19 Kasım 2018 Pazartesi

Bu gün öne çıkan makalelerden bazıları 2018-11-19 -2

İDO SEFERLERİ DURDURMA GEREKÇESİNİ AÇIKLADI! AKP POLİTİKALARI...

İç hat seferlerini durdurma kararı alan İstanbul Deniz Otobüsleri (İDO) A. Ş. 'den yazılı açıklama yapıldı. Açıklamada AKP'nin özelleştirme politikası sonrası yaşanan gelişmeler nedeniyle böyle bir karar alındığı belirtildi.

Bunlarla da ilgilenebilirsiniz

19 Kasım 2018 Pazartesi 10:37

İDO'dan yapılan açıklamada şöyle denildi:

İDO bilindiği üzere TEPE+AKFEN+SOUTER+SERA ortaklığı tarafından 2011 yılında İBB'ye 861 milyon USD imtiyaz bedel 73 Milyon USD kredi devri olmak üzere 934 Milyon USD ödeyerek özelleştirilmiştir.

Özelleştirme sonrası

1. BURSA SEFERLERİNDE HAKSIZ REKABET

İBB sözleşmeye aykırı olarak Bursa Belediyesi'ne "Bedelsiz" iskele tahsis ederek BUDO'nun İstanbul/Bursa arasında seferleriyle haksız rekabete sebep olmuştur.

2. AMBARLI LİMANI PROJESİ

Özelleştirme sözleşmesinde yer alan Ambarlı Liman arsasının bugüne kadar İDO'ya teslimi yapılmayarak İDO'nun Ambarlı'dan / YALOVA / MUDANYA / BANDIRMA RO-RO Projesini hayata geçirilmesi engellenmiştir.

3. NEGMAR HAKSIZ REKABETİ

Eskihisar / Topcular arasında hiçbir bedel alınmadan NEGMAR isimli şirketin yan kuruluşlarına İZMİT Büyükşehir Belediyesi aracılığı ile iskele tahsis ederek çok büyük bir gelir kaybına uğratmıştır.

4. SİRKECİ HAREM HATTI KISITLAMALARI

Sirkeci Harem hattı İDO'nun en karlı hatlarından biri olmasına karşılık UKOME kararı ile 3 5 ton üzeri araçların geçişi engellenmiş söz konusu araçlar Yavuz Sultan Selim Köprüsü'ne yönlendirilerek çok önemli bir gelir kaybına sebebiyet verilmiştir.

5. KABATAŞ MARTI PROJESİ ETKİSİ

İDO'nun en önemli iskelesi olan KABATAŞ iskelesi MARTI Projesi nedeni ile kapatılınca yolcu sayımızda %80'e yakın düşüş ortaya çıkmış ve bu zarar telafi edilememektedir.

6. UKOME'den İSTENEN ZAM TALEPLERİ

Çok ciddi kur ve maliyet artışları karşılığında son üç yılda %85 artışa rağmen UKOME kararları ile ancak %22 zam alınabilmiştir. Bu durum iç hatlar seferlerimizi sürdürülemez bir noktaya taşımıştır.

7. OSMANGAZİ KÖPRÜSÜ ETKİSİ

- İDO'nun zor duruma düşmesinin en büyük nedeni burada alınan kararlardır.

- Osmangazi Köprüsü ihalesi İDO ihalesinden önce yapılmıştır.

TEPE+AKFEN+SOUTER+SERA 2011 yılında İDO ihalesine girmeden evvel Osmangazi Köprüsü'nün 2016 yılında açılacağını geçiş fiyatının ise 2016 için 41 USD + %18 olduğunu bu fiyatın Karayolları tarafından Osmangazi Köprüsü'nün yapımcı firmalarına garanti edildiğini Karayolları ve OTOYOL A. Ş. tarafından akdedilen sözleşmeyi okuyarak bilgi sahibi olmuştur. Bu fiyatlara göre tüm araçların Osmangazi Köprüsü'nden geçmeyeceği tarafımızdan öngörülerek bu hattımızda 2016'dan itibaren önemli bir gelir kalemini fizibilitelerimize koyarak teklifimizi vermiştik. Ancak köprünün açılması ile birlikte Bakanlar Kurulu Kararı ile yatırımcı firma OTOYOL A. Ş. 'ye 2017 için 41 USD + %8 KDV x 40.000 araç parası ödenirken araç geçiş ücretleri 70.75 TL + %8 KDV'ye düşürülmüştür. Bu kararlar Karayolları'nın yani devletin İDO ile rekabeti anlamına gelir ki bu kesinlikle "Adil" değildir. Haksız rekabete girmektedir. Tüm bu nedenlerden dolayı İDO Yönetim Kurulu 07/11/2018 tarihli toplantısında kredi yapılandırma görüşmelerini yaptığı bankaların da tavsiye ve görüşleri doğrultusunda yabancı stratejik ortağı SOUTER Inv'ın da talebi ile Uluslararası Hukuk Platformu'na başvurmadan önce tüm zarar eden hatlarını kapatarak bir parça olsun kanamayı durdurmayı hedeflemiştir. Bu şartlar dahilinde 01 Aralık 2018 tarihi itibariyle Sirkeci - Harem hattı hariç iç hat seferlerimizi geçici olarak durdurduğumuzu anlayışınıza sığınarak bildirmek isteriz. Bu kapsamda 01 Aralık 2018 tarihinde Bostancı-Beşiktaş Bostancı-Kadıköy-Yenikapı-Bakırköy Adalar hatlarımız geçici olarak durdurulacak olup Bostancı Yenikapı ve Kadıköy iskelelerimiz şehir dışı hatlar için faaliyet vermeye devam edecektir.x

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/ekonomi/1144951/iDO_seferleri_durdurma_gerekcesini_acikladi__AKP_politikalari....html

MEHMET ALİ GÜLLER : ABD'NİN PKK STRATEJİSİ

19 Kasım 2018 Pazartesi

Rahip Brunson'ın serbest bırakılmasının ardından başlayan Erdoğan-Trump görüşmelerinde (3 adet) başta Fırat'ın doğusu olmak üzere İran S-400 Halkbank FETÖ konularında pazarlık ediliyor.

Bu pazarlığın gereği olarak önce Dışişleri Bakan Yardımcısı Sedat Önal 1-2 Kasım'da ABD'de ardından da ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matheew Palmer 5-6 Kasım'da Türkiye'de görüşmeler yaptı. Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar önceki gün ABD Genelkurmay Başkanı Org. Joseph Dunford ile görüştü; Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu da dün ABD'ye gitti.

İşte bu süreçte ABD'den şu dört önemli açıklama geldi:

1. ABD'nin Suriye Özel Temsilcisi James Jeffrey "Kürtler ile Türkiye arasında bir çözüm için çabalarımızı yeniden başlattık" dedi (1.11.2018).

2. ABD Dışişleri Müsteşar Yardımcısı Matheew Palmer ülkesinin PKK üst düzey yöneticileri Murat Karayılan Cemil Bayık ve Duran Kalkan için 12 milyon dolar ödül koyduğunu duyurdu (6.11.2018).

3. James Jeffrey "YPG'yi PKK gibi terör örgütü olarak değerlendirmiyoruz" dedi (7.11.2018).

4. Anadolu Ajansı'na konuşan "üst düzey ABD'li yetkili" "YPG ile ilişkimiz geçici taktiksel ve eylem odaklı" dedi (14.11.2018).

Bu dört açıklamaya ek olarak ayrıca ABD Savunma Bakanı James Mattis'in NATO toplantısında dönemin Milli Savunma Bakanı Nurettin Canikli'ye yaptığı "YPG'yi PKK'ye karşı savaştırabiliriz" teklifini anımsamalıyız (15.02.2018).

Peki bu açıklamalar ne anlama geliyor? Yanıtı verebilmek için Irak örneğini anımsamalıyız.

Türkiye 'Irak Kürdistanı'nı nasıl kabul etmişti?

Türkiye uzun bir süre "savaş nedeni" saydığı Irak'ın kuzeyinde Kürt devleti kurulmasını en sonunda nasıl kabul etmiş ve "Irak Kürdistanı"nın en önemli müttefiki olmuştu?

ABD 1997'de PKK'yi terör örgütü ilan etti; 1999'da Abdullah Öcalan'ı Türkiye'ye teslim etti; Türkiye'ye petrol ve "ekonomi bölgesi" havucu verdi.

Özetle ABD PKK'ye karşılık Barzani'yi Türkiye nezdinde meşru hale getirdi ve petrol-inşaat havuçlarıyla da Türkiye'yi bizzat "Irak Kürdistanı"nın imarına dahil etti.

Şimdi ABD Irak'ta yaptığını Suriye'de yapmaya çalışıyor ve PKK karşıtlığı üzerinden AKP hükümetini (yeniden) PYD/YPG'yi kabule zorluyor.

Bu kez masada Halkbank'a ikinci davanın açılmaması ilk davaya az ceza verilmesi Kerkük petrolü hatta Suriye'nin kuzeydoğusunda "ekonomik bölge" havuçları var. (Nitekim 16 Kasım tarihi itibarıyla Kerkük petrolü yeniden Türkiye üzerinden ihraç edilmeye başladı. )

ABD'nin stratejisini gerçekleştirmek üzereuyguladığı taktik ise şu: Öncelikle Menbiç'te oyalayarak Türkiye'nin Fırat'ın doğusuna müdahalesini önlemek. Bu süreci "PKK terör örgütü ama PYD/YPG değil" anlayışını kabul ettirmek için kullanmak. (Ankara şu aşamada doğru olarak PKK ile PYD/YPG ayrımına karşı çıkıyor!)

PKK'nin evrimi

Peki ABD PKK kartından vazgeçer mi?

PKK'nin şu evrimine bakılınca bu kullanışlı karttan vazgeçmeyeceğini ama kartın yapısını yeni döneme uygun olarak güncelleyebileceğini söyleyebiliriz:

1. PKK kuruluşundan 12 Eylül'e kadar bir Türkiye örgütüydü. (Hatta Doğu'da Türk solu örgütlerine karşı devletin bazı kurumları tarafından desteklendi!)

2. PKK 1991'e kadar esas olarak Suriye'nin denetimindeydi.

3. ABD'nin 1991'de Irak'a saldırması sürecinde PKK Suriye'nin denetiminde kalmakla birlikte adım adım ABD'nin de denetimine girmeye başladı.

4. PKK 1999'dan sonra tamamen ABD denetimine girdi.

5. ABD 2015'ten itibaren örgütün Suriye kolu YPG'yi "kara ordusu" haline getirdi.

Tüm bu süreçte Kürt meselesi Türkiye'nin meselesi olmaktan çıktı önce bölgeselleşti sonra da uluslararasılaştı.

Açık ki ABD şimdiki yeni süreçte PKK'nin Türkiye kökenli örgüt liderlerini etkisizleştirerek örgütü Suriyeli Kürtlerin kontrolünde bir yapıya; yani Türkiye için de "kabul edilebilir" bir modele dönüştürmek istiyor.

Son söz: Ankara'nın Irak'taki ABD zokasını Suriye'de yememesi dileğiyle…

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1144832/ABD_nin_PKK_stratejisi.html

ERGİN YILDIZOĞLU : FAŞİZMİ DÜŞÜNMEK - III

ergin.yildizoglu@gmail.com 19 Kasım 2018 Pazartesi

http://www.cumhuriyet.com.tr/haber/dunya/1131491/ABD_de_ara_secimler__Secmenlerin_karari_bu_kez_neden_cok_onemli_.html

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1138213/Fasizmi_dusunmek_-_I.html

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1141277/Fasizmi_dusunmek_-_II.html

Faşizm üzerine düşünme çabalarımı birkaç noktaya değinerek tamamlamaya çalışacağım.

1) Önceki iki yazımda faşizmi düşünürken onu "kendisi" yapan özünün ilk ortaya çıktığında sergilediği biçimlerle değil kapitalizmin bugünkü koşullarda sergileyeceği biçimlerle tanımaya çalışmak gerektiğini savunmuştum. Faşizmin bugün sergileyeceği biçimler bugünkü kapitalizmin teknolojik kültürel özelliklerini örgütlenme biçimlerini ve bunların sınıf yapılarındaki ifadelerini yansıtacaktı.

2) Faşizmi bir süreç olarak üç farklı aşamadaki durumunda düşünebiliriz: a) Bir grup faşist entelektüelin belli bir "toplumsal kesimi" (aşağıda değineceğim) etki altına alarak onların öfke tepki ve arzularını bir toplumsal harekete dönüştürmeye başladıklarındaki durum. Bu durumun bir özelliği de siyaset merkezinin sağ ve sol kanatlarının erimeye başlamasıyla toplumsal kutuplaşmanın derinleşmesidir. b) Siyasetin merkezinin "düzeni" koruma ve yönetme becerisini kaybetmesiyle oluşan durumdur. Bu durumda egemen sınıfların liderliği faşist hareketle "kaos" (belirsizlik) olarak algıladığı bir durum arasında bir seçim yapmak zorunda kalır ve faşizmi seçer. c) Bu da faşizmin çoğu kez parlamenter seçimler yoluyla hükümete gelerek devletin yönetimini ele geçirmeye rejimi değiştirmeye başladığındaki durumdur.

3) Tarihsel deneyler ve teorik analiz bize faşizme karşı direnişin bu üç durumun özelliklerine uygun biçimde şekillenmesi gerektiğini bütün durumlarda geçerli bir formül olmadığını söylüyor. Faşizm demokratik duyarlıkların (ekonomik krizin toplumsal kutuplaşmanın ve faşist ideolojinin saldırılarının altında) henüz zayıflamaya başlamadığı 1. durumda demokratik rejimin olanaklarıyla durdurulabiliyor. Faşizme karşı geniş bir ittifak faşist hareketin her kitleselleşme çabasını çok daha büyük bir kitleyle sokakta durdurabiliyor destekçilerini yıldırarak siyaset dışına itebiliyor.

Toplumda ve egemen sınıflarda bir kaos algısının yerleştiği durumlarda egemen sınıfların tercihleri belirlendikten sonra demokratik araçlar hızla tükeniyor ve artık direnebilmek için yaratıcı olmak yeni daha önce denenmemiş araçlar geliştirmek gerekiyor.

Tarih üçüncü durumda faşizme karşı mücadelenin araçlarına yöntemlerine ilişkin pratikte sınanmış başarılı bir örnek sunmuyor. Almanya ve İtalya'da faşizm bir savaşın sonunda dış etkenlerin basıncı altında yıkıldı. Ancak bu aşamada dahi faşizme karşı direnmenin yollarını skolastisizme şablonculuğa düşmeden toplumun "sınıflar matrisinin" ve kültürel şekillenmesinin özelliklerini değerlendirerek bulabileceğimizi düşünüyorum.

4) Her üç durumda da doğru direniş biçimlerini geliştirebilmek için faşist ideolojinin (propagandanın) etkilerine "Hangi toplumsal tabakalar ve sınıflar (ekonomik koşulları kültürel eğilimleri açısından) daha çok ya da az dirençlidir" sorusuna cevap vermek gerekiyor.

5) Faşist ideolojinin bileşenlerinin büyük çoğunluğunun ekonomik krizden hızlı değişimlerden en çok zarar gören kesimlerinin haklı kaygılarına arzularına cevap verdiğini vurgulamıştım. Faşist ideoloji bu cevaplar bir "ana göstergenin" belirleyiciliği altında anlam kazandığında şekillenmiş oluyor. Bu "ana gösterge" hem geçmişteki güzel günlere özlemi hem de bugün toplumun mutlu ve ahenkli bir yaşam kurmasını önlediği iddia edilen "ötekiye" (Yahudi yabancı Müslüman göçmenler hatta ateistler modernist seçkinler) yönelik nefret ve düşmanlığı temsil ediyor.

Çözülmekte olan ekonomik etkinlik alanlarında yaşayanların toplumdaki statüleri ve refah düzeyleri gerilemekte olan kesimlerin durumlarını koruma refleksleri onları bu nostaljiyi ve "öteki" düşmanlığını kabul etmeye toplumun geri kalanından daha eğilimi kılıyor.

6) Örneğin Brookings Institue'nün yaptığı bir araştırmanın ABD'de son seçimlerde Trump taraftarlarının Cumhuriyetçi Parti'ye oy verenlerin ezici çoğunluğunun gittikçe küçülmekte sönmekte olan geleneksel imalat sanayiinde tarımda maden-mineral çıkarma sektörlerinde çalışan eğitim düzeyi görece düşük seçmenden oluştuğunu gösteriyor. Buna karşılık Demokrat Parti seçmeni esas olarak finans sektörüyle beslenen profesyonel hizmetlerde dijital inovasyon alanında çalışan görece iyi eğitimli kentlilerden oluşuyormuş.

Ben bunlardan ilk elde iki sonuç çıkarabiliyorum. Faşizme karşı nostaljik geriye doğru bakan akımlara güvenerek başarılı bir mücadele hattı yaratılamaz. Faşizme karşı bir "öteki" nefreti içeren duyarlıklara sahip akımlarla birlikte direnilemez. İkincisi faşizme karşı mücadeleye karşıt hareket yaratma çabalarına ancak ve öncelikle işçi sınıfının (çalışanların) gelişmekte olan sektörlerde çalışan iyimser özgüveni ve özgürlük refleksi güçlü faşizmin propagandasının içeriğini kolaylıkla görebilen nostaljiye kapılmayan kesimleri önderlik edebilir.

http://www.cumhuriyet.com.tr/koseyazisi/1144825/Fasizmi_dusunmek_-_ III.html

--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder