Tablo
1993...
Kenan Evren’in yağlıboya tablosu açık arttırmayla satışa sunuldu, işadamları kıyasıya yarıştı, 5 bin lirayla başladı, 50 milyon liraya yükselince, Kenan Evren “yeter artık” dedi, Sakıp Sabancı’nın oldu.
*
1993...
Kenan Evren’in yağlıboya tablosu, Kenan Evren Lisesi Vakfı’nın gecesinde açık arttırmayla satıldı, 10 bin lirayla başladı, arttıran arttırana, rekor kırıldı... 110 milyon liraya Koç Grubu’nda kaldı.
*
1993...
Kenan Evren, Marmaris’te sergi açtı, bi tablosu 500 milyon liraya Nuh Çimento tarafından satın alındı. Ancak, Nuh Çimento hangi tabloyu satın aldığını bilmiyordu, hatta, sergiyi bile gezmediler, tabloları görmediler! Kenan Evren’in röportajda anlattığına göre “hangisini isterseniz, onu verin” dediler. Kenan Evren de “anne sevgisi” isimli tablosunu verdi. Kenan Evren “o kadar para etmediğini ben de biliyordum ama, ne yapayım, sanatsever, hayırsever insanlar işte” dedi.
*
1997...
Kenan Evren, Ankara’da sergi açtı, “hamamda kızlar” isimli tablosu, kimliği açıklanmayan bi müteahhit tarafından 600 milyon liraya satın alındı. Kenan Evren’in “hamamda kızlar”ı Hürriyet’in tatil ekinde yayınlanan “bayram hamamları” fotoğrafından arakladığı iddia edildi. Kenan Evren “ne yapsaydım yani, kızları hamama götürüp, öyle mi resim yapsaydım” dedi.
*
1998...
Kenan Evren’in “Denizli horozu” isimli tablosu, Denizli’de açık arttırmayla satıldı, Denizlili tekstilciler, sanayiciler, ihracatçılar kıyasıya yarıştı, 100 milyon lirayla başladı, 10 milyar liraya turizmci’de kaldı.
*
1998...
Kenan Evren’in “Atatürk” isimli yağlıboya tablosu, İstanbul Ceylan Intercontinental Oteli’ndeki Cumhuriyet Balosu’nda açık arttırmayla satıldı. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’in de katıldığı görkemli gecede, seçkin davetliler kıran kırana kapıştı, Kenan Evren’in tablosu 250 milyon liradan başladı, 105 milyar liraya Ali Balkaner’de kaldı. Ali Balkaner, Kenan Evren’in tablosunu Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’e hediye etti!
*
1998...
105 milyar liralık fiyat, Kenan Evren’i “yaşayan en pahalı Türk ressamı” yapmıştı... Kenan Evren ise, “en yüksek ikinci fiyata satılan tablom oldu” dedi. Demek ki, 105 milyardan fazlaya satılan tablosu vardı. Ama, o tablonun kim tarafından satın alındığını açıklamadı.
*
1998...
Bilahare, en yüksek fiyata satılan tablonun hangisi olduğu ortaya çıktı. Kültür Bakanlığı Resim Heykel Müzesi, Kenan Evren’in “begonvilli duvar” tablosunu 300 milyar liraya satın almıştı iyi mi! Seneler önce yaşanan bu rezaleti, bugünün Kültür Bakanı Ertuğrul Günay ortaya çıkardı, soruşturma açtı, sonra n’ooldu bilmiyorum.
*
1999...
Kenan Evren, Playboy’a çıplak poz veren, dünya ve olimpiyat şampiyonu Alman buz patenci Katarina Witt’in tablosunu yaptı. “Şelale altında bir güzel” isimli tablosu için “belki sürpriz yapıp, bi sergimde gösteririm ama, kaç milyar verirlerse versinler, satmam” dedi.
*
2001...
Kenan Evren, İzmir’deki sergisini iptal etti. “Ekonomik kriz var, benim tablolarım en aşağı 20 milyar lira, bu ortamda kimse gelip de tablo almaz” dedi.
*
2001...
Kenan Evren haklıydı netekim. Fiyatlar fena gevşemişti. Kenan Evren, Ankara’da sergi açtı, “sigara içen ihtiyar” isimli tablosu, anca, 1 milyar 300 milyon liraya Halis Toprak tarafından satın alındı. Gel gör ki... Kenan Evren’in “sigara içen ihtiyar”ı Fikret Otyam’ın çektiği “sigara içen ihtiyar” fotoğrafından arakladığı iddia edildi. Fikret Otyam, bir liralık sembolik tazminat davası açtı. Kazandı. Mahkum etti. Kenan Evren “o fotoğrafı bana Mehmet Ali Birand gönderdi. Bu Mehmet Ali Birand, 32’nci Gün programını yapan Mehmet Ali Birand değil. Ankara’da yaşayan Mehmet Ali Birand isimli bi vatandaş. Slaytı da var. Söyledik mahkemeye, böyle böyle dedik, dinletemedik. Yatak odamda eskiden kalma gümüş bir lira var, tazminat olarak onu vereceğim. Sanatsal faaliyeti mahkemeye verenleri, millete havale ediyorum” dedi.
*
2002...
Kenan Evren, İstanbul’da sergi açtı, “asla satmam, belki gösteririm” dediği, Katarina Witt tablosunu satışa çıkardı. 10 milyar lira etiket koydu. Alıcı çıkmadı. Elinde kaldı.
*
2003...
Kenan Evren, İstanbul’da sergi açtı, 2 ila 4 milyar lira arasında etiket koyduğu yağlıboya tabloları, anca, 1 milyar liraya alıcı bulabildi. Suluboyaların yüzüne bile bakan olmadı. Getirdiği gibi geri götürdü.
*
2005...
TMSF, batık bankacı Ali Balkaner’in haczedilen mallarını sattı. Aralarında, Kenan Evren’in “portre” isimli tablosu da vardı. Verile verile, 600 lira verildi.
*
2006...
Malum, Türk Lirası’ndan sıfırlar atılmıştı. Kenan Evren’in sıfırları ise, daha hızlı erimişti. İzmir’de sergi açtı, bin lira etiket koyduğu tabloları, 500 liraya zorla gitti.
*
2007...
Kenan Evren’in yakın dostu Mustafa Deliveli’ye hediye ettiği ve Lidya Oteli’nin borçlarından ötürü el konulan “orman”, “ağaç” ve “sazlıklı göl” isimli tabloları, icra yoluyla satışa sunuldu. 3’üne birden istene istene toplam 5 bin lira istendi. Alıcı çıkmadı. Fiyat indirildi. Gene alıcı çıkmadı.
*
2009...
Cumhurbaşkanlığı, Çankaya Köşkü’nde sergilemek üzere, portresi bulunmayan eski cumhurbaşkanlarının yağlıboya tablosunu yaptırmak istedi, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne başvurdu. “Yaşayan en pahalı ressam” Kenan Evren’in tablosunu yapacak ressam bulunamadı! Üniversite Senatosu’nun kararını nazik bi dille açıklayan rektör, “bizden mezun hiçbir ressam, Kenan Evren’in tablosunu yapmaz” dedi.
*
2010...
Kenan Evren’in Akbank Kültür Sanat Eğitim Merkezi tarafından 1993’te kuşe kağıda bastırılan Kenan Evren Resim Sergisi Kataloğu, internette sadece 14 liraya satışa sunuldu. Kimse almadı.
*
2011...
Kenan Evren’in İş Bankası tarafından 1994’te kuşe kağıda bastırılan Kenan Evren Resim Sergisi Kataloğu, internette 5 liraya satışa sunuldu, 5 lira! Kimse almadı.
*
Güç ondayken...
50 milyon.
110...
500...
600...
Yok mu arttıran?
10 milyar.
105 milyar.
300 milyar.
Devran dönünce?
600 lira.
500 lira.
14 lira.
5 lira.
Sıfır.
*
2012...
Böyle bu işler. Değmesin yağlı boya!
Maskaralık...
Kaçırmayın...
Koşun...
Koşarken sormalı:
“Niye koşuyoruz?...”
“Darbe yapmışlar...”
*
32 sene öncenin hesabını, 32 sene sonra sorduklarına göre; demek ki darbeye 32 sene sonra kızdılar...
*
Dün 12 Eylül mahkemesinin önünde toplanıp da“adil yargı”, “hukuk”, “insan hakları” isteyenlerin görkemli sayısı, 12 Eylül’ü aratmayan Silivri’nin önünde hiçbir zaman görülmedi...
Demek ki “adalet” duyguları da 32 sene sonra geliyor...
O zaman bugünün hesabını da 32 sene sonra anca soracaklar...
*
Bugün iktidarın Meclis’te orantısız güç sağladığı“yüzde 10 barajı” yerli yerinde duruyor...
12 Eylül darbesinin ürünü...
İsmi değiştirilerek “özel mahkemeler” duruyor...
12 Eylül’ün ürünü...
“Dokunulmazlıklar” duruyor...
12 Eylül’ün ürünü...
Koşun:
“Niye bu tarafa doğru koşuyoruz?..”
“Kaçmasınlar...”
İkisi de hasta ve yürüyemiyor...
Yani uçak versen kaçmaya, binemezler...
*
TBMM, 12 Eylül’de kapatıldı diye, müdahil...
Hükümet, kapatıldı diye müdahil...
Siyasi partiler, kapatıldılar diye müdahil...
Sorsanız ya; şu anda neye göre açıklar?..
12 Eylül Anayasası’na göre...
İzan 32 sene sonra bile gelmiyor...
*
Cumhuriyeti yıkıyorlar şu an...
Laikliği savunan başta Genelkurmay Başkanı hapiste, şeyh imam okulda derse başladı önceki gün itibarıyla...
Kimsenin sesi çıkmıyor...
Herkes sindi...
Korkudan...
Ama televizyonlar, gazeteler 12 Eylül’e horozlananlarla, küfür edenlerle, hesap soranlarla dolu sabah akşam...
Yiğitlikleri de tuttu...
32 yıl sonra...
*
Bir gün bu günlerden utanacak olsalar bile...
Demek 32 yıl ister...
Yağma ve Zamlar
Son günlerde uluslararası piyasalardaki fiyatlar aşağı indiği halde, doğalgaza yüzde yirmiye, elektriğe yüzde ona yakın zam geldi…
Zaten pahalı olan benzine yıl başından beri yapılan zamların toplamı da yüzde on dolayında.
Bu üç madde de, bütün mal ve hizmetlerin maliyetlerini arttıracak olan ana girdi kalemleri…
Dolayısıyla ekonominin her sektöründe bir fiyat artışı ile karşı karşıya kalacağız…
Yoksulların daha yoksul, zenginlerin daha zengin olacağı açık!
***
Bir ülkenin doğal ve ekonomik serveti yağmalandıkça, elbette o toplum yoksullaşır…
Ama bu servetlerin yağmalanması da uluslararası düzenin devamı için gerekli fonları sağlamaya yetmez…
Sıra gelirlere gelir…
Halkın gelirlerini yağmalamanın iki yolu vardır:
Doğrudan yol, vergiler…
Dolaylı yol, fiyat artışları yani zamlar ve elbette artan enflasyon!
Vergiler ve zamlar, yoksul geniş kitlelerin cebindeki parayı alır, yağmacıların cebine aktarır.
***
Aslında yağma, uluslararası liberal kapitalist düzenin, küresel ekonominin kaçınılmaz bir sonucudur.
Büyük ülkelerin büyük şirketleri, kendi ülkelerininkiler de dahil olmak kaydıyla, bütün ülkelerin ve kendi halkları da dahil bütün halkların servetlerini ve gelirlerini yağmalar.
Elbette önce gelişmemiş veya azgelişmiş ülkelerdeki doğal zenginliklerin yağması başlar…
Çünkü buralarda yağmaya karşı çıkacak bilinçli, örgütlü, çevreye duyarlı vatandaş sayısı azdır…
Birkaç devlet görevlisini kafeslediniz mi iş biter:
Yağmaya karşı sesini yükselten birkaç kişi ve örgüt de içeri atılır, susturulur…
Toprağın altı da yağmalanır, üstü de!
Gelişmiş ülkelerde, toplumsal bilinç ve çevre duyarlılığı nispeten yüksek olduğu için doğal zenginliklerin, çevrenin yağmalanması daha zordur…
Ama ekonomik yağma hiç de güç değildir…
Amerika gibi bireysel bilincin oldukça gelişmiş olduğu bir ülkede bile, son ekonomik kriz, kamu fonlarının yani halkın vergilerinin, büyük şirketlere aktarılması ile aşılmıştır.
Gelişmiş ülkelerin uluslararası sermayeli büyük şirketleri bu yağmayı sürdürmek için her şeyi yapar…
Gerektiğinde teröre bile başvurur, “demokrasi getiriyoruz” diye başka ülkeleri işgal eder, enerji kaynaklarını kontrol edebilmek için binlerce kişinin katline, milyonlarca kişinin göç ettirilmesine göz yumar!
***
Buraya kadar sadece uluslararası liberal kapitalist düzenin genel mantığından bahsettim.
Bir de bu yağma düzeninden kendine pay çıkarmak isteyen politikacılar sorunu vardır.
Her ülkedeki politikacılar siyasal güçlerini, servetlerini arttırmak için yolsuzluk yapmakta kullanabilir…
Bir anlamda genel bir eğilimdir bu.
Ama dereceleri biraz farklıdır.
Örneğin ünlü tarihçi ve Ortadoğu-İslam uzmanı Prof. Bernard Lewis, siyaset ile para ilişkisini karşılaştırmalı olarak açıklarken Amerika’da zengin olmanın politikada başarı getirdiğini, Ortadoğu’da ise politikacı olmanın insanı zengin ettiğini vurgular.
Türkiye’ye gelince, Kamu İhale Kanunu’nun hesaplanamayacak kadar çok sayıda değişikliğe konu edildiğini vurgulayalım…
Bir de son 4+4+4 eğitim skandalında, yirmi milyar liraya ulaşan elektronik malzeme satın alınmasının yasa ile ihale kanununun dışına çıkarıldığına işaret edelim…
Bakanların, milletvekillerinin gazete manşetlerinden düşmeyen, kitabına uydurulmuş“zenginleşme” öyküleri ise artık “ahvali adiye”.
Hiç olmazsa politikacıların bireysel yağması durdurulabilse, belki bu kadar çok zam yapma gereği ortaya çıkmayabilirdi!
Kürşat Kumbasar kursatbasar63@gmail.com
Vize Kalkar mı?
İşe yarar mı yaramaz mı bilmem ama nihayet Türkiye, hükümet düzeyinde vize konusunda uluslararası talepte bulunma kararı verdi.
Her yıl iş yaptıkları ülkelere milyonlarca Avro kazandıran işadamları bile o ülkelere vizeyle gidip geliyor.
Siz burada kim olursanız olun, ne yaparsanız yapın, gittiğiniz bir ülkenin kapısında Türk pasaportunuz olduğu anda ikinci sınıf insan muamelesi görüyorsunuz, o kapıdaki bir polisin kafasına esen garip sorularına sabırla cevap vermek zorunda kalıyorsunuz.
Buradan çıkabilmek için de bu devletlerin konsolosluklarının istediği bütün belgeleri vermek zorundasınız.
Örneğin bu ülkelerin çoğuna gidebilmeniz için banka hesap dökümleriniz isteniyor.
Oysa banka hesap dökümü çok özel ve kişisel bir bilgi. Şirket sahipleri açısından da gizli bir bilgi.
Konsolosluklar 6 aylık banka hesap dökümü istiyor.
***
Yok fotoğrafınız şöyle çekilecek yok evinizin tapusu eklenecek, buna benzer bir sürü garip istek üst üste diziliyor.
Ne o, bir ülkeye turist olarak gideceksiniz ve orada para harcayacaksınız.
Hani, paramızla rezil olduk dedikleri türden...
Bunu bir yana bırakın, yıllarını bir ülkeye vermiş, orada çalışmış, oranın yurttaşları gibi vergi ödemiş, orada ticaret yapmış, yatırım yapmış, işyeri açmış, istihdam sağlamış insanlar bile bu sıkıntıyı çekiyor.
Eşlerinin çocuklarının kendilerini ziyaret etmesi bile sorun.
Büyük devletiz, 75 milyonuz, kimseye ihtiyacımız yok diyoruz ama bu sorunu bir türlü çözemiyoruz.
Davet mektubuyla, bir toplantıya, fuara, etkinliğe giderken bile aynı sorun devam ediyor.
***
AB Bakanı ve başmüzakereci Egemen Bağış bu konuda bir çağrıda bulunup, Avrupa Birliği ülkeleri içişleri bakanlarının 26 Nisan’da Lüksemburg’da yapacakları zirvede bu konuyu ele almalarını istedi.
Bu konuda müzakerelerin başlaması öyle hemen olmayacak ve bu ülkelerden öyle hemen“Aa tabii, haklısınız, gözümüzden kaçmış”cevabı gelmeyecek kuşkusuz.
Ama eğer uzun yıllardır Türkiye bu konuda bir tavır gösterip bu tavrın arkasında durabilseydi bugün belki de bu konuda bir aşama sağlanmış olurdu.
Uluslararası sorunlar uzun süreye de yayılsa, bir şey talep eden ülkenin ısrarlı ve istikrarlı politikasıyla çözülebiliyor.
Türkiye artık bu vize rezaletinin düzenlenmesi için ciddi bir baskı uygulamalıdır.
___
-- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Allah’in hismindan kurtulmus olan, bir tek zalim yoktur. Hz.Ali . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/ Dinlerin kitaplar1n1; Okuyup anlayana 'ateist', Okuyup anlamayana 'dindar', Hem okumay1p hem de anlamayana, 'yobaz' denir. Nikola Tesla ....... Dinler ate_böcekleri gibidir: Parlayabilmek için karanl1a gereksinim duyarlar. Tüm dinlerin ko_ulu yayg1n olan belirli bir derecede cehalettir. Ki sadece bu havada ya_ayabilirler ancak. Arthur Schopenhauer
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder