18 Ağustos 2018 Cumartesi

Güncel makalelerden bir buket 2018-08-19 2

PROF. DR. ATA ATUN : ABD VE İNCİRLİK ÜSSÜ …



ABD ile Türkiye arasında yaşanan gerilimin içinde Türkiye'nin elindeki en büyük kozlardan bir tanesi ABD'nin Adana'daki İncirlik üssü. Her ne kadar Türkiye'de 40 tane daha ABD üssü bulunmaktaysa da bunların içinde en önemlileri İncirlik ve beş tane olan Nükleer bomba depoları. İncirlik baş sırada.

Dünya üzerinde İncirlik kapasitesinde sadece 2 tane daha ABD üssü var. Gerisi İncirlik'e kıyasla görevleri daha az önemli küçük üsler.

Bölgede ABD'nin Filipinler ve Japonya hükümetleri ile imzaladığı ve bu ülkelerin varlığını devam ettirecek yükümlülükler ve sözler içeren bir çeşit "Garanti Anlaşması" yok. ABD Türkiye ile günümüzde yaşadığı gerginliği daha birkaç yıl evvelsinden öngördüğünden 2017 yılı içinde İsrail ile daimi bir askeri üs kurma anlaşması yaptı. Bu anlaşma basına pek sızmadı ve basında yer almadı. İncirlik'in bir kopyasını İsrail'de yapma hazırlığına girdi ABD. Bu şekilde ABD'nin İsrail'de daimi ve kalıcı bir askeri olacak. Buna ilaveten de Amerika ile İsrail arasında imzalanacak Güvenlik ve Savunma İşbirliği Anlaşması ile iki ülke arasındaki askeri dayanışma da uluslararası geçerlilik ve resmiyet kazanacak.

İncirlik üssünün Türkiye tarafından kapatılması demek ABD'nin Ortadoğu'da "kör topal ve sağır" olması demek. Türkiye'nin NATO içindeki ABD'den sonra ikinci en büyük güç olması ve ABD'nin de günümüzde NATO'ya çok ihtiyaç duyması nedeni ile ABD'nin Türkiye'yi megalomanik nedenlerle kaybetmesi NATO'yu kullanılamaz hale getireceğinden bu davranışı ABD'nin tamamen kendi aleyhine sonuçlanacak. ABD ordusunun sadece yakıt gideri yıllık 15 Milyar Dolar ve ABD'nin dünya üzerinde kurduğu üslerinde ve kendi ordusunda kullandığı yakıtın parası ABD maliyesinin cebini delmeye hazineyi de zorlamaya başladı.

ABD'nin eşzamanlı olarak Avrupa Birliği Rusya ve Çin'den yaptığı ithalatı azaltmak istemesinin ve bu nedenle de gümrükleri yükseltmesinin gerekçesi hazinesinin dibinin delinmeye başlamış olması. Bu aşamada ABD'nin küresel ekonomik gücünün iniş eğilimine geçtiğini söylemek yanlış olmaz.

ABD'nin dünyanın 3 büyük ekonomisine sahip olan AB Rusya ve Çin'e karşı gümrük kalkanı koyup bu ülkelerde ekonomik sıkıntılar yaratmasına ilaveten Türkiye'ye karşı siyasi yaptırımlar uygulaması ve ekonomik baskı kurarak hukuk dışı taleplerde bulunması sonrasında Türkiye'nin diz çökmeyip kendisinden beklenmeyen bir direniş içine girmesi dünya üzerindeki tüm siyasi ve ekonomik dengelerin bozulmasına yol açtı. Türkiye'nin ABD'ye adeta kafa tutması kalplerinde ABD'ye karşı nefret duygusu olan ama bunu dışa vuracak güce sahip olmayan ülkeleri de ABD'ye karşı harekete geçmek için dürtmeye başladı.

ABD'nin Türkiye'ye verdiği 8 maddelik talep listesinin tümü ncirlik Üssü"nün "İ"si bile etmez. ABD açıkça Türkiye'ye blöf yapıyor ve "Ölümü gösterip sıtmaya razı etmek" istiyor. Türkiye'ye verilen 8 maddelik muhtıradan Başkan Trump'ın istediği sadece birinci madde: Rahip Brunson'un serbest bırakılması. Gerisi Başkan Trump için teferruat. Olsa da olur olmasa da.

Başkan Trump'ın ve ekibinin istediği genelde çoğunluğu çok dindar olan ABD kamuoyu nezdinde rahip Brunson'u Türkiye'de hapisten çıkarttırıp geri getirtmekle prim yapmak "Hristiyanlık galip geldi" havasını yaratmak ve "ABD en büyük" duygusunu yaşamalarını sağlamak zira Brunson'un rahipliğinin çok üstünde meziyetleri olduğunu Trump çok iyi biliyor.

ABD Başkanı Trump'ın attığı her iki ok da bir kere yaydan çıkmış oldu ve geri dönüşü yok bu okların. Bunun vebali küresel olacak ve tüm gelişmiş ülkelerle birlikte konu ile ilgilileri olmasa bile daha çok fakir ülkeler ödeyecek bu bedeli.

Prof. Dr. (İnş. Müh. ) Dr. (Ulus. İliş. ) Ata ATUN

Akademisyen

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı e-mail: ata@ataatun.com veya ataatun@gmail.com

http://www.ataatun.org

Facebook: AtaAtun1 https://www.turkishnews.com/tr/content/2018/08/17/abd-ve-incirlik-ussu-prof-dr-ata-atun/

AHMET KILIÇASLAN AYTAR : HEDEF TÜRK MİLLETİ DEĞİL

Saray sözcüsü İ. Kalın " Beyaz Saray'dan gelen açıklamada Rahip bırakılsa bile bu vergilerin kaldırılmayacağı bunun ABD'nin ulusal güvenlik sorunu olarak görüldüğü söylendi. Değerlendirmeniz nedir?" sorusunu

"Beyaz Saray'ın vergilerle ulusal güvenliği iliştirmesi! İnsanın aklına acaba ulusal güvenlik deyince farklı şeyleri mi kast ediyoruz diye bir şey geliyor" ifadesiyle yanıtladı...

*

Sonra Başkan D. Trump'dan endirekt bir yanıt geldi.

"Türkiye uzun zamandan beri sorun. Bir dost gibi davranmadılar. Ne olacağını göreceğiz. Harika bir Hristiyan papaz ellerinde. Rahip Brunson harika bir insan onun casus olduğuna dair düzmece bir suçlama yarattılar. O bir casus değil şu anda yargılanıyor ki buna yargılama derseniz! Onu çok önce göndermeleri gerekiyordu. Türkiye bana göre çok çok kötü hareket etti. Henüz bu işin sonu gelmedi. Oturup izlemeyeceğiz bizim insanımızı alamazlar" dedi.

*

Bu noktada gelişmelerin şöyle bir açılımı da düşündürmesi gerekiyor...

*

ABD'nin gücü kendisinden sonra gelen Çin Rusya Japonya ve Almanya'nın güçlerinin kat kat üstündedir.

Ancak eski Başkan B. Obama iki görev süresi boyunca sürekli savaş gerçekliği öldürme ve denizaşırı ülkelerin yağmalanması amacıyla ülkesinin geniş kaynaklarını heba etti.

Üstelik serveti egemen sınıfa aktarırken yaşam standartlarını sürekli aşındırdığı Amerikalıları bunalttı.

ABD; Afganistan Irak ve Suriye'de askeri sonuca ulaşamadı : Ekonomisinde büyük gerileyiş oldu : Gelir adaletsizliği ve ırklar arası eşitsizlik arttı: Ülkenin fiziki altyapısı eskidi: İç siyasette kutuplaşıldı: Çin ve Rusya gerçek potansiyel tehditler olarak yükseldi.

Halbuki Amerika nüfusu ekonomisi coğrafyası askeri gücü ve değerleri ile tek küresel güç olma vasfını halâ elinde bulunduruyor.

Adeta bir savaş makinesi görünümündedir.

Sahip olduğu ordunun büyüklüğü en ileri teknolojileri kullanan askeri sanayisi tek başına yeryüzündeki tüm askeri harcamaların yarısına denk bütçesi ve silahlarının gücü neredeyse tüm dünya ile savaşmaya yetecek kadardır ki; bu jeopolitiğinin de temel gerçeğidir...

*

Bu noktada Demokratlar D. Trump'ın bu gerçekler üzerinden seçimi sağa yönlendirip yönetebildiği bir referandum haline getirdiğini öngöremediler...

Ve D. Trump "Make America Great Again (Amerika'yı Yeniden Muhteşem Yapalım)" sloganıyla kutuplaşmayı umursamayan bunalmış tabanı hedefledi.

ABD Başkanı oldu.

*

Seçildiğinden bu yana;

1- ABD'nin hukukun üstünlüğü demokrasinin korunmasının uluslararası alanda savunulması gibi kriterlere dayanan liderliğini

2- "Make America Great Again " sloganıyla ülkesinin yeniden yükselişini

3- Dünya barışı ve istikrarı gibi önemli değerleri sağlamak konusundaki sorumluluğunu

Müttefikleriyle paylaşarak yönetmek hedefinde yürüyor...

*

ABD öncelikle Asya'da üstünlüğünü "ne pahasına olursa olsun" sürdürmenin kararındadır.

1- Bu odaklanma Amerikan ulusötesi şirketlerinin çıkarlarından kaynaklanıyor.

Bugün birleşme ve satın almaların etkisiyle Çinli ulusötesi şirketler küresel egemenler olarak boy gösteriyor.

Ama hiçbiri Amerikalıların çıkarlarına hizmet etmiyor aksine çıkarlarını en düzeyde tutmak için ABD'nin imkanlarını araçsallaştırıyorlar...

Bu yüzden Başkan D. Trump kapitalizm öncesi devlete yani serbest rekabet yoluyla "Amerikan Düşü" ne geri dönmeyi öngörüyor.

Bir yanda gelişmiş ve istikrarlı ülkeler diğer yanda emperyal küreselleşmeyle henüz bütünleşmemiş istikrarsız devletlerin;ABD ekonomisine yeniden yatırım yapmasını sağlamaya çalışıyor.

Kısacası Trump emperyalizme yeni bir yön vermenin iddiasındadır.

İşte ABD'yi uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiyor eski düzeni belirleyen hükümetlerarası yapıları tasfiye ediyor.

Her gün ayrı bir boyutuyla "Ticaret Savaşları" başlamıştır...

*

2- Buna karşı Çin de ABD'ye misilleme yapma kabiliyetini sürdürüyor.

Bu yüzden Pentagon Çin'in nükleer bir karşı saldırıya girişme kabiliyetini yok etmeyi hedefliyor.

Nitekim "Asya'ya Dönüş" stratejisi Amerikan üstünlüğünü garantiye almayı hedefleyen kapsamlı diplomatik ekonomik ve askeri bir projedir.

Gelecek otuz yılda gelişmiş nükleer silahlar için 1 trilyon dolar harcanmasını öngörüyor...

*

Ama ABD Asya'ya Dönüş'ün ötesinde mesela Ortadoğu'da hem askeri gücünü hem de istihbarat kuruluşlarını

Bugünkü işlevlerinden Ulusal Savunmaya geri getirmenin yöntemlerini oluşturuyor.

*

Nitekim istihbarat servisleriyle ilgili kapsamlı reform yapılmıştır.

CIA Obama döneminde sahada nerede olursa olsun bir şahsın yerini buluyor gerekiyorsa onu ortadan kaldırabiliyordu.

Ya da gizli hapishaneler kuruyor Beyaz Saray'ın işine gelmeyen rejimleri yıkarken CIA mütemadiyen suç işliyordu...

Bugün İstihbarat servislerinde sahada çalışan ajanlarla merkezdeki analistler arasında uyum sağlanmıştır: İstihbarat paylaşımını yürütenler Ulusal İstihbarat Direktörünün tam yetkisine geçmiş: Dağınık istihbarat merkezileştirilmiş: Siyasal ve askeri istihbaratın niteliği yükseltilmiştir.

*

Başkan D. Trump ayrıca ABD'nin dünyanın herhangi bir yerinden büyük bir saldırıya uğraması durumunda;

ABD'nin nükleer caydırıcı gücünün güvenilir olmadığı o gün ki; mevcut bir seçeneğine karşı özellikle Rusya'nın bir çatışma halinde erkenden düşük kapasiteli taktik savaş başlıkları kullanacağını

Rusya'nın da bildiği bu boşluğun daha düşük verimli silahlar kullanarak doldurabileceğini öngörmüştür.

Şimdi yeni Nükleer Doktrin ile ABD düşük verimli nükleer bir seçenek dahil olmak üzere;

"Nükleer Üçlü" denilen bir savaş halinde hayatta kalabilmek ve ilk vuruşu yapabilmek için ülkenin geniş kapsamlı nükleer cephaneliğini içeren varlıklarının çeşitli silah platformlarına yayılması ve stratejik olmayan nükleer kapasitenin sürdürülmesini esas alıyor.

*

Bunun için uyduların ABD Hava Kara ve Deniz kuvvetlerine aktardığı bilgi ve yeteneklerle

Şimdilik düşmanın uçan bir savaş uçağını füzesini imha edecek bir Uzay Komutanlığı'nın

Ayrıca Körfez ülkeleri Mısır ve Ürdün'ü içeren "Arap NATO" adlı yeni bir güvenlik ittifakının oluşturulmasının ardından;

Sıra ABD'nin bölgeden ayrılmasına geliyor...

*

Bu noktada filmi biraz geriye sarmak gerekiyor.

Başkan D. Trump dünyanın nükleer dehşetten endişelenmesine eşdeğer bir endişeye neden olan İslamcı terör ideolojisi ve terörünü de son vermenin küresel lideridir.

Ama Sünni köktenci bir lider ile emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden Türkiye İslami otokrasiye dönüşmüş bir ülkedir.

Türkiye'nin neredeyse dünyanın her yerinde gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliği;

Bu bölgelerin işkence görmesine neden olurken bu bölgelerde istikrar ve büyüme arzusuna da engel oluyor.

Köktenci liderin "tuttuğumu koparırım" inadı ve bunu her gündeme taahhüt etmesi

Türkiye'yi ekonomik siyasi ve sosyal açmazlarla karşı karşıya bırakmıştır.

Batı Türkiye'nin yeniden bağlı olduğu ittifakların güvenilir bir ortağı olmasını istiyor.

*

20 Mart'ta Başkan Trump Beyaz Saray'da Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman'ı ağırlamaktadır.

Veliaht Prens'le görüşme ABD'nin 2015'te İran ile yapılan Nükleer Anlaşma'dan çekilmesi ile ilgili zamanlama konusundadır.

İran'ın genişlemesini engellemek için askeri ve diplomatik çabaları koordine etmek üzere yeni bir Yüksek Komite ve bir eylem planı üzerinde anlaşıyorlar.

ABD Suudiler ve BAE'nin askeri varlıklarının senkronize edilecek ve potansiyel tepkilere hazır olunacaktır ki; işte bu Arap NATO'sudur...

Çünkü ABD Ortadoğu'dan çıkma hazırlığındadır.

Arap NATO ordusu İran'ın petrol zengini Körfez ve Ortadoğu'daki genişlemeci tasarımlarının durdurulmasını hedefleyecektir.

*

Nitekim Başkan Trump ve Prens Salman askeri varlıkları senkronize etmek amacıyla

Katar'daki ABD CENTCOM üssünün Suudi Arabistan'a transferi anlaşmasını imzalıyor.

*

Suudi Prensi müttefiki BAE Emiri Şeyh Zayed bin Sultan El Nahyan ile birlikte Erdoğan'ı ve Katar emirlerini baş düşman olarak gördüklerinden bahsediyor.

Üstelik Türkiye Katar petrol emirliğinde büyük bir askeri üs kurmuştur ki;

Başkan Trump Veliaht Prens'e bölgede askeri varlıkların senkronizasyonunun

Türkiye'nin en büyük hava üssü olan İncirlik Hava Üssü'nü de kapsadığını söylüyor...

*

Katar'da El-Udaid'de bulunan ABD tesisleri Riyad'ın 77 km. güneyinde Al Kharj yakınında Prens Sultan Hava Üssü'ne sevk edilecektir.

Zaten bir süreden beri İncirlik'teki ABD tesisleri ve uçakları da Doğu Avrupa'da üslere kaydırılıyor.

ABD Savunma Bakanlığı bir taraftan da İncirlik yerine Yunanistan'ın güneyinde Andravida Üssünü hazırlıyor...

İki ABD üssünün yer değiştirmesi hem Irak hem de Suriye'de İslamcı ideoloji ve terörle mücadelenin giderek neticeye ulaşması gerekçesine bağlanıyor.

*

Elbette iki büyük ABD hava üssünün yer değişmesi bölgenin ve Türkiye'nin stratejik dinamiğini sarsacaktır.

Sözcü İ. Kalın'ın aslında anlamazdan geldiği "Rahip ile ABD'nin ulusal güvenliği arasındak ilişki"nin esası budur.

O halen "Rabia" işareti yapıyor ve hayalindeki İslam Ümmeti'ni selamlıyor.

*

Türkiye I. Dünya Savaşı'ndan sonra kaderini karara bağlayan uluslararası antlaşmaların sadece bir adım uzağında bulunuyor gibi bir görüntü verse de; Hedef Türk Halkı değildir...

19. 8. 2018

* Efendim hepinizin Kurban Bayramını tebrik eder ve esenlikler dilerim

Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

AHMET KILIÇASLAN AYTAR : OLMAZ OLMAZ

ABD Başkanı D. Trump ulusötesi malî kapitali devirmek ve ulusal üretici kapitalizmi yeniden canlandırmak taahhüdüyle seçimleri kazandı.

Bu yüzden ABD'nin ulusal üretici kapitalizmi şimdilerde ulusötesi mali kapitalizm ile çatışıyor.

ABD kapitalizm öncesi devlete dönüyor ve emperyalizme yeni bir yön veriyor...

ABD işte uluslararası ticaret anlaşmalarından geri çekiirken yeni bir olgu olarak Dünya Ticaret Savaşı yaşanıyor...

*

Bu sırada Ortadoğu'da da yakın tarihin sonuna geliniyor...

Çünkü ABD;

1- Artık Suriye savaşını bir insani müdahale olarak satma girişimlerinin sona erdiğini sıranın Suriye'deki savaşa siyasi çözüm bulunmasına geldiğini düşünüyor.

2- İsrail'i kuşatan bu bölgede İslami Cihad terörizmi ile suçladığı İran İslam Cumhuriyeti'nin bütün ağırlıklarıyla Suriye'den çekilmesini

3- Hakeza emperyal Osmanlı emellerine önderlik eden Türkiye'nin de Balkanlarda Orta Doğu ve Doğu Akdeniz'de gösterdiği Sünni İslamcılık girişkenliğini

Suriye ve Irak'tan başlayarak sonlandırmasını ve Türkiye'nin yeniden ABD ve NATO ittifakının güvenilir bir ortağı olmasını öngörüyor...

*

Ancak 7-8 Ağustos'ta Beyrut'ta BM Batı Asya Ekonomik ve Sosyal Komisyonu'nun (ESCWA) Suriye'nin yeniden inşası ile ilgili toplantısı

Doğrusu bugün Türkiye'de yaşanan ekonomik krizle birlikte yeni bir bakışı da gerektiriyor.

*

Komisyon Suriye'de savaşın yol açtığı hasarın yeniden inşası için en az 388 milyar dolarlık ihtiyaç bildirmiştir.

Ama Suriye'nin İslamcı Cihatçılar tarafından yıkılmasını finanse eden 114 devletin herbiri ülkenin yeniden inşa edilmesine katkıda bulunmayı reddetmiştir.

Halbuki tümü savaş suçu işlemiş ve hepsi bir şekilde bu savaştan kazanmıştır.

Üstelik tümü yakın zamana kadar Suriye'nin yeniden inşasıyla zenginleşmenin umudundaydılar!

*

Çünkü ABD Başkanı D. Trump Suriye Savaşını malî çıkarları için örgütlenen ulusötesi şirketlerin bir saldırı savaşı olarak değerlendiriyor.

Kendinden önceki yönetimleri Amerikalılar için değil ulusötesi malî çevrelerin çıkarlarına hizmet etmekle itham ediyor.

Dünyada bir Ticaret Savaşı sürerken askeri birliklerinin ve İstihbarat unsurlarının artık merkeze dönmesini öngörüyor.

Bu yüzden 2004'ten beri savaşan ABD' nin bundan sonraki savaşlarına bir cent dahi vermek istemiyor.

Suriye'nin yeniden inşası için gerekli 388 milyar dolarlık ceremeden ABD'nin sorumlu olmayacağını

Ancak bu ceremeyi savaştan çıkar sağlayan ulusötesi şirketlerin ödemesi gereğini düşünüyor...

*

İşte Suriye'de iş yapan ve değeri yüzlerce milyar dolar olan bazı ulusötesi şirketler;

Raytheon Şirketi; havacılık uzay siber sistemler ve savunma sanayiinde

Boeing; savaş uçakları nakliye uçakları silah sanayii ve siber güvenlik alanında

General Dynamics; savaş sistemleri uçak havacılık iletişim deniz ve füze sistemlerinde

Northrop Grummuçak gemisi savaş uçağı savaş gemisi füzeler uydular ve bilişim teknolojisinde

Lockheed Martin ileri uzay teknolojileri havacılık ve savunma sanayiinde

Lafarge ; Çimento agrega ve beton çatı malzemeleri alçı ve alçı levha sanayiinde

Exxon Mobil Chevron ve Conocco Phillips hidrokarbon endüstrisinde faaliyet gösteriyor.

Caterpillar Toyato ve bir çok şirket daha...

*

Şimdi şirketlerden tazminat alınması için Suriye Arap Cumhuriyeti'nin

Doğrudan doğruya ilgili şirketlerin merkezlerinin bulunduğu ülkelerdeki mahkemelerde haciz davaları açma hakkını kullanmasını gerekiyor.

Bundan önceki tazminata yol açan tüm savaşların ardından ulusal şirketlerin haczedilmesi bu işin hukuki yolunu açıyor.

Bu yol açıktır ve Suriye hükümetinin Başkan Trump'ın gerekçelerini kullanarak ABD yönetimin desteğini alacağı da öngörülüyor.

Suriye'nin yeniden inşa edilmesiyle ilgili finansmanın bulunması sorunu çok zengin şirketler sayesinde çözüme yakın görülüyor...

*

Ama bu şirketlere bedel ödetmek

Cihatçıları doğrudan finanse eden Suudi Arabistan Katar ve Türkiye gibi ülkelerden tazminatlar alınmasını engellemiyor.

O yüzden bu ülkelerde bir telaş yaşanıyor...

*

Mesela Türkiye; şimdiye kadar görülmemiş biçimde bölünme aşamasına getiren Erdoğan'ın

Totaliter güce kavuşması ile birlikte bir zamanlar izinden gittiği Batılı örneklere hızla veda ediyor.

Erdoğan açıkça İslamcılığın şampiyonu olmak için Liberal Uluslararası Düzen'de kendini yeniden icat etmeye çalışıyor...

*

Bu güce varmak için iktidar olduğu ilk günden bu yana İslamcı sermayeyi parlattı.

İslamcı sermayenin dışındaki Marmara sermayesinin yüksek borç yüküne ve dolarizasyon ile ekonomilerini daha fazla yürütmelerine göz yumdu.

Ancak dış finansmana bağımlı ekonomik yapı çökme riski taşıyacak ve borç verenler emir vermeye başlayacaktı. .

Üstelik 2013'te FED Başkanı Bernanke dövizin bolluğunun biteceğini ilan etmişti.

Şimdi Türkiye'deki bu şirketlerin dövizli borç stoku yaklaşık 300 milyar dolardır...

Ayrıca Türkiye Cari açık: Dış finansman ihtiyacı : Riskleri yüksek olan ekonomiden döviz çıkışı olması: Liradaki aşırı değer kaybı: Yüksek enflasyon: İflaslar : Artan işsizlik tehditleri ile karşı karşıya bulunuyor.

*

Bu sırada ekonomik milliyetçiliğini kucaklamanın acelesindeki ABD Başkanı D. Trump

Tüm dünyada İslami Cihad tehditlerinin tırmanmasını geri çevirmek

Suriye ile ilgili tazminatların yolunu açmak ve Erdoğan'ı yıpratmak için Türkiye'yi ekonomik yaptırımlarla tehdit ediyor...

*

Türkiye birbirini tetikleyen devalüasyon enflasyon ve faiz sarmalına girmiştir.

Şimdi Türkiye vatandaşları hızla fakirleşiyor şirketlerin değeri düşüyor ve el değiştirmelerinin zamanı geliyor.

Nitekim uluslararası yatırımcı Marc Faber Türkiye'nin yeni iş birlikleri konusunda seçenekleri bulunduğunu belirterek

"Türk hisseleri ABD doları üzerinde değerlendiriliyor. Şu anda alım sınırı içerisindeler. Bir miktar Borsa Yatırım Fonu ' Exchange Traded Funds" alacağım. Türk varlıklarına yatırım yapma zamanı geldi" diyor...

*

Böylece Türkiye'de yerli ya da yabancıya servet transferi sürecine mi giriyor

Yoksa Erdoğan İslamcı sermayesiyle yapacağı servet transferiyle totaliter gücünü daha güçlendirmeye mi koşuyor soruları yankılanıyor...

*

Nasıl?

Erdoğan Türk lirasının değeri düşerken liranın kredi faizlerini yüksek tutarak likiditeyi sınırlamış

Şirketlerin Türk lirasıyla kredi alıp açık döviz pozisyonlarını kapatmalarını engellemiştir.

Zaten Bankacılık sektörü de bu kadar yüklü krediyi verecek durumda değildir.

Nitekim enflasyon artar ve satışlar düşerken şirketler nakit krizine girmeye başlamışlardır.

*

Bir vakitten sonra şirketlerin işçi çıkartmak

Yetmeyince varlıklarını satmaktan başka çareleri kalmayacak ve varlıklar çok ucuza elden çıkarılacaktır.

O sırada Bankalar sıkışacak ve aldıkları kredileri ödeme yükümlülüklerini yerine getiremezken

Yavaş yavaş iştiraklerini hisse senetlerini alacaklarını ve tüm varlıklarını elden çıkarmanın yoluna bakacaklardır.

*

Sıra Merkez Bankası ve Hazine'den destek istemeye gelince;

Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu ( TMSF) banka yönetimlerine kayyum atayacak

Kayyum ise bankaların sahip olduğu tüm varlıkları İslami sermayeye satacaktır...

*

Artık o saatte Türkiye'de bankaların ya da paranın sahibi İslamcı sermayedir.

Türkiye İslam Cumhuriyeti kurulmuş Erdoğan Halife olmuştur.

Yok efendim Suriye'de savaş suçları yolsuzluklar kara para ticaretleri bilumum suçtan ne yargı ne de ABD'den korku kalmıştır.

ABD' nin Zarrab davasından Halk Bankasına vereceği bilmem ne kadar milyar dolarlık ceza;

Suriye'nin yeniden imarında TOKİ'nin ihtiyaçlarına kullanılır...

*

Bakınız Bakan Albayrak "100 Günlük Eylem Planı"nında

Emlak Bankası ve Kalkınma Bankası adıyla iki yeni bankanın kurulacağının müjdesini vermiştir!

17. 8. 2018

Ahmet Kılıçaslan AYTAR ahmetkilicaslanaytar@gmail.com

--

"INTERNATIONAL COVENANT ON CIVIL AND POLITICAL RIGHTS"

(Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme)

19'uncu maddeyi şöyle açıklar:

Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.

Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın sözlü yazılı basılmış sanat veyahutta herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme alma ve verme hakkıdır.

2'inci bölümdeki haklar özel haklar ve sorumluluklar getirir. Bu doğrultuda bazı limitler kanunlar tarafıyla uygulanabilir:

a) Başkalarının haklarına ve şöhretine saygı;

b) Ulusal güvenlik halk düzeni veyahutta halk sağlığı ve huzuru.

20'inci madde de; şiddet propagandalarını yasaklar.

19'uncu maddenin üçüncü bölümünde belirtilen iki bend gerek monarşik gerek militarist gerek muhafazakar rejimlerin talepleri doğrultusunda eklenilmiştir.

ÜLKEMİZİN İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNÂMESİ TERCÜMESİNİN 19'UNCU MADDESİ ŞÖYLE DER:

"Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak elde etmek veya yaymak hakkını içerir. "

1982 ANAYASASI'NDA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GENEL ÇERÇEVESİ

1982 Anayasası'nda düşünce özgürlüğü ile ilişkili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1982 Anayasası'nın 25. maddesi olup; bu madde "Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz" şeklindeki düzenleme ile ifade özgürlüğünü güvenceye almıştır. 25. madde düşünce özgürlüğü konusunda herhangi bir sınırlama sebebi düzenlememiştir.

Ancak 26. madde düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz yazı resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü radyo televizyon sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md. ) Bu hürriyetlerin kullanılması millî güvenlik kamu düzeni kamu güvenliği Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması suçların önlenmesi suçluların cezalandırılması Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması başkalarının şöhret veya haklarının özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Mülga: 3/10/2001-4709/9 md. )

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler bunların yayımını engellememek kaydıyla düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md. ) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil şart ve usuller kanunla düzenlenir" şeklinde düzenlemiş ve düşünceyi yayma ve açıklamanın bazı durumlarda kısıtlanabileceğini söylemiştir.

Anayasa'da yapılan değişiklikle daha önce 13. maddede sayılan genel sınırlama sebepleri kaldırılmış ancak oradaki sınırlama sebepleri 26. maddenin 2. fıkrasına eklenerek esas olarak düşünce özgürlüğünün geliştirilmesi için bir değişiklik meydana getirilmemiştir.

Temel hak ve özgürlükler konusunda kritik olan konulardan birisi de sınırlamanın sınırının ne olacağıdır. 2001'de yapılan değişiklikten önce sınırlamanın anayasal sınırı "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü iken değişikle birlikte 13. maddede "Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. " denilerek "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü dışında "öz güvencesi" "ölçülük ilkesi" ve " laik cumhuriyetin gerekleri" gibi yeni ölçütlerle de sınırlamanın sınırı genişletilmiştir.

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINDAN YAPILAN SON DAKİKA AÇIKLAMASINDA

"Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki güçler tarafından gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal barışını iç huzurunu birliğini ve ekonomik güvenliğini hedef alan ekonomik saldırılar kapsamında; bu amaca hizmet eder mahiyette her türlü yönlendirici haber yazılı ve görsel yayın operasyonel amaçlı sosyal medya hesapları ile birlikte ekonomik güvenliği tehdit içeren eylemlerde bulunan kişi ya da kişiler hakkında TCK'nın bankacılık Kanunu SPK mevzuatı ve ilgili kanun maddeleri uyarınca soruşturma başlatılmıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur"

denildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da benzer bir soruşturma başlattığı bildirilldi.

TÜRK CEZA KANUNU : SUÇTA VE CEZADA KANUNÎLİK İLKESİ

Kanun No. 5237 Kabul Tarihi : 26. 9. 2004

MADDE 2.

(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz

Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.

Suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.


---
a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder