BEKİR COŞKUN: İPHONE'LARI KIRIN YENİSİ ÇIKIYOR!. .
Her zaman bir suçlu bulundu…
*
Türk ordusuna kumpas yapıldı… TSK'nın en tepesindeki subaylar müebbet hapis cezalarına çarptırıldı… Ülkenin şerefli Genelkurmay Başkanı bile terörist diye hapishaneye kapatıldı…
İş çığırından çıktı…
"FETÖ yaptı" dediler…
*
Mezhep nedeniyle Esad'ı devirmeye kalktılar…
Suriye'de dinci terör örgütleri ile işbirliği yapmaya başladılar… Batı dünyası bunun farkına vardı… Gönderilen silahlar ortaya döküldü…
İş çığırından çıktı…
"Cumhuriyet Gazetesi hain" dediler Can Dündar ile Erdem Gül tutuklandı…
*
PKK ile anlaşma yapmaya oturdular… Apo'ya kalem kağıt masa yolladılar anayasa yazacak çünkü… Teröristler davul zurna ile karşılandı lahmacun ikram edildi…
İş çığırından çıktı…
Baktılar oy kaybediyorlar birisi gidip iki masum polisi uykuda öldürdü… Operasyonlar başladı güneydoğuda kentler yıkıldı hâlâ şehitler geliyor…
Alçak PKK…
*
Rüşvet almış başını gitmiş örtülemez bir hal almıştı… 17-25 Aralık operasyonu patlak verdi…
İş çığırından çıktı…
Dört bakan yapmıştı sepetlediler…
*
Kimi vatandaşlar iPhone'larını balyozla kırdıklarına göre şu ekonomik krizin suçlusu kim?…
Amerika…
Seçim tamamdı tek adam rejimi başlamıştı… Ama ekonominin artık dayanacak hali yoktu… Zaten ekonomi patlamak üzere olduğu için erken seçime gitmişlerdi…
İş çığırından çıktı…
Durup dururken 22 senedir Türkiye'de dolanan 2 senedir tutuklu olan papaz krizi pırtladı…
Ve kriz bahanesiyle zamlar başladı vergiler artıyor sıkı para politikasına geçildi… Memur-işçi maaşları küçüldü yastık altlarına el atıldı sıradan insanların cebinden alındı dolarla oynayanlara aktarıldı… Yılların basiretsizliğinin savurganlığının talanının kapatılması için daha da beter günler göreceksiniz…
*
Suçlu Amerika'dır…
iPhone'ları kırın…
=====================================
BEKİR COŞKUN: ONLARIN VARSA BİZİM DE ŞEYİMİZ VAR…
Önceki gün "Dolar niçin çıkıyor" diye kafa yorarken dün "Dolar niçin iniyor" diye kafa çalıştırdık…
Niçin çıktığını bilemem ama niye indiğini söyleyeyim…
*
Heyet gitti Amerika'ya…
Heyette diplomatik dil bilen yoktu…
Yani o heyet inek almaya gitmiş olsa iki tane bufalo alıp gelmişti…
Selamlaşma falan bu denli büyük bir krizi 50 dakikada bitirdiler…
Dolar düştü…
*
Bir diğer neden…
Dolarını bozdurana; bedava çorba etli pilav hamam tıraş araba yıkama hediye çeki ucuz benzin bedava çay piknik tüpü…
Bir vatandaşımızın dolar bozdurana bedava dozer hizmeti vermesi de etkili oldu bunu da söyleyeyim al her tarafı kazı…
Dolar düştü…
*
Dolardaki düşüşün asıl nedenine geliyorum…
Cumhurbaşkanı "Onların Iphone'u varsa öbür tarafta Samsung var Vestel-Venüs var…" dedi…
Eminim "Onların Iphone'u varsa…" dedikten sonra içinden "Bizim neyimiz var neyimiz var neyimiz var?" diye geçirdi…
Bulamadı…
Hani McDonald's olsa "Bizim de kıymalı pidemiz var" deyip çıkarsın ama bu akıllı cep telefonu…
Nitekim yine de buldu ama buldukları Samsung Kore malı… Vestel'in kasası yerli kalanı ve yazılım Amerikan…
Ve dolar yine düştü…
*
Düşebilir çıkabilir…
Ama krizler bitmeyecek…
Çünkü:
Güvenilir hukuk devleti olmadan… Damatla şoförüyle iki dudağıyla devleti yönetmekten vazgeçmeden… Kin nefret baskı ve korku bitmeden… Kanal gibi saçma sapan yatırımlara son vermeden… Suriyelileri ülkelerine göndermeden… Talan ve yağmayı durdurmadan… Cumhuriyeti tekmelemekten vazgeçip çağdaş bir ülke olmadan…
Ekonomik krizler bitmez…
Şeyimiz de olmaz…
=====================================
YILMAZ ÖZDİL: RAHİP NOLCAK?
Ayıptır söylemesi Bodrum'da yüzüyorum hayli açıktayım şapada şupada yüzerek biri yanıma geldi "Yılmaz bey rahip nolcak?" diye sordu iyi mi… Ne bileyim birader dedim şapada şupada gitti.
*
Manava uğradım şeftali seçiyorum yandaki kasadan üzüm alan hanımefendi beni görünce çok sevindi "iyi ki size rastladım dolar allak bullak oldu bu rahip nolcak?" diye sordu. Valla bilmiyorum dedim hanımefendi sinirlendi siz de bilmiyorsanız kim bilecek dedi.
*
Eczanenin önünden geçiyorum eczacı arkadaş yola fırladı ne olcak bu rahip işi? Taksiye biniyorum rahipten haber var mı? Markete giriyorum rahibi bıraktılar mı? Tıraş olacağım berber rahibin akıbetini soruyor. Lise arkadaşım telefon etti rahip gönderilecek mi?
*
Bu memlekette genelkurmay başkanından teğmenine kadar silahlı kuvvetleri komple hapse tıktılar rahip kadar merak edilmedi.
Kimi üç sene yattı.
Kimi beş sene yattı.
Hapisteki profesör nolcak diye soranı duymadım.
Enis Berberoğlu'yla Selahattin Demirtaş içerde mesela… Muhtemelen öbür mahkumlar onlara gelip rahip bırakılacak mı diye soruyordur.
*
Lütfen Google'a girin rahip Brunson diye arayın 14 milyon 900 bin sonuç çıkıyor.
Diyanet işleri başkanlığı diye arayın 7 milyon 860 bin sonuç çıkıyor.
Üç günlük rahip 95 yıllık diyaneti ikiye katlamış vaziyette.
*
Bu yaşımıza kadar "ne olacak bu memleketin hali" diye kafa yorduk… Şimdi herkes işi gücü bıraktı "ne olacak bu rahip" diye kafayı yiyor.
*
Chp'de kurultay krizi diye ara 5 milyon sonuç çıkıyor.
Rahip krizi diye ara 11 milyon sonuç çıkıyor.
Efsanevi Chp krizleri bile gölgede kalmış düşün gari.
*
Yandaş yazarlar "eyyy Abd" filan diye atıp tutuyordu.
Şimdi habire takvim veriyorlar.
Cumartesi bırakılır diyen var.
Hafta başı ülkesine gider diyen var.
Bir haftaya kalmaz diyen var.
Geç bile kaldı diyen var.
Hayırlısıyla rahibi uğurlasak da piyasa normale dönse diye neredeyse adak adayacaklar.
*
Anket yapan bile var.
Rahip bırakılsın mı bırakılmasın mı?
Mahkeme filan hikaye çünkü.
Hakim savcı ne işe yarar diye merak eden yok.
Anketle hukuk olur mu diyen yok.
*
Hani bazen naylon poşetten parça kopar da elektriklenip eline yapışır silkelersin gitmez ya… Rahip onun gibi. Yapıştı kaldı.
Göndersen olmaz.
Göndermesen hiç olmaz.
Hay Allah kaçmış desen o daha fena.
*
Vatikan'ın ortasında Papa'yı vurmuş milletiz…
Böyle zulüm görmedik kardeşim.
=====================================
NECATİ DOĞRU: Akil adamlar zamanı!
Sözüm "o bildiğimiz" akil adamlar üzerine değil. Bir üniversitenin ilahiyat fakültesi öğretim üyesi "deve sidiği şifadır" reçetesi yazmıştı. Aynı akil adam 1 doların 7 TL'yi aştığı gün; "Yaşadığımız adı konulmuş bir istiklal savaşıdır. Bu savaşta tarafsız kalmak sessiz kalmak düşmanla işbirliğidir. Elindeki altını dövizi olanların bozdurup TL'ye çevirmesi farz-ı ayandır" aklını verdi.
Akıl verenimiz çok olsun.
Akılımız başımızdayken.
Kendimizi sorguya çekelim.
Nasıl bugünlere getirdin?
İyi günlere nasıl götüreceksin?
* * *
Evet!
Bozdurduk dolarları.
Çözüldü yastık altları.
Merkez Bankamız "Swap" adımlarını attı. Milliyetçi bir partimiz bile dolara yatırım yapmış bozdurdu… Ve Küresel finans kurtları kararlı duruşumuzdan çok korktu (!)
Dolar 6 TL'nin altına indi.
Dilerim daha da iner.
Dolardaki inişin kalıcı olup olmayacağını bize "deve sidiğini şifa" diye satanlar değil gerçekten "dış borç- cari açık- bütçe açığı" olmak üzere 3 kırmızı ışığı aynı anda yandığı için "kırılgan ilan edilmiş ekonomimizin nasıl toparlanacağını" bilebilecek akil adamlar söylesin.
Bir akil adam yetmez.
İki akil adam da yetmez.
Beşi-altısı bir olsun.
Türkiye ne yapmalı?
Akil adamlar akıl versin.
* * *
Evet!
Biz üçüz açıkla yakalandık.
Onların elleri çok güçlü.
Dolar çıkarken de vurgun vuruyorlar inerken de kazanç yazıyorlar. Türkiye'den içeriden dışarıya gelir transferi oluyor. Belli ki yeni ataklar için bekliyorlar. Türk ekonomisinin "borç yapısı sağlam-ödeme gücü sağlam- Merkez Bankası'ndaki rezervleri sağlam- bütçesi sağlam- ekonomi yönetimi sağlam" diye gösterilirken ne oldu da TL bu kadar büyük hızla değer yitiriverdi?
Evet!
Trump tweet attı.
Ataklar başladı.
Demek ki Trump TL'ye karşı dolar atağı başlatanların adamı. Almanya Şansölyesi Merkel ile Fransız Cumhurbaşkanı Macron ve AB'nin bütün ülke liderleri bile Türkiye'ye yapılana öfkelendiler.
Kim bular?
Bilenler vardır.
Bilgisine güvenilir.
Sözüne inanılır.
Akil adamlar.
Türkiye'nin gerçek akil adamlarının "çözüm-çare-güven üretmek" için harekete geçirilmeleri gerekir. Karşımızda "küresel sermayenin azgın kurtları" acımasızca saldırıyorlar.
Biz ne yapacağız?
* * *
Ben size arşivden bir bilgi aktarayım: ABD'nin bir önceki başkanı Barack Obama bu azgın küresel gücü denetime almak istedi. Bunlar Obama'yı kızıl komünist ilan ettiler ve intikam için Trump'ın seçilmesine destek verdiler.
Türkiye'yi üçüz açıkla yakaladılar.
=====================================
MURAT MURATOĞLU: ARAP EMİRİ EKONOMİYİ KURTARABİLECEK Mİ?
Katar Ekselansları Başkan Erdoğan'a 15 milyar dolar göndereceğini söyledi. İlaç gibi geldi. Müthiş para! Tebrik ediyorum. Peki bu diplomasi mi? Hayır! Katar'daki bir başka Erdoğan sevgisi…
Yıl 2015… Katar Emiri yaklaşık 1.5 milyon dolar rekor fiyatla satın aldığı taya "Erdoğan" adını koydu. Pistlerde koşturdu. Şimdi de bu parayla Türkiye piyasalarında at koşturacak. Katar Türkiye'ye değil Erdoğan'a yatırım yapacak. Kelepir fiyatına istediği şirketin koltuğuna oturacak.
* * *
Yalnız bazı şüphelerim de yok değil! Geçen yılın sonbaharında Türkiye sıkışmıştı. "Katar düğmeye bastı" diye yandaş medyada başlıklar atıldı. Az buz değil 2018'de 20 milyar dolar yatırım yapacaktı. Bizzat Katar Emiri açıkladı. Yapılmadı! Arada kaynadı…
Ya 2016 yılı… Farklı mıydı? 6 aylık süreçte Suudi Arabistan ve Katar Türkiye'ye 250 milyar dolarlık akış sağlayacaktı. Herhalde o da bir yerde tıkandı!
Hele 2014 yılına ne demeli? Katar sermayeli enerji şirketi Afşin Elbistan Termik Santrali Projesi'ne 14 milyar dolarlık yatırım sözü vermişti. Bir daha ortada görünmedi. Telefonu bile açmadı. Hep meşgule attı.
* * *
Katar hiç mi yatırım yapmadı? Yaptı! Daha çok olmuşları topladı. Batık Yunanistan'dan Finansbank'ı gayet ucuza aldı. ABank'ı bünyesine kattı. BMC'ninyarısını yandaşla paylaştı. Şu şansa bakın ki aldıktan sonra şirket tank ihalesini kazandı.
Digiturk'ü ölü fiyatına kaptı. ATV-Sabah ortaklığı Banvit ortaklığı Marmaris'teoteller Boyner inşaat şirketleri Boğaz'da yalı Sürmene'de yayla derken ciddi para yatırdı. Yine de satın almalar hariç Katar'dan gelen doğrudan yatırım 15 yılda 1.5 milyar doları aşmadı.
* * *
Para bu sefer gelir mi? Yatırım kararı Katar için çok mantıklı. Türkiye şu anda dünyanın en ucuz ülkelerinden biri… Sebebi yatırımcıların Erdoğan'ın politikalarına güvenmemeleri…
Katar da güveniyor belli ki… Lakin zengin ama var mı o kadar nakdi? Yine de getireceğini söylediği kadar çok parası yok sanki! Kim hesap edecek ki? Neyse ki söylentisi bile yetti.
* * *
Bakalım son 2 haftadan ne ders almışız? Yine betondu krediydi inşaata teşvik ile yemesek bari… Sonuçta hibe etmiyor. Bir kısmını mevduat yapıyor. Bu demektir ki yüksek faizden yararlanıyor. Kalanı yatırıma ayrılıyor. Kapsamı bilinmiyor!
Ne hale düştük? Koskoca ülke ekonomisini elin Arap Emiri kurtarmaya çalışıyor. Memlekette işler halen borç harç ile yürüyor. Taşıma su ile değirmendönüyor. Sahi para ne zaman hesaba düşer? Bari EFT saatini geçirmeseler…
=====================================
RIFAT SERDAROĞLU: ORTAK TAVIR (2)
Bak AKP'li Kardeş!
"Ülkemiz ekonomisine yapılan dış kaynaklı saldırıya beraberce "Ortak Tavır" koyalım çünkü hepimiz aynı gemideyiz" diyorsun! Eyvallah karşı koyalım.
Dıştan gelecek her saldırıya karşı koymak Türk Milletinin yapısında zaten var.
Elbette canımız pahasına karşı koyarız. Sakarya Meydan Muharebesinde savaş meydanından kaçan %46'nın kim olduğuna bakmadan düşmana saldırır onu püskürtürüz.
Peki içerden yapılan saldırılara ve saldırganlara karşı beraberce karşı koyacak mıyız?
Ama O benim patronum O benim partim deyip yine yan mı çizeceksin?
17 senedir Türkiye'yi TEK BAŞINA AKP Hükümetleri yönetmiyor mu?
Başımıza açılan dertlerin SİYASİ SORUMLUSU senin partin olan AKP değil mi?
AKP'nin beğenmediğin yanlış bulduğun bir tane uygulamasına neden karşı çıkmadın?
Nelere mi karşı çıkacaktın?
-Amerika Irak'ı işgal ettiğinde tüm AKP'liler sustunuz. Amerikan Askerleri yüzbinlerce kadına-kıza tecavüz ederken sustunuz. Irak'ta camiler yıkılırken binlerce yıllık el yazması Kur'an-ı Kerimler nişan tahtası yapılırken sustunuz.
1 5 Milyon Müslüman öldürülürken sustunuz.
Bu dünyada da öteki dünyada da başınızı eğik gezdirecek bu uygulamaya niçin karşı çıkmadın be AKP'li kardeşim? Neden korktun? AKP senin ekmeğini mi kesecekti? AKP yokken sen yaşamıyor muydun?
Allah'ı var içinizden bir kişi konuştu! Dönemin Başbakanı Erdoğan!
O da ne dedi hatırlıyor musun?
"Amerikan Askerlerinin sağ-salim olarak evlerine dönmeleri için dua ediyorum"!
Sen böyle korkunç bir vahşet karşısında susarken Türkiye'nin terörle mücadele etmiş kahramanları zindana atıldılar sen yine sustun ve zalimi alkışladın.
Nasıl bir "Ortak Tavır" alacağız be Müslüman?
-AKP Türk Milletine ve Türk Tarihine bir kara leke olarak "Habur Rezaletini" yaşattı. Sen sustun!
Türk Askerini-Polisini öldüren katiller davul zurna ile üzerlerinde gerilla (!) kıyafetleriyle karşılandılar şeref tribünlerinde ağırlandılar. İşte o gün vatan toprağının altındaki şehitler ağladı be AKP'li kardeşim. Ama sen sustun.
AKP'den gelecek üç-beş kuruş için şehitlerini sattın tek kelime etmedin!
Hakkını yemeyelim içinizden bir kişi konuştu! Yine Dönemin Başbakanı Erdoğan! Ne demişti?
"Habur'da yaşanan manzara karşısında umutlanmamak mümkün mü? Türkiye'de güzel şeyler oluyor umut verici görüşmeler oluyor…"
PKK katillerinin öldürdüğü kundaktaki bebekler ağlarken sen hem sustun
hem de PKK koruyucusu Barzani denen eşkıyayı kongrende alkışladın.
Nasıl bir "Ortak Tavır" alacağız be Müslüman?
Ortak Tavır mı istiyorsun? Yukarıdaki gibi onlarca olayı soygunu rüşvetleri düşün! FETÖ'yu ve "Ne istedilerse verdim" sözünü iyi düşün.
Sen evine ekmek götürmek için yırtınırken AKP'li Bakanların veletlerinin aylık kirası 20 Bin Avro olan rezidanslarda yaşadığını düşün. Bir de bizlere bu ülkeyi emanet eden Büyük Atatürk'ün ve arkadaşlarının yaşadıkları sade hayatı düşün. Dön bir de 1150 odalı Sarayı binlerce korumayı tantanalı yaşantıyı yalnız alışveriş için mağazaları kapatıp bir defada yüzbinlerce dolar harcayan öküz gözü kadar kocaman yüzük taşıyan elleri düşün.
Terk et bu tayfayı özüne dön gel o zaman beraberce ortak tavır alalım…
AKP'ye kaynak yaratma örnekleri;
-Devletin tüm misafirhaneleri senin iken yaptırmaya başladığın 300 odalı YAZLIK SARAY inşaatını hemen durdur.
-Binali Bey'i görevlendirin. Nasıl ki Sabah Medya Grubunu satın alırken muazzam bir organizasyonla devletten iş alan müteahhitlerden bir defada
630 MİLYON DOLAR aldıysa şimdi hepsi "Dolar ile Hazine Garantili" yapılan yandaş müteahhitlere verdiği işleri TL'ye çevirttirsin. Nasılsa hepsi aynı adamlar…
-Gazeteci Aslan Bulut yazdı:
AKP son 15 yılda "BOT ve Pİ Pİ Pİ" yoluyla yaptığı ihalelerin toplam tutarı
800 MİLYAR DOLAR. Bu işten alınan 200 MİLYAR DOLAR komisyonun Katar-Singapur-Malezya bankalarına yatırıldığının belgeleri istihbarat örgütlerinin elinde olduğu biliniyor. AKP olarak derhal bu komisyoncunun peşine düşüp paralarımızı hazinemize getirin lütfen…
-Reza Zarrab'ın patronu Babek Zencani; "Biz Türkiye'de 8 5 MİLYAR DOLAR rüşvet dağıttık" dedi. Hem de İran'da mahkemede! Kardeş İran ile konuşup bu paranın kimlere gittiğini bulun ve hazinemize getirin lütfen…
-Binali Bey'in Hollanda-Malta'daki mal varlığının da kendisi tarafından hazinemize bağışlanacağına olan inancım tamdır.
-MAN Adasından kendiliğinden gelen 15 MİLYON DOLAR da TL'ye çevrilip hazinemize yatırılmalıdır lütfen…
-Ayrıca son 17 senede açılan ve vergiden muaf tutulan Vakıflarımız var. Bazılarının malvarlıkları MİLYAR DOLAR eder. Önce Sayın Emine Hanım'ın
Sayın Sümeyye Hanım'ın Bilal Bey Oğlumuzun vakıflarından başlarsak hepimiz çok mutlu olacağız. Ülke battıktan sonra Vakfın olsa ne olur olmasa ne olur? Değil mi Müslüman?
Not;
Devletin yaptığı tüm harcamaları TBMM'nin ve Sayıştay'ın denetimine niçin açmıyorsunuz?
Açın kardeşim incelesinler! Kimin malını kimden saklıyorsunuz ki?
Pazartesi'ye kadar yokum! Pazartesi görüşmek üzere…
=====================================
EMİN ÇÖLAŞAN: BÜYÜK DEPREMİ UNUTMAYALIM
Sevgili okurlarım Marmara bölgesinde yüz binlerce insanımız o gece de yatağına girmiş ve mışıl mışıl uyuyordu. Çoğu tatilde idi.
Tarih 17 Ağustos 1999.
Saat sabaha karşı 03.02… Üçü iki dakika geçiyor.
Önce korkunç bir gürültü.
Ne olduğunu anlayan yok.
Bir anda binalar sallanmaya ve çökmeye başlıyor.
Şansı olan kendini ve aile bireylerini dışarıya atıp kaçma fırsatını buluyor.
* * *
Olmayanlar ise bir anda yıkılan on binlerce binanın altında kalıyor.
Gölcük Yalova İzmit Adapazarı ve İstanbul'un bir bölümü.
Depremin şiddeti 7.4…
Çok şiddetli bir deprem…
Ve düşünün ki tam 45 saniye sürüyor.
* * *
Ortalık toz duman. Yıkılan binalardan yükselen dumanlar ortalığı kaplıyor. Önce göz gözü görmüyor.
Enkaz altında kalan on binlerce insanın feryatları yükseliyor da kim kime nasıl yardım edecek.
Depremden kurtulanlar yarı çıplak yalın ayak cadde ve sokaklarda bilinçsizce koşturuyor yardım istiyor.
Analar babalar çocuklar arkadaşlar yıkılan binaların altında kalmış herkes çaresiz. Kimse ne yapacağını bilmiyor.
Feci tablonun gerçek yüzü gün ağardığında ortaya çıkmaya başlıyor. Koskoca binalar iskambil kağıdı gibi devrilmiş. Hepsi çürük bazıları para hırsıyla yapsatçılar tarafından deniz kumuyla yapılmış.
* * *
Ben Ankara'dayım evde yatıyorum. Gece deprem saatinde bir takım çatırtılarla uyandım. Eve hırsız girdiğini zannettim. Sonra bir baktım ki herkes sokaklarda. Her nedense Doğu'da veya Güneydoğu'da büyük bir deprem olduğunu düşündüm!
Önce arabaya atlayıp annemin evine gittim.
Yollarda ve binalarda bütün elektrikler kesik. Evin sağlam olduğunu görünce sabah 04 dolaylarında gazeteye geldim. Bütün arkadaşlar gelmiş…
Telefonların tamamı kesik.
Bulduğumuz iki mumun ışığında oturuyoruz hiç değilse depremin nerede olduğunu öğrenmeye çalışıyoruz.
Bir süre sonra gerçek ortaya çıktı. Deprem Marmara bölgesini vurmuştu. Ancak işin bu kadar büyük olduğunu kimse düşünemiyordu.
* * *
Eşim Tansel Çölaşan annesi ve yarı felçli babasıyla Yalova'daki evlerinde… Acaba öldüler mi kurtuldular mı bilemiyorum. Haberleşme kesik yakınlarından haber alamayan herkes gibi ben de büyük bir panik yaşıyorum.
Saatler sonra mucize kabilinden kurtulduklarını öğrenebildim. Ankara'ya gelmelerini büyük güçlüklerle sağladım.
Depremden bir hafta sonraydı Gölcük ve Yalova'ya gittim. Gördüğüm manzara korkunçtu. Cesetler çıkarılıp kaldırılmıştı
ama enkazlar olduğu gibi duruyordu.
Üçüncü katına kadar yerin dibine gömülmüş binaları denizin içine yüz metre sürüklenmiş binaları orada gördüm.
O görüntüleri yazıyla anlatmak mümkün değil… Yaşamak gerek!
İşin ilginç yanı fay hattının hemen yanı başındaki bazı binalar bile sapasağlam duruyordu.
Demek ki müteahhitler onların malzemesinden çalmamıştı.
* * *
Sevgili okurlarım gerek toplum ve gerekse devlet 17 Ağustos depremine hazırlıksız yakalanmıştı. Türkiye o güne kadar nice depremler yaşamıştı ama öylesi hiç görülmemişti.
17 Ağustos'ta 35 bin canımız gitti.
Depremden hemen sonra bölgede seyyar hastaneler kuruldu. Çoğu çadırlarda hizmet veriyordu.
On binlerce yaralının bir bölümü İstanbul ve Ankara hastanelerine sevk ediliyordu ama hem demiryolu hem de karayolları kaymış ve çok hasar görmüştü.
Taşımacılık bin bir güçlükle sürdürülüyordu.
Bölgede seyyar mutfaklar kuruldu.
Büyük felaket sonrasında herkes fedakârca çalıştı ve üzerine düşen görevi yaptı.
* * *
O günlerde "Örtünme" kavgası vardı. Üniversitelerde örtünmelerine engel olunduğunu iddia eden kızlar yürüyüş yaptı. Ellerinde pankartlar taşıyorlardı:
"7.4 size yetmedi mi?"
O yıllarda yayımlanmakta olan şeriatçı Vakit Gazetesi depremde can verenler için manşet attı:
"Deprem olduğunda fuhuş yapıyorlardı. Kendilerini yarı çıplak sokağa attılar. "
* * *
Peki biz bu depremden ders çıkardık mı? Gerekli önlemleri aldık mı?
Aradan 19 yıl geçmiş olmasına karşın hayır!. .
Bütün uzmanlar uyarıyor:
"Yeni bir deprem başta İstanbul olmak üzere bütün Marmara bölgesini şiddetle vuracak dikkatli olalım. "
Yine başta İstanbul olmak üzere her yer ranta kurban edildi.
Toplanma bölgeleri olarak ayrılan yerlere bile gökdelenler AVM'ler yapıldı. Çarpık yapılaşma zirve yaptı.
Ruhsatsız kaçak ve çürük bina inşaatlarında rekorlar kırıldı…
Ve üstelik şimdi bunlardan para tırtıklamak için korkunç bir imar affı getirildi.
* * *
Er ya da geç çok büyük bir deprem felaketi yaşayacağımız kesin… Hem de bu koşullarda!
Sonrası yine Allah'a emanet! Bütün uzmanların uyarılarına karşın dua edelim de yeni bir deprem ülkemizi vurmasın.
17 Ağustos 1999 depreminde can veren 35 bin insanımıza Allah'tan rahmet diliyorum.
* * *
Emin Çölaşan'ın notu: Benzin ve motorin zamlarını dün yaptılar. Tam da bayram tatili öncesinde akaryakıt tüketiminin zirve yapacağı günler öncesinde. Aynen imar affı ve bedelli askerlik olayında olduğu gibi bu kararda bile iktidarın para ve kazanç hesabı var. Ne demeli bilmem ki insan şaşırıyor!
===================================
SAYGI ÖZTÜRK: KULAĞINIZ ORMANDA OLSUN
Mudanya ve Muğla'da meydana gelen orman yangınlarında can kaybı yaşanmadı ama yangınların turizm alanlarında olması bunların yerleşim yerlerine yakınlıkları Yunanistan'da 100 kişinin ölümüyle sonuçlanan büyük yangınla benzerlikler gösterdi. Yangınların imar affıyla bağlantılı olabileceği kuşkusunu Türkiye Ormancılar Derneği dile getirdi. İstanbul'da orman alanlarına inşaatlar yapıldığı ve bazı muhtarlar tarafından bu inşaatlara yapı kayıt belgesi verildiği de anlaşıldı.
Orman Yasası 1956 yılında çıkarıldı. O tarihten AKP'nin iktidara geldiği 2002 yılına kadar yasa 14 kez değiştirildi. AKP döneminde ise tam 18 değişiklik yapıldı. Uzmanlara göre bunların çoğu da rant amaçlı.
114 ORMANCI ŞEHİT
Ülkemizde özellikle Hatay ilimizden başlayıp Akdeniz ve Ege sahil bölgelerinden İstanbul'a kadar uzanan kıyı bandı orman yangınları için riskli bölgeyi oluşturuyor. Yaklaşık 12.5 milyon hektarlık orman alanı yangına çok hassas olan bu bölgelerde bulunuyor. Uluslararası verilere göre orman yangınlarıyla mücadelede aynı iklim kuşağında bulunan Portekiz İspanya Fransa İtalya ve Yunanistan'a göre daha iyi durumdayız. Bu da kolay olmuyor. Yangınlarla mücadele ederken bugüne kadar 114 şehit verilmiş.
Ülkemizde 22.3 milyon hektar ormanlık alandan son 10 yılın uluslararası verilerine göre her yıl 9 bin hektarı kül oluyor. Son üç yılda ekim ve dikim yoluyla 33 milyon adet fidanın toprakla buluşturulduğu belirtiliyor. Evet ekiliyor dikiliyor ama bunların kaçının tuttuğu önemli. Bakıyorsunuz dikim alanında fidan değil sadece tabela kalmış…
Sevindirici bilgiler de var. Örneğin yangına hassas orman alanlarında yangına ilk müdahale süresi 15 dakikanın altına indirilmiş. 11 bin 507 yangın işçisi 3 bini teknik ve 5 bini diğerlerinden olmak üzere 19 bin 507 personel görev yapıyor. Orman yangınlarının belirlenmesi müdahale ekiplerine bildirilmesi için 776 adet kuleden ormanlar 24 saat gözetleniyor. Yangınların uzaktan algılanması ve otomatik yangın bulma sistemi olarak 122 gözetleme kulesinde 244 kamera kullanılıyor. 6 helikopter 5 adet uçak 24 adet su atar helikopter 1052 adet arazöz olmak üzere 2402 araç ve iş makinesi bulunuyor.
ORMAN KÖYLÜSÜ ÇIKARILDI
Emekli Orman Genel Müdürü Cahit Nâsırlı da Akdeniz iklim kuşağında bulunan İspanya İtalya Yunanistan ve ülkemizde orman yangınları çıkmasının kaçınılmaz olduğunu yangınların sıfıra indirilmesinin de mümkün olmadığını belirtiyor. Nâsırlı "Önemli olan yangın sayısı ve yanan alanları en aza indirmektir. Bu arada yangına müdahale zamanı önemlidir. Ne kadar erken müdahale edilirse yangın büyümeden kısa sürede söndürülür. Zamanın karesi ile doğru orantılıdır" diyor.
Orman Genel Müdürlüğü ülkemizdeki 3 büyük genel müdürlükten biri. En ücra orman köyünü de içine alacak biçimde Orman İşletme Şefliği Orman İşletme Müdürlüğü Orman Bölge Müdürlüğü olarak örgütlenmiş. Daha da önemlisi orman köylerinde yaşayan vatandaşlardan yaşları 18-55 olanların orman yangınları ile mücadeleye katılması zorunluydu. Ancak çıkarılan torba yasaların içine konulan değişiklikle bu zorunluluk kaldırıldı. Yalnız o değil orman köylüsünün ormandan yararlanma hakları da artık yok. Nasırlı da bu durumun orman yangınları ile mücadeleyi olumsuz yönde etkileyeceğini belirtiyor.
YOKSA KAPATILACAK MI?
Ülkemizin beşte birini koruyan her türlü ormancılık çalışmasını yürüten orman köylüleri ile ilişkileri düzenleyen bozuk orman alanlarını ıslah eden ağaçlandırma çalışmalarını gerçekleştiren erozyon ve toprak muhafaza özellikle orman yangınlarını önleme ve mücadele çalışmalarını yürüten oldukça eski ve deneyimli Orman Genel Müdürlüğü'nün şimdi kapatılacağına ilişkin söylentiler yaygın. Böyle bir durumun olmasını ormancılar "Ülkemize ihanet olur" diye niteliyor. Ormancılar arasında "Kapatılacak" denilse de konuyu sorduğum yetkililer bu iddiaların doğru olmadığını söylediler.
Anayasamızın 169. maddesini hatırlatalım: "Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir. Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz. Ormanları yakmak ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz. "
Ancak anayasa hükmü geriye işlemediği için "Atı alan Üsküdar'ı geçiyor"haberiniz olsun.
=====================================
SABAHATTİN ÖNKİBAR: YİNE MAĞDUR YİNE MAĞDUR!
Trump bir tweet atıyor.
Derken Türk ekonomisi yere seriliyor.
Peki bunun okuması ya da açıklaması ekonomimizin kırılganlığı yani uçurumun kenarına getirilmesi değil midir?
Öyle ya bir mesaj ile bunlar oluyorsa varın ötesini siz düşünün!
Mesaj-papaz konuları bahane. Dolar zaten patlayacaktı ki biz bunu aylar öncesinde defalarca yazıp söyledik.
Peki Türk ekonomisini bir mesaja esir düşürenler kimler?
Uzaylılar değil herhalde Türkiye'yi 16 yıldır yönetenler.
Öyle iken gördünüz ekonomik saldırı ve savaş diyerek yine mağdur yine mağdur pozlarını takınıyorlar pes!
DEMİRÖREN BU BORCU NASIL ÖDEYECEK?
Medya para kazanan değil kaybettiren bir sektör.
Öyle iken Demirören Ailesi devlet bankasından faizle dolar kredisi alarak Doğan Medya Grubunu satın aldı.
Satın alırken dolar kuru 4 liranın hayli altındaydı. Bugün ise çok yukarılarda.
Bırakın faizini sadece kur farkından ilave olarak satın alınan rakam üzerinden 500 milyon dolar civarı bir ödeme yapacak.
Para kazanmayan bir sektör ve ilave böyle bir yük.
Söyleyin Demiören bu borcu nasıl ödeyecek?
Bu satın almanın bilinmeyen perde gerileri mi var? Siyasiler niye suskun?
PARDON TGRT'Yİ ABD'LİLERE KİM SATTIRDI?
FOX TV eski TGRT'dir. Bugünkü TGRT ise sonradan kurulan haber kanalıdır.
ABD sermayeli FOX'un patronu ise Murdock isimli ünlü Musevidir.
Bu satışın önünü açan ise dönemin Başbakanı Tayyip Erdoğan imiş.
Hayır bu iddia bana ait değil. Basına da yansıdı Abdülllatif Şener'e ait.
Bu satış sürecinde bakan olan Şener hadiseye bizzat tanıkmış.
Hatırlayalım bu satışa AKP vekili merhum Prof. Nevzat Yalçıntaş TBMM kürsüsünden karşı çıktığı için zılgıt yemişti
Ve şimdi bu FOX TV'den yandaş A Haber'de ABD'nin operasyon silahı diye bahsediliyor.
İyi de ey tosunlar o silahın
Türkiye'ye girişine izin veren
Tayyip Erdoğan!
=====================================
YILMAZ ÖZDİL: ONLARIN İPHONE'U VARSA ÖBÜR TARAFTA SAMSUNG VAR…
Mustafa Kemal 16 mayıs günü Bandırma vapuruna bindi.
Samsun'a gitti.
*
Takvimde başka gün kalmamış gibi özellikle tam o güne denk getirdiler tam 16 mayıs günü tam yıldönümünde Bandırma limanıyla Samsun limanını sattılar!
*
Samsun limanını sattılar.
Ordu limanını sattılar.
Bari Trabzon'a çıkalım dese…
Trabzon limanını sattılar.
Rize limanını sattılar.
Hopa limanını sattılar.
Sinop limanını sattılar.
Ereğli limanını sattılar.
Yarımca limanını sattılar.
"Bana satılmayan liman bulun oraya çıkayım" dese memleketi Karadeniz üzerinden kurtarması mümkün değil.
*
"Bandırma elden gitmiş hiç olmazsa Tekirdağ limanına çıkayım oradan bi kayık ayarlayıp kürek çeke çeke karşıya geçeriz" dese Tekirdağ limanı satıldı.
*
Dümeni Ege'ye kırsa…
İzmir limanı satıldı.
Dikili limanı satıldı.
Kuşadası limanı satıldı.
Marmaris limanı satıldı.
"Madem öyle Akdeniz'e çıkalım" dese…
Antalya limanı satıldı.
Alanya limanı satıldı.
Mersin limanı satıldı.
İskenderun limanı satıldı.
*
"Vazgeçtim geri dönelim" dese… Bandırma vapuruna binmek üzere yola çıktığı Galata limanı satıldı iyi mi!
*
Hepimiz aynı gemideyiz ama…
Çıkacak liman yok!
*
1928 yılında "Gazi" adıyla sigara üretilmişti. En kaliteli sigaraydı çok şık teneke kutudaydı. 1935 yılında bizzat Mustafa Kemal'in isteğiyle 19 Mayıs 1919'u onurlandırmak için Gazi sigarasının adı "Samsun" olarak değiştirildi. Yani aslında Samsun olarak bildiğimiz sigara bizzat Mustafa Kemal'in adını taşıyordu.
*
Bu arkadaşlar Samsun'u kime sattı?
British American'a sattı.
*
Samsun yolculuğunun kıymetini bilmezsen… İstiklal savaşı veriyoruz deyip işte böyle çıka çıka anca Samsung'a çıkarsın!
=====================================
SELCAN TAŞÇI HAMŞİOĞLU: SÜLEYMAN SOYLU'YA "ISLIK ÇALAN MAHALLE" İHBARI
İçişleri Bakanı Süleyman Soylu konuşmasının şu bölümünde sonuna kadar haklı;
"Terör ve uyuşturucu küresel ve birbirini besleyen meselelerdir. Uyuşturucu terörü finanse ediyor terör de uyuşturucuya kanal açıyor kullanıyor dağıtımını gerçekleştiriyor. Uyuşturucu meselesinde organize suç örgütleri artık doğrudan terör örgütleriyle ilişki kuruyor. Hatta bazen şirket birleşmeleri gibi terör örgütlerinin çatısı altında faaliyetlerini sürdürüyor. Yani tıpkı iki şeritli bir yolun ileride tek şeride düşmesi gibi bu iki suç sahası yani terör ve uyuşturucu giderek yakınlaşıyor ve birleşiyor. "
Ama devamında söylediği şu sözlerde ne kadar haklı emin değilim:
"Dünya hala havaya bakıp ıslık çalmaktadır. 2015 yılı dünya extacy yakalamalarında biz birinci sıradayız. Küresel eroin yakalamalarının yüzde 16'sını biz gerçekleştiriyoruz. Avrupa eroin yakalamalarının da iki katını gerçekleştiriyoruz. Beni bağışlasınlar teşbihte hata olmaz biz olmasak Avrupa'da neredeyse ayık gezebilen genç kalmayacak…"
***
Daha önceki gece Tekirdağ'da şehrin göbeğinde gördüğüm manzarayı aktarayım:
Giyime kuşamına bakınca hiç öyle 'sokak çocuğu' 'sokak serserisi' deyip geçemeyeceğiniz bir genç sokağın başındaki merdivenlerde Rodin'in ünlü 'Düşünen Adam'ını andıran bir pozisyonda -tek fark gencin kafası neredeyse bedenine kapanmış düşmüş halde- hareketsiz duruyor. Çift şeritli(!) merdivenin diğer tarafında bir bankta başka iki genç şüpheli davranışlar içinde; muhtemelen onlar da arkadaşlarıyla aynı duruma gelecek birkaç dakika içinde…
Aynı yerde neredeyse her gün benzer tablolarla karşılaştığı her halinden belli olan yakınım son derece sakin sıradan olağan bir şeymiş gibi "uyuşturucudan" dedi.
Üstelik öyle hizbe kuytu bir köşede değil ha; yol üstü… Günün her saati çoluk çocuğun ailelerin kullandığı bir yer…
O merdivende her gün birileri kendinden geçebilir kusabilir bayılabilir komaya girebilir saldırganlaşabilir; bütün mahalleli herkes alışmış kanıksamış… O merdiven gençlerin hatta çocukların kendilerini zehirlemesine tahsis edilmiş sanki!
İnanılır gibi değil ama "orada ne oluyor" diye bakmıyorlar bile tümden yok saymışlar bu vahameti; ne ambulans çağıran var ne polisi arayan…
"Neden?" diye sordum.
"Çağırsak da gelmiyorlar…" dedi biri.
İddialarına göre tıpkı mahalleli gibi emniyet görevlileri de "bulaşmak" istemiyormuş bu belaya!
Peki ya günün birinde bu bela onların çocuklarına da bulaşırsa!
***
Ben buradan açık adresini de vererek ihbarda bulunuyorum:
Sayın Bakan
Tekirdağ'da merkez Süleymanpaşa ilçesinde Gündoğdu Mahallesi'nde Salı Pazarı'nın kurulduğu sokağı Karabayır Caddesi'ne bağlayan geniş merdivenlere dilediğiniz herhangi bir gece iki memurunuzu gönderirseniz vatandaşından ilgili/yetkililerine bu skandalın bütün muhataplarının nasıl da eleştirdiğiniz "dünya" gibi havaya ıslık çaldığını teyit ettirebilirsiniz…
***
Hani ülkeyi milliyetçiler yönetiyordu?
Önce Sadi Somuncuoğlu sonra Ahmet Bican Ercilasun konuyu bütün ayrıntılarıyla yazdı; ABD'nin "bir vatandaşı uğruna" dünyayı yakıp yıktığı şu günlerde Türkiye bir Türk'ü kendi elleriyle İran'a teslim etmenin hazırlığında. Büyük ihtimalle de idam edilmek üzere. En trajikomiği söz konusu Türk "Rahim Cavadbeyli"nin 18 yıl önceki "Türkçülük faaliyetleri" buna gerekçe!
Konunun tereffuatı muhtelif; gerekirse -dilerim gerekmesin- tekraren onları da yazarız.
Ama bugünlük şunu sormak kafi:
Hani Türkiye'yi artık Türk Milliyetçileri yönetiyordu?
***
"Müttefik" sandığımız ülkelerle yaşadığımız onca krizden ders almayıp bir kere daha bu kavrama çok yanlış anlamlar yüklüyor olmamız da cabası…
İran bizim komşumuz.
ABD'nin emperyal efelenmeleri için elbette kapılarımızı kapatmayalım bu ülkeye. Elbette ittifaklar geliştirelim.
Ve fakat yeni ittifaklar geliştirirken eski ittifaklarımızda yaptığımız yanlışları tekrarlamayalım; taviz değil ortak çıkar temelli ilişkiler geliştirelim…
Tabii zahmet olmayacaksa!. .
***
GÜNÜN SÖZÜ
"ABD'nin bütün ürünlerini boykot edelim kabul. ABD'nin en zararlı ürünü ve içimize soktuğu virüs 'siyasal İslam'dır; asıl boykot edilmesi gereken budur. "
Serkan Acar
***
Yerin dibine girelim
Adıyaman'dan gelen şehit haberlerine mi yanalım bundan sonra askerlerimizin "dost ateşiyle kazaen şehit oldukları(!)" utancıyla yaşayacak olmamıza mı?
Böyle trajedi olmaz.
En iyisi şimdiden toptan yerin dibine girelim biz; "kazara şehit aileleri" hepimizi oraya sokacak çünkü evlatlarının son yolculuğunda!
=====================================
ARSLAN BULUT: HALKA DA "KIRMIZI DÜDÜK" DAĞITIN BARİ!
İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü Trafik Hizmetleri Başkanlığı "Bu bayram ben de trafik polisiyim hatalı sürücüye kırmızı düdük" projesi kapsamında çocuklara kırmızı renkli düdük tişört ve broşür dağıtıyor.
Çocuklar seyahat ederken araç kullanan kişilerin aşırı hızlı gittikleri emniyet kemerlerini takmadıkları veya araç kullanırken cep telefonu kullandıkları sırada düdüklerini çalarak sürücüyü uyaracak...
Aslında "özgür basın" devleti hatalı yönetenlere kırmızı düdük çalma kabiliyeti bulunan basın demektir. Yandaş basın ise sadece alkış tutar hatalarınızı göstermez. Çünkü yandaşlık ölçüsünde para kazanırlar! Kazandıkça da yalan söylemeye alışırlar.
Tabii bir de devleti ideolojik amaçla kasıtlı olarak zora düşürmek ve kontrollü krizleri kullanarak dönüştürmek var ki buna herkesin kırmızı düdük çalması gerekir.
***
Dr. Nuri Çağatay devleti yönetenlere kırmızı düdük çalan vatandaşlardan sadece biri... Bakın ne diyor:
"Arslan bey günaydın. 'İyi de Türkiye gemisi kayalara çarparsa herkes zarar görmeyecek mi?' demişsiniz. Evet zarar görecek. Ancak gemiyi kayalara sürüklerken yanlış rotada olup uyarıları dinlemeyenler az bu gidişte suçu olmayanlar ise çok zarar görecek. Belki de geminin lüks mevkisinde olanlar için tahlisiye sandalları hazır bekletiliyor olabilir. Pek çok lüks kamara yolcusunun daha çok öncesinden varlıklarını yurt dışına aktardığı söylentileri ortalarda dolaşmakta iken 'herkes zarar görmeyecek mi?' sorusu ne kadar anlamlıdır?
Gemi kayalara giderken 'milletçe destek vermek' kayaların yerini değiştirmeyecektir. Ancak ve ancak dümeni tutanların dümeni doğru yöne çevirmek çabasında olmaları durumunda milletçe desteğin faydası düşünülebilir. Böyle bir niyet böyle bir çaba var mı?
Serdümene rağmen gemiyi doğru rotaya çevirmenin bir yolu var mı?
Samsung önerileriyle bağlantılı son bir soru: Cargill bir ABD şirketi değil miydi?"
***
Başka bir kırmızı düdük ise M. Demiröz'den:
"Sayın Arslan Bulut. Bize ABD krizi diye yutturulmaya çalışılan kriz aslında tam bir ekonomik krizdir ve geçmişte olduğu gibi devalüasyonla atlatılmaya çalışılmaktadır.
AKP + TÜSİAD+ TOBB + Sendikalar ve diğer STK bir olup devalüasyonun yıkıcı etkilerini halka özellikle AKP seçmeni olmayan kesime yükleme harekâtı yapıyor. Bu operasyona muhalefet de dahildir...
Ben 2001 krizinde bugün ISO'nun 500 sanayi kuruluşu listesinde ilk 50 içinde yer alan bir firmanın kâr optimizasyonu ve dış ödemelerini yürüttüm. Bu tecrübeyle diyorum ki şirketler bu devalüasyonla dış ödemelerini daha rahat yapacaklar devlete olan ödemelerinde ise rahatlayacaktır. Ama doğan zararı halk ödeyecektir.
İşin acı tarafı 2001'dekinin aynısı olan hadise dış saldırı gibi gösterilmektedir.
Bunları ortaya dökecek bir basın da maalesef yok. "
***
CFR üyesi Steven A. Cook ise Foreign Police'de yayınlanan yazısında Türk-Amerikan ilişkilerini özetledikten sonra krizin Washington ve Ankara arasındaki sözde stratejik ilişkiden kurtuluş için iyi bir fırsat olduğunu belirtti. Cook alaycı bir dille Türklerin acı çekmesinin sorumlusunun yabancı güçler değil yüksek faizi enflasyona sebebi olarak gören Erdoğan olduğunu da ifade ettikten sonra "Soğuk savaş süresince ortak tehdit algısına sahip olan Washington ve Ankara için artık tehdit aynı değil. Türk hükümeti Atlantik ittifakı konusunda kararsız ve aşırılık yanlısı gruplarla ortak amaçları var. Türkiye artık bir müttefik veya ortak değil. " diye yazdı.
"Kırmızı düdük" kullanmak için doğru tespit yapmak gerekir. Bu sebeple paylaştım... Zira Türkiye için en büyük tehdit ABD'dir.
"INTERNATIONAL COVENANT ON CIVIL AND POLITICAL RIGHTS"
(Medeni ve Siyasi Haklara ilişkin Uluslararası Sözleşme)
19'uncu maddeyi şöyle açıklar:
Herkes engel olmaksızın fikirlere sahip olmalıdır.
Herkesin ifade özgürlüğü hakkı olmalıdır; bu hak her türlü bilgi ve fikirleri sınır olmaksızın sözlü yazılı basılmış sanat veyahutta herhangi dilediği bir medya ortamıyla öğrenme alma ve verme hakkıdır.
2'inci bölümdeki haklar özel haklar ve sorumluluklar getirir. Bu doğrultuda bazı limitler kanunlar tarafıyla uygulanabilir:
a) Başkalarının haklarına ve şöhretine saygı;
b) Ulusal güvenlik halk düzeni veyahutta halk sağlığı ve huzuru.
20'inci madde de; şiddet propagandalarını yasaklar.
19'uncu maddenin üçüncü bölümünde belirtilen iki bend gerek monarşik gerek militarist gerek muhafazakar rejimlerin talepleri doğrultusunda eklenilmiştir.
ÜLKEMİZİN İNSAN HAKLARI EVRENSEL BEYANNÂMESİ TERCÜMESİNİN 19'UNCU MADDESİ ŞÖYLE DER:
"Her ferdin fikir ve fikirlerini açıklamak hürriyetine hakkı vardır. Bu hak fikirlerinden ötürü rahatsız edilmemek memleket sınırları mevzubahis olmaksızın malümat ve fikirleri her vasıta ile aramak elde etmek veya yaymak hakkını içerir. "
1982 ANAYASASI'NDA DÜŞÜNCE ÖZGÜRLÜĞÜNÜN GENEL ÇERÇEVESİ
1982 Anayasası'nda düşünce özgürlüğü ile ilişkili iki madde bulunmaktadır. Bunlardan ilki 1982 Anayasası'nın 25. maddesi olup; bu madde "Herkes düşünce ve kanaat hürriyetine sahiptir. Her ne sebep ve amaçla olursa olsun kimse düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz; düşünce ve kanaatleri sebebiyle kınanamaz ve suçlanamaz" şeklindeki düzenleme ile ifade özgürlüğünü güvenceye almıştır. 25. madde düşünce özgürlüğü konusunda herhangi bir sınırlama sebebi düzenlememiştir.
Ancak 26. madde düşünceyi açıklama ve yayma hürriyeti başlığı altında "Herkes düşünce ve kanaatlerini söz yazı resim veya başka yollarla tek başına veya toplu olarak açıklama ve yayma hakkına sahiptir. Bu hürriyet resmî makamların müdahalesi olmaksızın haber veya fikir almak ya da vermek serbestliğini de kapsar. Bu fıkra hükmü radyo televizyon sinema veya benzeri yollarla yapılan yayımların izin sistemine bağlanmasına engel değildir.
(Değişik: 3/10/2001-4709/9 md. ) Bu hürriyetlerin kullanılması millî güvenlik kamu düzeni kamu güvenliği Cumhuriyetin temel nitelikleri ve Devletin ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlüğünün korunması suçların önlenmesi suçluların cezalandırılması Devlet sırrı olarak usulünce belirtilmiş bilgilerin açıklanmaması başkalarının şöhret veya haklarının özel ve aile hayatlarının yahut kanunun öngördüğü meslek sırlarının korunması veya yargılama görevinin gereğine uygun olarak yerine getirilmesi amaçlarıyla sınırlanabilir. (Mülga: 3/10/2001-4709/9 md. )
Haber ve düşünceleri yayma araçlarının kullanılmasına ilişkin düzenleyici hükümler bunların yayımını engellememek kaydıyla düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin sınırlanması sayılmaz.
(Ek fıkra: 3/10/2001-4709/9 md. ) Düşünceyi açıklama ve yayma hürriyetinin kullanılmasında uygulanacak şekil şart ve usuller kanunla düzenlenir" şeklinde düzenlemiş ve düşünceyi yayma ve açıklamanın bazı durumlarda kısıtlanabileceğini söylemiştir.
Anayasa'da yapılan değişiklikle daha önce 13. maddede sayılan genel sınırlama sebepleri kaldırılmış ancak oradaki sınırlama sebepleri 26. maddenin 2. fıkrasına eklenerek esas olarak düşünce özgürlüğünün geliştirilmesi için bir değişiklik meydana getirilmemiştir.
Temel hak ve özgürlükler konusunda kritik olan konulardan birisi de sınırlamanın sınırının ne olacağıdır. 2001'de yapılan değişiklikten önce sınırlamanın anayasal sınırı "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü iken değişikle birlikte 13. maddede "Temel hak ve hürriyetler özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar Anayasanın sözüne ve ruhuna demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz. " denilerek "demokratik toplum düzeninin gerekleri" ölçütü dışında "öz güvencesi" "ölçülük ilkesi" ve " laik cumhuriyetin gerekleri" gibi yeni ölçütlerle de sınırlamanın sınırı genişletilmiştir.
İSTANBUL CUMHURİYET BAŞSAVCILIĞINDAN YAPILAN SON DAKİKA AÇIKLAMASINDA
"Türkiye Cumhuriyeti Devletine yönelik; 15 Temmuz darbe girişiminin arkasındaki güçler tarafından gerçekleştirilen Türkiye Cumhuriyeti'nin sosyal barışını iç huzurunu birliğini ve ekonomik güvenliğini hedef alan ekonomik saldırılar kapsamında; bu amaca hizmet eder mahiyette her türlü yönlendirici haber yazılı ve görsel yayın operasyonel amaçlı sosyal medya hesapları ile birlikte ekonomik güvenliği tehdit içeren eylemlerde bulunan kişi ya da kişiler hakkında TCK'nın bankacılık Kanunu SPK mevzuatı ve ilgili kanun maddeleri uyarınca soruşturma başlatılmıştır.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur"
denildi.
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığının da benzer bir soruşturma başlattığı bildirilldi.
TÜRK CEZA KANUNU : SUÇTA VE CEZADA KANUNÎLİK İLKESİ
Kanun No. 5237 Kabul Tarihi : 26. 9. 2004
MADDE 2.
(1) Kanunun açıkça suç saymadığı bir fiil için kimseye ceza verilemez ve güvenlik tedbiri uygulanamaz
Kanunda yazılı cezalardan ve güvenlik tedbirlerinden başka bir ceza ve güvenlik tedbirine hükmolunamaz.
(2) İdarenin düzenleyici işlemleriyle suç ve ceza konulamaz.
(3) Kanunların suç ve ceza içeren hükümlerinin uygulanmasında kıyas yapılamaz.
Suç ve ceza içeren hükümler kıyasa yol açacak biçimde geniş yorumlanamaz.
---
a45UyF587661
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder