18 Ağustos 2018 Cumartesi

Güncel makalelerden bir buket 2018-0818

NECATİ DOĞRU: 2 DOKTOR!



İkisinin de ekonomi doktorası var. İkisi de bugün Türkiye'yi yöneten "yüksek üst akılın" birer seçkin üyesi durumundalar.

Teşhislerini koydular.

Reçetelerini açıkladılar.

Okurlar da bana telefon etti.

"Aklımız karıştı" diyorlar.

Ben de reçetelere baktım.

Okurlar haklı.

Ekonomi doktorlarımızdan birinin ateşler içinde yanan Türk ekonomisi için yazdığı reçeteye göre "Türkiye hastane yatağında ve kurtulması için moratoryum (iflas ilan edip borçları yeni şartlara bağlama) benzeri bir ilacı içmeli" diğer ekonomi doktoru ise "ABD kaynaklı serseri bir virüs bulaştı hafif ateşimiz çıktı ayakta atlatır" teşhisini koyup "ateşi düşürmek için eskiden ne yiyip içiyorsak aynısına devam" reçetesi yazdı.

2 doktor.

Yüzde 100 farklı teşhis.

Yüzde 100 farklı ilaç.

* * *

Dr. Berat Albayrak.

(Ekonomi doktorası var. )

Hazine ve Maliye Bakanı.

Telekonferans yaptı.

6 bini aşkın yabancı yatırımcı bu telekonferansa katıldı. Dr. Berat Albayrak yabancı yatırımcılara Türkiye'nin içine düştüğü ateşli durumla ilgili olarak net ve somut mesajlar verdi.

Dış borç ödeme sorunu yok.

Serbest piyasadan sapma yok.

Sermayeye el koymak yok.

Döviz kontrolü söz konusu değil.

Ekonomimize güven devam ediyor.

Yataktan güçlü kalkacağız.

* * *

Dr. Devlet Bahçeli.

Ekonomi doktorası var.

Sözü dinleniyor.

Teşhisini koydu.

Reçetesini de açıkladı.

"Köprüler ve otoyollar için ödenen dolarla geçiş garantileri TL'ye döndürülsün". Dr. Devlet Bahçeli'nin şu günlerde milyonların duygularına tercüman olan bu teşhisi ve önerdiği ilaç şu anlama geliyor.

Garantici müteahhit beyler!

Anlaşmaları dövizle yaptınız.

Hazine de dolarlı garanti verdi.

Ama şimdi siz gidin borç aldığınız yabancı bankalara "borcumuzu dövizle ödemeyeceğiz" haberini verin. Tedaviye buradan başlayalım.

* * *

Türkiye basit virüs mü kaptı?

Hastane yatağına mı düştü?

Dr. Berat Albayrak ile Dr. Devlet Bahçeli arasında bu kadar zıt teşhis ve tedavi farkı olunca dolar dün yeniden yükselmeye başladı. Dr. Albayrak bir zahmet "Devlet abi ne olacak hastamızın durumu?" diye sormalı. Ve hatta ikisi birlikte bu otoyol köprü anlaşmalarını döviz borçlanarak ve dövizle geçiş garantisi vererek yapan dönemin Ulaştırma Bakanı ve Başbakanı Dr. Binali Yıldırımı (onun da 40 ayrı üniversiteden şeref doktorası var) ortak tanı ve teşhis için konsiltasyona çağırmalı.

Söz konusu vatandır!

=====================================

ÜMİT ZİLELİ: YAŞASIN AB İLE BARIŞIYORUZ!. .

Avrupa Parlamentosu'nun Yunan milletvekili Georgios Karatzaferis Parlamento Başkanlığı'na sormuş:

Türkiye Avrupa Birliği'ne parça parça alınamaz mı?

Ne kadar ufku geniş bir soru değil mi?!! Yunan milletvekilinin gerekçesi ve AB'ye ilk etapta alınmasını önerdiği yer de son derece ilginç onu da okuyalım.

Türkiye'nin Avrupa'daki toprakları Anadolu'ya oranla daha gelişmiştir. Kriterler yerine getirilirse pilot proje olarak önce İstanbul ve Avrupa kıtasında bulunan bölümü üye yapma fikrine nasıl bakarsınız?

Nasıl fikir ama?! Karatzaferis'in İstanbul'un yanına "Avrupa'daki topraklar" diye eklediği bölüm de 1922'de "sopa zoruyla" kovuldukları Trakya!!! Adam kendi mantığında sonuna dek haklı tabii; bir daha böylesine bir acz böylesine bir zillet içinde Türkiye'yi nerede bulacak? Üstelik biliyor ki; Türkiye'nin üzerine bir karabasan gibi çökmüş işbirlikçi "kirli ruhlar" böylesine bir olasılık karşısında zil takıp oynarlar!!! Hem de Türkiye'nin "kalbinin sökülüp alınması" anlamına gelen böylesine bir işgali "başımıza konan talih kuşu" diye allayıp pullayıp Türk ulusuna satmak için kolları sıvarlar…

Üstelik yine biliyor ki; Avrupa Parlamentosu Başkanı da tamamen aynı fikirde!!!

Nereden mi biliyorum? Yazdım da ondan! Hem de yedi ay önce… "AB'nin 'Kürt Devleti' Rüyası" başlıklı yazımdan o bölümü okuyalım:

"AP Başkanı İstanbul'dan ayrılmadan önce aynen şöyle dedi:

İstanbul'u tek başına düşündüğümüzde çok rahatlıkla AB üyesi olabilecek bir ülke olurdu.

"AHH BİR DE TÜRKLERİN OLMASA!"

Başkanın bu sözleri bana yıllar önce sevgili Hasan Pulur'un köşesinde yer alan Japon tarihçi Yuzo Nagata'nın kendi deyimiyle "acı ve çarpıcı İstanbul anısını" anımsattı. Nagata'nın ağzından dinleyelim:

Amerikalı bir Türkologla Galata köprüsünden geçiyorduk durdum ve stanbul'a bak ne kadar güzel" dedim. Amerikalı da "evet bir de Türklerin olmasa" dedi.

Bu sütunda yıllardır yazdığımız "Türklerin olmayan bir İstanbul'u sonra İzmir'i Antalya'yı AB'ye alırlar. Tabii kent devletleri olarak amaç budur" tezimizi Borrell bir cümleyle doğrulamış oldu sağ olsun!"

Yaa işte böyle!

Bitmedi; okurlar anımsayacaktır bir süre önce Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. A. Nezih Erverdi'nin "Türkiye ve Dünya Analizi" başlıklı incelemesini "ABD'nin Anadolu Hedefi" başlığıyla sütunuma taşımıştım. Orada ABD'nin hedefleri gayet net biçimde sıralanıyordu. Onları da anımsayalım:

"ABD'nin Türkiye topraklarının da içinde bulunduğu bölge için üçü temel üçü de mümkünse ulaşılabilir nitelikte hedefleri bulunmaktadır. Temel hedefler: a) Büyük İsrail'in oluşturulması b) Büyük Ermenistan'ın oluşturulması c) Büyük Kürdistan'ın kurulmasıdır.

Mümkünse ulaşılabilir hedefler ise: a) İstanbul merkezli Ortodoks devletinin kurulması b) Pontus Rum ve Ege Yunan devletlerinin kurulması c) Konya merkezli hilafet devleti kurulmasıdır. "

Şu tesadüf zincirine bakın! ABD'nin temel hedefleri ile AP Başkanı ve Yunan milletvekilinin tatlı düşleri nasıl da cuk oturuyor! Dilerseniz "Türk kimliği" taşıyan iki "köşeyazarı"nın yıllar önce hiç sıkılmadan sarf ettiği şu sözcükleri de yukarıdaki emellerin üzerine ekleyebilirsiniz tam anlamıyla dört başı mamur olur:

Türkiye yalnızca Türklere bırakılamayacak kadar önemli bir ülkedir!!!

AB HEDEFLERİNDEN HİÇ VAZGEÇMEDİ Kİ!. .

Biliyorsunuz ABD ile papaz olunca AB ile aramızdaki buzlar eriyiverdi!. .

AB'nin patronu Almanya'nın Şansölyesi Angela Merkel Eylül ayında Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı ağırlayacak… Gerçi ülke ikiye bölündü; bu ziyareti istemeyen çok ama gerçekleşecek!. . Böylece epey uzun bir süre sonra Erdoğan Avrupa'nın en önemli ülkesine resmi ziyarette bulunmuş olacak…

Kısacası AB ile aramızın düzelmeye başlaması içerdeki AB sevenleri ziyadesiyle bahtiyar etti; hani utanmasalar zil takıp oynayacaklar!. . Yanlış anlaşılmasın; Türkiye'nin son derece yanlış politikalar sonucu yalnızlaşması üzerine bir çok yazı yazan biri olarak üstelik dünyanın bugünkü gerçekleri karşısında bu yumuşamanın hayırlı olduğunu düşünüyorum…

Sözüm hemen AB ile sarmaş dolaş olup üyelik sürecinin başlayacağını hayal edenlere… Uzun yıllar önce yazdığım yukarıdaki yazımı bu muhterem zevat dikkatlice okusun; orada AB'nin son tahlilde ne istediği kendi söylemleri ile yazıyor!. .

-O koşullar sonuna kadar geçerli olacaktır!. .

NOT: sevgili okuyucularım yaz biterken bir süreliğine dinlenmek yakıcı geçecek aylar için enerji depolamak üzere izninizi rica ediyorum… Hepinizin bayramını kutluyor iyi tatiller diliyorum sevgi ve saygılarımla…

================================

ARSLAN BULUT: İKTİDAR GÜVEN VERMEK İSTİYORSA...



Bugüne kadar Amerikan politikalarını oluşturan CFR'nin yani Dış İlişkiler Konseyi'nin 15 yıldır başkanlığını yapan Richard N. Haass geçtiğimiz Mart ayında ki dünya savaşından sonra demokratik ülkeler hukukun üstünlüğüne ve ülkelerin egemenliğine ve toprak bütünlüğüne saygıya dayanan liberal bir uluslararası sistem yaratmaya girişti. Birleşmiş Milletler Dünya Bankası IMF ve Dünya Ticaret Örgütü bu amaçla inşa edildi. ABD bu düzeni gücüyle korudu. Ama bugün 70 yıllık liberal düzenin geleceği şüphelidir ve tarihinde hiç olmadığı kadar zorlanmaktadır. Bu durum her şeyden önce ABD'nin değişen tutumundan kaynaklanıyor. Trump NATO'yu bile sorgulamaya başladı. Amerika'nın yirmi yılı aşkın süredir oynadığı rolü terk etme kararı bir dönüm noktasıdır. Liberal dünya düzeni ABD'siz hayatta kalamaz çünkü diğer ülkeler bunu sürdürebilmek için gereken araçlardan yoksundur. Sonuçta Amerikalılar ve diğerleri için daha az özgür daha az müreffeh ve daha az barışçıl bir dünya olacak. " diye uyarıda bulunmuştu.

Bu değerlendirmeyi kamuoyunun bilgisine sunmamı anlayamayanlar olmuştu. Oysa CFR Başkanı'nın ABD Başkanı'nı alenen eleştirmesi bütün dünyayı ilgilendirir.

***

Bu konular Türkiye'de neredeyse hiç konuşulmuyor. Sadece Nejat Eslen gündeme getiriyor. Diyor ki in Komünist Partisi ABD'nin koruduğu liberal düzeni kendi lehine kullanmaya başladı. ABD bu sebeple Çin Rusya İran ve Türkiye'ye karşı kendi kurduğu liberal düzene aykırı adımlar atıyor serbest piyasa ekonomisine aykırı korumacılık kararları alıyor gümrük tarifelerini yükseltiyor. Tabii sadece ekonomik saldırı ile yetinmiyor Çin ve Rusya'ya karşı çevreleme politikası uyguluyor İran'a ambargo koyuyor ve operasyon hazırlıyor Türkiye'ye karşı PYD ordusu kuruyor. Küresel liderlik hedefini açıklayan Çin ise tarihi İpekyolu Projesi için Türkiye'ye tek Yuanlık bir yatırım yapmıyordu. Şimdi 3 milyar Dolarlık bir yatırımla işaret verdiler son krizle ilgili olarak Türkiye'ye destek açıklaması da yaptılar. İpekyolu Projesi Türkiye'den geçerse büyük refah artışı sağlar fakat Çin Türkiye'nin yeni bir dünya kurulurken nasıl bir karar vereceğini bekliyor. "

***

Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ise bir gazetecinin "ABD Başkanı Donald Trump'ın 'Türkiye iyi bir dost olmadığını ispatladı. ' şeklindeki açıklamalarını nasıl değerlendiriyorsunuz ?" sorusuna "ABD gerçek dostun kim olduğunu bilmiyor göremiyor. " cevabını verdi.

Çavuşoğlu Türkiye'nin ABD'ye saldıran kişileri desteklemediğine ve terör örgütüne silâh vermediğine dikkati çekerek "Terör örgütüne binlerce TIR silah vermek mi dostluğa aykırı yasal bir sürecin Türkiye'de işlemesi mi?" dedi.

Çavuşoğlu ABD'nin şu anki politikalarının öngörülemediğini bu politikaları Avrupa'nın da desteklemediğini dile getirdi. Çavuşoğlu "Biz hiçbir ülke ile sorun yaşamak istemeyiz. ABD ile sorun yaşamaktan hiçbir zaman mutlu olmayız. ABD ile olan sorunlarımızı çok kolay çözebiliriz ama ABD'nin şu anki anlayışıyla değil. " ifadelerini kullandı.

***

Çavuşoğlu'nun terör örgütüne silâh verilmesi ile ilgili sözleri çok yerindedir ama ABD'nin ne yapmak istediği çok açık! ABD'nin ne yapmak istediğini anlamak için Büyük Orta Doğu Projesi bile tek başına yeter. Asıl Türkiye'nin politikaları öngörülemiyor. İç politikada da dış politikada da bugünkü durum ile 2105 öncesi arasında büyük dönüşler var. Bugünkü iktidar Büyük Orta Doğu Projesi eş başkanlığından geliyor ABD destekli FETÖ ile birlikte Türk ordusuna operasyon yapmaktan geliyor? ABD destekli açılım politikalarından geliyor!

İktidar dünyaya güven vermek istiyorsa önce içerde Türk kimliğiyle kuruluş felsefesiyle Atatürk ile sorunlarını gidermeli milli bir çizgi takip etmelidir.

===================================

AHMET TAKAN: 3 KURUŞ YARDIMIN ÇİN'DE KARŞILIĞI!. .



Sabahın erken saati... Güne yeni başlamışız... Gazeteleri tarıyorum... Değerli siyasetçi CHP İstanbul Milletvekili Gürsel Tekin aradı. Telefonda kısa bir hal hatırın ardından hemen konuya daldı;

"Anlayamıyorum. Geçen damat Çin'de para buldular diye neredeyse davul zurna çaldıracaklardı... 1 milyon Uygur Türk'ü gözaltına alındı. 1 Milyon... Birleşmiş Milletler raporu... Kıyamet kopması lazım ya!. . Hani AKP'yi anlarımda o milliyetçi MHP'ye ne oluyor?. . Sesleri sedaları çıkmıyor ya!. . İçler acısı. Bu çok büyük bir olay. 1 milyon... 1 kişi 2 kişi 3 kişi değil..."

Doların seyir defterinden Papaz Brunson'un Türkiye ekonomisi üzerindeki etkilerini takip etmekten (!) dolayı gündem körlüğü yaşadığımızdan Gürsel Tekin'den elindeki BM raporunu okumasını istedim. Tekin şunları söyledi;

in'in Sincar Uygur Türk bölgesinde yaşayan Müslüman Uygurlara yönelik baskıların arttığını Birleşmiş Milletler etnik ayrımcılıkla mücadele komitesi başkanı Gay Mc Dougall ülkede siyasi toplama kamplarında 1 milyondan fazla Müslüman Uygur'un zorla tutulduğunu açıkladı. Ayrıca 2 milyon 200 bin Uygur'un da siyasi kamplarda günlük eğitime tabi tutulduklarını öne sürdü. Tutuklu olmayan 2 milyondan fazla Uygur'un da günlük eğitimleri sonrasında evlerine dönmelerine de izinli gidiyorlar. Böyle bir manzara. . "

Ne diyeceğimi bilemedim!. . İğneyi kendime batırdım. İtiraf edeyim; Türk milliyetçisi bir gazeteci olarak böyle bir gelişmeyi atlamaktan büyük utanç duydum. Kendimi çok kötü hissettim. Gürsel Tekin'e "Sizin düşüncelerinizi yazalım" diyebildim. Gürsel Tekin şöyle konuştu:

nce şunu söyleyeyim bir tarafta alayla valayla 3 milyar dolar Çin'de para bulduk diye caka atacaksınız öbür tarafta milyonlarca Uygur Türkleri ve Müslümanları kaderine terk edeceksiniz. Bu nasıl bir anlayıştır bu nasıl bir dış politikadır? Bu konuda hiç mi bir şey söylemez Türkiye? Türkiye'nin bu mesele ile ilgili söyleyebilecekleri hiçbir şey yok mudur? Bütün dünyamız para üzerine mi inşa edilmiş?. . Para için gittiğimiz Çin'e bu 2 milyon 3 milyon insanın 5 milyon insanın kaderinin ne olacağı ile ilgili iktidarın ve dışişlerinin söyleyeceği hiçbir şey yok mudur diye merak ediyorum. İşte ortada BM'nin raporlarına baktığımızda hepimizin içi acıyor. Doğrusu herkesi bu konuda duyarlı olmaya çağırıyorum. "

Saf saf "Peki bizim hariciyemizin hiç bunlardan haberi yok mudur?" diye sorunca Tekin şunları söyledi:

"Olmaz olur mu!. . Herkesin bildiğini biz bilmiyorsak o daha büyük bir ayıptır. Bizim orada büyükelçilerimiz yok mu? Belli ki bu konuda Türkiye çok duyarsız kalıyor bunun başka şeyi yok. Bu çok büyük bir olay yani. "

Çin malı çakma Türk milliyetçiliği işte böyle bir şey. Masaya oturursun sabahtan akşama kadar al papazı ver papazı yaparsın. Papaz Brunson hepmizi uyuşturdu. İyi bir narkoz oldu hepimize!. . Çarşamba günü akşamı CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile yediğimiz akşam yemeğinde arkadaşlardan biri Temel fıkrası anlattı. Aklımda kaldığı kadarıyla aktarayım;

Temel doktor olmuş ve memleketine gitmiş mesleğini yapmaya. Herkes tebrik ederken onun kafası karışıkmış zira bilirmiş ki ilk teşhisinin doğruluğu çok önemli güven yarattı yarattı yaratamaz ve yanlış teşhiste bulunur ise sonrası sıkıntılı. Derken daha ilk gün Fadime yenge kapıyı çalmış ve Temel'den Dursun emicesinin hasta olması nedeniyle eve gelip ona bakmasını rica etmiş. Yapacak bir şey yok Temel atlamış gitmiş. Bakmış Dursun emice boylu boyunca yatıyor sormuş; neyin var? Dursun emice cevap vermiş "Ha uşağım ishalim. " Temel rahatlamış "oh" demiş hastalık belli tedavisi de kolay. Ama düşün düşün bir türlü aklına doğru ilaç ismi gelmeyince ağzından ilk sinirsel yatıştırıcı Xanax (zanaks) çıkıvermiş. Temel eve dönmüş ancak ertesi gün huzursuz yanlış ilaç verdiğini biliyor... Atlamış Dursun emicenin evine gitmiş ancak bakmış evde yok. Nerede olduğunu sorunca da kahvede oyun oynadığını öğrenmiş. Varmış kahveye bakmış Dursun emice gayet keyifle okey oynuyor... Eğilmiş kulağına demiş "Emice nasulsun?" Dursun emice ne cevap verse beğenirsiniz "Vallaha Temel'im okey'de yenilayrum b. . .k içerisinde yüzeyrum ama nedense hiiiç kafama takmayrum…"

Genel durumumuzu bilmem anlatabildim mi?. .

===========================

CAN ATAKLI: BRAVO; DOLARI 4.20'DEN 5.80'E DÜŞÜRDÜK



Bakalım sadece topluma doping niteliğindeki moral verme kampanyası daha ne kadar sürdürülebilecek?

Bir anda patlama noktasına gelen doları frenlemiş gibi görünmek ve çıktıktansonraki düşüşü başarı olarak sunmak bana göre sadece ve sadece halka aptal muamelesi yapmaktır.

Ne olup bittiğini bile fark edemeyen kimi AKP'liler herkese "hain" diye saldırarak "Çıkarken çok seviniyordunuz şimdi düşüyor diye karalar bağlıyorsunuz"şeklinde akla ziyan sözler söylüyorlar.

Oysa işin gerçeği şu ki dövizin düştüğü falan yok.

3 ay önce ilk kıpırdanmaya başladığında henüz 4 lirayı bile görmemiş olan dolar bugün 6 liranın biraz altında tutunmaya çalışıyor.

Arada gördüğü 7.05'lik fiyat nedeniyle de doların geldiği bu nokta ekonomiden hiç anlamayan sadece kendi bakkal hesabını bilebilen topluma sanki büyük bir başarı gibi yutturulmaya çalışılıyor.

Tedbir diye ortaya atılan görüş ve alınan kararların şu ana kadar hiçbir geçerliliği yok.

Yabancı yatırımcılarla yapılan toplantıların da bir anlamı olduğunu söyleyemeyiz.

Güven "bana güvenin" demekle ya da şatafatlı gösterilerle "Burada hiçbir sorun yok" mesajı vermekle sağlanmıyor.

Kurtarıcı gibi sunulmak istenen Katar'a yapılan yalakalıkların da ekonomik bir değeri yok.

Bu ülke hemen her krizde "10 milyar dolar – 20 milyar dolar yatırım yapacak"haberleriyle parlatılıyor.

Sorulması gereken şu; yatırım yaptığı söylenen bu ülkeler yatırımlarını hangi alanlarda yapıyorlar ve yapacaklar? Bu yatırımlar istihdam yaratacak mı? Yoksa bize dost gibi görünen bu Müslüman ülkeler aslında krizden yararlanarak paradan para mı kazanacaklar?

İktidar şu anda sanal bir zafer sarhoşluğu yaşıyor sanki.

Araya bayram tatili girecek muhtemelen bu sürede önemli bir işlem yapılmayacağı için sorunu dengede tutabilirler.

Ancak kamuoyuna da övünerek anlattıkları "bir ekonomik darbeyi de savuşturduk" söyleminin gerçek önlemlerini hayata geçiremezlerse sonbahardabüyük bir travma yaşamamız kimseye sürpriz olmamalıdır.

============================

MUHARREM İNCE BU KADAR HAVAYA GİRMEMELİ

CHP'de elbette sular durulmadı ama yakın dönemde bir şey olacağı da yok.

Zaten muhalif olarak ortaya çıkanlar da bu nedenle biraz geri adım attı.

Ancak nedense Muharrem İnce muhtemelen birilerinin gazına gelerek olmayacak şeyler yapıyor.

İnce ilk savaşı kaybetmiş görünmesine rağmen bir süre sonra iddiasını yeniden ortaya koyabilir ve CHP'nin başına gelebilir.

Ancak sanki "maazallah sakın bu olmasın" der gibi hatalar yapıyor.

Önceki gün şöyle bir tweet atmış; "Olağanüstü kurultay için imza verenleri disipline vererek yüzsüzlük yapmayın. TBMM'yi olağanüstü toplantıya çağıracağınıza olağanüstü kurultayı toplayın. Arkadaşlarımı disiplin kuruluna göndereceğinize yüreğiniz varsa beni gönderin. "

Sorun yürek işi falan değil İnce'nin bunu anlaması gerek.

Ayrıca sanmasın ki partiden ihraç edilemez. Bir sabah bir bakmış ki kapının önüne konmuş.

Kimse de arkasında durmaz. Unutulur gider.

İnce elindeki potansiyeli bu kadar hoyratça harcamaya devam ederse kendisi için cansiperane destek verenleri de yanında bulamayacak.

OKURDAN MESAJ

MADURO'NUN ÜLKESİ BÖYLE BİR YER

Yurtdışında çalışan bir okurum Venezuelalı iş arkadaşının anlattıklarını paylaşmış benimle.

Ben de özetleyerek size aktarmak istiyorum;

Ofiste Venezuela orijinli bir arkadaş 5 yıl önce lkemde durum kötüye gidiyor tek adam ülkeyi bitirdi çok daha kötü günler bekliyor" diyordu.

2000 yılında 100 bin dolar eden evini 2014'te 20 bine satıp parasını Amerika'ya çekmiş küçük kardeşine de aynı şeyi tavsiye etmiş ancak o satmamakta diretince şu anda onun evi 1000 dolara alıcı bulmuyormuş.

Şu anda ülkesinde enflasyon yüzde 3.000.000 paranın değer kaybı 5 yılda yüzde 1.000.000 olmuş dolara karşı. "Fuhuş artık nerdeyse hayatın olağan bir parçası adam öldürme gasp suçları artık istatistik tutulamıyor uçtu" diyor. Toplumun yüzde 70'inin açlıkla boğuştuğunu yakın akrabadan 10 aileyi son 2 yıldır ayda 500 dolarla beslediğini anlatıyor.

Son 1 yılda sokaklarda canlı kedi köpek hatta canlı fare bulmak çok zormuş!

Bütün muhaliflerin pasaportlarına el konulmuş özel izinle yurt dışına çıkış mümkün. Devlet yönetiminin en tepesinde Maduro'nun akrabaları her yer akraba yakın çevre.

Her olayın her felaketin sorumlusu dış güçler yani Amerika. "Gel gör ki en çok petrol satılan ülke de yine Amerika. Maduro'yu bizzat başta tutan da Amerika" diyor arkadaş. Ön planda ağız dalaşı var ama arkada ticaret tam gaz.

Venezuela'ya benzeyen bir ülke var mıdır dünyada başka?


KOMİK

BÖYLE OLUR BİZDE AMERİKAN KARŞITLIĞI

Amerika karşıtlığında nedense MHP'liler AKP'nin çok üzerine çıktı.

Bir MHP milletvekili iPhone telefonunu kırarken bir başka milletvekili de Erdoğan'ın verdiği talimata uyarak iPhone kullanmaktan vazgeçtiğini açıkladı.

Ancak Gaziantep MHP Milletvekili Muhittin Taşdoğan Erdoğan'a şirin gözükmek için bu şovu yaparken muhtemelen bir şeyi unuttu.

Bu kişinin Gaziantep'te bir hastanesi var.

Adı MTT Amerikan Hastanesi.

iPhone'den vazgeçiyor ama hastanesinin adından vazgeçemiyor.

Çünkü Gaziantepli vatandaş "Amerikan" adını görünce hastanenin iyi olduğunudüşünüyor muhtemelen.

Eee hastaneden para gelecek. O halde o kadar da Amerikan karşıtlığına gerek yok.


MERAK ETTİĞİM

BALYOZCULAR ÖNEMLİ GÖREVLERE NASIL GELİYOR?

Bilmiyorum sizin de dikkatinizi çekiyor mu?

Son yapılan askeri atamalarda yıllarca Balyoz alçaklığı yüzünden hapishanelerde kalan bazı komutanlar çok etkili noktalardaki makamlara getiriliyor.

Artık atamaları doğrudan Erdoğan yapınca insan ister istemez kuşkulanıyor.

"Darbe yapacaklar" diye içerde tutulan ve hayli de eziyet edilen insanlara çok etkili ve hassas noktalarda görev vermek için bu kişilerin "çok güvenilir"olduğuna kaanat getirmek gerekir.

Çünkü sonuçta bir kumpas ortaya çıkarılmış olsa bile o acıları yaşayan komutanlar bunun için asıl talimatın bizzat iktidardan geldiğini biliyorlar.

Peki komutanlar Erdoğan'a bu güveni nasıl verdiler?

İçimde "Hepsi Nedim Şenerleşti mi?" duygusu var.

Hayli etkili eski bir askere sordum bunu.

"Hayır" dedi. "Sadece şunu söyleyeyim. Türkiye'de her şey sanıldığı gibi sadece Erdoğan'ın keyfine göre yürümüyor. "

================================

TOKMAK: BİR ZAMANLAR MAZİYE BAK!

"The Economist" dünyanın önde gelen ekonomi ve politika dergilerindendir. İngiliz kökenlidir ama bütün dünyada okunur.

Derginin son sayısında Türkiye hakkında yazdıkları beni uzun uzun düşündürdü ve "Bir zamanlar maziye bak ne kadar şendik!" dedirtti.

Economist Türkiye'nin her geçen gün Batı'dan biraz daha uzaklaştığını kaydederek özetle şöyle diyor:

"Bir zamanlar laik demokratik bir Türkiye vardı.

O Türkiye'nin sonunda Avrupa Birliği'ne ve Batı olarak bilinen zengin liberal ülkeler arasına gireceği düşünülürdü…

Ve yine bir zamanlar (çok değil birkaç yıl önce) Türkiye gelişmekte olan ülke yatırımcılarının gözdesiydi.

Fakat o güzel günler geride kaldı. "

Ben dergide bunları okurken kalbim bir kez daha yandı! Gerçekten umut dolu o günler artık yok!

Economist Türkiye'nin her geçen gün Batı'dan biraz daha uzaklaştığını giderek daha radikalleşen NATO'daki müttefikleriyle kavga eden "otokratik" bir ülkeye dönüştüğünü kaydederek "Gerçek haberlerden mahrum olan Türklerin çoğu yaşanan sorunların Batı'nın entrikalarından kaynaklandığına inanıyor!" diyor.

====================================

YILMAZ ÖZDİL: DOLARI DÜŞÜRMEK İÇİN ÇORBADA TUZUMUZ BULUNSUN



Doları düşürmek için twitter'da dua zinciri kuran sayın ahalimiz şimdi de yağmur duasına çıkar gibi dolar düşürme duasına çıktı.

*

Bu çabaları artırmak lazım.

*

Ankara'da medyum Süheyla var mesela nasip açıyor gerçi üç ay önce dolandırıcılıktan tutuklanıp nasibini kestiler ama olsun.

İzmir'de medyum Rıza var şahane muska yazıyor maalesef son muskayı sivil polislere yazdı talihsizlik işte.

Medyum Anna var Rus medyum Moskova'da doğup büyümüş Sovyetler Birliği döneminde psikokinezi üzerine eğitim almış bağlama konusunda uzman istersen sevgilinle aranı bağlıyor istersen patronunla işini bağlıyor küçük bi pürüz var Rusça bilmiyor kendisinin aslında Eskişehirli olduğu yolunda iddialar var.

Mısırlı medyum Meryem var ilk yakalandığında Halepli Firdevs olarak faaliyet gösteriyordu bir ara Ummanlı Kübra olmuştu şimdi Mısırlı.

Medyum Adrian var medyum Tina var medyum Alex var medyum Costa var artık hangisini istersen… Jathi diye budist medyum var medyum dümeniyle diyet yapanları araklamak için ayda sadece dört defa yemek yediğini idda ediyor.

Medyum Hüdai var internetten çalışıyor senden soğuyan kocanı üç gün içinde geri getiriyor banka hesabına parayı yatırıyorsun üç gün bekliyorsun kocan döndüyse ne ala dönmediyse Hüdai'yi bulamıyorsun.

Medyum Ermiş hoca var 30 yıllık tecrübe diye reklam yapıyor kurşun döktürme kaynana susturma garantili sınav kazandırma adı üstünde ermiş her derde deva.

Medyum Cihad var kargoyla muska gönderiyor kapıyı 300 liradan açıyor pazarlık edersen 75 liraya bırakıyor.

Medyum Mustafa var ünlülerin medyumu Obama'yla sohbet ederken fotoğrafı var Putin'le yürüyüş yaparken fotoğrafı var Angelina Jolie'yle kahve içerken fotoğrafı var kendi fotoğrafını gazetelerden kestiği fotoğraflarla montajlayıp internetten kakalıyordu dördüncü defa tutuklanınca tarot sektörüne geçti Cambridge düşesi Kate Middleton'a fal bakarken fotoğrafı var.

Medyum Hakan var bana sorarsanız piyasadaki en iyi medyum bu bin lira veriyorsun sana Belçika ve İsviçre damgalı Uluslararası Medyumlar Birliği'nin diplomasını veriyor artık medyuma gitmene gerek kalmıyor sen bu sahte diplomayla medyumluk yapabiliyorsun.

(Abarttığımı düşünen varsa lütfen girsin internete medyum sektörünü görsün. )

Medyum İrfan var cinsel isteksizlikleri hallediyor bizzat yatağa atıyor sevabına çalıştığı için sadece kadın müşterilerinin cinsel isteksizliklerini hallediyor erkek müşterileri kabul etmiyor.

Medyum Gazel hoca'nın hastasıyım banka hesabına 500 lira yatırıp sutyenini gönderiyorsun muskayı direkt sutyene yazıp kargoluyor.

Medyum Ali hoca var "diğer Ali hocalarla karıştırılmasın" diye reklam yapıyor seni öbür Ali hocalardan nasıl ayıredeceğiz diye mesaj atıyorsun adağın tutmuyorsa gittiğin Ali hoca sahtedir benimki garantili diye cevap gönderiyor iyi mi…

Medyum Tuna var beyaz eşya firmaları gibi "ücretsiz bakım" sloganıyla çalışıyor parayı bir defa ödüyorsun üç ay ücretsiz büyü servisi vermeye devam ediyor.

Medyum Tahir var internet sitesinde ak sakallı dede fotoğrafı yayınlanıyor aslında 28 yaşında zaten Tahir bile değil fuhuştan sabıkalı Aysel soğukluk büyüsünü tıklıyorsun sana eskort kız gönderiyor sabun büyüsü diye bir şey hiç duydunuz mu bugüne kadar sabun büyüsünü tıklıyorsun masajlı sauna adresi çıkıyor.

Bembeyaz tülbentli medyum Azize anne'ye baskın yapıldı daha önce kalpazanlıktan yakalanan İbrahim diye bir herif çıktı.

Medyumlarımız genellikle Ebrar Hızır Rahman Miraç Rabia Nur Furkan Yasin gibi dini tınılı isimler kullanıyorken medyum Şermin var reiki'den yoga'dan sıkılıp arayış içine girenleri ilk o yakalıyor.

*

Bence bu arkadaşlardan birine başvurun.

Dolar bozdurmakla uğraşmayın.

Papaz büyüsü'nü bozdurun.

Dolar iki liraya iner.

=================================

MURAT MURATOĞLU: MAZOTA "NE İŞİN VAR DOLARLA" ZAMMI!

Benzin ve motorinde zamları otomatik sistem yapıyor biz yapmıyoruz!" diyorlardı. O zaman işler kolaydı. Sövüyordun otomatik sisteme rahatlıyordun. Baktılar otomatik sistemde dur durak yok. Seçim öncesi fişi çekip sigortayı kapattılar. Yoksa oy alamayacaklar.

* * *

İyi de oldu… Eskiden neydi öyle? Mazota 5 benzine 8 kuruş zam… Yazı yazmaya değecek meblağ bile değildi valla… Neyse ki seçim bitti başkanlık sistemine geçildi. Mazot 45 benzin 50 kuruş birden zam yedi. Suçlu Papaz Brunson ilan edildi!

* * *

Oysa tam Amerikan ekonomisini çökertmek üzereydik. Doların dünyadaki tahtısallanıyordu. Adamlar şaşırmış ne yapacaklarını bilemiyordu. Derken zam bize geldi iyi mi? Gelsin! Büyük ülke olmak bunu gerektirir. Gıkını çıkartan bizden değildir.

* * *

Ülkede motorin tüketimi ortalama günde 50 milyon litre… Benzin desen 8 milyon litre… LPG'de 20 milyon litre… Vergisini hesaplarsan etti mi sana ayda 2.17 milyar lira kayıp. Bir yıldan hesapla 26 milyar lira… Bütçenin durumu zaten fena… Dayanamadılar daha fazla…

* * *

Akaryakıttan alınan vergi şirketlerden alınanın toplamını çoktan geçti. Türkiye'nin en büyük vergi kalemi… Mazallah günün birinde vatandaş bir hafta araç kullanmayacak bütçe açığı iyice artacak. Aslında araç kullanmak bildiğin lükse kaçmak… Adamlar yol yaptı köprü yaptı tünel yaptı… Bedava mı?

* * *

2017 yılında tahsil edilen ÖTV'nin 63.6 milyarı petrol-doğalgazdan geldi. Bakın bu sadece ÖTV dilimi… Hiç katmadım diğerlerini… Ederi tam 14 tane Avrasya Tüneli… Devlet bunu yap-işlet-devret ile özel sektöre yaptırdı. 25 yıllığınaborçlandı. Niye kendi yapmadı?

* * *

Katar 15 milyar dolar yardımın yanında petrol ateşleseydi biraz da… Bayram arifesine getirilerek çok güzel düşünülmüş. Hayranım zammın zamanlamasına…

Milli birlik ve beraberliğe en çok ihtiyacımız olan şu günlerde Amerika'ya atılmış bir tokattır bu zamlar. Sonuçta sokaktaki vatandaşın dolarla ne işi var?

===============================

SADİ SOMUNCUOĞLU: "CAVATBEYLİ TÜRKİYE'NİN ŞEREFİDİR"

Bugün ayın 18'i. 2 Ağustos'ta Ankara'da gözaltına alınan "BM Mülteciler statüsü"ne sahip Tebrizli Türk aydını Rahim Cavatbeyli İran'a iade edilmek üzere götürüldüğü Van sığınmacılar kampında halâ bekletiliyor. Olayı BM Mülteciler Yüksek Komiserliği avukatlarının müracaatını inceleyen Anayasa Mahkemesi iddianın (neyse?) araştırılması için uygulamayı 14 Eylül'e kadar durdurma kararı aldı.

AİHM'nin daha önce İran'a iade ile ilgili Türkiye aleyhine kararı olduğu halde mülteci ile sığınmacı hukukunun farkını bile düşünmeden bir Türk aydınına reva görülen bu haksız muamele yurt çapında büyük bir infiale yola açtı. Konu sosyal medyada depreme dönüştü. Bazılarına aşağıda yer verilmiştir.

İdam tehdidi altındaki Rahim Cavatbeyli'ye İYİ Parti sahip çıktı. Darısı diğerlerine diyelim.

Genel Başkan Meral Akşener Cumhurbaşkanı Erdoğan'a "Boraltan Köprüsü" faciası üzerine yüreğinin sesini dile getiren şair Yıldırım Elmas'ın şiirindeki iki mısraı ile "Dönüp seslendim geri merhametsiz birine Beni siz vursaydınız şu gâvurun yerine. " seslendi ve şöyle dedi: "Rahim Cavadbeyli bir Türk Milliyetçisidir ve Türkiye'de "MÜLTECİ"dir. Gardaşımızı İran'a teslim etmeyin. Yeni 'Boraltan Köprüsü' acısı yaşatmayın sayın Erdoğan.

" İYİ Parti Genel Başkan Yardımcısı ve Sözcüsü Buğra Kavuncu da yazımızın başlığındaki "Cavatbeyli Türkiye'nin şerefidir" sözleriyle olayı 1945'de yaşanan büyük bir utanç ve insanlık faciası "Boraltan Köprüsü" felâketine benzeterek şöyle dedi: "Ekonomik sorunlar yaşadığımız bugünlerde Türkiye'ye ilk ve en büyük destek kardeş ülke Azerbaycan'dan gelmiştir. Bu kardeşlik duyguları 'Bütün Azerbaycan' coğrafyasına hâkimdir. Tebriz'in kalbi de bu zor günlerde Türkiye ile birlikte çarpmaktadır. Hal böyleyken Tebrizli bir Türk aydınını İran'ın ellerine teslim etmek üzeresiniz.

Türk aydını Rahim Cavadbeyli Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği Ofisi'nin gözetimindedir… Yani "özgürlüğüne yönelik bir tehdit ile karşı karşıya kalacağı bir ülkeye gönderilemez… Türkiye 1945 yılında 'Boraltan Köprüsü' acısını yaşamış bir ülkedir.

Sayın Cumhurbaşkanı daha önce birçok konuşmanızda Boraltan Köprüsü'nde Sovyet askerlerine teslim edilen ve kurşuna dizilen 144 Azerbaycanlı kardeşimizin acısına değindiniz. Ve içimizi dağlayan 'Boraltan Ağıtı'nı bile okudunuz. "

"Boraltan Köprüsü" olayı

DP Tekirdağ milletvekili Şevket Mocan ilk kez TBMM'de 18.07. 951 tarihli önergede:

"1. Muhtelif tarihlerde memleketimizde siyasi mültecilik haklarına dayanarak iltica eden 156 mültecinin 1947 senesinde milletlerarası hukuk kaidelerine tamamen aykırı olarak Sovyet Rusya'ya teslim edildikleri doğru mudur?

2. Facia kurbanlarının sevk şekli de kurban gönderilen mabudun usullerine uygun olmasından ve akıbetlerini görmesinden teslim işinde vazifeli Yedek Subay Posta Müfettişi Reşat'ın asabi rahatsızlığa uğradığı ve sinir hastanelerinde elyevm tedavi olduğu doğru mudur?"

Adalet Bakanı cevabında: "Ankara'daki Sovyet Sefareti ile mütekabiliyet esasını tespit eden bir nota teatisi suretiyle 237 Sovyet askerî mültecisinden 195'i ilk parti olarak 6.8.1945 tarihinde Tıhmıs kapısından Sovyetlere iade edilmiştir.

Bu olayda kaç Azerbaycan Türk'ünün katledildiği maalesef tam olarak bilinmiyor. Farklı farklı söylemler mevcuttur. Fakat gerçek ortadadır. Soydaşlarımız düşmana teslim edilmiştir.

Karakol komutanı genç subayın gördüklerine dayanamayıp evine gittiğinde intihar ettiği de hala anlatılmaktadır. " Biz verdik onlar aldı vahşice katletti.

SONUÇ: İran'da bin yıllık Türk hâkimiyeti ilk defa 1925'de İngiliz planıyla yıkıldı. Nüfusça daima çoğunlukta olan Türkler azınlık konumuna düştü. Ülkeye Fars ırkçılığı dış desteklerle egemen oldu. Türkçe resmi ve eğitim dili olmaktan çıkarıldı. Haksızlıklara karşı çıkan Türkler hep hukuk ve demokrasi yolunu seçti. Bazı topluluklar gibi teröre başvuranı hiç olmadı. Rahim Cevatbeyli de bu mücadelede yerini aldı. Kimliği ve misyonu hakkında geçen yazımızda somut bilgiler verildi. Mahrumiyet içinde on beş yıldır ülkesinden ve ailesinden uzaklarda yaşıyor. Türk dünyasına hizmetten başka sevdası olmayan durmadan araştıran yazan ve üreten biri.

Boraltan Köprüsü faciası yüreklerimizi yakıyor değil mi? Tarihten ders almayanların vay haline. Rahim Cevatbeyli bir kişi olabilir; fark eder mi? İnsanın devletin milletin ve hukukun haysiyeti ayaklar altına alınırsa geriye ne kalır?

***

1. Gazi Üniversiteli gençlerin İnternet sitesi glokalturk.com haber yaptı:

2. İYİ Parti sözcüsü Buğra Kavuncu açıklaması yaptı 3. Yeniçağ Gazetesi internet sitesinde açıklamayı manşete çekti 4. Meral Akşener twit attı 5. OdaTv bu twiti haber yaptı 6. Millî Düşünce Merkezi saat 21'de #RahimCavadbeyliyeÖzgürlük tabelasıyla Twitter'de çalışma başlattı. Üç saat içinde 10 bini geçen twitle Cavadbeyli Türkiye gündeminde altıncı sıraya çıktı.

Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı Millî Devlet Gazetesi Ülkü-Der Ahde Vefa Turan Derneği Milli Devlet Gazetesi Yeni Ufuk Dergisi Sungur Türk Fikir Mecmuası Anda Kardeşe Vefa Derneği Mefkûre Mektebi 14 Mart Tıbbiyeliler Derneği Milli Mecmua Edebice Dergisi Kitap Şuuru Eksen Eğitim Sendikası Eksen Sağlık Sendikası Genç Eksen ILPEACE Vaziyet sitesi Turancı Hareket Türkoloji Üçtuğ Türk Yurdu Kulübü ve daha birçok kuruluş ve kişi çalışmayı destekledi.

==========================================

YELİZ KORAY: ORADA SESİMİZİ DUYAN YOK!

Tam 19 yıl önce;

16 Ağustos'u 17 Ağustos'a bağlayan geceydi.

Gökyüzünü anlamsız bir kızıllık aydınlatıyor yıldızlar insanların toplandığı yerde kümeleniyordu.

Nasıl oluyordu bu?

Hani derler ya "bir yıldız kayınca bir insan ölürmüş. "

O gece pul pul dökülüyordu sanki yıldızlar…

Ve bu kez kimsenin aklına dilek tutmak gelmiyordu…

Kocaeli'nin en uzun gecesiydi çünkü…

Oysa ne umutlarla koymuştuk kafamızı yastığa.

Kimimizin yarın düğünü olacak kimimiz kazandığı okula kayıt yaptıracak kimimiz aylardır hayalini kurduğu tatile gidecekti…

Olmadı…

O gecenin sabahı da yarını da olmadı!

Bir daha akıllarımızdan hiç çıkmayacak derin bir uğultu ve sarsıntıyla gözlerimizi açtık.

Şanslı olanlar yataklarından fırladı şanslı olmayanlar belki gözlerini bile açamadan beton blokların altında can verdi.

Ambulanslar siren sesleri helikopterler ve imdat çığlıkları karıştı geceye…

Etraf toz duman herkesin ağzında aynı cümle;

Orada kimse var mı?

Orada;

oğlunu kurtarmak için ona siper olmuş bir babanın cesedi

Yarın düğünü olacak kızını iki gün boyunca enkaz altında göğsünde uyutur gibi bekleyen bir annenin sessizliği

Cılız sesiyle dışarıya sesini duyurmak istermiş gibi ağlayan bir bebeğin avazı

Kendi kurtarılmış gibi önce annemi babamı kurtarın diye haykıran çocuklar vardı.

Orada can havli orada yıkılan evler hayaller vardı!

Dışarısı da farklı değildi…

Orada;

beşikteki evladını kurtaramayan loğusa bir kadının feryadı

"Hayatta başka bir şeyim kalmadı" diye minderine sarılıp gezen bir kadının deliliği

Eşini kurtarmak için çöken beş katlı binayı kürekle kaldırmaya çalışan bir kocanın çaresizliği

Sevdiğinin buz kesmiş eline sarılıp bedenini enkazdan çıkartmaya çalışan bir adamın gözyaşları

Morga çevrilen buz pistinde tanıdık bir yüz arayan insanların umutsuzluğu

Çerçeveleri kırılmış mutlu aile fotoğrafları vardı…

Bir de kahrolası o tercih!

Yanı başında 'Ne olur kurtarın beni' diyen sesler

Tepende 'TÜPRAŞ patlayacak kaçın' diyen görevliler. .

Orada

vicdanınla insanlığın arasında verdiğin en büyük sınav vardı!

***

Saatler geçti sonra günler…

Genzi yakan ceset kokuları arttıkça enkazdaki sesler azaldı.

Bu kez herkesin ağzında aynı cümle;

-Sesimi duyan var mı?

Yoktu!

Ne bir ses vardı ne hazırlıklı bir devlet!

Orada kaderine terk edilmiş bir millet vardı.

Bugün tam 19 yıl geçti.

Ne mi değişti?

Hiç!

Orada hala sesimizi duyan yok!


--

"INTERNATIONAL COVENANT ON CIVIL AND POLITICAL RIGHTS"

(Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme)

19'uncu maddeyi şöyle açıklar:

Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.

Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın sözlü yazılı basılmış sanat veyahutta herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme alma ve verme hakkıdır.

2'inci bölümdeki haklar özel haklar ve sorumluluklar getirir. Bu doğrultuda bazı limitler kanunlar tarafıyla uygulanabilir:

a) Başkalarının haklarına ve şöhretine saygı;

b) Ulusal güvenlik halk düzeni veyahutta halk sağlığı ve huzuru.

20'inci madde de; şiddet propagandalarını yasaklar.

19'uncu maddenin üçüncü bölümünde belirtilen iki bend gerek monarşik gerek militarist gerek muhafazakar rejimlerin talepleri doğrultusunda eklenilmiştir.

ÜLKEMİZİN İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNÂMESİ TERCÜMESİNİN 19'UNCU MADDESİ ŞÖYLE DER:

"Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak elde etmek veya yaymak hakkını içerir. "

1982 ANAYASASI'NDA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GENEL ÇERÇEVESİ

1982 Anayasası'nda düşünce özgürlüğü ile ilişkili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1982 Anayasası'nın 25. maddesi olup; bu madde "Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz" şeklindeki düzenleme ile ifade özgürlüğünü güvenceye almıştır. 25. madde düşünce özgürlüğü konusunda herhangi bir sınırlama sebebi düzenlememiştir.

Ancak 26. madde düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz yazı resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü radyo televizyon sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.

(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md. ) Bu hürriyetlerin kullanılması millî güvenlik kamu düzeni kamu güvenliği Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması suçların önlenmesi suçluların cezalandırılması Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması başkalarının şöhret veya haklarının özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Mülga: 3/10/2001-4709/9 md. )

Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler bunların yayımını engellememek kaydıyla düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.

(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md. ) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil şart ve usuller kanunla düzenlenir" şeklinde düzenlemiş ve düşünceyi yayma ve açıklamanın bazı durumlarda kısıtlanabileceğini söylemiştir.

Anayasa'da yapılan değişiklikle daha önce 13. maddede sayılan genel sınırlama sebepleri kaldırılmış ancak oradaki sınırlama sebepleri 26. maddenin 2. fıkrasına eklenerek esas olarak düşünce özgürlüğünün geliştirilmesi için bir değişiklik meydana getirilmemiştir.

Temel hak ve özgürlükler konusunda kritik olan konulardan birisi de sınırlamanın sınırının ne olacağıdır. 2001'de yapılan değişiklikten önce sınırlamanın anayasal sınırı "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü iken değişikle birlikte 13. maddede "Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. " denilerek "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü dışında "öz güvencesi" "ölçülük ilkesi" ve " laik cumhuriyetin gerekleri" gibi yeni ölçütlerle de sınırlamanın sınırı genişletilmiştir.

İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINDAN YAPILAN SON DAKİKA AÇIKLAMASINDA

"Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki güçler tarafından gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal barışını iç huzurunu birliğini ve ekonomik güvenliğini hedef alan ekonomik saldırılar kapsamında; bu amaca hizmet eder mahiyette her türlü yönlendirici haber yazılı ve görsel yayın operasyonel amaçlı sosyal medya hesapları ile birlikte ekonomik güvenliği tehdit içeren eylemlerde bulunan kişi ya da kişiler hakkında TCK'nın bankacılık Kanunu SPK mevzuatı ve ilgili kanun maddeleri uyarınca soruşturma başlatılmıştır.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur"

denildi.

Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da benzer bir soruşturma başlattığı bildirilldi.

TÜRK CEZA KANUNU : SUÇTA VE CEZADA KANUNÎLİK İLKESİ

Kanun No. 5237 Kabul Tarihi : 26. 9. 2004

MADDE 2.

(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz

Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.

(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.

(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.

Suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.


---
a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder