27 Kasım 2018 Salı

GÜncel bazı makaleler 2018-11-26- 3

ÖNÜMÜZ O KADAR AÇILDI

Mevlid-i Nebi Haftası etkinlikleri kapsamında Mersin'e gelen Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Burhan İşleyen "12 yaşını bitirmeyen çocukların camide Kur'an eğitimi alması yasakken şimdi 4 yaşından ölünceye kadar her yaş grubuna Kur'an hizmeti veriliyor" dedi.

22.11.2018 15:06

Mevlid-i Nebi Haftası etkinlikleri kapsamında Mersin'e gelen Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Burhan İşleyen "12 yaşını bitirmeyen çocukların camide Kur'an eğitimi alması yasakken şimdi 4 yaşından ölünceye kadar her yaş grubuna Kur'an hizmeti veriliyor" dedi.

Diyanet İşleri Başkan Yardımcısı Dr. Burhan İşleyen Kongre ve Sergi Sarayı'nda "Peygamberimiz ve Gençlik" konulu konferans verdi.

"İŞ BİZE DÜŞÜYOR..."

Diyanetin hizmetleri ve amaçlarından söz eden İşleyen şunları söyledi:

"Diyanet İşleri Başkanlığı olarak hizmet imkanlarımız o kadar açıldı ki önümüz bundan sonra iş bize size düşüyor. 12 yaşını bitirmeyen çocukların camide Kur'an eğitimi alması yasakken şimdi 4 yaşından ölünceye kadar her yaş grubuna Kur'an hizmeti veriliyor. İmkanlarımızı seferber edin 4-6 yaş grubuna gelsin çocuklar. 'Bir çocuğun eğitime en müsait olduğu yani zihninin en çok öğrendiği yaş 3 ila 6 yaş arasıdır' diyorlar. Okul öncesi eğitime onun için devlet çeşitli zorunluluk getiriyor. Çocuklarınızı o yaş grubunda Kur'an kursu şeklinde düzenlenen kreşlerden istifade ettirebilirsiniz. Her caminin yanında mutlaka böyle bir merkez olmalı. 70 yaşında 80 yaşında ablalarımızın teyzelerimizin bile geldiği Kur'an kurslarımız var. Sayıları artmalı. Çünkü orada sadece Kur'an-ı Kerim değil adab-ı muaşeret iyilik güzellik ahlak edep doğruluk adalet ve benzeri güzel şeyler de konuşuluyor. Bunlara ihtiyacımız var"

Odatv

RİFAT SERDAROĞLU : SİZİ ÖYLE BİR BAĞLAR Kİ!

(Erdoğan ve AKP YARGI DIŞI değildir. Yargı sadece muhalefet için görev yapamaz. Erdoğan'ı ve AKP'yi yargı dışına çıkarma çabaları boşadır. )

YARGITAY;

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın şikâyeti üzerine Sözcü Gazetesine bir haberinden dolayı verilen ilan ve reklam kesme cezasını hukuka aykırı buldu. Kararda Cumhurbaşkanının "sert ve rahatsız edici eleştirilere hoşgörü göstermesi gerektiğini" belirtti.

Erdoğan;

Yargıtay'ın bu kararı bizi bağlamaz!

DANIŞTAY;

"Milli Andımızın" okullarda söylenmesini yasaklayan genelgeyi iptal etti.

Erdoğan;

Danıştay'ın bu kararı bizi bağlamaz!

SAYIŞTAY;

Köprü-Alt Geçit- Tüp Geçit-Otoyol projelerinde milyarlarca dolarlık yolsuzluklar var!

Erdoğan;

Sayıştay'ın kararı bizi bağlamaz!

ANAYASA MAHKEMESİ;

Gazeteciler Can Dündar ve Erdem Gül için hak ihlali kararı verdi!

Erdoğan;

Anayasa Mahkemesinin verdiği karara saygı duymuyorum bizi bağlamaz!

AHİM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi)

AHİM 2 yılı aşkın bir süredir tutuklu bulunan HDP Eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş'ın serbest bırakılması gerektiği yönünde karar verdi.

ERDOĞAN;

AHİM 'in kararı bizi bağlamaz.

Bakın Sayın Erdoğan;

Sorumluk sahibi bir siyasetçisiniz. Türk Milletinin tümüne ve Türk Tarihine karşı sorumluluğunuz var. Sizi ciddi olarak uyarıyorum;

Yargı kararları hakkında böylesine hukuksuz ve saygısızca konuşursanız Başkan olarak hiç kimseden yasalara uymasını bekleyemezsiniz.

Kanunsuzluk derhal tüm yurda yayılır ve ülkemiz tam bir kaosun içine girer ki bundan doğrudan siz sorumlu olursunuz. Yitirilen her canın akan her damla kanın kırılan her camın bedeli sizden sorulur!

Lütfen Anayasa'nın size çizdiği sınırlar içine dönün!

Siz belli bir zaman için seçimle göreve gelmiş bir fanisiniz. Seçimle geldiniz seçimle gitmesini kabulleneceksiniz.

Siz ŞAH-PADİŞAH-KRAL-SULTAN filan değilsiniz. Sizden önce gelip geçenlerle aranızda bir fark yok!

Ha ben yasa-masa tanımam benim gücüm var diyerek başka yollara sapmaya kalkarsanız iyi bilin ki Türk Milleti olarak buna asla ve asla izin vermeyeceğiz. Kadınımızla gençliğimizle erkeğimizle demokratik Cumhuriyetin savunucusu oluruz…

Yargı kararları herkesi bağlar sizi haydi haydi bağlar hem de kıskıvrak bağlar!

Anayasa ve yasalara uymaz çiğnemeye devam ederseniz sizi ne partiniz ne mafya liderine esir olmuş bastonunuz ne paranız ne Sadat'ınız ne de Sedat'ınız kurtaramaz!

Demirtaş meselesine gelince;

Anayasamızın 90. Maddesinde 07 Mayıs 2004 tarihinde değişiklik yapıp "Milletlerarası anlaşmaları bizim yasalarımızdan üstün" kılan siz ve AKP Hükümetleri idiniz! Türkiye adına altına imza koyduğunuz anlaşmayı inkâr mı ediyorsunuz?

Madem AHİM kararlarını tanımıyorsunuz siz kendiniz niçin ÜÇ DEFA Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine baş vurdunuz?

Abdullah Gül ve eşi niçin AHİM'e müracaat ettiler?

Bakın Sayın Erdoğan;

Öyle şeyler yapıyorsunuz ki sizin için merhametin kırıntısını taşıyan gönülleri bile kırıyorsunuz.

İnanın ki yarın sizin için kimse merhamet duymayacak!

Sizin gibi davrananlara asırlar öncesinden Koca Yunus şöyle seslenmiş;

"Yol odur ki doğru vara / Göz odur ki Hakkı göre.

Er odur ki alçak dura / Yüceden bakan göz değil…"

Taş olma toprak ol da üzerinde güller açsın ya fani!

"Hiç bahar gelmekle yeşerir mi taş?/ Toprak ol da güller açsın baş baş…"

24 Kasım Cumartesi saat 13.00'te Çanakkale Belediyesi Türkan Saylan Sosyal tesislerindeyiz. Bekliyoruz…

Sağlık ve başarı dileklerimle 22 Kasım 2018

Rifat Serdaroğlu

ATA ATUN : TÜRK AKIMI VE TÜRKİYE-RUSYA İLİŞKİLERİ

Hafta içinde son doğalgaz bağlantı borusu T. C. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve Rusya Federasyonu Devlet Başkanı Viladimir Putin tarafından yerine konan Türk Akımı doğalgaz boru hattı Türkiye'nin yeni uluslararası siyasetinin bir başarısı ve yeni ufukların habercisi.

İkinci Dünya savaşı sonrasında Türkiye'ye güya Türkiye'nin kalkınmasını sağlama amacıyla bir havuç gibi sunulan "Marshall yardımı" sonrasında Türkiye'nin sonuna kadar açtığı kapıdan ABD içeriye girmiş ve Türkiye Cumhuriyeti'nin en mahrem noktalarına kadar ulaşmayı başarmıştı hem de hiç kimselere hissettirmeden. Bu derin sızmadan ne dönemin bakanlarının ne de başbakanının haberi olmuştu. ABD'nin derin devleti iki-üç yıl gibi kısa bir zaman dilimi içinde Türkiye Cumhuriyetinin tüm Bakanlıklarını Müdürlüklerini Türk Silahlı Kuvvetlerini Milli İstihbarat Teşkilatını ve Kamu İktisadi teşekküllerini (KİT) yönetir duruma gelmişti. Türkiye Cumhuriyeti maalesef çok vahim bir durum içine düşmüş tümü ile ABD'nin kıskacı ve denetimi altına girmişti.

Dünya Bankası dönemin hükümetlerini boğazına kadar borçlandırmış tüm ipleri eline almıştı. Kredi karşılığı zorla kabul ettirilen yaptırımlar gerçekte Türkiye'nin tam bağımsız ve bölge lideri olmasını önleyecek kalkınmasını frenleyecek içerikteydi. Yerli sanayinin gelişmesini durdurmak Türk üreticisini ve sanayicisini tarım ürünleri ile kısıtlamak Köy Enstitülerinin kapılarına kilit vurdurtmak uçak fabrikasını kapattırmak demir yolu ve deniz yolu ulaşımı ile taşımacılığının gelişmesinin önüne engeller çıkarıp sadece kara yollarının gelişmesine izin verdirmek gibi yaptırımlar ve kısıtlamalar Türkiye'nin uzun yıllar gelişememesine ve yerinde saymasına neden oldu.

Bariz bir şekilde olmasa da bir şekilde bunun biraz farkına varan Başbakan Adnan Menderes Rusya ile Türkiye Cumhuriyeti'nin ilişkilerini geliştirmek isteyince bunu CIA'nin organize ettiği çirkin bir darbe ve hayatı ile ödemişti.

Olayın tam olarak farkına varılması darbeden sonra oldu. Yıllar sonra Türkiye basınında yer alan evraklara göre durumun vahameti dönemin Başbakanlık Müsteşarı Albay Alpaslan Türkeş'in göreve atandıktan bir müddet sonra başbakanlık ve diğer bakanlıklar içinde yaptığı inceleme ve teftiş sırasında İçişleri Bakanlığı'nda kimsenin dokunmadığı ve Amerikalıların dışında hiç kimsenin içeri giremediği bir odayı keşfetmesi ile ortaya çıktı. Bu odada CIA elemanları çalışmaktaydı ve İçişleri Bakanlığı'na dışarıdan gelen şifre telgraflar ile bakanlıktan dışarı gönderilen tüm evraklar bu odada kontrolden geçmekte incelenmekte kayıt altına alınmakta önemli olanlar da Pentagon'a bildirilmekteydi. Bu odanın CIA'nın açık bir irtibat bürosu olduğunun farkına varan Türkeş İçişleri Bakanlığındaki bu birimin Ankara'daki "Amerikan Yardım Ofisi"ne taşınmasını talep etti sonra da tüm Bakanlıklar Müdürlükler KİT'ler Genel Kurmay ve MİT'de araştırma başlattı. Dönemin CIA Ankara Başkanı V. Miller ile ABD Ankara Büyükelçisi araya girip odanın taşınmasını önlemek istemişse de Türkleş kararından vazgeçmeyecekti. En nihayet CIA ABD Başkanını devreye sokunca dönemin Milli Birlik Komitesi üyesi Albay Alpaslan Türkeş bunun bedelini Hindistan'a sürgün edilmekle ödedi.

Demirel ve Ecevit dönemlerinde ABD'nin Türkiye'ye verdiği yardım ve kredilerin nasıl kullanılacağı konusunda TC ile ABD arasında görüş ayrılığının ortaya çıkması ABD'nin Türkiye'nin ithalatı kısıp kalkınma hızını düşürmesini istemesi Türkiye'nin sanayileşmesine ve hatta inşa edilmesi planlanan yeni baraj projelerine karşı çıkması ABD'nin Kıbrıs Barış Harekatı ile afyon ekimine son verilmesini istemesi 1971 1980 ve 1997 darbelerini 2000'li yıllar içinde yaşanan Balyoz Ergenekon ve benzeri kumpasların yaşanmasını FETÖ'nün savcılarının FETÖ'nün polisleriyle Kozmik Oda'ya girmelerini TSK'nın kalbine girip çok önemli askeri ve sivil planları çalmalarını ve en sonunda da 15 Temmuz darbe kalkışmasını getirdi.

Çok şükür artık ABD içimizde değil. Tüm gizli birimleri devlet içinden temizlendi.

ABD ne kadar istemiyor olsa da Türkiye-Rusya ilişkileri her gün biraz daha gelişmekte.

Türk Akımı Projesinin Türkiye'ye getirisi sadece doğalgazdan hazineye girecek yıllık 526 milyon Dolar değil. Rusya'dan yapılacak ithalatın TL ile Rusya'ya yapılacak ihracatın da Ruble ile ödenecek olması çok önemli bir gelişme. Farklı sektörlerde öne çıkmış olan Rusya ve Türkiye'nin gıda müteahhitlik sanayi ve endüstride birbirlerini tamamlayacak olmaları. Ve en önemlisi de Orta Doğu Kafkaslar Doğu Akdeniz ve Balkanlarda ABD'nin de üstesinden gelemeyeceği bir ittifak oluşturmaları…

Prof. Dr. (İnş. Müh. ) Dr. (Ulus. İliş. ) Ata ATUN

Akademisyen Kıbrıs İlim Üniversitesi

KKTC III. Cumhurbaşkanı Politik Danışmanı

e-mail: ataatun@gmail.com (Kişisel) veya ataatun@csu.edu.tr (Akademik)

http://www.ataatun.org Facebook: AtaAtun1

ALİ ERALP : MÜLTECİ BELASI : GÜNEYDOĞU PATLAMAYA HAZIR SAATLİ BİR BOMBA

ABD emperyalizmi ve işbirlikçileri eliyle ülkemizde sinsi gizli bir plan uygulanıyor.

Fabrikalar vatan toprakları limanlar satılıyor sattırılıyor… Ormanlar yağmalanıyor. Tarım hayvancılık bitiriliyor. Bir tek üretim yeri imalathane fabrika açılmıyor. Açtırılmıyor…

İthalat artarken ihracat azalıyor. Durduruluyor…

Halk yoksullaşıyor yoksullaştırılıyor.

En büyük bütçe Diyanet işlerine ayrılıyor. Halk işsiz güçsüz bırakılıyor. Öğretmenlerin tayinleri yapılmıyor. Ama açıkta kalan bir tek imam din görevlisi yok…

İşte bu nedenle Diyanet İşleri Başkanı 10 Kasım gününü anmayarak "Keşke Yunan galip gelseydi" diyen Atatürk düşmanı hasta (!) Kadir Mısıroğlu'nu ziyarete gidiyor.

Yani işin özeti Atatürk Ulusal Kurtuluş savaşları laiklik tam bağımsızlık yok edilmeye çalışılıyor.

En önemlisi ise Türk Türklük doğruluk çalışkanlık Atatürk yolunda yürümek yani her sabah söylenen ANT yasaklanıyor… Ve "Her türlü milliyetçilik ayaklar altına alınmak isteniyor…"

Peki nasıl olacak bütün bu işler? Yani Türklük Türkçülük milliyetçilik nasıl ayaklar altına alınacak? Kimler yapacak kimler gerçekleştirecek bu eylemleri?

Elbette ABD ve yerli işbirlikçileri… Bu plana ve tertiplere bazen Avrupa Birliği (AB) de katılıyor.

Geri bıraktırılmış ülkelerde basit bir yolu ve yöntemi var bunun: İç savaşlar çıkaracaksın. Mevcut iktidarlara karşı gelen muhalif isyancı çeteler oluşturacaksın. Bunları birbirleri ile çatıştıracaksın sonra da onları egemenliğin altına alacaksın…

Tıpkı Suriye Irak Libya Afganistan vb. devletlerde olduğu gibi.

Bu planların ve tertiplerin sonucunda bir gecede Esat Eset'e dost ve kardeş Esat düşman Eset'e dönüşecek…

Şimdi sırada Türkiye var. Komşularda İslam ülkelerinde uygulanan yol – yordam Türkiye'de aynen uygulanıyor. Ama onlar Türkiye'de ağır fakat emin adımlarla ilerliyorlar.

Çünkü Türkiye öteki İslam ülkelerine benzemez. Onun ulusal kurtuluş savaşları ile dolu bir tarihi; aydın devrimci tam bağımsızlıkçı bir önderi Atatürk'ü var…

16 yıldan beri İslamcılık dincilik şeriatçılık perdesi altında oynanan oyun bu. Siz bakmayın Vatan Partili yöneticilerin AKP'yi antiemperyalist gösterme çabalarına…

Şu anda Türkiye Suriyeli mültecilerin istilası altında. Başka İslam topraklarından gelenler de var…

Bu mültecilerin vatanımıza kabul edilmesi ise ABD ve yandaşlarının planları tertipleri içerisinde gerçekleştiriliyor. Ama bunları kendi ülkelerine kabul etmiyorlar. AKP'nin "Dış güçler ülkemize müdahale ediyor ekonomimizi bozuyor" safsatasına da sakın inanmayın…

Onların utangaç çekinden ABD düşmanlığına ve demeçlerine ise hiç aldanmayın…

Gerçek olan şu: Amerika'nın emir ve direktifleri doğrultusunda tüm geri kalmış ülkelerin beyinleri hurafelerle doldurulmuş insanları kentlerimizi teslim alıyorlar…

Kentlerimiz adım adım kare kare işgal ediliyor. Ettiriliyor.

Bir taraftan da sınırlarımızda ayak oyunları ile bir Kürt devleti kurmaya çalışıyorlar.

Bütün bu yapılanlar Ortadoğu'nun ve Türkiye'nin ABD tarafından işgalinin ön hazırlıklarıdır. Yahudi BOP projesinin parçasıdır.

Hedef Türk'ün Türklüğün ayaklar altına alınması parçalanması bölgelere ayrılması ve kolay yutulur bir lokma haline getirilmesidir…

Şimdiden mültecilerin işgal ettiği bölgelerden göçler başlamıştır bile. Çünkü insanlarımız canından bezmiştir…

Halkımıza sağlanmayan imkânlar bu vatansızlara sağlanmıştır. Hastaneler ücretsizdir. Kendi yurttaşımıza verilmeyen maaş bu ipsiz – sapsızlara verilmektedir.

Bu nedenle GAP projesi yarım kalmıştır ertelenmiştir. 28 milyar dolara tamamlanacak olan tesis Suriyelilere harcanan 32 milyar masraftan dolayı bitirilememiştir.

Canımızı zor kurtardık" diyen bu hainler ülkelerine koşa koşa gidip akrabaları yakınları ile özlem gidermekte tatil yapmakta sonra da Türkiye'ye dönmektedirler.

Bazıları da keyif çatmak için deniz sahillerini tercih etmekte bir taraftan güneş banyosu yaparken bir taraftan da nargilesini tüttürmektedirler…

Bunların içinde tam 20 bin asker kaçağı vardır.

Bu caniler adam öldürüyor ev ve işyeri soygunlarına karışıyor; tacizler tecavüzler gerçekleştiriyor ve itler gibi çoğalıyorlar. Hastanelerde ana ile kız yan yana doğum yapıyor. Doğan bebelerine de kendilerini besleyen bakan devlet adamlarının adını veriyorlar. Bir doktorun anlattığına göre 24 yaşında bir kadın sekizinci çocuğunu doğurmuş…

Bunlar aynı zamanda gelecek seçimlerde AKP'nin oy deposudur. Kendisini besleyen sahiplerine bağlanan köpekler gibi zamanı geldiğinde hizmette kusur etmeyeceklerdir…

Bugün Gaziantep Şanlıurfa Kilis GAP bölgesi istila edilmiş durumdadır. Yüz kişiden 15'i Suriyelidir.

Bunlar yüzünden halkımız daha da yoksullaşmış perişan olmuş işsizlik başını almış gitmiştir…

Türkiye'yi asıl tehlike gelecekte beklemektedir…

Şimdiden ev arsa tarla almaya işyerleri açmaya başladılar bile. Üniversitelere devlet dairelerine sınavsız sorgusuz sualsiz alınıyorlar…

Bir zaman sonra bu vatansızlar karşımıza milletvekili bakan parti başkanı olarak çıkarlarsa sakın şaşırmayın… Sakın ah vah edip inlemeyin…

GÜNEYDOĞU PATLAMAYA HAZIR SAATLİ BİR BOMBA GİBİ ŞİMDİ

E-POSTA : alieralp37@gmail.com

ÜMİT ÖZDAĞ : FETÖ İLE MÜCADELE SONA MI ERİYOR ?

E-POSTA : uozdag61@gmail.com

Erdoğan'ın FETÖ ile mücadelesi bir intikam operasyonu olarak başladı ve devam ediyor. Bu mücadele ne yazık ki hiçbir zaman devlet aklına dayanan stratejik aklı ve hedefleri olan uzun vadeli bir eylem planına sahip olmadı. Mücadelenin devamını sağlayan Erdoğan'ın intikam duygusu ve milli asker polis savcı hakim kadrolarının bireysel mücadele azmidir. AKP kadrolarına kalsa bugün FETÖ ile barışıp kucaklaşmaya hazırlar. Ve dahası FETÖ ile bugün mücadele eden bütün kadroları da FETÖ'ye teslim ederler. FETÖ ile mücadele stratejik bir hedef olmadan FETÖ'nün fikri alt yapısı ile mücadele edilmeden dangul dungul devam ediyor görünüyor. Bu mücadelede en ön safta olması gereken Diyanet İşler Başkanlığı'nın hiç bir etkili çalışma yaptığını söylemek mümkün değil. Zaten Diyanet İşleri Başkanı FETÖ'nün halkla ilişkiler platformu olan Abant Toplantılarının önde gelen isimlerinden birisi iken nasıl etkili bir mücadele gerçekleşebilir. Özetle FETÖ ile mücadele hiç iyi gitmiyor. Bir de FETÖ ile mücadele adına aslında orta ve uzun vadede FETÖ'ye alt yapı oluşturacak adımlar atılıyor. FETÖ'nün kenarında olup kolaylıkla kurtarılabilecek insanlar yapılan yanlış uygulama ve zulümler ile FETÖ ile mücadele adına keskin FETÖ'cü olmaya itiliyorlar. 25 gün önce doğum yapan kadın bebeği ile hapishaneye yollanırken FETÖ'nün yakalanan en önemli adamı serbest kalıyor. Kim mi? Basri Aktepe.

Basri Aktepe FETÖ terör örgütünün en önemli operasyonel elemanıdır. "Neden?" diye sorabilirsiniz. FETÖ bir terör örgütü olmaktan da öte önce bir casusluk örgütüdür. Bir casusluk örgütünde istihbarat imamı olması Basri Aktepe'yi örgütün en önemli operasyonel elemanı yapar. Basri Aktepe FETÖ'nün o dönem Emniyet İmamı Kemalettin Özdemir tarafından 1987 yılında İstanbul Emniyet Müdürlüğü İstihbarat Şubesi Grup Amirliğine yönlendirilmiş. Aktepe 1990'lı yılların sonlarında ABD'ye dil eğitimine gönderilmiş. FBI'da eğitim görmüş Türkiye'ye döndükten sonra Kemalettin Özdemir'in girişimleriyle İstihbarat Daire Başkanlığı Bilgi İşlem Merkezi'ne girmiş ve merkezi yönetmiş. Adı "kozmik Basri"ye çıkmış.

Basri Aktepe'nin örgüt ile ailevi bağları da var. Gülen'in yerine geçeceği ifade edilen Şerif Ali Tekalan'ın ağabeyinin damadıdır. Basri Aktepe FETÖ'nün başta TSK olmak üzerine bütün devlet kurumlarına karşı yürütmüş olduğu operasyonların istihbarat zeminini hazırlamıştır. Basri Aktepe'nin yasadışı dinlemeler yaptığını dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal 3 Haziran 2008'de CHP grup toplantısında dile getirmiş. CHP Genel Başkanı Deniz Baykal Önder Sav'ın dinlenmesi konusunda "Başbakan'ın tayin ettiği TİB'in 35 kişilik kadrosu dikkat çekicidir. Aktepe 1999'da emniyetin hazırladığı ve DGM'ye sunduğu Fethullahçı polisler raporunun ilgili listesinde 15. sırada yer alan polis şefidir" demişti.

Bu arada Basri Aktepe'nin doğrudan başbakan Erdoğan ile iletişim içinde olduğu anlaşılıyor. Erdoğan Basri Aktepe'yi hastanede ziyaret edince MHP Grup Başkanvekili Oktay Vural da Başbakan'ın yanıtlaması istemiyle verdiği önergede "25 Aralık 2008'de 16.30'da Basri Aktepe'yi hastanede ziyaret ettiniz mi? Bu görevli ile Sayın Başbakan'ın nasıl bir ilişkisi vardır" diye sormuştu.

FETÖ'nün istihbarat karargahına dönüşen "Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı" Fethi Şimşek ile birlikte Basri Aktepe Teknik Daire Başkanı olarak yönetmiştir. Daha sonra 2011 senesinde Hakan Fidan tarafından MİT'e davet edilmiş Elektronik Teknik İstihbarat Daire başkanı olmuş Genelkurmay Başkanlığı'ndan devralınan GES komutanlığının başına geçirilmiştir. Basri Aktepe daha da ilerletilmiş istihbarat teşkilatları arasındaki istihbarat çatışmalarını önlemek ve istihbaratın tek elde toplanabilmesi hedefiyle oluşturulan ve bazı çevrelerde istihbaratın can evi olarak nitelenen Müşterek İstihbarat Koordinasyon Merkezi (MİKM) Genel Sekreterliğine atanmıştır.

Basri Aktepe FETÖ'nün yapmış olduğu bütün yasadışı dinlemelerin bir numaralı sorumlusudur. Basri Aktepe olmadan FETÖ yapmış olduğu hiç bir operasyonu gerçekleştiremezdi. Basri Aktepe'nin Uludere bombalamasını Erdoğan'ı Lahey'de yargılatmak için bilerek ve devleti yanıltarak yaptırdığı AKP medyasında ileri sürülmüştür.

Aktepe'nin FETÖ'nün MİT'ten sorumlu imamları arasında yer alan Atilla Öztürk ile 2011-2015 yılları arasında pek çok defa telefon ile görüştüğü tespit edilmiştir. Aktepe'nin yine HTS kayıtlarına göre FETÖ'nün üst düzey yöneticileri arasında yer alan Bayram Arslan Tuncay Delibaşı ve Mustafa Mert ile görüştüğü bilinmektedir. Aktepe'nin 15 Temmuz darbe girişimini Akıncı Üssü'nden yöneten sivil imamlardan Harun Biniş ile toplam 23 kere telefon irtibatı kurduğu tespit edilmiştir. Basri Aktepe'de bulunan belgelerden birisi de FETÖ örgütü üyelerinin yakalanmaları durumunda nasıl ifade vermeleri gerektiğini düzenleyen belgedir. Bütün bu bilgiler internette 30 dakika dolaşırsanız bulabileceğiniz bilgilerdir.

Mahkemede yaptığı savunmada 2002'ye kadar FETÖ'ye yakın olduğunu fakat 2002 sonrasında ayrıldığını iddia eden Basri Aktepe bu hafta serbest bırakıldı. Basri Aktepe serbest bırakılırken TBMM'de AKP tarafından savunulan bir yasa teklifinde terör ile mücadele amacı ile KHK'lar ile ihraç edilen doktorların SGK ile çalışan özel hastanelerde de çalışmasını yasaklayan bir maddeyi savunuyordu. Haklarında bir yargı kararı olmadan ihraç edilen kimin suçlu olduğunun belli olmadığı bir doktorların adeta elinden doktorluk hakkını almayı AKP terörle mücadele olarak kamuoyuna pazarlarken (ki başta İYİ Parti olmak üzere muhalefetin baskısı ile geri adım atıldı) FETÖ'nün en önemli operasyonel elemanı serbest bırakılıyor. Güvenlik bürokrasisi bu serbest bırakılmaya çok sert şekilde tepki gösteriyor. Gerçekten de Aktepe'yi serbest bırakırsanız içeride kimseyi tutmanıza gerek yok. Bakalım Aktepe dışarıda kalacak mı? Yoksa tekrar içeri girecek mi? Eğer dışarıda kalırsa hiç kimse FETÖ ile mücadelenin devam ettiğini söylemesin.

Not: Bu yazı gazeteye yollandıktan sonra tutuklama kararı çıktı. Bu da iktidar uyusa da güvenlik bürokrasisinin uyumadığını gösterir.

++++

Hitler'in hortladığı coğrafya: Doğu Türkistan

Doğu Türkistan Türk Dünyasının ayrılmaz bir parçasıdır. Doğu Türkistan yüzyıllardan buyana Çin emperyalizminin baskısı altındadır. Son yıllarda Doğu Türkistan'da baskılar inanılmaz ölçülerde artmıştır. Doğu Türkistan "dünyanın en büyük cezaevi" haline dönüşmüştür. Birleşmiş Milletler Ağustos 2018'de yayınladığı raporda Doğu Türkistan'ı " No Rights Zone" (İnsan hakları olmayan bölge) olarak nitelendirmiştir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Yüksek Komiseri Michelle Bachalet Doğu Türkistan'daki durumu en derin derecede acı ve sarsıcı" kelimeleri ile ifade etmiştir. Doğu Türkistan'da 1 milyon Uygur Türkü toplama ve işkence kamplarında toplanmıştır.

Batı dünyası genellikle Türk dünyasına karşı yönelik baskılar karşısında suskun kalmasına rağmen bu kez baskılar o kadar mide bulandırıcı boyutlara çıkmıştır ki batılı insan hakları kuruluşları dahi seslerini yükseltmişlerdir. Ancak Türkiye'den Çin Halk Cumhuriyetlerine yönelik en ufak bir kınama yükselmemektedir. İktidar inatla Doğu Türkistan'daki baskıları görmemezlikten gelmektedir. AKP'nin desteğini kazanmak yardımını alabilmek için Türk olmayan Müslüman olmak mı gerekmektedir. Hem Müslüman hem Türk olunca sorun mu çıkıyor ki 1 milyon Uygur Türkünün ıstırabını görmemezlikten geliyorsunuz?

Saray'a çağrıda bulunuyorum.

1)Pekin'e Doğu Türkistan'da kurulan toplama kamplarını kapatması ve insanları serbest bırakması için baskı yapın.

2)Camilerin yıkılmasını engelleyecek girişimlerde bulunun

3)İslam dinin öğretilmesini engelleme girişimlerini durdurmak için çaba gösterin. Gerekir ise Türkiye'den Doğu Türkistan'a din adamı yollanmasını önerin.

4)TBMM üyelerinden oluşan bir heyetin Doğu Türkistan'ı ziyaret edebilmesi için girişimlerde bulunalım.

5)Bağımsız gözlemcilerden oluşan bir heyetlerin Doğu Türkistan'ı ziyaret edebilmesi için Pekin nezdinde girişimlerde bulunun.

6)Doğu Türkistan'dan kaçan Uygurları havaalanında süründürmeyin.

Kaynak Yeniçağ: FETÖ ile mücadele sona mı eriyor? - Ümit ÖZDAĞ

BEKİR COŞKUN: KURU SOĞAN GÖZALTILARI

Cumhurbaşkanı yaptığı önemli konuşmada "Arkasındaki (kuru soğanın) şer odaklarını biliyoruz adeta inlerine gireceğiz asla taviz yok" diyerek kuru soğanı işaret etti…

Lahana da hedefte vardı ama kuru soğan 5 lirayı bularak "yok" dedikleri ekonomik krizin önde geleniydi.

Ve yurt çapında kuru soğana operasyonlar başladı…

Vali emniyet müdürüne "Sayın Cumhurbaşkanımızın işaret ettiği gibi vatana ihanet içinde olan bu şeyleri çuvalda olsun torbada olsun dökme olsun kuşatma şeklinde çevirip getirin bakalım" dedi…

Zaten Cumhurbaşkanı öyle deyince vatandaşlardan çok sayıda ihbar gelmeye başlamıştı… Polis ihbar hattını arayan vatandaş "Kuru soğanı ihbar ediyorum yetişin" diyordu…

"Çuvalda mı?. . "

"Poşette…"

"…?"

"Yetişin… Şimdi salataya doğrarsa kaçırırsanız karışmam…"

Emniyet müdürü polise talimat veriyordu:

"Gözünün yaşına bakmayacaksın ciğerim… Sayın Cumhurbaşkanımızı duydunuz baktın kaçıyor sıkacaksın…"

"Ayağına mı?…"

"Soğan çuvalının ayağı olur mu ulan…"

"Kaçtığına göre ayağı var…"

Yeryüzünde ilk kez bir cumhurbaşkanı kuru soğanı muhatap almış tehdit etmişti…

"Burada bir çuval gördüm" ihbarları yağarken karakollar toptancı haline döndü… Çünkü kimi soğan çuvalı kendiliğinden gelip teslim oluyordu… Gizli tanık olan vardı itirafçı olan vardı…

Kuru soğan bu…

Türkiye'nin ileri gitmesini istemeyen ihanet şeklinde ekonomiyi bozmaya kalkmış Cumhurbaşkanımız bunun farkına varmıştı…

Sevgili okurlar…

Ben bu yazıyı ciddi olarak yazmak için bilgisayarın başına oturdum ama cumhurbaşkanının kuru soğanı tehdit ettiği bir yazı ne yaptıysam ciddi yazılmıyor…

Denedim olmadı…

Yakında lahanaya saldırdığında ciddi yazarım…

Söz…



EFENDİ BEY VE PAŞA'YI KALDIRAN CUMHURİYET NE KAZANDI

Yasanın amacı milli egemenliği milletleşmeyi pekiştirmekti. Milletleşmeyi pekiştiren her adım demokratikti ve cumhuriyete olan bağlılığı artıyordu.

Feodal sınıfın toplumdaki üstünlüklerini yok etmeye yönelik çabalardan biri de 26 Kasım 1934 tarihli "Efendi Bey Paşa Gibi Lakap ve Ünvanların Kaldırılmasına Dair" Yasa'ydı. Yasanın gerekçesinde "Türk devriminin en açık niteliği demokratlıktır" deniyor ve lakap ve ünvanların "eski sınıf ve üstünlük anılarını" yaşattığı belirtiliyordu. Yasa tasarısını hükümet adına mecliste savunan İçişleri Bakanı Şükrü Kaya bu lakapların "demokrasi esasına" uymadığı fikrindeydi.

YASANIN AMACI MİLLİ EGEMENLİĞİ PEKİŞTİRMEKTİ

Yasanın amacı milli egemenliği milletleşmeyi pekiştirmekti. Milletleşmeyi pekiştiren her adım demokratikti ve cumhuriyete olan bağlılığı artıyordu. Atatürk "Cumhuriyet rejimi demek demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir" ve "Demokrasi ilkesinin en yeni ve akılcı uygulamasını sağlayan hükümet biçimi cumhuriyettir" sözleriyle "cumhuriyet=demokrasi" eşitliği kuruyordu. Atatürk Afet İnan'a yazdırdığı "Medeni Bilgiler" kitabında demokrasinin cumhuriyet olduğunu şu şekilde belirtir:

"Demokrasi temeline dayalı hükümetlerde egemenlik halka halkın çoğunluğuna aittir. Demokrasi ilkesi egemenliğin millette olduğunu başka yerde olmayacağını gerekli bulur. Bu bakımdan demokrasi ilkesi siyasi kuvvetin egemenliğin kaynağına ve yasallığına değinmektedir. Demokrasinin tam ve en belirgin hükümet şekli cumhuriyettir. "[1]

DEMOKRASİ MİLLİ EGEMENLİKTİR

O'na göre "demokrasi ilkesi egemenliği kullanan araç ne olursa olsun esas olarak milletin egemenliğe sahip olmasını ve sahip kılmasını gerektirir. "[2]

Padişah halife ağa şeyh egemenliğine karşı egemenliğin halka geçmesi yani cumhuriyet demokrasidir.

İşte cumhuriyet kurulduğu halde toplumsal yaşamda üstünlük ve ayrıcalık olarak kullanılan lakap ve ünvanların kullanımı toplumsal eşitliği milli birliği cumhuriyetin varlığını sıkıntıya düşürüyordu. Lakap ve ünvanların kanunun karşısında ve resmi işlemlerde hukuk önünde kullanılmasının engellemesi yoluyla toplumsal eşitlik sağlanmaya çalışılacaktı. Böylece millet egemenliğinin önünde engel olan feodal ilişkiler de kırılacak ve cumhuriyet yönetimi pekişecekti.

ŞÜKRÜ KAYA LAKAP VE ÜNVANLARI DEMOKRATİK BULMUYOR

İçişleri Bakanı Şükrü Kaya yasa teklifi Meclis'te görüşülürken lakap ünvan rütbe nişan ve madalyaların kullanılıyor olmasını; "eski devirlerden kalma bugünkü demokrasi esasına uymayan" bir alışkanlık olduğunu vurgulamıştır. [3] Bunların bir an evvel resmi belgelerden ve kanunun karşısında kaldırılmasının inkılabımıza uygun bir hareket olacağını belirten Kaya bundan sonra erkek ve kadın yurttaşların yasa karşısında ve resmi belgelerde yalnız adlarıyla anılacağını belirtmiştir.

Hükümetin sunduğu yasa teklifinin 1. maddesi şu şekildeydi:

"Efendi bey beyefendi paşa hanım hanımefendi ve hazretleri gibi lâkap ve unvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın vatandaşlar kanunun karşısında ve resmî belgelerde yalnız adlan ile anılırlar" şeklindeydi.

Sayılan ünvanlar arasına milletvekilleri tarafından "ağa" kelimesinin eklenmesi isteği karşısında Şükrü Kaya bu kavramların ayrı ayrı belirtilmesinin olanaklı olmadığını "gibi" kelimesinin bunu karşıladığını açıklayarak şunu belirtmiştir:

"Kanunda kullandığımız (gibi) kelimesile her muhitte kullanılan buna mümasil [benzeyen] kelimeleri kaldırmış oluyoruz. Çünkü yukarıda da söylediğim gibi her memlekette muhtelif lâkap ve payeler pek çok olarak kullanılmaktadır bunların ayrı ayrı zikredilmesi mümkün değildir. Binaenaleyh bu madde maksadı tamamile ifadeye kâfidir. "[4]

Kaya böyle demekle birlikte milletvekillerinin isteğini kabul eder. O'nagöre Türk tarihinin ilk çağlarında milletin fertleri arasında hiçbir fark yoktu. Sınıflı aşamanın ortaçağda devlet rejimlerinin değişmesiyle beraber ortaya çıkmıştı her sınıf kendine ve nesline ilahi hayali sıfatlar ve lakaplar bulmaya başlamıştı. Kaya ünvanların kaldırılmasıyla da toplum arasında eşitliğin sağlanacağını savunmuştur. Türkler de sınıflara ayrılarak kendi içerisinde bir hiyerarşi oluşturmuştu. Bunlar kendilerini halktan üstün tutmak için lakap ve payeleri silinmez bir hak gibi taşıyarak halkı ezmek için sürekli kullanmışlardı. Artık hiçbir ferdin lakabına ve payesine bakılarak hiç kimseden fazla ve üstün hakkı olduğu kabul edilemezdi. Eski devirlerden kalan bu lakaplar ve tabirler kullanılmakla halk arasında eski sınıf ve üstünlük hatıraları uyandırılmaktaydı. Bu ünvanların resmi ünvan olarak kamunun huzurunda ilamlarda kullanılmayacağını ağa bey hoca tabirlerinin özel ilişkilerde söylenebileceğini de belirtmiştir. [5]

Kaya eskiden alınmış olan paşalığın şimdiki karşılığı olan generalliğin kullanılabileceğini söyledikten milletvekilleri "ağa hacı hafız hoca molla" kelimelerinin de yasaya eklenmesini istediler. Milletvekili Salah Cimcoz "Hoca müstesnadır hocayı kaldıracağız da yerine muallim mi diyeceğiz?" diyerek itiraz etse de Ziya Gevher "Hocadan maksat mektep hocası değil sarıklı manasına gelendir" şeklindeki sözüyle konuya açıklık getirmiştir. "Hatip" kelimesinin eklenmesi istense de Şükrü Kaya "Efendim hatip bugün bütçeden maaş almakta olan bir vazifenin ismidir. Müezzin de böyledir" diyerek isteği önler. [6]

Tekliflerin görüşülmesi üzerine 1. madde şu şekilde kabul edilir:

"Ağa hacı hafız hoca molla efendi bey beyefendi paşa hanım hanımefendi ve hazretleri gibi lakap ve ünvanlar kaldırılmıştır. Erkek ve kadın yurttaşlar kanunun karşısında ve resmi belgelerde yalnız adları ile anılırlar. "[7]

Kabul edilen 2. madde ise şöyledir:

"Sivil rütbe ve resmî nişanlar ve madalyalar kaldırılmıştır ve bu nişan ve madalyaların kullanılması yasaktır. Harp madalyaları bundan müstesnadır. Türkler yabancı devlet nişanları da taşıyamazlar. "[8]

3. madde de şöyledir:

"Askeri rütbelerden adın başına gelmek üzere kara ve havada Müşürlere Mareşal Birinci Ferik Ferik ve Livalara General Denizde Birinci Ferik Ferik ve Livalara Amiral denilir. Generallerin ve Amirallerin derecelerini gösteren unvanlarla Deniz Müşürleri unvanlarının ve diğer askeri rütbelerin karşılıkları Ali Askeri Şûrası kararı ve İcra Vekilleri Heyetinin tasdiki ile konulur. "

Yasa 29.11.1934 tarih ve 2867 sayılı Resmi Gazete'de yayınlanarak yürürlüğe girer.

MİLLİ BİRLİĞİ SAĞLAM TUTALIM

1934 yılında toplumdaki üstünlükleri sona erdirmek için lakap ve ünvanların hukuk önünde resmi işlemlerde kullanımı yasaklanır ve vatandaşların resmî işlemlerde sadece isim ve soyadları ile anılması kabul edilirken bugün da bir takım şeyhler mollalar yasağa rağmen tarikatlar ve cemaatler yoluyla üstünlüklerini sürdürmektedir. Bu durum sadece üstünlük olarak kalmamakta halkın bir kesimini etkisine alan çağdışı zihniyetler Türk Milleti kavramına milli birliğe de zarar vermektedir.

En kısa zamanda Atatürk'ün "Türkiye Cumhuriyeti şeyhler dervişler müritler ve mensuplar memleketi olamaz"[9] sözüne uygun olarak milli birliğimizi pekiştirecek uygulamalara dönmeliyiz. Bu yolda iktidar ve muhalefet unsurları toplumu gerecek hareketlerden kaçınmalı emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı mücadele verirken milli birliği sağlam tutacak davranışlarda bulunmalılar.

Mustafa Solak

Odatv.com

[1] Mustafa Kemal Atatürk (Yayına Hazırlayan Prof. Dr. Afet İnan) Medeni Bilgiler 2. Basım Toplumsal Dönüşüm Yayınlan İstanbul 2010 s.52.

[2] Age s.27.

[3] TBMM Zabıt Ceridesi Devre 4 Cilt 25 s.40-41. ; Mustafa Solak Atatürk'ün Bakanı Şükrü Kaya Kaynak Yayınları İstanbul 2013 s.355.

[4]TBMMZC D.4 c.25 s.42.

[5] Solak age s.356.

[6] TBMMZC D.4 c.25 s.46.

[7] Age s.47.

[8] Aynı yer.

[9] Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri C. I 3. Baskı Türk İnkılâp Tarihi Enstitüsü Yayınları Ankara s.225.

https://odatv.com/efendi-bey-ve-pasayi-kaldiran-cumhuriyet-ne-kazandi-23111812.html

--   a45UyF587661

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder