ERGENEKON DAVASINDAN ÖTÜRÜ 11 AY TUTUKLU GAZETECİ VEDAT YENERER'İN ,SERBEST KALDIĞINDA TV PROGRAMINDA ANLATTIĞI DEHŞET VERİCİ TESPİTLERİ VE İDDİALARI ... Gazete yazar Vedat Yenerer Ergenekon soruşturması kapsamında 11 ay tutuklu bulunduğu süreci Saygı Öztürk'le Manşet programında anlattı. İşte Yenerer'in inanılmaz anekdotlarla dolu cezaevi süreci ve yaşadıkları: Sabahın 05:30'unda 22 Polis Kapımdaydı -Evimin zili sabahın 05:30'unda çalındığında sıranın bana da geldiğini anladım. Mevcut siyasi i! ktidara karşı tepki gösterip, eleştiride bulunanlar sırayla alınıyorlardı. Eşime merak etme 3-4 gün gözaltında tutar sonra bırakırlar dedim. Arabamın Olup Olmadığını Bilmiyorlardı -Evimi didik didik aradılar, ancak yatak odasında bulunan kasayı görmediler. Bana sordular evde kasa var mı diye. Evet var dedim ve içini açarak gösterdim. Evime gelen polisler arabamın olup olmadığını dahi bilmiyorlardı . Belli ki birilerinden direktif alınmış, herhangi bir hazırlık yapılmamış. -Arabamı elleri eldivenli polisler sanki eroin operasyonu yapıyorlarmış gibi aradılar. Gizli Belgeler Nerede? -Kayda değer bir şey bulamadıklarını anlayınca iki amir beni kızımın odasına çekip 'otur' diye sert bir tavırla "gizli belgeler nerede? Nereye sakladın" şeklinde sorular sormaya başladılar. Bende herhangi bir belge yok. Bana gelen belgeyi ben ya köşemde yazarım yada televizyon programlarımda, kitaplarımda yayınlarım. | Fethullah Hocayla Neden Uğraşıyorsun? -Emniyet'te bodrum katta bulunan bir hücreye konuldum. Bir odadan diğerine ellerim kelepçeli götürüyorlardı. 4 gün gözaltında kaldım, 2 saat sorgulandım. Sorgu medya konulu sorgularla geçti. Hangi gazeteci kaç para alır. Ali Kırca transfer ücreti olarak ne kadar aldı? Gibi sorular soruldu. Bazı polisler Fethullah hocayla neden uğraşıyorsun? Diye inanılmaz sorular yönelttiler. | 1873 Avusturya-Macarista n Yapımı Av Tüfeği Vahim Silah Oldu | Savcılıkta televizyon programımda gösterdiğim antika tüfeği sordular. Annemin evinde dedim. Tüfeğin maket olduğunu yada elimden çıkardığımı söyleyebilirdim. Ama gayet açık hiçbir gizli saklım olmadığı gibi annemin evine gidip alabileceğimizi söyledim. Gecenin bir yarısı annemin evine tüfeği almaya gidildi ve arama izni olmamasına karşın annemin evini bile aradılar. Emniyet Kriminoloji 1873 yapımı antika tüfek için denenmek üzere fişeği dahi bulunamayan tüfeğe yivli-setli vahim tüfek raporu verdi. Savcı bu tüfeği görmesine karşın beni tutuklanmam üzere mahkemeye sevk etti. Hakimde vahim raporunu görünce haliyle tutuklanmama karar verdi. Daha sonra Adalet Bakanlığı'na başvurduk. Gelen raporda tüfek yivsiz-setsiz av tüfeği olarak yer alıyordu. Bu durumda mahkeme heyetininde kafası karıştı haliyle. Askerlik yapmış herkes tüfeği gördüğünde anlar ne olduğunu. Mahkemede tüfeği incelemek üzer! e getirilmesi talebinde bulundu. Tüfeği görüp karar verecekler. Dünya'yı Dolaştım Böyle Rezillik Görmedim -İlk olarak Bayrampaşa cezaevine konuldum. Konulduğum hücre pislik içerisindeydi. İşim gereği dünyanın hemen her bölgesine gittim. Ama ben bu kadar rezil bir yer görmedim. Leş gibi kokan bir hücre. Ceketimi çıkarıp yastığa sarmak zorunda kaldım. Oradan Kandıra cezaevine sevkedildim. Böbrek Bitiren Kandıra -Kandıra F tipi bir cezaevi. İlk gün 3 arkadaş karantina koğuşuna konulduk. Şubat ayı olduğundan çok soğuktu cezaevi. Daha sonra 3 arkadaş 15 metr! e karelik bir hücreye konulduk. İçeride buraya tabutluk deniliyor. Seb ebi de tavanının tabut şeklinde olması. Bir süre sonra insanın psikolojisini bozuyor. Kandıra inanılmaz rutubetli bir cezaevi. Kaloriferleri akşam birkaç saat yakıp söndürüyorlar. Rutubetten duvarlardan sular akıyor. Konumu gereği zaten soğuk olan Kandıra iyice yaşanılmaz hal alıyor. Yatarken eliniz battaniyenin altından dışarı çıktığında resmen donuyor. Sadece yüzümüzün bir kesimini nefes almak üzere dışarıda bırakabiliyoruz. Her kişiye 2 battaniye veriyorlar. Ama boyum uzun olduğundan battaniyeler yetersiz kalıyor ve üşüyorum. Defalarca dilekçe yazmama karşın aylar sonra cevap geldi cezaevi yönetiminden. Bir kişiye yönetmelik gereği 2 battaniyeden fazla veremeyiz diye. Kantinden al dediler. Peki alalım dedim. Ama kantinde battaniye kalmadığını söylediler. Peki depoda yok mu? Orada varsa alalım dedim. Deponun anahtarı şu an yok dediler. Böyle bir şey olamaz. Gazeteci olduğumuzdan soru sorma alışkanlığımız var haliyle. Bir gün doktora çıktım. Doktora hastaların en çok şi! kayetinin ne olduğunu sordum. Doktor böbrek dedi. Burada herkes böbrek hastasıdır, rutubet burada yatanların böbreklerini adeta bitirir. 5 yıl burada kalanın böbreği biter dedi. Gerisini siz düşünün. Silivri Cezaevine Gelen Saraya Gelmiş Gibi Oluyor Silivri cezaevi diğer cezaevi şartlarına göre daha iyi durumda. Başka cezaevinden gelenler saraya gelmiş gibi oluyorlar. Burada yemekler güzel ve bol. Ancak o kadar para harcanmasına karşın işçilik ve kalite çok kötü. Kalorifer petekleri eski petekler. Gardiyanlar isyanda. Servisi kaçıran yanıyor. Şehre çok uzak başka bir ulaşım aracı yok. Gardiyanlar benden rica ettiler bu durumu dile getirmemi. Sürekli İsyan, Uykusuz Geceler Cezaevin de sürekli isyan var. Günün belirli saatlerinde DHKP-C, PKK, El-Kaide militanları bir şeyleri protesto ediyorlar. Bir bakıyorsunuz dumanlar tütüyor. Ne olduğunu sorduğumuzda Sakka bir şeye sinirlenmiş odasını ateşe vermiş diyorlar. Ama ilk olarak Sakka kurtarılıyor. ABD önem veriyormuş Sakka'ya. Ona bir şey olmamlıymış. Sürekli bir ses gürültü, uyumak imkansız. Günde en fazla 3,4 saat uyku uyuyabiliyorsunuz. Gardiyanlar ellerindeki demir çubukları sürekli kapılara demirlere sürtüyorlar. İnsanın ciğerleri yerinden oynuyor. Defalarca rica etmemize rağmen buna son vermediler. İnsanların psikolojilerini bozuyorlar. Cezaevlerinde rahabilite denen olay yok kesinlikle. Diğer Mahkumlar Sürekli Haberleşiyor F tipi hücreler olduğundan hepsi yan yana. Özellikle terör suçu işlemiş PKK, DHKP-C ve El Kaide militanlarının hücreleri yan yana. Sürekli olarak haberleşiyorlar. Avlular yan yana olduğundan pet şişeler içerisinde birbirlerine sürekli bir şeyler gönderiyorlar. Bu bazen gazeteden bir haber ya da bir not olabiliyor. Bazen bir ses duyuyorsunuz Hüseyin geliyor diye. Pat bir şey düşüyor bizim avluya, üzerinde 51 nolu hücre yazıyor örneğin bizde diğer bir avluya atıyoruz bu pet şişeyi. Yaşadıklarımızı Ailelerimizden Gizlemek Zorunda Kaldık Silivri'ye ulaşım zaten çok güç. Ailem sağolsun her hafta ziyaretime geldi. Ama ziyaret saatinden en az 3 saat öncesinde burada olması gerekiyordu. Birde düşünün İstanbul'dan Silivri'ye ge! lmek ne kadar sürüyor. Sabahın 5'inde yollara dökülüyorlardı. Birde bu rada yapılan uygulamalar. 4 yaşındaki kızımın ayakkabısını hatta çorabını bile çıkarıp arıyorlar. Her hafta bunca eziyete maruz kalan ailemizden içeride yaşadıklarımızı gizliyorduk haliyle. Zaten hakkımızda bir kısım medyada ortaya atılan iftiralar onları yeterince yıpratıyordu. Dayımı Kaybettiğimi Çıkınca Öğrendim İçeride yaşadıklarımızı ailelerimizden gizlediğimiz gibi onlarda dışarıda yaşanan olumsuz olayları bizden gizlemek durumunda kaldılar. Örneğin ben tutuklandıktan sonra annemin büyük ve tehlikeli bir ameliyat geçirdiğini çıkınca öğrenebildim. Dayımın hakkımda ortaya atılan iddialara çok üzüldüğünü ve bu durumu bir arkadaşına anlattığı sırada kalp krizi geçirip hayatını kaybettiğini yine çıkınca öğrendim. Bunlar çok kötü şeyler. Ama inanıyorum ki Türk Adaleti doğru kararı verecektir. Tek güvencemiz Türk Milleti ve onun temsilcisi! Yüce Türk mahkemeleri. Albay Levent Göktaş' la Sarılıp Ağlaştık Savaş muhabiri bir gazeteciyim.. Görevim sırasında tanışmıştım Albay Levent Göktaş ile. Türkiye Cumhuriyeti kurulduğundan bu yana TSK'dan 3 altın madalya almış ve yüzlerce ödül sahibi bir asker daha yok. Binlerce çatışmaya katılmış ve yüzlerce arkadaşını gözlerinin önünde şehit vermiş. Vücutları parçalanmış arkadaşlarının parçalarını kendi elleriyle toplamış. Yanında mayına basan arkadaşının ayağını kendi elleriyle kesmek zorunda kalmış bir askerdir emekli Albay Levent Göktaş.. Cezaevine yeni getirilmişti koridorda tesadüfen karşılaştık. Birbirimize sarıldığımızda ikimiz de çocuk gibi ağlamaya başladık. Düşünün odasında benim kartvizitimi bulduklarında tamam işte bu demiş polisler. Yani insanlar birbirine kartvizitlerini yada telefon numaralarını veremez mi? Bu nasıl bir anlayış?! Yıllarca hayatını terörle mücadelede ortaya koymuş bir kahramanı terö ristlerle aynı çatı altına koymak. Terörist muamelesi yapmak ne acı bir durum. Bunun Hesabını Kim Verecek? Albay Levent Göktaş Abdullah Öcalan'ı Kenya'dan getiren birimin başında bulunuyordu. Aynı şekilde Öcalan'ı İmralı'ya sorgulayan ve Ergenekon davasında tutuklu bulunan emekli Albay Atilla Uğur. Gizli kalması gereken bu durumu kim nasıl açıklar kamuoyuna. Bu insanların hayatları söz konusu. Bunun hesabını kim verecek? Saygı Öztürk: Albay Göktaş'ın gözaltına alındığı gün PKK'nın sitesinde 'Vatanı'na hoş geldin Levent Göktaş' başlıklı bir yazı yer alıyordu. Kendisi bana cezaevinden mektup yolladı. Bu mektupta yer alan bazı bölümleri son kitabımda yayınladım. Vedat Yenerer: Evet sanırım Abdullah Öcalan'a uçakta "Vatanına hoş geldin Abdullah Öcalan" diyen sesin Albay Göktaş'a ait olduğu birileri tarafından onlara bildirilmiş. Ve bu nasıl bir organizasyondur ki terör örgütünü mutlu edebiliyor. "Keşke Bende Şehit Olsaydım" Albay Levent Göktaş, eşine ziyaretine geldiği sırada "keşke bende arkadaşlarım gibi şehit olsaydım da bu günleri görmeseydim" dediğini anlattı bana. Düşünün ömrünü terörle mücadeleye adamış bir kahraman ne halde. Özkök'le Kavgalı Olduğu İçin General Yapılmadı Emekli Albay Levent Göktaş bunca başarısı sonucunda Generallik makamına yükseltilmesi gereken bir komutandı. Ancak Hilmi Özkök'le arasının açık olması nedeniyle General rütbesine yükseltilmemiştir. Gözaltına Alınanların Ortak Noktası PKK'ya Karşı Mücadele Vermiş Olmaları Bir noktaya dikkatinizi çekmek istiyorum. Bakın bu hayali terör örgütü Ergenekon davasında yargılanan isimlerin ortak bir noktası var. Yazılarıyla görüşleriyle yada eylemleriyle hep PKK'ya! karşı mücadele vermiş kişiler. Türk Milleti'nin bölünmez bütünlüğünü savunmuş kişilere atılan iftiralara bir bakın. Bir poşet oluşturulmuş ve bu poşetin içerisine suça bulaşmış bir takım kişileri de bu poşetin içerisine atıyorlar. Ama inanıyorum yüce Türk Adaleti doğru kararı verecektir. Duruşmalar Çok Düzeyli Geçiyor Duruşmalar çok düzeyli geçiyor. İlk başlarda bir mezbelelik ortaya çıkmıştı kalabalık yüzünden. Ama artık çok daha düzeyli devam ediyor. Mahkeme Başkanı çok başarılı bir insan. Herkes tarafsızlığına inanıyor. Müvekkillerin avukatları bitmiş durumda. Sanık avukatları artık duruşmalara gelemez hale geldiler. Düşünün Silivri İstanbul arası 100 km . Her gün en az 150 TL benzin parası vermek bu insanları perişan etmiş durumda. Çoğu avukat bu hayali Ergenek! on örgütü yüzünden diğer işlerini kaybetmiş durumda. Toplumda bir hava yaratıldı ve bu avukatlar diğer müvekkillerini kaybetmiş durumda. Her Gün Değerlendirme Yapılıyor Her duruşma sonrası sevk aracında günlük değerlendirme yapılıyor.. Avukatların söylemlerine göre bazen mutlu bazen mutsuz olunur. Davanın gidişatına göre avukatlar günlük yorumda bulunuyorlar. Örneğin bir avukat bu haftadan sonra 15 kişiyi bırakabilirler diyor herkes sevinç içinde oluyor. Diğer Ergenekon tutuklusu arkadaşlarla mektuplaşmak suretiyle arada bir haberleşebiliyoruz. Gönlümüz İçeride Kaldı Tahliye haberini duyunca çok sevindim. Ama bir taraftan da üzüldüm. Çünkü suçsuz olduğuna inandığım diğer arkadaşlarımı içeride bırakmak zorunda kaldım. Orada adettir tahliye olanın ismi anons edilir cezaevi ! koridorlarında. 'Vedat Yenerer tahliye' sözü hayatımda hiç unutmayacağım bir andı. Diğer arkadaşlarla sarılıp kucaklaştık, içeride meşhur bir sözdür 'Allah kurtarsın' sözü. Allah kurtasın deyip ayrıldık. Ama hayatım boyunca unutamayacağım günler yaşadım. Tekrar yineliyorum: Yüce Türk Adaleti kim haklı? kim haksız?, kim suçlu? Kim suçsuz ortaya çıkaracaktır. | | | | |
-- In silico 20. yy.'da ortaya çıkan terim, bilgisayarla yapılan anlamında. (Zıt: in vivo, in vitro) Latin Atasözü oO-------------------------------------------------------------------Oo http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder