20 Ağustos 2018 Pazartesi

Güncel makalelerden bir demet... 2018-08-20 3

MÜLTECİLERİ 'PARLAK FİKİRLERDEN' NEDEN KORUMALIYIZ?

20.08.2018 Heaven Crawley


"Mülteci krizi" adı verilen şey Avrupa'da siyaset ve medyada tartışma gündemini işgal etmeye devam ederken bazı akademisyenlerin sorunu "çözmek" için öne sürdükleri yollar beni giderek daha fazla kaygılandırmaya başladı. Bunlardan sonuncusu "Refugia" (Mülteci Ülkesi).

Oxford Üniversitesi'nden iki akademisyenin düşünüp taşınıp bulduğu bu fikir mültecilerin varlıklarının siyasi olarak bu denli problemli hale geldiği toplumlardan izole biçimde içinde yaşayıp çalışacakları özerk bölgeler kurulmasını öngörüyor. Bu bölgelerin konumu ve buralarda yaşayan insanların sayısı ise yerinden edilenlerin şu anda yüzde 85'inin yaşadığı küresel güneydeki ülkeler ile zengin ülkeler arasında bir pazarlığa ve müzakereye bağlı olacak.

Öneri Oxford'dan iki başka akademisyenin Avrupa'ya yakın yüksek sayıda mülteci barındıran ülkelerde mültecilerin Akdeniz'i aşıp gelmelerini engellemek için zel Ekonomik Bölgeler" kurulması önerisi yapmasının hemen ardından geldi. Amsterdam'ın kısa bir süre önce göreve gelen belediye başkanı da benzer bir "Zatopia" ülkesi (mültecilerin kendi kaderlerini ellerine alıp kendi kendilerini yönetebilecekleri bir ütopya topluluğu) kurulması çağrısında bulundu.

Fikirlerini Uluslararası Zorunlu Göç Çalışmaları Derneği'nin bu hafta Selanik'te gerçekleştirilen konferansında sunan Refugia yazarları mültecilerin yaşayabileceği tamamen özerk bölgeler kurulmasını teklif eden diğer önerilerle aralarına mesafe koymak istiyorlar. Bunlar arasında İtalya ile Tunus arasındaki sığ bir Tunus platosuna inşa edilecek suni bir ada üzerine kurulacak yeni bir şehir devleti olan "Afrika'daki Avrupa" ve mültecilerin var olan ama henüz belirlenmemiş bir adaya yerleştirilmesini içeren "Mülteci Ulusu" var.

Fakat Refugia fikri de mülteci olmanın ne demek olduğuna dair aynı çarpık kavramsal temellere ve varsayımlara dayanıyor. Bu öneri ayrıca son derece de tehlikeli.

Her şeyden önce mülteciler homojen bir grup değiller. Son derece farklı arka planlara sahipler – milliyetleri farklı dilleri farklı dinleri ve kültürleri farklı. Onları birbirine bağlayan tek şey mültecilikleri. Bir arada yaşayan yüz binlerce belki de milyonlarca insan—travmalarla ve yerinden edilmişlikle baş etmeye çalışan ve hepsi kendi siyasi görüşüne ve kendi çıkarına sahip bir de üstüne herkesin çıkarına bir örgütlenme ve yönetim bulma vazifesi yüklenmiş insanlar—arasında çıkabilecek olası çatışmaları hayal etmek zor olmasa gerek.

İkincisi Refugia fikri ve bunun gibi öneriler devletleri sorumluluktan azat etmekten başka bir şey değil. Uluslararası mülteci hukuku kapsamındaki yükümlülüklerini yerine getirmek yerine mültecileri başka bir yere götürerek işin içinden çıkabiliyorlar. Ve yine belirtmek lazım göçmen karşıtı söylemleri kendi siyasi iktidarlarını konsolide etmek için kullanan siyasetçilerin bu fikrin arkasına nasıl sıralanacağını hayal etmek zor değil. Örneğin Bangladeş hiç insanın yaşamadığı bataklıktan ibaret bir Bengal Koyu adasına 100.000 Rohingya Müslümanını yerleştirebilmek için harıl harıl çalışmaya başladı. Burma'daki askeri baskılardan kaçan bu insanların kaderlerine terk edilecekleri adada sıkışıp kalmayacakları konusunda Bangladeşli yetkililer tutarsız açıklamalar yapıyorlar.

Üçüncü olarak Refugia dünyanın dört bir yanından mültecilere destek olmak için organize olmuş toplulukların zorunlu göçle çok az ilgisi olan veya tamamen alakasız sebeplerle baskı altında olan topluluklar arası ilişkilerini kurmayı ve hatta geliştirmeyi başardığı sayısız örneği görmezden geliyor. Bu baskılar arasında emek sömürüsünün sıfır-saat sözleşmelerinin ve kamu hizmetlerine ayrılan bütçede kesintilerin yanı sıra iktidardakiler tarafından farklı grupların marjinalleştirilmesi ve günah keçisi ilan edilmesi de var.

Mülteci krizi adı verilmiş bu insani krizi çözmeyi hedefleyen fikirler çok ciddi şekilde küresel kuzeyi merkezine alıyor; hâkim araştırma konularını kuzeyin çıkarları belirliyor ve Avrupa ve Kuzey Amerika'ya orantısız bir odaklanma ortaya çıkarıyor. Bu da çoğu zaman "gözden ırak gönülden ırak" çözümlere neden oluyor. En yoksul ülkelerden birçoğunun göçü ve başka sorunları kendi açılarından analiz etme kapasitelerini sınırlandıran bir yankı odası oluşmuş durumda.

www.independent.co.uk 'tan dunyadanceviri.wordpress.com için çeviren

Serap Şen

https://www.birgun.net/haber-detay/multecileri-parlak-fikirlerden-neden-korumaliyiz-227647.html

MEKTUPLARDAKİ ÇIĞLIK: KABA DAYAK DA VAR ÇİFT KELEPÇE DE

Cezaevlerinde bulunan tutuklu ve hükümlülerin Türkiye'nin dört bir yanından gönderdiği mektuplar hak ihlalleri ve işkence iddialarıyla dolup taşıyor.

Seyhan Avşar / Zehra Özdilek / Şeyma Paşayiğit

19 Ağustos 2018 Pazar 21:33

Türkiye'nin dört bir yanındaki cezaevlerinden tutuklu ve hükümlülerin çığlıkları geliyor. Tutuklu ve hükümlülerin Silivri Balıkesir Kırıkkale Kocaeli cezaevlerinden gönderdiği mektuplarda; kaba dayak işkencesine maruz kaldıkları duruşmalara götürülmek yerine Sesli Görüntülü Bilgi İletişim Sistemi'yle (SEGBİS) savunma yapmak zorunda kaldıkları tedavi haklarının engellendiği sevk dilekçelerinin dikkate alınmadığı hastaneye götürüldüklerinde çift kelepçe takıldığı mektupların sansürlendiği kitaplarına el konulduğu gibi birçok hak ihlaline yer verildi. Mektuplarda dile getirilen kimi şikayetler şöyle:

SEGBİS dayatması

Kırıkkale F Tipi Cezaevi'nde kalan görme engelli Hasan Basri Yıldız: Yüzde 90 görme engelliyim. Gözlerim görmediği için bu mektubu arkadaşıma yazdırıyorum. Yanımda bir kişi olmadan nerede olduğumun ayırdına dahi varamıyorum. Hal böyleyken avukat talebim reddeliyor anayasaya ve usule aykırı bir yargılama yapılıyor. Artık yargılamalar bilindiği üzere SEGBİS ile yapılıyor. Bir ekranın karşısına geçiriyorlar kumanda aletiyle yargılama yürütüyorlar. Yasal haklarınızı savunma hakkınızı isteyip SEGBİS'e itiraz ederseniz kumanda ile ses kapatılıyor ve savunma hakkınızdan vazgeçtiğiniz iddia edilerek yargılama bitiriliyor. Ceza veriliyor ve hemen SEGBİS odasının yanındaki hücreye geri götürülüyorsunuz. SEGBİS dayatmasından kaynaklı on yılları bulan ziyaret ve iletişim cezası almış bulunmaktayım. Tek isteğim bu gerçekliğin duyurulması...

'Şiddetli ağrılarım var'

Silivri Kapalı Cezaevi'nden Dilan Ekin: Biliyorsunuz belim kırık ve platin var. Platinlerden biri kaymış durumda yaşadığım işkencelerden dolayı. Platin kaydığı için de kemik kaynamamış. Hem şiddetli ağrılarım oluyor hem de felç kalma ihtimalim çok yüksek. Gün içinde şiddetli ağrılarım olduğu için hep dinlenmek zorunda kalıyorum. Yanımda arkadaşlarım olmasa gerçekten çok daha zor olurdu her şey.

Ayrıca hapishanede okuma ihtiyacı en mühimi. Kütüphaneden idare etmeye çalışsak da sadece tek kitap verildiği için bu ihtiyacı karşılamıyor. Neden tek kitap verildiğini sorduğumuzda "Bu hapishanenin okuma oranı yüksek" deniliyor. Tabii sanatçılar öğrenciler gazeteci ve akademisyenlerin bir çoğu tutsak olunca okuma oranı da yükselmiş oldu. Bizlere onurlu aydınlarımızın Nazım'ın Hasan Hüseyin'in Ahmed Arif'in Orhan Kemal Yaşar Kemal ve daha nicelerinin kitaplarını yollamanızı rica ediyoruz. Kitapları Dilan Ekin Helin Bölek Fırat Kıl adına ayrı ayrı PTT kargo aracılığıyla "Silivri Kapalı Hapishanesi - İstanbul" adresine yollayabilirler.


'Suçum şarkı söylemek'

Bolu T Tipi Cezaevi'nden Ezgi Dilan Balcı: 28 yaşında bir müzisyenim. Bir dönem Grup Yorum'da solistlik yaptım. Şu anda Ege Üniversitesi Devlet Konservatuarı'nda öğrenciyim. Daha doğrusu 11 ay öncesine kadar öğrenciydim. 11 aydır tutukluyum. İlk duruşmam 25 Ekim'de. Dosyadaki gizlilik kararından dolayı tutuklanırken dahi neyle suçlandığımı öğrenemedim. Hazırlanan iddianamede hakkımdaki suçlamanın grupta solistlik yapmış olmamdan kaynaklı olduğunu öğrendim. Yani en basit anlamı ile şarkı söylemek. Şaşırdım mı? Asla...

'Grup Yorum kitabı yasak'

Burhaniye T Tipi Hapishanesi'nde tutuklu Grup Yorum üyesi Betül Varan: Şu an 9 aydır tutukluyuz ve hala iddianamemiz gelmedi. Bahar da ben de yan flüt çalıyoruz. Dışarıdan istediğimiz yan flütümüz geldiğinde ise bize haber verilmeden metal diye geri gönderildi. Neden yan flütün geldiğini bize söylemediklerini sorduğumuzda ise bize 'Biz onu klarnet sandık' dediler. Başka bir keyfiyet ise "Bir Kar Makinası/Grup Yorum" adlı kitabın bize verilmemesi. Kendi çıkardığımız kitap bize yasak.

'SEGBİS gerçekliği'

Burhaniye T Tipi Cezaevi'nden Tunç Ali Bayar: Yüzyıllardır uygulanan yüz yüzelik ilkesi SEGBİS denilen uygulamayla tam bir tehdit altında. İstanbul 35. Ağır Ceza Mahkemesi'ndeki duruşmama SEGBİS ile katılmama karar verilmiş. Heyete SEGBİS sisteminin savunma hakkının ihlali olduğunu anlatmak ve duruşmada savunmamı yüz yüze talebinde yapma talebinde bulunmak için SEGBİS'e çıktım. Karşımda bir ekran kulağımda bir kulaklık yargılanıyorum. Ekranı üçe bölmüşler. Bir yerde heyet görülüyor. Diğer yerde savunma kürsüsü var. Avukatım da görünmüyor. Mahkeme başkanının avukatıma söz vermesiyle orada olduğunu anlıyorum. Bu seferde avukatımın sesini duyamıyorum. SEGBİS nedeniyle hakimle tartışıyoruz. Susma hakkımı kullanmak istemiyorum. Yüz yüze savunma yapmak istiyorum. Duruşma aniden bitiriliyor. Bana gelen evrakta "susma hakkını kullandığı" yazıyor. Sizden SEGBİS'in hukuksuzluğunu savunma hakkının ihlalini dile getirmenizi istiyorum.

'Sansür idare geleneği'

Silivri Kapalı Cezaevi'nden Alican Toptaş: Arkadaşlarımıza ailemize yazdığımız ya da onların bize yazdığı mektuplar türlü bahanelerle engelleniyor çiziliyor. Gündemi değerlendirmek eleştirmek hapishane idaresince suç sayılıyor. Mektupların sansürlenmesi nedeniyle arkadaşlarımızla ailemizle mektuplaşamıyoruz bile. Yani pratikte iletişim hakkımız da ortadan kaldırılıyor. Kitap-yayın takip etme hakkımız var. Ancak bunun da önüne türlü engeller konuluyor. Mahkemelerce alınan bir toplatma kararı yoksa süreli-süresiz yayınları takip etme hakkımız var. Kendini mahkemelerin yerine koyan idare kitaplara el koyuyor edebiyat kültür dergilerini yasaklıyor. Kitap sayısı 10 ile sınırlanıyor.

'İşkenceye maruz kalıyoruz'

Silivri Kapalı Cezaevi'nde tutuklu Halkın Mühendisleri'nden Ali Olcayto Öğretmen: Haftada 10 saat sohbet hakkımız hapishane idaresi tarafından gasp edilmektedir. Yayın mektup ve kitap hakkımız da gasp edilmektedir. Mektuplarımız sansürleniyor bazen haftalarca verilmiyor. Arkadaşlarımız tecritte tutuluyor. Tüm bunlar idarenin keyfi uygulamalarıdır. Bu uygulamalara son verilmesini istediğimizde aylara yıllara varan iletişim-haberleşme ziyaretçi yasağı ve tek kişilik tecrit hücrelerine koyulma gibi cezalara maruz bırakılıyoruz. Haziran ayı sonunda başladığımız akşam sayımında havalandırmada oturma eylemimize hapishane idaresi tarafından işkencelerle cevap verilmeye başlandı. Her gün arkadaşlarımızın bir tarafı yara içinde bırakılıyor.

Çift kelepçe

Silivri Kapalı Cezaevi'nden Turgut Onur: Aralık 2017'den bu yana hastanelerde tutsaklara çift kelepçe uygulaması dayatılıyor. Geçen hafta arkadaşlarımızın tedavileri insanlık onuruna aykırı olan bu uygulamayı kabul etmedikleri için engellendi. 7 aydır dayatılan bu uygulama yüzünden daha birçok arkadaşımızın tedavileri engellendi.

'Kitaplar merhem olacak'

Kocaeli Kandıra 1 No'lu T Tipi Kapalı Cezaevi'nden Süleman Akbulut: 10 aydır tutukluyum. Cezaevinin kütüphanesinde bulunan tüm klasikleri okudum. Diğer kitapları da okumaya devam ediyorum. Ancak kütüphanelerin 2 haftada bir kullanılabilmesi kitap çeşitliliğinin olmaması ve en fazla iki kitap vermeleri sebebiyle yeterli gelmemektedir. Okumak istediğim kitapları maddi imkansızlıktan alamıyorum. Sizlerden kitap göndermenizi rica ediyorum.

Tekirdağ ' ihlal' tipi

Tekirdağ 2 No'lu T Tipi Cezaevi'nde kalan Bayram Güleç cezaevindeki hukuk dışı ve keyfi uygulamaların bitmediği iddiasında bulundu. Cezaevinde insanların yerlerde yattığını aktaran Güleç çıplak aramaya maruz kaldığını işkenceden kemiklerinin ezildiğini tecritte kaldığını ve hakkındaki davanın duruşmasına götürülmediğini yazdı. Güleç 14 Eylül 2017 gecesi hakkında arama kararı olduğu gerekçesiyle Vatan Emniyet Müdürlüğü'nde 15 gün gözaltında kaldı. 15 günün ardından savcılığa çıkarılan Güleç bir itirafçının kendisi hakkında "terör örgütü üyesi olduğu" iddiası üzerine tutuklandı. Önce Metris Cezaevi'ne sonra Silivri Cezaevi'ne oradan da Tekirdağ 2 No'lu T Tipi Cezaevi 'ne gönderilen Güleç tutukluluk sürecinde yaşadığı hak ihlallerini Cumhuriyet'e gönderdiği mektupta yazdı. Güleç "Berk Ercan isimli bir itirafçı benim hakkımda yalan beyanda bulunmuş. Sonradan öğrendiğim üzere bu kişi 200'e yakın insan hakkında bu şekilde beyanlarda bulunarak tutuklatmış" dedi.

Tutuklanmasının üzerinden bir yıl geçmesinin ardından hakkında dava açılan Güleç Silivri Cezaevi girişinde çıplak aramaya maruz kaldığını belirterek yaşadığı hak ihlallerini şöyle sıraladı:

"Girişteki çıplak aramanın ardından bir hafta tek tutuldum. Sonra Tekirdağ'a getirildim aynı uygulamaları burada da gördüm. 8 arkadaş işkence gördük avukat Engin Gökoğlu'nun kolu kırıldı benim dudağım patladı kaburgalarım ezildi. Biz tecritte kalıyoruz. Adaletsizlikler haddinden fazla. Bu uygulamaların son bulmasını istiyorum. Ekim'de duruşmam var ama duruşmaya götürmeyi dahi gerek görmüyorlar. SEGBİS diyerek işin içinden çıkıyorlar. Monitörden yargılanma mı olur" diye sordu.

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/turkiye/1060222/Mektuplardaki_ciglik__Kaba_dayak_da_var_cift_kelepce_de.html#

--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder