Yakıcı tezkere
Melih Aşık Açık Pencerem.
asik@milliyet.com.tr!
1 Mart Tezkeresi’nin yıldönümüydü dün... Bir onur sınavıdır 1 Mart...
ABD’nin Irak’a saldırı için Türkiye’yi askeri üs haline getirmesine bir avuç aydın, CHP grubu ve 100 kadar AKP milletvekilinin direnmesiyle Türkiye büyük bir onursuzluğun eşiğinden dönmüştür...
Tabii direnişe askerlerin isteksiz tavrını da eklemek gerekir.
Eğer tezkere geçseydi ABD’nin Irak’ta işlediği bütün cinayetlere ortak olacaktık... Topraklarımızda kurulacak ABD üsleri için 6 aylık bir süre konulmuştu ama örnekleri daha önce görüldüğü gibi bu süre peş peşe uzatılacak, ülke ABD askerinin paspası haline getirilecekti.
Türk askerinin cepheye sürülmesi de gündeme gelebilecekti...
Mart tezkeresinin reddi bütün bunları önlemiştir...
Ancak reddiyenin bedeli de ağır oldu...
En büyük tahribat TSK’da meydana geldi...
Bakınız tezkerenin reddinden sonra 18 Nisan 2003’te ABD Büyükelçisi Pearson’un Washington’a gönderdiği “GİZLİ” ibareli telgrafta neler söyleniyor:
“... İrtibatta olduğumuz kişiler, Türk devlet sistemi üzerindeki mevcut askerî hâkimiyette köklü değişiklikler olması kadar, ABD - Türkiye ilişkisinin yeniden dinamizm kazanmasının da, hem katı muhafazakârların istifasını hem de özellikle modern, ileri görüşlü yeni bir subay kadrosunun yetişmesini gerektireceğini tahmin ediyorlar.”
Askeri hâkimiyette (AKP buna vesayet diyor) köklü değişiklik... Yeni bir subay kadrosunun yetişmesi...
Son yıllarda bu iki yönde çarpıcı gelişmeler izleniyor..
General kadroları budanıyor...
TSK iktidarla uyumlu bir yapıya büründürülüyor.
Verilen emri sorgulamadan uygulayacak bir ordu inşa ediliyor.
Dikkat buyrun... Türkiye Ortadoğu bataklığına itilirken bugün artık ses seda çıkmıyor...
Kürecik yalanı!
Malatya - Kürecik’te kurulması planlanan radar üssü Başbakan Tayyip Erdoğan’a ve Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’na göre NATO üssü olacaktı.
Amerikan üssü olacak diyenler doğruyu söylemiyordu:
Aradan fazla bir zaman geçmedi, gerçek ortaya çıktı.
O gerçeğin ne olduğunu CHP Malatya Milletvekili Veli Ağbaba bakınız nasıl anlatıyor:
- Üssün NATO değil, ABD üssü olduğunun o kadar çok kanıtı var ki?
Örneğin üssün kurulmasıyla ilgili mutabakat zaptının Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı’mız ile ABD Büyükelçisi, yani Türkiye ile ABD arasında imzalanması... Ardından New York Times’ta bu anlaşmanın, Türkiye ile Amerika arasında son 30 - 40 yılın en önemli anlaşması olduğuna dair yayımlanan makale... Ardından, üssün faaliyete geçtiğinin Amerikalı korgeneral tarafından açıklanması... Ardından üste sadece Amerikalı askerlerin görev yapması.
NATO üyesi başka ülke askerlerinden bir tekinin bile görev yapmaması.”
Veli Ağbaba, Anayasa’nın 90.maddesini anımsatıyor:
“90.madde son derece açık; Türkiye Cumhuriyeti adına yabancı devletlerle ve milletlerarası kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır, der.
Tanzanya, Uganda gibi ülkelerle, en basit ticari konularda bile yapılan en basit anlaşmalar TBMM’ye getirilip onay alınırken, ülkemizi hedef yapan böylesi bir anlaşmanın TBMM’ye getirilmemesi resmen anayasal suçtur.”
Salih Memecan ile Ergun Babahan,
“basın özgürlüğü” konusunda çalışma yapmak
için ABD’ye gitmişler.
Nerede uygulayacaklar ki?
F.Fidan
Balbay
Gazeteci arkadaşlarımız Mustafa Balbay ve Tuncay Özkan, tek kişilik hücrede bir yılı doldurdular...
Tuncay Özkan’ın toplam tutukluluğu 3.
5 yılı buldu, Balbay’ın tutukluluğu 3 yıla yaklaşıyor.
Şu günlerde 28 Şubat süreci konuşuluyor...
28 Şubat bir darbe olmasa da kuşkusuz bir askeri müdahaleydi.
O müdahale sürecinde 3 köşe yazarı işinden edilmişti...
12 Mart ve 12 Eylül darbelerinde de hapse giren gazeteciler oldu.
Ancak böylesi bir gazeteci kıyımına darbe dönemlerinde asla raslanmadı...
Yaşadığımız sözde “sivil demokratik” dönemde 100’ün üzerinde gazeteci hapiste yatıyor.
Davaları bir türlü karara bağlanmıyor..
Bu şekilde diğer tüm gazetecilere gözdağı veriliyor...
Eğer egemenlere dokunursanız sizi hukuk da kurtaramaz denilmek isteniyor.
Bir yandan 28 Şubat mağduru rolüyle kendilerini acındırmaya çalışırken..
Bir yandan da askeri dönemlere çoktan rahmet okuttular.
Balbay, Özkan ve diğer gazeteciler için yarın saat 13.
00’te Galatasaray Lisesi önünden Taksim’e bir yürüyüş var.
Demokratım diyen herkesin katılımı bekleniyor...
Soru: Fransa’daki Anayasa Konseyi’nin “soykırımı inkâr” yasasını iptal etmesinden sonra Sarkozy’nin ne demesi lazımdı?
Yanıt: “Atanmışlar seçilmişleri madara etti...”
Haldun Ertem
Melek!
27 Mayıs darbesi DP iktidarını devirdi...
12 Mart ve 12 Eylül darbeleri Süleyman Demirel iktidarını.
28 Şubat darbe değil ama Erbakan - Çiller koalisyonunu deviren bir askeri müdahale idi... Her türlü darbe ve askeri müdahalenin hatta tek başına bir muhtıranın bile demokraside yeri yoktur...
Ancak darbeyle yıkılmış olmak siyasi iktidarları aklamaz...
Onların işlediği anayasa suçları ve anti demokrat davranışları da bir kenara not etmek ve vicdanlarda yargılamak gerekir...
Darbe ortamına bu iktidarlar çanak tuttu...
Onlar birer melekti, numarasıyla bugün yeni nesillere farklı bir tarih yutturulmaya çalışılıyor.
Buna da karnımız tok...
Darbelerden yalnız askerlerin değil siyasilerin de çıkarması gereken dersler de vardır.
Keşke 28 Şubat yerine 29 Şubat olsaydı!
Böylelikle kendilerini asker mağduru gibi göstererek sivil diktatörlüğü gizlemeye çalışanlar şovlarını dört yılda bir yaparlardı
Engin Balım
-- . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Bilgiyi (sorgulayarak) kullanan dusunce guclu olur. (Firdevsi) Dusuncenin Dusunceli Sozleri . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Kurmus oldugum guruba uye olun Moderasyonsuz, sansursuz ve ozgur bir guruptur. Ozgur_Gundem-subscribe@yahoogroups.com . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz. http://orajpoyraz.blogspot.com/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder