21 Kasım 2018 Çarşamba

Öne çıkan makalelerden bir demet 2018-11-21 -2

RIFAT SERDAROĞLU: SİYASET NEDİR?

Siyaset halka hizmet etmenin en önemli yollarından biridir.

Siyaset dürüstlüktür. İlkeli ve erdemli kişilerle yapılmalıdır.

Siyaset ailenize ayıracağınız zamandan paradan özel hayatınızdan fedakarlıktır.

Siyaset zenginleşme aracı değildir.

Siyaset bilgili- yürekli- bilime ve danışmaya açık ekip çalışmasına inananların işidir.

Siyaset bir "İŞ" değildir. İşinize ara verip belli bir süre vatan için görev yapılmasıdır.

Bu ve benzeri değerlerin yanında siyasette güzel üslup zarafet mizah ve zekâ olması gerekir. Bir örnek verelim;

"Adam yolda giderken kıç üstü düşmüş.

Arkadan gelen bir AKP'li adamı tutup kaldırmış ve sormuş; Eh artık bizim partiye oy verirsin di mi? Adam üstünü silkelerken şöyle yanıt vermiş;

"Arkadaş ben kıçımın üstüne düştüm başımın değil…"

Bu örnekte hem zekâ hem taşlama hem de uyarı var ama kırmadan zedelemeden!

2002 yılından beri siyasette kaliteye-espriye ve "Devlet Adamı" özelliği taşıyan kişilere öylesine hasret kaldık ki!

Sadece siyasette mi? Üniversitelerde-Sivil Toplum Örgütlerinde- Basında- Sendikalarda nitelik ve nicelik açısından tam bir çöküş yaşıyoruz.

Demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan "Kuvvetler Ayrılığı" prensibi yok edildi.

Denetim organları tamamen etkisizleştirildi.

Siyasette dünyada ilk kez AKP döneminde alıyor ama çalışıyor" "Bizimkiler besmele ile çalıyor" gibi rezillikler kullanılır oldu.

Bu kabalık ve çirkinliklerde hiç şüphesiz ki baş etken Genel Başkanlardır.

Başı da elbette ki Bay Başkan çekmektedir!

Daha dün grup toplantısında Milletvekili ve Belediye Başkanlarını belirleme işlemini "istihdam" olarak gördüğünü söyledi. Ona göre AKP'den Milletvekili ve Belediye Başkanı olacaklar işe alınmış birer eleman konumundalar!

Halbuki siyaset bir gönül işidir ve siyaset arkadaşlığı çok önemli bir kurumdur.

Türkiye niçin bu durumda diye bir soruya verilecek en net yanıt "yöneticilerimiz" olmalıdır.

Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki bir sataşmayı örnek verelim;

Erdoğan Kılıçdaroğlu için "Bahtsız Bedeviyi çölde kutup ayısı öpermiş" dedi!

Kılıçdaroğlu ise "Siyasette seviyenin bu kadar dip yapmasından utanıyorum. Sayın Erdoğan'ı terbiyeye davet ediyorum" diyeceğine "Çöllerde sen dolaşıyorsun dikkat et kutup ayısı seni öpmesin" dedi!

Yetinmedi "Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar" diye sordu ve "Ben bilmem arkadaş ben öper geçerim" diyerek kendisini horoz yerine koydu!

28 Şubat'ta Başbakanlık hayali sona eren Çiller mahkemede "28 Şubat'ta Meclise 'Boğa' girdi" dedi! Dinleyicilerin arasından bir vatandaş "O kadar ineğin olduğu yere bir boğa yetmez ki" deyince salondaki herkes makaraları koyverdi!

Şu 17 yıllık AKP iktidarında neler görmedik ki?

-Siyasi rakibine kamuya açık alanda ve medyanın önünde "Hırsızerefsizmralı beslemesi-Kandil uşağı" deyip ertesi gün suçladığı adamın yanına koşan karakter fukaralarını gördük. İttifak bitti diye nara atıp tıpış-tıpış patronunun emrine giren zavallıları gördük.

-"Seçim günü 50 bin Avukat ile ordayım" deyip seçim gecesi otelde sızıp kalanları gördük.

-"Beni YSK'nın önünden jiletle bile kazıyamazlar" diye söylenip ertesi gün saraya el öpmeye gidenleri gördük.

-FETÖ'nün elini öpüp ondan talimat alan Bakan müsveddelerini gördük.

Tüm bunları görmedik mi yaşamadık mı?

Bu rezillikler adam seçerken özenli davranmamamızdan başımıza geldi.

Bakın Büyük Atatürk bu konuda ne diyor;

"Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamları kanındaki vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın…"

Pazarda markette bakkalda patates seçerken gösterdiğimiz özeni bizi yönetecek adamı seçerken göstermezsek doğal olarak başımıza bunlar gelecektir.

Bir yazımda "Yamuk ağaçtan düz baston çıkmaz" diyerek bir siyasetçiyi eleştirmiştim. Mahkemeye başvurdu. Emeklilik zamanı yaklaşmış bir Yargıç gülerek sordu;

"Şahıs kendisine hakaret ettiğinizi söylüyor. Ne diyeceksiniz?"

Ben "yamuk ağaçtan hiç baston çıkmaz demedim düz baston çıkmaz dedim. Arada bir böyleleri de çıkar!" deyince Yargıç; Tamam Beyefendi lütfen dışarı çıkın demişti…

Bir daha soralım;

Siz hiç yamuk çarpık çurpuk bir ağaçtan düz baston çıktığını gördünüz mü?

Not;

24 Kasım Cumartesi günkü Çanakkale toplantımızı engellemeye çalışanlar var!

Boşuna uğraşmayın. Çoban Ateşi harladı! Bu ateşi Türk Milletinden başka hiç kimse söndüremez. Bu ateş sizi yakar! Söyleyecek sözü olanlar toplantımıza gelip söz alıp konuşabilirler. Bizim kürsümüz ortak vatana ve Anayasanın ilk

6 maddesine inanan herkese açıktır. Türk Milletinin kürsüsü Çanakkale'de kuruluyor. Buyrun er meydanına…



AHMET TAKAN: HER ŞEY MELİH GÖKÇEK İÇİN!. .

Ne tiyatroydu be!. .

23 Ekim günü partisinin grup toplantısında kürsüye çıktı. Yerel seçimlerde Cumhur ittifakının olmayacağını havalara tokatlar atarak avaz avaz bağırarak açıkladı. Kararlılıktan yüzü mos mor kesildi!. . Grup toplantı salonunun en ön sıralarında ikamet eden ve yerleri hiç değişmeyen mebusları da ok gibi yerinden fırlayarak avuçları patlarcasına alkışladılar da alkışladılar. Onları izleyen masum garibanlar da "Demek ki denilenler doğruymuş. Bir bilenin gerçekten bir bildiği varmış. Demek ki her şeyi sadece bir bilen AKP'ye tuzağı kurmuş muş... Aha bak şimdi ittifakı bozdu. AKP'ye tongaya düşürdü yalnız bıraktı. MHP'nin desteği de bitince AKP'nin 31 Mart seçimlerini kaybetmesi kaçınılmaz" deyip bir süre kendini avuttu durdu.

İliştirilmiş medyayı kullanarak dedikodu yaptılar balonlar uçurttular... Kah "Ankara adayımız Melih Gökçek" kah stanbul adayımız Bedrettin Dalan" dediler. Arada Londra belediye başkan adayını açıklamayı ıskaladılar ama olsun!. . Tetikçileri meydanları dolaşıp dümenden AKP'ye Erdoğan'a salladı. 23 Ekim'den sonra devam eden grup toplantılarında kutsal metin üzerinden kah fesli meczup kah andımız bahane edilerek iktidar duman edildi!. . Emre itaatsizlik göstermedikleri sürece ikametgah koltukları değişmeyen mebuslar çılgınca alkışlamaya devam ettiler.

Bu tiyatronun perdesi diğerlerine göre kısa sürdü. Doktor Devlet Bahçeli dünkü grup toplantısına girerken son dakika olarak bugün saat 16:00'da Erdoğan ile görüşeceği haberi gündeme düştü. Doktor Devlet Bahçeli Cuma vaazlarını andıran bir konuşma yaptı. O geçtiğimiz haftalarda AKP'ye yöneltilen sert eleştirilerin yerinde yeller esiyordu. Diyanet İşleri Başkanı görevinden alınmış fesli meczuba haddi bildirilmiş andımızın okullarda okutulması için karar kesinleşmişti herhalde!. .

Saraydaki randevu ile aynı dakikalara denk düşen bir haber daha vardı. AİHM HDP eski eş genel başkanı Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılmasına karar vermişti. Ne Erdoğan ne de Doktor Devlet Bahçeli grup konuşmalarında bu konuya değindi. Ne kadar da manidar oldu!. .

Grup toplantısı çıkışında gazeteciler Bahçeli'ye randevuyu sordu. Okkalı cevap(!) şuydu:

"Gündemi davet sahibi belirler. Davet edilen yere gündem ile gidersek başka olur. O da MHP'ye yakışmaz. "

Misafir umduğunu değil bulduğunu yer misali!. . Biz "Bahçeli Erdoğan'a MHP de AKP'ye teslim oldu" diye söylediğimizde hoplayıp zıplayanlar... Haydi şimdi bir şey söyleyin bana da görelim; teslimiyetin belgesini o sözlerle ilan etti. Daha ne arıyorsunuz?. . "Ne derse kabulüm ne derse varım"ın başka türlü izahı nasıl olur?. .

Mansur Yavaş MHP'den Ankara Büyükşehir Belediye Başkanlığına aday olduğu dönemde (2009) nasıl kaybettiğini ve partisinden zorla istifaya sürüklendiği süreci hala anlayamamış olabilir. Kendisi şu sıralarda Ankara ve İstanbul'un ünlü kolpacı ve değme iş takipçisi gazetecilerle uğraşıyor olmasından dolayı dönen son film fırıldaklardan da haberi olmayabilir. Hatta siyasi tezgahları da görememesi normaldir!. .

O zaman...

Başkentin klasik Salı'sında Erdoğan-Bahçeli randevusunun kesinleştiği haberinin düşmesi ile birlikte kulislerde konuşulanlardan haber verelim. Görüşmenin içeriğine dair;

R. Erdoğan ile Doktor Devlet Bahçeli arasındaki görüşmenin omurgası ittifak üzerine. İttifak konusunda daha önce "yerelde ittifak yok" diyen iki parti şimdi nasıl bir ittifak formülü ile seçimlere gideceklerini görüşecek. Büyükşehirler ve büyük şehir ilçe belediyeleri başta olmak üzere belediye başkanlıkları ve belediye meclis üyeliklerinde anlaşama formülü arayacaklar. AKP Türkiye'nin tamamında il ve ilçelerde aday çıkarıyor. Bu konuda MHP ile nasıl anlaşılacak buna bakılacak. Burada en çok akla gelen konu Adana ve Mersin... Adana ve Mersin'de MHP adayını açıkladı ama AKP'nin adayları belli değil. MHP Genel Başkanı Doktor Bahçeli hiçbir şartta ittifakı bozmak amacında değil. Ancak AKP aday çıkarma konusunda her ilde hesap yapıyor. Bu hesaplar içinde MHP'nin beklentileri nasıl karşılanacak liderler bunu konuşacak. MHP'ye il ilçe ve belediye meclis üyeliklerinde nasıl bir formül yapılacak bunun üzerinde konuşulacak. Türkiye genelinde özellikle Ankara İzmir İstanbul dışında kalan yerlerde bir formül bulunması gündeme gelecek. Diğer illerde nasıl bir formül uygulanacak bunun hesabı yapılacak. MHP büyükşehirlerde kendi elinde bulunan ilçeler ile diğer illerde ittifak konusunda AKP ile uyumlu davranmaya hazır. Bunun için de görüşmede Türkiye genelinde her iki partinin de pozisyonu gözden geçirilerek hesap yapılacak. AKP ayrıca belediye meclis üyeliklerinde çoğunluğu bırakmak yanlısı değil. Bunun da MHP'ye iletilmesi bekleniyor. Diğer illerde de tutumunun pek farklı olmayacağı şimdiden belli.

Melih Gökçek'e ise görüşmede ayrıca özel bir parantez açılması bekleniyor. Gökçek'in belediye başkanlığında AKP'li Mehmet Özhaseki'yi desteklediğini daha önce yazmıştım. Mansur Yavaş'ın aday olma ihtimalinin güçlenmesi karşısında paniğe kapılan Gökçek lobicileri ve rant çevreleri bel altından vuruşu geçtiler. Gerçek hedefleri Gökçek'in tekrar AKP'den aday gösterilmesi mi?. . Hayır!. . Onlar da bal gibi biliyor Erdoğan'ın Melih Gökçek'i aday yapmayacağını. Tezgahların perde arkasına saraydaki kaynaklardan ulaştım. Denilen şu;

"Melik Gökçek Özhaseki'ye desteğine karşılık Çevre ve Şehircilik Bakanlığı koltuğunu istiyor. "

Bu perde arkası bilgi siyasetteki her türlü rant lobilerinin ve onların yancılarının nasıl tezgahlara girdiğinin açık belgesi!. .

Her şey vatan için diye bilirdik...

Meğerse her şey menfaat içinmiş!. .

Düzeltir özür dilerim!. .



CAN ATAKLI: KAŞIKÇI CİNAYETİ KANITLARINI AÇIKLAYACAĞIZ AMA BELLİ Kİ BU TAM BİR SKANDAL OLACAK

İktidarın medya üzerinden kullandığı sözcülerinden İbrahim Karagülle önceki günkü Yeni Şafak Gazetesi'ndeki köşesinde çok iddialı bazı öngörülerde bulundu.

Karagülle Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili kayıtların bu hafta içinde kamuoyuna sızdırılacağını ileri sürdü.

Yeni Şafak yazarı bu kayıtlarda neler olduğunu ise şu cümlelerle anlattı;

"Katillerin kendi aralarındaki konuşmaları cinayeti işledikten sonra Riyad'la konuşmaları Veliaht Prens'in emri bizzat veren kişi olduğunu kanıtlayacak diyaloglar belki Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Mısır istihbaratının olaydaki rolü hatta İsrail istihbaratının "bilirkişiliği" veya cinayetin ABD ayağına dair bilgiler. . "

Bu bilgiler Karagülle'ye göre "dünyayı sarsar bölgede depremlere yol açar Suudi Sarayı'nı altüst eder bölgesel güç yapılanmasında yepyeni durumlar yaratır. "

Evet eğer dediği gibiyse bu kanıtlar tam da bu etkilere yol açar.

Peki bu sadece bununla mı sınırlı kalır?

Bu kanıtlar Türkiye'nin başını da ağrıtmaz mı?

Cumhurbaşkanı Erdoğan "ses kayıtlarını yabancı liderlere dinlettiğini ve onların da büyük şaşkınlık yaşadığını" anlattı Fransa gezisinden dönerken.

Elimizde böyle bir ses kaydının olması iyi mi kötü mü karar veremiyorum.

Çünkü bunların nasıl elde edildiği şu anda bilinmiyor.

Yabancı devlet yöneticilerine kayıtların kaynağı söylenmiş midir o da meçhul.

Oysa bunlar herkesin bilgisine sunulduğunda ortaya başka sorular da çıkacaktır.

Örneğin bu kayıtlar nasıl yapıldı?

Bunlar Türkiye tarafından mı kaydedildi yoksa başka yollardan mı ele geçirildi?

Tabii eğer dinlemeyi bizzat Türkiye yaptıysa başka sorunlar var.

Kayıtlar her şey olup bittikten sonra mı dinlendi yoksa canlı olarak bunları dinleyen görevliler var mıydı?

Eğer öyleyse cinayeti neden sadece izlemekle yetindik?

Daha da önemlisi cinayeti işleyen ekibin elini kolunu sallayarak yurt dışına çıkmasına nasıl izin verildi?

Her şeyin ötesinde henüz doğrulanamayan ama yalanlanamayan bir konu da yerli işbirlikçi olduğu iddiaları.

Ki zaten eğer böyle bir şey varsa Türkiye cinayetin ortağı durumuna geliyor ki aman Allah'ım.

ŞAŞIRDIM

ADAMIN BİR DE MISIRLI KARISI ÇIKTI

Suudi Arabistan'ın İstanbul Konsolosluğu'nda öldürüldüğü iddia edilen gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın hepimizi şaşırtan bir özelliği çıktı ortaya.

Bir Türk kızıyla nişanlandığı ve evlilik belgelerini tamamlamak için konsolosluğa gittiği söylenen Cemal Kaşıkçı meğer kısa bir süre önce Mısırlı bir kadınlaevlenmiş.

Adamın Suudi Arabistan'da da bir karısı var ki zaten bütün iş onunla boşanmakiçin belge vermek istemesiyle başladı.

Henüz Suudi karısıyla boşanmadan üstüne Mısırlı bir kadınla evlenmiş.

Bir Türk kızıyla da nişan yapmış ona da "evlilik vaadinde" bulunmuş.

Türk nişanlı ile ilgili de tuhaf dedikodular başladı.

İlk günlerde bu kızla ilgili kuşkularımı dile getirmiştim gülenler olmuştu.

Şimdi iş ciddiye bindi.

İnanın yarın Kaşıkçı bir yerden ortaya çıkarsa hiç şaşırmam.

Çünkü bu olay öylesine çapraşık hale geldi.

BUNU YAZMAK GEREK

DAVASI BİTMEMİŞ OLAYI DERS KİTABINA KOYDULAR

Aydınlara sanatçılara askerlere kurulan kumpas mağdurlarından Alican Türk bir mesaj göndermiş önceki gün.

Diyor ki "Can Bey henüz davası bile bitmemiş 28 Şubat dönemi ders kitaplarına konmuş üstelik bu dönemle ilgili hüküm bile verilmiş. "

Kitabın kapağını ve içindeki sayfalarını da göndermiş Türkoğlu.

Ortaöğretim 12'nci sınıflarda okutulan ve Emrullah ALEMDAR ile Savaş KELEŞtarafından yazılan editörlüğünü Doç. Dr. Dündar ALİKILIÇ'ın yaptığı ÇAĞDAŞ TÜRK VE DÜNYA TARİHİ ders kitabının 267 ve 269'uncu sayfalarında 28 Şubat için "Postmodern Darbe" tanımı yapılıyor.

Kitapta "Bu darbede asker silah gücü ve mevzuat desteğinin dışında kamuoyunun da desteğini almaya çalışmıştır. Kamuoyu desteği oluşturmak için bir takım sivil toplum kuruluşları basın – yayın organları üniversiteler sermaye çevreleri sivil bürokrasi ve yargı mensuplarından faydalanmıştır"deniliyor.

28 Şubat dönemi ile ilgili açılan davalarda henüz bir hüküm verilmedi.

Milli Eğitim'in buna rağmen halen yaşanmakta olan bir olayı ders kitabına koymasının "eğitim açısından" hiçbir yararı yok.

Ancak belli ki iktidar mağduriyet edebiyatını her alanda sürdürdüğü gibi eğitimdede uyguluyor.

DÜZELTME

İÇİŞLERİ BAKANLIĞI'NDAN "MAKS" AÇIKLAMASI GELDİ

Hafta sonunda "Bu MAKS da neyin nesidir?" başlıklı bir yazı yazmıştım.

Yazıda "Mekansal Adres Kayıt Sistemi" kapsamında bazı evlerin dışgörüntüsünün bahçe ve havuzlarının fotoğraflandığını olayı yaşayan bir arkadaşımın tanıklığı ile dile getirmiştim.

İçişleri Bakanlığı'ndan dün bir yazılı açıklama geldi.

Açıklamada benim yazım özetlendikten sonra 2015 yılından bu yana mekansal adres tespitlerinin yapıldığı bunun için valiliklerin de bilgilendirildiği belirtildikten sonra alışma süresince görevliler tarafından verilerin doğruluğunu kontrol amacıyla sadece yapıların ve kapı numaralarının üç cepheden fotoğrafı çekilmektedir. Proje çalışmaları kapsamında sadece yol ve yapılar mekânsal hale getirilmekte olup yazınızda iddia ettiğiniz gibi site içlerindeki oturma grubu havuz oyun alanı gibi yerlerin fotoğraflanması kesinlikle söz konusu değildir" deniliyor.

Ben de bilginize sunmak istedim.

OKURDAN MESAJ

MİLLET KIRAATHANESİ DEMEK BÖYLE OLUYORMUŞ

Hafta sonunda AKP'nin 24 Haziran seçimlerinden önceki en önemli vaatlerinden birinin "bedava kek dağıtılacak Millet Kıraathaneleri" olduğunu ama şimdi bu vaadi herkesin unuttuğunu yazmış ve sormuştum "Yoksa yine keklendik mi?"

Malatyalı okurlarımdan biri yle demeyin Can Bey" diye başlayan bir mesaj göndermiş.

Okurum kentindeki bir "Millet Kıraathanesini" tesadüfen gördüğünü belirterek bakın neler anlatmış:

"Malatya'da Tevfik Temelli Caddesi'nin üzerindeki Millet Kıraathanesi'ni yoldan geçerken tesadüf eseri gördüm.

Merak işte "nasıl olmuş?" diyerek içeri girdim.

Kıraathanede kütüphane havası yok.

Yüksek sesle konuşmalar çay semaverinin önünde çocuklardan oluşan kuyruklar.

Duvarda bir kitaplık duruyor. Kimsenin okuduğu falan yok ama.

Görevlinin yanına giderek "kitaplar burada neye göre sınıflandırıldı? Yetişkinler ile çocuklar aynı alanda" dedim.

"Kitapları ayırmadık hepsi karışık" dedi…

Kimsenin ilgisini çekebileceği kitabı bulamayacağı kıraathanede bırakın bedava olmasını kek falan da yoktu.

Ayrıca 2 kısma ayırmışlar kıraathaneyi. Üst kat bayanlar içinmiş.

Mescit de üst kattaymış erkekler namaz kılmak için "bayanlar katına" çıkmak zorunda.



RIFAT SERDAROĞLU: ADAM OLMAK!

Kılıç Ali anlatıyor;

"İlk Mecliste bir gün lâiklik tartışılıyordu. Mustafa Kemal Paşa o gün meclise başkanlık ediyordu. Meclisin tanınmış din alimlerinden biri kürsüye geldi ve alaycı bir tavırla; 'Arkadaşlar bir lâikliktir gidiyor. Affedersiniz ben bu lâikliğin manasını anlayamıyorum nedir bu lâiklik' dedi?

Mustafa Kemal Paşa elini kürsüye vurarak;

Lâiklik adam olmaktır hocam adam olmaktır" dedi…

Adam gibi Adam olmak bir sanattır. Aynı zamanda;

Erdem sahibi olmaktır.

İlkeli prensipli disiplinli omurgalı bir yaşam sürmektir.

İnandığını korumak için yılmamak vazgeçmemek onurlu ve kültürlü olmaktır.

Adam gibi Adam bir konuda inandığı fikrini açıkça ve mertçe söyler takiyye yapmaz.

Dürüsttür özü sözü birdir namusludur cesurdur kul hakkı yemez.

Kadın-Erkek eşitliğine inanır kadınına aşıktır merhametlidir.

17 senedir ensemizde boza pişiren "Badem" takımında bu özelliklerin çoğu maalesef yoktur.

Örneğin "Atatürk'e sürekli hakaret eden fesli şarlatana ziyarete giden Diyanet İşleri Başkanı da Atatürk hakkında aynen fesli şarlatan gibi düşünür.

Fakat mertçe ve açıkça bu fikrini söyleyemez. Çünkü korkaktır. Fikrini savunmaktan acizdir. Çünkü Adam gibi Adam değildir…

Şair bu konuda şunu demiş;

Her saatin her dakikasında/ Emeğini katarsan alın terine

Hakça bölüşürken vicdanındaki adaleti/ Her şeyiyle dünya önüne serilir.

Korktuğun yerde el öpmez/ Güçlü olduğun yerde ezmezsen

Oğlum adam oldun demektir/ Üstelik Adam gibi Adam…

Biz vatanseverler Atatürkçüler lâiklikten şunu anlarız;

Lâiklik kul-tebaa olmaktan çıkıp özgür bireyler olmaktır.

Lâiklik devletin her inanca eşit mesafede durmasıdır.

Lâiklik din tacirlerine yol vermemek demektir.

Lâiklik çocuklarımızı kindar değil dinini bilen-dünyayı bilen- bilgili- hoşgörülü- başı dik bireyler olarak yetiştirmektir.

Yüce Allah'ın Peygamberine bile vermediği "kendisi ile kulları arasına girmek" yetkisinin kendilerinde olduğunu iddia eden seccade şeytanları "Şirk" içinde olduklarını bilmezler mi? Bilirler tabii ki!

Ama onların tek tanrısı vardır adı da paradır. Para için babalarını bile satarlar.

Yeri geldiğinde "Dindar Anayasa" isteriz derler! (İsmail Kahraman gibi)

Sorarsınız;

Be hey gafil! Varsayalım ki dediğini yapmaya karar verdik. Hangi Müslüman Ülkenin Anayasasını örnek almak istersiniz? Suudi Arabistan- Sudan- Kuveyt-Birleşik Arap Emirlikleri örnek olabilir mi?

Yanıt veremezler susarlar!

Çünkü inandıklarını söyleyecek yürekleri yoktur. Hiçbiri gerçek hedefleri olan eriat Düzeni" isteriz diyemezler!

Adam gibi Adam OLAMAMAK da budur.

Vermeyince mabud neylesin Mahmud…

Ne Mutlu Türk Milletine doğruları söyleyebilene…

Sağlık ve başarı dileklerimle 20 Kasım 2018



TOKMAK: KAN VE PARA!

Trump son demeçlerinden birinde ne dedi?

Suudi gazeteci Cemal Kaşıkçı'nın İstanbul Başkonsoluğu'nda öldürülüşü sırasında alınan ses kayıtlarının elinde olduğunu söyleyerek "Kaydı dinlemek istemedim. Şiddet dolu vahşice ve berbattı" dedi ve ekledi:

"Suudi yetkililere yaptırım uyguluyoruz. Fakat onlar aynı zamanda müttefikimiz. Birçok noktada çok iyi olan bir müttefiki bırakmak istemiyorum. "

Trump Suudi Arabistan'la olan milyarlarca dolarlık anlaşmaların bozulmasını göze alamıyor!

Trump'ın elindeki ses kaydında Cemal Kaşıkçı'nın nasıl vahşice öldürüldüğü korkunç seslerle dolu boğma olayının kurbanın direnmesi nedeniyle 7 dakika sürdüğü anlaşılıyor.

Şimdi dünyanın gözü önünde bir tiyatro oynanıyor. Bu tiyatronun aktörlerinden biri de Trump.

Trump "Bir Kaşıkçı için Suudi Arabistan'la ilişkilerimi bozup milyarlarca doları tepecek değilim ya!" diye düşünüyor.

Para bütün kirleri temizler. Suudi Arabistan'da da para var. Açar keseyi kapatır Trump'ın ağzını! Kaşıkçı öldüğüyle kalır!

Bu dünyada paranın hükmü geçiyor!

Para dünyanın taçsız kralı!



MURAT MURATOĞLU: SUUDİLER ŞİMDİ NEREDE SAÇ EKTİRECEKLER?

Yahu ne acayip bir hismiş… Suudiler Türkiye'yi boykot ile tehdit ediyor. İnsan kendini bir garip hissediyor. Şimdi Türkiye Suudilerin dış mihrakı mı? Çok tatlı! Bir an kendimi başka ülkelerin üzerinde oyun oynayan ülke vatandaşı gibi hissettim.

Sosyal medyada başladı bile… "Türk mallarını kullanmayın" "Salman'ın düşmanı bizim de düşmanımız" gibi mesajlar yayınlıyor. Troller aylık maaş alıyor. Ne kadar da Türkiye'ye benziyor!

★★★

Halbuki aramız ne kadar iyiydi… Reyhanlı'da 53 kişi öldürüldü yas ilan edilmedi. Suudi Kralı öldü. Erdoğan Afrika ziyaretini yarıda kesip Arabistan'a cenazeye gitti. Türkiye'de milli yas ilan edildi bayraklar yarıya indi. Öyle de severdi.

★★★

Suudi Arabistan neye bozuldu? Ortaçağ kafasıyla İstanbul'un ortasında gazetecisini öldürüp doğradı bavula koydu. Türkiye bunu dünyaya duyurdu.

Herhalde günah işleme özgürlüğü vatandaşını öldürme hakkı gaspına karşı başlattı boykotu… Eskiden olsa gazeteci ya trafik kazası geçirirdi ya uykusunda kalp krizi… Bu sefer üşenmişler. Katillerin hepsini ülkelerine geri yolladık hâlâ neyin derdindeler?

★★★

Boykot deyince ürettiğimiz bir iPhone da yok ki ağızlarının tadıyla balyoz vurupkırsınlar. Suudiler de Türk Lirası'nı göstermelik olarak yere atacak üzerinde zıplayacak yırtacak parçalayacak kesecek yakacak delikanlı kalmadı mı? Hiç mi bizden örnek almadı?

★★★

Yine de 2 milyar 735 milyon dolarlık ihracatımız var. Karşılığında 2 milyar 110 milyon dolarlık ithalat söz konusu…

Peki hacda yürüme yollarını düzenlemeyi başaramayıp binlerce kişinin ölümünden sorumlu olan Suudiler nasıl boykota gider? Kuvvetle muhtemel boykotları bizimkilere benzer.

★★★

Çin'i boykot ediyoruz diye Çin lokantasını basıp Uygur Türk'ü aşçıyı dövmüşlerdi. Hollanda'yı boykot ederken Fransız bayrağını ateşe vermişlerdi.

Vali Coca-Cola'yı yere dökerek boykot etti gitti Fanta içti. Gerçi Cola-Turka veya Çamlıca içse ne fark ederdi? Onlar da satıldı hisseleri çoktan Japonlara devredildi!

★★★

Gelişmiş ülkeler boykotla uğraşmıyor. Ellerindekileri masaya koyuyor. Amerika "F-35 savaş uçaklarını satmıyorum Türkiye'ye yatırım yapılmasına sıcak bakmıyorum ceza kesmeye hazırlanıyorum" diyor.

Almanya "Kredileri gözden geçiriyorum tank motorlarını da göndermiyorum" diyor. Rusya "Türkiye'ye gidene izin vermiyorum mallarını da almıyorum"diyor. Fransa sadece telefon ediyor. Hepsi üç vakte kalmadan istediğini alıyor.

★★★

Ne var ki Suudilerin seyahat etmemeleri konusundaki kutlu boykotlarını canı gönülden destekliyorum. Saçlarını hangi memlekette ektirecekler merak ediyorum!

MİLLET BAHÇESİ !!!



BEKİR COŞKUN: UZAYA GİTME TARİHİMİZ BELLİ OLDU…

Kadın adaylara oy vermeyeceğini söyleyip "Kadınlar evde oturup çocuk doğursunlar" diyen adamı Havacılık ve Uzay Bilimleri Fakültesi'ne dekan yapmışlar…

Ortaçağ'dan gelip dekan olduğuna göre uzun mesafe deneyimi var…

Düşündüm ki…

Suudi Arabistan'da kral araba kullanmalarına bir genelge ile izin verince kadınlar o gün çok sevindiler…

Dünyada kadınların araba kullanmasının yasak olduğu tek ülkeydi Suudi Arabistan…

Bu bir devrimdi…

Kutladılar…

İran'da kadınlar ilk kez stadyuma giderek maç izlediler…

Bu da bir devrimdi…

Ama erkek kılığında içeri girmişlerdi kimisi sakal-bıyık takmıştı…

Kadınların başörtüsüne karşı mücadeleleri ise sürüyor… "Benim dini özgürlüğüm" platformunda her bir minik gelişmeye ne diyorlar:

"Devrim…"

Yemen'de çöpü atmak için kapısından üç metre ötedeki bidona giden kadını yakaladılar şeriat meydanına kadar sürüklediler…

Linç ediliyordu…

Çünkü orada daha "devrim" olmamıştı…

Pakistan'da bırakın saç-baş açmayı güzel gözükmek suç…

Her yıl 150-200 kadının yüzüne kezzap atarak cezalandırıyorlar… Bu nedenle güzel kadınlar iyice örtünmek zorunda… Burka giyinip hafif de topallayarak yürüdün mü kurtuluyorsun…

Orada henüz "devrim" yok…

Irak'ta emirliklerde Mısır'da…

Kısacası bütün İslam ülkelerinde kadınlar dünya kadınları gibi özgürlükleri için çırpınıyorlar…

Sen cumhuriyetin getirdiği kadın haklarında devrimi tepip illa kapanmak istiyorsun hanım kardeşim…

İktidarın aralara serpiştirdiği göstermelik kadınlar dışında zihniyetlerinde kadının yeri Türkiye'yi uzaya götürecek Dekanınki ile aynıdır…

Ve kadının kapanmasını "devrim" saydılar…

Fezaya değil Fizan'a anca gidersiniz…



RIFAT SERDAROĞLU: SİYASET NEDİR?

Siyaset halka hizmet etmenin en önemli yollarından biridir.

Siyaset dürüstlüktür. İlkeli ve erdemli kişilerle yapılmalıdır.

Siyaset ailenize ayıracağınız zamandan paradan özel hayatınızdan fedakarlıktır.

Siyaset zenginleşme aracı değildir.

Siyaset bilgili- yürekli- bilime ve danışmaya açık ekip çalışmasına inananların işidir.

Siyaset bir "İŞ" değildir. İşinize ara verip belli bir süre vatan için görev yapılmasıdır.

Bu ve benzeri değerlerin yanında siyasette güzel üslup zarafet mizah ve zekâ olması gerekir. Bir örnek verelim;

"Adam yolda giderken kıç üstü düşmüş.

Arkadan gelen bir AKP'li adamı tutup kaldırmış ve sormuş; Eh artık bizim partiye oy verirsin di mi? Adam üstünü silkelerken şöyle yanıt vermiş;

"Arkadaş ben kıçımın üstüne düştüm başımın değil…"

Bu örnekte hem zekâ hem taşlama hem de uyarı var ama kırmadan zedelemeden!

2002 yılından beri siyasette kaliteye-espriye ve "Devlet Adamı" özelliği taşıyan kişilere öylesine hasret kaldık ki!

Sadece siyasette mi? Üniversitelerde-Sivil Toplum Örgütlerinde- Basında- Sendikalarda nitelik ve nicelik açısından tam bir çöküş yaşıyoruz.

Demokrasinin olmazsa olmaz şartı olan "Kuvvetler Ayrılığı" prensibi yok edildi.

Denetim organları tamamen etkisizleştirildi.

Siyasette dünyada ilk kez AKP döneminde alıyor ama çalışıyor" "Bizimkiler besmele ile çalıyor" gibi rezillikler kullanılır oldu.

Bu kabalık ve çirkinliklerde hiç şüphesiz ki baş etken Genel Başkanlardır.

Başı da elbette ki Bay Başkan çekmektedir!

Daha dün grup toplantısında Milletvekili ve Belediye Başkanlarını belirleme işlemini "istihdam" olarak gördüğünü söyledi. Ona göre AKP'den Milletvekili ve Belediye Başkanı olacaklar işe alınmış birer eleman konumundalar!

Halbuki siyaset bir gönül işidir ve siyaset arkadaşlığı çok önemli bir kurumdur.

Türkiye niçin bu durumda diye bir soruya verilecek en net yanıt "yöneticilerimiz" olmalıdır.

Erdoğan ile Kılıçdaroğlu arasındaki bir sataşmayı örnek verelim;

Erdoğan Kılıçdaroğlu için "Bahtsız Bedeviyi çölde kutup ayısı öpermiş" dedi!

Kılıçdaroğlu ise "Siyasette seviyenin bu kadar dip yapmasından utanıyorum. Sayın Erdoğan'ı terbiyeye davet ediyorum" diyeceğine "Çöllerde sen dolaşıyorsun dikkat et kutup ayısı seni öpmesin" dedi!

Yetinmedi "Tavuk mu yumurtadan yumurta mı tavuktan çıkar" diye sordu ve "Ben bilmem arkadaş ben öper geçerim" diyerek kendisini horoz yerine koydu!

28 Şubat'ta Başbakanlık hayali sona eren Çiller mahkemede "28 Şubat'ta Meclise 'Boğa' girdi" dedi! Dinleyicilerin arasından bir vatandaş "O kadar ineğin olduğu yere bir boğa yetmez ki" deyince salondaki herkes makaraları koyverdi!

Şu 17 yıllık AKP iktidarında neler görmedik ki?

-Siyasi rakibine kamuya açık alanda ve medyanın önünde "Hırsızerefsizmralı beslemesi-Kandil uşağı" deyip ertesi gün suçladığı adamın yanına koşan karakter fukaralarını gördük. İttifak bitti diye nara atıp tıpış-tıpış patronunun emrine giren zavallıları gördük.

-"Seçim günü 50 bin Avukat ile ordayım" deyip seçim gecesi otelde sızıp kalanları gördük.

-"Beni YSK'nın önünden jiletle bile kazıyamazlar" diye söylenip ertesi gün saraya el öpmeye gidenleri gördük.

-FETÖ'nün elini öpüp ondan talimat alan Bakan müsveddelerini gördük.

Tüm bunları görmedik mi yaşamadık mı?

Bu rezillikler adam seçerken özenli davranmamamızdan başımıza geldi.

Bakın Büyük Atatürk bu konuda ne diyor;

"Muhterem milletime şunu tavsiye ederim ki sinesinde yetiştirerek başının üstüne kadar çıkaracağı adamları kanındaki vicdanındaki asli cevheri çok iyi tahlil etmek dikkatinden bir an geri kalmasın…"

Pazarda markette bakkalda patates seçerken gösterdiğimiz özeni bizi yönetecek adamı seçerken göstermezsek doğal olarak başımıza bunlar gelecektir.

Bir yazımda "Yamuk ağaçtan düz baston çıkmaz" diyerek bir siyasetçiyi eleştirmiştim. Mahkemeye başvurdu. Emeklilik zamanı yaklaşmış bir Yargıç gülerek sordu;

"Şahıs kendisine hakaret ettiğinizi söylüyor. Ne diyeceksiniz?"

Ben "yamuk ağaçtan hiç baston çıkmaz demedim düz baston çıkmaz dedim. Arada bir böyleleri de çıkar!" deyince Yargıç; Tamam Beyefendi lütfen dışarı çıkın demişti…

Bir daha soralım;

Siz hiç yamuk çarpık çurpuk bir ağaçtan düz baston çıktığını gördünüz mü?

Not;

24 Kasım Cumartesi günkü Çanakkale toplantımızı engellemeye çalışanlar var!

Boşuna uğraşmayın. Çoban Ateşi harladı! Bu ateşi Türk Milletinden başka hiç kimse söndüremez. Bu ateş sizi yakar! Söyleyecek sözü olanlar toplantımıza gelip söz alıp konuşabilirler. Bizim kürsümüz ortak vatana ve Anayasanın ilk 6 maddesine inanan herkese açıktır. Türk Milletinin kürsüsü Çanakkale'de kuruluyor. Buyrun er meydanına…



--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder