İBRAHİM VARLI : İSLAMCILAR ABD'DEN KOPMAZ EKSEN KAYMAZ
14.08.2018
Ne hepimiz aynı gemideyiz ne de siyasal İslamcılar ABD'den kopar.
Her krizde olduğu üzere siyasal İslamcı tüccar kafa bir kez daha Batı ile yaşanan gerilimin ardından ülkenin stratejik değerini masaya sürdü. Neoliberal talancı ekonomik/politik sistem çökmeye yüz tutarken "ABD ile aynı gemide" olan siyasal İslamcılar sıkışmanın da verdiği telaşla "NATO'daki partnerini bir papaza değişme" diye seslenerek ABD'ye "kamp değiştiririz" mesajı verdi.
New York Times'a yazdığı makalede ABD'ye "ortaklığımız riske girebilir. Yeni müttefik arayışlarına gidebiliriz" diye seslenen Erdoğan Türkiye ve ABD'nin son 60 yıldır stratejik ortak ve NATO müttefiki olduğunu Türkiye'nin yıllar boyunca ne zaman gerekli olsa ABD'nin yardımına koştuğunu söyleyerek ABD emperyalizmi ile olan bağımlılığı da açığa vurmuş oldu.
Siyasal İslamcı iktidarın yüzyıla yakın bir süredir Batı ittifak yapısının bir parçası olan Türkiye'ye yaşanan kriz üzerinden eksen değiştirmesi mümkün mü? Tabii ki değil.
Siyasal İslam bir Made in USA'dir
Çünkü siyasal İslamın kurucusu ABD'dir. Siyasal İslam bir Made in USA'dir. Yeni değil yarım yüzyıl önce İkinci Dünya Savaşı'nın hemen ardından Sovyetler Birliği'ne ve komünizme karşı mücadele etmek Ortadoğu'daki Arap milliyetçiliğini kontrol altına almak için ABD tarafından piyasaya sürüldü. Arap/İslam coğrafyasında hem sol düşünceye hem SSCB'ye hem de ulusalcı Arap hareketlerine karşı İslamcılar birer kullanışlı araç oldu. İslamcılar kah SSCB'ye kah Musaddık'ın İran'ından Nasır'ın Mısır'ına Filistin'den Yemen ve Libya'ya kadar ulusalcı/Arap milliyetçisi liderlere karşı kullanıldı.
Türkiye'deki siyasal İslamcılarla Türk sağının düşünce atlası da tüm bir Soğuk Savaş boyunca ABD tarafından şekillendirildi. Haliyle sağın ve siyasal İslamcıların ABD'yi kavrama biçimi tutarlılık değil reaksiyonerlik üzerine kurulu.
Siyasal İslamcıların ne fikriyatı ne ideolojisi ne de siyasal aklı ABD ile çatışır. Bu nedenle sağın ABD karşıtlığı politik bir retorik olmanın ötesine geçmez. Anti-Amerikancılık kisvesine büründürmek istedikleri şey ideolojik bir perspektiften ve de siyasal temelden yoksun içi boş bir külhanbeylikten ibaret.
Bağımlılık sürerken kopuş yaşanamaz
Washington ile yaşanan son kriz de gösterdi ki bağımlılık ilişkilerini bertaraf etmeden bağımsız bir duruş sergilemek mümkün değil. Ekonomik politik askeri bağımlılık ilişkileri Türkiye'nin bugünkü iktidarla ve siyasal yapısı ile Batı'dan kopmasını imkânsız kılıyor. Gerek Türkiye kapitalizminin gelişkinlik düzeyi gerek emperyalizm ile entegrasyonu siyasal İslam'ın doğrudan bir batı projesi olması Türkiye'nin siyasal İslamcılarının başından beri yüzlerinin ABD'ye dönük olması Türkiye'nin herhangi bir şekilde o eksenden kopup başka bir eksene dahil olmasını engelliyor. ABD'den kopmak NATO'dan çıkmak bu anlamda mümkün değil. Ve haliyle bu ve benzeri krizlerden de bir kopuş çıkmaz.
Karşılıklı açıklamalar aldatmasın. Buradan bir kopuş ya da ayrışma çıkmaz. Bütün dertleri hamasi nutuklar üzerinden zevahiri kurtarmak.
Aynı gemide değiliz
Siyasal İslamcılar kendi otoriter yeni rejimlerinin çıkarlarını tüm ulusun çıkarıymış gibi sunma bunun böyle olduğuna bütün bir toplumu inandırma konusunda oldukça mahirler. "Milli çıkar" kutsiyeti içerisinde sağ-muhafazakâr kitlelerle birlikte ulusalcı çevreleri de arkalarında hizalayabileceklerinin pekâlâ farkındalar. Bu farkındalık iktidara istediği şekilde top çevirme rahatlığı verirken krizleri fırsata çevirme konusundaki mahareti bilinen "yeni Türkiye rejimi" ABD'ye kafa tutuyoruz algısı üzerinden rant devşirme niyetinde.
Bu durum da kendilerini kurtaramıyor. Bu farkındalıkla dün "terörist" diye yaftaladığı "hain" diye dışladıkları tutukladıkları yaşam hakkı tanımadıkları muhalefeti de "İktidarıyla-muhalefetiyle bizi seveniyle-sevmeyeniyle hepimiz aynı gemideyiz" diyerek yanlarına çekmeye çalışıyorlar. Bütün bir toplum rehin alınırken "bütün dünya bize karşı birlik beraberlik içinde olmalıyız" söylemiyle muhalefeti yanlarına almak istiyorlar.
Kriz üreten dış politikasıyla rantçı talancı ekonomi politikalarıyla otoriter tek adam yönetimiyle ülkeyi uçuruma sürükleyenlerle elbette ki aynı gemide değiliz. Ama bu ülke bizim. Ülkemize memleketimize geleceğimize sahip çıkacağız. ABD gemisine binenlerle de siyasal İslamcı otoriter yeni rejimin mürettebatıyla da ayrı ayrı mücadele edeceğiz.
https://www.birgun.net/haber-detay/islamcilar-abd-den-kopmaz-eksen-kaymaz-226988.html
"INTERNATIONAL COVENANT ON CIVIL AND POLITICAL RIGHTS"
(Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme)
19'uncu maddeyi şöyle açıklar:
Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.
Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın sözlü yazılı basılmış sanat veyahutta herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme alma ve verme hakkıdır.
2'inci bölümdeki haklar özel haklar ve sorumluluklar getirir. Bu doğrultuda bazı limitler kanunlar tarafıyla uygulanabilir:
a) Başkalarının haklarına ve şöhretine saygı;
b) Ulusal güvenlik halk düzeni veyahutta halk sağlığı ve huzuru.
20'inci madde de; şiddet propagandalarını yasaklar.
19'uncu maddenin üçüncü bölümünde belirtilen iki bend gerek monarşik gerek militarist gerek muhafazakar rejimlerin talepleri doğrultusunda eklenilmiştir.
ÜLKEMİZİN İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNÂMESİ TERCÜMESİNİN 19'UNCU MADDESİ ŞÖYLE DER:
"Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak elde etmek veya yaymak hakkını içerir. "
1982 ANAYASASI'NDA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GENEL ÇERÇEVESİ
1982 Anayasası'nda düşünce özgürlüğü ile ilişkili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1982 Anayasası'nın 25. maddesi olup; bu madde "Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz" şeklindeki düzenleme ile ifade özgürlüğünü güvenceye almıştır. 25. madde düşünce özgürlüğü konusunda herhangi bir sınırlama sebebi düzenlememiştir.
Ancak 26. madde düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz yazı resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü radyo televizyon sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md. ) Bu hürriyetlerin kullanılması millî güvenlik kamu düzeni kamu güvenliği Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması suçların önlenmesi suçluların cezalandırılması Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması başkalarının şöhret veya haklarının özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Mülga: 3/10/2001-4709/9 md. )
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler bunların yayımını engellememek kaydıyla düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md. ) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil şart ve usuller kanunla düzenlenir" şeklinde düzenlemiş ve düşünceyi yayma ve açıklamanın bazı durumlarda kısıtlanabileceğini söylemiştir.
Anayasa'da yapılan değişiklikle daha önce 13. maddede sayılan genel sınırlama sebepleri kaldırılmış ancak oradaki sınırlama sebepleri 26. maddenin 2. fıkrasına eklenerek esas olarak düşünce özgürlüğünün geliştirilmesi için bir değişiklik meydana getirilmemiştir.
Temel hak ve özgürlükler konusunda kritik olan konulardan birisi de sınırlamanın sınırının ne olacağıdır. 2001'de yapılan değişiklikten önce sınırlamanın anayasal sınırı "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü iken değişikle birlikte 13. maddede "Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. " denilerek "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü dışında "öz güvencesi" "ölçülük ilkesi" ve " laik cumhuriyetin gerekleri" gibi yeni ölçütlerle de sınırlamanın sınırı genişletilmiştir.
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINDAN YAPILAN SON DAKİKA AÇIKLAMASINDA
"Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki güçler tarafından gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal barışını iç huzurunu birliğini ve ekonomik güvenliğini hedef alan ekonomik saldırılar kapsamında; bu amaca hizmet eder mahiyette her türlü yönlendirici haber yazılı ve görsel yayın operasyonel amaçlı sosyal medya hesapları ile birlikte ekonomik güvenliği tehdit içeren eylemlerde bulunan kişi ya da kişiler hakkında TCK'nın bankacılık Kanunu SPK mevzuatı ve ilgili kanun maddeleri uyarınca soruşturma başlatılmıştır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur"
denildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da benzer bir soruşturma başlattığı bildirilldi.
TÜRK CEZA KANUNU : SUÇTA VE CEZADA KANUNÎLİK İLKESİ
Kanun No. 5237 Kabul Tarihi : 26. 9. 2004
MADDE 2.
(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz
Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.
Suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.
---
a45UyF587661
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder