8 Temmuz 2017 Cumartesi

NİHAT GENÇ : ALLAH ALLAH DEYİP SİPERE YATMIŞSINIZ AMA DÜŞMANI HALA GÖRMÜYORSUNUZ



NİHAT GENÇ : ALLAH ALLAH DEYİP SİPERE YATMIŞSINIZ AMA DÜŞMANI HALA GÖRMÜYORSUNUZ

CHP vekili Mustafa Balbay TBMM kürsüsünden bağırdı:

'Ege'de 15 ada Lozan'a rağmen Yunan işgalindeyken, sen Katar'a beş bin asker gönderiyorsun?'

Vatan toprağı işgal altında, kimse kalkıp hadi Yunan'la savaşalım demiyor, ancak, Katar'a asker göndermenin saçmalığını da gözümüzün önündeki bu örneklerle anlatabilmeliyiz.

Vatanseverlik out, Yatırımseverlik in.

Katar bir devlet değil sadece bir 'servet ve zenginlik'.

Abbasiler de zenginlik şatafat içinde yüzerken, birden ne olduysa, Türk askerlerine ihtiyaç duydular. Türk askerlerini 'kiralamaya' başladılar. Bölgeye o kadar Türk askeri geldi ki çok geçmeden 'köle' Türk ve Çerkes askerler Mısır'da Memluklular devletini kurdu.

O yüzyılda zenginlik için petrol yoktu 'ticaret yolları' vardı.

HAÇLI KİM KAFİR KİM, İTTİFAKLAR MÜTTEFİKLER

Öyle bir dünyaya düştük ki tüm dünyada teröre kırk uzun yıl ve en çok finans desteği veren Suudi Arabistan, bugün, kim terörist kim değil, liste yayınlıyor, karar veriyor.

Çok uzağa gitmeye gerek yok, İkiz Kuleler'e yapılan saldırılarda ölenlerin yakınları sıraya girmiş hepsi Suudi Arabistan'dan tazminat talep ediyor, yani Suudlar 'tescilli'. El Kaide, dünyada üstüne en çok kitap yazılan terör örgütü, kuruluşu büyümesi dünyanın başına bela olması, ilk günden beri finans desteği Suudi Arabistan'dan, 'tescilli'.

Düşman kim terörist kim, artık her şey karışık!

Henüz bir yüzyıl önce bu topraklarda gavur kim haçlı kim kafir kim, topraklarımıza saldıranlar kim, işgalciler kim, sömürenler kim, tartışmasız şeksiz şüphesiz bilinirdi.

Şimdi, haçlı kim kafir kim, ittifaklar müttefikler, dostlar-düşmanlar hepsi karışık.

Türkiye ve İslam dünyası 'modern çağ'da düşmanını biliyordu, ama artık, çok uzun zamandır 'post-modern' çağa girdik, artık 'zamanlar' yerinden oynadı, düşmanlar karıştı.

Müslüman uygarlığı çoktan gitti yerine serveti zenginliği finans gücü olan etnik-mezhebi gruplar ve yatırım ortaklıkları geldi.

Dinin yerini çoktandır sahte ruhani gruplar cemaatler aldı, FETÖ de bunlardan biri, Müslüman Kardeşler örgütü de bunlardan biri.

Hepsi paranın servetin gücüyle 'gerçeklikten' uzaklaşmayla başladı.

Zenginlik, hipnoz ve uyuşturucunun ta kendisi, sahte bir kendine güven inşa ediyor, ajanlarla düşmanla işbirliğine rahatlıkla utanmadan girebiliyorlar.

Borsa, faiz, bankalar, rakamlar, sanal ekonomi, gerçek ekonominin yerini aldı.

Üretemeyen tarlası-fabrikası olmayan topraklar, halkı olmayan, basını olmayan, direnci olmayan, askeri dahi olmayan ülkeler dünya siyasetine bela oldu.

İmanda kardeşlikte ahlakta ilerleyen yok, büyüyen tek şey 'düşmanlık'.

Artık içlerine artık birbirlerine artık herkes herkese 'düşman'.

Düşmanlık öyle derin duygu ki, meczup mucitler gibi şu dışarıdan elektrik almadan kendi kendine çalışan makineler gibi, hiç bitmeyen düşmanlık.

Dışarıdan elektrik almıyor, bir sebebi yok, tahrike kışkırtmaya bir sebep de yok, ve ama, düşmanlık büyüdükçe büyüyor.

Demek ki içinde bir kin bir nefret var, tıpkı intihar bombacısı tıpkı terörist gibi, ama, düşmanı bilmiyorsun, nereye kime saldıracağını neden kan dökmekte olduğunu bilmiyorsun.

Çünkü İslam devletleri siyasetçisinden sıradan insanına kadar içindeki sert vahşi yıkıcı duyguları 'boşaltamıyor', sanatla bilimle üretimle tiyatroyla sinemayla kişiliğiyle mesleğiyle hayatın hiçbir anında duygusal boşalma (katarsis) yaşayamıyor. Çünkü sansür ve yasaklar yüzünden kişiliğini kimliğini insanlığını ifade edemiyor.

DÜŞMAN TARİFİNİ YANLIŞ YAPA YAPA ORTADA MÜSLÜMAN DENİLECEK ÜLKE KALMADI

Modern toplumda her insanın içinde sinemayla şiirle bilimle mesleki meşguliyetiyle içindeki yıkıcılığı kini pisliği tiksintileri boşalttığı bir çöp kovası olur.

Suud kralından Fas'a teröristine içindeki yıkıcılığı boşaltacak çöp kovaları İslam Dünyası'nda hiç yok.

Doğulu batılı hepimiz insanız ve ilk çağdan beri bedenimizde 'yıkıcılık' taşıyoruz, hayatın kuralı devletin kuralı, eğitimin kuralı, herkes bir 'düşman' tarifi yapar.

Milli güvenlik kurulları da düşman tarifi yapar, milli eğitim bakanlıkları da yazarları da düşman tarifi yapar.

Düşman, cehalettir beceriksizliktir sansür ve yasaklardır.

Düşman tarifini yanlış yapa yapa ortada İslam Müslüman denilecek ülke kalmadı, insan kalmadı, toprak kalmadı, din kalmadı.

Kurtlarımızı dökmek deyimi halk arasında meşhurdur, sanat-oyun-meşguliyet-eğlence yerleri bulamayanlar kurtlarını dökemez, düşmanlarını büyütür ve düşmanlarına odaklanarak bitmeyen kan davalarının önünü açar.

Duygularını boşaltamayan insanlar bütün yıkıcı duygularını tek bir öfke tek bir nefret nesnesine nişanlamaya başlar, işte IŞİD'ciler, işte Arap ülkeleri.

Biz dünyalılar içimizdeki yıkıcı nefreti şüphesiz yok edemeyiz ama terbiye edebiliriz, kanalize edebiliriz, estetize edebiliriz.

Kahvede düzenli kağıt oynayanlar bilir, yirmi yıl aynı arkadaşlar aynı kağıt oyununu oynar, birbirlerinin huyunu suyunu her şeylerini bilirler, buna rağmen, kağıt oyununda birbirleriyle kavga ederler, çünkü hayat içimizde her doğan gün nefret kin yıkıcılık biriktirir.

İRANLILARLA DALGA GEÇMEYİ BECEREBİLSELER SAVAŞMAYI BU DENLİ KUDURMUŞLUKLA İSTEMEZLERDİ

Yoksul alt kesimlerden gelen gençlerin çok daha başarılı bilim adamı sanatçı sporcu olmasının sebebi de budur, çok kuvvetli yıkıcı negatif enerjisini bir şekilde bilime sanata spora dönüştürür. Bilimi sanatı sporu kapatırsan bu gençlerin yıkıcı enerjileri intihar bombacısı olur, terörist olur.

İslamcı iktidarımız on beş yıldır siyaseten mezhebi etnik ve iç barışı bozan çok yanlış düşmanlar inşa etti, öfke nöbetleriyle gaza galeyana getirip bir neslin enerjisini çöpe attılar.

Nefretinin zevkiyle yaşayan bu nesiller galeyan ve linç anlarını festival neşesiyle yaşadılar, tıpkı Suud Kralı gibi, Trumpla kılıç dansı yapıyor, savaş naralarını bir düğün eğlencesi gibi türküler eşliğinde atıyorlar.

Mesela yıkıcı enerjiyi en iyi estetize eden karikatürüstlerdir, iç çatışmanın gazını almakta üstlerine yoktur, buyurun İslam ülkelerine, tek bir mizah sanatçısına izin yoktur.

Alayı dalgayı geyiği mavrayı bilmeyen yüz milyonlarca Müslüman genç, İslamcılar'ın mizahı beceremeyişleri kendi halkları kendi devletleri için katmerlenmiş infilaki bir yıkıma dönüşüyor. İranlılarla inceden dalga geçmeyi becerebilseler savaşmayı bu denli kudurmuşlukla istemezlerdi.

Müslüman gençler, kullanamadıkları becerileriyle çaresizleşen vahşi nefretleri artık dünyayı patlatıyor. 60'lı yıllarda doğan İslamcılık ile geleneksel Müslümanlığı ayıran en büyük yer de burası, eskiler ince alayı bilirdi, pek neşeli takılmayı bilirdi, bugünkü İslamcılar gibi pornografik cıscıplak değillerdi.

İnsan olduğumuzu unutuyoruz, İslamcı-Cumhuriyetçi diye ayrı düşmeyip iki ayrı iki komşu köy dahi olsaydık birbirimizi çekiştirecek hatta hısım hatta kan davası oluşturacak bahaneler bulurduk, İran'la Suudlar arasında 'mezhep' kavgası olmasa dahi başka bahaneler bulunurdu, çünkü 'insanız'.

İslamcılar 'insan'ı unuttu.

KAZANDIKÇA KAYBETTİLER

Modern bir insan olarak en ayıp şey içimizdeki bu yıkıcılığa hala dinimizi alet etmemiz.

En günah şey, içimizdeki bu doğal nefret duygularımıza Kur'an'ı alet etmemiz.

Boşalmamış estetize edilmemiş bir güzelliğe dönüşmemiş bu derin ve sert duygular büyüdükçe büyüdü, toprağımızdaki İslamcı iktidar sadece sayı olarak büyüdü. Sayıyla büyüdü oyla büyüdü. Mısır'ın Müslüman Kardeşleri de öyle, FETÖ de öyle AKP de öyle Suud toprağı da öyle, nitelikte değil rakamla büyüdü.

Büyüyen sadece sayılar, borsa rakamları, oy rakamları, bomba sayıları, şirket sayıları.

Ve sayılarla sanal siyasi zaferler kazandılar, çünkü demokrasi sandık ve sayı demekti, ve para her şeyi satın alan demekti.

Sanatsız bilimsiz oyunsuz eğlencesiz mizahsız büyüdüler.

Pirus zaferine adını veren ünlü Yunan kralı Pirus, çok kayıp vererek kazandığı zaferden sonra şu ünlü lafını söyler:

'Bunun gibi bir zafer daha kazanırsak, mahvoluruz!'

İslamcı iktidarlar, AKP'si FETÖ'sü Mısır'da Müslüman Kardeşleri de, kazandıkça kaybettiler, kazandıkça ülkelerini ve dinlerini rezil edip mahvoldular.

SİPERDEN BAŞIMI ÇIKARTIP BAKTIM, HEYHAT, KARŞIDA DÜŞMAN YOK

Ey Müslüman genç, sana sesleniyorum, bunca zaman kimleri düşman yaptın kendine, dün Kemalist diye damgaladın nişangah yaptın sonra yol arkadaşın cemaat düşman oldu, sonra Suriye düşman oldu, bugün İran oldu…

Yolun üzerinde daha ne kadar düşman var daha ne çok düşman var, sen de bilmiyorsun?

Ve şimdi 'kimlere asker yazıldın', ne adına ve kimlere karşı korumak için Katar'dasın.

Yıllar sonra birkaç dakikalığına, başını siperden çıkar ve bak.

Ben de senin gibi bir gençtim, birileri düşman düşman kafir kafir gavur gavur diye bağırıyor elimize silah verip bizi peşinden sürüklüyordu.

Yıllar sonra ben de siperden başımı çıkartıp baktım, heyhat, karşıda düşman yok.

Hiç yok. Hiç olmamış.

Kendime sordum, peki ben bu sipere neden girdim?

Ve bu sipere girmek için ailemi dostlarımı aşklarımı ve mesleğimi neden terk ettim.

Ve ama, karşı siperde düşman olmadığını görünce, önce aldandığımı ve ama sonra, 'çok sıkıldığımı' gördüm.

Aldatılmışlığımdan çok sıkıntının peşine düştüm, büyük tuzak buradaydı, öyle büyük bir can sıkıntısı ki sormayın, yerini en büyük düşmanlar dahi dolduramıyor.

Neden sonra bedenimin düşmansız yaşamayacağını, anladım, bu gerçeği en çok sizi kullananlar kukla yapanlar biliyor.

Büyük bir oyun kurdum tek kişilik satranç oyuncusu gibi kendi düşmanlarımı kendim yerlerine koydum.

Ve içinde yaşadığım siperi bir sahneye dönüştürdüm, tek kişiyim ve rakibim kim?

Kötü adamı kim oynayacak? Düşmanlarım kim olacak?

Düşman piyonları vezirleri yerine koyarken insani bir değişim yaşadım, oyunu sürdürmek için düşmanı yerine koyarken Allah'ın ilahi bir duygusu işte kendimi ister istemez düşman yerine koydum, düşmana karşı empati.

Kendi düşmanımı kendim yerleştiriyorum ve başıma atılacak bombaları, kurulacak tuzakları, kazaları, ve düşmana empati yaptıkça, aslında, kendi siperimin güçlendiğini gördüm, çünkü düşmanı tanıyordum çünkü düşmanı tayin eden bendim.

HEM ALLAH ADALET DERSİNİZ HEM TAYYİP

Kendinizi kendi kurduğunuz oyunda iki tarafa da koyarsanız tehlikeleri çok önceden sezmiş öngörülerinizi geliştirmiş olursunuz.

Kendinizi başkalarının yerine koymazsanız, iman inanç Allah diyerek, iki zıt şeye aynı anda inanmaya başlarsınız, şöyle, hem vatan dersiniz hem Tayyip.

Hem Allah adalet dersiniz hem Tayyip.

Bu iki zıt şey bu karmaşa ve kaos artık imanınız olur, düşman kim kafir kim haçlı kim vatan nedir bilemez, işgal dahi edilseniz farkına varamaz hale gelirsiniz.

Çünkü düşmanlarınızı artık Tayyip size söylüyor, Tayyip beye de parayı verenler söylüyor.

Ve çok geçmeden gizli (isimler) nickler altına sığınmış trol sürüsüne serseri bir güruha dönüşürsünüz, ve çok geçmeden o meşhur altın nesil Asım'ın nesli yüz binlerce ajana dönüşür, bir gün Kemalistlere diğer gün İranlılar'a diğer gün Suriyeler'e savaşa girersiniz.

ALLAH ALLAH DEYİP SİPERE YATMIŞSINIZ AMA DÜŞMANI HALA GÖRMÜYORSUNUZ

Müslüman genç sana söylüyorum, otuz yıldır, bu topraklarda sanal-simülasyon bir dünya kuruldu, gerçek olmayan düşmanlar, gerçek olmayan hedefler linçler (orduya-emniyete) gerçek olmayan 'sorunlar' üzerine birileri sizi asker yaptı galeyana getirdi, hücuma geçirtti.

Kime karşı, Müslümanlara karşı ve kendi vatan toprağınıza karşı.

Post-Modern bir savaş bu, otuz yıl ekranda sahte liberalleri dinlendiniz, sizi uçuruyordu, AB'ye giriyordunuz, Arap Baharı İslam ülkelerine demokrasi getiriyordu, hepsi palavra, hepsi sanal-sahte.

Tarihin Sonu gibi kitaplar okuyup 'gerçek'likten çıktık.

Ekonomi üretim tarla fabrika işsizlik gibi acı gerçeklikler bir gün size anlatılmadı, sizin de önünüze o kadar çok düşman konuldu ki bir gün başınızı kaldıracak zamanı bulamadınız, şu anda Allah Allah deyip sipere yatmışsınız ama düşmanı hala görmüyorsunuz, sadece komutları duyuyorsunuz, iki genelkurmay başkanınızın ikisi de kelepçelendi dıngılınızda olmadı ve şimdi savaş naralarıyla Katar'a koşuyorsunuz.

KATAR'IN ZENGİNLERİNİ 'BEKÇİ' OLDUNUZ

Bilimin sanayinin tazminatın eşitliğin bölüşümün kavgasını veren modern çağ içinde 'post-modern' zamansız bir çağın içine düşürdüler sizi.

Ve bir gün birden o liberallerin FETÖ darbesi yapıp ülkeyi bir Mesih'e teslim etmekte olduğu gerçeğiyle yüzleştik.

Birgün uyandık ki 'modern çağ' kaldırılmış yerine 'ortaçağ' konulmuş, etnik, mezhep, kurt, solucan, intihar bombacısı, vahşet, iç barışı sabote eden hacılar hocalar ne varsa ortalığa döküldü.

Şekspir'in Hamlet'i söyler: 'Zaman Yerinden Kalktı!'

Modern çağı ve insanı öyle umursamadınız ki modern çağ ve insan yerinden kalktı.

Zamanı yerinden kaldıran bir post-modern dünya kuruldu, gerçek'i tanımıyor, çekilen acıları bilmiyor, birer birer insanların hayallerini yoksulluklarını hiç tanımıyor, ülkesinin hakiki maden ürün üretim değerlerini hiç bilmiyor, her şey sanal her şey ekran oldu.

Bu post-modern sanal dünyayı ekranlar kurdu.

Ekranları iktidardan geçinen parası olan patronlar kurdu.

O patronlar öbür patronlarla ortak oldu, ortak olanların dini imanı sadece parayla ve sayılarla dünya ahret kardeş oldu, bu post-modern dünyaya sizler sadece köle kiralık asker oldunuz.

Ve din iman Allah adalet inanç derken Müslümanları kıymaya ve sonra Katar'ın zenginlerine 'bekçi' oldunuz.

Dünyamızın gelmiş geçmiş en büyük savaş muhabiri Robert Fisk detayıyla anlatır. Dünyanın o en büyük en sert çelikten savaş gemilerinin çeliğinin bir bombayla plastik gül gibi nasıl eriyip delindiğini. Elli derece sıcaklıkta yüz dereceye yükselmiş çelik güvertede askerlerin hangi ayakkabı türünü giyse bile ayakkabıları eriyip çeliğe yapışmadan yürüyemediklerini. Ve güvertede ölen askerlerin çeliğe yapışan cesetlerini kazıyarak çıkarttıklarını.

O çeliğe eriyip yapışan, asker potinlerini eriten o çelik Kabe'yi de kardeşliğimizi de insanlığımızı da eritir, ucube dünya dışı yaratıklara dönüşürüz, bir bilim kurgu filmi gibi Hollywood yapımında daha ne kadar figüran oluruz.

Fahrettin Paşa'nın Mekke Müdafaasını okuyun, çölün sıcağında demiryolunun demirlerine elleri eriyip yapışan Tokatlı Sivaslı Çorumlu Türk askerlerinin çekirge kızartıp develerine hurma çekirdeğinden başka yiyecek veremedikleri o tarihi bir daha okuyun.

Osmanlı'nın o mübarek askerleri sizden çok farklıydı, kimle savaştıklarını biliyorlardı, vatanları ve dinleri için ve düşman İngilizler'e karşı savaşıyordu!

Sizler, kim için ve kime karşı savaşıyorsunuz?

Sizler işte en ünlü tarihçileriniz İngiliz ağzıyla hala Atatürk'e küfrediyor ve Atatürk'e küfredenler nedense ya Katar'a ya Suud'a asker olmaya koşuyor.

Sevgili Müslüman gençler, cehaletimizi ve beceriksizliğimizi düşman yapmadan yola çıkanların hazin hikayesidir bu.

Önce Suriye'de şimdi Katar'da yarın nerde bilinmez, Müslümanlara karşı sizi-bizi kim düşman yaptı?

Nihat Genç

Odatv.com

 
a45UyF587661-170708182722 Oraj Poyraz At 0raj.p0yraz@neomailbox.net 0raj.p0yraz@neomailbox.net
2017/07/09  03:27 2  65  alelma@yahoogroups.com


 
--

Musa olum meleginden cok korkuyordu.
Bir gun olum melegi canini almaya gelince melegin yuzune tokat atip bir gozunu cikardi.

Allah in elcileri arasinda ayirim yapmayiniz.
Ben, Yunus peygamberden bile ustun degilim.

Buhari 65/4, 5; Hanbel 1/205, 242, 440; 2/405, 468).

Abdullah Ibnu s-Saib Ibni Yezid Ibni s-Saib babasi tarikiyle ceddi (Yezid Ibnu s-Saib) radyyallahu anh tan anlatiyor:
Resulullah aleyhissalatu vesselam buyurdular ki:
Sizden kimse, ne saka ne de ciddi olarak kardesinin degnegini almasin.
Kim kardesinin degnegini almissa hemen ona geri versin.

Ebu Davud, Edeb 93, (5003); Tirmizi, Fiten 3, (2161).
Hadis No: 5363

Tabiatin herseyden buyuk ve hersey oldugu anlasildikca tabiatin cocugu olan insan kendinin de buyuklugunu ve haysiyetini anlamaya basladi

ATATURK, 1931, Lise icin yazdigi Medeni Bilgiler kitabi


Grup eposta komutlari ve adresleri :
Gruba mesaj gondermek icin : ozgur_gundem@yahoogroups.com
Gruba uye olmak icin : ozgur_gundem-subscribe@yahoogroups.com
Gruptan ayrilmak icin : ozgur_gundem-unsubscribe@yahoogroups.com
Grup kurucusuna yazmak icin : ozgur_gundem-owner@yahoogroups.com
Grup Sayfamiz : http://groups.yahoo.com/group/Ozgur_Gundem/
Arzu ederseniz bloguma da goz atabilirsiniz : http://orajpoyraz.blogspot.com/

BitCoin URL: 16496HKpgEEpx1d6t688HiXXdJP5jdA9xo






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder