere boyanmıştı. Çatı kireçle kaplıydı ve sütunların üstüne binen kalaslar ve kalasçıklardan oluşuyordu. Pencere yoktu ve ana oda, yağmur suyunun toplandığı bir tekne olan iç avluya açılıyordu. İki su kemeri (Chapultepec ve Coyoacan) kenti karaya bağlıyordu. Hijyen sorunlarım çözmek için, bazı stratejik noktalara kent atıklarını toplayan mavnalar bağlanmıştı. Aydınlatma, çam tahtasından reçineli meşalerle yapılıyordu.
Tenochtitlan"ı Orta Amerika'nın Venedik'i yapan asıl etken, sayısız kanallarıydı. Bütün sokakların bir bölümü sıkıştırılmış toprak yol, bir bölümü de kanaldı. Kent, tapınakların bulunduğu bazı büyük meydanlar dışında, geniş ve boş araziye sahip değildi. Bu özellik günümüzde de Mexico City kentine damgasını vuruyor. Ne var ki, tüm sıkıştırılmış mimarisine karşın Tenochtitlan yeşilliğe hasret bir kent değildi. Her evin arkasında küçük bir avlu vardı ve buraya ağaçlar ekilmişti. Ayrıca, halk küçük avluda kendine yetecek bir tarımsal faaliyeti gerçekleştiriyordu. Ayrıca, Aztekler çiçek konusunda çok duyarlı insanlardı. Hemen hemen her aile, avlusunda çeşitli renklerde çiçekler yetiştiriyordu.
Oyun sportif bir karşılaşmadan çok, dinsel bir kurban töreniydi. Genellikle 5-6 kişi olan oyuncular topun sıçrayışını izliyorlardı. Topa yalnızca kolları ve dizleriyle dokunarak, sahanın kenarlarındaki yerden çıkan, nalların öte tarafına geçirmeye çalışıyorlardı.
Maya arkeolojik sitlerinde, çoğu kez Mayalar'ın hiç kuşkusuz, çağdaş Meksika "pelota"sının türediği bir top oyununda kullandıkları bir ya da daha fazla top sahası ("canchas") gün ışığına çıkarılıyor. Bu oyun bütün Orta Amerika'da yaygındı. En eski top sahaları körfez kıyısında oturan Olmekler'e kadar uzanıyor (M.Ö.1500). En çok sayıda arkeolojik kalıntı da Aztek topraklarında bulundu.
Birkaç çeşidi bir yana, top sahaları genellikle büyük I harfi, uçları oyun sahasının kenar çizgilerini oluşturan bir çeşit çift T harfi biçimindeydi. Stadyum, üstlerinde halktan çok sayıda izleyicinin oturduğu, yüksek dik ya da eğik duvarlarla çevriliydi. Soylular, kalabalığa karışmamak için, oyunu bitişik saraylardaki teraslardan trükünde otururmuş gibi izliyorlardı.
Top sahası evrenin bir simgesiydi ve top, gündüze atfedilen bir bölgeden karşıya, geceye ayrılan bir bölgeye geçen güneşin rotasını simgeliyordu.
Takımlar bölgeden bölgeye ve çağdan çağa değişiyordu. Oyuna, genellikle beş oyuncudan oluşan iki takım katılıyor ve duvara sabitlenmiş taş bir halkayı, yine genellikle kauçuktan yapılmış sert bir topu geçirmeye çalışıyorlardı. Topa el ve ayaklarla dokunmak yasaktı.
Oyuncuları korumak için tahta ve kauçuktan iri ve ağır bir kemer, dizlik, kolluk, eldiven, bazı bölgelerde de kask takılıyordu.
Rakiplerin tanrılara çabalarını gösterdiği bu törensel oyun, seyircilerin yalnız dinsel olarak değil, toplumsal olarak da katılımıyla oynanıyordu. İzleyiciler oyuna karıları, çocukları, kendileri ve özgürlükleri için bahse girerek katılıyorlardı.
Karşılaşmalar çok tehlikeliydi ve bu müsabakalar atletizm yarışması gibi yapılmıyordu.
Oyun, ölüm ve kurban imgeleriyle iç içeydi. Anlaşılan, karşılaşmadan sonra yapılan törenlerde kaybeden taraf kurban ediliyordu. Top oynama kültüne bağlanabilen taş bulgular Totanac (klasik Veracruz kültürü) biçemindeki boyunduruk. balta, taş karıştan oluşuyor; ama, genellikle Maya gömü yerlerinde bulunuyorlar.
Bunlar oyuncuların karşılaşmalar ve ardından gelen törenler sırasında giydikleri koruyucu giysileri simgeleyen nesneler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder