26 Ağustos 2018 Pazar

Güncel makalelerden bir demet 2018-08-26 4

YILMAZ ÖZDİL : AL SANA OSMANLI!

Nüfus 13 milyon civarıydı 11 milyon kişi köyde yaşıyordu. 40 bin köy vardı 38 bininde okul yoktu. Traktör sıfırdı karasaban'dı. Beş bin köyde sığır vebası vardı. Hayvanlar kırılıyor insanlar kırılıyordu. iki milyon kişi sıtma bir milyon kişi frengiydi verem tifüs tifo salgını vardı üç milyon kişi trahomluydu bebek ölüm oranı binde 480'di her doğan iki bebekten biri ölüyordu. Memlekette sadece 337 doktor vardı. Sadece 60 eczacı vardı sadece 8'i Türk'tü. Diş hekimi sıfırdı. Dört hemşire vardı. 40 bin köy sadece 136 ebe vardı. Ortalama ömür 40'tı. Yanmış bina sayısı 115 bin hasarlı bina sayısı 12 bindi. Ülkeyi yeniden inşa etmek gerekiyordu kiremit bile ithaldi. Limanlar madenler demiryolları yabancıya aitti. Toplam sermayenin sadece yüzde 15'i Türk'tü. Osmanlı'dan Cumhuriyet'e miras kalan sadece dört fabrika vardı Hereke ipek Feshane yün Bakırköy bez Beykoz deri… Elektrik sadece istanbul izmir ve Tarsus'ta vardı. Otomobil sayısı bin 490'dı. Sadece dört şehirde özel otomobil vardı.

Kadın insan değildi.

(Veremle boğuşan halk ahırda yatarken… Bademlerin yere göğe sığdıramadığı Abdülhamid'in 16 tane eşi vardı. Nazikeda Safinaz Dilpesent Peyveste Nazlıyar Bidar Mezide Emsalinur hanım filan 16 tane… Yaş itibariyle tamamı çocuktu. Tayyip Erdoğan'ın dedemiz dediği Abdülmecid'in 22 eşi vardı. Ahali ineğine verecek saman bulamazken herif sarayında iki futbol takımı kadar kadınla yatıyordu. )

Tiyatro yok müzik yok resim yok heykel yok spor yoktu. Arkeolojik eserler öyle gizli saklı değil padişahların hediyesi olarak trenlerle çalınmıştı.

Kimisi alaturka saat'i kullanıyor güneşin battığı anı 12.00 kabul ediyordu kimisi zevali saat'i kullanıyor güneşin en tepede olduğu anı 12.00 kabul ediyordu. Kimisi güneş batarken grubi saat'i esas alıyordu kimisi güneşin tamamen battığı ezani saat'i esas alıyordu. "Saat kaç birader?" diye sorduğunda her kafadan bi ses çıkıyordu.

Kimisi hicri takvim kullanıyordu kimisi rumi takvim kullanıyordu. Kimisinin şubat'ı kimisinin aralık'ına denk geliyordu. Herkes aynı zaman dilimindeydi ama farklı aylarda yaşıyordu!

Dirhem okka çeki vardı. Arşın kulaç fersah vardı. Ne ağırlığımız dünyaya ayak uydurabiliyordu ne uzunluğumuz… Ölçülerimiz ortaçağ'dı.

Erkeklerin sadece yüzde yedisi kadınların sadece binde dördü okuma yazma biliyordu. Okur-yazar erkeklerin çoğunluğu subay veya gayrimüslimdi. Okul yaşı gelen her dört çocuktan üçü okula gitmiyordu. Toplam 4894 ilkokul sadece 72 ortaokul sadece 23 lise vardı. Türkiye'nin tüm liselerinde sadece 230 kız öğrenci kayıtlıydı. Öğretmenlerin üçte birinin öğretmenlik eğitimi yoktu. Tek üniversite vardı darülfünun medreseden halliceydi. Ülke bilim'den çoook uzaktı.

600 sene boyunca Türkçe'nin ırzına geçilmiş Osmanlıca denilmişti. Arapça Farsça Fransızca italyanca kelimeler Levanten terimler dilimizi istila etmişti. Karşılıklı sesli-sessiz harfleri olmayan Arapça'yla Türkçe yazmaya çalışıyorlardı.

"Harf devrimi yapıldı bir gecede cahilleştirildik köpekleştirildik" falan deniyor ya… ibrahim Müteferrika'dan itibaren 150 sene boyunca basılan kitap sayısı kaçtı biliyor musunuz? Sadece 417'ydi. Bunların da çoğu gayrimüslimlerin matbaasından çıkmıştı. Ki zaten Müteteferrika da devşirmeydi Macar'dı.

Bu topraklara kitap gelene kadar Avrupa'da 2.5 milyon farklı kitap basılmış beş milyar adet satılmıştı. Voltaire bir kitabında şu ağır tespiti yapmıştı: "istanbul'da bir yılda yazılanlar Paris'te bir günde yazılanlardan azdır!"

Ve neymiş efendim mezar taşı okuyacakmış…

Sen önce iki tane kitap oku da dünyadan haberin olsun biraz!

CAHİT ARMAĞAN DİLEK : EKONOMİK KRİZİN BEDELİ MİLLÎ EGEMENLİK

cahitdilek@yahoo.com 25 Ağustos 2018

Trump'ın bir twiti ve simgesel iki yaptırım kararı sonrası döviz rekor seviyelere ulaştı. Erdoğan yönetimi ABD'yi Türkiye'ye ekonomik savaş açmakla suçladı. Eğer Türk ekonomisi gerçekten sağlam olsaydı bir twitle dövizde bu dalgalanmalar yaşanır mıydı?

Bu süreçte alınan tedbirlerin hiçbirinin ABD'nin ekonomik savaşıyla ilgili olmadığı ortada. Son kararlar 2 yıldır çok açık şekilde geliyorum diyen ekonomik krize karşı yapması gerekenlerin çok küçük bir kısmı.

Türkiye bir ekonomik kriz yaşıyor. İktidar ise geçmiş 16 yıldaki hatalarının üstünü örtme adına bahanesini papaza suçu ABD'ye yüklemeye bedelini de millete kesiyor.

Ekonomik krizin ne demek olduğu görünen ve görünmeyen bedelinin ne olduğunu anlatan en yakın ve ciddi örnek yanı başımızdaki Yunanistan'da yaşandı.

Hazıra dağ dayanmaz! Üretmeden tüketen borç batağı ve ekonomik krize giren Yunanistan'ın 8 yıllık kurtarma paketi programı 20 Ağustos 2018'de sona erdi.

Krizle ilgili bazı raporlarda rakamlar daha yüksek verilse de Yunan Başbakanı Çipras görünen bedeli "Millî gelirimizin yüzde 25'ini kaybettik her 10 kişiden 3'ü her 10 gençten 6'sı işsiz kaldı. 65 milyar Avro'luk kemer sıkma önlemi uygulandı. " diye anlattı.

Krizle birlikte ülkede beyin göçü inanılmaz boyutlara ulaşmıştı. 8 yılda 400 bin iyi eğitimli genç ülkeyi terk etti. 2008'de kamu borcunun millî gelire oranı yüzde 109.4 iken 2018 itibarıyla yüzde 191.3'e yükseldi.

AB-IMF'den oluşan kreditörlerce 289 milyar Avro kredi desteği sağlanan Yunanistan karşılığında ülkenin büyük kamu işletmelerini özelleştirirken kamuda büyük kesintilere gitti.

Alman hükümetinin Haziran'da paylaştığı rakamlara göre Berlin elinde bulundurduğu Yunan tahvillerinden kriz boyunca 2.9 milyar Avro kazanmış. Krizin kazananı yardım(!) eden kreditörler.

Bunlar krizin görünen bedeli. Görünmeyen bedelini yine Çipras açıkladı.

Çipras lkemiz normal bir Avrupa ülkesi gibi daha fazla zorbalık ve halkımızın fedakarlıkları olmadan kendi kaderini ve geleceğini tayin etme hakkını yeniden kazanmıştır. " dedi.

"Gerçekten kazandı mı" onu ileride göreceğiz ancak paket bitmesine rağmen rakamlar kazancın henüz kağıt üzerinde olduğuna işaret ediyor.

Sonuçta kurtarma paketlerine dış kredilere mecbur kaldığınızda yabancıların ekonomik boyunduruğuna giriyorsunuz ve kendi geleceğinizi kendiniz belirleyemiyorsunuz parayı verenler belirliyor. Kısaca millî egemenliğinizi ve geleceğinizi kaybediyorsunuz.

Çipras "mali krize ve kurtarma paketlerine neden ve kimlerin sebebiyle mecbur kaldıklarının unutulmayacağını" da belirtiyor.

Görüldüğü üzere Çipras ekonomik krizin suçunu dış güçlere atmamış Yunanistan'ı yönetenlerin hataları olduğunu belirtmiş.

Bu da Türkiye'yi yönetenlere ders olsun diyeceğim ama en ufak bir işaret yok.

Çipras 2015 başında Başbakan olduğunda yabancı kreditörlerin dayattığı paketleri referanduma sunarak gerçekleri halkla paylaşmış. Perde arkasında gizli-özel mutabakatlara girişmemiş. Bu da alınacak önemli derslerdendir.

Kriz sürecinde yaklaşık yüzde 30 fakirleşen Yunanistan'ın rakamları Türkiye'nin rakamlarıyla mukayese edilirse onların 8 yılda geldiği durumu bizim aylar içinde yaşadığımız görülür.

Kala kala Yunanistan'dan ders almaya mı kaldık deyişinizi duyar gibiyim. Eğer Atatürk'ün gösterdiği yoldan onun ilkelerinden uzaklaşmasaydık yüz yıl önce verilen reçeteyi hayata geçirseydik bugün olduğu gibi yabancı ellerden Katar Riyali Rus Rublesi Çin Yuanı İran Tümeninden medet ummayacaktık.

Atatürk "Bugünkü savaşlarımızın gayesi tam bağımsızlıktır. Bağımsızlığın bütünlüğü ise ancak mali bağımsızlık ile mümkündür. Bir devletin maliyesi bağımsızlıktan mahrum olunca o devletin bütün hayati kuruluşlarında bağımsızlık felce uğramıştır. " derken tam da Çipras'ın yeni tecrübe ettiği ve farkına vardıkları şeyi 100 yıl önce ifade etmişti aslında.

Atatürk lkenin yönetimindeki başarı ekonomisindeki kazancın derecesiyle orantılı olur" diyerek başarı kriterini de ortaya koyuyor ve Türkiye'de şimdi iktidarda olanların Türkiye'yi yönetmede başarısız olduklarını ta 100 yıl öncesinden söylüyordu.

Gördünüz ülkeyi yönetemeyip ekonomik krize getirmenin görünen ve görünmeyen bedeli millete ve devlete çok ağır. Üşenmesin Türkiye'yi yönetenler dahil herkes Çipras'ın açıklamalarını bir daha okusun. İktidar ders alsın işe hatalarını kabul etmekle başlasın.

Çünkü millî egemenliğin yabancı boyunduruğuna girmesinden geleceğin kaybedilmesinden bahsediyoruz. Bu hatanın ülkeyi yönetenlere vebali çok ağır olmalı ve ülkeyi yönetemeyenler hatalarında ısrar edip millete devlete bedeli ağırlaştırmamalı.

Kaynak Yeniçağ: Ekonomik krizin bedeli millî egemenlik - Cahit Armağan Dilek

http://www.yenicaggazetesi.com.tr/ekonomik-krizin-bedeli-milli-egemenlik-48607yy.htm

SADETTİN TANTAN AKP-ABD İLİŞKİSİ KONUSUNDA UYARDI

Sadettin Tantan: AKP iktidarının ABD'ye karşı duruşuna aldanmamak lazım

21 Ağustos 2018 Salı 16:35

Yurt Partisi Genel Başkanı Sadettin Tantan AKP iktidarının ABD ile ilişkiler konusunda ve ekonominin geldiği noktada yaşananlardan sürekli şikâyet etmesine rağmen önlem almaktan uzak olduğunu söyledi. Tantan "AKP iktidarının ABD'ye karşı duruşlarına aldanmamak lazım. İktidarın Yahudi lobileriyle yakınlığı da dikkate alındığında İsrail'in dediğinin olduğunu görürüz" dedi.

ABD ile gerilim ortamında olduğu kamuoyuna söylemesine rağmen bir gerilim ortamının olmadığının birçok işaretinin olduğunu kaydeden Sadettin Tantan ABD'nin Türkiye'yi kullanarak Türkiye'nin içinde bulunduğu bölgeyi kendine tabi kılmak istediğini bildirdi. Türkiye'nin kullanılan bir aktör durumuna düşürüldüğünü belirten Tantan şunları kaydetti:

"Nasıl Fethullah Gülen kullanılarak Türkiye'nin dönüşüm ve değişimini sağlamak istedilerse bütün kurumların için boşaltıp kendine tabi kılmak istedilerse ABD yine Türkiye üzerinden bölge ve havzadaki ülkeleri disiplin ve etkisi altına almak istiyor. "

Türkiye'nin krediyi Yahudi bankalarından alacağını belli olduğunu belirten Tantan bu olduğunda daha da bağımlı hale geleceğimizi belirtti. "Türkiye bağımlı bir ülke iktisaden ve siyasi anlamda" diyen Tantan "Bu bağımlılık daha da artacaktır. Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi de insanları daha da köleleştirip tutsak alıyor. Rahip Brunson olayına da dikkatle bakmak lazım. Burada Türkiye'de sermayenin el değiştirmesi söz konusu" diye konuştu.

Türkiye'de krizin yaklaştığı bilinmesine rağmen önleyici tedbirlerin alt yapı anlamında alınmadığını kaydeden Tantan şunları vurguladı:

"Nasıl ki 15 Temmuz darbe girişimi olacağı biliniyordu herkes tarafından iktidar sahiplerine söylenmesine rağmen önleyici tedbir alınmaması gibi kriz de uzun süredir devam ediyordu önlenebilirdi önleyici tedbir alınmadı. Sermayenin el değiştirmesi bu yolla devreye sokuldu. TSK kolluk güçleri kurumların içini Fethullah Gülen'i kullanarak boşalttılar. Kendi kurumsal alt yapısını oluşturmaya çalışıyor. Siyaseten de kendi gücünü geliştiriyor muhalefet kendisine tabi olmuş durumda. Ancak havza ve bölge eksenli aynı zamanda Türkiye'yi ilgilendiren dönüşümde Türk kimliğinin ortadan kaldırılmasına Türk milleti izin vermeyecektir. "

Sadettin Tantan PKK ile mücadele edildiğinin söylendiğini bu terör örgütünün yurt içinde ve dışında büyük mal varlığı olduğunun ifade edildiğini ancak el konulmak üzere bir şey yapılmadığını da ifade etti. ABD'nin PKK'ya yaptığı silah yardımı üzerinden eleştirildiğini söyleyen Tantan şöyle dedi:

ktidar mal varlığına el koysun silahlara el koysun uluslararası sözleşmeler yetki veriyor. Bu konuda uzman hakim savcı ile yurt dışında mücadele edebilirsin. Zihinsel anlamda halkını yok eden bilgi savaşlarına karşı engelleyici alt yapı da oluşturulmuyor. O zaman samimi değil iktidar. Yabancı lobilere dünyanın parasını vererek bir şey başarılamaz. Mücadele hukuk zemininde bilgi savaşlarıyla kazanılır. "

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/sadettin-tantan-akp-abd-iliskisi-konusunda-uyardi-h107407.html

KARA HARP OKULU'NDA TARİKAT KAVGASI

Prof. Ümit Özdağ'ın "Kara Harp Okulu(KHO)'nda Cuma namazını hangi tarikatın imamı kıldıracak diye öğrenciler arasında kavga çıkmış ve konu Genelkurmay'a kadar gitmiş" ifadeleri gündeme oturdu.

MSB Özdağ'ın iddialarını yalanladı ancak yakından tanıdığım Sn.

Özdağ'ın hep güvenilir bilgileri gündeme getirdiği de unutulmamalı konu tüm şüpheleri ortadan kaldıracak şekilde incelenmelidir.

Bu tür ve özellikle TSK'ya personel alımında oluşturulan komisyon üyeleri ve buralarda sorulan sorulara ilişkin de çok sayıda şikayet ve duyumların olduğunu belirtelim.

MSB bu konuları geçiştirmeden en ufak şüpheyi soruşturmalı Türk ordusunda olup bitenleri en şeffaf haliyle milletine anlatmalıdır.

Yeni bir FETÖ benzeri yapılanmaya tahammülümüz yoktur.

15 Temmuz sonrasında Türkiye'nin yapılanmasındaki büyük hatalar nedeniyle TSK'da bu tür olayların yaşanabileceği konusunda daha önce defalarca uyardık.

FETÖcü kalkışmadan sonraki bir ay içinde kendi bloğumda TSK ile ilgili iki yazı yazmıştım.

Başlıkları "Evet FETÖ'yü mutlaka yok edelim ama TSK'ya kıymayalım" ve "Türk ordusuna nasıl kıydınız" idi.

Amacımız TSK'nın dolayısıyla Türkiye'nin belinin bükülerek diz çöktürülmesiyle sonuçlanacak ani fevri üzerinde uzman görüşlerle desteklenmeyip ortak akılla mutabık kalınmamış değişikliklerin yapılmaması için uyarmak tehlikelere dikkat çekmekti.

Ancak 24 Haziran seçimlerine kadar olan süreçte ortaya çıkan resim çok özet olarak şudur:FETÖ'cülerin TSK'ya sızmasının sebebi TSK'nın yapılanmasıymış bu yapı darbe yapmayı destekliyormuş önyargısı TSK'daki yeni yapılanmada büyük hatalara neden oldu.

Genelkurmay ile Kuvvet K. larının bağı kesildi.

Genelkurmay Bşk. Kuvvetlere emir veremez sadece MSB'ye tavsiyelerde önerilerde bulunabilecek bir pozisyona getirildi.

Genelkurmay Başkanı en kıdemli asker ancak yetkisiz konuma karargahı kağıttan bir karargah haline dönüştürüldü.

Kuvvet komutanlarının Bakana bağlanmasıyla Bakan otomatikman Kuvvet Komutanlıklarını sevk ve idare etme yetkisine kavuştu.

Bunun yanında Genelkurmay Başkanı olmak için Kuvvet Komutanı olma şartının da kaldırılmasıyla subaylar ve general/amiraller arasında terfiler ve atamalar için siyasi bağlantılar yakınlıklar kurmanın yani askerin siyasetin içine çekilmesinin önü açıldı.

Cumhurbaşkanının Bakanın doğrudan istediği seviyedeki birliğe komutana emir verme yetkisiyle yeniden yapılandırılma adı altında parçalara ayrılan değişik Bakanlıklara bağlanan TSK'da Emir Komuta Birliği yok edilmiş Sadelik kaybedilmiş Moral alt üst olmuş Manevra yeteneği zayıflatıldı Harp Prensipleri adeta yok sayıldı.

Askeri Lise ve Harp Akademilerinin kapatılması sonrasında fakülte konumuna sokulan Harp Okullarından subay lider komutan yetiştirileceğini düşünmek askeri stratejiyi askeri kültürü Harp Tarihini kavramamak demektir.

Unutmayın Atatürk'ün deyişiyle Ordunun asıl gücünü oluşturan zabitan heyetini yok saymak Ordu'nun gücünü yok etmek demektir.

Bu da dış cephede yani dış politikada başarısızlıkları getirir.

24 Haziran sonrası Cumhurbaşkanlığı kararnameleriyle TSK yapısı iyice karmaşık hale geldi.

Kuvvet komutanlıklarının yanında ayrıca Genelkurmay MSB'ye bağlandı.

General terfi ve atamaları YAŞ'tan alındı Cumhurbaşkanı'na verildi.

Terfi ve atamalardaki kriterler yok oldu.

Hal böyleyken KHO'ndaki tarikat tartışması iddiasını duysa da Genelkurmay'ın kendisine bağlı olmayan bir yere müdahil olması söz konusu değil.

TSK ile ilgili KHK ve CB kararnamelerinde o kadar çabuk değişiklik yapıldı ki birbiriyle çelişen hükümler olması şaşırtıcı olmaz.

Hatta Genelkurmay'ın kime bağlı olduğunda bile karmaşa var.

15 Temmuz'da çıkan CB kararnamesiyle Genelkurmay MSB'ye bağlandı.

Ancak Cumhurbaşkanı Erdoğan 03 Ağustos'ta 100 günlük eylem planı açıklamasında Genelkurmay-Diyanet-Savunma Sanayi Başkanlıkları gibi kritik kurumlar haricindekilerin hepsinin Bakanlıklara bağlandığını söylüyordu.

Arkasında perdeye yansıtılan şemada da Genelkurmay Cumhurbaşkanlığına bağlı gözüküyordu.

Ya konuşma metinlerini yazanlar kararnameleri takip edemiyor ya da...

H. Akar Bakan olunca Genelkurmay "out" oldu.

O güne kadar yurt dışı ziyaretlerine Genelkurmay Başkanı'nı götüren Sn. Erdoğan artık MSB'nı yanına alıyor.

Artık Genelkurmay önemsiz ve etkisiz mi oldu? Her şey kişilere mi bağlı? Teşkilat ne olursa olsun Hulusi Bey Güler ve Dündar paşalar varken sorun çıkmaz anlayışı doğru mu? Liyakat kurumsallık binlerce yıllık Türk Ordusu geleneği ve Harp Prensipleri ne oldu?Bütün bunlardan sonra Genelkurmay'ın ne iş yaptığını ve kime bağlı olduğunu anlayabildiniz mi?

http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/kara-harp-okulunda-tarikat-kavgasi-h107178.html

--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder