16 Kasım 2018 Cuma

Gündeme ilişkin öne çıkan yorumlar 2018-11-16

YELİZ KORAY: HIYANET


"İnsani duygularla. . " demişken;

'Müslüman olmak için önce insan olun' deseydin.

Hangi elle yemek yenilmesinin günahına değil de;

Sayıştay raporuna takılsaydın keşke. .

İçi boşalan Telekom'a

yandaşa peşkeş çekilen fabrikalara limanlara santrallere

talan edilen arsalara ormanlara…

Halkbank'a Zarrab'a Mehmet Cengiz'e!

"Babalar gibi satanlara" kul hakkını hatırlatsaydın keşke!

*

'Ejder meyveli smoothie' içenlere su zamlarını

saraylarda oturanlara doğalgaz faturalarını

milyarlık çanta takanlara pazar torbalarını

uçaklara makam arabalarına gemilere doymayanlara ucuz ekmek kuyruğundabekleyenleri gösterseydin keşke!

"Allah ile aldatmayın" deseydin

Hak deseydin hukuk deseydin emek deseydin…

Aladağ'da ölen

Ensar'da taciz edilen

Soma'da yetim kalan çocukların davasına sahip çıksaydın keşke!

"Ziyaret" demişken. .

SMA hastası çocukların bir damla ilaç için yalvaran ailelerini de ziyaret etseydin keşke.

Ya da evladını aradığı için dövülen 'paçoz' diye hakaret edilen 'Cumartesi Anneleri'ni. .

Hemen her gün kocaları tarafından dövülen bıçaklanan vurulan kadınları

tacize uğrayan çocukları

eziyet edilen hayvanları

Mazlumları ve tüm mağdurları…

*

Donarak ölen askerlerin iş kazasında ölen işçilerin ya da tren kazasında ölen canların taziyesine

Haklarını aradığı için dövülen işçilere

gerçekleri yazdığı için cezaevine tıkılan gazetecilere

anneleriyle birlikte gün sayan hapis çocuklara da gitseydin keşke!

Rock müzik yapıyor diye işinden atılan imamı

KHK ile ihraç edilen askeri polisi öğretmeni hakimi…

"Geçinemiyoruz" diye ağlayan emekliyi memuru asgari ücretliyi çiftçiyi de ziyaret edip;

-Aç mısınız? diye sorsaydın keşke!

***

Velhasıl. .

"Konuştuklarından değil sustuklarından da sorumlusun aslında"

Sana göre nsani duygularla yapılan bir ziyaret" olsa da!

Tarih yazacak; bu düpedüz hıyanet!



NECATİ DOĞRU: DOĞRU VATANDAŞ DOĞRU BAŞKANI ARIYOR!

Ağır kriz ortamında yerel seçimler için ısınma koşuları parti merkezlerinde başladı.

Yine aynı sentetik yapı.

Belediye başkan adayını "ön seçimle halkın belirleyeceği" ortamı yaratmak ötelendi. "Başkanın kim olacağı" yine parti liderinin iki dudağı arasına sıkıştırıldı.

Bırakmadılar.

"Defosuz Şehir Projesi Yapacak" başkan adayını kent insanı kendi bulup çıkarsın.

Vatandaş oyunu seviyor.

Oyu boşa gitsin istemiyor.

Doğru başkanı arıyor.

Fakat vatandaşın kendisi doğru mu ki doğru başkanı arama hakkını kendinde görüyor?

★★★

Kim doğru kentli?

Kim doğru başkan?

Karşılıklı arayışla ortaya çıkacaktı. Kentli "defosuz şehir yaratabilecek" doğru başkanı oylayacak başkan adayı da "seçileceği kentin insanında defosuz kent bilinci" arayacaktı.

Kaçak bina yaptırmam.

Yapılanı yıkarım.

Yeşil alanı ranta açmam.

Açanı pişman ederim.

Kaçak balkon uzattırmam.

Kaloriferi yanlış yaktırmam.

Kaçak su-elektrik kullandırmam.

Su borularını deleni oyarım.

Emlak vergisini tam alırım.

Kayırma isteyeni kovarım.

Rüşvet teklif edeni yakarım.

Belediyeye torpilli doldurmam.

İzinsiz işportacılık yaptırmam.

Kaçak minibüs işletmem.

Sağlıksız gıda sattırmam.

Denize lağım akıttırmam.

Caddeye çöp döktürmem.

Gıda artıklarını ayrı torbaya metal artıklarını ayrı torbaya cam ve kağıtları ayrı torbaya koymayanın çöpünü almam. Parklara yeşil alanlara tarihi yapılara kamu arazi ve binalarına göz koyup kent planını delerek "şehir rantından" zenginleşmek isteyen arsızlar ile hırsızları partimden de olsa kesinlikle doğduğuna pişman ederim.

Özetle doğru başkan!

Projelerini anlatarak aslında "ben şehrimizi beldemizi defosuz kılabilmem için önce sizden kent bilincine ulaşmış vatandaşlık beklerim" diye ilan eder.

★★★

Bu ilanı yapmış benim tanıdığım iki örnek var. Biri Mersin Büyükşehir Belediye Başkanlığı için adaylığını koyan İnşaat Yüksek Mühendisi ve Ulaştırma Uzmanı Serdal Kuyucuoğlu: 160 bin Mersinli ile görüştü Mersin'in 100 önemli sorunu ve evanterini çıkardı. Diğeri İstanbul Şişli Belediye Başkanlığı için adaylığını koyan ekonomi yüksek lisans sahibi serbest mali müşavir Dursun Çaltı: Ev ev dolaştı. İlçenin 41 sorununu çıkardı. Şişli'nin yeniden İstanbul'un güzide semti olabilmesi için 41 proje hazırladı. Dursun Çaltı Şişli'de imar rantı soygununa karşı mücadele verdiği için kurşunlandı yılmadı.

Doğru başkan!

Doğru kentli arar!

Doğru kentli!

Doğru başkan bulur!

KALEMİN GÖR DEDİĞİ

FESLİ KADİR'E DEVLET ŞEREF MADALYASI!

"Keşke Yunan kazansaydı" diyen Fesli Kadir'i hastalığında ilk ziyaret eden Cumhurbaşkanı olmuştu. Bu ziyaret şekil olarak; tanıdık bildik birine hasta yatağında "geçmiş olsun" demeye gitmek değildi. Böyle olsaydı kapalı kalırdı. Basında haber yapılmazdı. Haber yapıldı topluma "Fesli Kadir yüce bir insandır" mesajı verildi. Diyanet İşleri Başkanı'nın da Fesli Kadir'i evinde ziyareti bir "Allah'tan şifa dileme" değildi. Olsaydı o da kapalı kalır fotoğraflı haber basına servis edilmezdi. Bu açıdan bakınca bu ikili ziyaretle Fesli Kadir'e aslında "altın kaplamalı devlet şeref madalyası" verilmiş oluyor. Nitekim muhalefet partisi liderlerinin "Diyanet İşleri Başkanı'nı istifaya" çağırması sonrasında AKP Sözcüsü Ömer Çelik "Cumhurbaşkanımızın çok sevdiği ve takdir ettiği devlet görevlisidir" dedi.



RIFAT SERDAROĞLU: ÖRGÜTLÜ TOPLUM (2)

Yazar Metin Aydoğan örgütlü toplumu şöyle anlatır;

Örgüt ve örgütlenme yaşamın her alanında varlığını sürdüren öncesiz ve sonrasız ilişkiler ağıdır.

Ticari işletmelerden orduya pazar yerlerinden spor etkinliklerine okullardan hastanelere dek insana yönelik her oluşum birer örgüt bu oluşumları ayakta tutan her girişim örgütsel ilişkidir.

Bu anlamıyla en az iki kişinin bir araya gelmesini örgütsel ilişki saymak gerekir.

Türkiye'de bu örgütlenme işini en iyi yapan uygulayan AKP'dir.

AKP'nin Genel Merkez binasında ve ayrı binalarda uzmanların çalıştığı "özel" merkezleri vardır.

Genel Merkez TBMM Grubu İl Başkanlıkları Belediye Başkanları Kadın ve Gençlik Kolları İlçe Başkanları Belde Başkanları sürekli açıktır ve vatandaşla temas halindedirler.

Özellikle Belediyeler vatandaşa günlük işleri için sıcak ve güler yüzlü davranmakta ihaleler ve imar değişikliği gibi duygusal (!) konularla ise

"parti büyükleri" ilgilenmektedir.

Yasal örgütlerin yanında;

Her cami bir propaganda hücresi gibi çalışır.

Her mahallenin her apartmanın bir ablası vardır.

Sayıları 10 binden fazla olan "Kaçak Kurslar" AKP teşkilatı gibi çalışır.

Cemaatlerin-tarikatların ğrenci Yurtları" AKP Gençlik kolları gibi çalışır.

Kaymakamlar İlçe Başkanı Valiler İl Başkanı gibi çalışır.

Tüm bunların ve benzerlerinin tek hedefi vardır;

Türkiye Cumhuriyeti Devletini yıkıp yerine bir bölümü Kürdistan Devleti olacak Federe İslam Devletini kurmak!

Çünkü bunlar için Türk Devleti şeriatla yönetilmeyen Dar-ül Harp'tir. Bunlara göre Türk Devletini soymak-hırsızlık yapmak- çökertmek günah değildir.

Günlerdir Atatürk'e küfreden haini ziyaret eden Diyanet İşleri Başkanına hiçbir AKP yetkilisinin ses çıkarmamasının sebebi budur. Atatürk hakkında Diyanet İşleri Başkanı-Fesli Şarlatan ne düşünüyorsa AKP üst yönetimi de aynı duygulara sahiptir…

Bizler nasıl örgütlenmeliyiz?

rgütlenmeye aileden başlayacağız!

Aile en küçük fakat en önemli toplumsal örgüttür. Aile içinde yurtsever-Atatürkçü-çağdaş bir anlayışta birleşmek Anne-Babanın görevidir.

Bıkmadan usanmadan çocuklar ve akrabalar eğitilmelidir.

-Apartmanda-Mahallede-Köylerdeş yerlerinde- Mahalle Kahvelerinde örgütlenip ülke gerçekleri ve AKP üst yöneticilerinin gerçek yüzleri uygun bir üslup ile anlatılmalıdır.

zellikle kadınlar ev-ev gezerek ailenin temel direği olan kadınlarımızı AKP'nin "Kadın" hakkındaki gerçek niyetlerini anlatmalıdır.

-Sivil Toplum Kuruluşlarında örgütlenme;

Sivil Toplum örgütlerine üye olup gerçekleri anlatmak iktidarın yalakası olmuş yöneticileri eleştirmek buraları demokrasinin ve özgürlüğümüzün kaleleri haline getirmek zorundayız.

-Ulusal Örgütlenme;

Ulusal örgütlenmenin amacı ulus bütünlüğünü hedefleyen birleştiren bir anlayışla toplumun her kesimini bağımsızlık-özgürlük-Cumhuriyet-demokrasi- lâiklik- sosyal hukuk devleti ilkelerinde bir araya getirmek olmalıdır.

Ulusal örgütlenmenin en önemli kurumu Siyasi Partilerdir.

Mevcut siyasi partilerle Atatürk Cumhuriyetini ve Cumhuriyetin değerlerini korumak mümkün değildir. Siyaset sadece Salı günlerinde danışmanların yazdığı konuşmaları tv'lere okumak değildir.

Siyaset 7 gün 24 saat yapılmalı köylere kadar gidilip vatandaşlarımıza doğrular anlatılmalı ve onlara güvence verilmelidir.

Bizler bu yapılanma için çalışıyoruz.

Ocak 2019 sonuna kadar ülkemizin değişik şehirlerinde salon toplantıları düzenlemeye devam edeceğiz. Ocak ayında "Ulusal bilgi ve iletişim ağımızı kurup seri şekilde haberleşmeyi ve örgütlenmeyi gerçekleştireceğiz.

Yerel seçimlerden hemen sonra da siyasi yapılanmayı Türk Milletine sunacağız.

Bu yapı "Türk Vatanını ve Anayasamızın ilk 6 maddesini" gönlünde kafasında yaşatan herkesi kucaklayacaktır. Bölünmüş olan milletimizi birleştirmek yeniden bir ve beraber olmak amacını taşıyan bu hareket etnik kökeni-inancı- kimliği ne olursa olsun her vatandaşımıza açık olacaktır.

Bu yapı parti içi demokrasinin en üst seviyede uygulanacağı tüm seçimlerin ve aday belirlenmesinin herkesin incelemesine açık olan ye Listeleri" ile yapılacağı gençlerimize ve aydınlarımıza eşit yarışma olanağının tanınacağı üyelerinden başka kimseden para kabul etmeyecek olan şeffaf ve sadece Türk Milletinin emrinde olan bir siyasi yapı olacaktır…

24 Kasım 2018 Cumartesi günü saat 13.00 te Çanakkale Türkan Saylan Sosyal Tesislerinde yapacağımız halkımıza açık toplantıda önemli konuları tartışıp karara bağlayacağız…

Zafer Türk Milletinin olacaktır. Ne Mutlu Türküm Diyene…



AHMET TAKAN: POMPEO'DAN KÜSTAH TALEPLER!. .

"Biz bu cinayetle ilgili ses kayıtlarını bizden isteyenlerin hepsine dinlettik. İstihbarat örgütümüz hiçbir şeyi saklamadı. Suudiler dahil ABD Fransa Kanada Almanya İngiltere kim istediyse dinlettik. "

Dinletme krizi R. Erdoğan'ın 1. Dünya Savaşı'nın sona ermesi kutlamaları için gittiği Fransa'da patlak verdi. Fransa Dışişleri Bakanı Le Drian kendilerinde ses kaydı bulunmadığını ileri sürüp Erdoğan'ı ağır bir şekilde eleştirdi. Erdoğan Fransa dönüşü uçakta "gazetecilere" verdiği demeçte çizgisinde değişiklik yapmadı.

Papaz Brunson'un serbest bırakılması 3 teröristin başına ABD tarafından ödül konulması Menbiç'te ortak devriyeden sonra ABD-Türkiye ilişkileri açısından "normalleşme sürecine girildiği" konuşuluyor. Taraflar öyle de bir görüntü veriyor!. . Bir taraftan da Halkbank'a ABD'de kesilecek ceza olayı Erdoğan-Trump diyalogları çerçevesinde sıcak tutuluyor... Öte yandan Paris'te Erdoğan ile Trump yemek masasında yan yana otururken ve fotoğrafın üzerine içerdekiler destanlar yazarken iki ülke arasında yeni bir kriz derinden patlak verdi;

"Dinletme krizi. "

ABD'li kaynaklardan ulaştığım bilgilere göre Trump'un yakın ekibi hop oturup hop kalkıyordu. Erdoğan ve ekibinin ses kaydının dinletilmesi ile ilgili açıklamalarını kendilerine karşı girişilmiş yeni bir düşmanca tavır olarak değerlendiriyorlardı. ABD yönetimindeki bir kaynak şunları söylüyordu "biz Erdoğan'a ve Türk yönetimine bu işi kapatın dememize rağmen hâlâ sürdürüyorlar. Ses kayıtlarının ABD dışında ülkelere gönderilmesi ve bunların açıklanması ABD ve Trump yönetimini zora sokma çabasından başka bir şey değil. Erdoğan Suudi Arabistan veliaht prensine olan düşmanlığı ve kişisel iktidar mücadelesi için bu işi sürekli kullanıyor ataklar yapıyor. "

Bu derinlerden patlak veren kriz ne zaman su üstüne çıkar çıkar mı veya nasıl yansır?. . Bilemem!. . Ancak dün medyaya "ABD Ulusal Güvenlik Danışmanı John Bolton'ın kayıtları dinleyenlerden aktardığına göre ses kayıtlarını veliaht prens Muhammed Bin Selman'a bağlayan hiçbir şey yok. Bolton ayrıca ses kayıtlarının ABD'ye yollanmadığını belirtti" haberleri düştü. Singapur'da bir konferansta açıklamalarda bulunan Bolton kaydı bizzat dinlemediğini ancak dinleyenlerin aktardığına göre ses kayıtlarında veliaht prensi zan altında bırakan bir şey olmadığını belirtti. Bolton ayrıca defalarca istemelerine rağmen Türkiye'nin ses kayıtlarını kendilerine iletmediğini ileri sürdü.

Kafaları karıştıracak çok garip işler çok farklı açıklamalar değil mi?. . Beklemek lazım!. .

***

Organize tuhaf işlerde (!) filmi biraz daha geriye saralım;

Cemal Kaşıkçı cinayetinin hemen ardından ABD Dışişleri Bakanı Pompeo apar topar Suudi Arabistan'a gitmiş ardından da Türkiye'ye gelmişti. Doğal olarak cinayet gündemine kilitlendiğimiz için çok önemli gelişmeleri o gün itibarıyla fena halde ıskalamışız!. . Başkentin derin kulislerinde sağlam kaynakların ifade ettiklerine göre ABD Dışişleri Bakanı Pompeo Ankara'ya iki net taleplerini iletmiş;

1- Gayet net bir dille PYD/YPG'yi tanıyın ilişkilerinizi düzeltin.

2- Af çıkartın.

Biraz daha açalım... Kaynaklarımın anlattıklarına göre Pompeo Ankara'da özetle şunları söylüyor;

1- "PKK'yı dağdan indirdik. Sizin yapamadığınızı biz yaptık. Şehirde kontrol atına aldık. Artık bizim maaşlı memurumuz oldular. Türkiye'ye karşı herhangi bir tehditte bulunmaları söz konusu değil. İlişkilerinizi buna göre gözden geçirin. "

2- "Silahlı herhangi bir eyleme karışmamış olmak kaydıyla terörle bağlantılı suçlardan yargılananlara af çıkartın. "

Ne kadar da manidar!. .

Menbiç'de ortak devriyeden sonra yine yurt dışı basınından öğrendik ki;

"IŞİD'e karşı uluslararası koalisyon hafta sonu PYD kontrolündeki özerk yönetiminden Suriye'nin kuzeydoğusunda Fırat Nehri doğusunda kontrolü altındaki kentler ve beldelerden slogan ve sembolleri kaldırmasını istedi.

SDG'den bir kaynak koalisyonun bayraklar sloganlar ve PKK lideri Öcalan'ın resimlerinin caddelerden kaldırılmasını talep ettiğini belirtti.

Askerî ve siyasi kaynaklar uluslararası koalisyon ve Suriye Demokratik Konseyi arasında yapılan toplantıya göre Türk ordusunun Fırat'ın doğusunda askerî harekata başlamayacağına işaret etti.

Kaynaklar özerk yönetimdeki komutanlar arasındaki toplantılarda uluslararası koalisyonun taleplerinin uygulanmaması durumunda Türk ordusunun YPG mevzilerini bombalama ihtimalinden bahsettiğine dikkat çekti. Uluslararası koalisyondan heyetler Rakka kenti kuzeyinde Ayn İsa beldesinde SDG ve özerk yönetimden şahsiyetler ile birkaç toplantı yaptı. "

3 teröristin başına ödül konulma tiyatrosundan sonra bir yenisi daha!. .

Cevap verin bakalım... ABD Halkbank'a ceza keser mi?. .



ARSLAN BULUT: TÜRKİYE'NİN REÇETESİ DE DENKTAŞ YÖNTEMLERİNDE!

Bazıları çevrelerine ümitsizlik aşılıyor. İnsan kendi hayatından ümidini keserse yaşaması için bir sebep de kalmaz. Devletler veya milletler de böyledir. Hedefleriniz olacak karşınızda dışarıdan destekli olduğu için çok güçlü görünen yapılar olsa da siz yine millete dayanacaksınız. Veya Atatürk gibi Rauf Denktaş gibi düşüneceksiniz.

Atatürk Nutuk'ta yöntemini şöyle açıklamıştı:

"Ben milletin vicdanında ve geleceğinde hissettiğim büyük gelişme kabiliyetini bir millî sır gibi vicdanımda taşıyarak yavaş yavaş bütün bir topluma uygulatmak mecburiyetinde idim. "

İşte milletin kültürel kodlarında mevcut bulunan o güce güvenmek gerekir. Büyük yıkım operasyonlarına rağmen hiçbir millet Türk Milleti'nden daha iyi durumda değildir. Bütün mesele kişisel çıkarları milletin çıkarları karşısında bir kenara bırakmaktır. Millet bunu yapabildiği oranda güçlüdür aksi halde zayıflamaya başlar.

***

KKTC'nin kurucu Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş Türkiye'deki AKP iktidarı desteği kestiğinde hatta "AB'ye girmemizi Kıbrıs engelliyor verelim de girelim" kampanyası başlatıldığında İstanbul'da gazetecilerle bir toplantı düzenlemiş ve "Biz Kıbrıs'ta 400 yıldır görevliyiz nöbetteyiz. Kıbrıs Türkiye'nin bağrına saplanan bir hançer olmasın diye... Atatürk'ün 1935'de kurmay subaylara belirttiği gibi Türkiye'nin ikmal yolları kapanmasın diye..." demişti...

2003 yılında görüştüğümde ise daha büyük baskı altındaydı ve üstelik suçlanıyordu. Ama şöyle demişti:

lk defa suçlanmıyorum ben… Bu suçlamalar maksatlıdır beni sindirmek içindir korkutmak içindir. Bilmedikleri bir şey vardır; hak ve hürriyet müdafaasında bir insan haklı olduğunu biliyorsa halkı da kararlı ise ve kendisini destekliyorsa bu gibi suçlamalarla ne sindirilebilir ne susturulabilir. Bunu bilmiyorlar...

- Yıllar önce yaptığımız görüşmemizde ki o dönem üzerinizde 4'lü zirve 9'lu zirve gibi baskılar yapılıyordu. Özal'ın baskıları vardı onları kast ederek "Bunları nasıl aşacaksınız?" diye sorduğumda "direneceğiz" demiştiniz. Bundan sonra ne yapacaksınız?

-Direndik işte! Baskılar karşısında direnişten başka çare yoktur. Yine direneceğiz...

***

Bir yıl sonra görüştüğümüzde ise aramızda şu konuşma geçmişti:

-Sayın Denktaş siz bir devlet kuran devlet adamısınız. Her anınız dakikanız saniyeniz bile bu devleti yaşatmak için geçiyor. Atatürk de bir devlet kurucusuydu ve ona sağlığında Milli Türk Talebe Birliği Başkanı Dr. Zeki Butur stikbaldeki Türk devlet adamlarına ve Türk gençliğine vereceğiniz bir siyasi hedef siyasi bir vasiyet var mıdır?" diye sormuştu. Allah uzun ömürler versin ama tarihe bu konuda bir kayıt düşsün diye aynı soruyu size soruyorum. Siz önümüzdeki dönemde Türk devlet adamlarına hem Türkiye'deki hem KKTC'deki devlet adamlarına ve Türk gençliğine nasıl bir siyasi hedef siyasi bir vasiyet bırakıyorsunuz?

Gözleri yaşaran Denktaş şöyle demişti:

-Efendim bir insan topluluğunun erişebileceği en yüksek mertebe egemenliği kavramasıdır devletini kurmasıdır. Kıbrıs Türkleri anavatanlarının da yardımı ve desteğiyle bu mertebeye ulaşmışlardır. Ve kader beni bu mücadelede görev başında tutmuştur. Benim vasiyetim... Gençliğe... Egemenliğinize devletinize sahip çıkmadığınız an devletsiz kalırsınız. Rum toplumu içinde onların idaresinde küçük bir topluluk olursunuz... Bunları bilerek yaşayınız... İç sıkıntılar sebebiyle devletinden vazgeçmiş bir topluluk dünyada görülmemiştir. Bugün Filistin gençliğinin bizim mertebemize ulaşmak için egemen bir devlet sahibi olabilmek için katlandığı mücadeleye bir bakınız... İsrail'in devletinden yoksun bırakılmamak için katlandığı mücadeleyi gözünüzün önünde tutunuz... Ve Allah'a şükrediniz ki Türkiye sayesinde Anavatan sayesinde devlete kavuştunuz egemenliğe kavuştunuz... Bunun bedeli yoktur.

***

Türk gençliği de aynı ruhla devletini çözülmekten kurtarmak için çalışmalıdır.



ARSLAN BULUT: FESLİ KADİR OLAYI VE SAZAN SIÇRAMALARI!

Bir deli kuyuya taş attı neredeyse yediden yetmişe bütün Türkiye sazan gibi kuyuya atlayıp o taşı çıkarmaya çalışıyor! Hangisi deli işi hangisi akıllı işi!

Diyanet İşleri Başkanı'nın Atatürk'e devamlı hakaret eden "Fesli Kadir"i 10 Kasım'dan bir gün önce resmî kıyafeti ve makam aracıyla ziyareti ülkenin bir numaralı gündemi haline geldi! Sosyal medyada bu konuyla ilgili görüş bildirmeyen yok gibi. Köşe yazarlarının gündemi de bu! Şimdi ben de mecbur kaldım! İyi ama ziyaretin hedefi de zaten buydu!

***

Olayda asıl sorgulanması gereken bu operasyonla nereye varılmak istendiğidir. Zira bu olay gündem değiştirmenin yanında "Andımız" tartışması ile düğmesine basılan Atatürk heykellerine saldırılarla devam eden ve muhalefetin içinden de sözde Atatürkçülük adına desteklenen rejim operasyonunun parçasıdır!

Evet bu bir operasyondur! Hem de akıllı bir operasyon!

Konuyla doğrudan ilgisi olmayan bir örnekle anlatmaya çalışayım...

AKP sözcüsü Ömer Çelik Kaşıkçı cinayeti hakkında "Bu üst düzey bir emir vermeden gerçekleştirilemez. Tüm dünyanın aradığı cevap budur; üst düzey emri kim vermiştir?" diye konuştu.

Diğer taraftan da Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın Kadir Mısıroğlu'nu ziyaretiyle ilgili olarak "Diyanet İşleri Başkanımız Cumhurbaşkanımız Hükümetimiz tarafından takdir edilen bir ilim adamıdır. " dedi.

Peki bir devlet memuru olan Diyanet İşleri Başkanı böyle bir ziyareti kendi inisiyatifiyle yapabilir mi? Türkiye'nin cevabını araması gereken soru budur! Hem ekonomik krizi bir tarafa bırakmaya hem de seçim öncesi kutuplaşmayı derinleştirmeye ve din temelli rejim tartışması üzerinden iktidara oy devşirmeye yarayan bu ziyareti kim planlamıştır?

***

Muhalefet hiçbir şey yapmasa ekonomik kriz iktidarı götürecek ama bütün ülke "Fesli Kadir"i Türkçe ezanı konuşuyor!

Anavatan Partisi'nde son dönemde genel başkanlık da yapmış olan Nesrin Nas Halk TV'de Çağlar Cilara'ya yaptığı açıklamada zel sektörün dış borcu net 217 milyar Dolar. Dolar kuru Şubat'ta 3.70'di şimdi 5.40 civarında. Bu şirketlerin kur farkı zararı 380 milyar lira. Yıllık kârları ise 95 milyar lira. Bu şirketler 4 yıl çalışarak sadece kur zararını karşılayabilir" dedi.

Bu durumda iflas eden şirketler "borcum borç ama öteleyelim" demek olan konkordato ilân ediyor. Bir kısmı da sigortadan para almak için fabrikasını yakıyor! "Açılan sandık sayısı" gibi her gün "yakılan fabrika sayısı"nı takip ediyoruz! Tonya'da süt fabrikası kapandı!

Kaşıkçı cinayeti ABD ve Suudi Arabistan tarafından örtbas ediliyor. Türkiye'yi yönetenler de Kral'ı bu işin dışında tutmaya özen gösteriyor!

ABD Türk askerini Menbiç'in etrafında dolaştırıyor! Aşiretlerin Türkiye lehine çıkış yapması önemli ama arkalarında durmak gerek. ABD yönetimi Foreign Affairs üzerinden Türkiye Cumhurbaşkanı'na "Rusya ve İran ile iş birliğini bırak yoksa seni deviririz" mesajı veriyor; Türkiye ise Fırat'ın doğusundan tehdit edilirken kendi temellerini tartışıyor!

***

Ömer Çelik bir de "Türk'üm doğruyum davası"yla ilgili temyiz dilekçesini yazarken Türkiye'nin milletleşmede geç kaldığına dair ifadeler kullanan avukatların görevden alındığını bildirdi.

O avukatların görüşü AKP'nin Türklükle ilgili görüşleri yanında masum kalır! Bir taraftan memurunuz Fesli Kadir'i ziyaret edecek diğer taraftan "Atatürk hepimizin ortak değeridir" diyeceksin. Bunları tartıştırarak da Türkiye'nin ekonomik ve siyasi olarak çökertilmesini unutturacaksın!

Ne çabuk unuttuk Aczimendilerin piyasaya sürülüp 28 Şubat'a gerekçe oluşturulmasını...



RIFAT SERDAROĞLU: SİZİ DİNLİYORUZ BAY BAŞKAN!

Kaç çocuk yapmamız gerektiğini siz söylediniz.

Normal yolla mı yoksa sezaryenle mi doğuracağımıza siz karar verdiniz.

Hangi gazeteleri almamamız gerektiğini siz söylediniz.

Türk Hava Yolları uçaklarında hangi gazeteleri okuyacağımıza siz karar verdiniz.

Akdeniz'in adını White Sea diye siz bizlere ezberlettiniz.

Evlatlarıma helal lokma yedirmedim diyen sizsiniz.

Bakın elimde gördüğünüz yüzük benim tüm servetimdir eğer bir gün zengin olduğumu duyarsanız bilin ki ben haram yemişim diyen vallahi de sizdiniz.

Hırsızlık oğuldan babaya değil babadan oğula geçer sözünü siz dediniz.

Fakir çalmasını bilmediği için fakirdir diyen yine sizsiniz.

17/25 Hırsızlık-rüşvet olaylarına "darbe girişimi" diyen sizdiniz.

Zafer'in saatine-piyanosuna-150 milyon dolar avantasına Bağış'ın aldığı balya-balya bağışlara (!) ses çıkarmayan sizdiniz.

İranlı dolandırıcıya "Cari açığımızın %15'ini kapatan kahraman vatansever diyen sizdiniz.

Kahraman vatanseveri iki ay sonra casus-hain ilan eden de sizsiniz.

Davos'ta iki kelimelik İngilizcenizle kafa tutar gibi yapan sizdiniz.

Sözün özü 17 senedir her konuda siz konuştunuz.

Sözlerinizi alt alta yazınca kafa karışıklığı içinde olduğunuz çok belli oluyor.

Her şeyi bildiğinizi her konuda fikir sahibi olduğunuzu söylediniz ve devamlı gözümüze soktunuz.

Bunların hepsini siz dediniz ama bir konuda ne düşündüğünüzü hep sakladınız!

Gazi Mareşal Mustafa Kemal Atatürk hakkında ne düşünüyorsunuz?

Tüm televizyonlar gazeteler mikrofonlar emrinizde!

Siz cesur birisiniz. Çıkın Türk Milletinin önüne Atatürk hakkında ne düşündüğünüzü delikanlı gibi açık-açık anlatın!

Siz Atatürk'e hakaret veya küfür etmiyorsunuz hatta zaman-zaman

"Ben Türküm Gaziyi sayarım" gibi sözleri ağızda yuvarlayarak da olsa dillendiriyorsunuz.

Fakat bu dediğinizin ertesi günü Atatürk'e küfreden fesli şarlatanı devletin sofrasının baş köşesinde konuk ediyorsunuz!

Yetenekli bir ekonomist olarak herkesin önünde Merkez Bankası Başkanını azarlıyorsunuz sizi dinlemeyen Bakanınızı tokatlıyorsunuz ama

"Her 10 Kasım'da saat 9'u 5 geçe kenefe gidin" diyen pisliği cübbesi ve devletin arabasıyla ziyarete giden Diyanet İşleri Başkanınıza tek laf etmiyorsunuz! Neden?

Siz de fesli şarlatan ve Diyanet İşleri Başkanı gibi mi düşünüyorsunuz?

Yoksa bunlardan korktuğunuz için mi susuyorsunuz?

Bakın Sayın Tarafsız Bay Başkan ve AKP Genel Başkanı;

Ben size sizden sonra damadınıza daha sonra Bilal Oğlan'a ömrüm yeterse de torununuza oy vermeyi çok arzuluyorum!

Ama tek merak ettiğim Atatürk hakkındaki kesin kanaatinizi öğrenmektir.

Devletin tüm arşivleri sizin emrinizde!

Hulusivil Paşa gibi yaveri tarafından çok muteber hale getirilen bir Bakanınız ve "darbe önleme" konusunda çok maharetli MİT Başkanınız var!

Bunlara görev verin size Atatürk ile ilgili tüm resmî belgeleri getirsinler.

Okuyun tartışın düşünün ve kararınız verip Türk Milletine açıklayın!

Son Türk Devletinin kurucusu Atatürk hakkında fesli şarlatan gibi mi yoksa

Türk Milletinin büyük çoğunluğu gibi mi düşünüyorsunuz?

Dili başka söyler yüreği başka tanımı size hiç yakışmaz. Hadi konuşun artık…



AHMET TAKAN: SES KAYDI MECLİS'E GEL(E)MEDİ...

Cemal Kaşıkçı cinayeti soruşturmasında dün Suudi savcının yaptığı açıklamalarla önemli bir aşamaya gelindi. Haber sütunlarında okuduğunuz için tekrara gitmeyeceğim. İş veliaht prense dokunmaya kadar gider mi?... Hiç sanmıyorum... Onlarda cezayı makiniste kesecekler gibi gözüküyor!. . Herhalde çok yönlü pazarlıklarda bir uzlaşı formülü bulundu.

Şu sözleri tekrar tekrar hatırlatmakta fayda var:

"Biz bu cinayetle ilgili ses kayıtlarını bizden isteyenlerin hepsine dinlettik. İstihbarat örgütümüz hiçbir şeyi saklamadı. Suudiler dahil ABD Fransa Kanada Almanya İngiltere kim istediyse dinlettik . "

CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu partisinin Meclis grup toplantısında Kaşıkcı cinayetinin ses kayıtlarının TBMM'ne getirilmesi için çağrıda bulunmuştu. İktidardan hâlâ yanıt yok. İstihbarat örgütümüzün elindeki ses kayıtları tüm dünyadaki istihbarat örgütlerine servis edilirken Türkiye Büyük Millet Meclisi'nden neden saklanır?. . Hem de ana muhalefet partisinin açık çağrısına rağmen... "TBMM Genel Kurulu'na getirilir de bu ses kaydı ortalıkta dinletilir mi? Olur mu öyle şey!. . " diyebilirsiniz. Genel Kurul'un gizli oturumu denen bir müessese var... Hadi onu da geçtik. Bir yetkili sırasıyla siyasi parti liderlerine gidip usulüne uygun bilgilendirme yapamaz mıydı?. . Söz konusu devletimizin itibarı ise ve elimizdeki belgelerde çok sağlamsa neden TBMM'den kaçırılır veya gizlenir?. .

TBMM'de görev yapan ihtisas komisyonlarından biri de Güvenlik ve İstihbarat Komisyonudur. Faaliyetlerini medyada çok az duyarsınız. Sessiz sedasız "gündemindeki konuları değerlendirmek" üzere toplanır. Görevleri arasında içtüzük de şunlar yazar:

"Millî güvenliğe ilişkin konularda görüş ve öneriler sunmak

Güvenlik ve istihbarat konularında uluslararası alanda kabul gören gelişmeleri izlemek

Güvenlik ve istihbarat hizmetleri sırasında elde edilen kişisel verilerin güvenliğini ve bireyin hak ve özgürlüklerini koruyucu öneriler geliştirmektir. "

TBMM Güvenlik ve İstihbarat Komisyonu "gündemindeki konuları değerlendirmek üzere" önceki gün sessiz ve sedasız toplantılarından birini daha yaptı. Komisyona gelen MİT görevlisine muhalefet partisi üyeleri tarafından çeşitli sorular yöneltildi. Bunların arasında Kaşıkçı cinayeti ve devletin itibarı ile ilgili sorular vardı. Cemal Kaşıkçı'nın cesedinin nerede olduğu ve niye bulunamadığı soruldu. Haberi alır almaz görüşlerine başvurduğum komisyon üyeleri MİT görevlisinin Cemal Kaşıkçı cinayeti ile ilgili sorulara tatmin edici cevaplar vermediğini söyledi. Yani "sorular cevapsız kalmış. "

Ses kaydı komisyona getirilmiş mi?. .

Yanıt; Hayır...

Meclis'e getirilmesi konusu gündeme gelmiş mi?. .

Onun da yanıtı; Hayır!. .

MİT görevlisine Türkiye'nin sıcak gündeminden hiç düşmeyen diğer konularla ilgili de pek çok soru yöneltilmiş. Cevaplar yine tatmin edici bulunmamış...

Nerede kaldı devlet ciddiyeti?. .

Nerede kaldı Anayasa?. .

Nerede kaldı Anayasanın başlangıç bölümünde yazan "Millet iradesinin mutlak üstünlüğü egemenliğin kayıtsız şartsız Türk Milletine ait olduğu ve bunu millet adına kullanmaya yetkili kılınan hiçbir kişi ve kuruluşun bu Anayasada gösterilen hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk düzeni dışına çıkamayacağı..." ilkesi?. .

Anayasa yazıda kalmış!. . Türkiye Cumhuriyeti Devleti aşiret kültürü ile yönetiliyor. Dikkatle bakın!. . Cemal Kaşıkçı cinayeti ve benzeri tüm olaylar tek adam ve onun yeminli adamları üzerinden yürüyor. Geride kalanlar figüran oldu!. . Başta Dışişleri Bakanlığı olmak üzere "devlet" diye bildiğimiz tüm organlar tutanak memurluğu bile yapamıyor. Devlet aklı devlet hafızası... Yerinde yeller esiyor... Bazı çevreler komik bir şekilde "Erdoğan sırtını devlete dayadı" diye polemik yapıyor. Doğru!. . Balgat'daki elinden televizyon kumandası düşmeyen Doktor Devlet'e...

Farkında mısınız?. . 24 Haziran seçimlerinin ardından değişen rejim ile birlikte devletin içi boşaltıldı. Devletin cılkı çıkarıldı. Çok basit!. . Bana Cumhurbaşkanlığı kurullarını sayın... Bırakın üyelerini başkan vekillerini sayın... Ondan da geçtim. O kurulların bugüne kadar icraatlarından tek bir örnek gösterin veya önemli bir olay hakkında etkisinden bir parça bahsedin... Bakanlar Kurulunu bir çırpıda sayabilir misiniz?. .

Ee!. . Ne yapacaksınız o zaman Cemal Kaşıkçı cinayetinin ses kaydını?. .

Versinler Amerika'ya... Versinler Almanya... Fransa'ya... İngiltere'ye...

Biz de Diyanet İşleri Başkanı ile fesli meczubun orta oyununu izlemeye devam edelim !. .

MEB okullara dağıtılmak için Yavuz Bingöl'den 84 bin 290 bağlama satın alacak !!!



SONER YALÇIN: HAZİNE

Tohum köktür…

Kök ise gelecek!

Tarih: 2 Ekim 2006.

TBMM önünde küçük grup basın açıklaması yaptı:

-Tohumlarımızı yasaklamak ülkemizi silahsız işgal ettirmektir.

thal tohumların soframıza kanser olarak gelmesini istemiyoruz.

-Tohum Yasası tohum çeşitlerimizi yasaklamaktır.

Tohum yasa tasarısı Meclis'ten çekilsin.

Basın açıklaması sonunda grup Meclis bahçesine tohum serperek "Bu gördüğünüz son yerli tohum olabilir" uyarısında bulundu.

Avrupa küçük çiftçiler örgütü La Via Campesina TBMM'ye mektup gönderdi:

"Biz Avrupalı küçük çiftçiler benzer yasalardan çok çektik hâlâ da çekiyoruz. Tarımsal üretimimiz her geçen gün çokuluslu şirketlere onların tohumlarına ve tarım ilaçlarına daha bağımlı hale geliyor. Avrupa'nın küçük çiftçileri için ve düşük kaliteli üretilmiş ürünlere boğulmuş tüketicileri için bir ümit yolunu açacak Türkiye'ye ihtiyacımız var; tohum yasasını reddedin!"

Sonuç ne oldu?

Tarih: 31 Ekim 2006.

AKP 5553 sayılı "Tohumculuk Kanunu"nu çıkardı. Dedi ki:

"Ey köylü binlerce yıldır yaptığın gibi üretim yapamazsın tohumu artık şirketlerden alacaksın. Aksi halde 10 bin lira ceza ödersin. Aksi halde tohumların yakılır. Aksi halde 5 yıl da ekip biçmeme cezası alırsın!"

Sonra daha sertleştiler: "Sertifikalı tohum almazsan sana destekleme yok!"

Üç yıl sonra… Yıl 2009.

"Çiçeği burnunda" Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer İzmir yarımadası köylerini dolaşmaya başladı.

Antik Çağ'ın 12 İyon kentinden biri olan Gödence Köyü'nde sandık içine gizlenmiş bir hazine buldu…

ATA EKMEĞİ

Bulunan hazine…

Artık yok olduğu düşünülen "Topan Karakılçık Buğday Tohumu" idi.

Ege köylüsü ata tohumunu hazine gibi sandıklarda saklıyordu.

Başkan Tunç Soyer ata tohumu olanları Seferihisar'a davet etti. Ve:

Seferihisar'da 2010 yılında "Tohum Takas Şenlikleri" başladı.

Amaç genetiği oynanmamış ata tohumlara sahip çıkmaktı.

Amaç ata tohumlarını yaşatmak çoğaltmak ve tekrar üretimine başlatmaktı.

Amaç sağlıklı nesiller için doğal tarımsal üretim yapmaktı.

Belediye öncülük etti; her ata tohumdan alarak çoğaltma çalışmasına başladı. Ardından "Tohum Bankası" kurdu. Merkezin adını da vasiyetinden yola çıkarak "Can Yücel Tohum Merkezi" koydu!

Bugün bu merkez 280 çeşit tohum çoğaltıyor! Her yıl Türkiye'nin dört bir yanına bir milyonun üzerinde tohum ve fideyi ücretsiz dağıtıyor…

"Topan Karakılçık Buğdayı Tohumu" ise yaklaşık dört yıl süren çalışmalarla çoğaltıldı. Şimdi yüzlerce dönüme ekiliyor; ve buğdayından ekmek üretiliyor. Ekmeği de yüz yıl önceki tekniklerle kara fırında pişiriyorlar. Adını "Ata Ekmeği" koydular.

Ayrıca…

Seferihisar Belediyesi Ulamış Köyü'nde proje başlattı:

Köylülere Topan Karakılçık Buğdayı'nı ücretsiz dağıtıyor. "Alım Garantili Buğday" projesiyle buğdayı hasat döneminde devletin açıkladığı buğday taban fiyatının iki katına satın alıyor!

Bu çalışmalar şu gerçeği ortaya çıkardı:

Başka Bir Tarım Mümkün!

Bu amaçla Doğa Okulu kurdular…

ÖNCÜ BAŞKAN

Bugün…

Seferihisar'da üç gün sürecek Tarım Şenliği var.

Seferihisar Belediyesi "Başka Bir Tarım Mümkün" sloganıyla hayata geçirdiği tarım politikalarını görücüye çıkarıyor.

Belediye… Dünyanın en büyük zirvesi Habitat III'te tüm yerel yönetimlere örnek gösterilen tarımsal faaliyetlerini sergileyecek. Neler yok ki:

-Seferihisar genelinde yaşı 500'ün üzerinde ağaçlardan elde edilen zeytinyağlar müzayedede satılacak. (Geçen yıl yapılan müzayedede 1.800 yaşındaki ağaçtan elde edilen zeytinyağının yarım kilosu 22 bin 500 liraya satılarak dünyanın en pahalı zeytinyağı unvanını kazandı ilçe. )

Doğa Okulu ziyaretinde kadim üretim havzaları sunumları gerçekleştirilecek.

-Türk Patent Enstitüsü tarafından "Seferihisar Mandalinası" olarak coğrafi işaret verilerek tescillenen satsumanın hasat dönemi kutlanacak.

-Soğuk Hava Deposu açılışı yapılacak.

Uzatmayayım…

Şunu demek istiyorum:

Bir belediye başkanı…

Köylüyü yeniden üretmeye teşvik ederek kooperatifler kurarak üretici pazarları açarak yerel kalkınma modeli yaratmanın öncüsü olmalıdır.

Yani… "Ekmeği" büyütmelidir!

Yani… Yaşam kalitesini artırmalıdır!

-Köylünün topraklarını terk etmesinin önüne geçen…

-Küçük üreticiyi destekleyen…

-Doğayla uyumlu üretim yaptıran…

-Aracıları ortadan kaldırmak için üretici birlikler-kooperatifler kuran…

retici pazarları açan…

-Tarım ürününü sanayi ürününe çeviren…

-Yerli tohuma sahip çıkan…

Bir yerel kalkınma modeli yaratan…

Seferihisar Belediyesi bu konuda örnektir…

Öncü belediye başkanı Tunç Soyer'e tebrikler…

Yöre halkının şenlikleri kutlu olsun…



SABAHATTİN ÖNKİBAR: PARAYLA HABER VE ÖZKÖK TARİKATI!

Ertuğrul Özkök Türk Medya sektörünün ahlakını bozan adamdır.

1990'ların ikinci yarısında holdinglerin medyaya girmesi basınımıza özgürlük getirecek bile diyebilmiş ve bunu kampanyaya dönüştürebilmiştir ki gerçek amacı RTÜK yasasının patronu Aydın Doğan'ın istediği gibi çıkmasıydı.

Gününü gün etmekten başka hiçbir değeri olmayan ve bu aralar iktidara cilveleşen bu doyumsuz arkadaşın Türk matbuatının itibarına attığı büyük bir kazığı gazeteci Sevilay Yılman ortaya çıkardı ki dinlediğime göre hadisenin arka planı şuymuş.

Ertuğrul'un kendi yaşam tarikatından görüp Hürriyet'e monte ettiği Ayşe Arman gazete için yaptığı röportajlardan yüklü paralar aldığı kurum içinde duyulur ve büyük tepkiye neden olur. Ertuğrul Özkök bunun üzerine Aydın Doğan'ı ikna ederek röportaj paralarının kırışılması modeliyle ikna eder ve yaşam tarikatının cilveli güzelini kurtarıp işine devam etmesini sağlar.

Söyleyin paralı olduğu gizlenen bu röportajları yayınlamak aslında haber dolandırıcılığı değil midir?

Ve heyhaaat.

Sadece Ertuğrul değil ondan sonra gelenler Enis Berberoğlu ve Fikret Bila gibiler de bundan rahatsız olmamış ve Ayşe'ye yol vermiş!

Yerli araba ne oldu?

Hani bir yerli otomobil projemiz vardı.

Haziran seçimlerinde olmayan o otomobil üzerinden oy devşirilmişti.

Aradan aylar geçti.

Peki yerli otomobil projesinde ne oluyor bilen var mı?

Tıpkı Kanal İstanbul masalı gibi olan bir şey yok.

Yalan ve hayal satıyorlar.

Necip milletimiz de onları afiyetle yiyor yazık!

Vay iktidar vah solculuk!

Duydunuz mu!

Milli Eğitim Bakanlığı Yavuz Bingöl Sanat Merkezi'nden 84 bin 200 bağlama alacakmış.

Paraya bak paraya!

Bu tablo karşısında iktidara vay solculara vah demek gerekiyor niye mi?

Görüyorsunuz iktidar milletin parasını kendine yalakalık yapanlara nasıl kanalize ediyor. . !

İlaveten bağlama deyince değil bu ülkede bütün cihanda ve cinler aleminde bile akla gelen isim Arif Sağ gibiler değil midir? Öyle iken nedir bu olan?

Ve siz ey solcular!

Sevgili Arif Sağ'ın ifadesiyle sırf solculuk adına sesi ve birikimi olmayan Yavuz denen bu adamı nasıl omuzunuza alıp parlattınız?

Erdoğan; o padişahlara mı özendi?

Çamlıca Tepesi'ne bu büyüklükte bir cami ihtiyaç gereği mi yapılıyor?

Hayır zira yeri yani konumu ortada.

Öyle ise bu cami niçin?

Yoksa Tayyip Erdoğan madem Fatih Sultan Mehmet Yavuz Sultan Selim ve Kanuni Sultan Süleyman kendi adlarıyla camiiler yaptılar ben de yapayım diye mi düşündü?

Bu sorunun yanıtı Çamlıca Camisine Tayyip Erdoğan ismi verilirse ortaya çıkar diyenler var.

Ancak başkalarının parası ile şahsa mahsus camii olur mu tartışılır.

Ama padişahlar yaptı demeyin?

Onlar bütün Osmanlı mülkü ve kullarının sahibiydiler ki bugün böyle bir şey yok.



CAN ATAKLI: AKP ASIL GIDASINA GERİ DÖNDÜ

Gerilim yoksa AKP de yok.

İktidar sürekli bir düşman bulmak ve savaşmak zorunda.

Bu düşman bazen hayali bile olabilir.

Ama mutlaka olacak.

Erdoğan ve ekibi 16 yıldır iktidarda.

Bu iktidarı ayakta tutabilmek için hep gerginlik politikası uyguladı.

Toplum sürekli bir kutuplaşma içinde tutuldu.

Muhalefet bir fikir üretmek yerine sürekli savunmaya itildi.

Her savunmadan yeni polemikler ve gerginlikler üretildi.

Ülkeye adeta nefes alma fırsatı bile verilmedi.

Üstelik bu iktidar çok güçlü.

Bu tür politikalara ihtiyacı olmadığı bile düşünülebilir.

Hele tek adamlık rejimi başladığından bu yana AKP'nin "hukuki bir kaygısı" da kalmadı.

Yargı tamamen sarayın kontrolünde anayasa ve yasalara uymamanın bir bedeli hesapta var ama bu yargıyla olması mümkün değil.

Ancak bu kadar güç bile yetmiyor AKP ve Erdoğan'a.

Seçimleri kazanmanın rahatlığı ile çok kısa bir süre gerginlik politikası yerine yeni siyasi stratejiler sunmaya çalıştılar.

Ancak baktılar ki olmuyor gerginlik politikası yeniden devreye girdi.

Erdoğan şuna inanıyor; Toplumda ayrım keskinleştikçe sarayın gücü artıyor.

Dini istismar etmek Cumhuriyet'le hesaplaşmak Atatürk'e dil uzatmak toplumun önemli bir bölümünde öfke yaratsa da iktidar gücü hep baskın çıkıyor.

Bunu bildiği için de bu istismarların tamamını sürekli yapmaktan ve toplumu germekten hiç çekinmiyor.

Çünkü temel gıda bu.

Muhalefet gerginlik ortamından kendini kurtaracak formülleri üretemediği için bu sarmalın içinde kaybolup gidiyor.

Şurası kesin ki artık Erdoğan için ülkeyi yönetmek değil birinci amaç.

Erdoğan'ın ilk ve bana göre tek amacı "iktidarda kalabilmek. "

Bunu sağlamak için hiçbir "fedakarlıktan!" kaçınmayacağını söylemek yanlış olmaz.

Erdoğan iktidarı her geçen gün ortamı daha da gerginleştirerek içeride ve dışarıda ama gerçek ama hayali düşmanlarla sürekli savaşacaktır.

Dileğim bu savaşın sonunda ülke olarak duvara çarpmamamızdır.

FIKRA GİBİ

BUNLAR NASRETTİN HOCA FIKRASINDA OLUYOR

Ekonomiye bakan damat bey şu sıralar çok hareketli.

İki ay önce "yok" dedikleri krizle nasıl başa çıktıklarını ve "dış güçlerin oyununu"bozduklarını anlatıyor.

Yandaş yalakaları da daha önce hiç sözünü etmedikleri döviz artışını şimdi tersten haber yaparak "Dolar bir haftada Türk Lirası'na karşı yüzde 20 değer kaybetti bu bir ekonomik mucize" diye yorumlar patlatıyorlar.

Dolar 7 liraya çıkmış ama şimdi 5.5'e inmiş.

Faizler yüzde 30'lara fırlamış ama şimdi yüzde 18'den borçlanmış Hazine.

Birden artan fiyatlarda ciddi düşüşler varmış.

Adamlar sanki Nasrettin Hoca fıkrasını gerçekten yaşatıyorlar.

Hani "Evim çok dar" diyen adama Hoca önce "Tavukları eve al" demiş. Sonra sırasıyla horozları kazları ördekleri koyunları atı ve ineği eve almasını söylemiş.

Akıl soran adamcağız "imdaaaat" diye bağırdığında Hoca "tamam şimdi oldu işte" demiş "Eve aldığın hayvanların hepsini birden çıkar. "

Adam ertesi gün gelip "Hay aklınla bin yaşa hocam meğer benim ev ne kadar ferahmış" demiş.

Ekonomide benzer şey oldu. Döviz arttı faizler yükseldi fiyatlar uçtu.

Ama Hoca fıkrasındaki gibi eski haline gelmedi.

Biraz aşağı indi damat ve yalakaları bunu ekonomide destan gibi anlatıyor ama.

Yiyeni bulduktan sonra kolay tabii.

CANIMI SIKAN ŞEYLER

TAKSİM'DE PES DEDİRTEN PAS

Taksim alanı iktidarı hep korkutuyor.

Çünkü kendisine yönelik en büyük kitlesel eylemler burada oldu.

Bu nedenle alan her türlü gösteriye kapatıldı beş on kişinin yan yana olması bile neredeyse yasak.

Bununla da kalmadılar Taksim Meydanı'nı beton bir ucubeye çevirdiler.

"Burası yemyeşil olacak" demişlerdi yeşil diye saksılara konan çiçekleri yutturmaya kalktılar.

Şimdi de metro inşaatı nedeniyle Gezi Parkı girişi tamamen kapandı zaten hemen arkasında da polisin TOMA'ları duruyor.

basliksiz-1

Geçenlerde alandan geçerken sağa sola uyumsuz biçimde serpiştirilmiş çift taraflı panolar gözüme çarptı.

Rengi çok tuhaf geldi. Yanımdaki arkadaşım "O renk değil pas çünkü bu panolar anında paslandı" dedi.

"Yok canım artık o kadar da olmaz" dedim.

Arkadaşım "Vallahi" dedi "Git yakından bak istersen. "

Gittim.

İnanılır gibi değil.

Panalorın metal kısımlarını kalın bir tabaka pas tutmuş.

Bunları kim hangi akla uyarak buraya serpiştirdi pas tuttuğunu görmüyorlar mı bunları kim yaptı ne para kazandı? Sorsak bir cevap veren olur mu?

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER

GÖSTERE GÖSTERE YAPILAN AYIBA PATRONLAR BİLE İSYAN ETTİ

İktidar bir anda Meclis'e bir yasa teklifi getirdi.

Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Kanunu hakkında değişiklik teklifine göre seçimlerde aday olmak üzere görevlerinden istifa edenler seçimi kazanamamaları halinde eski görevlerine geri dönebiliyorlar.

"Kişiye özel" bir yasa teklifi bu.

Erdoğan aday olmasını istediği Oda üyelerine bir kolaylık sağlamayı amaçlıyor besbelli.

Bu tanıma en çok uyan kişi İzmir Ticaret Odası Yönetim Kurulu BaşkanıMahmut Özgener.

Anlaşılan Erdoğan İzmir'de kuvvetli gördüğü bu isimle yarışmak istiyor ama kazanma ihtimaline de pek inanmadığı için Özgener'i yasal korumaya almak istiyor.

Tabii Özgener de seçilemeyeceğini biliyordur ve bir adaylık uğruna koltuğunu bırakmak istemiyordur. Böyle bir yasal koruma olursa o da adaylığını koymakta sakınca görmeyebilir.

Ancak bu girişime şaşırtıcı biçimde TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu karşı çıktı.

Hisarcıklıoğlu kanunu doğru bulmadıklarını belirterek "Oda-Borsa-Birlik başkanlığı görevimizle siyaset arasındaki ayrım kesin bir çizgi ile belirlenmiş durumda. Bu çizgi bir defa delinirse temsil ettiğimiz kurumlara günlük siyasetin nüfuz etmesi söz konusu olur ki bundan da en fazla bizlere bu görevleri emanet eden üretici tüccar ve sanayicilerimiz zarar görür" dedi.

TOBB Başkanı Erdoğan'ı kızdıracak bir hamle yapıyor.

Hayrola bir şeyler mi oluyor?



YILMAZ ÖZDİL: MECLİS KÜNEFE

Neymiş efendim…

Hatay'ın Türkiye'ye katılması kararının alındığı tarihi meclis binasına künefeci açılmış "Meclis künefe" diye tabela asılmış.

Aslında buna şükretmek lazım. Çünkü aynı tarihi meclis binasında künefeciden önce sinema vardı seks filmi oynatılıyordu.

Üstelik… Anıtkabir'in avlusuna kargo şirketinin sponsorluğunda bizzat genelkurmay tarafından morlu pembeli plastikten kaydırak konuluyorsa bu ülkede… Meclis künefe çok mu tuhaf?

Savarona'nın güvertesini demir doğramalarla kapatıp Atatürk'ün yadigarı tarihi yata kaçak kat çıkmadılar mı?

Erzurum Kongresi'nin yapıldığı müze binaya fayans döşeyip duşakabin takmadılar mı?

Cumhurbaşkanlığı muhafız alayına tarihi kostüm diye bornoz giydirmediler mi? Hun İmparatorluğu'nu temsil eden askerin kafasına alüminyum tencere gibi şapka takmadılar mı?

Meclis künefe yadırgatıcı mı?

Aspendos'a mutfak mermeri döşediler.

Apollon Tapınağı'na çimentoyla merdiven yaptılar.

Antiphellos antik tiyatrosunun toprak zeminine beton döktüler.

Allianoi'yi komple yokettiler "Allianoi diye bir yer yoktur" dediler.

Şile'deki Cenevizlilerden kalma iki bin senelik kaleyi restore ettiler çizgi film karakteri "sünger bob"a benzedi.

Knidos antik kentinin oturma yerlerini güya düzelttiler çekyat kanepe koysalardı inanın bu kadar çirkin olmazdı.

Bursa İznik'teki milattan önceye dayanan Ayasofya Orhan Camisi'nin tarihi duvarlarını betonla sıvayıp cam kapı taktılar.

İshak Paşa Sarayı'na cam tavan yaptılar alışveriş merkezi gibi oldu.

Mudanya'da 2.700 senelik Myrleia antik kentinin üstüne alışveriş merkezi yaptılar imar affına sokup törenle kurdela kestiler.

Sümela Manastırı'na kaçak kat çıktılar.

Aydın'daki 600 senelik Dandalaz Köprüsü'nü sağlamlaştıralım dediler bi sağlamlaştırdılar 600 senedir yerinde duran köprü çöktü.

Bursa'daki iki bin senelik Lefke Kapısı'nın kemerini orijinal değil diye yıktılar sonra pardon deyip müteahhide verdiler yenisini diktiler.

1.700 senelik Mamure Kalesi'ne pvc pencere taktılar.

Beş bin senelik Aşkar Höyüğü'ne süs havuzu yaptılar.

Efes antik kentini dünya kültür mirasını düğün salonuna çevirdiler. Celsus Kütüphanesi'ne masalar dizdiler perdelik kumaşla kapladıkları plastik sandalyeler dizdiler yemekli organizasyonlara kiralamak için utanmadan tarife koydular antik tiyatroyu 70 bin liraya Celsus'u 30 bin liraya Odeon'u 25 bin liraya verdiler.

Mimar Sinan'ın son eseri Atik Valide Külliyesi'nin şifahanesini camla kapladılar otomatik kapılar taktılar kafeteryaya çevirdiler.

Seyid Battal Gazi Külliyesi'ne Amerikan mutfak monte ettiler.

Orhan Gazi'nin oğlu Osmanlı'nın üçüncü padişahı 1'inci Murad'ın kabrinde adını taşıyan camide sünnet düğünü yaptılar.

Melikgazi'yi yediler bu ülkede kardeşim… Haberi Anadolu Ajansı servis etti "Melikgazi'yi çorba yaptılar Malikgazi'yi aganigi ilacı yaptılar" manşetleri atıldı.

Çünkü… Sayın devletimizin "tarih şuurunu örnek alan" sayın ahalimiz Kayseri'deki türbeye gizlice giriyor Melikgazi'nin mumyasından küçük parçalar tırtıklıyor şifa niyetine çorba yapıyordu.

Çocuğu olmayan kadınların rahmetli Melikgazi çorbasından içer içmez hamile kaldıkları söyleniyordu.

Melikgazi'nin dişlerini söküp öğütüp çay gibi kaynatıp içenler vardı.

Sayın devletimiz müdahale edene kadar Melikgazi'nin sol kolunu komple koparıp götürdüler.

Meclis künefe'yi öpün başınıza koyun!

Şuursuzluğa esir oldu Türkiye.

Altın varaklı egolara…

Paslı tenekeden kültür zihniyetine teslim oldu.

Ve işte bu nedenle… Milli eğitim bakanlığının "Türkler kendi çağdaşı unsurlara göre ulus bilincine en geç ulaşan topluluktur" şeklindeki sözlerini "meclis künefe"yle birlikte okumak gerekir.

Andımız'ı yasaklayarak Ne Mutlu Türküm Diyene'ye kaçak kat çıkmaya çalışıyorlar.

Göktürk Yazıtları'nı çimentoyla sıvayıp beş bin yıllık Türk tarihine plastik pencere takmaya kalkışıyorlar.

Atatürk Cumhuriyeti'ni akıllarınca restore edip zevksiz sakil kapısında deve yatan bedevi çadırına benzetmek istiyorlar.



MURAT MURATOĞLU: KES AĞLAMAYI SATARIM BAĞLAMAYI!

Milli Eğitim Bakanlığı müzik eğitimi kapsamında 84 bin 290 bağlamadağıtacakmış okullara… İnternetten baktım en ucuz kısa saplı öğrenci bağlaması 100 lira… Adam gibi bir şey çalayım desen fiyatı ikiye katla… Hadi en ucuzundan dağıtsa… Toplamı 8.5 milyon lira…

★★★

Normalde ne yapılır? İhale açılır. İhale dosyası hazırlanıp teklifler alınır. Şartları yerine getirenler açıklanır. İhaleyi kazanandan bağlamalar alınır. Okullara dağıtılır.

Ne ihale ne dosya… Oh ne güzel dünya… Bakanlığın açıklamasında; "Protokol gereği enstrümanlar Yavuz Bingöl Sanat Merkezi bünyesinde kurulan Sanat Hayattır Derneği tarafından temin edilecektir" yazıyor.

★★★

Yahu bu Milli Eğitim Bakanlığı tasarruf yapabilmek için planladığı kurs çalıştay ve seminerleri iptal etti. Bilgisayar kurslarını kapattı. İller arası spor müsabakalarını kaldırdı. Kırk yıllık saz ustaları bile böyle bağlama çalıp ihale bağlayamadı…

★★★

Sahi Yavuz Bingöl Sanat Merkezi'nin bağlama atölyesi mi var? Yok! Bağlamayı atölyeden alacak Milli Eğitim Bakanlığı'na okutacak.

Bırak atölyeyi internet sayfası bile yok!

Facebook'ta verdiği adrese tıklıyorsun Malezya'da estetik merkezi çıkıyor. Sanat merkezi öyle de profesyonel çalışıyor.

★★★

Peki niye Yavuz Bingöl seçildi? "Bana tek sahip çıkan ise Recep Tayyip Erdoğan oldu" demişti. "Sonuna kadar Erdoğancıyım hatta büyük harfle yazın feriştahıyım… Ben Erdoğan'ı seviyorum Oyumu da Erdoğan'a vereceğim" diye devam etti.

Yetmedi Erdoğan'a şarkı besteledi. Sarayda verilen davetlere eksiksiz iştirak etti. Kısaca hak etti! "Bağlamamın telleri kim takar muhalifleri" adlı eseri bestelemesi an meselesi…

★★★

Yavuz Bingöl sistemi çözmüş hiç boşuna ağlama… Ne kadar yağlama o kadar bağlama… Bu bağlama da değil gemici düğümü atma… Milli Eğitim Bakanlığı gidip de Haluk Levent'in kurduğu AHBAP Derneği'nden bağlama almayacak haliyle… Muhalefetle mücadele kapsamında Yavuz Bingöl'de ihale…

★★★

Projede 3000 adet piyano alınması da söz konusu… Bu bağlamda ihaleyi Fazıl Say almalı… Yalnız ufak bir pürüz var! Fazıl Say gitti flüt konçertosu yazdı. Dünya prömiyerini falan yaptı.

Boş işlerle uğraşacağına Duble Yol Konçertosu'na çalışsaydı bir de bunu sarayda çalsaydı piyano ihalesi ondaydı.

★★★

Şahane mangal yakıyorum. Isıtma ihalesi olsa bana verirler mi acaba? Nefis süt içiyorum. Milli Eğitim Bakanlığı'nın okul sütü projesinde artık sıra bende… Bağlama işi tam da böyle…

Ülkenin bu hale nasıl geldiğini mi merak ediyorsun? Siz enayi gibi çalışın. Aralarına grup kumuşlar ihaleye bile gerek görmüyorlar. Vergileri direkt paylaşıyorlar.

Anlayana sivrisinek saz anlamayana bağlamayı çalsan az!



YILMAZ ÖZDİL: EN BÜYÜK BALIKÇI

"Size en büyük balıkçının Recep Tayyip Erdoğan'ın selamını getirdim" diyen tarım bakanımız kırmızı et ithalatına karşı formül önerdi… "Et yerine balık yesek bu iş çözülecek" dedi.

Kuzu ithal ama…

Derya kuzusu ithal değil mi birader?

En büyük balıkçının ülkesinde barbun Senegal'den geliyor.

Kalamar Hindistan'dan.

Ahtapot İspanya'dan.

Karides Endonezya'dan.

Lagos Mısır'dan.

Kalkan Romanya'dan.

Norveç'ten getirilen seyit balığını restoranlarda mezgit diye kakalıyorlar. Lüks otellerimizde yediğiniz kılıç şiş'ler aslında Çin'den ithal köpekbalığı… Mercan Gine'den. Sinarit Gana'dan.

Her mevsim dilbalığı olmaz bizde oluyor çünkü mevsimine göre bazen Afrika'nın batısındaki Senegal'den bazen Afrika'nın doğusundaki Somali'den geliyor.

Yemek için değil bakmak için olanları bile yurtdışından getiriliyor mülteci ayaklarıyla sınırı geçen kamyon kasalarında süs balıkları yakalanıyor Suriye Japonu deniyor.

Karadeniz'de 26 balığın neslini tükettik Marmara'da 125 balığın neslini kuruttuk. Midye Şili'den getiriliyor. Tekir Gabon'dan.

Üç tarafımız denizlerle çevrili Türk havuzu denilen kendimize ait denizimiz var denizi olmayan Konya'da Uşak'ta Diyarbakır'da tarla balıkçılığı yapıp arazide levrek yetiştirmeye çalışıyoruz.

Fas'tan Moritanya'dan orfoz getiriyorlar Kızıldeniz'den karagöz getiriyorlar.

İzlanda'da 2010 senesinde volkan patladı kül ve lav yağmuru nedeniyle kıyıları zehirlendi toplu balık ölümleri meydana geldi balıkları analiz ettiler ağır kurşun radyoaktif madde ve insana zararlı kimyasallar tespit edildi bütün dünya İzlanda'dan balık ithalatını durdurdu aynı dönemde Türkiye'nin İzlanda'dan balık ithalatı yüzde 250 arttı! Elalemin almadığı kansere yol açan balıkları ki çoğunluğu somondu afiyetle bize yedirdiler.

Istakoz ABD'den Kanada'dan.

Bataklıklarda yetiştirilen panga'yı kılçıksız deniz balığı filetosu diye taaa Vietnam'dan getiriyorlar.

Güya Sardalya festivali düzenliyoruz o sardalya Yunanistan'dan geliyor.

Geçenlerde Beykoz belediyesi balık festivali düzenledi Norveç'ten ithal edilen uskumru dağıtıldı.

Norveç'te sadece 6 bin 400 balıkçı teknesi var 150 ülkeye balık ihracatı yapıyor.

Türkiye'de 16 bin 450 balıkçı teknesi var 100 ülkeden balık ithal ediyor!

Norveç'in tüm dünyada en çok balık ihracatı yaptığı ikinci ülke Türkiye… En büyük balıkçının Galata Köprüsü'nde yediğiniz balık-ekmek bile Norveç uskumrusu.

Balıkçılık tarihimizin en önemli kitaplarından biri olan ve İstanbul balıkhanesi müdürü Karekin Deveciyan tarafından kaleme alınan "Türkiye'de Balık ve Balıkçılık" isimli eserde… 1920'li yıllarda sırf İstanbul'da sekiz milyon ton balığın işlem gördüğü anlatılıyor.

Bugün tüm Türkiye'de bir milyon ton bile değil!

1920'li yıllarda İstanbul balık haline 2 milyon 200 bin çift torik geliyordu… Bugün torik gören var mı?

Lakerda artık palamuttan yapılıyor.

İthal somondan bile lakerda var!

Bizim lüferi neredeyse kuruttuk… Atlantik ringası geliyor Pasifik ringası geliyor Avustralya uskumrusu geliyor Japon kolyozu geliyor.

Avrupa Birliği ülkeleri kişi başına 26 kilogram balık yiyor dünya ortalaması 19 kilogram… Türkiye ortalaması sadece 8 kilo!

Marmara Denizi tüm balıkların göç ve yumurtlama yeriydi. Tekirdağ Şarköy Marmara Adası arasındaki üçgen orkinosların aşk üçgeniydi. Taaa Atlas Okyanusu'ndan gelirler bu aşk üçgeninde ürerlerdi.

Bu Marmara Denizi'ne en başta İstanbul çevresindeki tüm şehirlerin kanalizasyonunu bağladık aşk üçgenini lağım çukuru haline getirdik.

HES kurulmayan dere bırakılmadı.

Mersin balıkları artık Çoruh'a inmiyor.

Gediz'e Büyük Menderes'e Seyhan'a Ceyhan'a artık balık girmiyor.

Balık avlanan göllerimiz imha edildi.

Eber Gölü kurudu geriye sadece kırık sandallar kaldı.

Nasreddin Hoca'nın maya çaldığı Akşehir Gölü bile kurudu.

Hazreti Nuh'un cep telefonu olduğunu gemisinin nükleer enerjiyle çalıştığını insansız hava aracı uçurduğunu söyleyen arkadaş… Hangi bilim dalında öğretim üyesi?

İstanbul Üniversitesi Deniz Bilimleri Fakültesi'nin öğretim üyesi!

E bu denizlerde balık kalır mı?

En büyük balıkçının ülkesinde tarım bakanının tabağına tuzda levrek diye martı fileto koysak acaba tanır mı?



TOKMAK: PEŞİN CEZALAR!

"Hep eleştiriyorsun ama bu iktidarın hiç başarısı yok mu?" diye soruyorlar.

Olmaz olur mu? Var tabii ki…

Cezaevi inşa etmekte çok başarılılar!

Bugün ülkemizde tutukluluk hali peşin cezaya dönüştü ve bu nedenle cezaevleri doldu taştı.

Sürekli olarak yeni cezaevi inşa ediliyor açılanlar da kısa zamanda doluyor.

AKP 16 yıl önce iktidara geldiğinde cezaevlerindeki toplam tutuklu ve hükümlü sayısı 50 bin civarındaydı beş misli artarak bugün 250 bin dolayına yükselmiş durumda.

Halen Türkiye'de 291 kapalı 70 açık cezaevi var. Çocuk cezaevleri kadın açık-kapalı cezaevleri ıslah evleriyle birlikte bu sayı 449'a yükseliyor. Fakat yetmiyor tabii ki…

Yeni cezaevi inşaatları hızla devam ediyor. 2019 yılında 53 cezaevi daha hizmete girecek ve ülkedeki cezaevlerinin sayısı toplam 502'ye yükselecek.

Dünyada nüfusa göre hapishanesi en bol ülkeyiz!

CHP İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak'ın dediği gibi "Dünyada fabrika satıp cezaevi yapan ilk ve tek ülke Türkiye!" Ne başarı ne başarı değil mi?

"Onurlu davran"

"Kurtuluş Savaşımızın kahramanları ve Atatürk'e" bir Fatiha'yı çok gören Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş'ın yarattığı çirkin skandal MHP lideri Devlet Bahçeli'yi de isyan ettirdi. İzlediği Saray destekçisi siyaset nedeniyle sürekli eleştirdiğim Bahçeli Bey'i bu defa çok haklı bularak "Bravo" dedim.

Neden böyle söyledim?

Bahçeli haddini bilmeyen Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş için: "Sana tavsiyem erdemli davran ve istifanı ver!" dedi ve ekledi: "'10 Kasım saat 9'u 5 geçe kenefe gidin' diyen Yunan galibiyetine özlem çeken bir çukur şahsiyete 'geçmiş olsun' demek ona arka çıkmak değil midir?"

9 Kasım saat 14.30'da cübbesini giyip eline de vereceği hediyesini alarak Atatürk'e hakaret eden Yunan tezlerine methiyeler düzen fesli Türk düşmanını ziyaret için bula bula 9 Kasım'ı mı buldun?

Hangi kurumuş vicdan hangi satılmış ruh hangi işgal artığı varsa duysun ve bilsin ki Gazi Mustafa Kemal Atatürk milletimizin ortak değeridir. "

★★★

Türkiye'nin çağdaş yapısına ters gelen Ali Erbaş artık Türk insanının kalbinden silinmiştir. Umarım onurlu davranır ve istifa eder. Fakat bu zayıf ihtimal tabii ki… Tatlı makam koltuğunu ve devletin verdiği süper lüks Mercedes makam arabasını bırakacağını sanmıyorum.

Bunlar hem Türkiye Cumhuriyeti'nin nimetlerini kullanırlar hem de Kadir Mısıroğlu gibi Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlarını arka çıkarlar!

Ülkeye yazık ediyorlar!



--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder