14 Şubat 2011 Pazartesi

Gusülsüz Partizan

Gusülsüz Partizan

ŞÜKRÜ ALNIAÇIK "ATLI GÖÇEBE"
Pazar, 13 Şubat 2011 09:07

Türkiye’de 3 yıldır bir “sürek avı” devam ediyor. Önce sivillerle, emeklilerle başladı, sonra askerlere ulaştı, ve orada takılıp kaldı. Dün gördük; seçerek topluyorlar paşaları Western sevenler, sevmeyenler diye…
6. Filo Akdeniz’e geldiğinde Antalya Kerhanesine kireç vurduran pezevenkler, dışarıda “bey” diye gezerken, 1 Mart 2003 tezkeresinde siyasi otoriteye baskı yaparak ”stratejik belayı” Silopi köprüsünden geçirmeyen generaller içerde yatıyor… 

Bana kalırsa onlar “Darbeci” oldukları için değil, darbe yapmadıkları için, Carter’ın “bizim çocukları” olmadıkları için içerdeler.

“Darbeci” sözü, AKP’ye haksız rekabet imkanı veren uydurma bir söz. Ben bu konuya bu yüzden müdahilim. Darbeci olduğum için değil. Her türlü darbe teşebbüsünü ezelden lanetledik.

Ortada darbe filan yok. Varsa yoksa ordudaki subayların, kendi aldıkları eğitime yatkın, Atatürkçülüğe ve Laikliğe bağlı CHP’yi destekleyen, dolayısıyla da Anayasa mahkemesinin defalarca bu nedenlerle kapattığı RP ve AKP’yi, onların şahsında irticâ tehlikesini önleyen bir plan hazırlığı çalışması var.

Hepsi bu…

Hükümeti 27 Mayıs’taki veya 12 Eylül’deki gibi devirme girişimi yok. 

Varsa yoksa 28 Şubat’ın öngördüğü Laik düzenin “bin yıl sürmesi” çabası var.

Peki neden 28 Şubatçılardan biri bile içeride değil? Nerede Çevik Bir, Kıvrıkoğlu, Özkök, Aydın Doğan, Dinç Bilgin, Zafer Mutlu nerdeler? 

Neden bu muhtıra şakşakçılarına dokunulmadı?

Nerde samimiyet?

Türk Askeri, Moğol komutanı Baycu Noyan’dan beri böyle zulüm görmedi.

Askerler edep çerçevesi zorlanarak kapana kıstırılmış gibi tutuklanıyor, ordunun ve AKP’liler dışındaki herkesin psikolojisi alt üst ediliyor. Ne için? Demokrasi için…

AKP’nin iki kez üst üste şampiyon olduğu Demokrasi…

Parası olanın siyaset yapabildiği, “Fabrikatör Ali Bey Demokrasisi”

Mevlana’ya ait bir söz vardır; severim.

“Hırsızlık bile yapsan en latif inciyi çal!” der… Hırsızlığın, sahtekârlığın da bir edebi, adabı olmalı.

2008’den beri Türkiye’de yaşanan “demokrasi kalpazanlığı”nın beni en tiksindiren tarafı, medya ayağı.

Üç ayak var görünen… “Siyaset, Medya, Yargı…”

Yargıda kıdemli AKP’li öyle Şevket Kazan gibi bir ağır top olmadığı için rütbe silsilesi, Siyaset- Medya- Yargı şeklinde oluşuyor.

Siyaset ayağında İçişleri Bakanlığı ve Emniyetteki Cemaat kuvveti de var. Aynı kuvvet, medyadan ve yargıdan yankı buluyor, “el çaka yer çaka” ekolayzırlı bir uyum içinde çalışıyorlar.

Siyasilerin Polisinden ve Yargıdan “inci hırsızlarını” bile imrendirecek kaliteli ataklar izliyoruz. “Demokrasi Kahramanı” Hanefi Avcı, kitap yazıyor; bir gün sonra içerde… Müthiş bir kararlılık ve milleti aptal yerine koyma. Verilen mesaj belli…

“Biz istersek kahraman, istemezsek mahkum olursunuz,” diyor. Yerseniz!..

Ancak medya her zaman gözümüzün önünde ya; bazen bu acemi “presçilerin” ucuz sahtekarlıklar karşısında iğreniyoruz.

İşte bu da onlardan biri, bugün Bugün’de yayınlanan balyoz haberi… (*)

İşte Paşaları Yakan Belgeler diyor. Sonra da altında iki tane imzasız mühürsüz kağıt.

Hayır kağıt da değil; ekran… Evet evet bilgisayar ekranı.

Belki de “gazeteci”nin kendi bilgisayarının ekranı…  Fotoğrafını çiziktirmiş, eğmiş bükmüş, gölge filan koymuş; belge diye yayınlıyor.

Hem de orduya 45 sene hizmet etmiş kuvvet komutanlarının bu, “kağıt bile olmayan” belgelerle yandığını; yani “sadece manşeti okuyup da inanan enayilerin” oylarını artık korkusuzca AKP’ye verebileceklerini; “Tayyip amcanın darbecileri  eh yaptığını!”  beyan ediyor.

Siz hiç kağıtta Microsoft Word’ün “Araçlar” menüsündeki “Yazım Denetiminin” sadece ekranda görünen kırmızı alt çizgilerinin yazıcıdan kağıda çıktığını gördünüz mü?

Bakalım neymiş o “Paşaları yakan belgeler… “

Bugün gazetesi, iki tane belge göstermiş, vatandaşın “akıl kapasitesine uygun gördüğü” için.

“Üçe dörde, imzaya mühüre, kırmızıları düzeltmeye, klasör, dosya bilgisi vermeye, kaynak göstermeye hiç lüzum yok vatandaş salaktır yer;” diye düşünüyor. beyinler Kırk yıldır burundan nameli arabesk şarkılarla sarhoş edilmiş ya…

Sallıyor… Yerseniz.

Bakın mesela Word’ün “Yazım Denetimi” yukarıdaki mühüre kelimesini beğenmedi. “İlla ki mühre yapacaksın aradaki ü düşer” diyor. Ekranda mühüre kelimesinin altı, Aşağıdaki belge denilen görüntülerdeki Bektaş ve Dz. Kd. Kısaltmalarındaki gibi tırtıklı bir kırmızı çizgi ile birlikte görünüyor. Ama bu kırmızı çizgiler yazıcıdan asla çıkmaz. Yani kağıda dökülmez.

Ekrandan hard diskten kağıda dökülmemiş, gelen evraktan imza ve mühür işlemlerinden geçmemiş, evraktan numara almamış hiçbir kağıda resmi kurumlarda belge denilmez.

Öyle olsa “Adli Sicil Belgemizi” oturur kendimiz yapar; hatta hiç zahmet etmeden bir emekli karnesi hazırlar gider maaşımızı alırdık. Bu işler öyle kayıtsız kuyutsuz, karşılıksız işler değildir. Bunlar olsa olsa belge hazırlığıdır. Taslaktır. Sadece fikir verebilir. Kanıt teşkil etmez. Bir ajan tarafından yazılıp, gizli ortamlara depolanmış dahi olabilir.

Dursun Çiçekte ıslak imza kuru imza diye ortalığın yıkıldığı bir adli süreçten sonra imzasız ve mühürsüz iki ekran görüntüsünü… “İşte Komutanları Yakan Belgeler” diye adamın gözüne soktuğunuz zaman Millete sövmüş oluyorsunuz.

Bu partizan körlerin gözüne ne soksanız gider belki ama ben bir Türk aydını olarak bunu reddediyor, ve iğrenç buluyorum. Tarihçi, belgeye âşıktır. Ölür bir belge için kırk yıl dağlarda gezer, kurbanı, hamalı olur gerçek belgelerin…

Ama bunlar belge filan değil.

Hele ikinci “belge”de yazıcıya dökülmediği “Word’ün Yazım Denetimi” alt çizgilerinden “kesinlikle” belli olan görüntüye nasıl olmuşsa “GİZLİ” damgası vurulmuş.

“Uydur uydur söyle ebe gümeci…”

Ben de bugün başlığı az kalsın onlar gibi atacaktım.

“İşte Paşaları Aklayan “Belgeler” diyecektim. Kendi okuyucuma kıyamadım, bana yakışmadı. Oysa bu “dişi belgelerin” üstüne ne yazsan yakışıyor aslında.

Bir görüntü “belge olmayınca” her türlü manşeti kaldırıyor.

Gusülsüz Partizanın her türlü namussuzluğu kaldırması gibi…

____________________________________________________

 (*) İşte Belge diye halkımıza yutturulan “Yazıcı Onbaşı” müsveddeleri.

İşte Bugün’ün haberi…

 

 

 

 

 

http://www.haberiniz.com/index.php?option=com_content&view=article&id=23797%3Agusuelsuez-partizan&catid=164%3Auekrue-alniacik-qatli-goecebeq&Itemid=246


--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Primum non nocere Öncelikle, zarar verme (hekimlik kuralı)  Latin Atasözü  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

--  -~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~-~ Fırsatlar yakalandıkça çoğalır .  Sun Tzu  oO-------------------------------------------------------------------Oo  http://orajpoyraz.blogspot.com/

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder