CAN ATAKLI: 16 YILLIK BAŞARI DESTANINA NE OLDU?
Artık iktidar ve yandaşlarından duyduğumuz tek şey var.
"Gün birlik ve beraberlik günü hepimiz bir olmalı Türkiye'ye yapılan saldırıya karşı koymalıyız. "
Aynen katılıyorum.
Ama birkaç sorum olacak.
BİRİNCİSİ: Birlik ve beraberlik ne anlama geliyor. Türkiye'yi dolar fiyatıyla terbiye etmek istiyorlarsa buna karşı ne yapacağız?
İKİNCİSİ: Türkiye neden bir anda "birlik ve beraberlik ruhu içinde olma"ihtiyacına kapıldı? Eğer bu gerçekse durum kötü demektir. Peki bize bugüne kadar anlatılan başarı öyküleri doğru değil mi?
ÜÇÜNCÜSÜ: Eğer birlik ve beraberlik içinde olacaksak başta Erdoğan olmak üzere neden söze hep 81 milyon'dan başlıyorlar ama içimizdeki hainler diye bağırarak bitiriyorlar?
DÖRDÜNCÜSÜ: Sürekli birlik beraberlik çağrıları yapılırken neden ne yapılacağından hiç söz edilmiyor? Türkiye'nin atması gereken adımların ne olduğu neden hiç söylenmiyor da insanlardan adeta "koşulsuz biat etmeleri" isteniyor.
Önce bu sorulara çok basit cevaplar verilmesi gerekiyor bana göre.
Bu halka bir illizyon gösterisi sunuluyor.
Bir taraftan olağanüsü başarılar anlatılıyor. Yüksek büyüme hızı IMF'ye bile borç veren ülke Amerikan ekonomisini sarsan bir kararlılıktan söz edilirken öte tarafta tam bir aşağılık duygusu içindeki "Bizi mahvetmek istiyorlar ama bunu aşacağız bir tür Kurtuluş Savaşı veriyoruz" söylemi tam bir çelişki değil mi?
Ben de şunu önermek istiyorum;
Madem ekonomik olarak çok zor günlerden geçiyoruz…
Madem birlik ve beraberlik içinde olmamız gerek…
Madem tek vücut olarak bu darbeyi atlatacaksak.
O zaman;
Bir Milli Birlik Hükümeti kurulsun.
Bütün partiler bu hükümet içinde yer alsın.
Ortak bir hedef belirlensin ve hemen harekete geçilsin.
İşte o zaman bütün dış güçler ne kadar kararlı ve güçlü olduğumuzu görür ve adım adım gerilemeye başlar.
Ne dersiniz.
Yoksa birlik ve beraberlikten anlaşılan Erdoğan'ın kayıtsız destelenmesi mi anlaşılıyor?
İşin özü: Evet birlik olalım ama Erdoğan'ın etrafında. Gelmeyen haindir.
Bu yol bir yere çıkmaz haberiniz olsun.
CANIMI SIKAN ŞEYLER
FAZLA KALACAĞINI HABER VERMEZSEN İNDİRİMDEN YARARLANAMAZMIŞSIN
Havalimanlarının otoparkları çok pahalı. Bunu bilenler ya hiç araçlarını almıyorlar uçağa giderken ya da havaalanlarına yakın yerlerdeki ekonomik parklara bırakıyorlar.
Buralar çok elverişli. Ben de erken gidip bu parklardan yararlanıyorum genellikle.
Normal otoparkta günlük 43 lira. Ekoparklarda ise 10 lira biraz daha uzak olanlarda 8 lira.
Tatile giderken uçağın kalkış saatini yanlış okuyunca kılı kılına alana yetiştik ve arabamı da mecburen normal otoparka bıraktım.
Döndüğümde 10 gün geçmişti.
Otopark tarife levhalarında haftalık aylık kalmalarda indirim yapıldığı belirtiliyor.
Ama bunu önceden söylemek zorundaymışsınız.
Tabii sonuçta 43 liradan 10 günlük otopark parası ödedim ki inanın içime oturdu.
Anlamadığım neden önceden haber verilmesinin zorunlu olduğu. Araba yine aynı yerde duruyor önceden yer ayırmıyorlar ekstradan bir hizmet de sunmuyorlar.
Şirket sadece haberi olsun istiyormuş.
KAFAMI BOZAN ŞEYLER
BİRAZ FAZLA ÖDERSEN ADALETİ TAKAN OLMUYOR
Evde çalıştığım internet anormal yavaşlayınca şaşırdım.
Bilgisayarda sorun yok
Modem de normal çalışıyor.
TTNet'i aradım.
Dediler ki "Adil kullanım kotasını aşmışsınız bu nedenle yavaşlatıldı. "
Buyrun bakalım. "Nedir bu adil kullanım kotası?"
İnterneti fazla kullanırsak yavaşlatıyorlarmış böylelikle başkasının hakkına el uzatmamış oluyormuşuz.
İyi güzel de haber vermeden yavaşlatmanın hukuki bir sorumluluğu yok mu?
İşimi internetle yapan biri olarak uğradığım zararı kim karşılayacak?
Ayrıca TTNet adlı TürkTelekom'un bünyesindeki Arap şirketi paketi satarken "sınırsız" diyor.
Meğer 20 sayfalık 4 punto harflerle yazılı sözleşmede bu kota konusu yazılıymış.
"Herkese mi uygulanıyor" diye sordum. Arap şirketinin telefon görevlisi "Evet" dedi "Hatta İngilizler Fransızlar da buna tabii. "
O zaman tamam İngilizlere de uygulanıyorsa Araplara göre ikinci sınıf olan bizlere hayda hayda uygulanacak.
Peki yok mu bunun bir çaresi.
Varmış. Ev paketi yerine 200 küsur liralık paketi alırsam hiç yavaşlatma olmazmış. O zaman kimsenin hakkına el uzatmış olmuyormuşuz.
Tam AKP iktidarına göre bir uygulama. Paran varsa adalet de sensin.
YENİ ÖĞRENDİM
TRT'DE "YENİ NESİL" KIYIM
Geçenlerde TRT'de çalışan eski bir arkadaşımla karşılaştım.
İster istemez "Oooo sevgili yandaş ne haber" diye takıldım.
"Zorunlu yandaşlık bitiyor yakında" dedi.
Çünkü "emekli" oluyormuş.
Benden hayli genç arkaşıma "Ne alaka daha yaşın gelmedi ki" dedim.
Meğer TRT yönetimi kendilerinden olmayan personeli emekliliğe zorluyormuş. Arkadaşım yaş olarak henüz emeklilik aşamasına gelmedi ama basın kartlı olarak 20 yılını tamamladığı için emekli olabiliyor.
TRT yönetimi de "lisan-ı münasiple" pek çok kişiye "emekliliklerini istemelerinin" kendileri için "daha hayırlı" olacağını iletiyormuş.
Anlayana yani. Uyum gösterip emekli olursan mesele yok ama direnmeyekalkarsan kendini bir anda Türkiye'nin herhangi bir yerindeki TRT bürosunda bulabilirsin.
TRT'de çalışan arkadaşım "En çok nitelikli personelin tamamen tasfiye edilmesine yerine ise hiçbir niteliği olmayanların alınmasına üzülüyorum"dedi.
Tabii bu sorun sadece TRT'nin değil tüm ülkenin sorunu orası da başka.
TOKMAK: SORUMSUZLAR!
Nasıl bir yönetimdir bu?
"Cumhurbaşkanlığı Yönetim Şekli" diye icat edilen bir sistem ülkeyi teslim aldı. Her türlü yetkisi var ama sorumluluğu yok! Kanun hükmünde kararnamelerle dilediğini yapıyor! Fakat Yüce Meclis'e karşı sorumluluk taşımıyor.
Böyle bir sistem başka bir ülkede var mı? Yok!
Milletin seçtiği 600 kişilik koca Meclis hükümsüz! Neden? Çünkü ülkeyi yönetenlere bırakın hesap sormayı en basit bir soru sorma yetkisi bile bulunmuyor!
İşin garibi Meclis'in görev ve yetkisi kısıldı ama milletvekili sayısı 50 kişi daha artırılarak 600'e çıkarıldı "Yan gel yat" meclisi oldu.
– Ülkede Cumhurbaşkanı SORUMSUZ.
– Cumhurbaşkanı Yardımcısı SORUMSUZ.
– Bakanlar SORUMSUZ.
– Bakan yardımcıları SORUMSUZ.
Nasıl bir sistemdir bu?
Dünyada örneği yok! Bu sistemi anayasaya koyan AKP'li Profesör Burhan Kuzu hoca eseriyle gurur duyuyor mu acaba? Hiç sanmıyorum!
Böyle "Sorumsuzluklar ülkesinde" işlerin düzgün gitmesini beklemek herhalde büyük bir saflık olur!
MURAT MURATOĞLU: Yok artık Almanya!
Her şeyden önce ayıp! Başkan Erdoğan'ın deyimiyle; "Hasbelkader yakaladıkları zenginlikle" sürekli bizi kıskanan faşist Almanya bu yıl 300 milyar dolar cari fazla verecekmiş! Yuh! Petrolü doğalgazı olmadığı halde o ne biçim fazla? Bu nasıl rastlantı? Ne acayip tesadüf!
Ya biz? Yıllık 57 milyar dolar cari açık veriyoruz. Peki neden? Üzerimizde nazar var! Yine de bize sattıkları araçlar ile geçtiğimiz üçüncü köprümüzü bize sattıkları uçaklar ile ineceğimiz üçüncü havalimanını kıskanıyorlar.
İstanbul'un yeni havalimanının ekim ayında açılması bekleniyor.
25 TANE YAPARLAR
Sadece bir yıllık cari fazlaları ile üçüncü köprüden 110 adet üçüncü havalimanından 25 tane yaparlar. Çok hazımsız canım bu Almanlar! Bizde 38 bin Almanya'da 11 bin makam aracı var. Zira bizimkilerin 20 binini onlar satmışlar! Yine de bizi çekemiyorlar.
Yazıyla üç yüz milyar dolar… Geri zekâlılar! O parayla bizim gibi kanal açsalar adını Kanal Berlin koysalar… Beklemeden geçmek isteyen üç-beş gemiye umut bağlasalar…
Oysa gidip ne yapıyorlar? Endüstri 4.0 diye bir şey tutturmuşlar her yıl 40 milyar Euro harcayıp onu geliştiriyorlar. Taa beş yıl sonra her yıl 30 milyar Euro para kazanacaklar. Beş yıl sonraya kim öle kim kala!
Hani nerede çalıyorlar ama çalışıyorlar? Galiba bunlar çok saf! Sadece çalışıyorlar. Biraz da öbür dünya için çalışın. Ne bileyim meydanları yıkın kilisefalan yapın. Papaz liseleri açın. Bakanlıklara rahip rahibe atayın.
Angela Merkel
ONLARA SALDIRMIYORLAR
Millet bahçeniz var mı? Ya millet kıraathaneniz? Islak kekiniz? Hem bizim ekonomimize yönelik saldırı yapılıyor. Sahi Alman ekonomisine neden kimse saldırmıyor?
Bir Euro olmuş yedi lira… Ortamlarda Almanya beni kıskanıyor dersin kim bilecek? Ülkelerinde bilim var eğitim var üretim var demokrasi var hukuk var sanat var felsefe var. Sistem oturmuş makine gibi işliyor. Lakin şansa zengin oluyorlar! Kader işte… Bir bize vurmuyor kahpe!
Parayı bulmuşlar ama vermeye gelince yoklar. Alman hükümetine ekonomik sıkıntılara karşı Türkiye'ye yardım etmeyi düşünür mü diye sordular Başbakan Merkel "Türkiye'nin şimdilik Almanya'dan gelecek özel bir ekonomik yardıma ihtiyacı yok" cevabını yapıştırdı.
Avrupa Birliği üyesi olan batmış Yunanistan'a bile yardım etmemek için kırk takla atmıştı. Türkiye ile mi uğraşacak? Anladılar bizimkilerin ara gazla çalıştığını köklüyorlar pedalı…
IMF'YE BORÇ VERDİK
Helal Türkiye aslan Türkiye IMF'ye bile borç verdi Türkiye… Zamanında Türkiye'yi öve öve bitiremediler Suriyeli mülteci alımını kestiler. Hepsini bize kilitlediler.
Nereden nereye geldi Türkiye… Sensiz Avrupa olmaz Türkiye… Üçüncü havalimanının asansörlerini yürüyen merdivenlerini elektrik malzemelerini bilumum makinesini kargoladık geliyor Türkiye! Tabii ücreti mukabilinde… Çok fena kıskanıyoruz sizi Türkiye…
Arslan BULUT: Türkiye'nin omuzlarındaki boyunduruk!
Son günlerin önemli çıkışını İran Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani yaptı ve savunma sanayisinde maliyeti düşük ve etki gücü yüksek silahlar üretmek istediklerini belirterek komşu ve dost ülkelerle iş birliği yapabileceklerini söyledi. "İşi paylaşalım" diye konuşan Ruhani "Türkiye bir kısmını yapar Pakistan ve biz başka bir tarafını. Yeter ki bir araya gelelim. " diye konuştu.
Bu öneri Türkiye ile ABD ilişkilerinde kriz yaşandığı kabulüyle yapılıyor olsa gerek.
Kriz var veya yok ama ABD Savunma Bakanlığı Sözcüsü Rob Manning "Türkiye ile ilişkilerimizde hiçbir şekilde kesinti yok" dedi. Oysa Türkiye'nin Rusya'dan S-400 savunma sistemi satın almak için anlaşması hatta füzelerin teslim tarihinin bile açıklanması ABD tarafında çok ciddi bir rahatsızlık yaratıyor. Nitekim ABD Türkiye'ye F-35 uçaklarının satışını engellemek için bazı kararlar da aldı.
***
Pakistan 1980'den beri nükleer güce sahiptir. Uzaya kendi uydusunu da gönderdi.
İran da kendi yağıyla kavrulmak durumunda olduğu için savunma sanayisinde önemli adımlar attı. Zaten yıllardır Tahran'ın köşeye sıkıştırılmasının sebebi İran'ın nükleer güce sahip olma kapasitesidir. Türkiye İran ve Batılı güçler arasında arabuluculuk yaptı ve konu bir anlaşmaya bağlandı. Trump bu anlaşmadan çekildiği gibi Batı Avrupa'yı da çekilmeye çağırdı.
Türkiye mali açıdan özgür ve bağımsız bir ülke değildir. Türkiye'nin döviz ve altın rezervleri çok uzun süredir İngiliz bankalarında rehindir. AKP iktidarının devamlı yastık altındaki altın ve dövizi sisteme kazandırmak istemesinin sebebi budur. Tayyip Erdoğan da "tulumbada su bitti" demişti!
Altın ve döviz hesaplarıyla tulumbadan akıtmak için kuyuya su basılmaya çalışılıyordu. Oysa Türkiye bir bankanın içi boşaltılır gibi soyulmuş durumdadır. 200 milyar Dolar rüşvet parası Singapur Malezya ve Katar bankalarındadır. Bırakın yabancı sermayeyi yerli sermaye de Balkanlara ve Doğu Avrupa'nın AB üyesi ülkelerine kaçmıştır.
Mehmet Şimşek Maliye Bakanı iken Türkiye'nin 490 ton olan altın rezervinin 450 tonunun İngiltere Merkez Bankası Bank Of England'da emanette olduğunu açıklamıştı. Merkez Bankası eski başkanlarından Yaman Törüner 2007 yılı Haziran ayında Milliyet'teki köşesinde "Yabancılar bizden aldıkları 112 milyar doların 80 milyar dolarını Hazinemize ve borsamıza sıcak para olarak yatırır; bizim paramızla havadan yüzde 22 faiz alırlar. Bu hükümet geldikten beri bu yolla (2007 yılına kadar) sıcak paraya yaklaşık 90 milyar dolar faiz ödedik. İşte bu faizlerle yani hiç para koymadan yabancılar bankalarımızı ve diğer önemli kuruluşlarımızı satın aldılar. Almaya da devam edecekler. Bu sebeple ülkemize rekor derecede yabancı yatırımcı geldi. " diye yazmıştı.
Merkez Bankası 2007'den bugüne kadar Türkiye'nin ne kadar dövizinin İngiliz bankalarına yatırıldığını bunun ne kadarının Türkiye'ye yatırıldığını ve Türkiye'nin kendi parasını borç olarak alırken ne kadar faiz ödediğini de açıklamalıdır.
***
İşte bugünkü ekonomik krizin asıl sebepleri bunlardır. Türkiye'nin mal varlığı da Varlık Fonu adı altında toplanmış yabancı sermaye çekebilmek için kullanılmaktadır.
Bu arada Türkiye'nin tapusu halen yurt dışında tutulan ve rüşvetle edinilmiş 200 milyar Dolar'la ele geçirilmektedir. 20'nci yüzyılın başında tasarlanan "İngiltere güdümlü halifelik" bu çark üzerine bina edilmek istenmektedir!
Türkiye İran ve Pakistan ile ortak savunma sanayisi kurabilmek için önce bu ekonomik boyunduruktan kurtulmalıdır.
Murat İDE: Nerdeeeen nereye?
E hani ay-fonları kırıyorduk!
Hatırlarsınız Tayyip Erdoğan verdi ayarı Amerikan mallarına. . Özellikle de iphone telefonlara taktı;
-Onların ayfonu varsa bu tarafta Samsung var. .
**
Dün bayramlaşma etkinlikleri vardı ekranda. .
Damat Berat'ın radarına yakalanmış İçişleri Bakanı Süleyman Soylu Kato Dağı'ndaki üs bölgesinden Cumhurbaşkanı'nı aradı. . Gizli saklı da değil telefonu kameraların gözüne sokarcasına. .
Anam o da ne? Telefon bildiğin ay-fon. .
Cumhurbaşkanı'nın gümbür gümbür sesi Bakan'ın ay-fonundan geliyor. .
**
Bir başka köşede Aktütün Karakolu'nda da 'Kararnameyle' görevden alınıp Bakan yapılan Hulusi Akar var. .
O da bayramlaşmak ve askerlerimize moral vermek için arıyor Tayyip Erdoğan'ı. .
Anam bu da ne? Telefon bildiğin ay-fon. .
Orada da ses gümbür gümbür. .
**
MHP'li Cemal Enginyurt Tayyip Erdoğan'a kıyak olsun diye danışmanının elinde çekiçle gezip ay-fon kıra dursun Tayyip Erdoğan'ın Bakanları çatır çatır ay-fon kullanıyor. .
Olan Cemal Enginyurt'un ve arkadaşlarının ay-fonlarına oldu iyi mi. .
Kraldan daha Samsungcu olmak bu değilse nedir?
***
Oooh ne güzel İstanbul!
Metro tabelalarında bir standart olmamakla birlikte dünyanın hemen her yerinde tabelayı görünce metro olduğunu anlarsınız. .
İstanbul'daki metro tabelaları da bu standarda yakın tabelalardı. .
Kadir Topbaş'ın gönderilmesinin ardından göreve getirilen Büyükşehir Belediye Başkanı Mevlüt Uysal bir şeyi değiştiremediği için çareyi metro tabelalarında bulmuş. .
Yeni bir amblem yaptırmış. . Hem uluslararası standartlara yakın değil hem de durduk yere dünyanın masrafı. .
Logo çalışması için ajansa ne kadar ödendi bilmiyorum. . Ama zaten Bulgaristan Sofya'nın logosuyla aynı çıkmış. . Çalıntı demeyelim aynısı diyelim. .
Hükümetin piyasalara güven verebilmek için tasarruf sloganları attığı bugünlerde bir de bayram tebriki eklemiş başkan. .
Dokuz milyon liraya mal olan tebriklerde de bu yeni logoyu kullanmış. .
Metro logosu değiştiği için tabelalar da değişecek haliyle. .
Tabelaların maliyeti de yaklaşık 6 milyon lira. .
Bir bayram tebriki bir metro logosuna yaklaşık 15 milyon lira. .
İktidar herkese 'Sıkacağım' diye söz verirken İstanbul 'Saçmaya' devam ediyor. .
İşte onun için;
-Ne güzel İstanbul !
Selcan TAŞÇI HAMŞİOĞLU: Olmaz be ya!
Son yazılardan anladığınız üzere tatili olmasa da -müessesemizde tatil yok 7/24 açık malum- bayramı Tekirdağ'da geçiriyorum.
***
Çok uzun yıllar "hiç değişmedi" Tekirdağ; hiç ama...
Bu hem -büyüdüğümüz gibi tanıdığımız gibi sevdiğimiz gibi yaşadığımız gibi kaldığı ve her gelişimizde "daha dün buradaymış" gibi hissettirdiği için- bayıldığımız eh hem de -insanoğlu nankör yaratık- yeri geldiğinde sıkıldığımız bir haldi.
Son birkaç yıldaysa birdenbire ve her gelişimizde kendimizi "yabancı" hissetmemize yol açacak kadar "fazla" değişti.
Bu değişimin misal Tekirdağ Büyükşehir Belediyesi'nin Bedesten'in önünü temizleyip yeşil alana çevirmesi gibi Süleymanpaşa Belediyesi'nin "akıllı bisiklet kiralama sistemi" gibi "aa ne güzel olmuş" dedirten yanları da vardı; TEKEL'in özelleştirilmesinin ardından Tekirdağ'ın sembollerinden olmuş fabrikanın yerine -şehrin direnişine rağmen- AVM yapılacağı haberleri gibi tadımızı kaçırıcı yanları da...
Ama hiçbir zaman hiç kimsenin hiçbir şeyin değiştiremediği değiştiremeyeceğinden de emin olduğum bir şey -bir maya- var ki bu topraklarda; Cumhuriyet Türkiyesi'nin ete kemiğe büründüğü o duruşu ne pahasına olursa olsun sahiplenmesi. Malum haritalarda tokat gibi çarpar her seferinde dönüştürmek isteyenlerin suratlarına duruş; serhat boylarını tutmuş bir kale gibi her seferinde daha da yükselir gönlümüzde...
***
Bundan sebep mi bilmiyorum...
Şeytan sor diyor "intikam mı diye"...
Bundan mı bilmiyorum ama organize biçimde öldürmeye kast ettiler Tekirdağ'ı Trakya'yı son dönemde...
Taş ocakları kil ocakları termik santraller ve son bomba: nükleer santral!
Tamamını da "en olmayacak yerlere" konduruyorlar!
Hani yoldan herhangi bir Trakyalıyı geçirin "nükleer santral nereye olmaz/olmasın" diye sorun vereceği yanıt neresiyse tam oraya kuruyorlar!
Keza termik santralleri... Evet evet "ler"; bir değil iki tane hem de!
***
Trakya deyip geçmeyin...
On binlerce hektarlık dev bir gıda deposundan bahsediyoruz; bu yönüyle sadece Trakyalının değil hepimizin sorunu bu katliamlar serisi de!
Bir ayçiçeği cennetinden söz ediyoruz; Türkiye üretiminin yüzde 47'si...
Bir çeltik ambarından söz ediyoruz; Türkiye üretiminin yüzde 46'sı...
Canım üzüm kiraz bağlarından söz ediyoruz...
Türkiye'nin "Mutlak Korunacak Tarım Arazisi"ne en yüksek oranda sahip olan coğrafyasından -Ergene'ye rağmen!!!!-.
İşte böylesi kıymetli topraklar üzerine kurulacak termik santralin "zehirleyeceği" alan ne kadar biliyor musunuz?
9 bin futbol sahası büyüklüğünde; tamamı da tarım ve orman alanı; 3312 dönüm meşe ormanının ruhuna el Fatiha!
Yeraltı sularına vereceği zarar cabası.
Sırf bu nedenle Trakya ve İstanbul'un susuz kalma ihtimaline dikkat çekiyor "uzmanlar"; gözünü rant bürüyenler kör sağırlar!
Üstelik de "alternatifi" varken bu bölge hem güneş hem de rüzgar enerjisinden faydalanabilme potansiyeline sahipken "taammüden öldürme" gibi bir "kömürlü santral" niye?
***
Istrancalar'a köstebek gibi girip çıkıyorlar; taş ocaklarının yol açtığı tahribatı görseniz taş olsa ağlar!
***
Hele bir "Türk akımı"nın Karadeniz'den geçtikten sonra karaya bağlandığı yer var ki...
Kıyıköy!
İnsanoğlu'nun denize girmeye kıyamayacağı Selvez Koyu'nda!
Trakya'da bir Karadeniz resitali...
Doğal sit alanı ilan edip korumamız gereken gerçek sahici eşsiz bir doğa harikasına tankerler dayayacağız!
***
Hem taş ocağı hem de termik santral tehdidi altındaki yerlerden Vize belediyesiyle sivil toplumuyla bir oldu itiraz etti.
Bilin bakalım bilirkişi diye kim gönderildi?
Cerattepe ve üçüncü havalimanı kıyımlarına olumlu görüş bildiren bilirkişileri;
Var demek ki bir bildikleri!
Demedi demeyin biz yereldeki protestolarla hukukla bir sonuç alamasak da toprak deniz hava bir olurlar bir gün bunun öcünü mutlaka alırlar!
***
Bir de şimdi nükleer santral var;
İğneada'ya!
Amazon ve Afrika Kongo Havzası'yla birlikte dünyadaki üç longozdan biri İğneada!
Tam 3155 hektar ve Avrupa'nın tek longozu!
Türkiye'deki bütün kuş türlerinin yarısına yakınının göç yolu...
Türkiye'deki bütün memelilerin yüzde 57'sine ev sahipliği yapıyor; karaca porsuk yaban kedisi geyik su samuru orman faresi ve daha pek çok tür yaşıyor...
Toplam 30 balık türü yaşıyor ve bunlardan 8'i Bern listesinde; yani korunması gereken türler... Aynı sözleşmeye göre mutlaka korunması gereken iki yaşamlı türler de yaşıyor İğneada'da...
Altı yıl önce termik santral kurulmasına izin verilmeyen bölgeye nasıl oluyor da bugün nükleer santral kurulması hem de "devlet ağzıyla" konuşulabiliyor; "hukuk" ne olacak?
Kaldı ki kağıt üzerinde yazılmış bir takım "fren"lere ihtiyaç yok ki; dünyanın başka bir yerinde olsa bütün dünyanın çekim merkezi olan bir turizm vahası olarak markalaştırılacak bir alana bu kötülüğün akılla mantıkla vicdanla izahı var mı?
***
Hiç kimse üzerine alınmayabilir ama kimse değilse iktidar partisinin Trakya milletvekilleri Mustafa Şentop Mustafa Yel Çiğdem Koncagül Selahattin Minsolmaz Fatma Aksan bu sorulara cevap vermek zorundadır; seçmene borçlarıdır!
Toprağın suyun havanın ideolojisi mi olur; neyin cezası bu Trakya'ya?
-- a45UyF587661
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder