Balkanlarda ortalık karışmış. Neden mi? Bizim yüzyılın en büyük düşünürü sayılan Dış İşleri bakanımız NeoOsmanlıcılık emellerini ve idealini uluorta beyan edince, bütün Balkan ülkelerinde eski korkular depreşmiş. Birkaç on yıldır gardı düşmüş olan eski Osmanlı bakiyesi, şimdinin bağımsız Balkan ülkeleri tekrar hasmane tavır içine girerse hiç şaşmam. Eee neticede bir Dışişleri Bakanı resmen T.C. Devletinin niyetlerini ifşaa etmiş. Şaka değil. Vee hala daha bir sürü saf, beyni yıkanmış insan, Balkan halklarının Osmanlının yolunu gözlediğini düşünüp duruyor. Uyanın ey Türk halkı, I. Balkan Harbi sırasın kimileri silah bırakarak (Boşnaklar, Arnavutlar), kimileri aktif mücadele ederek (Bulgarlar, Sırplar, Yunanlılar) Osmanlı boyunduruğundan bilerek ve isteyerek kurtulmuştur. Kimse hegomanik anlamda Türkün yolunu gözlememektedir. Yoksa 800.000 kişilik tek bir Osmanlı ordusu karşısında beş parçaya bölünmüş ittifak ordularının başarısını neyle izah edeceksiniz. Bir sürü başka sebep bulabilirsiniz, fakat göreceksiniz ki, sonuç olarak herşey moral, motivasyon, irade kavramlarına dayanacaktır. Osmanlı artık hükmetme iradesini yitirmiştir, Balkan ülkeleri ise bağımsız olma iradesi ortaya koymuştur. Osmanlı yıkıldı yıkılalı, bütün Balkan ve Arap ülkelerinde Osmanlıya ve bu anlamda Türk'e hasım kuşaklar yetişmiştir. Tek başına bir Osmanlı kelimesi bile kurulmuş bütün köprüleri yıkıp atmaktadır. NeoOsmanlıcılık yalnızca bize has bir hayaldir. Alelıtlak tûl emeller bizlere yalnızca sıkıntı, kan ve gözyaşı verir. Saygılar. Bakın bir Avusturyalı parlementer meclis kürsüsünden kıvırtmadan, nasıl doğrudan duygu ve düşüncelerini belirtiyor. Siz bir de buna NeoOsmanlı deyin bakalım ne olacak? Is it true that the Austrian MP in the following YouTube video is a director or consultant to the Austrian Energy enterprise operating in Turkey? http://www.youtube.com/watch?v=tnRCmndCkNc&NR=1 | Atatürk “milli politika”yı şöyle tarif ediyor: “Bizim vuzuh ve kabiliyet-i tatbikiye gördüğümüz meslek-i siyasîye (yani bizim için uygulanabilecek siyasal felsefe, siyasal görüş), milli siyasettir. Milletimizin kavi (kuvvetli) mesut (mutlu) ve müstakar (düzenli) yaşayabilmesi için, Devletin tamamen milli bir siyaset takip etmesi ve bu siyasetin teşkilat-ı dahiliyemize tamamen mutabık ve müstenid olması lâzımdır. (Atatürk, “teşkilât-ı dahiliyemize” diyor, bu noktayı birazdan açıklayacağım.) Milli siyaset dediğim zaman, kasdettiğim mana ve medûl (anlaşılan, anlaşılması gereken şey) şudur: Hudud-u milliyemiz dahilinde (milli sınırlarımız içinde) her şeyden evvel kendi kuvvetimize müsteniden (kendi gücümüze dayanarak) muhafaza-i mevcudiyet ederek (varlığımızı koruyarak) millet ve memleketin hakiki saadet ve ümranına (gelişme, ilerleme) çalışmak. Alelıtlak tûl emeller (ihtiraslı, hırslı) peşinde milleti işgal ve izrar etmemek”. Yani, olmayacak amaçlar peşinde milleti uğraştırıp, millete zarar vermemek. http://www.atam.gov.tr/index.php?Page=DergiIcerik&IcerikNo=687 |
↓ ↓ ↓ Elveda hukuk, tüm kamu görevlileri yırttı |
9 Aralık 2010 Yalçın DOĞA N VATANDA Ş karakolda işkence görüyor. Ya da polis öğrenciyi dövüyor. Hangi polisin yaptığı belli. Ama, o vatandaş , o öğrenci bundan böyle kendisini döven ya da işkence yapan polis hakkında dava açamayacak. Vergi uzmanı yasayı yanlış yorumluyor, vatandaşa haksız ceza yazıyor. Haksızlık mahkemede kanıtlanıyor. Ama, o vatandaş bundan sonra yanlış ceza yazan ve kendisini zarara uğratan vergi uzmanı hakkında dava açamayacak. Yanlış ameliyatı yüzünden o doktora, yanlış belge vermesi yüzünden o tapu memuruna, yanlış maden işletme yetkisi veren o maden müdürüne, özetle :Vatandaşları zarara uğratan kamu görevlilerine kişisel tazminat davası açma yolu artık kapanıyor. Türk Hukuk Sisteminde yeni bir dönem başlıyor. HAMZA ÇEBİ UYARDI Bir süre önce manşetlerde bir haber. “Haberal Yasası” başlığı ile. Prof. Dr. Mehmet Haberal Ergenekon’dan tutuklu. Kişisel kusuru bulunduğu iddiasıyla yargıçlar aleyhine tazminat davası açıyor. Davayı kazanıyor, yargıçlar tazminata mahkum oluyor. AKP ’nin refleksi gecikmiyor, kamu görevlilerine karşı kişisel kusur nedeniyle dava açılamayacağını öngören bir yasa önerisi getiriyor. Basın buna “Haberal Yasası” adını takıyor. Şimdi anlaşılıyor ki, o yasa önerisi bütün kamu görevlilerini kapsıyor. Öneri bu haliyle yasalaşırsa, hiç bir kamu görevlisine kişisel kusur iddiasıyla tazminat açılamayacak. Sadece ilgili kurum aleyhine açılabilecek. Hukukta bir hizmet kusuru var, bir de kişisel kusur. Bu öneriden sonra, kişisel kusur rafa kalkıyor. Kamu görevlileri çok rahatlayacak. Görevini elbette yasalar çerçevesinde yapacak ama, kararlarından dolayı kendisi artık sorumlu değil. Bu başıboşluğun demokrasi ile filan uzak yakın ilgisi yok. Bu felaket bir şey. Hukuk devletini zedeleyen bu gelişmeye CHP Gurup Baş kan Vekili Akif Hamzaçebi dikkat çekiyor. ÇELİKTEN ZIRH Hamzaçebi’nin dikkat çektiği iki nokta daha var. Görevden alındınız, dava açıyorsunuz, yürütmeyi durdurma kararı alıyorsunuz. Şimdiye kadar o kararı uygulamayan yönetici hakkında dava açabiliyorken, bundan sonra açamayacaksınız. Sadece idare aleyhine açabileceksiniz. Çünkü, artık o yönetici kişisel kusurlu sayılmıyor. Akif Hamzaçebi’nin altını çizdiği diğer konu, yeni kurallar görülmekte olan davalar ile kesinleşmemiş hükümleri de kapsıyor. Söylenecek tek laf var. Elveda hukuk. Keyfi yönetimin tam ortasındayız. İktidar kendi atadığı ve kendisiyle çalışan tüm kamu görevlilerini çelikten zırhla korumaya alıyor. Balkanlar’da kıyamet koptu BALKANLAR, Kafkasya ve Orta Doğu “Osmanlı döneminde olduğu gibi” şimdi de,bizim yönetimimize geçse... Bu ham hayali (ütopya) Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu bu yılın başında Saraybosna’da dile getiriyor, geçen gün de Washington Post’ta tekrarlıyor. Saraybosna’da söylediği bu sözler, o tarihte Balkanlar’da kıyameti kopartıyor. “Türk’ün işgalci, gerçek yüzü” başlıklarıyla birlikte, Balkan ülkelerinde basın hep bir ağızdan Davutoğlu’nu topa tutuyor. Bununla kalmıyor, Sırbistan’ın eski Ankara Büyükelçisi Prof. Darko Tanaskoviç bu sözlerden hareketle, Osmanlının Balkanlardaki hegemonyası ve “Türkiye’nin bugünkü emelleri” üzerine bir kitap yazıyor. Kitap Türkiye’yi emperyal devlet olarak tanımlıyor. Bunun kanıtı olarak, Davutoğlu’nun sözlerini gösteriyor. Bir Dışişleri Bakanının ileri geri konuşmasının sonu bu. Elin oğlu Türkiye’ye şimdi uzak ve kaygılı. Ama, “komşularla sıfır sorun” hala geçerli. Üskül’ün Türkçesi ve izlenimi SOSYAL demokrasiden AKP ’ye hızlı ve ani çark, insanları olaylara farklı gözlüklebakmaya zorluyor herhalde. TBMM İnsan H akları Komisyonu Başkanı vaktiyle sosyal demokrat, şimdi AKP milletvekili Prof. Dr.Zafer Üskül polisin öğrencilere uyguladığı şiddete ilişkin görüşünü açıklıyor:“... Polisin yetkisini orantılılık ve ölçülülük içinde kullanmadığı izlenimi uyanmaktadır”. Ne Türkçe ama, “orantılılık ve ölçülülük”. Gerçeği söylemekte zorlandığı için, profesörün Türkçesi de bozuluyor. Asıl nokta başka. Polisin öğrencilere uyguladığı şiddet tüm TV kanallarında günlerdir yayınlanıyor. Tekme, tokat, yerde sürükleme, biber gazı ve devamı. Buna rağmen, Üskül polisin yetkisini nasıl kullandığı konusunda hala kararsız, bir orantısızlık var, ama profesör henüz “izlenim” aşamasında. http://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/16486654.asp?yazarid=91 |
↑ ↑ ↑ --
-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~
Qualis pater, talis filius
Böyle babanın böyle oğlu
Latin Atasözü
oO-------------------------------------------------------------------Oo
http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder